23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 MART 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA SÖYLEŞİ 9 CMYB C M Y B Krizleri katmanlaştõrarak büyüten liberalizme karşõ Londra Middlesex Üniversitesi’nde öğretim üyesi Doç. Dr. Özlem Onaran somut öneriler ortaya attõ ÖZLEM YÜZAK Doç. Dr. Özlem Onaran başarõlõ bir akademisyen. Geçen sene Viyana Üniversitesi’nde görev yaparken bir söyleşi yapmõş ve küresel ekonomik krizi değerlendirmesini istemiştik. Onaran, krizin arkasõnda bir bölüşüm krizinin saklõ olduğunu ve neoliberalizme yama yapõlmaya çalõşõldõğõnõ söylemişti. Krizin patlak vermesinin ardõndan 2 yõlõ aşkõn bir süre geçti ve Onaran’a küresel sisteme ilişkin yeni sorular yönelttik... - Küresel finans krizinin ortaya çıkışının ardından 2 yılı aşkın bir süre geçti. Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? - 2009 yõlõnda tahminlere göre ABD yüzde 2.5, İngiltere yüzde 4.7, Almanya yüzde 4.9, Japonya yüzde 5.3 daraldõ. Daralma şimdilik durdu ama, 2010 yõlõnda krizin tahribatõnõ ortadan kaldõracak toparlanma beklenmiyor. Krizin daha derinleşmesini önleyen ana faktör özellikle gelişmiş ülkelerde ve Çin gibi bazõ gelişmekte olan ülkelerde hükümetlerin yaptõğõ banka kurtarma ve finansal harcama politikalarõ oldu. Ancak Çin dõşõndaki ülkelerde bu harcamalar kamu borcu ile finanse edildi. Şimdi ise artan bütçe açõklarõnõn finansmanõ sorunu yaşanõyor. Piyasalar şimdilik Yunanistan, Portekiz ve İspanya’yõ hedef aldõ ama yakõnda İngiltere ve ABD’nin bütçe açõklarõ üzerine de spekülasyonlar başlayacak. İyice baskõ altõna giren hükümetler harcamalarõ daraltmaya başlayacak; bu durumda da zaten zayõf olan talep iyice azalacak. Bu belirsizlik döneminde tüketicilerin büyük harcamalara kalkõşmalarõnõ bekleyemeyiz. Yatõrõmlarõn da bu ortamda fazla canlanmasõ mümkün gözükmüyor. Dahasõ dünya şimdi bu krizle beraber bir de ekoloji krizi yaşõyor. Ekoloji krizi, enerji krizi ve unuttuğumuz gõda krizi ile iç içe geçiyor. Anlayacağõnõz bu çok katmanlõ bir kriz. Ve bu krizden eski politikalarõ sürdürerek çõkmak asla mümkün değil. Çõktõğõmõzõ sandõğõmõz anda kriz başka bir noktada patlak verecek. - Geçen sene yaptığımız söyleşide “Bu yaşanan krizin ardında bir bölüşüm krizi saklı” yorumunu yapmıştınız? Ancak bölüşüm krizini aşacak somut önlemler hâlâ atılmadı. Neden? Bunun için nasıl radikal bir model uygulanabilir? - Evet atõlmadõ. Çünkü tüm dünyada politikacõlar sanki bölüşüm krizi yokmuş gibi davranõyor ve bir iki makyaj yapmak dõşõnda “eski düzene” geri dönmeye çalõşõyorlar. Bankalarõ batmaktan kurtarõp, onlarõn zararlarõnõ kamulaştõrdõlar. Ama kârlar özel mülkiyetti, şimdi yine öyle... Küresel krizin arkasõndaki bölüşüm krizinin çözümü üzerine konuşma bir yana, kriz bölüşüm krizini iki açõdan daha da derinleştiriyor. Birincisi, vergi gelirleriyle bankalarõ kurtardõlar; şimdi bütçe açõğõnõ kapatabilmek için eğitim ve sağlõk başta olmak üzere sosyal harcama kesintilerini planlamaya başladõlar. Yani kriz karşõsõnda uygulanan politikalarõn bedelini bu sosyal hizmetlere en çok ihtiyaç duyan düşük gelirli emekçiler ödeyecek. Örneğin Britanya’da bahar seçimlerinde iki egemen parti birbirleriyle kimin daha büyük bir disiplinle harcamalarõ keseceği üzerine yarõşõyor. İlk hedef ise üniversitelerin bütçesindeki kõsõntõ ve öğrenci sayõsõnõ kontrol etmek! İkinci konu ise; kriz sonrasõnda esas zorluğu evini, işini kaybedenlerin ve kriz bahanesiyle ücret kesintilerini kabul etmeye zorlanan emekçilerin yaşõyor olmasõ... - Avrupa’da emek yanlısı tutumuyla tanınan bir grup akademisyenin oluşturduğu Euromemorandum grubu, finans sektörünün, kâr amacı güden bir işletme olmaktan çıkartılıp, sosyal hizmet üretmeyi ilke edinen kamusal bir faaliyet alanı olarak dönüştürülmesini, ticari bankalar ile yatırım bankalarının birbirinden ayrılmasını ve kooperatif bankacılığı, kamu bankacılığı ve kâr amacı gütmeyen almaşık örgütlenme biçimlerinin özendirilmesinden söz ediliyor. Bu konudaki görüşleriniz nedir? - Evet, Euromemorandum’un bu açõklamasõnõ ben de destekleyici olarak imzaladõm. Bazõ bankalarõn, “iflas edemeyecek kadar büyük olmaları” bu soruyu gündeme getiriyor. Bu konuda iki birbirini kõsmen bütünleyen yaklaşõm düşünebiliriz: Büyük özel bankalar sistem için risk olmaktan çõkacak şekilde küçük bankalara bölünebilir. Bu durumda özel riskler iflaslara yol açarsa, bu sistemi tehdit etmez. Benim burada önerim, bu küçük bankalarõn da özel kâr amaçlõ bankalar olmalarõndan çok, kooperatif yapõsõna sahip, yerel tasarruf kuruluşlarõ olmalarõ. Ama bu küçük bankalar yerel bazõ yatõrõmlar için çok etkin finans kaynağõ olsa da, büyük çaplõ, altyapõ ve kalkõnma amaçlõ yatõrõmlar için büyük kaynaklar yaratabilecek, uzun vadeli planlarõn parçasõ olan büyük bankalar da gerekli. İşte bu bankalarõn mutlaka kamu bankasõ olmalarõ ise son derece önemli. Bunun çözümü ise çalõşanlardan bölgesel temsilcilere kadar çeşitli kesimlerden oluşan şeffaf yönetim kurullarõ. Ayrõca kamu bankalarõnõn defterleri de kamusal kontrole açõk olmalõ. O zaman yolsuzluğa, kayõrmacõlõğa yer olmaz. - 2010 yılında ülkeler için en ciddi sorunu artan dış borç yükü ile işsizlik oluşturacak. OECD’nin tahminleri doğru çıkarsa, 30 üye ülkede işsiz sayısı 20 milyonun üzerine çıkacak, bu da 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en yüksek rakam olacak. Sizce dünya işsizlik sorununu çözme konusunda nasıl bir adım atmalı? - Biliyorsunuz “işsiz büyüme” artõk herkesin telaffuz ettiği bir kavram haline geldi. Bu dönemde büyüme gerçekleşse bile istihdam yaratõlamayacak. Örneğin inşaat, otomotiv gibi sektörler aslõnda bir anlamda yapõsal krizler de yaşadõklarõ ve belli ölçüde doymuş olduklarõ için buralarda yeni istihdam yaratmak çok kolay değil. Dahasõ, dünyada büyüme ekolojik sürdürülebilirliğin ve enerji kaynaklarõnõn sõnõrlarõna gelmiş durumda. Daha basit söylem ile hızlı büyüme ile iş yaratmak artık mümkün değil. Daha az büyüyerek daha çok iş yaratmanõn yollarõnõ bulmak zorundayõz. Bu noktada küresel ekolojik adalet son derece önem kazanõyor. Yoksul ülkelerde sürdürülebilir bir kalkõnma ve büyüme sürecine alan açabilmek için zengin ülkelerde büyümenin kontrollü şekilde durmasõ lazõm. Bu şimdi içinde bulunduğumuz “kriz sonucu küçülmeden” çok farklõ, “planlı bir duraklama” olmalõ. Bu çerçevede hem yoksul hem zengin ülkelerde daha az büyüyerek daha çok iş yaratmanõn sõrrõ, çalõşma sürelerini kõsaltmak. Aslõnda bu hiç de inanõlmayacak bir öneri değil. 19. yüzyõlla kõyaslayõnca bugün insanlõk yarõm zaman çalõşõyor. ‘İş saatleri kısaltılmalı’ - Peki daha kısa çalışınca emekçilerin gelirlerine ne olacak? - Esas sorun bu, yanõtõ da bir bölüşüm yanõtõ. Ekolojik sorunun çözümünün yükünü kim ödeyecek? Ay sonunu ancak getiren emekçiler mi, aşõrõ gösteriş ve tüketimleriyle bizi hem finansal hem de ekolojik krizin eşiğine getiren zenginler mi? Benim cevabõm; haftalõk çalõşmanõn ücretler düşürülmeden, önce 35, sonra da 30 ve 25 saate düşürülmesinin planlanmasõ. Ücretler düşmezken çalõşma süresi kõsalõnca kârlar düşecek elbette. Daha etkin ve daha yoğun çalõşma temposuyla biraz verimlilik artõşõ sağlanarak bu sõnõrlansa da, bir yeniden paylaşõm kaçõnõlmaz. Büyümenin ekolojik sõnõrlarõ düşünüldüğünde tam istihdamõn tek yolu iş saatlerinin kõsalmasõ... Bunun siyaseten geniş kitlelerce kabul görmesinin tek yolu da, orta gelirlinin maaşõnõ sabit tutmak; düşük gelirlileri orta seviyeye yükseltmek ve yüksek kâr gelirlerini ortaya doğru çekmek. - Peki şu soru çıkıyor o zaman ortaya: Kârlar düşünce yatırımları kim yapacak? - İş yaratma programõnõn ikinci ayağõ da kamu yatõrõmlarõ. Kamu yatõrõmlarõnõn çok katmanlõ krizin çözümü için iki önemli ayağõ var: Birincisi ekolojik sürdürülebilirlik krizini aşmak üzere yeni yenilenebilir enerji, ekolojik onarõm, altyapõ, ulaşõm sistemleri gibi alanlarda yeni yatõrõmlar... İkinci önemli ayak da emek yoğun toplumsal hizmetler sektörü. Yani eğitim, sağlõk, çocuk, yaşlõ bakõmõ, toplu konut inşasõ vs... Bu sektörler hem emek yoğun olmalarõ, hem daha çok iş yaratabiliyor olmalarõ hem de daha düşük karbondioksit çõktõsõ üretmeleri açõsõndan önemli. Ayrõca bu hizmetler kâr amacõ gütmeyen toplumsal hizmetler olarak sunulduğunda, insanlarõn en önemli ihtiyaçlarõ karşõlanmõş ve hayatlarõndaki belirsizlik kalkmõş olacak. Buna kamusal, demokratik ve şeffaf olarak kontrol edilen sağlõk, eğitim kurumlarõnõ ve bir de kamusal emeklilik fonunu ekleyin... O zaman belirsizliklerle başa çõkmak için sürekli daha yüksek gelire olan açlõğõmõzõ da kontrol edebileceğiz. Son olarak da bu hizmetler, ev içinde daima kadõnlarõn işi olarak görülen ve ücretsiz kadõn emeği ile karşõlanan hizmetler olduğu için bunlarõn toplumsal hizmetler olarak kaliteli ve planlõ bir şekilde sunulmasõ cinsiyetçi işbölümünü aşmaya da katkõda bulunacaktõr. Daha az büyüyerek daha çok iş yaratmanõn yollarõnõ bulmak zorundayõz. İşin sõrrõ ise bir yandan çalõşma sürelerini kõsaltmak bir yandan da kamunun yatõrõmlarõ. Devlet hem yenilenebilir enerji, ekolojik onarõm, altyapõ, ulaşõm sistemleri gibi alanlarda yeni yatõrõmlar yapmalõ hem de emek yoğun toplumsal hizmetler sektörünü geliştirmeli. - Uzun süredir Avrupa’da çalışmalar yürütüyorsunuz. AB içinde de sosyal devlet yapısı giderek değişime uğruyor. Milliyetçi akımlar güçleniyor, AB yaşlanan nüfusuna ve göçmen politikasına somut çözümler geliştirmekte zorlanıyor. Türkiye’nin AB üyeliğini bu kapsamda değerlendirdiğinizde neler söyleyebilirsiniz? - AB içindeki genel tablo şu: Harcamalar genellikle sağlõk gibi toplumsal çõkara hitap eden alanlardan sermayenin ihtiyaçlarõnõ hedefleyen alanlara doğru kayõyor. İşten çõkarmaya yönelik koruma azalõyor, geçici süreli, yarõm zamanlõ çalõşma sözleşmeleri yaygõnlaşõyor; sağlõk harcamalarõnda özel katkõ paylarõ artõyor; eğitimin kalitesi düşüyor ve giderek pahalõ hale geliyor. Bu durumda geniş kitleler arasõnda hoşnutsuzluk ve gelecek endişesi artõyor. Sosyal demokrat partiler pek çok Avrupa ülkesinde bu neoliberal politikalarõn uygulayõcõsõ oldu. Seçmen giderek bu “sosyal liberal” partilerden uzaklaşõyor. Soldaki kökten değişimleri savunan alternatifler Fransa’daki antikapitalist parti örneğinde olduğu gibi yükseliyor, veya Almanya’daki Die Linke örneğindeki gibi sosyal demokrasiden kopuşlar ve daha solda geniş birlikler oluşuyor. Ama bu alternatiflerin henüz örgütlenemediği İngiltere veya Avusturya gibi ülkelerde de ne yazõk ki aşõrõ sağ bu umutsuzluğu ve endişeyi örgütlüyor. Aşõrõ sağõn en önemli politika malzemesi göçmen karşõtlõğõ. Türkiyeli göçmenler bu anlamda ilk hedefler arasõnda. Türkiye’nin üyeliği de her şeyden önce bu çerçevede tartõşma konusu ediliyor. Örneğin Britanya Milli Partisi seçim broşüründe “Britanya’nın 80 milyon vasıfsız ve düşük ücretli Türk’ün akınına uğramasına izin vermeyeceğiz” diye yazõyor. Oysaki Türkiye’de de Avrupa’da da emekçilerin çõkarlarõ aynõ ve aslõnda sermayenin uluslararasõ birliğine karşõ tek çözüm ortak bir gündem etrafinda birleşmek. Neyse ki bu anlayõş giderek sendikalarõn ve gerçek solun gündemine girmeye başladõ... Doç. Dr. Özlem Onaran Londra’da Middlesex Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Daha önce Viyana Ekonomi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Massachusetts Üniversitesi, Berlin Uygulamalı Bilimler Üniversitesi ve Yapı Kredi Ekonomik Araştırmalar Bölümü’nde çalıştı. Araştırma alanları; küreselleşme, bölüşüm, istihdam, büyüme ve finansal krizler. Çalışmaları Türkçe, İngilizce, Almanca ve Korece çok sayıda dergide (orn. World Development, Labour, Eastern European Economics, Cambridge Journal of Economics, Structural Change and Economic Dynamics) ve kitapta yayımlandı. H ükümetler vergi gelirleriyle bankalarõ kurtardõlar; şimdi bütçe açõğõnõ kapatabilmek için eğitim ve sağlõk başta olmak üzere sosyal harcama kesintilerini planlamaya başladõlar. Yani kriz karşõsõnda uygulanan politikalarõn bedelini bu sosyal hizmetlere en çok ihtiyaç duyan düşük gelirli emekçiler ödeyecek. PORTRE Avrupa’da siyasal seçenekler gelişiyor - Türkiye’yi bu tablonun içinde nasıl konumlandırıyorsunuz? Ne yapmalı? - Türkiye krizi diğer ülkelere kõyasla hayli ağõr yaşadõ. Yõllardõr sürdürdüğü yurtdõşõ kaynaklõ sermayeye bağõmlõ, yüksek dõş ticaret açõğõna dayalõ büyüme modeli bu küresel kriz olmasa da, er ya da geç kesintiye uğrayacaktõ; dolayõsõyla uluslararasõ finansal hareketler durunca Türkiye de krizin etkisini daha ağõr yaşadõ. Öncelikle Türkiye’yi bir yanda düşük ücrete dayalõ dõş pazara yönelik, diğer tarafta da spekülatif yabancõ sermaye girişlerine bağõmlõ büyüme modelinin cenderesinden çõkarmak lazõm. Bunun ötesinde katõlõmcõ, demokratik, uzun vadeyi görebilen, kolektif aklõmõza ve yaratõcõlõğõmõza dayanan bir planõn inşasõ gerekli. Bu finans sektöründen toplumsal hizmetlere, konut, enerji, ulaşõm alanõna ve önemli üretim sektörlerine kadar ekonominin pek çok alanõnda toplumsal mülkiyete dayalõ yeni bir iktisat modelini gerektiriyor. - Yine geçen söyleşimizde Türkiye’nin aktif bir istihdam politikasını uygulamaya sokması gerektiğini belirtmiştiniz. Bu konudaki değerlendirmeleriniz? - Türkiye’de kriz sõrasõnda özellikle istihdam vergilerinde indirime dayalõ bir dizi politika uygulandõ. Ama sorun şirketlerin üretimi durdurmasõ; kriz var; işgücünü vergi indirimiyle ucuzlatsanõz da istihdam artmaz, artmadõ. Aynõ şekilde kõsa çalõşma süresi uygulamasõyla şirketlerin işçi çõkarmasõnõ kõsmen önlemek amacõyla, çalõşma süresini kõsaltarak ücret kesmelerinin yolu açõldõ ve işçilerin ücret kaybõnõn bir kõsmõ kamusal fonlarla karşõlandõ. Buna karşõ radikal bir alternatif şu olabilir: Kriz süresince işçi çõkarmak yasaklanabilir? İflasla karşõlaşan özel şirketlerin ise çalõşanlarõn elinde kooperatiflere dönüştürülmesi desteklenebilir; bu tür kolektif işyerlerine ucuz kredi sağlanabilir. Türkiye’de hükümet bu ucuz krediyi özel şirketlere dağõtmayõ tercih etti. Kamusal iş yaratma programlarõ da hem miktar olarak çok cõlõz kaldõ hem de tümüyle geçici işle sõnõrlandõ. Kriz üretmeyecek ‘sistem’ mümkün Kolektif bir planõn inşasõ gerekli Kriz süresince işçi çõkarmak yasaklanabilir. İflasla karşõlaşan özel şirketlerin ise çalõşanlarõn elinde kooperatiflere dönüştürülmesi desteklenebilir; bu tür kolektif işyerlerine ucuz kredi sağlanabilir. ‘ MURAT KIŞLALI ANKARA - Özelleştirme İda- resi Başkanlõğõ’nõn (ÖİB) 18 Şu- bat’ta dört ihaleyle sürdürdüğü elektrik dağõtõmõ ihaleleri, 4046 sayõlõ Özelleştirme Yasasõ’nõn “özelleştirmelerin kamu gider- lerinde azalma sağlaması ge- rektiğine” ilişkin 1. maddesi ile “yaratılacak tekellerin olumsuz etkilerinin önlenmesine” ilişkin 2. maddesine aykõrõ çõktõ. Elektrik Mühendisleri Odasõ (EMO) Yö- netim Kurulu Başkanõ Musa Çe- çen, elektrik özelleştirmesindeki sõkõntõlarõ şöyle değerlendirdi: Yıllık cirosunun 2/3’üne satılı- yor: Van gölü, Fõrat, Çamlõbel ve Uludağ elektrik dağõtõm bölgele- rinde yõlda toplam 16.3 milyar ki- lovatsaat (kvs) elektrik tüketili- yor. Kvs başõna ortalama 20 ku- ruş elektrik satõş fiyatõ üstünden, toplam ciro 3 milyar 782 milyon TL’ye ulaşõyor. İhalede alõcõ şir- ketlerden bir milyar 529 milyon dolar (2.3 milyar TL) teklif alõn- dõ. Buna göre 4 dağõtõm kuruluşu bir yõllõk cirolarõnõn yaklaşõk 3’te 2’sine denk gelen bir bedelle dev- redilecek. Yargıya gideceğiz: İhale süreç- lerini EMO olarak yakõndan takip ediyoruz. Yeni yapõlan 4 bölge- nin ihalesiyle ilgili hukuki incele- melerin tamamlanmasõnõn ardõn- dan yargõya başvuracağõz. Kamu hizmeti olan elektrik dağõtõmõnõn özel şirketlere devredilmesi bir “imtiyaz devri”dir ve ancak im- tiyaz sözleşmesi ile yapõlabileceği için söz konusu özelleştirme yön- temi hukuka ve kamu yararõna aykõrõdõr. Kamu giderinde azalma sağ- lanmıyor: Hükümetin, son 2 yõl- da yaptõğõ zamlarla dağõtõm şir- ketleri kâra geçirildi. Kâr eden şirketlerin satõşõ, kamu giderlerin- de azalmaya değil tam tersine ar- tõşa neden oluyor. Bu nedenle bu şirketlerin satõşõ Özelleştirme Ya- sasõ’na aykõrõ. ‘ EMO YARGIYA GİDİYOR Elektrikteki özelleştirme yasadõşõ EÜAŞ ATAMALARI Bakana kadrolaşma yetkisi ANKARA(Cumhuriyet Büro- su) - Başbakanlõk Yüksek Denetle- me Kurulu (YDK), Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlõğõ’nõn, (ETKB) Elektrik Üretim A.Ş’de (EÜAŞ) “şef ve üst kadro ve pozisyonlara yapılacak atama, görevlendirme, görevden ama ve görev yeri deği- şikliği gibi işlemleri bakanlığın iznine bağlayan” bir düzenleme yaptõğõnõ tespit ederek bu düzenle- menin “şirketin karar ve yürüt- me organlarının yetkilerini da- ralttığını, atama ve özlük hakla- rıyla ilgili işlemleri de aksattığı- nı” bildirdi. YDK’nin 2009 Kasõm ayõ itiba- rõyla hazõrladõğõ “EÜAŞ 2008 Yılı Raporu”nda “İlgili mevzuat ge- reği, personel atamaları yönetim kurulu veya genel müdür tara- fından yapılmakta iken ETKB’nin 19.12.2005 tarih, 5592 sayılı yazısında ‘Şef ve şef üstü kadro ve pozisyonlara yapõlacak asaleten ve vekâleten atamalar, tedvir ve yürütme gibi görevlendir- meler ile bu görevde bulunanlarõn görevden alõnmalarõ ve görev yeri değişikliklerinde Bakanlõğõmõzdan izin alõnacaktõr’ denilmek suretiy- le, şirketin karar ve yürütme or- ganının görev ve yetkileri daral- tılmış, personelin atama ve özlük haklarının verilmesi işlemleri zorlaştırılmıştır” denildi. 2008 Yõlõ Genel Yatõrõm ve Fi- nansman Programõ’nõn yetki devri- ne ilişkin 5. maddesinde de “İstih- dama ilişkin tüm konularda, ka- rar almaya yalnızca teşebbüs yö- netim kurulları yetkili olacak ve bu konuda yetki devri yapılma- yacaktır. İlgili bakanlıklar bu konuda kararnameyi kısıtlayıcı hiçbir işlem tesis etmeyecektir” hükmünün bulunduğu vurgulanan raporda, düzenlemenin bir an önce yürürlükten kaldõrõlmasõ gerektiği belirtildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle