15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 16 MART 2010 SALI 16 KÜLTÜR AYNA ADNAN BİNYAZAR Gözlüklü Sami’ler Ülkesi Sanatçı ölür, izi kalır: Shakespeare-Hamlet... Victor Hugo-Jean Valjean... Dostoyevski- Prens Mişkin... Turhan Selçuk-Abdülcanbaz... Betimleme, sözle resim yapmaksa; karikatür, betimlemenin çizgisel olanıdır. Çizgi ise, anlatının en yalın biçimidir. Karikatürü resmin şatafatından çizgi yalınlığına indirgeyen Turhan Selçuk’ta çizgi, karakter yaratımının beğeniler armonisidir, düşünce üretimidir, zekânın ironi silahıdır. Ankara’nın yarı puslu göğünü delip 10 bin metre yükseklere tırmanan uçağımız bulutların üzerinden İstanbul’a yönelirken, belki o anda Turhan da inişe geçen bir uçağın içinde Ankara’ya iniyordu... Hayat bu, göğün aynı katında, birimiz geldiği, birimiz gideceği yere doğru ilerlerken, uzaklarda kâğıttan oyuncaklar gibi görünen uçaklara dalmış, Turhan’ın dünyada bıraktığı yaratısal izdüşümü düşünüyorum. Sanat, zaman denen belirsiz süreçte iz bırakmaksa, o soydan sanatçıların evrensel yurttaşlarından biri de Turhan Selçuk’tur. Bu yargı, “sanatın evrensel yurttaşlığı” kavramını açıklamayı gerektiriyor. Evrensellik, yalnız dünyayı ve dünyada olup bitenleri değil, yaratılışın kozmik dünyalardaki değişimlerinin her evresini algılayıp beynimizde ona yer aramaktır. Bunun varlık kuramını aşan bir yanı var. Açı geniş tutulursa, evrensellik, varlıkların varoluş nedeninden başlayıp onların dünyaya kattıklarını, ya da dünyayı eksilten hallerini irdeleyerek, yaşama egemen olmaktır. Yol, sanatçının, beyin birikiminde var olanlarla oluşturduğu kendi yaratım dünyasına çıkar ki, Van Gogh’un, “Sanatçı, yaratılışta eksik olanı tamamlar” dediği budur. Özgürlüğün egemen olduğu böyle bir dünyada ne kin vardır, ne düşmanlık, ne haksızlık, ne cinayet, ne kazanç gaspı, ne siyasal erkin baskısı... İnsan, orada, varoluşunun başka varlıklarda neler var edebileceğini düşünür. O, attığı adımlardan başka hiçbir şeyin de sorumlusu değildir. Böyle bir dünyayı ancak Abdülcanbazlar yaratır. Orada, kişilik çürümesine uğramış Gözlüklü Sami’lere adım atacak yer bile yoktur. Bir ağabeyi, kardeşinden iyi kim tanır? Burada sözü, her düşünceyi somutluğa erdirmenin ustası İlhan Selçuk’a bırakmalıyım... “Yıldızlarımızın elimizden kaymasına seyirci mi kalacaktık?.. Kıyamet günü yaklaşıyordu... Alaeddin’in lambasından çıkan dev, Turhan’a bir çizginin gizeminde bütün dünyaları, yıldızları, gezegenleri, galaksileri, insanları, duyguları, sevdaları, dostlukları, düşmanlıkları, ağlamayı, gülmeyi, geçmişi, geleceği ve an’ı -tek sözcükle yaşamı- yakalamasını öğretti. Oh, ne büyük mutluluk!.. Turhan, evrendeki her şeyi çizgiye dönüştürmenin ilm-i simyasında benliğini buldu...” “Gül Diken” dergisinin kapağına Turhan Selçuk’un bir karikatürü konmuş. Karikatürde gözleri kanlı koca bir siyah balık, ondan oldukça küçük gri balığı yutmak üzere ilerliyor. Gri de, daha da küçük bir siyah balığın ardında... Turhan’ın ironisini anlayan anlıyor: Birbirini yutmak hayvana özgü; siz insansınız!.. Türkiye şu günler, güçlünün, önüne çıkan güçsüzü yuttuğu Gözlüklü Sami’li günler yaşıyor. Önceden de bu dönemlerden geçti kara yazgılı insanımız... Yakındır; onların canavarlaşarak kendi kendilerini yutacakları dönemleri de görecek... [email protected] [email protected] S ahnede yakasõ açõlmadõk küfürle- rin savrulmasõna -daha doğrusu ‘çeviri küfür’ bombardõmanõna uğramaya- 2000’lerin başõndan bu yana alõştõk. Alõşmayõp da ne yapmalõ? Bir oyunu ‘çok küfürlü’ olduğu için yadõrgama eği- limi, yaşamõn gerçeklerinin dõşõnda kal- mõşlõğõn, çağdaş sanattan anlamayõşõn, dahasõ, tutuculuğun göstergesi sayõlmak- ta. ‘Küfürlü ko- nuşma’, ‘İngiliz icadı’ olarak 1990’larda ün- lenen ‘suratı- na tiyatro’ akõmõ aracõlõ- ğõyla ‘sanat- sal gözüpeklik’ rütbesine ulaşmõş du- rumda... Aslõnda, 1950’lerin, ‘yeni-doğalcı’ ya da -yine ‘İngiliz icadı’ yaftalamayla- ‘mut- fak musluğu’ (kitchen sink) tiyatrosu’, aşağõ sõnõftan kişileri sahnede gerçekçi ola- rak canlandõrma yolunda -ölçülü dozda- ar- go ve küfür kullanõmõna yer vermekteydi. Bu dönem izlediğimiz, Ahmet Leven- doğlu’nun Türkçeleştirip sahnelediği, Ti- yatro Stüdyosu yapõmõ ‘Şölen’ oyununda ise küfürlü İngilizcenin ‘sosyete yaşamı’na da egemen olduğu görülüyor. ‘Bize ne bundan’ deyip geçebiliriz. Ne ki günümüz İngilizcesinin en yaygõn küfürleri, Türkçe karşõlõklarõnõn tersine, ay- nõ tümce içinde ağõzda yuvarlanarak üç beş kez kullanõlõyor. Bu tür kullanõmlar da çe- viri oyunlarda zõrt põrt karşõmõza çõkarak kulak tõrmalõyor. Bizim dilimizde küfür ‘sunturlu’dur. ‘Usulüne göre küfret- mek’ de meraklõsõ için ‘sanat’ sayõlabilir. Oysa yabancõ dilde dakikada on-yirmi kez yinelenebilen kimi küfürler Türkçe çe- viride aynõ sõklõkla kullanõlõnca, sahne metninin teatral çekiciliği de, ‘Türkçe ol- ma’ değeri de zarar görüyor. Sahnede ‘kü- Neyzen ‘kafe-tiyatro’ ortamõnda seyirciyle buluşuyor fürlü dil’ kullanõmõna değil, Türkçenin özelliklerine yabancõ düşen ‘çeviri küfür’ anlayõşõna karşõ çõkmalõ... MEDDAH GÖSTERİSİ... Sedat Demirsoy’un, Neyzen Tevfik Kolaylı’nõn yaşamöyküsünden, şiirlerin- den, deyişlerinden ve fõkralaşmõş yaşan- tõlarõndan derleyerek ‘meddah gösterisi’ biçiminde yazdõğõ, tek kişilik oyunu ‘Hiç’, ‘usulüne göre küfretme’ sanatõnõ, ney üfleme ustasõnõn dilinden sahneye ta- şõyor. ‘Hiç’te, yaşamlarõ boyunca gündelik de- ğerlerin peşinde sürüklenen ‘erk düş- künleri’nin suratõnda tokat gibi şaklaya- cak bir varoluş öyküsü dile geliyor. Gön- lünce yaşayõp gönlünce konuşmayõ seçmiş bir gönül insanõnõn genelgeçer değerlere başkaldõrõşõnõn öyküsü... Tuncer Cüce- noğlu’nun yõllar önce yazdõğõ ‘Neyzen’ oyununun da ‘tek kişilik’ olmasõ raslan- tõ mõ? Yoksa Neyzen kişiliğinin varlõğõ sahnedeki başka kişilikleri silikleştiriyor mu? Ankara Mavi Sahne’nin ‘kafe’ orta- mõnda sunulan ‘Hiç’ oyununun tek oyun- cusu Ziver Armağan Açıl, hem ‘anlatı- cı’ (meddah) konumunda, hem de za- mandan zamana geçerek, Neyzen’i ve baş- ka kişileri yansõlõyor. Sahnelerin drama- tik bir gelişim çizgisi doğrultusunda de- ğil de, Neyzen’in dünyasõnõn tüm boyut- larõna uzanabilecek biçimde esnekçe kur- gulanmasõyla, ‘meddah’õn -rolden role ge- çerek yansõladõğõ kişilikleri belirgin kõl- ma ya da kimi sahnelerde duygusal yo- ğunluk kotarma gibi- abartõlõ oyunculuk gösterilerine gerek kalmamõş. Açõl’õn tek başõna oluşturduğu sahne devinimi den- geli bir tartõm içinde pürüzsüzce oluşup noktalanõyor. Açõl, bir buçuk saat boyunca, sesini ve sözünü tökezletmeden, sahnedeki akõşõ aksatmadan, kan ter içinde kalmadan, Neyzen’in bilinen kişiliği ile kendi oyun- cu kişiliği arasõna hep saygõlõ bir uzaklõk koyarak sürdürüyor yorumunu. Büyütül- müş boyutta onlarca ney ve tef kullanõ- mõyla oluşturulan dekorla, müzik ve ko- reografiyle desteklenmiş, seyirci katõlõ- mõna da açõk, ‘gürültülü patırtılı’ ol- maktan kaçõnan, yalõn bir sahne olayõ var karşõmõzda. Sedat Demirsoy’un çok eklemli kur- gusu, Neyzen’in İstibdat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerindeki yaşantõla- rõndan kesitler içeriyor. Baskõlar ve hak- sõzlõklar karşõsõnda insandan yana olma- yõ seçmiş bir özgürlük savunucusu, dili- nin ölçüsünü bile isteye kaçõran bir ‘hec- cav’ (taşlama/yergi ustasõ), dünyayõ sev- gi ve hoşgörüyle sarõp sarmalamõş bir Mevlevi/Bektaşi, bir ney büyücüsü, cen- netini de cehennemini de bu dünyada kur- muş bir filozof ile paylaşõyoruz sahne za- manõnõ. ‘Hiç’ olmak isterken ‘efsane’ olan adamõn öyküsünü izlerken, küfürlü söy- lemi sanat eylemiş bir ozan olarak dök- türdüklerinden de pay alõyoruz... Mavi Sahne’nin ‘Hiç’ yapõmõ, içinde yer aldõğõ ‘kafe’ ortamõnõn sõcaklõğõyla bütünleşiyor. Sedat Demirsoy’un, Neyzen Tevfik’in yaşam karşõsõndaki duruşunu sahneye getirdiği ‘Hiç’ bir meddah gösterisi olarak tasarlanmõş. Ziver Armağan Açõl tarafõndan başkentin kõdemli ‘kafe-tiyatro’su Mavi Sahne’de sunuluyor. Güzel küfreden ney ustasõ Podalydes ve Yılmaz aynı sahnede Kültür Servisi - Fransõz oyun yazarõ ve akademisyen Eu- gene Ionesco’nun doğumunun 100. yõlõ nedeniyle 20 Mart’ta sa- at 19.00’da Fransõz Kültür Mer- kezi’nde, yazarõn tek romanõ olan Le Solitaire’den (Yalnõz Adam) okumalarõn yapõlacağõ bir edebiyat akşamõ düzenleniyor. Etkinlikte Fransõz yazar Denis Podalydes ve oyuncu Serra Yõl- maz yapõtõ yorumlayacak. Toplumsal Hafıza’nın ‘Kurşun Kalem’i Kültür Servisi - Osmanlõ Bankasõ Müzesi’nin sinema programõ, Mustafa Ünlü’nün ‘Kurşun Kalem’ belgeseliyle sü- rüyor. Gösterim, “Toplumsal Ha- fõza” temasõ altõnda, 18 Mart’ta saat 18.30’da İTÜ Taşkõşla bina- sõnda yapõlacak. Etkinlik kapsa- mõnda yazar ve yayõncõ Mustafa Arslantunalõ’nõn katõlacağõ, “Farklõ Kimliklerin, Dillerin ve Mekânlarõn Kesişme Noktasõn- da” başlõklõ söyleşi de yapõlacak. ‘Paralarınızı isteyin’ İstanbul Haber Servisi - İzmir 68’liler Platformu’nca De- niz Gezmiş’in doğum günü için düzenlenen etkinlikte sahne al- masõ için davet edilen halk müzi- ği sanatçõsõ Rahmi Saltuk, organizasyon yetkililerince hiçbir açõkla- ma yapõlma- dan konsere çõkmasõnõn engellendiğini söyledi. Kon- serin yapõldõğõ 26 Şubat Cuma günü İzmir’de bulunmasõna kar- şõn etkinliğin dõşõnda tutulan Sal- tuk, bilet alan dinleyicilerine “Pa- ralarõnõzõ geri isteyin” dedi. Sergi 20 Mart’a uzatıldı Kültür Servisi - Sabancõ Üniversitesi’nin ev sahipliği yap- tõğõ “Osmanlõ Dönemi’nde Vene- dik ve İstanbul; Nam-õ Diğer Aşk” sergisi, gördüğü yoğun ilgi nedeniyle 20 Mart’a kadar uzatõl- dõ. Sergide, iki kent arasõndaki tarihsel birliktelik, anlatõlõyor. Tezgâhta oyun bileti Kültür Servisi- Mustafa ve Övül Avkõran’õn kurduğu gara- jistanbul, yarõn oyun biletleriini saat 11.00’de Beşiktaş pazarõnda tezgâhta satacak. Çõğõrtkanlar biletleri “Oyuna gelmeyin oyuna gelin” diye satacak. 15.30 - Aradaki, Kafesteki Kuş Gibiydik, Sesler, Şairin Ölümü, Tekerlek İzi 17.00 - Antonia’nõn Yazmasõ 19.00 - Agnes’in Plajlarõ 15.30 - Ben Hasta Değilim Anne, Ben ve Nuri Bala, Saraybosna - Queer Festival 17.00 - Kürtaj Politikasõ: Polonya - Güney Afrika 21.00 - Ölüm Elbisesi: Kumalõk – Deng/Sesler ÜNLÜ FRANSIZ ŞARKICI 79 YAŞINDA YAŞAMA VEDA ETTİ Kültür Servisi - Ünlü Fran- sõz şarkõcõ ve şarkõ sözü yaza- rõ Jean Ferrat 79 yaşõnda ya- şama veda etti. Siyasal görüş- lerini ve şiirsel aşklarõ yansõttõğõ şarkõlarõyla tanõnan sol görüşlü sanatçõnõn pek çok bestesi 1960’lõ yõllarda Fransõz radyo ve televizyonlarõnda yasaklan- mõştõ. 1930’da dünyaya gelen ve gerçek adõ Jean Tenenbaum olan Ferrat 11 yaşõndayken, babasõ Naziler tarafõndan Auschwitz kampõna gönderil- miş ve kendisinden bir daha ha- ber alõnamamõştõ. II. Dünya Savaşõ günlerinde Alman iş- galcilerin elinden komünist bir direnişçi tarafõndan kurtarõlan Ferrat, babasõnõn Auschwitz kampõna gönderilmesinin öy- küsünü “Nuit et brouillard” (Ge- ce ve Sis) adlõ şarkõsõnda dile getir- mişti. Bu şarkõ, 1963’te Charles Cros Akademisi Plak Büyük Ödü- lü’ne değer görülmüştü. Şarkõcõlõğa 1950’lerin başlarõnda Paris’teki bir gece kulübünde başla- yan Ferrat, 1956’da en sevdiği şairlerin başõnda gelen Louis Aragon’un “Elsa’nın Gözleri” ad- lõ şiirini bestelemiş, Andre Claveau’nun söyle- diği bu şarkõ büyük ün kazanmõştõ. Ferrat’nõn en sevilen şarkõlarõ arasõnda “La Mon- tagne” (Dağ) ve “La femme est l’avenir de l’homme” da (Kadõn Erkeğin Geleceğidir) bulunuyor- du. 1960’lõ ve 1970’li yõllarda lirik aşk şarkõlarõ ve politik şansonlarõyla ünlenen Ferrat’nõn “Potemkin” ve “Ma France” (Benim Fransam) gibi şarkõlarõ, Fransõz hükümetinin radyo ve televizyona baskõ uygu- ladõğõ 1960’larda yayõndan kaldõ- rõlmõştõ. 1967 yõlõnda Küba’yõ ziyaret eden Fransõz sanatçõ, dönüşünde bestelediği “Cuba, si” (Küba, evet) adlõ şarkõda bu ülkeyi “yoksul ama özgür” diye nitelemiş, şarkõ o dö- nemde çok popüler olmuştu. Jean Ferrat, görüşleriyle solda yer al- masõna karşõn, hiçbir zaman Fran- sõz Komünist Partisi’ne üye olma- mõştõ. Fransa’da yayõmlanan gazeteler, Ferrat’nõn ölümüne geniş yer ayõrõrken Fransa’nõn en popüler televizyon su- nucularõndan ve sanatçõnõn yakõn dostu olan Michel Drucker, “Bugün tüm Fransa, tüm bir kuşak yas tutuyor” diye- rek Ferrat’yõ Fransõz şansonunun büyük ustalarõyla kõyasladõ: “Önce Jacques Brel, Georges Bras- sens, Leo Ferre, sonra Jean Ferrat... O, Mo- hikanların sonuncusuydu.” ‘Hiç’ olmak isterken ‘efsane’ olan adamın öyküsünü izlerken, küfürlü söylemi sanat eylemiş bir ozan olarak döktürdüklerinden de pay alıyoruz... GEZİCİ FİLMMOR KADIN FİLMLERİ FESTİVALİ’NDE BUGÜN 68KuşağıJeanFerrat’yaağlıyor 1960’lõ ve 1970’li yõllarda politik ve lirik şarkõlarõyla ünlenen Jean Ferrat, bir dönem Fransõz radyo ve televizyonlarõnda yasaklanmõştõ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle