12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] CMYB C M Y B CMYB C M Y B A ntalya’yõ birkaç kelimede özetle- mek gerekse, herhalde deniz, dağlar ve tarih demek gerekir. Göz alabil- diğine uzanan bir kumsal, kentin hemen ar- kasõnda boyun eğmez görüntüleriyle göğe doğru yükselen dağlar ve aşõrõ betonlaşmaya rağmen Kaleiçi’nden kenti çevreleyen Perge, Side, Aspendos, Termessos, Derme antik yer- leşimlerine kadar varlõğõnõ hep hissettiren ta- rih... Bu Antalya tarifi içine günümüzün kattõğõ an- lamlõ bir sözcük daha var: “Festival.” Yõllar- dõr Antalya’yõ ülkenin sanat ve kültür hayatõ- nõn ilk sõralarõna yerleştiren “Altın Portakal Film Festivali”ne, şimdi de “Devlet Tiyat- roları Antalya Uluslararası Tiyatro Festi- vali” eklendi. Bu yõl ilki düzenlenen festivale, Rusya’dan Moskova Sanat Tiyatrosu (“Dü- ello”), Almanya’dan Berliner Ensemble (“Bilge Nathan”), Gürcistan’dan Rustaveli Ulusal Tiyatrosu (“Düşmanın Maskesi”) ve İspanya’dan Tatiana Garrido Flamenko Top- luluğu’nun (“Kum ve Ateş”) yanõ sõra İs- tanbul ve Ankara Devlet Tiyatrolarõ da “Vah- şet Tanrısı”, “Fosforlu Cevriye”, “Profes- yonel” ve “Kerbela” adlõ oyunlarla katõldõ- lar. Festivale emeği geçen herkesi kutluyor, Antalyalõ seyircilere ve Antalya Devlet Ti- yatrosu çalõşanlarõna ise bize gösterdikleri ya- kõn ilgi için ayrõca teşekkür ediyorum. Antalya Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatro- su’nun paylaştõklarõ güzel sahneyi gördükten, Devlet Tiyatrosu’nun yanõ sõra Antalya Şehir Tiyatrosu’nun başarõlarõna ve tiyatro tutkusuna tanõk olduktan sonra, giderek tiyatro ile de ne- fes alõp vermeye başlayan bu kentteki “Ulus- lararası Tiyatro Festivali”nin geleneksel- leşmesini ve çapõnõn genişlemesini diliyorum. MANFRED WEKWERTH VE BERLİNER ENSEMBLE Festivalde “Berliner Ensemble”õ izleme ola- nağõnõ bulmak, benim açõmdan heyecan verici bir olaydõ. Dile kolay, tam 25 yõl önce, 1985’te ITI ve Berliner Ensemble’õn birlikte düzenledikleri “Yö- netmenler İçin Brecht” seminerine davet edilmiş, çeşitli ülkelerden yönetmenlerle birlikte Manfred Wekwerth’in yönetiminde çalõşmalara, o tarihi ti- yatronun provalarõna katõlmõş, birbirinden de- ğerli oyuncularla tanõşma, dostluk kurma fõrsatõ- nõ bulmuştum. Onlarõn iş ve sahne disiplinine, sis- temden ve Brecht’i neredeyse bir “müze gibi” ko- ruma çabasõndan kaynaklanan tüm kõsõtlamalara karşõn sahne estetiğinde mükemmeli arama ça- balarõna, taşõdõklarõ toplumsal sorumluluk duy- gusuna hayran kalmõştõm. O seminerden aldõğõm ve altõnda Wekwerth’in imzasõ bulunan sertifika- yõ hâlâ gururla saklarõm. “Duvar yıkıldıktan son- ra”, “Check-Point Charlie”ler, bir şehir içi metrosuyla sõnõr geçmeler, gözetleme kuleleri, di- kenli teller, filmlere yansõyan casus savaşlarõ ta- rih oldu tabii ki... İnsanlarõn ruhlarõna gölgeleri- ni düşüren tüm baskõ araçlarõ gibi, bir kenti orta- dan ikiye biçen o duvarõn yõkõlmasõnõn ardõndan, belki de tarihin nehri kendi normal yatağõna ka- vuştu. Ama işin bir de diğer yönü var: Yõkõlan du- varõn altõnda başka neler kalmõştõ acaba? CLAUS PEYMANN VE BERLINER ENSEMBLE “Bilge Nathan” adlõ oyunu izledikten sonra, “Berliner Ensemble”dan geriye sadece bir isim, bir tabela kaldõğõnõ söylemek zor değil. Oyundan sonra yapõlan söyleşide topluluğun sanat yönetmeni (ve oyunun yönetmeni) Claus Peymann’õn yö- neltilen sorulara verdiği yanõtlar da bunu doğru- lar nitelikteydi. Hele “epik tiyatro”ya nasõl bak- tõklarõnõ soran genç bir oyuncuya, alaycõ bir tak- litle “Epik tiyatro yok artık, o bizim için epi- lektik tiyatro, Brecht de bir hayalet” demesi, “duvarın altında başka nelerin kaldığı” soru- sunun da acõ yanõtõnõ içeriyordu. Tanõdõğõm eski oyuncularõ, Ekkehard Schall’õ, Arno Visch- newski’yi sordum ona. Schall ölmüştü, “o zaten Brecht’in damadıydı”, Vischnewski’yi ise hiç ha- tõrlamõyordu... Hatõrlamadõğõ o büyük oyuncu, “Fa- ust”un unutulmaz “Mefisto”suydu, “Mavi Otlar Üzerinde Kırmızı Atlar”õn Lenin’iydi, “Üç Kuruşluk Opera”nõn Pitchum’uydu... Üstelik dünya sorunlarõnõ kendi sorunu bilen, farkõndalõ- ğõ olağanüstü yüksek, toplumsal bilinç ve so- rumluluk sahibi bir sanatçõydõ. Ve o zaman Ber- liner Ensemble hâlâ Berliner Ensemble’dõ. “Çü- rüme, belleksizlikle başlar” diye geçirdim içim- den. Türkiye’de bir dönem çok yoğun yaşanan Brecht ve epik tiyatro tartõşmalarõnõn bizdeki seyrini hiçbir zaman çok anlamlõ bulmadõm, ama Peymann’õn temsil ettiği inkârcõ tavrõn, tiyatro gi- bi “hatırlamak” anlamõna gelen bir sanatla pek bağdaşmadõğõnõ da düşündüm doğrusu. Sonra toplulukta yer alan eski dönemden kalma tek oyun- cuyla, Anna Limits’le tanõştõm. Ona sordum Ar- no’yu, çok sevindi, “Çok iyi arkadaşımdır, Berlin’e geri döndüğümde 50. sanat yılını kut- layacağız” dedi, gönlüme biraz su serpildi. “Ker- bela”da Hz. Hüseyin’in söylediği şu güzel repli- ği tekrarladõm içimden: “Zaman dediğin tuhaf bir ırmaktır, kâh durulur, kâh delirir.” 50. sanat yõlõn kutlu olsun Arno Vischnewski, iyi ki varsõn, iyi ki seni izleme, seninle dost olma şansõnõ buldum... [email protected] Manfred Wekwerth ile birlikte, 1985, Berliner Ensemble Claus Peymann ile birlikte, 2010, Antalya Uluslararası Tiyatro Festivali (sağda). CELAL ÜSTER İ stanbul. Yeni- kapõ’daki son kazõlarõn bulun- tularõyla ilk yerleşme- leri 8 bin yõl önceye ta- rihlenen, Roma imparatoru I. Constantinus tarafõndan Konstantinopolis adõyla baş- kent edilen, ortaçağ boyunca Hõristiyanlõğõn en önemli kültür ve sanat merkezi olan, başkentliğini Bi- zans imparatorluğu döneminde de sür- düren, Fatih Sultan Mehmed tara- fõndan Osmanlõ topraklarõna katõl- dõktan sonra 500 yõla yakõn bir za- man Osmanlõ başkenti olarak ya- şayan, ayaklanmalar, yangõnlar, depremler gören, Osmanlõ’nõn en görkemli günlerine de, çö- küşüne de tanõklõk eden, İtilaf Devletleri’nin işgaline uğra- yan, Cumhuriyet’le birlikte başkentliğini yitirse de Tür- kiye’nin gözdesi olma özelli- ğini yitirmeyen bir kent. Moskova. Arkeolojik bul- gularõ Neolitik Çağa kadar inen, 1100’lerden başlaya- rak büyük prenslerin yer- leştiği, 1200’lerde Moğol istilasõna uğrayan, 15. yüzyõlda birleşik bir Rus devleti kurulmasõ sürecinde siyasal merkez durumuna ge- len, I. Petro döneminde başkentliği Petersburg’a kaptõran, 1812’de Fran- sõz kuvvetlerince işgal edilen, 1905’te işçilerin giriştiği ayaklanmanõn acõ- masõzca bastõrõlmasõna ta- nõklõk eden, 1919 Ekim Dev- rimi’yle Bolşeviklerin dene- timine giren, Lenin’in Sovyet hükümetini buraya taşõmasõyla yeniden başkent olan, II. Dünya Sa- vaşõ’nda Alman kuvvetlerine karşõ ma- halle mahalle çarpõşan, Sovyetler Birli- ği’nin dağõlmasõndan sonra da Rusya Fe- derasyonu’nun başkenti olmayõ sürdüren bir kent. Topkapõ Sarayõ. Yüzyõllarca hem Osman- lõ’nõn 24 padişahõnõn karõlarõ, çocuklarõ, yar- dõmcõlarõ ve hizmetkârlarõyla birlikte yaşadõklarõ bir konut, hem de devletin resmi yönetim yeri ol- muş. III. Mahmud’un daha çok Boğaz kõyõsõn- daki saraylarda kalmayõ yeğlemesi, ardõndan Ab- dülmecid’in Dolmabahçe Sarayõ’nõ yaptõrõp oraya taşõnmasõyla, 19. yüzyõl ortalarõnda eski işl- evini yitirmiş. Cumhuriyet’ten sonra, 1924’te mü- zeye dönüştürülmüş. O gün bugündür sayõsõz de- ğerli eşya ve objeyi barõndõrõyor, dünyanõn en önemli müzelerinden biri. Kremlin Sarayõ. Krem- lin, 15. yüzyõl sonunda kõrmõzõ tuğladan inşa edil- miş, mazgallõ ve 20 kuleli surlarla çevrili bir içkaley- miş. Zamanla büyük prens- lerin, giderek çarlarõn konutu- na dönüşmüş Kremlin Sarayõ. Rus devleti de, Sovyetler Birli- ği de buradan yönetilmiş. Bugün, Kremlin Sarayõ Müzesi’yle, ünlü Silah Müzesi’yle, katedralleriyle Moskova’nõn odağõnda büyük bir kompleks. Topkapõ Sarayõ Müzesi Has Ahõrlarõ’nda şu sõra sürmekte olan “Kremlin Sarayı Müzesi Hazineleri Topkapı Sarayı”nda sergisi ile 25 Mayõsta Kremlin’de açõlan “Topkapı Sara- yı’ndan Osmanlı Sultanlarının Hazineleri” sergisi, bu iki büyük kenti, iki sarayõ ve iki müzeyi tarih ve kültürün temellerinde buluşturdu. Kremlin’deki sergi, müzenin iki ayrõ salonun- da gerçekleşti. Topkapõ’dan gelen 106 yapõt, ba- şarõlõ bir õşõklandõrmayla, özel cam koruyucular içinde, yalõn, olmasõ gerektiği gibi sergilenmişti. Salonlardan birinde, Sultan I. Mustafa ile Sul- tan III. Murad’õn mühürleri, Sultan I. Ahmed’in tuğrasõnõ taşõyan mülkname, II. Bayezid, I. Selim, I. Ahmed ve I. Mustafa’nõn minyatür portrelerinin yanõnda, Kanuni Sultan Süleyman’õn kõlõcõ ve ya- tağanõ, Yavuz Sultan Selim’in Memluklerden ga- nimet olarak getirdiği kõlõçlar ve alemler, Sultan I. Selim’in hançeri yerlerini almõştõ. 16. ve 17. yüz- yõllardan objelerin yer aldõğõ salonda, 15. yüzyõl- dan sanõrõm bir tek Fatih Sultan Mehmed’in kõlõ- cõ bulunuyordu. İkinci salona geçildiğinde, hükümdarlõğõn bu- yurgan ortamõndan, fetihlerin savaşçõl havasõndan çõkõlõyor, Topkapõ Sarayõ’nõn gündelik yaşamõna giriliyordu. Burada, III. Murad ile IV. Murad’õn tören kaftanlarõ, altõn, zümrüt, yakut bezeli ne- ceftaşõndan bir satranç takõmõ, hat albümleri, I. Ah- med’in çocukluk kaftanõ ile kolluklarõ, I. Süley- man’õn çocukluk kaftanõ ile şalvarõ, IV. Murad’õn kõzõ Kaya İsmihan Sultan ve I. Ahmed’in kõzõ Hanzade Sultan’õn giysileri, Hürrem Sultan’õn portresiyle kaşbastõsõ, IV. Mehmed’in annesi Hatice Turhan Sultan’õn mührü ile tombak le- ğen-ibrik takõmõ, Çin porselenleri sergileniyordu. Başka bir deyişle, Osmanlõ sarayõnõn iki yüzyõ- lõnõn askeri ve sivil yaşamlarõndan, imparatorlu- ğun doruğuna yükseldiği dönemin “savaşçıl” yü- zü ile “evcil” yanõndan örnekler sunuluyordu Rus sanatseverlere. “Sanatseverlere” diyorum, çünkü tüm bu savaş aletleri, giysiler ve eşyalar, dö- nemin Topkapõ Sarayõ’nõn beğenisini gözler önü- ne seren birer sanat yapõtõydõ artõk. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansõ Kültürel Miras ve Müzeler Direktörlüğü etkinlikleri kapsamõnda Kremlin Sarayõ Müzesi ile Topkapõ Sarayõ Müzesi işbirliğiyle düzenlenen sergi, ağus- tos ayõnõn ortalarõna kadar açõk kalacak. YARIN: İZLENİMLER ‘Topkapõ Sarayõ’ndan Osmanlõ Sultanlarõnõn Hazineleri’ sergisi Kremlin Sarayõ Müzesi’nde Moskova’da Topkapı-Kremlin zirvesi Devrim Erbil DVD’si satışta Kültür Servisi - Bu yõl 50. sanat yõlõnõ kutlayan ressam ve öğretim üyesi Devrim Erbil’in yaşamöyküsünü, yapõtlarõnõ ve sanatõnõ anlatan “Devrim Erbil: Resmin Şairi” adlõ belgesel DVD’si satõşa çõktõ. Durmuş Akbulut’un yazõp yönettiği, yapõmcõlõğõnõ ise Tuncay Takmaz’õn yaptõğõ belgesel, 73 yaşõndaki sanatçõnõn hem farklõ kişisel yanlarõnõ ortaya çõkarõyor hem de sanatõnõ tüm ayrõntõlarõyla ele alõyor. 2004 yõlõnda, 40 yõldan fazla bir süredir hizmet ettiği Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden emekli olan ve Balõkesir Belediyesi’nce Devrim Erbil Çağdaş Sanat Müzesi adõyla kişisel müzesi açõlan sanatçõ, Sanat ve Tasarõm Fakültesi Dekanõ olarak göreve başladõğõ Doğuş Üniversitesi’nde halen öğretim üyeliği görevini sürdürüyor. İstanbul ve Moskova, Topkapõ Sarayõ ve Kremlin Sarayõ, tarih ve kültür temelleri üzerinde buluştu. Yüzden fazla yapõt, Osmanlõ sarayõnõn ‘savaşçõl’ ve ‘evcil’ yüzlerini gözler önüne seriyor. Tombak At Başlığı. 16. yüzyıl. Tören Kaftanı. 17. yüzyıl. Kültür Servisi - Miller’ın düzenlediği, bu yıl ikincisi gerçekleşen müzik festivali Freshtival önceki gün Maçka Küçükçiftlik Park’ta gerçekleştirildi. Festivalde, farklı tarzı, eğlenceli sahne performansı, renkli kişiliği ve mutluluk veren şarkılarıyla pek çok hayranı olan Mika’nın yanı sıra Danimarkalı rock ikilisi The Raveonettes, New York’tan zengin bir müzikal altyapı ile disco-rock’ı harmanlayan The Phenomenal Handclap Band ve Norveçli yetenek DJ Prins Thomas sahneye çıktı. Festivale Türkiye’den katılan topluluklarsa, İstanbul indie sahnesinin en önde gelen gruplarından Sakin, Miller Music Factory 2009’un genç yıldızlarından Fuji Kureta, N.A.K.I.T, Dj Junior ve Dj No Frost idi. 31 MAYIS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17 ‘Kerbela’da Hz. Hüseyin’in söylediği şu güzel repliği tekrarladõm içimden: ‘Zaman dediğin tuhaf bir õrmaktõr, kâh durulur, kâh delirir.’ Freshtival, müzikseverleri ‘taze’ledi Zaman denen tuhaf õrmakMika
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle