10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 25 MAYIS 2010 SALI 16 KÜLTÜR [email protected] KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Orhan Kemal Jüri üyesi olduğum Orhan Kemal Roman Armağanı, bu yıl Hidayet Karakuş’un “Şeytan Minareleri” adlı romanına verildi. 1993 Sivas Kıyımı’nın yansımalarını konu alan ve Türk anlatı geleneğini günümüze taşıyan bu roman, Orhan Kemal’in dünya görüşüne, yazarlık çizgisine yakışan bir çalışma. Orhan Kemal, (Raşit Öğütçü), tarıma dayalı sanayileşmenin kentlere göçü hızlandırdığı sancılı bir dönüşüm sürecinde yaşadı ve yazdı. Altyapısı henüz oluşmamış bir üretim ortamının acımasız koşullarına boyun eğenleri, aralarında yaşadığı sıradan insanların dünyasını anlattı. Toplumcu gerçekçi edebiyat anlayışının önem kazandığı, komünizmin öcü olduğu dönemdi. Birçok yazar gibi yargılandı, cezalandırıldı. Kendisini çok etkileyen Nâzım Hikmet hapishane arkadaşıydı, ona şiir değil öykü yazmasını öğütlemişti. Öyle yaptı. Dişe diş ekmek kavgası veren işçileri, günde on sekiz saat çalıştırılan çocukları, arkadaşlarını satan işçi başlarını, yoksulluk ya da tutku yüzünden kötü yola düşen kadınları, toplumsal çelişkilerin acıklı- gülünç yanlarını sabrı, merhameti, kötülüğü abartmadan, en önemlisi yaşama sevincini karartmadan dile getirdi. Ölçülü bir yazma yöntemi vardır. Kişiler, duygusal ve toplumsal durumlarını konuşarak ortaya koyarlar. Diyaloglardaki doğallık ve gerçeğe uygunluk anlatıma canlılık, sürükleyicilik kazandırır. Alt sınıfın, sokağın dilini ve duygusunu yansıtmada öylesine içten ve içerden biriydi ki hem okuruna kendini çok sevdirdi hem de ardından gelen yazar kuşağına öncü oldu. Onu kaybettiğimiz 1970 yılından bu yana dünyada, ülkemizde kavrayışlar, yaşama biçimleri değişti ama birçok şey de hiç değişmedi. “Bereketli Topraklar Üzerinde”ki ekmek kavgası bitmedi, ama ülke tarımı neredeyse bitirildi. Çoğunluğu hâlâ örgütsüz işçiler kapatılan fabrika kapılarında direniyor. Büyümeden yaşlanmış çocuklar çeteler tarafından daha sistemli biçimde suça itiliyor. Yoksulluk yüzünden namusunu satmak zorunda kalan kadınların, vitrinlerin büyüsüne kapılıp yoldan çıkan genç kızların sayısı çığ gibi büyüyor. Görülmemiş savrulmalar, kayıplar yaşıyoruz. Topluca kirlendik, değerlerimizin en sağlam sanılanları bile çürümekte. Bugün, insanımızın bu yeni hallerini yeni bir dil ve kavrayışla edebiyatın belleğine kaydetmek için eskisinden daha çok olanağa sahibiz. Ancak onlar artık yazdıklarımıza konu olmuyor ya da güçlü bir biçimde yansımıyor. Çünkü küresel kültür piyasasının öngördüğü anlayış ve insan imgesine uymuyorlar. Orhan Kemal, hayatın zenginliğini ve insani deneyimlerin çeşitliliğini görüp tanımış ve yazının politik olduğunu savunmuştur. Geçim sıkıntıları ve baskılar içinde iki yüzden fazla öykü, otuza yakın roman ve unutulmaz oyunlarıyla halkının sesi, ruhu olmayı böyle başardı. “Gurbet Kuşları”, “Murtaza”, “72. Koğuş”, gibi birçok eseri defalarca sinemaya, tiyatroya, televizyona uyarlandı ve hiç eskimedi. “Hanımın Çiftliği” sezon başından bu yana, oturmamış karakterlerle uzayıp giden bir TV dizisi olarak gösterimde ama içeriği boşaltılmış olsa da izleyici topluyor. Orhan Kemal’in yazdıklarıyla bugün de yaşıyor olması büyük bir kazanç. Ömrünü, kalemini karanlıkta kalmışlara, unutulmuşlara, yaşadığı bilinmeyenlere adamış bu soylu yazarı sevgiyle, saygıyla anıyorum. 17. Uluslararasõ İstanbul Tiyat- ro Festivali’nin ilk birkaç gü- nüne katõlabildim. Dokuz yabancõ oyundan üçünü izledim. Festivalin açõlõş oyunu ve büyük yaban- cõ yapõmlar, çoğunlukla, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Lütfi Kõrdar Uluslararasõ Kongre ve Sergi Sarayõ ile Muhsin Ertuğ- rul Sahnesi’nin Harbiye’de oluşturduğu merkeze yerleştirilmişti. Ne ki bu kültür- sanat alanõ, festival oyunlarõnõ izlediğim gün- lerde ‘inşaat alanı’ görünümündeydi. Yer- deki çöpleri aşarak, toz toprak içinde sa- lonlara ulaşma durumunda bõrakõlan sanat- çõlara ve seyirciye ayõp edilmişti... Gelelim oyunlara... Yeni anlatõm biçim- leri arayõşõndaki yazar-yönetmen Rene Pol- lesch’in deneysel tiyatro projesinin bir ürü- nü olan “Cinecitta Aperta”, sinema ile sah- ne performansõnõ buluşturan bir tartõşma oyu- nu. Almanya’nõn Ruhr bölgesinde iş alan- larõnõn gitgide yok oluşunu protesto eden bu çalõşma, “beyaz ırktan küçük burjuva er- keği”nin dünyaya bakõşõnõ da sorguluyor. Oyuncular, sahnedeki performanslarõnõ, za- man zaman, terk edilmiş bir sanayi alanõn- da çekilmiş film sahnelerinde -aynõ giysiler içinde- sürdürüyor, sonra da canlõ perfor- manslarõna geri dönüyorlar. Pollesch, terk edilmiş sanayi alanlarõ ile İtalyan sinemasõnõn Cinecitta’sõnõ ilişkilendiriyor. (Oyundaki sanatçõlarõn boş sanayi alanõnda yapõlmõş film çekimlerinde, Cinecitta ‘yıldız’larõnõn -kul- lanõldõktan sonra terk edilen- film setlerin- deki karavanlarõnõn benzerleri, arkasõnda sa- natçõlarõn adõ yazõlõ, katlanabilir bez koltuklar görülüyor; kimi film karelerinde de aynõ oyuncularla Cinecitta türü -yapaylõğõ sõrõtan- film çekimleri yapõlõyor.) Deneysel görsel- liğiyle ilgi çekici, ama ‘insan-tarih ilişki- si’ benzeri konularõ tartõşmasõ nedeniyle, yo- ğun ‘üstyazı’ desteğine karşõn, seyirciyi zor- layan bir Alman yapõmõ izliyoruz. ‘ŞEYTANİ KOMEDYA’ Avusturya yapõmõ “Şeytani Komedya” ise bir başka ilginç denemenin ürünü. Barok orkestra, iki soprano ve bir aktör için yazõlmõş olan oyun, ‘kadın avcısı’ bir seri katilin, ‘konser’ ile ‘tiyatro gösterisi’ni buluşturan bir kurgu içinde seyirciyle söyleşmesinden, cinayetlerini -iki sopranonun katkõsõyla- ‘parodik’ (aslõnõ gülünçleştiren) bir yakla- şõmla canlandõrmasõndan oluşuyor. Viyana Akademi Orkestrasõ’nõn ve Viyana Opera- sõ sopranolarõnõn performansõ müthiş. Yapõmõn yönetmeni ve ‘assolist’i, ünlü oyuncu John Malkovich, kişisel karizma- sõ yanõnda, İngilizcesine kattõğõ Avusturya- lõ şivesiyle de puan topluyor. ‘Parodik canlandırma’lar sõrasõnda kullandõğõ sah- ne anlatõmõ ise daha incelikli bir alaycõlõk ser- gileyebilirdi. Sonuç, ‘kara güldürü’ tiyat- rosunun kõyõcõlõğõnõn, müzik yoluyla üreti- len ince duyarlõkla çeliştirilerek çarpõcõ kõ- lõndõğõ, yinelendiğinde tadõ kaçõverecek olan, bir seferlik ‘yeni buluşlar’ gösterisi... Sahne tasarõmcõsõ-yönetmen Andreas Kriegenburg’un rejisiyle tiyatroya uyarla- nan Kafka klasiği “Dava”nõn Münchner Kammerspiele yorumu, festivalin ilk haf- tasõnda seyirciyi en çok etkileyen yabancõ ya- põm oldu. Bir sabah bilinmeyen bir örgütün görevlileri tarafõndan tutuklanan banka me- muru Joseph K., ‘prensip olarak’ suçlu sa- yõldõğõndan günlerce sorguya çekilecek, gi- zini çözemediği bir mekanizmanõn labiren- tinde çõkõş yolunu bulamadan dolaşõp du- racaktõr. Ülkemizin günceliyle bire bir örtüşen yapõt için hazõrlanmõş -yine Kriegenburg im- zalõ- sahne tasarõmõ, fon perdesini boydan bo- ya kaplayan dev bir ‘göz’ün ‘bebeği’ içine yerleştirilmiş hareketli platformda hem ya- tay, hem düşey hem de ikisi arasõndaki düz- lemlerde ve sahne önünde gelişen bir olay- lar dizisine olanak tanõyor. Saç ve bõyõkla- rõ bir örnek 8 erkek ve kadõn oyuncunun, ki- mi zaman farklõ hareket düzenleri içinde, ki- mi zamansa toplu koreografiyle devindiği, sõk sõk yerçekimine karşõ pozisyonlara gir- diği yapõmda yansõyan sahne disiplini hay- ranlõk uyandõracak düzeyde. Ne ki gerekti- ğinden de uzun olan oyunu sözel düzeyde –çeviriden- izleme zorunluluğu, sunulan görsel şölenin keyfini yarõya indiriyor. Festival tüm hõzõyla 18 ayrõ mekânda, 10 Haziran’a dek sürüyor. Tiyatrodaki farklõ renklerin tadõnõ çõkarõn! 17. Uluslararasõ İstanbul Tiyatro Festivali’ndeki oyunlar sinema, koreografi ve müzikle iç içe Kültür-sanat alanõ, festival oyunlarõnõ izlediğim günlerde ‘inşaat alanõ’ görünümündeydi. Yerdeki çöpleri aşarak, toz toprak içinde salonlara ulaşma durumunda bõrakõlan sanatçõlara ve seyirciye ayõp edilmişti... TiyatrodafarklõrenklerŞeytaniKomedya ŞAMLIOĞLU’NUN ‘YAZI, SURET VE SES’İ BİRLİKTE HARMANLADIĞI ‘EDEBİSTANBUL’ BU AKŞAM CEREN ÇIPLAK “Edebîstanbul”, bir okuma tiyatrosu projesi… Edebiyatõmõzla İstanbul’un iç içeliğini bir tek söz- cükle anlatmak için ‘Edebîstanbul’ adõ verilen projeyi İstanbul Şehir Tiyatorlarõ’nõn Genel Sa- nat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu yönetiyor. 17. Uluslararasõ İstanbul Tiyatro Festivali’nin konu- ğu bu okuma tiyatrosunda Buket Uzuner, Fü- ruzan, Adalet Ağaoğlu, Ziya Osman Saba, Hal- dun Taner, Sait Faik, İnci Aral ve Yakup Kad- ri Karaosmanoğlu’nun öykü ve romanlarõndan seçilen belli pasajlarla, ŞT oyuncularõnõn sesi ve duygusuyla İstanbul’un “yazılı güzellikleri” ak- tarõlacak. Gösterim sõrasõnda Feyza Zeybek’in her an de- ğişecek ‘çizdüşüm’ resimleriyle yazarlarõn ka- leminden süzülenler İstanbul panoramasõnda bir araya getirilecek. Bu projede ‘yazı, suret ve ses’i birlikte harmanlamayõ düşünmüş Şamlõoğlu. Edebiyat dinletisi fikrinden yola çõkarak, Selim Atakan’õn da piyanosu eşliğinde, bir dönemin duygusunu ve İstanbul’un ritmini aktarmaya ça- lõşmõş. - Bu yıl İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olması dolayısıyla festivalde İstanbul odaklı oyunlar da bekleniyordu. İstanbul’u anlatmak için edebiyat üzerinden bir “okuma” projesi- ni tercih etme nedeniniz nedir? İstanbul, 2010 yõlõ boyunca neredeyse tüm dün- ya gündeminde. “Edebîstanbul” da Dikmen Gü- rün’ün önerisiyle bu vesileyle geliştirdiğim bir proje. Edebiyatõmõzda kimi metinler var ki, on- larõ ne sahneye ne sinema perdesine aktarabilir- siniz. Bu eserlerin güzelliği belki de buradadõr; ki- mi öyküler, romanlar, şiirler yaratõldõklarõ türde güzeldir. Biz de Şehir Tiyatrosu dramaturglarõy- la bir araya gelip bu güzelliği muhafaza edebile- ceğimiz metinleri seçtik. “Edebîstanbul”, “şe- hir ve eser” arasõndaki ilişkinin müzik, resim ve oyuncuyla yeniden biçimlendiği bir proje oldu. - Bir şehri öykü ve romanlar ne kadar yan- sıtabilir, şehrin nasıl bir tanığıdır edebiyatçı- lar ya da yapıtları? Bu topraklardan, Boğaz’õn suyundan geçmiş her edebiyatçõnõn kaleminde mutlaka bir ‘İstanbul’ vardõr. Duygusu çok yüksek olan bu kent, hep “sevgili”, özlenen olmuş. Üç bin yõllõk tarihiyle uygarlõklarõn belleği. Belki de dünyanõn hiçbir şeh- ri yazarlara, ressamlara, şairlere, oyunculara, bestecilere böylesi bir esin kaynağõ olmamõştõr. Türk edebiyatõnõ ele alalõm; içinden İstanbul’u çõ- karõrsanõz geriye ne kalacağõnõ bir dü- şünün… - Bu ‘okuma’da İstanbul’un za- man içindeki değişimlerini görebilecek miyiz? İstanbul’un her dönemine bir şekilde değinil- diğini göreceksiniz; fakat kronolojik bir çizgide her evreyi ayrõ ayrõ aktarmaya çalõşmak ve bunu bir saatlik gösteriye sõğdõrmak pek mümkün de- ğil. Üzerinde çalõştõğõmõz bir başka İstanbul pro- jesi “Şehirler Kraliçesi”nde bunu yapacağõz. Her döneme ait çok kapsamlõ bir araştõrma ve hazõr- lõğõn ardõndan yazõmõnõ sürdürüyoruz. (Oyun, bugün ve yarõn saat 19.00’da İKSV Salon’da) Kültür Servisi - Compania Teatrale Altrarte Di Roma ve Tiyatro Dafne’nin ortak sahneleyeceği “Arianna- Sevda Yolu” oyunu, festival kapsamõnda yarõn ve 27 Mayõs’ta saat 20.30’da Üsküdar Tekel Sahnesi’nde. Fransõz yazar Pierre Louys tarafõndan antik Yunan ef- sanesinden esinlenilerek yazõlan oyun, ilk filmiyle 1987 yõlõnda Cannes Film Festivali seçkisine katõlan Memé Perlini tarafõndan sahneye taşõndõ. Oyuncular Filiz Kutlar ve Jole Rosa’yõ, Louys’un “Bilitis’in Şarkıları” oyunundan sonra ikinci kez bir araya getiren bu proje, kültürleri ve dilleri antik Akde- niz’den bir sevda hikâyesinde buluşturuyor. Aşk ve terk ediliş efsanesi “Arianna - Sevda Yolu”, Eddy Mattei tarafõndan oyun için özel olarak bestelenmiş şarkõlarõn eşliğinde İtalyanca ve Türkçe olarak, iki dilin farklõ ses armonisiyle aktarõlõyor. Oyun Türkiye’de sadece festival kapsamõnda izlenebilecek, İtalya’da ise Roma ve Le Cin- que Terre’de sahnelenecek. Bir aşk ve terk ediliş efsanesiBir aşk ve terk ediliş efsanesi EGEMEN BERKÖZ 12. yõlõna ulaşan Siemens Opera Yarõş- masõ’nõn ödül gecesi Almanya’nõn İstanbul Başkonsolosluğu’nda yapõl- dõ. İzlence Siemens Basõn ve Halkla İlişkiler Müdürü Özlem Aksoy, Sie- mens Genel Müdürü Hüseyin Gelis ve Siemens Opera Yarõşmasõ’nõn Se- çici Kurul Başkanõ, Devlet Opera ve Balesi Başrejisörü Doç. Yekta Ka- ra’nõn konuşmalarõyla başladõ. Ar- dõndan kazananlara ödülleri, seçici kurul üyelerine de plaketleri verildi. Son olarak da, dereceye giren sanat- çõlarõ dinledik. Yarõşmanõn ikincisi Deniz Yetim, iki üçüncü Alper Göçeri ve Beran Sertkaya, özendirme ödülü verilen Nihan İnan söyledikleri aryalarda, bana göre çok iyiydiler. Ne yazõk ki birinci yoktu, çünkü Yekta Kara baş- kanlõğõnda Dresden, Karlsruhe ve Erfurt operalarõ genel sanat yönet- menleri Prof. Gerd Uecker, Achim Thorwald ve Guy Montavon ile devlet sanatçõsõ Mete Uğur’dan olu- şan seçici kurul bu yõl birincilik ödü- lü vermemişti. İlk yarõşmanõn birincisi Burak Bilgili, eğitim için gönderildiği Metropoli- tan Operasõ’nda. Mehmet Utku, Lu- zern; Özgecan Gencer ve Pınar Yıldırım, Karlsruhe; Esen Demirci, Nürnberg; Asude Karayavuz ve Nejat Işık Belen Salzburg Opera- sõ’nda kaldõlar. Cenk Bıyık ise Vi- yana Volksoper’de. Asude Karaya- vuz ile Simge Büyükedes, bu yaz Verona Festivali’nde, “Carmen”de oynayacaklar. Konserden sonra görüştüğümüz Yekta Kara bu adlarõn sadece anõmsayabil- dikleri olduğunu söylüyor ve bu yõl Devlet Operasõ bulunmayan Elazõğ, Konya ve Eskişehir’den de katõlõm olmasõnõn kendilerini mutlu ettiğini vurguluyor. Kara’dan aldõğõmõz bir başka haber de “1. İstanbul Ulus- lararası Opera Festivali”nin açõlõ- şõnda sahnelenecek Rossini’nin “İkinci Mehmet” operasõnda Burak Bilgili’nin Fatih Sultan Mehmet’i, Asude Karayavuz’un da sevgilisi Anna’yõ oynayacak olmasõ. Bahar Müzayedesi’nde belge krizi Kültür Servisi - Alif Art Antikacõlõk A.Ş tarafõndan önceki gün Esma Sultan Yalõsõ’nda düzenlenen Bahar Müzayedesi’nde satõşa sunulmasõ planlanan, Cumhuriyet’in kuruluş yõllarõna ait, Atatürk imzalõ, Osmanlõca hazõrlanmõş 18 adet diplomatik belgeden oluşan “Yetki Belgesi Koleksiyonu”, gizli olduğu gerekçesiyle Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn isteğiyle incelenmek üzere müzayede şirketinden talep edildi. Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn, söz konusu belgeleri Başbakanlõk Devlet Arşivleri’nde uzmanlara inceleterek satõlmasõnda sakõnca olup olmadõğõnõ tespit ettirmesinin ardõndan, belgeleri ya müzayede şirketine iade edecek ya da gizli belge olduğunu tespit ederse satõşõna izin vermeyecek. Eğer satõşõnda sakõnca görülmezse söz konusu belgeler bir başka müzayedede satõşa sunulabilecek. Emek’in yıkımı durduruldu Kültür Servisi - Yaklaşõk 10 aydõr kapalõ olan ve bir alõşveriş merkezine dönüştürülerek mekanõn içinde yeniden inşa edilmesi planlanan Emek Sinemasõ’nõn yõkõmõnõ öngören projeye, İstanbul 9. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararõ verdi. Mimarlar Odasõ İstanbul Büyükkent Şubesi tarafõndan açõlan davada, “ Dava konusu işlem, uygulanmasõ halinde telafisi güç veya imkansõz zararlar doğurabileceğinden, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptõrõldõktan sonra bu konuda yeniden bir karar verilinceye kadar 2577 Sayõlõ Yasanõn 27.maddesi uyarõnca teminat alõnmaksõzõn yürütmenin durdurulmasõna, 12/05/2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi” denildi. Panahi için yeni umut Kültür Servisi - İran’da 1 Mart’ta gözaltõna alõnarak tutuklanan, ödüllü yönetmen Cafer Panahi’nin özgürlüğü için yeni bir adõm daha atõldõ. Başsavcõ Abbas Jafari Dolatabadi, önceki gün Panahi’yi Evin Hapisanesi’nde ziyaret etmesinin ardõndan, Tahran İslam Devrimi Mahkemesi’ne, ünlü yönetmenin tutukluluğunun yeniden değenlendirilmesi için başvuruda bulundu. Bu adõmõn atõlmasõnda, haftalardõr yerel ve ulusal basõnda yer alan Panahi’ye destek mesajlarõnõn büyük etkisi olduğu düşünülüyor. SİEMENS OPERA YARIŞMASI Dünya sahnelerine yeniyõldõzlar  Kumbaracı50’de saat 20.30’da “İkiye Bölünen Vikont” İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ’NDE BUGÜN İstanbul’un‘yazılıgüzellikleri’ AyşenilŞamlıoğlu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle