12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Fatih Sul- tan Meh- met port- resi, 16. yüzyıl ba- şı, Katar İslam Sa- natları Müzesi. Hz. İsa Pantakra- tor betimli, sekizgen pandantif, 11-12. yüz- yıllar, Atina Müzesi. 29 MAYIS 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B Cinsel kitaplar çocuk kurulunda! Kültür Servisi - Bir süredir devam eden, Ben Mila’nõn “Perinin Sarkacı”, Guillaume Apollinaire’in “Genç Bir Don Juan’ın Maceraları” ve Fransız P.V’nin yayõna hazõrladõğõ, Sel Yayõnla- rõ’nca yayõmlanan “Görgülü ve Bilgili Bir Burjuva Kadınının Mektupları” adlõ üç kitabõn yargõlandõğõ davanõn son du- ruşmasõndan yine ‘absürd’ bir karar çõk- tõ. Karara göre kitaplar bir de Başbakan- lõk Küçükleri Muzõr Neşriyattan Koruma Kurulu’na gönderilecek. Oysa davada gelinen son aşama, daha önceki bilirkişi raporuna (Ticaret Üniver- sitesi) itiraz sonucunda İstanbul ve Gala- tasaray üniversitelerinin ilgili bölümle- rinden yeni raporlar istenmesi yönündey- di. Ancak üniversitelerden gelen “kitap- lar edebi eserdir ve mahkûm edile- mez” görüşüne rağmen yetişkinler için ha- zõrlanan kitaplar çocuk kuruluna gönderildi. Üç kitabõn yargõlandõğõ davanõn bir sonraki duruşmasõ ise 21 Temmuz’da. SSM’DE ‘EFSANE İSTANBUL’ SERGİSİ Bir başkentin 8000 yılı Kültür Servisi - Sabancõ Üniversitesi Sakõp Sabancõ Müzesi (SSM), İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajan- sõ ve Sabancõ Holding spon- sorluğunda, “Efsane İstan- bul: Bizantion’dan İstan- bul’a - Bir Başkentin 8000 Yılı” başlõklõ sergiye ev sahipliği yapacak. 5 Haziran - 4 Eylül 2010 tarihleri ara- sõnda sanatseverlerle buluşacak sergi, İs- tanbul’un, Marma- ray Projesi kapsamõndaki Ye- nikapõ kazõlarõyla daha da ge- riye giden 8000 yõllõk eşsiz ta- rihini, 500’den fazla yapõtla gözler önüne serecek. Sergi, Bizantion’dan Nea Roma’ya, Constantinopolis’ten İstan- bul’a; Bizans ve Osmanlõ im- paratorluklarõna başkentlik yapmõş kentin görkemli tari- hine õşõk tutarken; ticaret, he- diyeler ve 4. Haçlõ Seferi’nde olduğu gibi yağma yoluyla çeşitli ülkelere dağõlmõş hazi- neleri bir araya getirecek. Sergide ayrõca, Türkiye’deki devlet müzeleri ile özel müze ve koleksiyon- lardan seçilen yapõtlar da yer alacak. Yurtdõşõndan 39, Tür- kiye’den 19 olmak üzere top- lam 58 müzeden seçilen geniş yelpazedeki yapõtlar, sergi ara- cõlõğõyla ilk kez bir arada su- nulacak. Sergide; İstanbul’un bir Ro- ma garnizonu iken, Doğu ve Batõ Roma’nõn ayrõlmasõndan sonra giderek başkente dö- nüşmesi, Bizans İmparator- luğu’nun gelişme, duraklama ve çöküş evrelerin- den sonra 1453 yõ- lõnda Osmanlõlar ta- rafõndan fethedilme- siyle yeni bir doğuşa sahne olmasõ anlatõ- lacak. İmparatorluk başkenti İstanbul’un Avrupa tarihiyle özdeşleşen geçmişi- nin parlak ve çalkantõlõ evre- leri yansõtõlacak, şehrin dev- raldõğõ çeşitli din ve inanç mi- rasõnõn oluşturduğu zengin gelenek tanõtõlacak. SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER Aydınlara Kuşkuyla Bakmak Söz özgürlüğünü savunanlara bakın… Çoğu “Söz özgürlüğü” diye başlıyor konuşmaya, “ama sadece benim için” diye bitiremiyor. Onlar gibi düşünüyorsanız sorun yok; söz özgürlüğünüzü sonuna kadar kullanabilirsiniz. Yok, onlar gibi düşünmüyorsanız… oraya kadar! Sınırlar hemen çiziliveriyor. Basın “yandaş”ınızsa söz özgürlüğünden sınırsız yararlanabilir. Değilse, eh, bir şeyler yapma zamanı gelmiş demektir. “En özgürlükçü” ülke ABD’de Edgar Hoover’ın başını çektiği, McCarthy’nin seslendirdiği “cadı avı” dönemini hatırlamakta (ve hatırlatmakta) yarar var. ABD’de “Komünizm korkusu” 1917 Sovyet Devrimi’nden sonra başlamıştı. “Dünyayı sarsan on gün”, kapitalizmin yıkılabileceğini göstermişti. Bu düzenin savunucuları, duydukları korkuyu kısa sürede bir “ulusal korku”ya dönüştürmeyi amaçladılar. Hükümet de “ülkeyi Ruslara satmak isteyenlerin kimler olduğunu ortaya çıkarmak” amacıyla 1919’da geniş çapta bir soruşturma açtırdı. Bu alanda çalışmalar yapmak üzere, Temsilciler Meclisi’ne bağlı ilk komite 1930’da kuruldu. Başkanı Hamilton Fish, “Komitenin sadece komünistlerin peşinde olduğunu” belirtti. Meclis üyelerinden Samuel Dickstein, ülke için Nazizmin de büyük bir tehlike olduğunu ileri sürdü, bu konuda da araştırma yapılmasını istedi. Dickstein’e aldıran çıkmadı. 1938’de Amerika’ya Karşı Çalışmaları Araştırma Komitesi kurulduğunda, Dickstein komiteye alınmayacak, ilk başkan Martin Dies, sadece komünizm tehlikesini araştıracaklarını, başka eylem ve eğilimlerle ilgilenmeyeceklerini söyleyecekti. 1929-1931 yılları arasında bu korku daha da arttı. Kapitalizmin temelleri sarsılmaya başlamıştı. Ekonomi çökmek üzereydi. Kapitalist düzenin temsilcileri, bir baskı ve propaganda kampanyasına giriştiler. “Dünyanın en büyük gösterisi” olarak nitelendirilebilecek bir “komünist avı” düzenlendi. Bu arada İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. ABD, büyük düşmanı SSCB’yle birlik oldu. Ama bu düşmanlık savaş sırasında da sürdü. MacArthur, 1945’te “Rusların Nazilerden daha büyük bir tehlike” olduğunu ileri sürmekten kaçınmadı. Bazı yorumcular, Amerika’nın Japonya’ya atom bombası atmasına bu görüşün yol açtığını söylediler. Avrupa’da savaş sona ermişti; Sovyetler Amerika’ya Doğu’da yardım edebilirler, zaferi paylaşabilirlerdi. Atom bombası buna engel olmak için atılmış, iki yüz bin kişi öldürülerek “Kızıl Ordu’nun pençesinden kurtarılmıştı”! Savaştan sonra Amerika’ya Karşı Çalışmaları Araştırma Komitesi, sendikalardaki, üniversitelerdeki, sinema-tiyatro endüstrisindeki komünistleri ortaya çıkarmak için geniş çapta bir soruşturma açtı. Bu soruşturmada suçlu bulunanlar kara listeye alındılar, işsiz kaldılar, yoksulluk çekmeye mahkûm edildiler. Anayasanın kendilerine sağladığı hakka dayanarak tanıklık etmemekte direnenler “Komiteyi aşağılamak” suçuyla hapse atıldılar. Whittaker Chambers ile Richard M. Nixon’ın casuslukla suçladıkları Alger Hiss, ölüm cezasına çarptırıldı. Başmimarı Hoover olan, çıkarlar, karaçalmalar, yalanlar üstüne kurulu bu eylemlere dünyada birçok aydın karşı çıktı. Albert Einstein, 12 Haziran 1953 tarihli New York Times gazetesinde yayımlanan “açık mektup”unda şunları yazacaktı: “Bu ülke aydınlarının karşı karşıya bulunduğu sorun son derece ciddidir. Gerici politikacılar bütün aydınlara kuşkuyla bakılmasını sağlamakta başarılı olmuşlardır. Bu başarıdan sonra şimdi öğretme özgürlüğünü baskı altına alma, kendilerine boyun eğmeyenleri aç bırakma çabalarına girişeceklerdir. “Aydınlar azınlığı buna karşı ne yapmalıdır? Gerekirse cezaevine girmeyi, parasız kalmayı, ülkenin çıkarları uğruna kendi çıkarlarından olmayı göze almalıdırlar. “Bunu yaparken anayasaya sığınmamalı, onurlu bir yurttaşın böyle soruşturmalara katılamayacağını haykırmalıdırlar. “Yeterli sayıda kimse bunu yapabilirse, başarı kazanılır. Başarı kazanılamazsa, bu ulus köle olarak yaşamayı zaten kabullenmiş demektir.” Fransa’nõn eski Kültür Bakanõ Jack Lang günümüzün kültür politikalarõnõ anlattõ ‘Dünya kültürsüz kültür bakanlarõyla dolu’ELİF BEREKETLİ Dünya onu 1981’de Fransa Kültür Bakanõ olduğunda tanõ- dõ. François Mitterrand’õn iki Cumhurbaşkanlõğõ döneminin tüm sosyalist hükümetlerinde on yõl boyunca Kültür Bakanlõ- ğõ görevini sürdürerek, “Fran- sa’nın en uzun süre bakanlık yapan siyasetçisi” sõfatõnõ ka- zanan; bakanlõğõ süresince sa- natõn her alanõnõ çağdaş bir ya- põlanmaya açan efsanevi Kültür Bakanõ Jack Lang, “İstan- bul’un Kültürel Yeniliği” ve “Kültür, Ekonomi ve Demok- ratikleşme” konulu iki söyle- şiye katõlmak üzere İstanbul’a geldi. Fransõz Kültür Merkezi ve Galatasaray Üniversitesi’nde yaptõğõ konuşmalar hõnca hõnç dolu olan Lang’la, Galatasaray Üniversitesi’nin bahçesinde bu- luşup kültür politikalarõnõ ko- nuştuk. - Fransız kültürü, geçen yüzyılın ilk yarısıyla kıyas- landığında dünya üzerindeki etkisini yitirmiş gözüküyor. Bunu nasıl değerlendiriyor- sunuz? Bu algõ, Amerikan medyasõ ta- rafõndan yaratõlõyor. Fransa’yõ güç kaybetmiş ve kaybetmekte olan bir ülke gibi göstermek haksõzlõk olur. Hele ki dünyanõn her tarafõ Frankofonlarla do- luyken, daha iki hafta önce dün- ya sinemasõnõn kalbi Cannes’da atmõşken... Düşünün, bir za- manlar çok önemli bir konum- da olan İtalyan sinemasõ, bugün de iktidarda olan birtakõm kişi- ler tarafõndan öldürülürken, Fransõz sinemasõ hâlâ devletin verdiği destekle ayakta. Fransõz kültürüne hâlâ ‘ölü’ diyebilir mi- yiz? - Kültür Bakanlığı, tarih boyunca pek çok baskıcı re- jimde propaganda amaçlı kul- lanıldı. Bugün herhangi bir ül- ke için böyle bir durumdan söz edilebilir mi? Bugün kültürsüz kültür ba- kanlarõyla dolu bir dünyada ol- duğumuz için, kültürün yöne- timlerce göz ardõ edildiğini söy- lemek mümkün. Ama, ABD’nin belli bir Hollywood ve pop mü- zik dayatmasõ var, bunu bir an- lamda baskõcõ rejimlerin kültür politikalarõnõn bir benzeri olarak alabiliriz. Birçok ülkeye baktõ- ğõmda ise “Keşke kültür ba- kanları olmasa” diyorum. - Siz Avrupa Kültür Baş- kenti projesinin yaratıcıla- rındansınız. Projenin bugün- kü halini nasıl buluyorsunuz? Bizimkisi “Her yıl bir kent- te kültür bakanları buluşsa, o kent de böylece kendini ifade etme şansı bulsa nasıl olur” so- rusundan yola çõkmõştõ. Ama bu- gün muazzam bir enerji katali- zörü, birçok kentin değer gö- rüldüğü bir onur unvanõ. Bana göre, kültürel zenginliğin uya- nõşõ, inisiyatiflerin çoğalmasõ, bi- linmeyenlerin ortaya çõkmasõ anlamõnda çok önemli, başarõlõ. - İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olarak per- formansını nasıl buluyorsu- nuz? Çok konuşulan, sıkıntı- lı bir süreç oldu Türkiye için... Açõkçasõ, o ekiple buluşup projelerini dinlediğimde etki- lendim. Kent periferisiyle ilgi- li çok iyi çalõşmalarõ var. Ayrõ- ca, ben iflah olmaz bir iyimser olarak, yolun daha yeni başla- dõğõnõ hatõrlatmak istiyorum. Bundan sonrasõ kalõcõ etkileri gözlemlemek için daha iyi bir süreç. İstanbul’a tam zamanõn- da gelen bir unvan bu. Sanatõnõz kesinlikle gelişiyor ve daha çok tanõnõyor. - Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin, ana akım sanat ortamında yalnızca Batı ta- rafından kurulan bir ilişkiyle yer bulduğunu, ‘asõl’ kültürün içinde ‘öteki’ gibi sunulduğu- nu düşünmüyor musunuz? Kapitalizm her yerde. Ama ben bu ülkelerin yöneticilerine böyle bir savunu malzemesi vermek istemem. Çünkü önem- li olan, iç politikalarõ doğru ku- rabilmek. Siz doğaya saygõ gös- termeden iğrenç binalar yük- seltirseniz, sanatçõlarõ destekle- mez, kültür ürünlerini sabun veya mutfak malzemesiyle bir tutarak üreticiyi zora sokarsanõz, ya da şehrin kültürel değerleri- ni yõkar, yerine alõşveriş merkezi yaparsanõz, “Kültürümüzün dışarı açılmasına kapitalizm engel oluyor” deme hakkõnõz yoktur benim gözümde. - Peki sizce kültür politika- ları ülkenin etnik farklılıkla- rını ele almalı mı? Farklılık mı, bütünlük mü vurgulan- malı? Kanõmca bir siyasi sistemin, bir insan topluluğunun gücü, onun bileşkenlerinin farklõlõğõ- nõ tanõmaktan geçer. Bütüne asõl zarar veren, ülkenin kimli- ğinden şüphe duymak, kültürel özelliklerin ortaya çõkarõlmasõ- nõn, bütüne zarar vereceğini dü- şünmektir. Türkiye’de Kürt kül- türünün ötelendiğini düşünü- yorum. Aklõnõza bu sorun ta- kõldõğõnda Yaşar Kemal’i dü- şünün. Öyle etkileyici bir Kürt, ama yine de bambaşka bir Türk. İki tarafa katkõlarõ eşsiz. Kürt- Türk barõşõnõn vücut bulmuş hali... “ABD’nin belli bir Hollywood ve pop müzik dayatmasõ var, bunu bir anlamda baskõcõ rejimlerin kültür politikalarõnõn bir benzeri olarak alabiliriz. Birçok ülkeye baktõğõmda ise ‘Keşke kültür bakanlarõ olmasa’ diyorum.” 5 Haziran’da açõlacak sergi, İstanbul’un benzersiz tarihini 500’den fazla yapõtla gözler önüne serecek. Fotoğraf:UĞURDEMİR 30 MAYIS 2010 PAZAR Saat 11.00’de “50. YILINDA 27 MAYIS DEVRİMİ” KONULU KAHVALTILI TOPLANTIMIZDA, HUKUK ÖĞRENCİSİ BİR GENÇLİK ÖNDERİ ve 1961 ANAYASASI’nı YAPAN KURUCU MECLİS ÜYESİ OLAN Cumhuriyet Vakfı Başkan Yardımcısı Sn. Dr. ALEV COŞKUN’un PAYLAŞACAKLARINI DİNLİYORUZ. LÜFEN YER AYIRTINIZ Yer: ADEN OTEL, Kadıköy Vapur İskelesi Karşısı-İstanbul İletişim: 0555 967 24 97 0536 817 18 52 - 0532 391 11 27 0532 556 65 12 - 0536 739 02 29 CUMOK İSTANBUL ÇAĞRISI www.cumokistanbul.org 50. Yıldönümünde Diyoruz ki: 27 MAYIS BİR DEVRİMDİR! 27 Mayıs 1960 Devrimi işbirlikçileri mahkûm etti; Devrim’in ürünü Ulus’un önünü açan özgürlükçü, çağdaş 1961 Anayasası’dır! 12 Mart Darbesi ise; demokratik ve özgürlükçü 1961 Anayasası’nı lüks diyerek değiştirerek, daralttı; binlerce aydın, öğrenci ve işçiyi anayasayı bozacaklar yalanı ile işkenceler yaparak hapse attı. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı astı! 12 Eylül 1980 Darbesi, her türlü özgürlüğü yok ederek, sömürüyü kurumsallaştırarak Türkiye’yi silindir gibi ezdi; değiştirdi. Ulusu, emperyalizme ve gericiliğe teslim etti; borçlanmalar, sınırsız, işkence ve infazları sayısız, 82 Anayasası da ortada... 2008 Sivil Darbesi ile tutuklanan yurtseverler, AYDINLAR, ASKERLER, GAZETECİLER ve sevgili MUSTAFA BALBAY ise, HUKUKUN SÜREKLİ ÇİĞNENDİĞİ BU ORTAMDA ANCAK, GENEL SEÇİMLERLE İKTİDARI DEĞİŞTİRDİĞİMİZDE ARAMIZDA OLABİLECEKLER. ULUSU ve ONLARIN TÜMÜNÜ KURTARMAK İÇİN, GENEL SEÇİMLERİ KAZANMAK GEREK! CUMOK İSTANBUL DUYURUSU www.cumokistanbul.org
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle