Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 25 MAYIS 2010 SALI
16 KÜLTÜR kultur@cumhuriyet.com.tr
KARŞILAŞMALAR
İNCİ ARAL
Orhan Kemal
Jüri üyesi olduğum Orhan Kemal Roman
Armağanı, bu yıl Hidayet Karakuş’un “Şeytan
Minareleri” adlı romanına verildi. 1993 Sivas
Kıyımı’nın yansımalarını konu alan ve Türk anlatı
geleneğini günümüze taşıyan bu roman, Orhan
Kemal’in dünya görüşüne, yazarlık çizgisine
yakışan bir çalışma.
Orhan Kemal, (Raşit Öğütçü), tarıma dayalı
sanayileşmenin kentlere göçü hızlandırdığı sancılı
bir dönüşüm sürecinde yaşadı ve yazdı. Altyapısı
henüz oluşmamış bir üretim ortamının acımasız
koşullarına boyun eğenleri, aralarında yaşadığı
sıradan insanların dünyasını anlattı.
Toplumcu gerçekçi edebiyat anlayışının önem
kazandığı, komünizmin öcü olduğu dönemdi.
Birçok yazar gibi yargılandı, cezalandırıldı.
Kendisini çok etkileyen Nâzım Hikmet
hapishane arkadaşıydı, ona şiir değil öykü
yazmasını öğütlemişti. Öyle yaptı. Dişe diş ekmek
kavgası veren işçileri, günde on sekiz saat
çalıştırılan çocukları, arkadaşlarını satan işçi
başlarını, yoksulluk ya da tutku yüzünden kötü
yola düşen kadınları, toplumsal çelişkilerin acıklı-
gülünç yanlarını sabrı, merhameti, kötülüğü
abartmadan, en önemlisi yaşama sevincini
karartmadan dile getirdi.
Ölçülü bir yazma yöntemi vardır. Kişiler,
duygusal ve toplumsal durumlarını konuşarak
ortaya koyarlar. Diyaloglardaki doğallık ve
gerçeğe uygunluk anlatıma canlılık, sürükleyicilik
kazandırır. Alt sınıfın, sokağın dilini ve duygusunu
yansıtmada öylesine içten ve içerden biriydi ki
hem okuruna kendini çok sevdirdi hem de
ardından gelen yazar kuşağına öncü oldu.
Onu kaybettiğimiz 1970 yılından bu yana
dünyada, ülkemizde kavrayışlar, yaşama
biçimleri değişti ama birçok şey de hiç
değişmedi. “Bereketli Topraklar Üzerinde”ki
ekmek kavgası bitmedi, ama ülke tarımı
neredeyse bitirildi. Çoğunluğu hâlâ örgütsüz
işçiler kapatılan fabrika kapılarında direniyor.
Büyümeden yaşlanmış çocuklar çeteler
tarafından daha sistemli biçimde suça itiliyor.
Yoksulluk yüzünden namusunu satmak zorunda
kalan kadınların, vitrinlerin büyüsüne kapılıp
yoldan çıkan genç kızların sayısı çığ gibi büyüyor.
Görülmemiş savrulmalar, kayıplar yaşıyoruz.
Topluca kirlendik, değerlerimizin en sağlam
sanılanları bile çürümekte.
Bugün, insanımızın bu yeni hallerini yeni bir dil
ve kavrayışla edebiyatın belleğine kaydetmek için
eskisinden daha çok olanağa sahibiz. Ancak
onlar artık yazdıklarımıza konu olmuyor ya da
güçlü bir biçimde yansımıyor. Çünkü küresel
kültür piyasasının öngördüğü anlayış ve insan
imgesine uymuyorlar.
Orhan Kemal, hayatın zenginliğini ve insani
deneyimlerin çeşitliliğini görüp tanımış ve yazının
politik olduğunu savunmuştur. Geçim sıkıntıları
ve baskılar içinde iki yüzden fazla öykü, otuza
yakın roman ve unutulmaz oyunlarıyla halkının
sesi, ruhu olmayı böyle başardı. “Gurbet Kuşları”,
“Murtaza”, “72. Koğuş”, gibi birçok eseri
defalarca sinemaya, tiyatroya, televizyona
uyarlandı ve hiç eskimedi. “Hanımın Çiftliği”
sezon başından bu yana, oturmamış karakterlerle
uzayıp giden bir TV dizisi olarak gösterimde ama
içeriği boşaltılmış olsa da izleyici topluyor.
Orhan Kemal’in yazdıklarıyla bugün de yaşıyor
olması büyük bir kazanç. Ömrünü, kalemini
karanlıkta kalmışlara, unutulmuşlara, yaşadığı
bilinmeyenlere adamış bu soylu yazarı sevgiyle,
saygıyla anıyorum.
17.
Uluslararasõ İstanbul Tiyat-
ro Festivali’nin ilk birkaç gü-
nüne katõlabildim. Dokuz
yabancõ oyundan üçünü izledim.
Festivalin açõlõş oyunu ve büyük yaban-
cõ yapõmlar, çoğunlukla, Cemal Reşit Rey
Konser Salonu, Lütfi Kõrdar Uluslararasõ
Kongre ve Sergi Sarayõ ile Muhsin Ertuğ-
rul Sahnesi’nin Harbiye’de oluşturduğu
merkeze yerleştirilmişti. Ne ki bu kültür-
sanat alanõ, festival oyunlarõnõ izlediğim gün-
lerde ‘inşaat alanı’ görünümündeydi. Yer-
deki çöpleri aşarak, toz toprak içinde sa-
lonlara ulaşma durumunda bõrakõlan sanat-
çõlara ve seyirciye ayõp edilmişti...
Gelelim oyunlara... Yeni anlatõm biçim-
leri arayõşõndaki yazar-yönetmen Rene Pol-
lesch’in deneysel tiyatro projesinin bir ürü-
nü olan “Cinecitta Aperta”, sinema ile sah-
ne performansõnõ buluşturan bir tartõşma oyu-
nu. Almanya’nõn Ruhr bölgesinde iş alan-
larõnõn gitgide yok oluşunu protesto eden bu
çalõşma, “beyaz ırktan küçük burjuva er-
keği”nin dünyaya bakõşõnõ da sorguluyor.
Oyuncular, sahnedeki performanslarõnõ, za-
man zaman, terk edilmiş bir sanayi alanõn-
da çekilmiş film sahnelerinde -aynõ giysiler
içinde- sürdürüyor, sonra da canlõ perfor-
manslarõna geri dönüyorlar. Pollesch, terk
edilmiş sanayi alanlarõ ile İtalyan sinemasõnõn
Cinecitta’sõnõ ilişkilendiriyor. (Oyundaki
sanatçõlarõn boş sanayi alanõnda yapõlmõş film
çekimlerinde, Cinecitta ‘yıldız’larõnõn -kul-
lanõldõktan sonra terk edilen- film setlerin-
deki karavanlarõnõn benzerleri, arkasõnda sa-
natçõlarõn adõ yazõlõ, katlanabilir bez koltuklar
görülüyor; kimi film karelerinde de aynõ
oyuncularla Cinecitta türü -yapaylõğõ sõrõtan-
film çekimleri yapõlõyor.) Deneysel görsel-
liğiyle ilgi çekici, ama ‘insan-tarih ilişki-
si’ benzeri konularõ tartõşmasõ nedeniyle, yo-
ğun ‘üstyazı’ desteğine karşõn, seyirciyi zor-
layan bir Alman yapõmõ izliyoruz.
‘ŞEYTANİ KOMEDYA’
Avusturya yapõmõ “Şeytani Komedya”
ise bir başka ilginç denemenin ürünü. Barok
orkestra, iki soprano ve bir aktör için yazõlmõş
olan oyun, ‘kadın avcısı’ bir seri katilin,
‘konser’ ile ‘tiyatro gösterisi’ni buluşturan
bir kurgu içinde seyirciyle söyleşmesinden,
cinayetlerini -iki sopranonun katkõsõyla-
‘parodik’ (aslõnõ gülünçleştiren) bir yakla-
şõmla canlandõrmasõndan oluşuyor. Viyana
Akademi Orkestrasõ’nõn ve Viyana Opera-
sõ sopranolarõnõn performansõ müthiş.
Yapõmõn yönetmeni ve ‘assolist’i, ünlü
oyuncu John Malkovich, kişisel karizma-
sõ yanõnda, İngilizcesine kattõğõ Avusturya-
lõ şivesiyle de puan topluyor. ‘Parodik
canlandırma’lar sõrasõnda kullandõğõ sah-
ne anlatõmõ ise daha incelikli bir alaycõlõk ser-
gileyebilirdi. Sonuç, ‘kara güldürü’ tiyat-
rosunun kõyõcõlõğõnõn, müzik yoluyla üreti-
len ince duyarlõkla çeliştirilerek çarpõcõ kõ-
lõndõğõ, yinelendiğinde tadõ kaçõverecek
olan, bir seferlik ‘yeni buluşlar’ gösterisi...
Sahne tasarõmcõsõ-yönetmen Andreas
Kriegenburg’un rejisiyle tiyatroya uyarla-
nan Kafka klasiği “Dava”nõn Münchner
Kammerspiele yorumu, festivalin ilk haf-
tasõnda seyirciyi en çok etkileyen yabancõ ya-
põm oldu. Bir sabah bilinmeyen bir örgütün
görevlileri tarafõndan tutuklanan banka me-
muru Joseph K., ‘prensip olarak’ suçlu sa-
yõldõğõndan günlerce sorguya çekilecek, gi-
zini çözemediği bir mekanizmanõn labiren-
tinde çõkõş yolunu bulamadan dolaşõp du-
racaktõr.
Ülkemizin günceliyle bire bir örtüşen
yapõt için hazõrlanmõş -yine Kriegenburg im-
zalõ- sahne tasarõmõ, fon perdesini boydan bo-
ya kaplayan dev bir ‘göz’ün ‘bebeği’ içine
yerleştirilmiş hareketli platformda hem ya-
tay, hem düşey hem de ikisi arasõndaki düz-
lemlerde ve sahne önünde gelişen bir olay-
lar dizisine olanak tanõyor. Saç ve bõyõkla-
rõ bir örnek 8 erkek ve kadõn oyuncunun, ki-
mi zaman farklõ hareket düzenleri içinde, ki-
mi zamansa toplu koreografiyle devindiği,
sõk sõk yerçekimine karşõ pozisyonlara gir-
diği yapõmda yansõyan sahne disiplini hay-
ranlõk uyandõracak düzeyde. Ne ki gerekti-
ğinden de uzun olan oyunu sözel düzeyde
–çeviriden- izleme zorunluluğu, sunulan
görsel şölenin keyfini yarõya indiriyor.
Festival tüm hõzõyla 18 ayrõ mekânda, 10
Haziran’a dek sürüyor. Tiyatrodaki farklõ
renklerin tadõnõ çõkarõn!
17. Uluslararasõ İstanbul Tiyatro Festivali’ndeki oyunlar sinema, koreografi ve müzikle iç içe
Kültür-sanat alanõ,
festival oyunlarõnõ
izlediğim günlerde
‘inşaat alanõ’
görünümündeydi.
Yerdeki çöpleri aşarak,
toz toprak içinde
salonlara ulaşma
durumunda bõrakõlan
sanatçõlara ve seyirciye
ayõp edilmişti...
TiyatrodafarklõrenklerŞeytaniKomedya
ŞAMLIOĞLU’NUN ‘YAZI, SURET VE SES’İ BİRLİKTE HARMANLADIĞI ‘EDEBİSTANBUL’ BU AKŞAM
CEREN ÇIPLAK
“Edebîstanbul”, bir okuma tiyatrosu projesi…
Edebiyatõmõzla İstanbul’un iç içeliğini bir tek söz-
cükle anlatmak için ‘Edebîstanbul’ adõ verilen
projeyi İstanbul Şehir Tiyatorlarõ’nõn Genel Sa-
nat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu yönetiyor. 17.
Uluslararasõ İstanbul Tiyatro Festivali’nin konu-
ğu bu okuma tiyatrosunda Buket Uzuner, Fü-
ruzan, Adalet Ağaoğlu, Ziya Osman Saba, Hal-
dun Taner, Sait Faik, İnci Aral ve Yakup Kad-
ri Karaosmanoğlu’nun öykü ve romanlarõndan
seçilen belli pasajlarla, ŞT oyuncularõnõn sesi ve
duygusuyla İstanbul’un “yazılı güzellikleri” ak-
tarõlacak.
Gösterim sõrasõnda Feyza Zeybek’in her an de-
ğişecek ‘çizdüşüm’ resimleriyle yazarlarõn ka-
leminden süzülenler İstanbul panoramasõnda bir
araya getirilecek. Bu projede ‘yazı, suret ve ses’i
birlikte harmanlamayõ düşünmüş Şamlõoğlu.
Edebiyat dinletisi fikrinden yola çõkarak, Selim
Atakan’õn da piyanosu eşliğinde, bir dönemin
duygusunu ve İstanbul’un ritmini aktarmaya ça-
lõşmõş.
- Bu yıl İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti
olması dolayısıyla festivalde İstanbul odaklı
oyunlar da bekleniyordu. İstanbul’u anlatmak
için edebiyat üzerinden bir “okuma” projesi-
ni tercih etme nedeniniz nedir?
İstanbul, 2010 yõlõ boyunca neredeyse tüm dün-
ya gündeminde. “Edebîstanbul” da Dikmen Gü-
rün’ün önerisiyle bu vesileyle geliştirdiğim bir
proje. Edebiyatõmõzda kimi metinler var ki, on-
larõ ne sahneye ne sinema perdesine aktarabilir-
siniz. Bu eserlerin güzelliği belki de buradadõr; ki-
mi öyküler, romanlar, şiirler yaratõldõklarõ türde
güzeldir. Biz de Şehir Tiyatrosu dramaturglarõy-
la bir araya gelip bu güzelliği muhafaza edebile-
ceğimiz metinleri seçtik. “Edebîstanbul”, “şe-
hir ve eser” arasõndaki ilişkinin müzik, resim ve
oyuncuyla yeniden biçimlendiği bir proje oldu.
- Bir şehri öykü ve romanlar ne kadar yan-
sıtabilir, şehrin nasıl bir tanığıdır edebiyatçı-
lar ya da yapıtları?
Bu topraklardan, Boğaz’õn suyundan geçmiş her
edebiyatçõnõn kaleminde mutlaka bir ‘İstanbul’
vardõr. Duygusu çok yüksek olan bu kent, hep
“sevgili”, özlenen olmuş. Üç bin yõllõk tarihiyle
uygarlõklarõn belleği. Belki de dünyanõn hiçbir şeh-
ri yazarlara, ressamlara, şairlere, oyunculara,
bestecilere böylesi bir esin kaynağõ olmamõştõr.
Türk edebiyatõnõ ele alalõm; içinden İstanbul’u çõ-
karõrsanõz geriye ne
kalacağõnõ bir dü-
şünün…
- Bu ‘okuma’da
İstanbul’un za-
man içindeki değişimlerini görebilecek miyiz?
İstanbul’un her dönemine bir şekilde değinil-
diğini göreceksiniz; fakat kronolojik bir çizgide
her evreyi ayrõ ayrõ aktarmaya çalõşmak ve bunu
bir saatlik gösteriye sõğdõrmak pek mümkün de-
ğil. Üzerinde çalõştõğõmõz bir başka İstanbul pro-
jesi “Şehirler Kraliçesi”nde bunu yapacağõz. Her
döneme ait çok kapsamlõ bir araştõrma ve hazõr-
lõğõn ardõndan yazõmõnõ sürdürüyoruz.
(Oyun, bugün ve yarõn saat 19.00’da İKSV
Salon’da)
Kültür Servisi - Compania Teatrale Altrarte Di Roma
ve Tiyatro Dafne’nin ortak sahneleyeceği “Arianna-
Sevda Yolu” oyunu, festival kapsamõnda yarõn ve 27
Mayõs’ta saat 20.30’da Üsküdar Tekel Sahnesi’nde.
Fransõz yazar Pierre Louys tarafõndan antik Yunan ef-
sanesinden esinlenilerek yazõlan oyun, ilk filmiyle 1987
yõlõnda Cannes Film Festivali seçkisine katõlan Memé
Perlini tarafõndan sahneye taşõndõ.
Oyuncular Filiz Kutlar ve Jole Rosa’yõ, Louys’un
“Bilitis’in Şarkıları” oyunundan sonra ikinci kez bir
araya getiren bu proje, kültürleri ve dilleri antik Akde-
niz’den bir sevda hikâyesinde buluşturuyor. Aşk ve terk
ediliş efsanesi “Arianna - Sevda Yolu”, Eddy Mattei
tarafõndan oyun için özel olarak bestelenmiş şarkõlarõn
eşliğinde İtalyanca ve Türkçe olarak, iki dilin farklõ ses
armonisiyle aktarõlõyor. Oyun Türkiye’de sadece festival
kapsamõnda izlenebilecek, İtalya’da ise Roma ve Le Cin-
que Terre’de sahnelenecek.
Bir aşk ve terk ediliş efsanesiBir aşk ve terk ediliş efsanesi
EGEMEN BERKÖZ
12. yõlõna ulaşan Siemens Opera Yarõş-
masõ’nõn ödül gecesi Almanya’nõn
İstanbul Başkonsolosluğu’nda yapõl-
dõ. İzlence Siemens Basõn ve Halkla
İlişkiler Müdürü Özlem Aksoy, Sie-
mens Genel Müdürü Hüseyin Gelis
ve Siemens Opera Yarõşmasõ’nõn Se-
çici Kurul Başkanõ, Devlet Opera ve
Balesi Başrejisörü Doç. Yekta Ka-
ra’nõn konuşmalarõyla başladõ. Ar-
dõndan kazananlara ödülleri, seçici
kurul üyelerine de plaketleri verildi.
Son olarak da, dereceye giren sanat-
çõlarõ dinledik.
Yarõşmanõn ikincisi Deniz Yetim, iki
üçüncü Alper Göçeri ve Beran
Sertkaya, özendirme ödülü verilen
Nihan İnan söyledikleri aryalarda,
bana göre çok iyiydiler. Ne yazõk ki
birinci yoktu, çünkü Yekta Kara baş-
kanlõğõnda Dresden, Karlsruhe ve
Erfurt operalarõ genel sanat yönet-
menleri Prof. Gerd Uecker, Achim
Thorwald ve Guy Montavon ile
devlet sanatçõsõ Mete Uğur’dan olu-
şan seçici kurul bu yõl birincilik ödü-
lü vermemişti.
İlk yarõşmanõn birincisi Burak Bilgili,
eğitim için gönderildiği Metropoli-
tan Operasõ’nda. Mehmet Utku, Lu-
zern; Özgecan Gencer ve Pınar
Yıldırım, Karlsruhe; Esen Demirci,
Nürnberg; Asude Karayavuz ve
Nejat Işık Belen Salzburg Opera-
sõ’nda kaldõlar. Cenk Bıyık ise Vi-
yana Volksoper’de. Asude Karaya-
vuz ile Simge Büyükedes, bu yaz
Verona Festivali’nde, “Carmen”de
oynayacaklar.
Konserden sonra görüştüğümüz Yekta
Kara bu adlarõn sadece anõmsayabil-
dikleri olduğunu söylüyor ve bu yõl
Devlet Operasõ bulunmayan Elazõğ,
Konya ve Eskişehir’den de katõlõm
olmasõnõn kendilerini mutlu ettiğini
vurguluyor. Kara’dan aldõğõmõz bir
başka haber de “1. İstanbul Ulus-
lararası Opera Festivali”nin açõlõ-
şõnda sahnelenecek Rossini’nin
“İkinci Mehmet” operasõnda Burak
Bilgili’nin Fatih Sultan Mehmet’i,
Asude Karayavuz’un da sevgilisi
Anna’yõ oynayacak olmasõ.
Bahar Müzayedesi’nde belge krizi
Kültür Servisi - Alif Art Antikacõlõk A.Ş
tarafõndan önceki gün Esma Sultan Yalõsõ’nda
düzenlenen Bahar Müzayedesi’nde satõşa
sunulmasõ planlanan, Cumhuriyet’in kuruluş
yõllarõna ait, Atatürk imzalõ, Osmanlõca
hazõrlanmõş 18 adet diplomatik belgeden
oluşan “Yetki Belgesi Koleksiyonu”, gizli
olduğu gerekçesiyle Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn
isteğiyle incelenmek üzere müzayede
şirketinden talep edildi. Dõşişleri
Bakanlõğõ’nõn, söz konusu belgeleri
Başbakanlõk Devlet Arşivleri’nde uzmanlara
inceleterek satõlmasõnda sakõnca olup
olmadõğõnõ tespit ettirmesinin ardõndan,
belgeleri ya müzayede şirketine iade edecek
ya da gizli belge olduğunu tespit ederse
satõşõna izin vermeyecek. Eğer satõşõnda
sakõnca görülmezse söz konusu belgeler bir
başka müzayedede satõşa sunulabilecek.
Emek’in yıkımı durduruldu
Kültür Servisi - Yaklaşõk 10 aydõr kapalõ
olan ve bir alõşveriş merkezine dönüştürülerek
mekanõn içinde yeniden inşa edilmesi
planlanan Emek Sinemasõ’nõn yõkõmõnõ
öngören projeye, İstanbul 9. İdare Mahkemesi
yürütmeyi durdurma kararõ verdi. Mimarlar
Odasõ İstanbul Büyükkent Şubesi tarafõndan
açõlan davada, “ Dava konusu işlem,
uygulanmasõ halinde telafisi güç veya
imkansõz zararlar doğurabileceğinden,
mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi
yaptõrõldõktan sonra bu konuda yeniden bir
karar verilinceye kadar 2577 Sayõlõ Yasanõn
27.maddesi uyarõnca teminat alõnmaksõzõn
yürütmenin durdurulmasõna, 12/05/2010
tarihinde oybirliğiyle karar verildi” denildi.
Panahi için yeni umut
Kültür Servisi - İran’da 1 Mart’ta gözaltõna
alõnarak tutuklanan, ödüllü yönetmen Cafer
Panahi’nin özgürlüğü için yeni bir adõm daha
atõldõ. Başsavcõ Abbas Jafari Dolatabadi,
önceki gün Panahi’yi Evin Hapisanesi’nde
ziyaret etmesinin ardõndan, Tahran İslam
Devrimi Mahkemesi’ne, ünlü yönetmenin
tutukluluğunun yeniden değenlendirilmesi için
başvuruda bulundu. Bu adõmõn atõlmasõnda,
haftalardõr yerel ve ulusal basõnda yer alan
Panahi’ye destek mesajlarõnõn büyük etkisi
olduğu düşünülüyor.
SİEMENS OPERA YARIŞMASI
Dünya
sahnelerine
yeniyõldõzlar
Kumbaracı50’de saat 20.30’da
“İkiye Bölünen Vikont”
İSTANBUL TİYATRO
FESTİVALİ’NDE BUGÜN
İstanbul’un‘yazılıgüzellikleri’
AyşenilŞamlıoğlu