Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
1 MART 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
‘Değerlerin Barışı’ İçin!
Avrupa Birliği’nde Yunanistan
üzerinden yaşanan mali kriz, yine
Yunanistan üzerinden AB’nin
yeniden şekillenme sürecini, komplo
teorilerine, trajikomik olaylara da yol
açarak hızlandırmaya başladı.
Goldman Sachs, Nazi
altınları, ıslak paçavralar
Geçen hafta Alman ve Yunan
basını birbirine girdi. Almanya’nın
yardıma gelmemesinden, daha
doğrusu yardıma gelmek için
dayatmaya başladığı koşullardan
iyice bunalan Yunan Başbakan
Yardımcısı Pangalos aniden arızaya
geçerek, Nazi işgaline göndermeyle
“Altınlarımızı alıp gittiniz, geri
vermediniz, teşekkür bile etmediniz”
deyiverdi. Alman Şansölyesi
Merkel’in bu gecikmiş teşekkürü
sunmakta isteksiz davranması, böyle
ifadelerin kimseye yardımcı
olmayacağını söylemesi anlaşılır bir
şeydi. Ama, bir elinin orta parmağını
havaya kaldırmış bir Afrodit heykeli
resmi “Avrupa ailesindeki
dolandırıcılar” başlıklı kapakla çıkan
Focus dergisi, altınları “nah alırsınız”
mı diyordu yoksa, “biz size nah
yardım ederiz” mi diyordu, bek belli
olmadı.
İngiltere’deki Birleşik Krallık
Bağımsızlık Partisi’nin eski başkanı
AB parlamentosu üyesi Nigel
Farage de arızaya geçenlerdendi.
Partisinin, isminden de anlaşılacağı
gibi, olağan zamanında bile arızada
çalışan biri olmasına karşın, Van
Rompuy’u “ıslak paçavraya”
benzetmesi, Belçika’nın bir ülke
olmadığını iddia etmesi doğal olarak
Belçika medyasını da arızaya
geçirdi. Benim ilgimiyse, daha çok,
Belçika’nın ve Van Rompuy’un
karakterine ilişkin olanlar değil, “Siz
ulus devletlere düşmansınız…
Yunanistan’ı protektoraya çevirdiniz”
sözleriydi.
Çükü, bence, esas olarak
Almanları hedef alan bu sözler,
ABD-İngiltere ekseninde, sanırım bir
hesabın yanlış çıkmasına paralel
büyümeye başlayan bir
huzursuzluğu da yansıtıyordu.
Anlaşılan Goldman Sachs, bir
önceki hükümet döneminde
bankerliğini yaptığı Yunanistan’ın
borçlarını gizleyerek, yeni borçlar
olmaya devam etmesine yardımcı
olmuş. Bu sayede, Yunanistan’ın
borçları geçen yıl nisan ayında
GSMH’nin yüzde 3.7’si gibi, bir
düzeyde neredeyse İstikrar Paktı
sınırında görünüyormuş.
Papadopulos hükümeti maliyeyi
devralınca, borç oranının aslında
yüzde 12.7 olduğu ortaya çıkmış.
Goldman Sachs ne yaptı
bilmiyorum (bu aslında hukuki bir
konu olacak gibi görünüyor) ama
piyasalar şok geçirmiş, kredi
muslukları tıkanmış. Böylece
Yunanistan bu yıl nisan, mayıs
aylarında 25 milyar Avro olmak
üzere toplam 50 milyar Avro
bulamazsa borçlarını ödeyemeyecek
noktaya gelmiş.
Eğer komplo teorilerine
inanıyorsanız, ABD Hazine
Bakanlığı’nın sahibi mi, Fed’in ortağı
mı desem, ama her kesinlikle
devletle iç içe, “Goldman Sachs,
Yunanistan krizinin derinleşmesine
yardım ederken, bu ülke batınca AB
projesini de peşinden
sürükleyeceğini hesaplamış olabilir”
diye düşünebilirsiniz. Bana gelince,
ben komplo filan bilmem, ama kriz
başladığından bu yana Wall Street
Journal, Financial Times gibi ABD
(Anglo-Sakson) mali sermayesinin
sözcülerinin yorumlarına, Soros’un
felaket senaryolarına bakarak, eğer
Avro çökerse birileri finansal, birileri
de siyasi alanda büyük kazanç elde
edecek diye düşünmeden
edemiyorum.
Hesap hatası mı?
Bumerang mı?
Hesap hatası, eğer varsa, bence
şu noktada oluştu: Yunanistan’ın
Avro’yu terk ederek, 20. yüzyılın en
istikrarsız paralarından drahmaya
geri dönmesi söz konusu olamaz.
Yunan burjuvazisi bu koşullarda net
varlıklarının değerinin tuvaletin
deliğinde gideceğini çok iyi bilir;
böyle bir sarsıntı sırasında emekçi
sınıfların yükselen kızgınlığının
önünde duramayacağını da… Eğer
askeri rejimler gündeme gelmezse…
Bu nedenle Yunanistan’ı yönetenler
eninde sonunda kendilerine
dayatılanları kabul etmek
durumundadırlar diye düşünüyorum.
Bumerang’a gelince, Yunanistan
krizi Avro’yu sarstı ama, Almanya’ya
ve merkez ülkelerine AB’yi yeniden
şekillendirmekte kullanabilecekleri
etkili bir kaldıraç sundu. Diğer bir
deyişle, mali kaynak gereksinimi 200
milyar Avro, ekonomisi, Yunanistan,
Portekiz ve İrlanda’nın toplamının iki
katı olan İspanya’dan başlasaydı
kriz, görüntü başka türlü olabilirdi.
Ama, AB ekonomisinin en fazla
yüzde 3’ünü oluşturan Yunanistan
“laboratuvar faresi” olarak
kullanılabilecek, bu arada diğer AB
üyelerine ölümü göstererek sıtmayı
kabul ettirmeye yarayabilecek bir
örnek oluşturuyor.
Nitekim haftanın ikinci yarısından
itibaren Yunanistan’ın
kurtarılacağına, bu arada AB’nin
yeniden şekillenme, sürecinin ne
yönde ilerletilmeye çalışılacağına
ilişkin belirtiler de ortaya çıkmaya
başladı. AB süreci merkezi
kurumların, üye ülkelerin üzerinde
mali ekonomik denetimleri ve
gözetim yetkilerini arttıracak,
Almanya’nın etkisini, pardon,
liderliğini güçlendirecek yönde
ilerleyecek gibi görünüyor. Nigel
Farage’in, Almanya-Fransa
tarafından, Tony Blair’i ekarte
ederek, bu süreçte uygun bir araç
olmak üzere, özellikle seçtikleri Van
Rompuy’a bu şiddette saldırmasının
nedeni de bu…
Gerçekten de bu kriz bittiğinde
İngiltere iyice marjinalleşmiş, AB
periferisi Almanya ve Fransa
etkisindeki Brüksel’in protektorasına
dönüşmüş olabilir.
Normalleşme sürecinde
Almanya…
Yunanistan Avro’dan çıkamaz
ama Almanya da AB sürecinin
çökmesini göze alamaz. Geçen
hafta birçok yorumcunun hatırlattığı
gibi, bu süreçten en çok yararlanan
ülke Almanya oldu. Siyasi açıdan
Almanya “normalleşme” sürecini
Avrupa Birliği içinde yaşadı.
Almanya Nazi, “Yahudi soykırımı”
mirasını, Schuldstolz (suçunu kabul
edip cezasını çekmekten
kaynaklanan gurur) kavramıyla ifade
edilen bir psikolojiyle geride bıraktı.
Helmut Kohl’ün hedeflediği gibi
“Almanya’nın ve müttefiklerinin
çıkarlarını savunmak için, askeri güç
de olmak üzere tüm meşru siyasi
araçları kullanabilen normal bir ülke”
haline geldi. Yeniden, AB’nin en
zengin, en büyük nüfuslu ve etkili
ülkesi oldu. Bu bağlamda, Amerikan
sağının ilginç dergilerinden The
American Interest’in Kasım-Aralık
2009 sayısında, “Almanya Normal
mi?” başlığı altında yayımlanan
makaleleri özellikle öneririm.
Almanya’nın bu “normalleşme”
sürecine, Ortak Pazar’ın, ortak para
biriminin, AB sürecinde yasal
homojenleşmenin etkilerinden büyük
ölçüde yararlandığını kolaylıkla
söyleyebiliriz.
Avro’ya, Mark’a göre daha düşük
bir düzeyden giren Almanya, hemen
AB içinde, dünyada rekabet gücünü
arttırdı. Avro sayesinde mali
piyasaları büyüdü, derinleşti.
İstikrarlı dövize sahip olmak, kendi
döviziyle ticaret yapmak ticaret
maliyetlerini ve kur belirsizliklerini
azalttı. Bu iki gelişmenin sonuçlarına
ilişkin verilere geçen hafta sık sık
rastladık. Almanya’nın Yunanistan
ve İspanya ile ticaret dengesi,
sırasıyla 4.7 ve 12 milyar Avro fazla
vermiş, İtalya’ya ihracatıysa 50
milyar Avro düzeyinde. Diğer
taraftan Alman bankalarının, şimdi
mali sıkıntıda olan ülkelerden
alacaklı olan kurumların başında
geliyorlar olması Almanya’nın bu
ülkeleri ihracat pazarı olarak
değerlendirirken, bu ihracatın
finansmanı sürecinde Alman mali
sermayesine büyük olanaklar
sunduğunu (Goldman Sachs’ın da
aslında kimleri hedef aldığını)
gösteriyor.
(Çarşamba günü devam ediyorum)
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
Avrupa Birliği’nde ‘Kriz’ ve ‘Komplo’ (I)
yakupkepenek06@hotmail.com
Gizlemeye gerek yok, ülkemizde bir değerler
savaşı yaşanıyor. Bu savaşın, çağdaş, laik,
demokratik ve hukukun üstünlüğünün egemen
olduğu; eşitlikçi, özgürlükçü bir Türkiye isteyen
kişiler ve kurumlar ile bu değerlerin yerine İslam
dininin değerlerinin yerleştirildiği bir Türkiye
isteyen kişi ve kurumların arasında olduğu geçen
hafta bu köşede vurgulandı. Sorun, bu iki değer
dünyasının uyumlu kılınmasıdır.
Türkiye toplumu bu soruna nasıl çözüm
bulunacağının tarihsel sınavındadır.
Değerlerin barışı sağlanır mı? Sağlanırsa nasıl?
Değerlerin barışı bu ikilinin bir ortak alanda
buluşması sonucu sağlanabilir.
Ortak alan, insanlığın asırlar boyu büyük
savaşımlar sonucu kazandığı düşünce düzeyi ve
bunların güvence altına alınarak korunduğu
kurumsal yapıdır.
İnsanlığın ulaştığı düşünce düzeyinin temelinde
özgürlüğün genişlemesi ve derinleşmesi vardır.
Bireyin özgürleşmesi, emeğini yani bedensel ve
zihinsel gücünü, istediği gibi kullanmayı; istediği
kişiyi eş seçmeyi; bilimsel çalışma yapma
özgürlüğünün sınırsızlığını içeren çok geniş bir
alandır. Eşitlik özgürleşmenin doğal uzantısıdır
ve başta kadın-erkek eşitliğini; çocuğun ve
gencin yeteneklerini geliştirmesinin önündeki
tüm engellerin kaldırılmasını ve bunları
tamamlayan, işsizlik, yoksulluk durumlarında
toplumsal koruma ağlarını ve sosyal hakları içerir.
Siyasal yönetimin tepesindeki yasama,
yürütme ve yargı kuvvetlerinin ayrılığı ve bunların
karşılıklı denetim ve denge düzlemine
yerleştirilmesi, özgürlüğü ve eşitliği güvence
altına alan temel ilkelerdir.
Aslında, siyasal yapılanmada suyun başı
yasamadır. Yasama organının toplumsal katılım
sonucu oluşması ve etkin çalışması demokratik
bir yönetimin en önemli önkoşuludur. Oysa
yasamayı belirleyen Başbakan, bu gücün her
şeyi yapabileceği yanlışını sürekli olarak topluma
pompalıyor. Yasamanın da uyması zorunlu ilkeler
vardır; örneğin, isteyen köle olabilir diye bir yasa
çıkaramaz.
Denetim ve denge, bağımsız kurumsal
yapıların varlığını zorunlu kılar. Yargı, bilim
kurumları, basın-yayın ve piyasayı düzenleme ve
denetleme kuruluşlarının siyasetin güdümünde
olmalarının, çağdaş demokraside yeri yoktur.
Ülkemizde son yıllarda İslamı temsil eden
siyasal güç AKP’dir. Yukarıda özetlenen çağdaş
değerlere ne ölçüde uyum sağladığı bir türlü
anlaşılamayan AKP, İslamcılığını hiç saklamıyor.
Ancak, gerek siyaset uygulamasında gerekse
toplumsal yaşam tarzı olarak, İslamın ne olduğu
ve nerede duracağı belli değildir. İslamcılar, pek
çok ana konuda anlaşamıyor. İnsan ilişkilerini
belirleyen kuralların kimi kez kişiliği ezen
kaskatılığı günümüzün insan hakkı kavramıyla
uyuşmuyor. Örneğin kadının giyiminden
eğitimine, evliliğine ve çalışmasına kadar İslam
ülkeleri uygulamalarının çok farklı olduğu
biliniyor. Çocuğun alacağı eğitim; bilimsel
araştırma; içki yasağı -geçenlerde, son dört yılda
ülkede 17 binden fazla içki satış noktasının
kapandığı açıklandı ve her konuda sözü olan
Başbakan’dan ses çıkmadı- sanat ve kültür
etkinliklerine getirilecek sınırlamaların ucu açık
kalıyor. Böyle olunca da hangi İslam sorusuna
yanıt bulunamıyor; buradan cemaat ve tarikat
yapılanmaları doğuyor. Bunların da iç
işleyişlerinin ne ölçüde özgürlükçü ve eşitlikçi
olduğu ne biliniyor ne de konuşulabiliyor!
Bu durumda AKP’nin yapması gereken, bir
cemaat koalisyonu olmak yerine çağdaş
demokrasinin temel değerlerini benimsediğinin
güvencesini vermek ve İslamcılığının sınırlarını
çizmektir.
Gelgelelim ülkenin siyasal İslama teslim
olmasını istemeyenlerin durumuna.
İşin gerçeği, cemaat benzeri dağınıklık, giderek
parçalanmışlık siyaset alanında onların da asıl
sorunudur. On yıllardır aynı siyaset çizgisinde
bulunanlar, uygun deyimiyle kardeş kanı akıtıyor;
birbirlerini yiyorlar. Bu yetmiyor; yine yıllardır, oy
alırız beklentisiyle sağcılaşıyorlar.
Oysa çağdaşlaşmacıların yapabilecekleri ve
yapmaları gereken çok şey var. Her şeyden
önce, özgürlüğü, eşitliği, ekonomik ve sosyal
hakları ve kurumsal bağımsızlığı esas alan bir
demokratikleşme projesini topluma sunmak.
AKP’nin cemaat demokrasisi anlayışının karşısına
özgürlükçü ve eşitlikçi demokrasi seçeneğini
oluşturmak. Bu amaçla toplumun, işçi ve işveren
örgütleri başta olmak üzere, iç ve dış demokrasi
güçlerine dayalı bir büyük açılımı yaşama
geçirmektir.
Zaman, sabırla bekleyelim, biri kendiliğinden
düşer, öbürü de yine kendiliğinden yükselir deme
zamanı değildir. Çağdaş demokrasinin
değerlerine dayanan bir seçenek oluşturulmalıdır.
Eğer AKP’nin, niteliğinin bir sonucu olarak
çağdaş özgürlüğün ve eşitliğin gelişmesini ve
kurumlaşmasını yapamayacağı açıksa ya da
bürokrasisi, yargısı ve yaşamıyla toplumu bir
yangın yerine çevirmekte olduğu görülüyorsa,
bunun gereği yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki,
yangından geriye yalnızca kül kalır ve küllerden
yeni bir yaşam üremez; ve çağdaşlık, kendi alın
yazısını yazma ve bunu toplumsallaştırma
başarısını göstermeyi de kapsar.
Türkiye toplumu bunu başaracak birikime,
deneyime ve gelişmişlik düzeyine geldiğini
kanıtlamalıdır.
Geçen günlerde yaşamını yitiren İhsan
Doğramacı’nın yaptığı büyük işler sayılırken
birinin unutulması doğru olmaz!
12 Eylül sonrasında 75 dolayında profesör,
doçent unvanlı ve ayrıca yüzlerce
(doktoralı/doktorasız) öğretim elemanının
üniversitelerden sorgusuz, sualsiz ve gerekçesiz
uzaklaştırılmaları sırasında ve bu olaylar
nedeniyle onlarca öğretim üyesi görevinden
ayrılmak zorunda kalırken Doğramacı YÖK
Başkanı’ydı. Bu satırların yazarı da Doğramacı
imzalı bir yazıyla ODTÜ’den uzaklaştırılmıştı.
Ekonomi Servisi - Özel Tüketim
Vergisi (ÖTV) düşük, “10 numara-
lı yağ”, “baz yağ”, “yağlama müs-
tahzarları” gibi ürünlerin, akaryakõ-
ta karõştõrõlmasõ veya akaryakõt gibi
kullanõlmasõnõn önemli bir vergi kay-
bõna neden olduğu tespit edildi.
AA’nõn edindiği bilgiye göre, teks-
til, deri sektörü, boya sanayii gibi stra-
tejik endüstri kollarõnõn hammadde
olarak kullandõğõ yağlama müstah-
zarlarõndaki vergi avantajõnõn akar-
yakõta katõlarak ya da akaryakõt gibi
kullanõlarak kötüye kullanõldõğõ be-
lirlendi. Stratejik endüstri kollarõna bir
anlamda teşvik sağlamayõ amaçla-
yan bu düzenlemenin ise akaryakõt
sektöründe kötüye kullanõldõğõ anla-
şõldõ. Gelen şikâyetler üzerine de Ma-
liye Bakanlõğõ Gelir İdaresi Başkan-
lõğõ, konuyu değerlendirmeye aldõ.
Yağlardaki ÖTV tutarlarõna ilişkin
fayda-maliyet analizi yapacak Ba-
kanlõk, daha çok kõrsal motorine ka-
tõlan ya da yerine kullanõlan söz ko-
nusu yağlarõn satõşõnõ takiben de is-
tasyonlarda denetimlere başlayacak.
İthalat ve üretim rakamlarõ üzerin-
den Türkiye’de piyasaya sürülen baz
yağ ve madeni yağ miktarõnõn toplam
750-800 bin ton dolayõnda olduğu tah-
min ediliyor. Ülke madeni yağ ihti-
yacõnõn 450-500 bin ton dolaylarõnda
olduğu dikkate alõndõğõnda yaklaşõk
250-300 bin ton dolayõndaki baz yağ
ve madeni yağõn, 10 numara yağ, müs-
tahzar gibi adlar altõnda doğrudan
akaryakõt piyasasõna sunulduğu veya
ÖTV farklõlõklarõndan yararlanõlarak
piyasada tüketicinin aldatõlmasõna ve
haksõz rekabete konu oluyor.
Farklõ gümrük tarife pozisyonla-
rõndan ithal edilen madeni yağ, baz yağ
türleri ve atõk madeni yağlar üzerin-
de yõlda en az 500 bin ton düzeyinde
motorin yerine kullanma ve karõştõr-
ma işlemi olduğu ifade ediliyor.
Baz yağlarõn ve atõk yağlarõn illegal
kullanõmõndan kaynaklõ piyasanõn bü-
yüklüğünün yõllõk 1.5 milyar liranõn
üzerinde olduğu, devletin ÖTV ve
KDV’den kaynaklõ toplam vergi kay-
bõnõn ise 550-600 milyon ton olduğu
tahmin ediliyor. Ton başõna vergi
kaybõ ise 1200 lira olarak öngörülüyor.
Baz yağlarõn ve atõk
yağlarõn illegal kullanõmõndan
kaynaklõ piyasanõn
büyüklüğünün yõllõk 1.5
milyar liranõn üzerinde olduğu
hesaplanõyor.
P E T D E R : H A K S I Z R E K A B E T N E D E N İ
Petrol Sanayi Derneği (PETDER) Genel
Sekreteri Erol Metin, baz ve atõk yağlarõn
motorin yerine kullanma ve karõştõrma işlemi
nedeniyle önemli bir vergi kaybõnõn yanõ sõra,
bu tür maddelerin piyasada satõlmasõnõn haksõz
rekabete de yol açtõğõnõ söyledi. Bunun bir diğer
önemli unsurunun ise çevre ve insan sağlõğõna
verilen zarar olduğuna dikkat çeken Metin,
konuya ilişkin Maliye Bakanlõğõ ile
görüştüklerini ve zarar tahminlerini ilettiklerini
ifade etti. Metin, hiçbir endüstri grubunun zarar
görmesini istemediklerinin ancak akaryakõt
sektöründeki bu kötüye kullanõmõn önüne
geçilmesi gerektiğini kaydetti. “Enerji
ürünlerinde birbirini ikame eden maddeler
arasında vergi makasıaçılmamalı” diyen
Metin, bazõ endüstri gruplarõnõn zarar
görmemesi için de vergi bazlõ teşvikler yerine
vergi iadesi gibi yöntemler uygulanmasõ
gerektiğini söyledi.
MASTERCARD
Kredi kartı
telefona
yüklenecek
CEODördüncü:Aksigorta’dauluslararasõstratejikortaklõkkuruppazarliderliğinihedefliyoruz
Sabancı, sigortaya ortak alacak
İSTANBUL (AA) - Mas-
terCard, “paypass” (temassõz)
teknolojisini cep telefonuna en-
tegre ettiği ve pilot uygulama-
sõnõ yürüttüğü projeyi bu yõl
içinde Türkiye’de yaygõn hale
getirmek istiyor.
Uygulamayla normalde kar-
tõn üzerinde bulunan statik bil-
giler, dinamik olarak da telefon
üzerinde değiştirilebilecek ve
kartõn farklõ kullanõmlarõnõn
sağlanmasõ için müşteri sadakat
programõ çerçevesinde farklõ
özellikler de ürüne yüklenebi-
lecek. MasterCard Avrupa, İno-
vatif Platformlar ve Mobil Öde-
melerden Sorumlu Başkan Yar-
dõmcõsõ James Davlouros,
kartlara yerleştirilen çiplere
yüklenen programlarõn sadece
ödemeyle ilgili olmayabilece-
ğini ve ödemenin yanõ sõra, çi-
pe müşteri sadakat programõ
dahilindeki ek bilgilerin, ula-
şõmla ilgili bilgilerin eklene-
bildiğini anlattõ. Temassõz tek-
noloji sayesinde farklõ sektörleri
hedeflediklerini vurgulayan
Davlouros, Türkiye’de ulaşõm-
da 8 ilde temassõz uygulamasõ-
nõn bulunduğunu, üniversite-
lerle ilgili projelerin yakõnda uy-
gulamaya geçeceğini bildirdi.
GE’nin Garanti’den çõkõşõnõn hatõrlatõlmasõ
üzerine Güler Sabancõ, Akbank’ta yüzde 20
pay sahibi olan Citibank için “Citi buradaki
yatõrõmõndan memnun” dedi. Holding
CEO’su Dördüncü, hedeflerini anlattõ.
Ekonomi Servisi - Sa-
bancõ Holding Yönetim
Kurulu Başkanõ Güler Sa-
bancı, soru üzerine Ak-
bank’ta yüzde 20 hissesi
olan Citibank için “Citi
buradaki yatırımından
memnun” dedi.
Sabancõ, yabancõ ban-
kalarõn Türkiye’deki his-
selerini satmalarõnõ bir
trend değişikliği olarak
görüp görme-
diği sorusuna
ise, “Ben bir
trend değişik-
liği olarak görmüyorum.
GE portföy değişimine
gidiyor ve dünya gene-
linde finanstan çıkıyor”
dedi.
Sabancõ Holding
CEO’su Ahmet Dördün-
cü de Aksigorta’da ulus-
lararasõ büyük bir ortakla
stratejik ortaklõk kurarak
pazarda 2010 yõlõnda li-
derliği hedeflediklerini
söyledi.
Reuters’õn haberine gö-
re, perşembe günü gaze-
tecilere yaptõğõ ancak pa-
zar gününe kadar ambar-
golu olan açõklamalarõnda
Dördüncü, “Biz bu ko-
nuda Avivasa modelini
uygulamak istiyoruz.
Uluslararası büyük bir
ortakla, stratejik bir or-
takla 2010 yılında pa-
zarda birinci olmak is-
tiyoruz” dedi. Dördüncü,
bu konuda daha
fazla bilgi ver-
medi.
Sabancõ Hol-
ding’in 2010 yõlõnda kon-
solide net satõşlarõnõn ge-
çen yõla göre yüzde 6 ar-
tõşla 21 milyar TL olma-
sõnõn planlandõğõnõ söyle-
yen Dördüncü, “Konsoli-
de cironun yüzde 47’si-
nin sanayi ve hizmetler-
den, kalanının finanstan
gelmesini bekliyoruz.
2009 yılında finansın
payı yüzde 63, sanayi ve
hizmetlerin payı yüzde
37 olmuştu” dedi.
ABD’nin en önemli gezi
fuarlarından “New York
Times Travel Show”a katılan
Türkiye, bu yıl da büyük ilgi görüyor. Fuarda, Türkiye’nin New York Kültür ve Tanıtma
Ataşeliği tarafından kurulan turizm standı, geçen yıla göre bu yıl daha büyük bir alanda
yer alıyor. Türkiye standında, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve Türk
Hava Yolları ile birlikte “Pacha Tours, Peerless Travel, Argeus Tourism&Travel, Rock
Valley Travel, FLO USA, Fez Travel, Euphrates Tours&Gamirasu Cave Hotel ve The
Marmara Hotels & Residences” seyahat firmaları ve otellerinin yetkilileri de temsil
ediliyor. Geçen yıl krizin gölgesinde sönük geçen fuarda bu yıl 150’den fazla ülkeden
yaklaşık 500 katılımcı yer alıyor. Üç günlük fuar dün sona erdi. (AA)
Türkiyestandınabüyükilgi
ÖTV’si düşük 10 numaralõ yağ, baz yağ gibi ürünler akaryakõtta yõlda 600 milyon TL kayõp yaratõyor
‘10numara’vergikaçağõ