Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
31 MAYIS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
‘Koşu’nun Örgüt Boyutu
Krizin durumuna genel bir bakış oluşturmaya
olanak verecek ekonomik ve siyasi
gelişmelerle dolu bir haftayı geride bıraktık.
Kimi göstergeler 1930’u anımsatırken, sanırım,
mali kriz yenir bir aşamaya giriyor.
Avrupa Birliği içindeki uyumsuzluklar ve
ABD ile AB arasındaki mali politika farklılıkları,
uluslararası düzene ilişkin artan belirsizlikler de
krizin yeni bir aşamaya girdiğini savunan
kötümserleri destekliyor.
‘Korku geri döndü’
Haftanın ilk günlerinden başlamak üzere,
piyasaların, 10 Mayıs’ta açıklanan yaklaşık 1
trilyon dolarlık Avrupa Kurtarma Fonu’nun
yarattığı olumlu havadan sıyrıldıkları
görülüyordu. Dünyanın mali merkezlerinde
borsalar geçen hafta da sert sarsıntılar yaşadı.
Dow Jones Sanayi Endeksi hafta içinde iki kez
10.000’in altına indi. Financial Times Endeksi,
ekimden bu yana, ilk kez geçen hafta 5000’in
altına indi. Alman Dax pazartesi ve salı günü
üst üste gerileyerek yeniden toparlanmaya
başlamadan önce son üç ayın en düşük
düzeylerini yokladı.
Wall Street Journal, New York Times,
Financial Times hafta boyunca, önde gelen
ekonomistlerinin ağzından, “bu kriz Yunanistan
krizi değil, tüm Avrupa’nın krizi” gibisinden
yorumlar aktardılar. Aslında bilinçlere çıkan
çok daha derin bir sorundu. Bu sorunu The
Economist, “Korku Geri Döndü” başlıklı
yazısında, “hükümetler krizin başında çözüm
sunuyorlardı, şimdi kendileri sorunun bir
parçası oldu” saptamasıyla özetleyecekti. The
Economist’e göre “bir kredi kartının borcunu
bir başka kredi kartıyla ödemiştik, o kadar”…
“borç, olduğu gibi duruyordu”.
Washington’daki, Peterson Institute for
International Economics’ten Morris
Goldstein’e göre: “Papaz kaçtı oynar gibi,
herkes borcunu ötekinin bilançosuna
aktarmaya çalışıyor”. “Korkarım ki” diyor
Goldstein, “dünyada bu büyük borç yükünü
üstlenerek peyder pey eritilmesine olanak
verecek kadar geniş omuzlu kurumlar hızla
tükeniyor” (Financial Times, 27/05/10). Aynı
gün Financial Times, bankalar arası piyasada
faizler yükselirken, vadelerin genelde bir
haftayla sınırlı kaldığına işaret ederek Avrupa
banka sektöründe krizinin devam ettiğini
vurguluyordu.
Çarşamba günü The New York Times’ta
yayımlanan, David Einhron imzalı “Kolay Para,
Zor Gerçekler” başlıklı yorum, borç krizinin salt
Avrupa’ya ait bir sorun olmadığını
gösteriyordu. Bank of International
Settlements’a göre ABD’nin yapısal bütçe
açığı 2007 yılında GSMH’nin yüzde 3.1’inden,
2010’da yüzde 9.2’sine yükselmiş. Üstelik bu
oran devletin ev piyasasının borçlarını
üstlenmesinin getirdiği yükü içermiyormuş.
Einhron, gündemdeki mali krizin geleceğini şu
iki sorunun cevabı belirleyecek diyor: “Mali
piyasalar, asla tatmin edici bir biçimde
ödenemeyecek olan bu borçları ne zamana
kadar finanse etmeye devam ederler? Bu
borçların ne kadarı klasik yöntemlerin yerine
monetizasyon yoluyla, para basılarak
ödenecek?” Einhron, yorumunu bir zamanlar
risksiz olduğuna inanılan kurumların nasıl
battığını anımsatarak bitiriyordu.
Devlet borçlarının ödenebilmesi için
ekonominin güçlü ve sürdürülebilir bir
toparlanma yaşaması gerekiyor. Ama geçen
hafta veriler, ABD ekonomisinin henüz bu
noktada olmadığını gösteriyordu. Geçen yılın
son üç aylık dönemine ilişkin büyüme oranının
yüzde 3.2’den 3.4 revize edilmesi
bekleniyordu; yüzde 3’e çekildi. Bu revizyonun
arkasındaki en önemli etkenin yatırımlardaki
yavaşlama olduğu anlaşılıyor. İşsizlik de
ekonomistlerin umduğu hızla gerilemiyor.
(Financial Times 27/05)
The Daily Telegraph’tan ekonomik editörü
Ambrose Evans-Pritchard’ın, perşembe
günü, ABD ekonomisinde para arzında (M3),
düşük faizlere ve büyük mali genişlemeye
karşın, 1929-1930 dönemindekini aşan ani
gerilemeye ilişkin gözlemi de çok
düşündürücüydü. M3, ABD ekonomisini bir yıl
sonra ulaşacağı noktaya ilişkin önemli bir öncü
gösterge olarak kabul ediliyor. Bu yüzden
Capital Economics’ten Paul Ashworth ve
International Monetary Research’ten Prof. Tim
Congdon’a göre; “Bu çok korkutucu” ve
“depresyon riskinin artmakta olduğuna işaret
ediyor”. ABD öncü göstergeler endeksi de
(ECRI) ekim ayından bu yana sürekli düşüyor
(Telegraph, 26/05). Legal & General
Investment Management’ten ekonomist Tim
Drayson, “Piyasalar, yalnızca bir şeye
yoğunlaşırlar; şimdi Avrupa’ya bakıyorlar, eğer
dönüp ABD ye bakarlarsa geçen hafta
yaşadıklarımız bize yumuşak sarsıntılar olarak
görünebilir” diyor (The Observer, 30/05).
Siyaset cephesi de karışık
ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi
(UGS) geçen hafta açıklandı. UGS, bütçe
açığını ve borçlarını en önemli güvenlik riskleri
arasında sayıyor, böylece ekonomik krizin
ABD’nin uluslararası konumu (imparatorluk ya
da hegemonya) üzerindeki sınırlayıcı etkisini
kabul ediyordu.
UGS, ABD’nin, “bu yüzyılın sorunlarını tek
başına üstlenemeyeceğini” açıklayarak
imparatorluk stratejisinden (“Amerikan Yüzyılı”
/ “Pax Americana”) resmen vazgeçiyor. Hillary
Clinton, “gücü ve etkiyi doğrudan
uygulamadan, dolaylı uygulama eğilimine
geçildiğini” vurgularken de ittifaklara
dayanan hegemonya stratejisine geri
dönüldüğünü açıklıyordu. Ancak, imparatorluk
stratejisi zaten ekonomik, kültürel gücün,
“dolaylı etkinin” zayıflamasından
kaynaklanmamış mıydı? Bugünün, gerileyen
küreselleşme, mali kriz, yükselen güçler
ortamında, dolaylı etki stratejisi yoluyla liderliği
korumanın maddi zemini, ABD açısından
çoktan yok olmamış mıydı? Bu soru da bizi
dünya ekonomisinin en kritik sorununa, kriz
içinde yönlendirici bir merkezin yokluğuna
getiriyor.
Geçen hafta uluslararası medya bu yokluğun
çarpıcı örnekleriyle doluydu. Avrupa’da mali
kriz 1 trilyon dolarlık yardım fonuna karşın
derinleşmeye, Avro düşmeye, birliğin geleceği
üzerindeki kara bulutlar artmaya devam etti.
Çünkü Almanya, Fransa ve İngiltere mali
reform ve uygulamalar konusunda
anlaşamıyorlar. Fransız Ekonomik Gözlemler
Enstitüsü’nden Eloi Laurent’e göre
“eşgüdümlü paket değil eşgüdümlü bunalım,
hatta eşgüdümlü bir salaklık söz konusu”
(Christian Science Monitor 26/05).
Anglosakson medya (New York Times, The
Economist, Financial Times) Almanya başta
olmak üzere ulusal çıkarların, Avrupa’nın birlik
sürecinin önüne geçtiğini, Merkel’in
“Thatcher’i anımsatan dar görüşlü
tutumunun” AB’nin sonunu hazırladığını
vurguluyordu. AB krizi giderek ABD
ekonomisini, hatta küresel mali sitemin
geleceğini tehdit ederken ABD’nin AB’yi de
arkasına alarak ortak bir strateji geliştirmediği
dikkat çekiyordu. Der Spiegel’e göre, “maliye
politikası söz konusu olduğunda ABD ile
Avrupa arasında okyanuslar” vardı. AB hemen
borçlarını ödeyerek istikrara geri dönmeyi
amaçlarken ABD, genişlemeci politikalara
devam edilmesini istiyordu (27/05).
ABD’ye rağmen gerçekleştirildiği düşünülen
Türkiye-Brezilya-İran nükleer yakıt anlaşması,
uluslararası topluluğun “Kuzey Kore”
karşısındaki çaresizliği, Rusya’nın Ortadoğu’ya
geri dönüşüne ilişkin, Medvedev’in Suriye
ziyareti üzerinden geliştirilen genelde olumlu
yorumlar, siyasi merkez yokluğu algısını
destekliyor. Ekonomik krizin ortasında, siyasi
merkezini de kaybeden “dünya düzeninin”
korkutucu senaryolarla dolu bir geleceğe
yelken açtığı söylenebilir.
Kriz Hâlâ Bizlerle
erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
yakupkepenek06@hotmail.com
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun
yola çıkarken vurguladığı ‘İktidar Koşusu’nun
biçimlenişi ve işleyişi onun geleceğini de
belirleyecektir.
Koşuda, genel merkezin etkinliği önemlidir;
ancak onun kadar önemli olan il ve ilçe örgütlerinin
çalışmalarıdır.
Türkiye’de siyasetin kişi merkezli yapıldığı
biliniyor. Siyaset, genel başkanların tekelindedir.
İlginçtir, küreselleşmeyle birlikte, ekonomide
daha rekabetçi yapılar egemendir; eğitimden
yönetime dek her alanda rekabetin gelişmeyi
hızlandıracağı da bilinmektedir. Bu ortamda
siyasetin genel başkan tekelinde sürdürülmesi,
çelişkili bir durumdur.
CHP’de Kılıçdaroğlu yönetimi, bu çelişkiyi
politika üretimi süreçlerini tabana yayarak, ülke
siyasetinde yepyeni ve devrim niteliğinde bir yol
açabilir.
Nasıl mı?
İl örgütlerinin politika üretimine yönelmesini
gerçekleştirerek.
Seçimler yaklaşıyor. Hiç zaman yitirilmeden il
örgütlerinden, en kısa sürede, illerinin sorunları ve
bunların çözüm yolları konusunda çalışma
yapmaları istenebilir. Geçmişte, SHP döneminde
‘Anadolu Konuşuyor’ ve CHP döneminde de
‘Halkla Birlikte Çözüm’ adı altında yürütülen
çalışmalardan yararlanılarak ve günümüzün
koşullarına uygun sorunlar ve çözümleri
sergilenmelidir.
Her il örgütü, ilçe ve belde örgütlerinin de etkin
katılımıyla, kendi ilinin ekonomik, toplumsal ve
siyasal, ancak esas olarak, yerel sorunlarını
tartışmalıdır. Günümüzün küresel ortamında yerel
sorunların ulusal ve uluslararası bağları vardır.
Ancak burada yapılması gereken, bunların
varlığında yerel sorunları ve çözümlerini öne
çıkarmaktır.
Çalışmaya, o ilde bulunan sivil toplum
kuruluşları, üniversite(ler), birlikler, kooperatifler,
odalar, serbest meslek mensubu uzmanlar ve
bireyler görüş ve önerileriyle etkin bir biçimde
katılmalıdır. Bu yaklaşımla CHP’nin toplumsal
açılımı güçlenecek; değişik toplum kesimlerinin
CHP’de birlikte çalışması sağlanacaktır. CHP,
toplumla kucaklaşacaktır. Genel merkezde illerin
çalışmalarına yalnızca danışma, eşgüdüm ve
istenirse uzman katkısı yapacak bir birim
oluşturulur.
İllerin hazırlıkları tamamlandıktan sonra Genel
Başkan Kılıçdaroğlu uzmanlarıyla o ile gitmeli ve
en az bir tam gün boyunca, gerekirse birkaç gün
ve ilçelere de gidilerek, yapılacak toplantıda
yalnızca o ilin politika üretimi süreci
konuşulmalıdır.
Ortaya çıkacak sonuç, CHP iktidarının o il
bağlamında yapacaklarının açıklık kazanmasını
sağlayacaktır.
Bu tür bir çalışma sonunda CHP’nin o ilde
seçmenlere hangi çözüm önerileriyle gideceğini ve
belirleyecektir. Bu da CHP’nin toplumla
kucaklaşmasını daha ileri noktalara taşıyacaktır.
Yerel düzeyde seçim çalışmaları ete, kemiğe
bürünecektir.
Böyle bir çalışma süreci, eğer doğru işletilirse, o
ilde siyaset yapmak isteyenlerin de önünü açacak,
gerek milletvekilliği, gerekse yerel yönetim
seçimlerinde, örgütlü çalışma ve örgüt emeğinin
değerlendirilmesi olanağı doğacaktır. CHP içinde
siyasette ilerlemenin yolları açılabilecektir.
Geçmişin birikim ve deneyimlerinden de
yararlanılarak, illerin çalışmalarına süreklilik
kazandırılabilir; yenilenerek kalıcılaşmaları
sağlanabilir.
Sonuçta, siyaset bir yere seçilmek için merkez
yönetiminde birilerine tutunmak yerine önseçim
yönünde gelişecektir. CHP, yalnız içe dönük bir
delege seçen kongre partisi olma özelliğinden
kurtulabilecek, halkla birlikte olacaktır. Genel
merkez üzerindeki adaylık baskısı azaltılabilecek ve
adaylık sırasında partililerinin birbirini boğazlaması
gibi bir yanlışa da sürüklenilmeyecektir.
İl düzeyindeki çözümleri bölgesel düzlemde
birleştirmek ve buradan bölgesel gelişme yapıları
oluşturmak, CHP merkez yönetimi ve bölge illerinin
başkanlarınca yürütülmelidir. Böylelikle CHP,
bölgesel kalkınma anlayışını da yeni bir içerik ve
anlama kavuşturmuş olacaktır.
İllerin ve bölgelerin çalışmaları genel merkezde
yapılacak genel çalışmalarla birleştirilerek ‘İktidar
Koşusu’nun asıl güç kaynağı oluşturulacaktır.
Kimi yazılara bir özel not eklemem gerekiyor.
Bugün de öyle.
Bundan önce CHP ile ilgili yazılarım nedeniyle
kimi övgüler ama kimi zaman da ağır eleştiriler
aldım.
Sevgili okurlarım, CHP benim on yıllarımı
verdiğim emeğimdir. Bundan önce yazdıklarım gibi
bu yazı ve bundan sonra yazacaklarım da yalnızca,
evet yalnızca CHP’nin daha başarılı olması içindir.
Bakan Dinçer’in yaşamõnõ yitiren maden işçileriyle ilgili ‘güzel öldüler’ açõklamasõna sendikalardan tepki yağõyor
‘Onurumuz gasp ediliyor’
MUSTAFA ÇAKIR
ANKARA - Çalõşma ve Sosyal
Güvenlik Bakanõ Ömer Dinçer’in
Zonguldak’ta yaşamõnõ yitiren ma-
denciler ile ilgili “İlk 19-20 cesedi-
mizde herhangi bir şey yoktu. Gü-
zel öldüler. O konuda ben acı çek-
mediklerini ve fizik olarak da güzel
öldüklerini rahatlıkla söyleyebili-
rim” sözlerine tepkiler sürüyor.
DİSK Başkanõ Süleyman Çelebi,
bakanõn kendi yakõnlarõnõn başõna ay-
nõ şey gelse benzer bir yorumda bu-
lunup bulunamayacağõnõ sordu. Çelebi,
“Türkiye’nin Çalışma Bakanı iş
güvenliği için tedbir almak yerine
böyle açıklamalar yapıyor. Bu, bi-
zi yönetenlerin nasıl bir yönetim an-
layışı içinde olduklarının kanıtı-
dır. Bunun üzerinde konuşmayı bi-
le doğru bulmuyorum. Hiç kimse
böyle acılar yaşamasın, böyle acılar
yaşamayalım ama biliyoruz ki bu
kaza filan değil, bu bir cinayet. İn-
san onurunun, yaşama hakkının
gasp edildiğinin göstergesidir. Baş-
bakan kazaları kadere bağlıyor,
diğeri ölümleri güzelleştiriyor. TO-
Kİ Başkanı kendisine yukarıdan,
Allah’tan para geldiğini söylüyor.
Türkiye’yi kimler yönetiyor, bunlar
onun bir göstergesidir” dedi.
KESK Başkanõ Sami Evren, Ça-
lõşma Bakanõ ve siyasi iktidarõn Zon-
guldak’taki facia ile ilgili bütün ma-
den işçilerini ve toplumu rencide et-
meye devam ettiğini söyledi. “So-
rumsuzca açıklamalar” yapõldõğõnõ
dile getiren Evren, hükümetin kendi
sorumluluklarõnõ unuttuğuna dikkat
çekti. Çalõşma Bakanõ’nõn bütün ma-
den şehitlerinden özür dilemesi ge-
rektiğini vurgulayan Evren, “Güzel öl-
düler demek ne demek? Bırakın ba-
kanı vicdan sahibi hiç kimse böyle
bir şey söylemez” dedi.
Genel Maden İş Sendikasõ Başkanõ
Ramis Muslu, “Orada 30 arkada-
şımız öldü. Otopsiye giren Karael-
mas Üniversitesi’nden doktor ar-
kadaşlarımız var. İşçilerden yarısı
bir kere yanarak öldü. Yarısı da
karbonmonoksit gazı zehirlenme-
sinden dolayı öldüler. Patlamaya ya-
kın olan arkadaşlarımız patlamanın
şiddetiyle yanarak öldü. Ben ken-
dim de girdim otopsi yapılırken.
Orada gördüm” dedi.
‘İşçilerin yanında mıymış?’
CHP Zonguldak Milletvekili, Ma-
den Komisyonu üyesi Ali Koçal, ba-
kana “kaza olduğunda işçilerin ya-
nında mıymış” diye sorarken, açõk-
lamanõn dinen de insanlõk adõna da
“vahim” olduğunu vurguladõ.
Koçal, şöyle devam etti: “Çalışma
Bakanı önce üzerine düşen görevi
yerine getirsin ondan sonra Zon-
guldak’taki maden şehitleri ile ilgili
görüşünü ortaya koysun.”
DİSK Başkanõ Çelebi, bakanõn kendi yakõnlarõnõn başõna aynõ şey gelse benzer bir yorumda
bulunup bulunamayacağõnõ sordu. KESK Başkanõ Evren, AKP’nin toplumu rencide etmeyi
sürdürdüğünü belirtirken Dinçer’in ifadelerini “sorumsuzca açõklamalar” olarak niteledi.
Genel Maden İş Başkanõ Muslu ise işçilerin yarõsõnõn yanarak öldüğünü söyledi.
Avro’nun
düşmesi risk Dubai borç erteleme
RAK yatırım peşinde
ŞEHRİBAN KIRAÇ
RAS AL KHAİMAH - Birleşik
Arap Emirlikleri’nin (BAE) ikinci
büyük emirliği ve turizm cenneti
olarak bilinen Dubai özellikle inşaat
sektöründe yaşadõğõ borç erteleme
sõkõntõlarõ ile boğuşurken ülkenin 4.
büyük emirliği Ras Al Khaimah
(RAK) (Res ül-Hayma) yatõrõm
atağõna geçti. Transit ticaretin mer-
kezi olmayõ amaçlayan RAK Türk
işadamlarõnõn deneyimlerinden
faydalanmayõ istiyor. RAK Şey-
hi’nin oğlu ve RAK Serbest Ti-
caret Bölgesi’nin (STB) Yönetim
Kurulu Başkanõ Şeyh Faisal Bin
Saqr Quassimi Türkiye ile arala-
rõnda ortak bir geçmiş ortak bir
anlayõş olduğunu belirterek “Türk
firmalarının Avrupa’da edindiği
bilgi birikimini buraya aktarma-
larını itiyoruz” dedi.
Bu yõl 10 kuruluş yõldönümünü
kutlayan RAK STB şu anda 4 bin
şirkete ev sahipliği yapõyor. 144 ta-
ne Türk şirketinin serbest bölgede
yatõrõmõ bulunurken birçok şirket de
yeni yatõrõm olanaklarõ arõyor. RAK
STB işçilik, ki-
ra ve vergi avantajlarõyla hem
Türkiye’den hem de diğer ülkeler-
den yatõrõm çekmeyi amaçlõyor.
Yüzde 100 mülkiyet hakkõ, 10 gün-
de şirket kurma imkânõ, ticari ver-
gi ve rüsumdan yüzde 100 muafiyet
sunan RAK STB’de devlet tarafõn-
dan bundan sonraki 50 sene de ga-
ranti altõnda bulunuyor. Şeyh Quas-
simi, BAE’de bugüne kadar Türk
firmalarõnõn 6.2 milyar dolar taah-
hüt hizmeti üstlendiklerini belirte-
rek bunun 4.2 milyar dolarõnõn de-
vam eden projelerden oluştuğunu
bildirdi.
RAK STB Üst Yöneticisi (CEO)
Oussama El Omari, Dubai’nin
borç erteleme talebinin krizin bir
uzantõsõ olduğunu kaydederek “İn-
şaat sektörü son yıllar-
da Dubai ekonomisinin lokomo-
tifi durumundaydı. Kriz, Du-
bai’yi Dubai yapan ticaret, tu-
rizm, lojistik ve finans sektörle-
rinde yoğunlaşma kararı alması-
na sebep oldu. Böylece Dubai
ekonomik anlamda özüne geri
dönme politikası uygulamaya
başladı” dedi.
İSTANBUL (AA) - Türkiye İhracatçõ-
lar Meclisi (TİM) Başkanõ Mehmet
Büyükekşi, “Şu anda özellikle Avro
bölgesine mal satanlar için avronun
2.10’un altına düşmesi ihracatçı
açısından sıkıntı yaratıyor” dedi.
Avro’da yaşanan düşüşün ihracat he-
deflerinde sapmaya yol açõp açmaya-
cağõna ilişkin olarak da Büyükekşi şun-
larõ kaydetti: “Yılbaşında 111 milyar
dolar bir ihracat hedefi koymuştuk,
bunu 115 milyar dolara çıkardık. 4
aylık ihracata bakarak bu 115’in
üzerine çıkma ihtimalimiz de vardı.
Belki onunun artış hızına engel ola-
bilir ama biz 115 milyar doları ger-
çekleştireceğimize inanıyoruz.”
Türkiye’de enerji
darboğazı kapıda
ANKARA (AA) - Türkiye’de yeni ke-
şifler yapõlmadõğõ takdirde, bugünkü
üretim seviyesi ile ham petrol rezer-
vinin 18.5 yõl, doğalgaz rezervinin ise
8.5 yõl ömrünün kaldõğõ belirtildi.
Türkiye’nin üretilebilir toplam petrol
rezervi 44.37 milyon ton,
doğalgaz rezervi ise
6.2 milyar met-
reküp olarak
hesaplandõ.
Türkiye’de
bugüne kadar
üretilen top-
lam petrol
miktarõ 132.5
milyon ton, top-
lam doğalgaz mik-
tarõ ise 11.3 milyar met-
reküp olarak hesaplandõ. Son 10 yõl-
da Türkiye’deki sahalarõn yaşlanmasõ
nedeniyle petrol üretiminde yüzde
12.6 oranõnda düşüş gözlendi.
Birleşik Arap
Emirlikleri’nin gözde turizm
cenneti Dubai inşaat
sektöründe yaşadõğõ borç
erteleme sõkõntõlarõ ile
boğuşurken ülkenin 4. büyük
emirliği Ras Al Khaimah
yatõrõm atağõna geçti.
Borç krizine değil
silaha yatırım
Ekonomi Servisi - Ağõr borç yükü altõndaki
Yunanistan’õn gayri safi yurtiçi hasõlasõnda
(GSYH) savunma harcamalarõ önemli yer tutuyor.
Sert tasarruf tedbirleri alan Yunanistan, savunma-
ya milyarlarca Avro ayõrmaya devam ediyor.
AP’nin haberinde, iki komşu ülke Yunanistan
ve Türkiye’nin savaş uçaklarõnõn sõklõkla karşõ
karşõya gelmesinin gerginliği arttõrdõğõ, son za-
manlarda azalsa bile Atina’nõn bu gerginliği bü-
yük askeri harcamalarõn arkasõndaki sebep ola-
rak gösterdiği belirtildi. Yunanistan’õn, 2008’de
GSYH’sinin yüzde 2.8’den fazlasõnõ askeri har-
camalara ayõrarak bu alanda NATO’da
ABD’den sonra 2. sõrada geliyor. Yunanistan
40 savaş uçağõna ihtiyacõ olduğunu açõklarken
yardõm paketine en fazla katkõyõ sağlayan Al-
manya ve Fransa savaş uçağõ alõmõ anlaşmasõ
için rekabet ediyor. AP’de Yeşil Grup Başkanõ
Daniel Cohn-Bendit, Fransa ve Almanya lider-
lerini, Yunanistan’õ silah alõmõ görüşmelerini
sürdürmeye mecbur bõrakmakla suçladõ.
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA
RAK STB Türkiye Temsilcisi Gülay Avcõ ise, RAK STB’de yatõrõm yapan müşterilerin daha çok kendi ülkelerinde
KOBİ tabir edilen müşteriler olduğunu söyledi. Avcõ, “Bunlar çok büyük bir maliyete katlanmak zorunda kalmadan
mesela sadece 4100 ABD dolarõna BAE’de düşük maliyetli bir şirket kurarak, koşullarõn gerektirdiği şekilde şir-
ketlerini zaman içinde büyütmeyi tercih ediyorlar. Bu şekilde hesaplõ bir yatõrõmla işe başlayan ve da-
ha sonra bir ofis ya da depo kiralayarak operasyonlarõnõ RAK’a taşõyan
pek çok firma var” dedi.
4100 dolara şirket kuruluyor
Şeyh Faisal Bin
Saqr Quassimi
Gülay Avcı
Oussama El
Omari,