Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ermenilerin isyan etmemiş olduğunu, teh-
cire silahla karşõ koymak durumunda kaldõk-
larõnõ iddia eden tarihçi ve yazarlar açõkça ya-
lan söylemektedir. Zira, Ermeni isyanõnõn ve
düşmanla işbirliğinin tehcir olayõndan önce baş-
ladõğõnõ ve savaşõn patlamasõyla birlikte Er-
menilerin Rusya safõnda yer aldõklarõnõ tarih-
sel bir gerçek olarak kanõtlayan Osmanlõ, Rus,
Amerikan, Fransõz, İngiliz ve Alman arşivle-
rinde binlerce belge vardõr. Kaldõ ki, Osman-
lõ Devleti’nin I. Dünya Savaşõ’na girmesinden
sonra Ermenilerin ilk isyan tarihi olan 11 Ka-
sõm 1914 ile Tehcir Kanunu’nun çõkarõldõğõ 27
Mayõs 1915 tarihleri karşõlaştõrõldõğõ takdirde,
bu iddialarõn büyük bir yalan olduğu ortaya çõ-
kar. Bu bağlamda, Bogos Nubar ile Katçaz-
nuni’nin açõklamalarõ da Ermeni tarafõnõn id-
dialarõnõ çürütmektedir.
Ermenilerin Doğu Anadolu’daki çar-
pışmalar ve zorunlu göç sırasında kayıplar
verdikleri doğrudur. Ancak, bunun, Osmanlı
Hükümeti tarafından önceden ve taammü-
den hazırlanmış bir yok etme planı uyarınca
yapıldığını iddia etmek ve kanıtlamak müm-
kün değildir. Kayõplarõn birinci nedeni, hü-
kümetin, savaş koşullarõnõn baskõsõ ve elinde-
ki imkânlarõn gayet kõsõtlõ olmasõ nedeniyle asa-
yişi sağlamakta aciz kalmõş olmasõndan kay-
naklanmõştõr. İkinci neden, savaşõn güç ko-
şullarõnda araç, yakõt, gõda ve ilaç sağlama im-
kânlarõnõn son derece kõsõtlõ olmasõna ilaveten,
iklim şartlarõ ve tifüs gibi salgõn hastalõklarõn
da kafileler üzerinde ciddi tahribat yapmasõn-
dan ileri gelmiştir. Kayõplara yol açan üçüncü
neden ise, 1914-1922 yõllarõ boyunca Ermeni
çetelerinin saldõrõlarõnõn yol açtõğõ iç çatõşma-
lar ve savaşlardõr. Bu zaman diliminde baş-
langõçta Ermenilerin Osmanlõ Türklerine ve
Müslüman ahaliye karşõ yaptõklarõ katliamlar,
toplumlar arasõndaki kin ve intikam duygula-
rõnõ bilemiş ve kaçõnõlmaz olarak Ermenileri,
Türk ve Müslüman halkõn mukabelesine ma-
ruz bõrakmõştõr.
Ermeni liderleri, Paris Barõş Konferan-
sõ’na muhasõm taraf temsilcileri olarak katõl-
ma taleplerine gerekçe olarak, Osmanlõ Dev-
leti’ne karşõ savaşta Rus, İngiliz ve Fransõz or-
dularõ safõnda yer alan kayda değer büyük-
lükteki Ermeni birlikleri ile katõldõklarõnõ gös-
termişler ve katlandõklarõ fedakârlõklarõ açõk-
lamõşlardõr. Oysa, bilindiği üzere, siyasi grup-
lar BM Soykõrõm Sözleşmesi’nin korumasõ al-
tõnda değildir.
Osmanlı Hükümeti’nin veya mensup-
larının soykırımla suçlanabilmeleri için su-
çun ikinci kurucu unsuru olan sübjek-
tif/manevi unsurun da oluşması gereklidir.
Bunun için de suçun “özel kasıtla” işlendi-
ğinin kanıtlanması zorunluluğu vardır. Ya-
ni, Osmanlı Hükümeti’nin, Ermenileri, sırf
Ermeni olmaları nedeniyle tamamen veya
kısmen yok edilmelerine odaklanmış bir ira-
de ve niyetle (özel kasıtla) ve sözleşmenin 2.
maddesinde belirtilen fiillere başvurarak
varlıklarına son verdiğinin kanıtlanması ge-
rekiyor. Uluslararasõ Adalet Divanõ (UAD), 26
Şubat 2007 tarihli Bosna Hersek-Sõrbistan
davasõna ilişkin kararõnda, özel kastın, ancak
“mutlak ispat gücünü haiz unsurlarla” ka-
nıtlanabileceğini ve karineye itibar edile-
meyeceğini öngörmüştür. Bu durumda,
özel kastın varlığının ispatlanması için, Os-
manlı Hükümeti’nin, Ermenileri yok etme
kastıyla hareket ettiğini ve tehciri bu ama-
cın gerçekleşmesinde bir yöntem olarak
kullandığını ortaya koyan bir eylem planı-
nın mevcut olması gerekiyor. Oysa böyle bir
plan veya belge mevcut değildir. Ermeniler
de, 95 yıldır tüm çabalarına rağmen, böyle
bir niyet ve planı ortaya koyan tek bir ge-
çerli belgeyi dünya kamuoyuna sunama-
mışlardır. Bu durumda, Ermeni soykırım id-
diasının hukuken geçerli olduğunu iddia et-
mek mümkün değildir.
27 NİSAN 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
CMYB
C M Y B
B
M Soykõrõmõn Önlenmesi ve Cezalandõrõl-
masõ Sözleşmesi’ni bir varsayõm olarak
1915 olaylarõna uyguladõğõmõz takdirde,
açõkladõğõmõz bilgiler ve argümanlar õşõğõnda, söz
konusu olaylarõ soykõrõm olarak tanõmlamak ve
Osmanlõ Hükümeti’ni veya mensuplarõnõ soykõ-
rõmla suçlamak şu nedenlerle mümkün değildir:
Osmanlı Hükümeti’nin veya mensupları-
nın soykırımla suçlanabilmeleri için, suçun iki
kurucu unsurundan birincisi olan
objektif/maddi unsurun oluşması zorunludur.
Bunun için de, BM Soykõrõm Sözleşmesi’nin 2.
maddesindeki beş suç fiilinin (öldürme, ciddi zi-
hinsel ve bedensel zarar verme, doğumlarõ engel-
leme ve çocuklarõ bir başka gruba nakletme) ger-
çekleştirilmesi için bir plan veya programõn uy-
gulanmasõ, hükümetin veya mensuplarõnõn Erme-
nilere karşõ bu fiillerin gerçekleştirilmesi amacõy-
la emir ve talimat vermeleri, fiillerin işlenmesi
için teşvikte bulunmalarõ veya fiillerin işlenmesi-
ne katõlmalarõ gerekmektedir. Oysa, tehcir uygu-
lamasõnda, sözleşmenin 2. maddesinde öngörülen
bazõ fiiller vuku bulmuş ise, bunlar tamamen hü-
kümetin iradesi dõşõnda gerçekleşmiştir. Bunlarõ
hükümete veya mensuplarõna isnat edebilmek
için hiçbir belge veya geçerli kanõt mevcut değil-
dir. Gerçek şu ki, hükümet, bu tür fiillerin vuku
bulmasõnõn önlenmesi için gerekli önlemleri aza-
mi dikkat ve itinayla almõş, bu amaçla çõkarõlan
yasalar ve verilen talimatlar ihlal edilince de ih-
lallerin önlenmesi için elde bulunan her türlü ola-
nağõ kullanmak suretiyle suçlularõ cezalandõrmõş-
tõr. Bu durumda suçun objektif/maddi unsuru-
nun oluştuğu söylenemez.
Belge ve plan yok
Osmanlı hükümetinin veya mensuplarının,
Ermeni vatandaşlara karşı kıyım uygulama ve-
ya onları yok etmek amacına yönelik bir planı
veya niyeti olmamıştır. Böyle bir niyeti veya
kastı ortaya koyan bir beyan, talimat veya bel-
ge yoktur.
Tehcir kararı, askeri bir soruna karşı
bulunan askeri bir çözümdür. Nitekim, Rus
ordusunun karşõsõndaki Osmanlõ 3. Ordusu’nun
26 Eylül 1914’te 168 bin 608 asker olan mevcu-
dunun, önce Sarõkamõş harekâtõnda, sonra da
Van, Malazgirt ve Tortum vadisi savaşlarõnda
verdiği ağõr zayiatlar sonucunda 59 bin düzeyine
inmesi, 1915 Mayõs ayõna gelindiğinde piyade
tümenlerinin 9 bin olmasõ gereken mevcudunun
2 bine düşmüş olmasõ, 3. ordunun savunma gü-
cünü büyük ölçüde yitirdiğini ortaya koyuyordu.
Ayrõca, cephedeki erzak ve cephane stoklarõnõn
da kritik düzeye düşmesi, lojistik destek zinci-
rindeki kõsa süreli bir kesintinin dahi, savaş ha-
linde olan Osmanlõ ordusu için son derece tehli-
keli bir durum yaratacağõnõ gösteriyordu. Bu dö-
nemde Ermeni çeteleri 3. Ordu’nun lojistik ik-
mal koridoru olan Sõvas- Erzincan-Erzurum hat-
tõnõ her an kesme kapasitesine sahipti.
Ayrõca Diyarbakõr-Bitlis-Van hattõnõ izleyen gü-
ney ikmal koridoru da silahlõ isyan nedeniyle teh-
dit altõndaydõ. Ordu, kendisi için şah damarı
önemini taşıyan bu iki koridoru güvenli bir şe-
kilde açık tutmak için cepheden kuvvet ayırma
imkânına sahip değildi. Osmanlı Devleti açısın-
dan, tehcire başvurmayı yaşamsal bir zorunlu-
luk haline getiren bu çaresizliktir. Bu bakõmdan,
tehcir kararõna, askeri bir soruna bulunan askeri
bir çözüm olarak bakõlmasõ doğru olur.
Askeri gerekçeler
Bakanlar Kurulu’nun 27 Mayıs 1915’te çı-
kardığı Sevk ve İskân (tehcir) Geçici Kanunu,
“...ülke savunması açısından tehlike arz eden,
düşmana casusluk yapan ve ülke çıkarlarına
ihanet edebilecek kişilerin, imparatorluğun be-
lirli bölgelerinde ikamete tabi tutulmalarını”
öngörüyordu. Bu kanun uyarõnca Ermeni halkõn
bir bölümünün imparatorluk topraklarõ içinde yer
değiştirmeye mecbur edilmeleri, yukarda izah edi-
len askeri gerekçelere ilaveten, Ermenilerin Os-
manlõ topraklarõnõ işgal eden Rus ordusu saflarõna
katõlmalarõ, Rusya ile işbirliği yapmalarõ, gönüllü
birlikler oluşturarak düşmana yardõm etmeleri,
Rus ordusu karşõsõnda geri çekilme durumunda ka-
lan Osmanlõ ordusuna karşõ sabotajlar düzenleye-
rek savunma hatlarõnõn ardõnõ ve ikmal yollarõnõ
tehdit etmeleri, birçok şehirde ayaklanarak Türk
ve Müslüman halka karşõ katliamlar yapmalarõ ve
Türk ve Müslüman ahalinin köylerine silahlõ saldõ-
rõlar düzenlemelerinden dolayõdõr.
Osmanlı Hükümeti’nin zorunlu yer de-
ğiştirme uygulamasının azami güvenli ve dü-
zenli bir şekilde yapılması hususunda tam bir
sorumluluk bilinciyle hareket ettiğinin altı çi-
zilmelidir. Nitekim, bu konuda yüzlerce resmi
arşiv belgesi mevcuttur.
Hükümet dikkatle izledi
Hükümet, savaş koşullarına rağmen tehcir
sürecini dikkatle izleyerek göçe tabi tutulan
halkın can ve mal güvenliğini korumak için
mantıken elinde bulunan her türlü olanaktan
azami ölçüde yararlanmıştır. Bu amaçla hukuk
sistemini çalõştõrmõş ve Ermenilerin can ve mal gü-
venliklerinin korunmasõ yolundaki kanun ve tali-
matlarõnõn ihlalinden sorumlu gördüğü kişileri or-
du mensubu, kamu görevlisi veya sivil olsun ceza-
landõrmakta en ufak bir tereddüt göstermemiştir.
Olaylarõn devamõ üzerine daha radikal önlemle-
re başvurulmuş ve soruşturma komisyonlarõ kuru-
larak olaylarõn çõktõğõ bölgelere gönderilmiştir.
Anılan komisyonların yaptıkları incelemeler so-
nucunda kendilerine suç isnat edilenler Divan-ı
Harplere sevk edilmiş ve yargılanan 1673 kişi-
den 67’si idam, 524’ü hapis, 68’i ise kürek,
pranga ve sürgün cezalarına çarptırılmıştır.
Bazõ tarihçi ve yazarlarõn yalanlarõ
1915 olaylarõ sõrasõnda hükümetin tutumu ve yapõlanlar değerlendirildiğinde gerçek ortaya çõkõyor
Neden soykõrõm denemez?..
B İ T T İ
E
sasõnda, Ermeni ihanetini teyit eden
en güvenilir kay-
nak Bogos Nubar
Paşa’dõr. Nitekim, Paris
Barõş Konferansõ’na katõ-
lan Ermeni delegasyonu
başkanõ Boğos Nubar Pa-
şa, konferansta yaptõğõ ko-
nuşmada, “Kendi özgür
iradeleriyle kaderlerini
hak ve adaletin şampiyonu
olan tarafla birleştiren Er-
meniler, İtilaf Devletle-
ri’nin ortak düşmanımıza karşı elde et-
tikleri zafer dolayısıyle bağımsızlığı hak
etmişlerdir” diyerek Ermenilerin savaşta
“muhasım taraf” olduğunu ilan etmiş ve
ihanetlerinin ödüllendirilmesini istemiştir.
Bogos Nubar, “The Times of London” ga-
zetesinde yayõmlanan bir mektubunda da
şunlarõ belirtmiştir:
“Ermeni gönüllüleri Fransız Légion Et-
rangère saflarında savaşarak zaferler ka-
zanmışlardır. Légion d’Orient’deki sayı-
ları 5 bindi ve General Allenby’nin kesin
zaferine katkıda bulunan Suriye ve Filis-
tin’deki Fransız kuvvetlerinin de yarısın-
dan fazlasını oluş-
turuyorlardı.
Kafkasya’da,
Rus ordularına
katılan 150 bin
Ermeniye ila-
veten, Andra-
nik, Nazarbe-
koff ve diğer-
lerinin komu-
tasındaki 50
bin Ermeni dört yıl boyunca sa-
dece İtilaf Devletleri’nin davaları uğ-
runa savaşmakla kalmamışlar, aynı
zamanda Rusya’nın çökmesinden son-
ra da, Mütareke’nin imzalanmasına
kadar, Kafkasya’da Türklerin ilerle-
mesine karşı koyan ve engelleyen yegâne
kuvveti oluşturmuşlardır.” (The Times
of London, 30 Ocak 1919)
Katçaznuni’nin itirafları
Transkafkasya Ermeni Cumhuriyeti Baş-
bakanõ Havhannes Katçaznuni de, Anadolu
ve Kafkasya’daki Ermeni milliyetçilerin sa-
vaşõn başõndan itibaren Rusya’nõn yanõnda
muhasõm taraf olarak yer aldõğõnõ şu ifade-
lerle belirtmiştir:
“1914 sonbaharında daha Türkler sa-
vaşa girmeden, Ermeni ihtilalci çeteleri çok
heyecanlı ve gürültücü şekilde örgütlen-
meye başladılar. Zihnimizde yoğun bir ha-
yal dünyası yaratmıştık. Gerçekçiliği ta-
mamen kaybederek hayallerimizin esiri ol-
duk. Ermeni halkının imkânlarını, politik
ve askeri gücünü fazla abarttık ve halkı-
mızın Ruslara yaptığı hizmetleri fazla
önemsedik. Çok mütevazı değer ve özel-
liklerimizi abarttığımız için, umut ve bek-
lentilerimiz de abartılı oldu…”(Katchaz-
nouni,Havhannes, The Armenian Revolu-
tionary Federation Has Nothing To Do Any
More, New York, 1955 s: 5-7)
Bogos Nubar ile Katçaznuni’nin yu-
kardaki açõklamalarõ, Ermenilerin Ruslar
safõnda yer almalarõnõn tehcire bir tepki ol-
duğu yolundaki iddialarõn gerçeği yansõt-
madõğõnõ ve Anadolu’da bağõmsõz bir Er-
menistan kurmak amacõyla Ermeniler ile
Rusya arasõndaki gizli ittifakõn, savaştan
çok önce yapõldõğõnõ ve savaşõn başlama-
sõyla birlikte uygulamaya konulduğunu tar-
tõşõlmaz bir şekilde kanõtlamaktadõr.
E
rmeni tezlerinin savu-
nucularõ, barõşsever
Ermenilerin hiçbir tah-
rik olmadan Türkler tarafõn-
dan saldõrõya uğradõklarõnõ
ve tehcire tabi tutulduklarõnõ,
bunun üzerine de Ermenile-
rin Osmanlõlara karşõ ayak-
lanarak işgalci Rus ordusu
saflarõna katõldõklarõnõ, bu
nedenle yaptõklarõnõn bir
meşru savunma hareketi ol-
duğunu iddia ederler. Bu id-
dialar gerçek dõşõdõr. Zira
Ermenilerin 19. asrõn son
çeyreğinden itibaren isyan
ve terör hareketleriyle Ana-
dolu’yu kana boyadõklarõ,
Birinci Dünya Savaşõ’nõ da
Osmanlõ topraklarõ üzerinde
Rusya’nõn desteğiyle ba-
ğõmsõz bir Ermeni yurdu kur-
ma hedeflerine ulaşma yo-
lunda büyük bir fõrsat olarak
görerek topyekûn bir ayak-
lanmaya hazõrlandõklarõ ve bu
amaçla savaştan önce bin-
lerce Osmanlõ Ermenisinin
Rusya’daki eğitim kampla-
rõnda eğitildiği ve Türk-Rus
savaşõ başlayõnca da Rus sa-
vaş gücüne destek vermek
üzere Rus ordusuna katõl-
dõklarõ bir gerçektir. On bin-
lerce Ermeninin de Taşnak
ve Hõnçak partilerinin lider-
liğinde Anadolu’daki depo-
larda saklanan silah ve cep-
haneyle donatõlarak Türk ve
Müslüman ahalinin katlia-
mõna giriştikleri ve Türk or-
dusunun lojistik ve ikmal
hatlarõnõ kestikleri arşiv bel-
geleriyle sabittir.
Türkleri ve Müslümanlarõ katlettiler
E R M E N İ İ H A N E T İ N İ N B E L G E L E R İ
Öldürülen
Türklerin
cesetleri ve
çaresiz köylü
kadınlar.
Osmanlı uyruğu Ermeni halkının değişik kesimlerinin tehcir sürecinde çok de-
ğişik muamelelere tabi tutulmuş olması da, Ermeni halkının, “kısmen veya ta-
mamen yok edilmek” istenen “ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grup” olarak
hedef alınmadığını ortaya koymaktadır. Bu durum da, soykırım iddiasını te-
melden çürütmektedir. Nitekim yer değiştirme kararı, tüm şehir ve vilayetler-
de yaşayan Ermenilere de uygulanmadığı gibi, farklı mezheplerde, belirli gö-
revlerde ve yardıma muhtaç durumda olan Ermenilere uygulanmamıştır.
S O Y K I R I M T E M E L D E N Ç Ü R Ü Y O R
HAYAL ve GERÇEK
KÜRŞAT BAŞAR
Şarkı Teğet Geçmedi
“Kriz teğet geçti hamdolsun” diye bir şarkı
yapan üç kardeşe “Başbakan’a hakaret”ten dava
açılmış.
Kriz sırasında işini kaybeden Kubilay Duman
ve iki kardeşi yaptıkları şarkıyı Facebook’a
koyunca birden büyük ilgi görmüş. Başbakan’ın
avukatları şarkıyı dava etmiş. Savcılık soruşturma
başlatmış; polis, kardeşlerin IP adreslerini bulup
ifadelerini almış.
Bir karikatüre, şarkıya, espriye, yazıya bile
tahammül edemeyen bir iktidarın demokrasinin
nimetlerini anlatıp en demokrat anayasa yapacak
olması pek inandırıcı değil.
Başbakan’ı ve iktidarı eleştiren hemen herkesin
hapiste ya da mahkemede olması demokratik
açılım ve özgürlükçü anayasa yapmakta olan bir
ülke izlenimi vermiyor.
Şarkı olayını duyunca aklıma Fikret Kızılok
geldi. Demek o ünlü “Süleyman hep Başbakan”
şarkısını şimdi yazacak olsa bir daha hapisten
çıkamayacaktı.
Günümüzün komedyenleri durumun farkında
olsa gerek ki siyasete bulaşmıyorlar. Yakında
Recep İvedik’in bile ismine takabilirler, Şahan’ı
uyarmış olayım. Ayrıca bu durum böyle giderse
belli olmaz, “Bebek’te bir tur atarım” şarkısı bile
bir ünlü devlet büyüğü orada oturuyor diye
hassasiyet yaratabilir.
Bir keresinde “Yeniköy’deki Teyzemiz” diye
matrak bir yazı yazmıştım, Tansu Hanım
Başbakan’dı, yazıda ismi geçmediği halde beni
dava etti. Artık kendisine teyze denildiğine mi
bozuldu bilmem. Davayı kaybetti, bir de temyize
gitti.
Tayyip Bey bu konuda çok hassas. Herkesi
mahkemeye veriyor.
Kendileri tümüyle dokunulmaz olan siyasilerin
gazetecileri yazılarından dolayı mahkemeye
vermesi çok garip bir durum bence.
İngiltere’de Tony Blair’e özellikle savaş zamanı
neler yazdılar. Clinton ve Bush hakkındaki
karikatürlerin, yazıların bazıları gerçekten
hakaretin bile ötesine geçmişti. Berlusconi ve
Sarkozy hakkında yazılıp çizilenleri herhalde
söylememe gerek yok.
Ülkemizde dokunulmazlığı olmayan pek çok
insan hakkında her şey yazılabiliyor, hatta onların
kişisel hayatlarına rahatlıkla saldırılabiliyor, ama
gerçekte kamu adına gazetecinin, yazarın
izlemesi ve eleştirmesi gereken siyasilere bir şey
yazmaya gelince mahkeme yolu görünüyor.
Kendilerini savunma şansı olmayan, şu an
cezaevinde bulunan insanlar hakkında bile
inanılmaz iddialar yazılıp adeta tek taraflı
mahkûm edilirken iktidardakilerin, haklarındaki
karikatürlere ve şarkılara bile bu kadar duyarlı
olması hiç doğal değil. En azından o zaman
başkaları için de aynı duyarlılığı göstermeleri
beklenirdi.
kursatbasar63@gmail.com
Somut kanıt yok
UAD’nin yukarõda belirttiğimiz kararõndan ön-
ce Ruanda ve Yugoslavya uluslararası ceza mah-
kemeleri, özel kasıt konusunda açık kanıt bu-
lunmaması hallerinde karineye dayanarak soy-
kırım kararları vermişlerdir. Bu bağlamda olu-
şan içtihada göre, Osmanlõ Hükümeti’nin veya men-
suplarõnõn, suçu özel kasõtla işlediklerinin kanõtla-
masõ için; Ermeni halkõnõ yok etmeyi amaçlayan ey-
lemlerinin belirli bir örüntü (pattern) ve karakteristik
yansõttõğõnõn; soykõrõmõ amaçlayan bir plan veya po-
litikalarõnõn varlõğõna işaret eden sağlam kanõtlarõn
mevcudiyetinin; hükümet yetkililerinin bu plan ve
politikalarõn uygulanmasõ hususunda emir ve tali-
mat vermiş olduklarõnõn; anõlan yetkililerin suçu teş-
vik edici açõklamalar ve beyanatlar yaptõklarõnõn;
ve devlet yönetiminden sorumlu olan kişilerin su-
çun işlendiğinin bilincinde olmalarõna rağmen
bunu önleyecek girişimlerde bulunmadõklarõnõn, so-
mut belgelerle kanõtlanmasõ gerekiyor. Ancak, ta-
rihsel açõdan Osmanlõ Hükümeti ve mensuplarõ bu
tür davranõş ve eylemlerde bulunmuş olmadõklarõ
gibi, bu konularda onlara karşõ kullanõlabilecek suç
belgeleri de mevcut değildir.
Yukarda sözünü ettiğimiz içtihatlarda, ge-
nellikle suçun işlendiği ülkenin kültüründe, kõyõ-
ma uğrayan mağdurlara karşõ ırkçı bir nefretin ve
dışlayıcı/aşağılayıcı muamelelerin mevcudiye-
tinin, soykõrõmõn kanõtlanmasõnda bir unsur ola-
rak değerlendirildiği görülmektedir. Bu bağlam-
da, Ermeni tarafõnõn, soykõrõmõna maruz kaldõklarõnõ
ispat için, Osmanlõ Devleti’nde Ermenilere karşõ
“nefret” hissinden kaynaklanan “ayrımcı” bir po-
litika uygulandõğõnõ ve Ermenilerin, milliyetleri,
dinleri ve õrklarõ açõsõndan aşağõlanõp toplumdan
tecrit edildiklerini kanõtlamasõ icap ediyor. Oysa
Osmanlı-Türk kültüründe Ermenilere karşı bu
tür davranışların varlığından söz etmek müm-
kün değildir. Gerçekte, tarihsel açõdan Türk-Er-
meni ilişkileri son derece ilginç ve sõra dõşõ bir tab-
lo yansõtõr. “Dünya tarihinde, farklı dil ve din sa-
hibi olarak bu kadar uzun süre, böylesine iç içe
ve barış içinde yaşayan iki başka halkın göste-
rilmesinin çok zor olduğu” Türk ve yabancõ bir-
çok tarihçi ve yazar tarafõndan vurgulanmõştõr. Al-
manya’da Yahudilere karşõ varlõğõ açõkça görülen
ve “Holocaust”a zemin hazõrlayan geleneksel an-
tisemitizme benzer bir anti-Ermenilik akõmõnõn Os-
manlõ İmparatorluğu’nda hiçbir zaman gözlem-
lenmediğinin, bilakis bunun tamamen tersi bir du-
rumun mevcut olduğunun altõ çizilmelidir.
Sonuç olarak, Soykırım Sözleşmesi açısından,
soykırım suçunun objektif ve sübjektif unsur-
ları oluşmamıştır. Bu da, Osmanlı Hükümeti’ni
veya bazı mensuplarını Ermeni soykırımıyla
suçlayan iddiaların temelsiz ve asılsız olduğu-
nu ortaya koymaktadır. Bu şekilde tehcir ola-
yının da, devletin varlığını koruma hakkı çer-
çevesinde meşru ve hukuken haklı bir önlem ol-
duğu ortaya çıkmıştır.