Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 MART 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
SÖYLEŞİ 9
CMYB
C M Y B
Krizleri katmanlaştõrarak büyüten liberalizme karşõ Londra Middlesex Üniversitesi’nde
öğretim üyesi Doç. Dr. Özlem Onaran somut öneriler ortaya attõ
ÖZLEM YÜZAK
Doç. Dr. Özlem Onaran başarõlõ bir
akademisyen. Geçen sene Viyana
Üniversitesi’nde görev yaparken bir söyleşi
yapmõş ve küresel ekonomik krizi
değerlendirmesini istemiştik. Onaran, krizin
arkasõnda bir bölüşüm krizinin saklõ olduğunu ve
neoliberalizme yama yapõlmaya çalõşõldõğõnõ
söylemişti. Krizin patlak vermesinin ardõndan 2
yõlõ aşkõn bir süre geçti ve Onaran’a küresel
sisteme ilişkin yeni sorular yönelttik...
- Küresel finans krizinin ortaya çıkışının
ardından 2 yılı aşkın bir süre geçti. Gelinen
noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
- 2009 yõlõnda tahminlere göre ABD yüzde 2.5,
İngiltere yüzde 4.7, Almanya yüzde 4.9, Japonya
yüzde 5.3 daraldõ. Daralma şimdilik durdu ama,
2010 yõlõnda krizin tahribatõnõ ortadan kaldõracak
toparlanma beklenmiyor. Krizin daha
derinleşmesini önleyen ana faktör özellikle
gelişmiş ülkelerde ve Çin gibi bazõ gelişmekte
olan ülkelerde hükümetlerin yaptõğõ banka
kurtarma ve finansal harcama politikalarõ oldu.
Ancak Çin dõşõndaki ülkelerde bu harcamalar
kamu borcu ile finanse edildi. Şimdi ise artan
bütçe açõklarõnõn finansmanõ sorunu yaşanõyor.
Piyasalar şimdilik Yunanistan, Portekiz ve
İspanya’yõ hedef aldõ ama yakõnda İngiltere ve
ABD’nin bütçe açõklarõ üzerine de spekülasyonlar
başlayacak. İyice baskõ altõna giren hükümetler
harcamalarõ daraltmaya başlayacak; bu durumda
da zaten zayõf olan talep iyice azalacak. Bu
belirsizlik döneminde tüketicilerin büyük
harcamalara kalkõşmalarõnõ bekleyemeyiz.
Yatõrõmlarõn da bu ortamda fazla canlanmasõ
mümkün gözükmüyor.
Dahasõ dünya şimdi bu krizle beraber bir de
ekoloji krizi yaşõyor. Ekoloji krizi, enerji krizi ve
unuttuğumuz gõda krizi ile iç içe geçiyor.
Anlayacağõnõz bu çok katmanlõ bir kriz. Ve bu
krizden eski politikalarõ sürdürerek çõkmak asla
mümkün değil. Çõktõğõmõzõ sandõğõmõz anda kriz
başka bir noktada patlak verecek.
- Geçen sene yaptığımız söyleşide “Bu
yaşanan krizin ardında bir bölüşüm krizi
saklı” yorumunu yapmıştınız? Ancak bölüşüm
krizini aşacak somut önlemler hâlâ atılmadı.
Neden? Bunun için nasıl radikal bir model
uygulanabilir?
- Evet atõlmadõ. Çünkü tüm dünyada
politikacõlar sanki bölüşüm krizi yokmuş gibi
davranõyor ve bir iki makyaj yapmak dõşõnda
“eski düzene” geri dönmeye çalõşõyorlar.
Bankalarõ batmaktan kurtarõp, onlarõn zararlarõnõ
kamulaştõrdõlar. Ama kârlar özel mülkiyetti, şimdi
yine öyle... Küresel krizin arkasõndaki bölüşüm
krizinin çözümü üzerine konuşma bir yana, kriz
bölüşüm krizini iki açõdan daha da derinleştiriyor.
Birincisi, vergi gelirleriyle bankalarõ kurtardõlar;
şimdi bütçe açõğõnõ kapatabilmek için eğitim ve
sağlõk başta olmak üzere sosyal harcama
kesintilerini planlamaya başladõlar. Yani kriz
karşõsõnda uygulanan politikalarõn bedelini bu
sosyal hizmetlere en çok ihtiyaç duyan düşük
gelirli emekçiler ödeyecek. Örneğin Britanya’da
bahar seçimlerinde iki egemen parti birbirleriyle
kimin daha büyük bir disiplinle harcamalarõ
keseceği üzerine yarõşõyor. İlk hedef ise
üniversitelerin bütçesindeki kõsõntõ ve öğrenci
sayõsõnõ kontrol etmek! İkinci konu ise; kriz
sonrasõnda esas zorluğu evini, işini kaybedenlerin
ve kriz bahanesiyle ücret kesintilerini kabul
etmeye zorlanan emekçilerin yaşõyor olmasõ...
- Avrupa’da emek yanlısı tutumuyla tanınan
bir grup akademisyenin oluşturduğu
Euromemorandum grubu, finans sektörünün,
kâr amacı güden bir işletme olmaktan
çıkartılıp, sosyal hizmet üretmeyi ilke edinen
kamusal bir faaliyet alanı olarak
dönüştürülmesini, ticari bankalar ile yatırım
bankalarının birbirinden ayrılmasını ve
kooperatif bankacılığı, kamu bankacılığı ve
kâr amacı gütmeyen almaşık örgütlenme
biçimlerinin özendirilmesinden söz ediliyor. Bu
konudaki görüşleriniz nedir?
- Evet, Euromemorandum’un bu açõklamasõnõ
ben de destekleyici olarak imzaladõm. Bazõ
bankalarõn, “iflas edemeyecek kadar büyük
olmaları” bu soruyu gündeme getiriyor. Bu
konuda iki birbirini kõsmen bütünleyen yaklaşõm
düşünebiliriz: Büyük özel bankalar sistem için
risk olmaktan çõkacak şekilde küçük bankalara
bölünebilir. Bu durumda özel riskler iflaslara yol
açarsa, bu sistemi tehdit etmez. Benim burada
önerim, bu küçük bankalarõn da özel kâr amaçlõ
bankalar olmalarõndan çok, kooperatif yapõsõna
sahip, yerel tasarruf kuruluşlarõ olmalarõ. Ama bu
küçük bankalar yerel bazõ yatõrõmlar için çok etkin
finans kaynağõ olsa da, büyük çaplõ, altyapõ ve
kalkõnma amaçlõ yatõrõmlar için büyük kaynaklar
yaratabilecek, uzun vadeli planlarõn parçasõ olan
büyük bankalar da gerekli. İşte bu bankalarõn
mutlaka kamu bankasõ olmalarõ ise son derece
önemli. Bunun çözümü ise çalõşanlardan bölgesel
temsilcilere kadar çeşitli kesimlerden oluşan
şeffaf yönetim kurullarõ. Ayrõca kamu
bankalarõnõn defterleri de kamusal kontrole açõk
olmalõ. O zaman yolsuzluğa, kayõrmacõlõğa yer
olmaz.
- 2010 yılında ülkeler için en ciddi sorunu
artan dış borç yükü ile işsizlik oluşturacak.
OECD’nin tahminleri doğru çıkarsa, 30 üye
ülkede işsiz sayısı 20 milyonun üzerine çıkacak,
bu da 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en yüksek
rakam olacak. Sizce dünya işsizlik sorununu
çözme konusunda nasıl bir adım atmalı?
- Biliyorsunuz “işsiz büyüme” artõk herkesin
telaffuz ettiği bir kavram haline geldi. Bu
dönemde büyüme gerçekleşse bile istihdam
yaratõlamayacak. Örneğin inşaat, otomotiv gibi
sektörler aslõnda bir anlamda yapõsal krizler de
yaşadõklarõ ve belli ölçüde doymuş olduklarõ için
buralarda yeni istihdam yaratmak çok kolay değil.
Dahasõ, dünyada büyüme ekolojik
sürdürülebilirliğin ve enerji kaynaklarõnõn
sõnõrlarõna gelmiş durumda. Daha basit söylem ile
hızlı büyüme ile iş yaratmak artık mümkün
değil. Daha az büyüyerek daha çok iş yaratmanõn
yollarõnõ bulmak zorundayõz. Bu noktada küresel
ekolojik adalet son derece önem kazanõyor.
Yoksul ülkelerde sürdürülebilir bir kalkõnma ve
büyüme sürecine alan açabilmek için zengin
ülkelerde büyümenin kontrollü şekilde durmasõ
lazõm. Bu şimdi içinde bulunduğumuz “kriz
sonucu küçülmeden” çok farklõ, “planlı bir
duraklama” olmalõ. Bu çerçevede hem yoksul
hem zengin ülkelerde daha az büyüyerek daha çok
iş yaratmanõn sõrrõ, çalõşma sürelerini kõsaltmak.
Aslõnda bu hiç de inanõlmayacak bir öneri değil.
19. yüzyõlla kõyaslayõnca bugün insanlõk yarõm
zaman çalõşõyor.
‘İş saatleri kısaltılmalı’
- Peki daha kısa çalışınca emekçilerin
gelirlerine ne olacak?
- Esas sorun bu, yanõtõ da bir bölüşüm yanõtõ.
Ekolojik sorunun çözümünün yükünü kim
ödeyecek? Ay sonunu ancak getiren emekçiler mi,
aşõrõ gösteriş ve tüketimleriyle bizi hem finansal
hem de ekolojik krizin eşiğine getiren zenginler
mi? Benim cevabõm; haftalõk çalõşmanõn ücretler
düşürülmeden, önce 35, sonra da 30 ve 25 saate
düşürülmesinin planlanmasõ. Ücretler düşmezken
çalõşma süresi kõsalõnca kârlar düşecek elbette.
Daha etkin ve daha yoğun çalõşma temposuyla
biraz verimlilik artõşõ sağlanarak bu sõnõrlansa da,
bir yeniden paylaşõm kaçõnõlmaz. Büyümenin
ekolojik sõnõrlarõ düşünüldüğünde tam istihdamõn
tek yolu iş saatlerinin kõsalmasõ...
Bunun siyaseten geniş kitlelerce kabul
görmesinin tek yolu da, orta gelirlinin maaşõnõ
sabit tutmak; düşük gelirlileri orta seviyeye
yükseltmek ve yüksek kâr gelirlerini ortaya doğru
çekmek.
- Peki şu soru çıkıyor o zaman ortaya:
Kârlar düşünce yatırımları kim yapacak?
- İş yaratma programõnõn ikinci ayağõ da kamu
yatõrõmlarõ. Kamu yatõrõmlarõnõn çok katmanlõ
krizin çözümü için iki önemli ayağõ var: Birincisi
ekolojik sürdürülebilirlik krizini aşmak üzere yeni
yenilenebilir enerji, ekolojik onarõm, altyapõ,
ulaşõm sistemleri gibi alanlarda yeni yatõrõmlar...
İkinci önemli ayak da emek yoğun toplumsal
hizmetler sektörü. Yani eğitim, sağlõk, çocuk,
yaşlõ bakõmõ, toplu konut inşasõ vs...
Bu sektörler hem emek yoğun olmalarõ, hem
daha çok iş yaratabiliyor olmalarõ hem de daha
düşük karbondioksit çõktõsõ üretmeleri açõsõndan
önemli. Ayrõca bu hizmetler kâr amacõ gütmeyen
toplumsal hizmetler olarak sunulduğunda,
insanlarõn en önemli ihtiyaçlarõ karşõlanmõş ve
hayatlarõndaki belirsizlik kalkmõş olacak. Buna
kamusal, demokratik ve şeffaf olarak kontrol
edilen sağlõk, eğitim kurumlarõnõ ve bir de
kamusal emeklilik fonunu ekleyin...
O zaman belirsizliklerle başa çõkmak
için sürekli daha yüksek gelire olan
açlõğõmõzõ da kontrol edebileceğiz. Son
olarak da bu hizmetler, ev içinde daima
kadõnlarõn işi olarak görülen ve ücretsiz kadõn
emeği ile karşõlanan hizmetler olduğu için
bunlarõn toplumsal hizmetler olarak kaliteli ve
planlõ bir şekilde sunulmasõ cinsiyetçi işbölümünü
aşmaya da katkõda bulunacaktõr.
Daha az büyüyerek
daha çok iş
yaratmanõn yollarõnõ
bulmak zorundayõz. İşin
sõrrõ ise bir yandan çalõşma
sürelerini kõsaltmak bir
yandan da kamunun
yatõrõmlarõ. Devlet hem
yenilenebilir enerji, ekolojik
onarõm, altyapõ, ulaşõm
sistemleri gibi
alanlarda yeni
yatõrõmlar yapmalõ hem
de emek yoğun
toplumsal hizmetler
sektörünü geliştirmeli.
- Uzun süredir Avrupa’da
çalışmalar yürütüyorsunuz. AB içinde
de sosyal devlet yapısı giderek
değişime uğruyor. Milliyetçi akımlar
güçleniyor, AB yaşlanan nüfusuna ve
göçmen politikasına somut çözümler
geliştirmekte zorlanıyor. Türkiye’nin
AB üyeliğini bu kapsamda
değerlendirdiğinizde neler
söyleyebilirsiniz?
- AB içindeki genel tablo şu:
Harcamalar genellikle sağlõk gibi
toplumsal çõkara hitap eden alanlardan
sermayenin ihtiyaçlarõnõ hedefleyen
alanlara doğru kayõyor. İşten çõkarmaya
yönelik koruma azalõyor, geçici süreli,
yarõm zamanlõ çalõşma sözleşmeleri
yaygõnlaşõyor; sağlõk harcamalarõnda
özel katkõ paylarõ artõyor; eğitimin
kalitesi düşüyor ve giderek pahalõ hale
geliyor. Bu durumda geniş kitleler
arasõnda hoşnutsuzluk ve gelecek
endişesi artõyor. Sosyal demokrat
partiler pek çok Avrupa ülkesinde bu
neoliberal politikalarõn uygulayõcõsõ
oldu. Seçmen giderek bu “sosyal
liberal” partilerden uzaklaşõyor. Soldaki
kökten değişimleri savunan alternatifler
Fransa’daki antikapitalist parti
örneğinde olduğu gibi yükseliyor, veya
Almanya’daki Die Linke örneğindeki
gibi sosyal demokrasiden kopuşlar ve
daha solda geniş birlikler oluşuyor. Ama
bu alternatiflerin henüz örgütlenemediği
İngiltere veya Avusturya gibi ülkelerde
de ne yazõk ki aşõrõ sağ bu umutsuzluğu
ve endişeyi örgütlüyor. Aşõrõ sağõn en
önemli politika malzemesi göçmen
karşõtlõğõ. Türkiyeli göçmenler bu
anlamda ilk hedefler arasõnda.
Türkiye’nin üyeliği de her şeyden önce
bu çerçevede tartõşma konusu ediliyor.
Örneğin Britanya Milli Partisi seçim
broşüründe “Britanya’nın 80 milyon
vasıfsız ve düşük ücretli Türk’ün
akınına uğramasına izin
vermeyeceğiz” diye yazõyor. Oysaki
Türkiye’de de Avrupa’da da emekçilerin
çõkarlarõ aynõ ve aslõnda sermayenin
uluslararasõ birliğine karşõ tek çözüm
ortak bir gündem etrafinda birleşmek.
Neyse ki bu anlayõş giderek sendikalarõn
ve gerçek solun gündemine girmeye
başladõ...
Doç. Dr. Özlem Onaran
Londra’da Middlesex
Üniversitesi’nde öğretim
üyesi. Daha önce Viyana
Ekonomi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi,
Massachusetts Üniversitesi, Berlin Uygulamalı
Bilimler Üniversitesi ve Yapı Kredi Ekonomik
Araştırmalar Bölümü’nde çalıştı. Araştırma alanları;
küreselleşme, bölüşüm, istihdam, büyüme ve finansal
krizler. Çalışmaları Türkçe, İngilizce, Almanca ve
Korece çok sayıda dergide (orn. World Development,
Labour, Eastern European Economics, Cambridge
Journal of Economics, Structural Change and
Economic Dynamics) ve kitapta yayımlandı.
H
ükümetler vergi gelirleriyle bankalarõ
kurtardõlar; şimdi bütçe açõğõnõ
kapatabilmek için eğitim ve sağlõk başta
olmak üzere sosyal harcama kesintilerini
planlamaya başladõlar. Yani kriz karşõsõnda
uygulanan politikalarõn bedelini bu sosyal
hizmetlere en çok ihtiyaç duyan düşük gelirli
emekçiler ödeyecek.
PORTRE
Avrupa’da siyasal seçenekler gelişiyor
- Türkiye’yi bu tablonun içinde
nasıl konumlandırıyorsunuz? Ne
yapmalı?
- Türkiye krizi diğer ülkelere
kõyasla hayli ağõr yaşadõ. Yõllardõr
sürdürdüğü yurtdõşõ kaynaklõ
sermayeye bağõmlõ, yüksek dõş
ticaret açõğõna dayalõ büyüme
modeli bu küresel kriz olmasa da, er
ya da geç kesintiye uğrayacaktõ;
dolayõsõyla uluslararasõ finansal
hareketler durunca Türkiye de krizin etkisini
daha ağõr yaşadõ. Öncelikle Türkiye’yi bir
yanda düşük ücrete dayalõ dõş pazara yönelik,
diğer tarafta da spekülatif yabancõ sermaye
girişlerine bağõmlõ büyüme modelinin
cenderesinden çõkarmak lazõm. Bunun
ötesinde katõlõmcõ, demokratik, uzun vadeyi
görebilen, kolektif aklõmõza ve
yaratõcõlõğõmõza dayanan bir planõn inşasõ
gerekli. Bu finans sektöründen toplumsal
hizmetlere, konut, enerji, ulaşõm alanõna ve
önemli üretim sektörlerine kadar ekonominin
pek çok alanõnda toplumsal mülkiyete dayalõ
yeni bir iktisat modelini gerektiriyor.
- Yine geçen söyleşimizde Türkiye’nin
aktif bir istihdam politikasını uygulamaya
sokması gerektiğini belirtmiştiniz. Bu
konudaki değerlendirmeleriniz?
- Türkiye’de kriz sõrasõnda özellikle
istihdam vergilerinde indirime dayalõ bir dizi
politika uygulandõ. Ama sorun şirketlerin
üretimi durdurmasõ; kriz var;
işgücünü vergi indirimiyle
ucuzlatsanõz da istihdam artmaz,
artmadõ. Aynõ şekilde kõsa çalõşma
süresi uygulamasõyla şirketlerin işçi
çõkarmasõnõ kõsmen önlemek
amacõyla, çalõşma süresini kõsaltarak
ücret kesmelerinin yolu açõldõ ve
işçilerin ücret kaybõnõn bir kõsmõ
kamusal fonlarla karşõlandõ. Buna
karşõ radikal bir alternatif şu olabilir:
Kriz süresince işçi çõkarmak yasaklanabilir?
İflasla karşõlaşan özel şirketlerin ise
çalõşanlarõn elinde kooperatiflere
dönüştürülmesi desteklenebilir; bu tür
kolektif işyerlerine ucuz kredi sağlanabilir.
Türkiye’de hükümet bu ucuz krediyi özel
şirketlere dağõtmayõ tercih etti. Kamusal iş
yaratma programlarõ da hem miktar olarak
çok cõlõz kaldõ hem de tümüyle geçici işle
sõnõrlandõ.
Kriz üretmeyecek ‘sistem’ mümkün
Kolektif bir planõn inşasõ gerekli
Kriz süresince işçi çõkarmak
yasaklanabilir. İflasla karşõlaşan özel
şirketlerin ise çalõşanlarõn elinde
kooperatiflere dönüştürülmesi
desteklenebilir; bu tür kolektif işyerlerine
ucuz kredi sağlanabilir.
‘
MURAT KIŞLALI
ANKARA - Özelleştirme İda-
resi Başkanlõğõ’nõn (ÖİB) 18 Şu-
bat’ta dört ihaleyle sürdürdüğü
elektrik dağõtõmõ ihaleleri, 4046
sayõlõ Özelleştirme Yasasõ’nõn
“özelleştirmelerin kamu gider-
lerinde azalma sağlaması ge-
rektiğine” ilişkin 1. maddesi ile
“yaratılacak tekellerin olumsuz
etkilerinin önlenmesine” ilişkin
2. maddesine aykõrõ çõktõ. Elektrik
Mühendisleri Odasõ (EMO) Yö-
netim Kurulu Başkanõ Musa Çe-
çen, elektrik özelleştirmesindeki
sõkõntõlarõ şöyle değerlendirdi:
Yıllık cirosunun 2/3’üne satılı-
yor: Van gölü, Fõrat, Çamlõbel ve
Uludağ elektrik dağõtõm bölgele-
rinde yõlda toplam 16.3 milyar ki-
lovatsaat (kvs) elektrik tüketili-
yor. Kvs başõna ortalama 20 ku-
ruş elektrik satõş fiyatõ üstünden,
toplam ciro 3 milyar 782 milyon
TL’ye ulaşõyor. İhalede alõcõ şir-
ketlerden bir milyar 529 milyon
dolar (2.3 milyar TL) teklif alõn-
dõ. Buna göre 4 dağõtõm kuruluşu
bir yõllõk cirolarõnõn yaklaşõk 3’te
2’sine denk gelen bir bedelle dev-
redilecek.
Yargıya gideceğiz: İhale süreç-
lerini EMO olarak yakõndan takip
ediyoruz. Yeni yapõlan 4 bölge-
nin ihalesiyle ilgili hukuki incele-
melerin tamamlanmasõnõn ardõn-
dan yargõya başvuracağõz. Kamu
hizmeti olan elektrik dağõtõmõnõn
özel şirketlere devredilmesi bir
“imtiyaz devri”dir ve ancak im-
tiyaz sözleşmesi ile yapõlabileceği
için söz konusu özelleştirme yön-
temi hukuka ve kamu yararõna
aykõrõdõr.
Kamu giderinde azalma sağ-
lanmıyor: Hükümetin, son 2 yõl-
da yaptõğõ zamlarla dağõtõm şir-
ketleri kâra geçirildi. Kâr eden
şirketlerin satõşõ, kamu giderlerin-
de azalmaya değil tam tersine ar-
tõşa neden oluyor. Bu nedenle bu
şirketlerin satõşõ Özelleştirme Ya-
sasõ’na aykõrõ.
‘
EMO YARGIYA GİDİYOR
Elektrikteki
özelleştirme
yasadõşõ
EÜAŞ ATAMALARI
Bakana
kadrolaşma
yetkisi
ANKARA(Cumhuriyet Büro-
su) - Başbakanlõk Yüksek Denetle-
me Kurulu (YDK), Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlõğõ’nõn, (ETKB)
Elektrik Üretim A.Ş’de (EÜAŞ)
“şef ve üst kadro ve pozisyonlara
yapılacak atama, görevlendirme,
görevden ama ve görev yeri deği-
şikliği gibi işlemleri bakanlığın
iznine bağlayan” bir düzenleme
yaptõğõnõ tespit ederek bu düzenle-
menin “şirketin karar ve yürüt-
me organlarının yetkilerini da-
ralttığını, atama ve özlük hakla-
rıyla ilgili işlemleri de aksattığı-
nı” bildirdi.
YDK’nin 2009 Kasõm ayõ itiba-
rõyla hazõrladõğõ “EÜAŞ 2008 Yılı
Raporu”nda “İlgili mevzuat ge-
reği, personel atamaları yönetim
kurulu veya genel müdür tara-
fından yapılmakta iken
ETKB’nin 19.12.2005 tarih, 5592
sayılı yazısında ‘Şef ve şef üstü
kadro ve pozisyonlara yapõlacak
asaleten ve vekâleten atamalar,
tedvir ve yürütme gibi görevlendir-
meler ile bu görevde bulunanlarõn
görevden alõnmalarõ ve görev yeri
değişikliklerinde Bakanlõğõmõzdan
izin alõnacaktõr’ denilmek suretiy-
le, şirketin karar ve yürütme or-
ganının görev ve yetkileri daral-
tılmış, personelin atama ve özlük
haklarının verilmesi işlemleri
zorlaştırılmıştır” denildi.
2008 Yõlõ Genel Yatõrõm ve Fi-
nansman Programõ’nõn yetki devri-
ne ilişkin 5. maddesinde de “İstih-
dama ilişkin tüm konularda, ka-
rar almaya yalnızca teşebbüs yö-
netim kurulları yetkili olacak ve
bu konuda yetki devri yapılma-
yacaktır. İlgili bakanlıklar bu
konuda kararnameyi kısıtlayıcı
hiçbir işlem tesis etmeyecektir”
hükmünün bulunduğu vurgulanan
raporda, düzenlemenin bir an önce
yürürlükten kaldõrõlmasõ gerektiği
belirtildi.