Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
29 MAYIS 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
19
GÖRÜŞ
Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN
Yeni CHP
Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki lider (ve takım)
değişikliğinin, yıllardır içinde yaşadığımız
muhalefet eksikliğinin giderilmesi yönünde etkili
olmasını diliyoruz.
Yoksulluk, yolsuzluklar, işsizlik, kayıt dışı
çalışma yaygınlığı, küçük işletmeler, eşit gelir
dağılımı gibi ilk söylemlerle, ekonomik konulara
öncelik vereceğini belirten yeni liderin, bu alandaki
görüşlerinin, bu alanlarda gerçekten büyük
eksikleri olan ekonomik yaşantımızda egemen
olmasını da çok istiyoruz.
Olanaksızlıklar içindeki 1920-1940 döneminde,
aynı söylemlerle halka büyük hizmetler yapmış
CHP’nin, yeniden küçük ve dar gelirliler de dahil
hepimizin partisi olabilmesi ve hizmetlerine bu
özelliklerle devam edebilmesi, hepimiz için çok
yararlı olacaktır. Bununla birlikte CHP, kurucusunu
yitirdikten sonra, bu özelliklerini ve daha da önemli
olarak ülke ekonomisini yoktan var etme, yeniden
yaratma misyonundan sapmış ve ilk yıllardaki
başarılarıyla elde ettiği toplum güvenini 1950’de
hemen tümüyle yitirmişti. Partinin yeni seçilen
lider ve takımının, partiye başlangıçta duyulan bu
büyük toplum güveninin nasıl yitirildiğini ve
yitirilmesinin nedenlerini bilimsel yöntemlerle
araştırmaları zorunlu görünmektedir. Bize göre bu
büyük güven kaybının sık söylenen nedenlerinden
çoğu, artık geçerli değildir; şimdi CHP, aslına
dönmenin yollarını araştırmalı ve bulabilmelidir.
Güvenin kaybedilmesinde, kuşkusuz kurucu
liderin yitirilmesinin, 2. Dünya Savaşı’nın ve çok
partili siyasal yapılanmanın da payları vardır. Ama
sanıyoruz ki en büyük neden, sonraki liderlerin,
partinin temel ilkelerini ikinci plana itmiş
olmalarıdır. Sonraki liderler, bu partiye başlangıçta
hiç düşünülmemiş ülkü ve görevleri vermeye
çalışmışlar ve bunu başaramamışlardır. Son 60
yılda misyon sapması içindeki bu parti, daha tek
siyasal parti iken, kendi ilkelerinden çoğunu kendi
kararıyla çiğnemiştir: Kurduğu Köy Enstitülerini
kendi eliyle kaldırmış, öğretim birliği (Tevhidi
Tedrisat) uygulamasının simgesi olan eğitimcileri
görevden uzaklaştırmış, “Varlık Vergisi” mali
faciasını yaratmış, ekonomik tarihimizin en hızlı
enflasyonunu ve devalüasyonlarından birini halkın
sırtına yüklemiş, kendi hazırladığı Toprak Reformu
Kanunu’nu rafa kaldırmış, orduyla sivil siyasal
yaşamı birbirinden ayrı tutmamış, dini tekke ve
zaviyeleri kapatan yasakları kaldırmıştır. Çok partili
yaşam içinde, dinsel simgeleri aşırı biçimde
kullanan siyasal parti ile siyasal tarihimizin ilk
koalisyon hükümetini de bu parti kurmuştur. Son
elli yıl içinde en çok güç kazandığı dönemde,
1970’lerde kurulan çok sayıda hükümetler içinde
en hızlı enflasyonları gerçekleştirmiş ve 1970-1980
döneminin bir ekonomik kargaşa dönemi biçimine
dönüşmesi olgusuna katkıda bulunmuştur.
CHP’nin kendi ilklerine aykırı yukarıdaki
uygulamalar, saymakla bitirilemeyecek kadar
fazladır; ama yukarıdaki örnekler, partinin kuruluş
misyonundan ne kadar uzaklaştığını
göstermektedir. Öyle sanıyorum ki, bu partinin 60
yıldır iktidar yüzü görememiş olmasında bu
misyon sapmasının önemli payı vardır; bu misyon
sapması düzeltilmedikçe de iktidar olmasının yolu
bulunamayacaktır; geçmiş altmış yıllık
uygulamalar içinde bu yargının önemli kanıtları
vardır. CHP’nin yüzyıllar boyu bize ışıklar
tutabilecek temel ilkeleri vardır; bu ilkeler,
kurucular tarafından tartışılamayacak kadar iyi
tanımlanmış ve örneklerle kanıtlanmıştır. Yeni lider
ve takımı, CHP’nin ünlü “altı ok”unu iyi incelemeli
ve zaman içinde ortaya çıkmış olan sapmaları
düzeltici kararları cesaretle verebilmelidir. Geçmiş
70 yıllık çok partili uygulamalar içinde, bu partiyi
zayıflatan misyon sapmasının bu partiye çok şey
kaybettirdiğini, yeni yöneticiler görebilmelidirler.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki gibi iyi
uygulanırlarsa, ünlü “altı ok”un hâlâ geçerli olduğu
görülecektir.
2009’da, ABD ve Avrupa ülkelerinde ortaya
çıkan olaylar, CHP’nin son iki lideri gibi, serbest
pazar ekonomisi önderlerince de şiddetle
eleştirilen “alt ok”un “devletçilik” ilkesinin bile, 21.
yüzyılda insanlığa gerekli olduğunu açıkça
göstermiş olmalıdır.
maysan@cumhuriyet.com.tr
maaysan@superonline.com
Solduyuluların Girişimi
Güncel gelişmelerin kimi
yanları çoğu kez örtük kalır.
Oysa asıl gerçek ayrıntıda
gizlidir.
Birkaç ayrıntı:
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP
liderliğine aday olma sürecinde
bir avuç solduyulu CHP’li büyük
işlev üstlendi. İstifa etmiş olan
Deniz Baykal’ın geri dönüşü için
altyapı hazırlayan parti
yönetimindekilere, böyle bir
dönüşün partinin burun üstü
çakılışı olacağını, sivil diktanın çatısını
örtmekte olan AKP’ye karşı toplumun
yine seçeneksiz kalacağını aktaran
onlardı. Büyük yara almış Deniz Baykal
ile seçimlere girmenin, yine seçim
yitirme anlamına geleceğini ifade eden
onlardı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun, halkta
sempati ile karşılandığını, yoksullarla,
umarsızlarla yakınlık kurduğunu, kökeni,
ilkeleri, geçmişteki deneyimleri ve
söylemleri ile simgesel anlamda Doğu-
Batı kardeşliğini yeniden
canlandırabileceğini söyleyenler de
onlardı.
Bu uyarılar üzerinedir ki, başta Önder
Sav olmak üzere, partinin örgütü de
etkileyen kanadı gözlerini, aday olma
konusunda kararsız Kılıçdaroğlu’na
çevirdi. Baykal’ı yeniden liderliğe
taşımakta kararlı olanlar, il başkanları
toplantısını -bir başka aday çıkmayacağı
için il başkanları çaresiz Baykal’ı
önerecekti- beklerken o pazar günü -16
Mayıs- olan oldu. Önder Sav, Ankara
dışına çıkacağını belirterek
Kılıçdaroğlu ile buluştu. Uzun
bir görüşme yaptılar. Aynı
saatlerde Grup Başkanvekilleri
Hakkı Süha Okay ile Kemal
Anadol Meclis’teydiler ve
milletvekillerini olası
gelişmelere hazırlıyorlardı.
17 Mayıs Pazartesi sabahı
Kılıçdaroğlu adaylığını
açıkladığında, dönmeye her an
istekli Baykal için her şey
bitmişti. Baykal, altını
boşaltanlara çok kızgındı. Hiddeti, il
başkanlarına gönderdiği bildirinin satır
aralarında çok belliydi:
“Bu ortamda üzüntü verici gelişmelerin
yaşandığı, bazı acı siyaset tablolarının
kendini gösterdiği, siyasi ve ahlaki ibret
manzaralarının ortaya çıktığı açıktır.”
İbret manzaralarını algılamadaki
ayrımları bir yana bırakırsak...
Partilerinin tarihsel, kurumsal
kimliğinin bilincindeki bir avuç solduyulu
CHP’linin vicdanları o gün çok rahattı.
Merkez
Bir yanda; Kemal Derviş’in
yakın mesai arkadaşı, eski
Hazine Müsteşarı Faik Öztrak,
liberal yazıları ile tanınan Hurşit
Güneş, yine Dervişçi bir
programla geçmişte genel
başkanlığa aday olmuş Umut
Oran...
Öbür yanda; örgütlerinde ve
yaşamlarında hep emeğin sesi
olmuş Seyhan Erdoğdu,
Gökhan Günaydın, İzzet Çetin...
Kılıçdaroğlu’nun 6 gün içinde
kavga dövüş, paldır küldür,
yönlendirmelere çok açık biçimde
hızla oluşturmak zorunda kaldığı
blok listesi, bu haliyle
önümüzdeki seçimlere CHP’nin
“merkez parti” olarak gireceğinin
ipuçlarını gösteriyor.
Neden?
CHP’de her şey bir kasetle
başladı.
Tartışma, montaj mı değil mi
üzerinden yürürken...
Kasetin nerede, nasıl ve ne için
çekildiği üzerinde duran var mı?
Hayır.
Kasetin hangi uluslararası
paylaşım siteleri tarafından
servise konulduğunu, bu sitelerin
hangi uluslararası çevrelerce
kullanıldığını inceleyen var mı?
Hayır.
Kaseti Türkiye’de
yayımlayanlar hakkında derin bir
soruşturma yapıldığına tanık
olundu mu?
Hayır.
Kasetin yöneldiği kişi, kasetin
gizinin çözülmesi için
soruşturmayı yürütenlere
yardımcı oluyor mu?
Hayır.
Son soru:
Neden?
Gidici
Geçmişte
bürokraside üst
düzeyde önemli
görevler
üstlenmiş bir
bilim insanı,
siyasette son
yaşanan altüst
oluşu bambaşka
bir açıdan
irdeledi:
“Rusya ile
Akkuyu’da
nükleer santral
yapılması için
imza atılması, aynı
zamanda Ruslara
bir liman olanağı
verilmesi demek.
Mersin örneğin.
Üstüne İran’ın
uranyumunun
Türkiye’de
takasına ilişkin
anlaşmayı ekleyin.
Bütün bu
gelişmelerden
rahatsız olan İsrail
ve ABD’deki kimi
lobiler, AKP’ye
‘van minut’ diyor
olmasın sakın.”
CHP’yi
yakından izleyen
bir eski
parlamenterin
deyimiyle:
“Recep Bey’i,
CHP’deki
değişiklikle
terbiye mi
ediyorlar, tasfiye
mi?”
Önce terbiye
galiba. Terbiye
olmazsa, tasfiye
aşamasına
geçilecek.
Bu siyaset çok garip bir
davranış biçimi. Deniz
Baykal “meslek değil” diyor
ya, doğru. Onun için
davranış biçimi diyoruz
zaten.
Yalnızca partiden partiye
değişmiyor bu davranış
kalıbı, kişiden kişiye de
değişebiliyor. Hele bizim
gibi, şıhtan, şeyhten,
dededen medet ummaya
devam eden toplumlarda
siyaset, tapınmaya benzer
bir bağlılık, kişisel onuru
bilerek ve isteyerek
örseleyen bir tutuma da
dönüşebiliyor.
Örneğin, daha birkaç
güne kadar Deniz Baykal’ı
yere göğe sığdıramayan bir
dudak, hemen ertesinde
Kemal Kılıçdaroğlu’nun
elini zorla kavrayıp herkesin
ortasında şakkadak
öpebiliyor.
Deniz Baykal’ın istifası
sırasında hüngür hüngür
ağlayan, onun yeniden
genel başkan seçilmesi için
çabalayan bir MYK üyesi,
aynı günlerde Kemal
Kılıçdaroğlu’nun önünde
ceket ilikleyip baş önde
“Emrinizdeyim” diyebiliyor.
Ya da; televizyonlarda
üç-beş kez boy gösterip ne
dediğini kendisinin bile
anlamadığı, çeşitli
kitaplardan gelişigüzel
alıntılanmış birtakım şeyler
mırıldanan birisi
“umudumuz” kadrosuna
girebiliyor.
Siyaset
Lüferin Soyu Tükeniyor
SADIK ÇELİK
İstanbul’un simgesi,
Boğaz’ın incisi lüfer yok
olma tehlikesi ile karşı
karşıya. Başta zamansız,
yanlış avlanma,
Karadeniz’deki aşırı
kirlenme, mevzuat ve
kotalar lüferin soyunu
kuruttu.
Dünya çapında örgütlü,
ülkemizde de faaliyetleri olan
yavaş yeme(Slow Food) gıda
akımı, iyi temiz ve adil gıdanın
peşinde, Boğaz’ın incisi lüfere
sahip çıkıyor. Bu sahiplenme,
sayıları bir elin parmaklarını
geçmeyen duyarlı STK’lerin
çabasıyla ortaklaşa
yürütülmeye çalışılmaktadır.
Son yıllarda özellikle lüferin
yok olmasıyla, sembolleşen
deniz ürünlerindeki çeşit ve
miktar kaybına sebep başta
ülkemizi son otuz yıldır
yöneten siyasi kadroların
konuya miyop gözle
bakmalarıdır. Bugün gelinen
noktada lüfer stokları, 2002-
2008 arasında 5’te biri
oranında bir başka deyişle 25
bin tondan 5 bin tona
düşmüştür. Türk Deniz
Araştırmaları Vakfı Başkanı
Prof. Dr. Bayram Öztürk’ün
yaptığımız görüşmedeki
açıklamaları meseleyi daha
net görmemizi sağlamaktadır:
“Lüfer stoklarındaki
azalmanın sebebi lüfer
balığının aşırı, bilinçsiz
avlanmasıdır, boyu 14 cm
olan balık avlanmaktadır.
Oysa bu balık ancak 20 cm
boya geldiğinde, 3 yaşından
sonra yumurta
verebilmektedir. Yani bir defa
bile yumurta vermeyen
balığın yönetmelikteki
düzenlemeyle avlanması
yasallaştırılmıştır. Bir başka
deyişle, yumurtlamamış genç
balığın avlanmasına izin
verilmektedir.” 19 sene
yaşayabilen lüferi biz maalesef
daha “defne, sarıkanat,
çinekop” evrelerindeyken yok
etmekteyiz. 2000 yılından
sonra politik baskılarla
düzenlemede değişiklik
yapıldığını, bunun da lüferin
yok olmasına ortam
hazırladığını belirten Öztürk,
toplumsal sorumluluğuyla
düzenlemelerin
değiştirilmesini istiyor.
Öztürk, avlanma dışında
Karadeniz’deki aşırı
kirlenmeye de işaret ediyor.
“Lüfer temiz suları seven bir
balık, kirlenme de stoklarda
azalmaya neden olabilir, ama
soyun tükenmesinde aşırı
avcılık esas nedendir ve bu
avcılığın önlenmesi
gerekmektedir.”
Balığın avlanma koşulları ile
ilgili açıklaması da şöyle:
“Lüfer, gırgır ile avlanmaktadır.
Esasen 2006-2009 yıllarında
Su Ürünleri Fakültesi Dekanlığı
da yaptım ve balıkçılığın,
denizin içinden gelen biriyim.
Biz balıkçı düşmanı değiliz,
ben hiç değilim. Sadece
sürdürülebilir bir balıkçılık
yapılmasını istiyoruz.” Öztürk,
kolyosda, uskumruda,
kalkanda, mersinde yapılan
hataların lüferde yapılmasını
istemediklerini ve önlem
alınması için Fikir Sahibi
Damaklar Oluşumu ile ortak
kampanya yürüttüklerini
belirtiyor.
Evet lüfere veda etmek
üzereyiz. Eskilerin bolluğunu
anlattıkları, Roma
imparatorlarına bile
İstanbul’dan giden,
bir dönem dünyanın en
zengini Yunanlı armatör
Onasis için dünyanın öteki
ucuna gönderilen bu şehrin
balığı. Narin bedenli, ağızda
dağılan lezzetiyle damak
çatlatan, İstanbul Boğazı’nın
medarı iftiharı lüferi aymazlığa
dur denilmezse, artık
maalesef tarih kitaplarında
okuyacağız. İstanbul’un balığı
lüferi yok eden yine
İstanbullular. Onu sarıkanat
veya çinekop gibi vaktinden
önce yakalayan tekne sahibi,
onu o ufacık haliyle
tezgâhında satan balıkçı, onu
satın alan restoranlar,
restoranda ya da evinde
pişirip yiyenler. Sorumsuzca,
bilinçsizce bugüne kadar
çinekopu, sarıkanatı
tüketenler… Şimdi bu
acımasız katliamın seyircisiyiz.
Doğanın, denizlerin bize
bahşettiği nimetleri hoyratça,
geleceği hiç düşünmeden,
şuursuzca tükettik. Çok değil
20-25 yıl içinde göz açıp
kapayıncaya kadar oldu tüm
bunlar. Bu durumun bedelini
ne yazık ki 3 tarafı denizlerle
çevrili ülkemizde ya daha az
ve pahalı yerli balık tüketmek
şeklinde ya da sofralarımıza
lezzetsiz, kalitesiz, şoklanmış,
okyanus ithal balıkların yer
almasıyla ödüyoruz...
Sonuç, daha az balık
tüketimi, daha sağlıksız bir
toplum. Bu soruna, STK’lerin,
bilim adamlarımızın, restoran
işletmecilerimizin sahip
çıkması sevindirici.
Ancak üzücü tarafı bütün bu
olup bitenlerde yönetenlerin
gerekli tedbirleri almamasıdır.
Aslına bakarsanız güzel şeyler
de olmuyor değil; her yıl 15
Nisan 30 Haziran tarihleri
arasında üremek için esas
yaşam alanı Van Gölü’nü terk
edip akarsulara göç eden inci
kefalinin yolculuğu boyunca
avlanmaması için av yasağı
uygulanıyor.
Kaçak avcılığın önlenmesi
için de Jandarma ekipleri
karakollar kurup gece-gündüz
nöbet tutarak önlem alıyor.
“inci kefali yok olmasın”
projesine önderlik yapan
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Su
Ürünleri Bölüm Başkanı ve
Doğa Gözcüleri Derneği
Başkanı Prof. Dr. Mustafa
Sarı’nın uzun yıllardır
sürdürdüğü inançlı, kararlı,
sabırlı mücadelesi Türkiye’ye
örnek olsun.
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
HARBİ SEMİH POROY
HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ
sadik.celik@keyveni.com.tr
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Lübnan ve Suri-
ye’de yaygõn olan
dinsel bir topluluk.
2/ Sõkõntõ verme,
üzme... Güneyden
esen yel. 3/ Tavlada
“iki” sayõsõ... Ko-
caeli’nin Körfez il-
çesine bağlõ, halõ-
sõyla tanõnmõş bel-
de. 4/ Kişinin ken-
disini başkasõnõn
yerine koyarak
onun duygularõnõ ve is-
teklerini anlayabilme ye-
teneği.... Rütbesiz asker. 5/
Yüce, yüksek... Soyun-
dan gelinen kimse. 6/ Üze-
rine yapõşkan bir madde
sürülen ve kuş yakala-
makta kullanõlan değnek...
Dolma yapmak için ha-
zõrlanan karõşõm. 7/ Güzel
kokulu çiçekleri olan bir
ağaççõk... Ateş. 8/ Japon lirik dramõ... Mozart’õn, Türk mü-
ziğinden esinlenerek bestelediği ilk operasõ. 9/ Memeli-
lerde asalak olarak yaşayan ve “şerit” de denilen solucan...
Azerbaycan ve Kars yöresinde yaygõn telli bir çalgõ.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Akdeniz Bölgesi’nin Göller Yöresi’nde bir dağ. 2/ Bir
meyve... “Sakırga” da denilen asalak böcek. 3/ Eski Mõ-
sõr’da güneş tanrõsõ... Müzikte, Hz. İsa’nõn çektiği acõlarõ
konu alan bestelere verilen ad. 4/ Bozma, bozukluk. 5/ Bil-
dirme yazõsõ... Üye. 6/ Bir papağan cinsi... Yapma, etme.
7/ Büyük erkek kardeş... Yiyecek bulamayan, yoksul kim-
se... Köpek. 8/ Bir tür füze... Serbest meslek adamlarõnõ
içinde toplayan resmi birlik. 9/ Doğu Karadeniz yöresine
özgü, ahşap ayaklar üzerine kurulan ve tarõm ürünlerini sak-
lamaya yarayan yapõ.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
P İ K O L A A Ç
A D A P A Z A R I
T E M A A R A K
R A L A M A I
İ L K D E M E
O A L A T İ N İ
T U V A L S İ S
R U L E T R O
K A T E T E R T
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com