12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Sınavı Kim Verdi? 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü dün olması gerektiği yerde, Taksim Alanı’nda ve olması gerektiği gibi, emekçilere yakışır disiplin içinde kutlandı. Kutlama görüntülerini ya televizyon yayınlarından canlı olarak izlediniz ya da bu sabah gazetelerde gördünüz. Bu nedenle sayısal verilerin altını burada bir kez daha çizmeyi, alanda yaşanan coşkuyu bir kez daha betimlemeyi gerekli görmüyoruz. Üzerinde durmak istediğimiz görsel ve yazılı basında nedense sıkça kullanılan, ‘Sendikalar başarılı bir sınav verdi!’ sözü. Dün verdikleri sınavdan başarıyla geçenler işçiler miydi gerçekten? Onlar 32 yıl önce yine aynı alanda toplanmışlar, 1 Mayıs’ı yine yüz binlerin katılımıyla büyük bir coşkuyla kutlamışlardı. Ne var ki tören sona ererken, bugünkü The Marmara Oteli’nden ve Sular İdaresi üzerinden üzerlerine çapraz ateş açıldı ve 34 kişi can verdi. Kıyım önceden özenle planlanmış ve ‘başarıyla’ uygulanmıştı. Öyle ki, kalabalığın dağılması sırasında Kazancı Yokuşu’na doğru kitlesel bir yönelim olacağı hesaplanmış, paniğe yol açan çapraz ateş de kalabalığı bu yokuşun ağzına yönlendirmek üzere açılmıştı. Öngörülen bu kaçış yolu ise olayın planlayıcıları tarafından bir kamyonet ve birkaç el arabasıyla kapatılmış, böylece 28 kişi sıkışma sonucunda boğularak ya da ezilerek can vermiş, 5 kişi kurşunlanarak, bir kişi de bir polis panzeri tarafından çiğnenerek öldürülmüştü. Sınav vermesi gerekenler devletin güvenlik güçleri ile devleti yöneten siyasal iktidarlardı. Bu sınav 32 yıl boyunca verilmedi, daha doğrusu verilmek de istenmedi. Onca fotoğraf görüntüsüne, görgü tanıklarına, geride bırakılan izlere karşın suçlular bulunmadı. İstenseydi bu katiller bulunamaz mıydı? Mutlaka bulunurdu, fakat istenmedi, ülkemizin örgütlü emekçilerini, işçilerini, emekten yana aydınlarını kamuoyunun gözünde yıpratmak amacıyla istenmedi. Tam tersine 32 yıl boyunca 1 Mayıs 1977 kıyımı işçilere mal edilerek her kitlesel gösteride karşılarına bir öcü gibi çıkarıldı. Egemen sınıfların etkili payandalarından biri olan işbirlikçi basın olayı yıllar boyu örgütlü emekçilerin aleyhine olarak işledi. Devlet, küresel işlevi ülkemizde emperyalizmin beşinci kol görevini yerine getirmek olan kapitalist egemenler, onların siyasal gücü olan partiler gibi ‘sahte demokrat’ basın da bu sınavı geçemedi. 1 Mayıs’a ilişkin olarak bir sınav vermesine gerek olmayan tek güç emekçi sınıfların örgütleriydi, buna karşın 32 yıl boyunca kamuoyu bu masalla uyutulmak istendi. Dün yüz binlerce örgütlü emekçinin, sosyalist ve sosyal demokrat partililerin, emekten yana insanın bir araya geldiği kutlamalarda ne bir kişinin burnu kanadı, ne de insanlar birbirleriyle çatıştılar. Bu da gösterdi ki güvenlik güçlerinin gereksiz müdahalelerde bulunmadığı, gerginliklere neden olmadığı koşullarda en büyük kitlesel buluşmalar bile tam anlamıyla bir olağanlık içinde gerçekleşiyor. Anlaşıldı ki Taksim Alanı bir ‘tabu’ değilmiş. Geçen yıllarda DİSK Genel Merkezi boş yere mi basılmış, işçilerin üzerine boş yere mi boyalı sular sıkılmış, emekçiler boş yere mi dayak yemiş, kadın göstericiler boş yere mi yerlerde sürüklenmiş, kafaları boş yere mi postallı polisler tarafından tekmelenmiş, yabancı turist çiftler boş yere mi coplanmışlar? Hiç kuşkusuz hayır. Eğer tüm bunlar, bu direnişler olmasaydı, devlet kendini bu sınava girmek zorunda hisseder miydi? Dileriz, dünkü 1 Mayıs emekten yana bir dönüşüm için bir kilometre taşı olur. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Balbay ve ‘Biz’ler... Cumhuriyet’te düzenli yazõlarõm 80’lerin ortalarõnda “İzmir Eki”ndeki “Çevremiz” köşesiyle başlamõştõ... 12 Eylül’de yürürlüğe giren yağma yasalarõnõn “sivil kurmay”larõndan Turgut Özal 84 seçimlerinde Başbakan olduğunda, aynõ yasalarla başlatõlan “kıyı talanı”na karşõ “çevre direnişi”miz gazete yazarlõğõmõn mayasõdõr. İzmir Temsilcisi Hikmet Çetinkaya’yla, Edremit Körfezi’nden Göcek Koylarõ’na mücadele etmediğimiz kõyõ talanõ yoktur... İzmir Bürosu’nun, Nüvit Tokdemir, Türey Köse, Ümit Otan, Serdar Kızık, Hakan Kara gibi özverili kahramanlarõ arasõndaki Mustafa Balbay’la dostluğumuz da işte o yõllarda başladõ. Sayõsõz etkinlikte beraber olduk; yazõlarõmõzla haberlerimizi “eşgüdüm” içinde hazõrlardõk. 90’larda ise İstanbul yõllarõmõz başladõ; derken Balbay Ankara’yõ üstlendi; sonrasõ bilinen yõllar... Yani, 86 yaşõndaki gazetemizin “genç” emektarlarõndan olmama rağmen, en az “çeyrek yüzyıl”õ geride bõrakan bir “beraberlik...” Bu “özgeçmiş”i neden mi anõmsadõm? Balbay’õn göreviyle ilgili “talihsiz” duruma kõzan okurlarõmõzdan biri “Siz de istifa etmelisiniz” deyince düşündüm; “Nereden? Onca yılın kesintisiz mücadelesinden mi; kitaplara sığmayan anılardan mı?” Cumhuriyet “biz”ler için “yaşam”õmõz demek. Başka yerde yazmaya benzemez. Çünkü Cumhuriyet’te “cumhuriyet devrimi için varız.” Bundan vazgeçmek bir yana -yõllardõr senelik izin kullanmayan bir çalõşan olarak söylüyorum- acaba “dinlenme”ye bile hakkõmõz var mõ ki? ‘E-mektup’lardan... Balbay’dan ötürü okurlardan gelen “serzeniş mektupları”nõ zaman yettiğince yanõtladõm. Aslõnda “e-postalaşma”yõ pek sevmem; çoğunu hemen silerim; ancak bu kez “içten”likleri yanõtsõz bõrakamadõm. Bunlardan birini, çoğu iletinin ortak söylemini yansõttõğõndan ve yanõtõma geri dönme nezaketinden ötürü özetleyerek paylaşõyorum: Gelen e-mektup: Bugünden itibaren -Uğur Mumcu’lar gazeteye döndüğünden beri her gün Cumhuriyet alõyordum- para ile Cumhuriyet gazetesi almayacağõm, (...) yazõklar olsun. (19 Nisan 2010) Yanıtım: Sizi anlõyorum ama gazetemizi almazsanõz, 25 yõllõk emeklerimiz ve direncimizle ‘biz’ ne yapacağõz? Bugünkü açõklama yazõlarõnõ okuyunuz, yine de kendinizi haklõ görseniz bile yegâne yorganõmõzõ yakmayõnõz... Gelen yanıt: Hürriyet yazdõ. İstifalar başladõ. Yazarlara sansürler de başladõ. ‘Tehlikenin farkında mısınız?’ Rotayõ sağa kõrdõ. Bence gereğini yapõnõz. Aydõn sorumluluğu ve Mustafa Balbay’a sahip çõkõnõz. Siz de istifa ediniz. Yanıtım: Bugünkü gazetemizde Tuna Kiremitçi’nin ilk yazõsõnõ okuyunuz ve lütfen artõk sakinleşiniz... Ben hâlâ Cumhuriyet okurlarõnõn, tüm çalõşanlarõnõn ve yazarlarõnõn, o otobüs garajõndaki, oğluna harçlõk göndermek isteyen babanõn parasõnõ emanet ettiği “güven”i temsil etmekte “yegâne” kalanlar arasõnda olduklarõna inanõyorum. Bundan vazgeçmemi, sõğõnabileceğimiz tek limanõ terk etmemi, (dahasõ; “peki, hangi gazete” sorumu da yanõtlayamayacağõnõzdan emin olarak) bana nasõl tavsiye edebilirsiniz? Balbay’a sahip çõkmak, Balbay’õ da yaratan bir tarihsel okulu böylesine gözden çõkartmak olamaz; olmamalõ... Gelen yanıt: Cevaplarõnõz için gerçekten çok teşekkür ederim. Bugün bir Cumhuriyet aldõm. İnşallah siz haklõ çõkarsõnõz. Sizi de daha fazla üzmek istemiyorum. Zaten içimiz dolu. Bir de birbirimizle uğraşmayalõm. Sevgilerimle... Yanıtım: Beni ve “bizi” çok mutlu ettiniz, kahve içmeye de bekleriz... (22 Nisan 2010) Söyler misiniz, hangi gazetenin okurlarõ ve yazarlarõ böyle yazõşõyor, böyle dertleşiyor? Evet... Cumhuriyet bizim, hepimizin, “okul”umuz. Bu sõnavõ da birlikte ders çalõşarak geçeceğiz... Balbay’a en kõsa sürede doyasõya sarõlmak umuduyla... 2 MAYIS 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 19 Emina’nım Avrupalıymış. Hürrem Sultan gibi mi! Köprü Tarık Emre: “Astığı astık, kestiği kestik birinin üçüncü köprüye onay vererek İstanbul’un idam fermanını imzalaması kadar doğal bir şey olabilir mi?” Az sonra Şefik Alan: “Benim valim, benim bakanım, Genelkurmay Başkanım diyen Recep’in benim ordum demesine az kaldı!” Yankee Zekai Buluç: “Alışveriş merkezlerinde dayatılan Amerikan yaşam tarzı sayesinde nur topu gibi ‘yankee’ler yetişecektir inşallah!” YağmurDeniz Her yanından su alan gemi! “EMPERYALİZM yanlısı siyasal iktidar ekonomimizi, bunun kaçınılmaz sonucu olarak da savunmamızdan eğitimimize ve hatta ete kadar dar her şeyimizi dışa bağımlı kıldı. İçinde bulunduğumuz şu günlerde, Cumhuriyet tarihimizin en ağır bunalımını yaşadığımız yadsınamaz bir gerçektir. Sorunlarımız her geçen gün azalacağına çoğalmakta, küçüleceğine büyümekte ve karmaşıklaşmaktadır. Türkiye kayalara bindirmiş her yanından su alan bir gemi görünümündedir. Her yanından su alıyor da olsa gemiyi yüzdürmek, Türkiye’yi bunalımdan esenliğe çıkarmak zorundayız. Gemiyi yüzdüreceğiz, ama nasıl? Herhalde bugüne dek izleyegeldiğimiz yöntemlerle değil, çıkmaz sokakları arşınlayarak değil! Yangın üzerine körükle gidilerek nasıl söndürülemezse, sömürü ve baskıdan kaynaklanan tepkiler de sömürü ve baskı daha da arttırılarak yok edilemez. Sömürü ve baskı temeli üzerine kurulan toplumsal barış, kalıcı olamaz.” Yukarıdaki paragrafın ilk tümcesindeki “ve hatta ete kadar” saptaması dışındaki görüşler TBMM Tutanak Dergisi’nin 20 Aralık 1979 tarihli 5. dönem 13. cildinden, bir grup CHP milletvekilinin verdiği genel görüşme önergesinden alınmıştır. Altında dünyanın en büyük siyasi döneklerinden Ertuğrul Günay’ın da imzası vardır! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TAKSİM Meydanı, 32 yıl sonra 1 Mayıs kutlamalarına ev sahipliği yaptı. Bir hafta önce ise alanın bir köşesi Türkiye’de ilk kez bambaşka bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. İstanbul Barosu Genel Sekreteri Avukat Hüseyin Özbek o başkalığa dikkat çekiyor: “Toplumların kolektif bilincinin ele geçirilmesi için farklı yöntemler kullanılmaktadır. Toplumsal psikolojinin değişimi için önce beynin, bilincin ufacık bir noktasının ele geçirilmesi, tahkim edilmesi, ardından işgal alanının genişletilmesi gerekir. Böylece toplum mühendisliği, psikolojik harekât da denilen sürecin sonunda ulusal kimlikte fay kırıkları oluşturulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti yakın geçmişte 40’ı aşkın diplomatını şehit eden Ermeni terör örgütlerinin şantajını kabul etmedi. Türk ulusu seçkin evlatlarını katleden Ermeni terör örgütü Asala’ya ve diaspora destekçilerinin soykırım iftiralarına karşı durdu. Emperyalist sistemle arkaladığı diyaspora ittifakının gerek fiziki şiddeti gerekse tarihe takla attıran çarpıtmaları işe yaramadı. Türkiye’ye diz çöktüremediler. Politik tercihleri, dünya görüşleri farklı olan yurttaşlarımız bu kanlı terör ve iftira kampanyasına karşı kolektif direncini gösterdi. Derin bilinçaltında yaşattığı uzak geçmişin tortularından süzülüp gelen sezgisiyle örülmek istenen çorabı fark etti. Asala ve ‘Ermeni Soykırımının Adalet Komandoları’nın kurşunlarından, bombalarından daha etkili, daha çözücü olacağı görülen bir kampanya ise halen sürdürülmektedir. Diyaspora tezlerinin içselleştirilmesine yönelik, uzun ve ciddi bir ön hazırlık evresinden geçtiği anlaşılan kampanya akademik alanda, entelektüel ve medya dünyamızda önemli köprübaşlarını tutmuş gibidir. Eskiden 24 Nisan’larda dünyanın değişik ülkelerindeki Ermeni lobilerinin düzenlediği gösterilerde Türkiye suçlanır, bayrak yakılır, bilinen iddialar tekrarlanırdı. Bugün diyasporanın Türkiye’deki müttefikleri diyaspora tezlerinin dillendirildiği uluslararası toplantılar düzenleyip, iftiralara materyal hazırlama görevini Türkiye’de yerine getirmektedir! Kimi eski solcu neo- liberallerimiz Ermenileri nasıl kestiğimize dair tefrikalarla sayfalar doldurmaktadır. Kimi itirafçı entellerimiz de Taksim’in ortasında güpegündüz mum yakarak atalarına vekâleten soykırım itirafında bulunmaktadırlar! Aydın sorumluğu, akademik namus dense de özürcüler aslında kendilerine verilen görevi yapmaktadırlar!” Taksim KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ [email protected] (Turhan Selçuk’tan...) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Antil Adala- rõ’nda, özellikle Jamaika’da yaygõn olan ve siyahlarõn ana- yurt Afrika’ya dönüp özgürlü- ğe kavuşmala- rõnõ amaçlayan mistik, kültürel ve siyasal akõm. 2/ İri bir hõyar cinsi... İshal. 3/ Devir... Kötü bir işteki yardõmcõlar. 4/ Ender, seyrek... Dikdörtgen biçimli ve yüksek dikilitaş. 5/ Dõşa vuran sevinç... Kirliliği gösteren iz. 6/ Akdeniz yöresinde kendiliğinden yetişen ve dokumacõlõkta kul- lanõlan bir bitki... “O” gösterme sõfatõnõn eski biçi- mi. 7/ Kötü, fesat kimse... Kayak. 8/ Akarsu yatağõ; mecra... Derebeylikte, bir vasala bir senyörün ver- diği toprak ya da başka bir mal. 9/ İzmir yöresine öz- gü, keçi sütünden yapõlan bir peynir. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Güneydoğu Asya’da yetişen ve mobilya yapõmõnda kullanõlan bir cins kamõş... Yarõk, çatlak. 2/ Huysuz, çirkin ve yaşlõ kadõn... Yankõ. 3/ Kale duvarõ... “Sev- da bir yana çeker körolasõ / --- bir yana” (B. R. Eyü- boğlu). 4/ Türkiye’nin plaka imi... Güzel söyleme ve yazma yeteneği. 5/ Satrançta bir taş... Fransiyum ele- mentinin simgesi. 6/ Brezilya’da gecekonduya ve- rilen ad... Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kullanõlan deyim sözü. 7/ İşçi... Tevfik Fikret’in, İs- tanbul’a lanetler yağdõrdõğõ ünlü şiiri. 8/ Evcil bir ge- yik... Yosma. 9/ Bir bağlaç... Üzerinde dikine çizgiler bulunan ve “beşparmak” da denilen bir tür kumaş. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 E L D O R A D O L A K A V A R A D R U M L A R O K U M A K N A R A M A Z A N B A V K A N E P E D A L N E F E S O R A N P E Y K A R A B E S K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle