12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 5 MAYIS 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Balyoz operasyonu kapsamõnda tutuklanan emekli Orgeneral Çetin Doğan yaşadõklarõnõ şu sözlerle değerlendiriyor: Amaç intikam ve rövanş almak “T erör”ün (PKK’nin) “birinci iç tehlike” sayõlmaktan çõkarõldõ- ğõ, ikinci sõraya oturtulduğu, bu- na karşõlõk “irtica”nõn birinci tehlike olarak belirlendiği 28 Şubat (1997) kararlarõnõn yõldönümüne beş kala 23 Şubat’ta, 28 Şu- bat’a değin uzanan yeni bir “darbe” tertibi- ne, “Balyoz” masalõna kilitlendi Türkiye. 23 Şubat günlü Radikal’de, “Bu da savcı- nın balyozu” başlõğõ altõnda, “dördü mu- vazzaf 17 general ve amiralin gözaltına alındığı” haberi yer alõyordu. Birinci grup değerlendirmeler, “dış ba- sın”dan derlenmişti ve “Orduya en güçlü meydan okuma” başlõğõ altõnda toplanmõş- tõ. Haftalõk Newsweek’in “Balyoz” “dar- be”sini analiz eden yazõsõ, Cumhuriyet’te “Ordu yenildi, ABD İslamcıları selamla- malı” başlõğõ altõnda özetleniyordu. AB (Avrupa Birliği) elçilerinin (diplo- matlarõnõn) görüşleri ise “Ne olup bittiği- ni kimse bilmiyor” başlõğõ altõnda toplan- mõştõ. Ne olup bittiğini bilen birileri de vardõ. ABD Dõşişleri Bakanlõğõ Sözcüsü Philip Crowley, “Balyoz Operasyonu”nu, “Tür- kiye’deki siyaset ve toplumun evrimiyle” açõklõyor, “Spesifik bir endişeleri” olmadõ- ğõnõ düşündüklerini söylüyordu. Haber, Ra- dikal’de, “Spesifik bir endişemiz yok!..” başlõğõ altõnda; Cumhuriyet’te, “Olay ev- rim meselesi!” başlõğõ altõnda verilmişti. Ne var ki pek fazla “spesifik” bir “ev- rim”di bu. ABD, “Balyoz operasyonu”ndan hiçbir endişe duymamõş- tõ. Bir gazeteci, “Türkiye’nin, sizin deyi- minizle, tarihteki en başarılı ittifakta oy- nadığı merkezi rolüne ilişkin bir endişe- niz var mı” diye sormuş, ABD Dõşişleri Bakanlõğõ Sözcüsü Crowley’in yanõtõ gaze- tecileri güldürmüştü. Çünkü gazeteci, “en başarılı ittifak olarak” nitelediği NA- TO’da, “Türkiye’nin oynadığı merkezi role ilişkin bir kaygınız var mı” diye sor- muş, Sözcü, NATO’yu imleyerek “Tarih- teki en başarılı ittifak, bu, bir gerçek!” diye yanõtlamõştõ. Gazeteci, sorusunu yine- lemiş, Crowley, yanõt olarak ABD Dõşişleri Bakanõ Hillary Clinton’õn geçen hafta Ka- tar’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile çok detaylõ ve ayrõntõlõ bir görüşme yap- tõğõnõ, “Balyoz operasyonu”na ilişkin soru- ya yanõt olarak dile getirmişti. “Balyoz ope- rasyonu”nu, Crowley, “Türkiye’deki siya- set ve toplumun evrimiyle” açõklayacak, bu konularõn yeni olmadõğõnõ söyleyecekti. “Türkiye’deki siyasetin ve toplumun evrimi”nin açõlõmõnõ ise Newsweek’in “Balyoz operasyonu” yorumunda okumak olanaklõydõ. ‘Ordu kâğıttan kaplan’ Satranç oyun-mantõğõyla zenginleştirilmiş ifadelerden yalõnlaştõrarak söylersek AKP, “en büyük rakibi olan ordunun kâğıttan kaplan olduğunu” ortaya koymuştu “AKP’nin ordu karşısında elde ettiği za- fer, AB’nin ciddi kaybı olabilir”di. Soğuk savaş koşullarõnõn bulunmadõğõ bu süreçte, ordunun gücünün azaltõlmasõ ile bağlantõlõ olarak demokrasinin güçleneceği ve bunu Washington’õn yeğlemesinin daha mantõklõ olacağõ belirtilmekte ve “demokrasinin güçlenmesi”yle laiklik daha demokratik bir biçimde tanõmlanacak, Kürt azõnlõğõn özerk- lik talepleri gibi konular daha açõk bir biçim- de ele alõnacaktõ. Bu taleplere yazar, ulusal ordunun engel oluşturduğunu ileri sürüyor- du. NATO üniformasõ içinde, ABD’nin, Türkiye’yi, bir yandan kendi küresel ege- menlik amacõ doğrultusunda tam bir uşağõ olarak kullanmasõ, öte yandan Türkiye’yi çeşitli adlar altõnda lime lime parçalayarak tarihin çöplüğüne atmasõna engel oluşturan “ulusal kimliğine” kefen biçilmesi, “demo- kratikleşme” olarak tanõmlanmõştõ. Truman doktrininde ifade edildiği gibi ulusal bütünlüğünü ve özgür ulus olarak varlõğõnõ sürdürmek için Türkiye’ye yapõl- mõş olan 100 milyon dolarlõk yardõmõn ke- faretini, şimdi Türkiye, “ulusal bütünlük” adõ altõnda parsel parsel kendini parçalata- rak, “özgür ulus olarak varlığını sürdür- mek” adõ altõnda elleri kollarõ bağlõ, ağzõ yalnõzca Allah’tan yardõm dilemek için açõ- labilen özgür bir köle olmakla ödüyordu. Dümende CIA, komut yerinde Pentagon, karar odasõnda dün Bush, bugün Obama, NATO, Ankara’yõ Riyad’a bağlayacak İs- lam ordusunun hazõrlõğõnda, ulusal kimliğin cemaat liderlerinin buyruğu altõnda ayaklar altõna alõndõğõ - bir “zafer”di kutlanan. The Times ise Newsweek’in kutlamasõna katõlmamõştõ. “Balyoz operasyonu”nu de- ğerlendirmesi farklõydõ: “NATO”nun pay- dalarõndan biri, potansiyel AB üyesi ve Ba- tõ’nõn Ortadoğu’daki stratejik müttefiki Tür- kiye, bugün bir felaketin eşiğindeydi. Tay- yip Erdoğan’õn õlõmlõ İslamcõ hükümetiyle ordu arasõndaki mevcut gerilim bir darbeyi tetikler ya da siyasi ve dini şiddeti teşvik ederse, Batõ’nõn bölgesel istikrarõ ve bu yükselmekte olan ekonomik güce dair umutlarõn maruz kalacağõ kayõp, hesaplana- maz boyutlarda olurdu. (Radikal, 2 Mart 2010.) “Balyoz Güvenlik Harekât Planõ Soruşturmasõ” kapsamõnda tutuklanan eski 1. Ordu Komutanõ Çetin Doğan, seminere ait ses kayõtlarõnda, “Balyoz”, “Suga”, “Oraj”, “Sakal”, “Çarşaf” kod adlõ, kendi uçağõnõ düşürmek ve camisini bombalamak gibi inanõlmaz hazõrlõklar içeren bir darbe planõnõn hiçbir suretle görüşülmediğinin anlaşõlacağõnõ vurguluyor. Fizan’daki sağõr sultan duyuyor, ama biz duymuyoruz! Emekli Orgeneral Çetin Doğan (sağdaki) Balyoz soruşturması kapsamında darbe planlamakla suçlanan isim oldu. Türk yasalarõ ve şeffaflõkABD Dõşişleri Sözcüsü Crowley, ABD’li yetkililerin sözlerini yinelemiş, “her adım” demiş, “Türk yasalarına uygun bir biçimde atılmalı ve şeffaf olmalı!” Hangi yasalarõn? Hangi “Türk yasalarının”? Nasõl bir “şeffaflık”? Gazetecilerin, Ergenekon odaklõ davalar için “Neden bugün, neden yedi yıl beklediniz” sorusunu, Başbakan “Türkiye, bu demokratik olgunluğa bugün ulaşmıştır. Buraya kolay gelmedik” yanõtõnõ vermiş. (Cumhuriyet, 3 Şubat 2010) “Şartlar bugün olgunlaştı” demişti. Darbe teşebbüsü varsayõmõ, yedi yõl şartlarõn olgunlaşmasõnõ bekleme, demokratik olgunluğa ulaşmõş olma, 12 Eylül (1980) darbesi gerçekleştirildikten sonra, Harp Akademileri Komutanõ Bedrettin Demirel’in “olgunlaşma” sözlerini anõmsattõ bize. Bedrettin Demirel, “Benim görüşüm 1978’de müdahale yapılması yönündeydi” diyor, “ama Evren’in bir askeri müdahale için koşulların olgunlaşması gerektiği görüşünde olduğunu” söylüyordu. Olgunlaşmasõ için de bir iç savaş ortamõnõn yaratõlmasõ, siyasi nedenlerle öldürülen insan sayõsõnõn 5388’e erişmesi gerekmişti. Şimdi Erdoğan, bu “olgunlaşmayı”, “demokratik olgunluk”la özdeşliyor. Oysa bu arada bir dizi yasa çõkarõlõyor. Özel bir savcõya, 70 milyonu dinleme yetkisi verilebiliyor; dilediği yerde, dilediği kişiyi, dilediği saatte, dilediği biçimde gözaltõna aldõrabiliyor; gazetesi var önceden suçlama yayõmlanõyor, sonra gözaltõna alõnõyor; televizyon programõna uyarlõ, televizyon manzaralõ, gece yarõsõ yaka paça götürülüyor, ülkenin saygõn rektörlerini yaban keçisi yakalar gibi kuvvet komutanlarõnõn evlerinin kapõlarõnõ kõrarak, onursal başsavcõlarõnõn alõnacağõnõ önceden televizyona ve basõna duyurarak evleri aranabiliyor. İnsanlõk sevgisiyle donanõmlõ öğretmenlerini kanserli yatağõnda sorgulayabiliyor, özel yetkili birimlerinden, özel yetkili savcõlara, özel görevli mahkemelere koşturuluyor, özel cezaevlerine tõkõlõyor. Bunlar “Türk yasalarına uygun” olarak ve tam bir “şeffaflıkla” yapõlõyor. Ama küçük bir farkla. Bu “Türk” yasalarõ, AKP iktidarõnda, AKP’yi tek başõna iktidara getiren gücün iradesiyle (ki, eski Adalet Bakanlarõmõzdan Prof. Sami Türk, bu iradenin halkõn iradesi olduğu görüşünde), ama yedi yõl önce “darbeye teşebbüs” tasarõmõna uyarlanarak yenileyin yapõlmõş yasalar bunlar. Kozmik odayõ nasõl ararlar diyor Genelkurmay, ama aranõyor, bir daha, bir daha aranõyor. Yasaya uygun diyor aynõ Genelkurmay. Bu “Türk yasaları” çok şeffaf yasalar. Gündüz gereksinim duyuluyor, gece yasasõ çõkarõlõyor, sabah kapõ tekmeleniyor, yasaya uygun olarak, ve tam şeffaflõkla donanõmlõ. Bu yasalarõn kendileri “şeffaf”, ama amacõn “şeffaf” olduğu söylenebilir mi? Amacõn arkasõnda NATO’nun, NATO’yu kendi küresel egemenliği için kullanan ABD’nin, ABD ile ortak amaçlarõ açõsõndan AKP’nin “gizli” amaçlarõna programlanmõş uygulamalara uyarlanmõş yasalarõn şeffaf olduğu söylenebilir mi ki, bu yasalarõn uygulanmasõnõn ardõndaki amaç şeffaf olsun. Demokrasi ve Adalet Haftasõ’nda TİHAK olarak gerçekleştirdiğimiz etkinliğin bir bölümünü “Balbay’la Söyleşme” adlõ sunumumuza ayõrmõştõk. “Ergenekon” vurgunu Mustafa Balbay, bir yõlõ aşkõn bir süredir tutuklu olarak “Silivri” adlõ Türkiye Guantanamo’sunda yatõyor. (Bu yatmak sözcüğü, her ne kadar, “Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan”ın “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir!” veciz sözünü anõmsatõyorsa da biz, bunu, negatif anlamda kullandõğõmõzõ belirtelim.) Evinden ilk kez alõndõğõ sabah televizyondan izlediğimiz şiddet sahnelerini insan haklarõ açõsõndan şu sözlerle duyumsatmaya çalõşmõştõm. “Ergenekon ahtapotu bir koluyla Cumhuriyet’i sardığı zaman, yatağında don gömlek derdest edildiğini anımsayalım Balbay’ın. Niçin uykuda, yataktayken? Niçin baskın baskısıyla? Niçin şiddet üfleyerek? Niçin ‘korku’ salgısı salarak? Niçin ‘kamera’ eşliğinde? Niçin planlı ve niçin intikamcı tavırla? Niçin ‘çok adamlõ’ Niçin sürütülerek... Niçin koşturarak? Niçin bu fotoğraf kareleri sabah akşam devlet televizyonlarının ekranlarında? Bu ‘terör’ değil mi? Devlet terörü değil mi bu? Bu işkence değil mi? Onur kırma değil mi bu? İnsanın insan olarak, yurttaşın yurttaş olarak, yazarın yazar olarak onurunu çiğnemek ve çiğnetmek değil mi bu? Bizim hepimizin savunduğu insanlık değerlerinin, Balbay’ın adında ve bedeninde çiğnenmesi değil mi bu? Bu hiddet havasında arama yapan görevliler şöyle sormuş olmalılar Balbay’a: Hani ‘Darbe’ nerede, nereye sakladın darbeyi diye. Darbe, Balbay’ın karakutusu bilgisayarına saklanmış olmalıydı. Saklanmış ve sürekli ‘Mutakabat Belgesi’ diye sayıklamıştı.” Uyurken derdest etmek işkencedir KURMAY ALBAY ÖNSEL: Dağdadeğil Beşiktaş’ta pusuya düşürüldük 20 Mart 2010 tarihli Cumhuriyet’te, insan haklarõ savunucularõnõ derinden yaralayan “Balyoz”un öteki yüzüyle karşõlaşmanõn ezikliğini yaşadõm. Notlar şöyle: Hasdal’da kalan Kurmay Albay Mustafa Koç, kendilerini ziyarete gelen Meclis İnsan Haklarõ İnceleme Komisyonu’na, aileleri endişelenmesin diye “Krallar gibiyiz” demişler, “telefonlar dinleniyor ki ertesi gün Yenişafak’ta, Taraf’ta, ‘Krallar gibi yaşõyorlar’ diye haberler yazıyorlar” diyor. Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel de Balyoz soruşturmasõ kapsamõnda “cami bombalanacaktı” iddiasõyla tutuklandõklarõna dikkat çekerek, “Dedemin adı Mustafa, annem her ramazan 30 gün Kuran okumaya giderdi. Biz nasıl camiyi bombalamayı planlarız!” diyor. Kendilerine kurulan tuzağõ “pusu” olarak nitelendiren Önsel’in yorumu şöyle: “Biz yıllarca dağlarda mücadele ettik. Dağda pusuya düşmedik, ama Beşiktaş’ta pusuya düştük!” Cezaevinde kalan subaylar, Poyrazköy, Amirallere Suikast, Kafes, Balyoz davalarõ mağduru tutuklu subay ve astsubaylar, komisyon üyelerine yazdõklarõ mektupta; “Medyaya sızdırılan düzmece belge ve bulgularla başlatılan, objektif hiçbir delile dayanmayan, masumiyet karinesinin zedelendiği bu davalar başlı başına insan hakları ihlalidir” (Cumhuriyet, 19 Mart 2010) diyorlar, ancak Mõsõr’daki sağõr sultan duyuyor. Biz duymuyoruz “Balyoz Güvenlik Harekât Planı Soruşturması” kapsamõnda tutuklanan eski 1. Ordu Komutanõ Çetin Doğan ise seminere ait ses kayõtlarõnda, “Balyoz”, “Suga”, “Oraj”, “Sakal”, “Çarşaf” kod adlõ, kendi uçağõnõ düşürmek ve camisini bombalamak gibi inanõlmaz hazõrlõklar içeren bir darbe planõnõn hiçbir suretle görüşülmediğinin anlaşõlacağõnõ vurguluyor. Fizan’daki sağõr sultan duyuyor, ama biz duymuyoruz! Yakalama, gözaltõ ve tutuklama sürecinde onur kõrõcõ, hazmedilmesi zor ‘adli prosedürlerin’ ruhuna ve bedenine yaptõğõ tahribatõn hesabõnõ kimlerden sormasõ gerektiğinin bilincinde olduğunu söyleyen eski 1. Ordu Komutanõ Çetin Doğan, “Hükümlü gibi ceza çekiyorsunuz. Her gün üzeriniz aranıyor. Ayakkabınız çıkartılıyor. İntikam ve rövanş peşinde olanların bu durumdan memnuniyetlerini tahmin etmek zor değil. Hedef ben miyim, yoksa henüz tam teslim alamadıkları bir kurumu daha fazla baskı altına almak mı, kararı siz verin...” (Cumhuriyet, 19 Mart 2010) diyor. ABD Dõşişleri Bakanlõğõ sözcüsü Crowley’in, “Her adım Türk yasalarına uygun bir biçimde atılmalı ve şeffaf olmalı” söyleminde somutlaşan “Türk yasaları”nõn ve “şeffaflık”õn, tam da Ergenekon, Poyrazköy, Amirallere Suikast, Kafes, Balyoz davalarõ ve bu davalara “kanıt” oluşturan “delil”lerin, 70 milyon için alõnan “dinleme” kararlarõndan yakõştõrma, benzeştirme ve benzeri yöntemlerle üretilmesine olanak sağlayan yasalar olduğu, salt bu amaçlarla çõkarõlmõş yasalar olduğu açõk değil mi? SÜRECEK Çetin Doğan adliyeye getirilirken.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle