23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ekonomi@cumhuriyet.com.tr 31 MAYIS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK ‘Koşu’nun Örgüt Boyutu Krizin durumuna genel bir bakış oluşturmaya olanak verecek ekonomik ve siyasi gelişmelerle dolu bir haftayı geride bıraktık. Kimi göstergeler 1930’u anımsatırken, sanırım, mali kriz yenir bir aşamaya giriyor. Avrupa Birliği içindeki uyumsuzluklar ve ABD ile AB arasındaki mali politika farklılıkları, uluslararası düzene ilişkin artan belirsizlikler de krizin yeni bir aşamaya girdiğini savunan kötümserleri destekliyor. ‘Korku geri döndü’ Haftanın ilk günlerinden başlamak üzere, piyasaların, 10 Mayıs’ta açıklanan yaklaşık 1 trilyon dolarlık Avrupa Kurtarma Fonu’nun yarattığı olumlu havadan sıyrıldıkları görülüyordu. Dünyanın mali merkezlerinde borsalar geçen hafta da sert sarsıntılar yaşadı. Dow Jones Sanayi Endeksi hafta içinde iki kez 10.000’in altına indi. Financial Times Endeksi, ekimden bu yana, ilk kez geçen hafta 5000’in altına indi. Alman Dax pazartesi ve salı günü üst üste gerileyerek yeniden toparlanmaya başlamadan önce son üç ayın en düşük düzeylerini yokladı. Wall Street Journal, New York Times, Financial Times hafta boyunca, önde gelen ekonomistlerinin ağzından, “bu kriz Yunanistan krizi değil, tüm Avrupa’nın krizi” gibisinden yorumlar aktardılar. Aslında bilinçlere çıkan çok daha derin bir sorundu. Bu sorunu The Economist, “Korku Geri Döndü” başlıklı yazısında, “hükümetler krizin başında çözüm sunuyorlardı, şimdi kendileri sorunun bir parçası oldu” saptamasıyla özetleyecekti. The Economist’e göre “bir kredi kartının borcunu bir başka kredi kartıyla ödemiştik, o kadar”… “borç, olduğu gibi duruyordu”. Washington’daki, Peterson Institute for International Economics’ten Morris Goldstein’e göre: “Papaz kaçtı oynar gibi, herkes borcunu ötekinin bilançosuna aktarmaya çalışıyor”. “Korkarım ki” diyor Goldstein, “dünyada bu büyük borç yükünü üstlenerek peyder pey eritilmesine olanak verecek kadar geniş omuzlu kurumlar hızla tükeniyor” (Financial Times, 27/05/10). Aynı gün Financial Times, bankalar arası piyasada faizler yükselirken, vadelerin genelde bir haftayla sınırlı kaldığına işaret ederek Avrupa banka sektöründe krizinin devam ettiğini vurguluyordu. Çarşamba günü The New York Times’ta yayımlanan, David Einhron imzalı “Kolay Para, Zor Gerçekler” başlıklı yorum, borç krizinin salt Avrupa’ya ait bir sorun olmadığını gösteriyordu. Bank of International Settlements’a göre ABD’nin yapısal bütçe açığı 2007 yılında GSMH’nin yüzde 3.1’inden, 2010’da yüzde 9.2’sine yükselmiş. Üstelik bu oran devletin ev piyasasının borçlarını üstlenmesinin getirdiği yükü içermiyormuş. Einhron, gündemdeki mali krizin geleceğini şu iki sorunun cevabı belirleyecek diyor: “Mali piyasalar, asla tatmin edici bir biçimde ödenemeyecek olan bu borçları ne zamana kadar finanse etmeye devam ederler? Bu borçların ne kadarı klasik yöntemlerin yerine monetizasyon yoluyla, para basılarak ödenecek?” Einhron, yorumunu bir zamanlar risksiz olduğuna inanılan kurumların nasıl battığını anımsatarak bitiriyordu. Devlet borçlarının ödenebilmesi için ekonominin güçlü ve sürdürülebilir bir toparlanma yaşaması gerekiyor. Ama geçen hafta veriler, ABD ekonomisinin henüz bu noktada olmadığını gösteriyordu. Geçen yılın son üç aylık dönemine ilişkin büyüme oranının yüzde 3.2’den 3.4 revize edilmesi bekleniyordu; yüzde 3’e çekildi. Bu revizyonun arkasındaki en önemli etkenin yatırımlardaki yavaşlama olduğu anlaşılıyor. İşsizlik de ekonomistlerin umduğu hızla gerilemiyor. (Financial Times 27/05) The Daily Telegraph’tan ekonomik editörü Ambrose Evans-Pritchard’ın, perşembe günü, ABD ekonomisinde para arzında (M3), düşük faizlere ve büyük mali genişlemeye karşın, 1929-1930 dönemindekini aşan ani gerilemeye ilişkin gözlemi de çok düşündürücüydü. M3, ABD ekonomisini bir yıl sonra ulaşacağı noktaya ilişkin önemli bir öncü gösterge olarak kabul ediliyor. Bu yüzden Capital Economics’ten Paul Ashworth ve International Monetary Research’ten Prof. Tim Congdon’a göre; “Bu çok korkutucu” ve “depresyon riskinin artmakta olduğuna işaret ediyor”. ABD öncü göstergeler endeksi de (ECRI) ekim ayından bu yana sürekli düşüyor (Telegraph, 26/05). Legal & General Investment Management’ten ekonomist Tim Drayson, “Piyasalar, yalnızca bir şeye yoğunlaşırlar; şimdi Avrupa’ya bakıyorlar, eğer dönüp ABD ye bakarlarsa geçen hafta yaşadıklarımız bize yumuşak sarsıntılar olarak görünebilir” diyor (The Observer, 30/05). Siyaset cephesi de karışık ABD’nin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi (UGS) geçen hafta açıklandı. UGS, bütçe açığını ve borçlarını en önemli güvenlik riskleri arasında sayıyor, böylece ekonomik krizin ABD’nin uluslararası konumu (imparatorluk ya da hegemonya) üzerindeki sınırlayıcı etkisini kabul ediyordu. UGS, ABD’nin, “bu yüzyılın sorunlarını tek başına üstlenemeyeceğini” açıklayarak imparatorluk stratejisinden (“Amerikan Yüzyılı” / “Pax Americana”) resmen vazgeçiyor. Hillary Clinton, “gücü ve etkiyi doğrudan uygulamadan, dolaylı uygulama eğilimine geçildiğini” vurgularken de ittifaklara dayanan hegemonya stratejisine geri dönüldüğünü açıklıyordu. Ancak, imparatorluk stratejisi zaten ekonomik, kültürel gücün, “dolaylı etkinin” zayıflamasından kaynaklanmamış mıydı? Bugünün, gerileyen küreselleşme, mali kriz, yükselen güçler ortamında, dolaylı etki stratejisi yoluyla liderliği korumanın maddi zemini, ABD açısından çoktan yok olmamış mıydı? Bu soru da bizi dünya ekonomisinin en kritik sorununa, kriz içinde yönlendirici bir merkezin yokluğuna getiriyor. Geçen hafta uluslararası medya bu yokluğun çarpıcı örnekleriyle doluydu. Avrupa’da mali kriz 1 trilyon dolarlık yardım fonuna karşın derinleşmeye, Avro düşmeye, birliğin geleceği üzerindeki kara bulutlar artmaya devam etti. Çünkü Almanya, Fransa ve İngiltere mali reform ve uygulamalar konusunda anlaşamıyorlar. Fransız Ekonomik Gözlemler Enstitüsü’nden Eloi Laurent’e göre “eşgüdümlü paket değil eşgüdümlü bunalım, hatta eşgüdümlü bir salaklık söz konusu” (Christian Science Monitor 26/05). Anglosakson medya (New York Times, The Economist, Financial Times) Almanya başta olmak üzere ulusal çıkarların, Avrupa’nın birlik sürecinin önüne geçtiğini, Merkel’in “Thatcher’i anımsatan dar görüşlü tutumunun” AB’nin sonunu hazırladığını vurguluyordu. AB krizi giderek ABD ekonomisini, hatta küresel mali sitemin geleceğini tehdit ederken ABD’nin AB’yi de arkasına alarak ortak bir strateji geliştirmediği dikkat çekiyordu. Der Spiegel’e göre, “maliye politikası söz konusu olduğunda ABD ile Avrupa arasında okyanuslar” vardı. AB hemen borçlarını ödeyerek istikrara geri dönmeyi amaçlarken ABD, genişlemeci politikalara devam edilmesini istiyordu (27/05). ABD’ye rağmen gerçekleştirildiği düşünülen Türkiye-Brezilya-İran nükleer yakıt anlaşması, uluslararası topluluğun “Kuzey Kore” karşısındaki çaresizliği, Rusya’nın Ortadoğu’ya geri dönüşüne ilişkin, Medvedev’in Suriye ziyareti üzerinden geliştirilen genelde olumlu yorumlar, siyasi merkez yokluğu algısını destekliyor. Ekonomik krizin ortasında, siyasi merkezini de kaybeden “dünya düzeninin” korkutucu senaryolarla dolu bir geleceğe yelken açtığı söylenebilir. Kriz Hâlâ Bizlerle erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com yakupkepenek06@hotmail.com CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yola çıkarken vurguladığı ‘İktidar Koşusu’nun biçimlenişi ve işleyişi onun geleceğini de belirleyecektir. Koşuda, genel merkezin etkinliği önemlidir; ancak onun kadar önemli olan il ve ilçe örgütlerinin çalışmalarıdır. Türkiye’de siyasetin kişi merkezli yapıldığı biliniyor. Siyaset, genel başkanların tekelindedir. İlginçtir, küreselleşmeyle birlikte, ekonomide daha rekabetçi yapılar egemendir; eğitimden yönetime dek her alanda rekabetin gelişmeyi hızlandıracağı da bilinmektedir. Bu ortamda siyasetin genel başkan tekelinde sürdürülmesi, çelişkili bir durumdur. CHP’de Kılıçdaroğlu yönetimi, bu çelişkiyi politika üretimi süreçlerini tabana yayarak, ülke siyasetinde yepyeni ve devrim niteliğinde bir yol açabilir. Nasıl mı? İl örgütlerinin politika üretimine yönelmesini gerçekleştirerek. Seçimler yaklaşıyor. Hiç zaman yitirilmeden il örgütlerinden, en kısa sürede, illerinin sorunları ve bunların çözüm yolları konusunda çalışma yapmaları istenebilir. Geçmişte, SHP döneminde ‘Anadolu Konuşuyor’ ve CHP döneminde de ‘Halkla Birlikte Çözüm’ adı altında yürütülen çalışmalardan yararlanılarak ve günümüzün koşullarına uygun sorunlar ve çözümleri sergilenmelidir. Her il örgütü, ilçe ve belde örgütlerinin de etkin katılımıyla, kendi ilinin ekonomik, toplumsal ve siyasal, ancak esas olarak, yerel sorunlarını tartışmalıdır. Günümüzün küresel ortamında yerel sorunların ulusal ve uluslararası bağları vardır. Ancak burada yapılması gereken, bunların varlığında yerel sorunları ve çözümlerini öne çıkarmaktır. Çalışmaya, o ilde bulunan sivil toplum kuruluşları, üniversite(ler), birlikler, kooperatifler, odalar, serbest meslek mensubu uzmanlar ve bireyler görüş ve önerileriyle etkin bir biçimde katılmalıdır. Bu yaklaşımla CHP’nin toplumsal açılımı güçlenecek; değişik toplum kesimlerinin CHP’de birlikte çalışması sağlanacaktır. CHP, toplumla kucaklaşacaktır. Genel merkezde illerin çalışmalarına yalnızca danışma, eşgüdüm ve istenirse uzman katkısı yapacak bir birim oluşturulur. İllerin hazırlıkları tamamlandıktan sonra Genel Başkan Kılıçdaroğlu uzmanlarıyla o ile gitmeli ve en az bir tam gün boyunca, gerekirse birkaç gün ve ilçelere de gidilerek, yapılacak toplantıda yalnızca o ilin politika üretimi süreci konuşulmalıdır. Ortaya çıkacak sonuç, CHP iktidarının o il bağlamında yapacaklarının açıklık kazanmasını sağlayacaktır. Bu tür bir çalışma sonunda CHP’nin o ilde seçmenlere hangi çözüm önerileriyle gideceğini ve belirleyecektir. Bu da CHP’nin toplumla kucaklaşmasını daha ileri noktalara taşıyacaktır. Yerel düzeyde seçim çalışmaları ete, kemiğe bürünecektir. Böyle bir çalışma süreci, eğer doğru işletilirse, o ilde siyaset yapmak isteyenlerin de önünü açacak, gerek milletvekilliği, gerekse yerel yönetim seçimlerinde, örgütlü çalışma ve örgüt emeğinin değerlendirilmesi olanağı doğacaktır. CHP içinde siyasette ilerlemenin yolları açılabilecektir. Geçmişin birikim ve deneyimlerinden de yararlanılarak, illerin çalışmalarına süreklilik kazandırılabilir; yenilenerek kalıcılaşmaları sağlanabilir. Sonuçta, siyaset bir yere seçilmek için merkez yönetiminde birilerine tutunmak yerine önseçim yönünde gelişecektir. CHP, yalnız içe dönük bir delege seçen kongre partisi olma özelliğinden kurtulabilecek, halkla birlikte olacaktır. Genel merkez üzerindeki adaylık baskısı azaltılabilecek ve adaylık sırasında partililerinin birbirini boğazlaması gibi bir yanlışa da sürüklenilmeyecektir. İl düzeyindeki çözümleri bölgesel düzlemde birleştirmek ve buradan bölgesel gelişme yapıları oluşturmak, CHP merkez yönetimi ve bölge illerinin başkanlarınca yürütülmelidir. Böylelikle CHP, bölgesel kalkınma anlayışını da yeni bir içerik ve anlama kavuşturmuş olacaktır. İllerin ve bölgelerin çalışmaları genel merkezde yapılacak genel çalışmalarla birleştirilerek ‘İktidar Koşusu’nun asıl güç kaynağı oluşturulacaktır. Kimi yazılara bir özel not eklemem gerekiyor. Bugün de öyle. Bundan önce CHP ile ilgili yazılarım nedeniyle kimi övgüler ama kimi zaman da ağır eleştiriler aldım. Sevgili okurlarım, CHP benim on yıllarımı verdiğim emeğimdir. Bundan önce yazdıklarım gibi bu yazı ve bundan sonra yazacaklarım da yalnızca, evet yalnızca CHP’nin daha başarılı olması içindir. Bakan Dinçer’in yaşamõnõ yitiren maden işçileriyle ilgili ‘güzel öldüler’ açõklamasõna sendikalardan tepki yağõyor ‘Onurumuz gasp ediliyor’ MUSTAFA ÇAKIR ANKARA - Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanõ Ömer Dinçer’in Zonguldak’ta yaşamõnõ yitiren ma- denciler ile ilgili “İlk 19-20 cesedi- mizde herhangi bir şey yoktu. Gü- zel öldüler. O konuda ben acı çek- mediklerini ve fizik olarak da güzel öldüklerini rahatlıkla söyleyebili- rim” sözlerine tepkiler sürüyor. DİSK Başkanõ Süleyman Çelebi, bakanõn kendi yakõnlarõnõn başõna ay- nõ şey gelse benzer bir yorumda bu- lunup bulunamayacağõnõ sordu. Çelebi, “Türkiye’nin Çalışma Bakanı iş güvenliği için tedbir almak yerine böyle açıklamalar yapıyor. Bu, bi- zi yönetenlerin nasıl bir yönetim an- layışı içinde olduklarının kanıtı- dır. Bunun üzerinde konuşmayı bi- le doğru bulmuyorum. Hiç kimse böyle acılar yaşamasın, böyle acılar yaşamayalım ama biliyoruz ki bu kaza filan değil, bu bir cinayet. İn- san onurunun, yaşama hakkının gasp edildiğinin göstergesidir. Baş- bakan kazaları kadere bağlıyor, diğeri ölümleri güzelleştiriyor. TO- Kİ Başkanı kendisine yukarıdan, Allah’tan para geldiğini söylüyor. Türkiye’yi kimler yönetiyor, bunlar onun bir göstergesidir” dedi. KESK Başkanõ Sami Evren, Ça- lõşma Bakanõ ve siyasi iktidarõn Zon- guldak’taki facia ile ilgili bütün ma- den işçilerini ve toplumu rencide et- meye devam ettiğini söyledi. “So- rumsuzca açıklamalar” yapõldõğõnõ dile getiren Evren, hükümetin kendi sorumluluklarõnõ unuttuğuna dikkat çekti. Çalõşma Bakanõ’nõn bütün ma- den şehitlerinden özür dilemesi ge- rektiğini vurgulayan Evren, “Güzel öl- düler demek ne demek? Bırakın ba- kanı vicdan sahibi hiç kimse böyle bir şey söylemez” dedi. Genel Maden İş Sendikasõ Başkanõ Ramis Muslu, “Orada 30 arkada- şımız öldü. Otopsiye giren Karael- mas Üniversitesi’nden doktor ar- kadaşlarımız var. İşçilerden yarısı bir kere yanarak öldü. Yarısı da karbonmonoksit gazı zehirlenme- sinden dolayı öldüler. Patlamaya ya- kın olan arkadaşlarımız patlamanın şiddetiyle yanarak öldü. Ben ken- dim de girdim otopsi yapılırken. Orada gördüm” dedi. ‘İşçilerin yanında mıymış?’ CHP Zonguldak Milletvekili, Ma- den Komisyonu üyesi Ali Koçal, ba- kana “kaza olduğunda işçilerin ya- nında mıymış” diye sorarken, açõk- lamanõn dinen de insanlõk adõna da “vahim” olduğunu vurguladõ. Koçal, şöyle devam etti: “Çalışma Bakanı önce üzerine düşen görevi yerine getirsin ondan sonra Zon- guldak’taki maden şehitleri ile ilgili görüşünü ortaya koysun.” DİSK Başkanõ Çelebi, bakanõn kendi yakõnlarõnõn başõna aynõ şey gelse benzer bir yorumda bulunup bulunamayacağõnõ sordu. KESK Başkanõ Evren, AKP’nin toplumu rencide etmeyi sürdürdüğünü belirtirken Dinçer’in ifadelerini “sorumsuzca açõklamalar” olarak niteledi. Genel Maden İş Başkanõ Muslu ise işçilerin yarõsõnõn yanarak öldüğünü söyledi. Avro’nun düşmesi risk Dubai borç erteleme RAK yatırım peşinde ŞEHRİBAN KIRAÇ RAS AL KHAİMAH - Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ikinci büyük emirliği ve turizm cenneti olarak bilinen Dubai özellikle inşaat sektöründe yaşadõğõ borç erteleme sõkõntõlarõ ile boğuşurken ülkenin 4. büyük emirliği Ras Al Khaimah (RAK) (Res ül-Hayma) yatõrõm atağõna geçti. Transit ticaretin mer- kezi olmayõ amaçlayan RAK Türk işadamlarõnõn deneyimlerinden faydalanmayõ istiyor. RAK Şey- hi’nin oğlu ve RAK Serbest Ti- caret Bölgesi’nin (STB) Yönetim Kurulu Başkanõ Şeyh Faisal Bin Saqr Quassimi Türkiye ile arala- rõnda ortak bir geçmiş ortak bir anlayõş olduğunu belirterek “Türk firmalarının Avrupa’da edindiği bilgi birikimini buraya aktarma- larını itiyoruz” dedi. Bu yõl 10 kuruluş yõldönümünü kutlayan RAK STB şu anda 4 bin şirkete ev sahipliği yapõyor. 144 ta- ne Türk şirketinin serbest bölgede yatõrõmõ bulunurken birçok şirket de yeni yatõrõm olanaklarõ arõyor. RAK STB işçilik, ki- ra ve vergi avantajlarõyla hem Türkiye’den hem de diğer ülkeler- den yatõrõm çekmeyi amaçlõyor. Yüzde 100 mülkiyet hakkõ, 10 gün- de şirket kurma imkânõ, ticari ver- gi ve rüsumdan yüzde 100 muafiyet sunan RAK STB’de devlet tarafõn- dan bundan sonraki 50 sene de ga- ranti altõnda bulunuyor. Şeyh Quas- simi, BAE’de bugüne kadar Türk firmalarõnõn 6.2 milyar dolar taah- hüt hizmeti üstlendiklerini belirte- rek bunun 4.2 milyar dolarõnõn de- vam eden projelerden oluştuğunu bildirdi. RAK STB Üst Yöneticisi (CEO) Oussama El Omari, Dubai’nin borç erteleme talebinin krizin bir uzantõsõ olduğunu kaydederek “İn- şaat sektörü son yıllar- da Dubai ekonomisinin lokomo- tifi durumundaydı. Kriz, Du- bai’yi Dubai yapan ticaret, tu- rizm, lojistik ve finans sektörle- rinde yoğunlaşma kararı alması- na sebep oldu. Böylece Dubai ekonomik anlamda özüne geri dönme politikası uygulamaya başladı” dedi. İSTANBUL (AA) - Türkiye İhracatçõ- lar Meclisi (TİM) Başkanõ Mehmet Büyükekşi, “Şu anda özellikle Avro bölgesine mal satanlar için avronun 2.10’un altına düşmesi ihracatçı açısından sıkıntı yaratıyor” dedi. Avro’da yaşanan düşüşün ihracat he- deflerinde sapmaya yol açõp açmaya- cağõna ilişkin olarak da Büyükekşi şun- larõ kaydetti: “Yılbaşında 111 milyar dolar bir ihracat hedefi koymuştuk, bunu 115 milyar dolara çıkardık. 4 aylık ihracata bakarak bu 115’in üzerine çıkma ihtimalimiz de vardı. Belki onunun artış hızına engel ola- bilir ama biz 115 milyar doları ger- çekleştireceğimize inanıyoruz.” Türkiye’de enerji darboğazı kapıda ANKARA (AA) - Türkiye’de yeni ke- şifler yapõlmadõğõ takdirde, bugünkü üretim seviyesi ile ham petrol rezer- vinin 18.5 yõl, doğalgaz rezervinin ise 8.5 yõl ömrünün kaldõğõ belirtildi. Türkiye’nin üretilebilir toplam petrol rezervi 44.37 milyon ton, doğalgaz rezervi ise 6.2 milyar met- reküp olarak hesaplandõ. Türkiye’de bugüne kadar üretilen top- lam petrol miktarõ 132.5 milyon ton, top- lam doğalgaz mik- tarõ ise 11.3 milyar met- reküp olarak hesaplandõ. Son 10 yõl- da Türkiye’deki sahalarõn yaşlanmasõ nedeniyle petrol üretiminde yüzde 12.6 oranõnda düşüş gözlendi. Birleşik Arap Emirlikleri’nin gözde turizm cenneti Dubai inşaat sektöründe yaşadõğõ borç erteleme sõkõntõlarõ ile boğuşurken ülkenin 4. büyük emirliği Ras Al Khaimah yatõrõm atağõna geçti. Borç krizine değil silaha yatırım Ekonomi Servisi - Ağõr borç yükü altõndaki Yunanistan’õn gayri safi yurtiçi hasõlasõnda (GSYH) savunma harcamalarõ önemli yer tutuyor. Sert tasarruf tedbirleri alan Yunanistan, savunma- ya milyarlarca Avro ayõrmaya devam ediyor. AP’nin haberinde, iki komşu ülke Yunanistan ve Türkiye’nin savaş uçaklarõnõn sõklõkla karşõ karşõya gelmesinin gerginliği arttõrdõğõ, son za- manlarda azalsa bile Atina’nõn bu gerginliği bü- yük askeri harcamalarõn arkasõndaki sebep ola- rak gösterdiği belirtildi. Yunanistan’õn, 2008’de GSYH’sinin yüzde 2.8’den fazlasõnõ askeri har- camalara ayõrarak bu alanda NATO’da ABD’den sonra 2. sõrada geliyor. Yunanistan 40 savaş uçağõna ihtiyacõ olduğunu açõklarken yardõm paketine en fazla katkõyõ sağlayan Al- manya ve Fransa savaş uçağõ alõmõ anlaşmasõ için rekabet ediyor. AP’de Yeşil Grup Başkanõ Daniel Cohn-Bendit, Fransa ve Almanya lider- lerini, Yunanistan’õ silah alõmõ görüşmelerini sürdürmeye mecbur bõrakmakla suçladõ. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA RAK STB Türkiye Temsilcisi Gülay Avcõ ise, RAK STB’de yatõrõm yapan müşterilerin daha çok kendi ülkelerinde KOBİ tabir edilen müşteriler olduğunu söyledi. Avcõ, “Bunlar çok büyük bir maliyete katlanmak zorunda kalmadan mesela sadece 4100 ABD dolarõna BAE’de düşük maliyetli bir şirket kurarak, koşullarõn gerektirdiği şekilde şir- ketlerini zaman içinde büyütmeyi tercih ediyorlar. Bu şekilde hesaplõ bir yatõrõmla işe başlayan ve da- ha sonra bir ofis ya da depo kiralayarak operasyonlarõnõ RAK’a taşõyan pek çok firma var” dedi. 4100 dolara şirket kuruluyor Şeyh Faisal Bin Saqr Quassimi Gülay Avcı Oussama El Omari,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle