Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 1 MART 2010 PAZARTESİ
6 HABERLER
BİLİM ve SİYASET
ORHAN BURSALI
İhsan Doğramacı
İhsan Doğramacı (95), şüphesiz ki ülkemizde
yetişen seçkin bir eğitimci, yönetici, üniversite-
bilim politikacısıdır. Kaybettiğimiz nitelikli bir
insanın ardından, öncelikle iyi yönlerini ön plana
çıkarmak, geleneğimiz içindedir.
Doğramacı, Hacettepe Üniversitesi’nin
bugünkü üstün nitelikli bir eğitim, bilim kurumu
olmasında bir numaralı etkendi. Kurucu olduğu
Bilkent Üniversitesi’nde de evrensel çapta
araştırmaların yapılmasının her zaman destekçisi
oldu.
YÖK, Doğramacı ile özdeşleşir, bu açıdan da
tartışmalı uygulamaları vardır. 12 Eylül 1980
askeri cuntanın girişimiyle kurulan YÖK’ün
yönetimindeyken, üniversitelerden pek çok
öğretim üyesinin ayrılması veya atılması, en
büyük eleştiri kaynağıdır.
Üniversite rektörlerini, 1992’ye kadar YÖK
atadı. 1991 ve 92’de siyasilerin kolay
profesörlük yolunu açmalarını ve arkasından
rektör seçimi için üniversitelere seçim sandığı
koymasını kabul etmedi ve YÖK’ten ayrıldı.
Seçim sisteminin, öğretim üyeleri arasında
sürtüşme, huzursuzluk, kırgınlık getireceğini
düşünüyordu. Haklı da çıktı! Bugün YÖK ve
Cumhurbaşkanı, seçim sonuçlarını takmıyor ve
istediğini rektör olarak atıyor! Üniversiteler
kamplaştı!
Doğramacı, üniversitelerde rektör atamalarında
kargaşa ortaya çıkınca, 2000 yılında
“Günümüzde Rektör Seçimi ve Atama Krizi”
başlıklı, Türkiye ve dünyada yüksek öğretim
sistemlerinin yönetimlerini basitçe ortaya koyan
ve inceleyen özlü bir kitap yazdı.
(www.dogramaci.org sitesinden indirilebilir).
Bence, bu kitap önemlidir ve çözümler
içermektedir.
Doğramacı için, şüphesiz nesnel
değerlendirmeler yapılacaktır. Bugün onu
saygıyla anma, başarılarını öne çıkarma ve
aramızdan uğurlama günüdür...
Meclis, Araştırmalara
Darbe Vuruyor
Tarım Bakanlığı’nın hazırladığı, ülkemizde GDO
(Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) olarak
bilinen ürünlere bir düzen getirme gerekçesiyle,
Biyogüvenlik Yasa Tasarı Meclis’te görüşülüyor.
Geçen cuma günkü Cumuhuriyet Bilim ve
Teknoloji dergimizde, bu yasa tasarısına
araştırmacılarımızın- bilimcilerimizin yönelttikleri
eleştirileri gündeme getirmiştik.
Ancak tasarı, Meclis’te bütün partilerin
ittifakıyla yasalaşma eşiğinde ve bu haliyle
ülkemizdeki biyomedikal, moleküler genetik
araştırmalarına büyük bir darbe vuracak, dahası
araştırmacıları 5 yıla kadar hapse bile atacak
nitelikler taşıyor!
Bugüne kadar bilimcilerimizin pek çok girişimi,
Meclis’te yankı bulmadı. Siyasi partiler, sokaktaki
GDO hayaletine teslim olmuş durumdalar!
Yasanın en büyük özelliklerinden biri, yabancı
ülkelerde gerçekleştirilen biyomedikal-genetik,
teknolojilerle geliştirilen araştırma ürünlerine
ülkemizi pazar yaparken, kendi
araştırmacılarımıza ise, bu tür araştırmaları son
derece zorlaştırıcı, hatta yer yer yasaklayıcı
maddeler taşımasıdır.
Örneğin yabancı ülkelerde üretilen GDO’lu
tavuk yemleri ülkemizde kullanılacak, yabancı
ülke araştırmacılarının biyomedikal ürünlerini
serbestçe kullanacağız, ancak bizim
araştırmacılarımızın elleri kolları bağlanacak...
Bu tasarıya göre, ükemizde rekombinant DNA
teknolojileriyle araştırma yapılıp yapılmayacağına,
nasıl yapılacağına, TÜBİTAK, TÜBA,
üniversitelerin bilim kurulları ve bilim insanları
değil, Tarım Bakanlığı ve bürokratları karar
verecek!
Avustralyalısının, Amerikalısının, Avrupalısının
geliştirdiği ürünlere kapıları açacaksınız, ama Türk
bilimcilere bin bir engel çıkartacaksınız...
Dünyada en büyük araştırmalar biyoloji,
moleküler biyoloji, genetik, biyoteknoloji
alanlarında gerçekleştiriliyor. Çünkü insan sağlığı,
tarım, gıda, büyük ekonomiler yaratıyor. Bu
alanlarda yüksek katma değerli ürünler, ülkelerin
refah göstergelerinde büyük rol oynuyor!
İnsanlık canlılar arasında gen nakillerine girişti,
bazı kalıtsal hastalıkların iyileştirilmesinde gen
transferleri dönemine geçildi; bitkilere, böceklere
ve hayvanlara yeni genetik özellikler kazandırma
konusunda, ülkeler birbiriyle yarışıyor!
Eğer bilimsel araştırmalarda yoksanız, Batılı
zenginlerin pazar sömürgesi olmaya ve kalmaya
mahkûmsunuz...
Meclis’e bakıyorsunuz, AKP’lisi değil,
CHP’lisi, MHP’lisi, biyoteknoloji alanını
yasaklama peşinde!
Dünyanın en saygın ve ünlü bilim dergisi
Nature, son sayısında Türkiye’deki bu gelişmeyi
abuk sabukluk olarak niteledi. Nature, haberde
diyor ki, Türkiye’de üniversitelerde biyoteknoloji
araştırmaları tam hız kazanmış ve
yaygınlaşmışken, siyasilerin, bu araştırmaları
zorlaştırıcı bir yasa çıkartmaya kalkışması, ironiktir!
Bilim dünyasının bile bu tasarıdan haberi yeni
oldu!
Meclis’te sapla samanı birbirinden ayıracak
aklı başında milletvekili kalmadı mı?
Son aylarda meydana gelen maden kazalarõnõ Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi Başkanõ Kasapoğlu’yla konuştuk
‘Madenciliğin sahibi yok’
MİYASE İLKNUR
Bursa’da ve Balõkesir’in Dursunbey
ilçesindeki kömür ocaklarõnda grizu
patlamasõ sonrasõ onlarca işçinin ya-
şamõnõ yitirmesi nedeniyle gözler,
taşkömürü üreten maden ocaklarõna
çevrildi. Eski yõllarda Zonguldak
havzasõnda TTK’ye ait ocaklarda bu
tür facia haberleri gelirken bu kez özel
sektörün işlettiği Marmara Bölge-
si’nden gelmeye başladõ. Taşkömürü,
10 yõl öncesine kadar sadece elektrik
ve demir-çelik üretiminde değil, õsõn-
mada da yaşamsal bir maddeydi. Oy-
sa şimdi seçim zamanlarõnda halka ve-
rilen rüşvetlerin ana maddesi olarak
gündeme geliyor. Türkiye artõk sadece
doğalgaz ve petrolünü değil, kömü-
rünü de büyük ölçüde ithal eden ül-
ke konumuna geldi. Türkiye’nin ma-
dencilik politikasõnõ, enerji politika-
sõnõ ve madencilik sektöründeki iş ka-
zalarõnõn nedenlerini Madencilik Sek-
törü Başkanlar Konseyi Birliği’nin yö-
netim kurulu başkanõ İsmet Kasa-
poğlu ile konuştuk.
- Kömür ocaklarında son gün-
lerde arka arkaya iş kazaları mey-
dana gelmeye başladı. İstatistiklere
baktığımızda daha önce Zongul-
dak havzasında TTK’ye bağlı
ocaklarda ölüm kazaları çok olur-
ken son on yılda kamuya ait ocak-
larda ölüm oranı azalırken özel
sektörün işlettiği ocaklarda artış
göstermiş. Neden?
Kasapoğlu: Nedeni tek değil, bir-
çok nedeni var. Son iki kaza yaşadõ-
ğõmõz yerler son on yõllõk işletmeler
değil. Bunlar bayağõ eski, 30-40 yõl-
lõk işletmeler. Tekniğin gerektirdiği,
bilimin gerektirdiği bazõ eksiklikler
olabilir. Bunlar kaza raporlarõ ile or-
taya çõkar. Denetim eksikliklerinden
ziyade denetim yapanlarõn yeterlilik
eksikliği söz konusu. Çünkü Türki-
ye’de madencilik konusu çok gözler-
den uzak bir hale getirildi. Madenci-
lik, gerek iş âleminde gerek bürokra-
side gayri ciddi bir işmiş gibi algõla-
nõyor. Dolayõsõyla bu işin ciddiyetini
aşõndõrdõlar. Bütün bunlarõn da kaza-
larda etkisi olduğunu düşünüyorum.
Son zamanlarda sõklõkla kazalarõn
meydana gelmesi, madenciliğin ka-
muoyunda gayri ciddi bir işmiş gibi al-
gõlanõp yeterli önemin verilmemesinin
etkisi vardõr. Madencilikle ilgili tüm
kurumlarõn bu işte payõ vardõr.
‘Çok yakından
izlenmesi gerekir’
- Bu kazaları önlemenin bir yolu
yok mu?
Kasapoğlu: Madenciliğin hem tek-
nik olarak hem bilimsel olarak çok cid-
di bir iş, çok yakõndan izlenmesi ge-
rekir; bu ille onlara mani olalõm yap-
masõn anlamõnda değil. Biz maalesef
kolayõ seçiyoruz. Şimdi başka yere
kaymõş olacağõm ama söylemek du-
rumundayõm. Mesela çevre uygula-
malarõ. Dünyada çevre mühendisliği
şu nedenle ortaya çõkmõştõr. Sanayi
vazgeçilmez durumda, bunun ürün-
lerinden insanlõğõ vazgeçirmek müm-
kün değil. Bütün bunlarõ yaparken çev-
reye en az zararõ nasõl verebiliriz,
bunun için bilimsel çalõşmalar ne ola-
bilir, araştõrõlsõn, ortaya çõkarõlsõn ve
çõkan sonuç sanayicinin önüne konsun.
Bak sen bu tedbirleri almak zorunda-
sõn, bunlarõ al, ki topluma ve doğaya
daha az zarar verebilesin.
Çevre mühendisliği bundan doğ-
muştur. Şimdi bizde çevre mühend-
isleri yetişiyor, çevre bakanlõğõ ku-
ruluyor. Madenci bunu bekler. Sen bu
madeni çõkaracaksõn ama şu tedbirleri
al, bak bilimsel bunlar. Böyle değil,
bizde “yapma yasak”. O zaman si-
ze ne ihtiyaç var? Yönetici polise ya
da jandarmaya söyler, olur biter.
Çevrecilik bir bilim meselesi.
- İş güvenliği de bir bilim mesele-
si değil mi?
Kasapoğlu: Kesinlikle. İş güvenli-
ği de bir bilim meselesi. Zaten iş gü-
venliğinin ve çevre güvenliğinin ge-
tirdiği kurallar, bunlarõ birleştirip bi-
rilerinin sõkõ olarak denetlemesi lazõm.
- Maden ocaklarında iş güvenliğini
kim denetliyor?
Kasapoğlu: Çalõşma ve Sosyal Gü-
venlik Bakanlõğõ. Ama maalesef de-
netleme yapabilecek yeterli deneyime
sahip eleman yok. Bundan elli sene ev-
vel, biz mühendisliğe başladõğõmõz
zaman büyük ağabeylerimizden on
kişiyi tanõmõşsak, bunun üç tanesi Ça-
lõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanlõ-
ğõ’nda çalõşan büyüklerimizdi. Bu
maden mühendisi ağabeylerimiz, sek-
törde büyük saygõ görürdü. Şimdi
kimsenin kimseden haberi yok. Çün-
kü öyle bir şey ki, sokakta dolaşan bir
insan bir ay sonra önemli bir kuruma
müdür olmuş. Yeterlilik aranmõyor.
Türkiye kömüre önem vermiyor
- Kamuda ölüm oranı azalırken
özel sektörde niçin artmış?
Kasapoğlu: Yukarõda bahsettiğim
olaylar. Madencilik moralitesinin çok
aşağõlara düşürülmüş olmasõnõn payõ
vardõr, dediğim zaman beni bu dü-
şünceye sevk eden olaylardan biri bu.
Çünkü bu engellemeler, madenci-
lerin moralini bozan olaylar kamuya
uygulanmõyor ki… Kamu kurumla-
rõnõn önünde hiçbir engel yok.
- İş güvenliği ile söylediğiniz ko-
nuların ne ilgisi var?
Kasapoğlu: Ama yani insan ev-
de bir münakaşa etse moraliniz bo-
zulur ve sokağa çõktõğõnõzda kaza
yapabilir, tehlikelere daha sõk ma-
ruz kalõrsõnõz. Adõmõnõzõ atarken ka-
fanõz başka yerdedir.
‘Kömüre yeteri kadar
önem vermiyoruz’
- Konu taşkömüründen açılmış-
ken devam edelim. Türkiye taşkö-
mürü konusunda da ciddi ithalat-
çı bir ülke olmuş. Yeterli rezervimiz
mi yok, kömürümüz mü kalitesiz,
çıkarmada güçlükler mi var?
Kasapoğlu: Türkiye’de kömür ma-
denciliğinde yeterli aramalarõ yapmõş
değiliz. Yaptõğõmõz aramalarla orta-
ya çõkan mevcut rezervi yeteri kadar
işletmeye alabilmiş miyiz? Onu da ba-
şaramamõşõz. Zonguldak’ta bir mil-
yon, bir milyon 200 bin ton üretimler
hiçbir şey ifade etmiyor. Çin, kömür
de ithal ediyor ama kendi üretimi yõl-
lõk 2.8 milyar ton.
Kömüre yeteri kadar önem verdi-
ğimiz söylenemez. Hatta hiç önem
vermemişiz. Bunun işletmeye alõn-
masõ için tabii bu tamamen kamu ku-
rumu olduğu için hükümetlerin ka-
rarlarõ ile ilgili. Bazõ hükümetlerde gö-
rev alan bakan arkadaşlarõm bana,
“Ya İsmet kendini bu kadar helak
ediyorsun ama biz Bakanlar Ku-
rulu’nda sizin ilgili bakanınızın
ağzından ‘maden’ kelimesini duy-
muyoruz ki. Madenciliğin sahibi
yok. Bundan önceki bakan Hilmi
Güler bana açıkça, ‘Bana laf getir-
meyin’ diye söyledi” dedi.
Petrol ve doğalgazın
50-60 yıllık ömrü kaldı
- Enerji ve Tabii Kaynaklar Ba-
kanlığı’nın sadece enerji bölümü ça-
lışıyor galiba.
Kasapoğlu: Kesinlikle. Hiç kulla-
nõlmõyor. Ama Taner Yıldız Bey’i
bundan muaf tutarõm. Çünkü daha ge-
rekli zamanõ doldurmadõ.
- Günlük yaşamımızda kullandı-
ğımız petrol, doğalgaz gibi enerji-
lerin ömürleri sınırlı. Dünyada bu
yüzyılı çıkaracak rezerv kalmadı.
Enerji üretmede kömürün daha
uzun yılları var. Dışa bağımlı bir ül-
ke olarak neden kömüre yeterli
desteği vermiyoruz?
Kasapoğlu: Petrol ve doğalgazõn
50-60 yõllõk ömrü kaldõ. Kömürün ise
daha birkaç yüzyõllõk ömrü var.
Ama kömüre destek vermiyoruz iş-
te. Bu ülkede madencilik ancak bir
kaza varsa gündeme gelebiliyor.
Onun dõşõnda ancak olumsuz an-
lamda maden lafõ kullanõlõyor.
- Dünyada kapatılan ocaklar ye-
niden açılmaya başlandı. Avru-
pa’da kömüre devlet sübvansiyonu
var sanırım. Orada durum nedir?
Kasapoğlu: AB’nin temeli Avru-
pa Kömür Çelik Birliği’e dayanõr. Kö-
mür Çelik İşbirliği Anlaşmasõ AKÇT,
geliştirile geliştirile Avrupa Birli-
ği’ne dönüştü. AB’de kömüre doğ-
rudan doğruya bir sübvansiyon yap-
mõyorlar. Bizde de o nedenle yapõl-
madõğõ söyleniyor. Ama AB akõllõ in-
sanlardan oluşuyor. Hemen çözmüş-
ler. Siz X maddesi üretiyorsunuz ve
bunu üretirken kömür kullanõyorsu-
nuz. Kömürü üreten maliyetli bir fi-
yatla size veriyor. Kömürü yüksek fi-
yattan alarak ürettiğiniz mal, ekono-
mik olmayacak ve rekabet edemeye-
ceksiniz. İşte devlet, kömür kullan-
dõğõnõz için sizi sübvanse ediyor,
doğrudan kömür üretimini değil.
Yoksa siz ithal edersiniz değil mi?
Devlet, ‘Niye ithal edeceksin, bi-
zimkini kullan aradaki farkı ben sa-
na veririm’ diyor. Bizde öyle değil.
Yõlda 21 milyon ton kömür ithal edi-
yoruz. Ayõp denen bir şey var. Av-
rupa’da kapatõlan ocaklar her an üre-
time geçebilecek şekilde kapatõlõyor.
Tümden kapatõlmõyor.
- Dünyada elektrik ve demir-
çelik üretimi neredeyse tümüyle
kömüre dayalı değil mi? Bizdeki
demir-çelik üretimi de ithal kö-
mürle gerçekleşiyor. Neden, bizim
kömürümüz mü yetmiyor yoksa
kalitesiz mi?
Kasapoğlu: Kömür yeterli değil bir
kere. Hem demir-çeliğin en önemli
girdisi taşkömürü ve demir cevheri-
dir. Dünyada demir-çelik üreten tesis-
lerin yüzde 70’i entegre tesislerdir.
Kömür girecek, demir cevheri girecek
ve metal elde edilecek. Yüzde 30’u da
hurdalarõn geriye dönüşümü ile üre-
tim yapõlõr. Biz de ise tam tersine yüz-
de 70’i hurdalarõn geriye dönüşümü,
yüzde 30’u da entegre tesislerde ya-
põlan üretime dayanõr. Her şeyimiz
çarpõk. Bir ara dünya hurda fiyatlarõ-
nõ Türkiye belirlerdi. Çünkü en büyük
alõcõ biziz.
- Taşkömürü rezervimiz bizi ne
kadar idare eder?
Kasapoğlu: Bugünkü rezerve gö-
re 15-20 yõl idare eder. Sonra tümüyle
ithalat. Petrolümüz ithal, doğalgazõ-
mõz ithal ve yirmi sene sonra da kö-
mürümüz tümüyle ithale dayanacak.
Çõğlõk atõyoruz ama kimse duymuyor.
Enerjisini üretmeyen bir ülke bir sü-
re sonra bitkisel hayata girer. Efendim
ihracat anlaşmasõ yapsak da gelece-
ğimizi garanti altõna alsak. Enerji
bakanlarõ dõşarõdan ithalat anlaşmasõ
peşinde koşuyorlar. Türkiye’ye dönüp
yerli enerji kaynaklarõmõzõ ne yapa-
cağõz diyen yok.
‘Bizde ulusal
madencilik programı yok’
- Maden Tetkik Arama Enstitü-
sü, maden arama konusunda yeterli
çalışma yapabiliyor mu?
Kasapoğlu: Bu kurumda çalõşan ar-
kadaşlarõ tanõyorum. Hepsi özverili
ama bu imkân meselesi. Onlara yeterli
ödeneği vereceksiniz, yeterli ekipmanõ
sağlamayõ göze alacaksõnõz. Eğitim
sistemleri uygulayacaksõnõz. Ondan
sonra buyurun bize madenleri arayõn
diyeceksiniz. Son zamanlarda biraz
MTA’ya ilgi gösteriliyor ama otuz se-
nedir tamamen sadece maaş ödeyen
atõl bir kurumdu. Ulusal bir maden-
cilik programõ olmalõ. Her ülke bu
alanda kendi programõnõ kendi yapar.
AB’de madencilik müktesebatõ diye
bir şey yoktur. Yani, benim maden-
cilik yasalarõm böyle, seninki de bu-
na uyumlu olsun diye bir zorlama yok.
Madencilikte herkes kendi sahip ol-
duğu doğal kaynaklarõ ya da dõşarõdan
alacağõ doğal kaynaklara göre kendi
politikasõnõ kendisi belirler. Ama biz-
de böyle bir ulusal program yok.
‘Avrupalı uzmanlar
bizimle alay ediyorlar’
- Isınmada tümüyle doğalgaza
meylettik. Kömür kullanımı gide-
rek azalıyor. Dışa bağımlı hale gel-
miyor muyuz?
Kasapoğlu: Yok, kömürün soba ya
da kalorifer gibi õsõnma araçlarõnda
kullanõlmasõ doğru değil. Çünkü kö-
mürün içinde havayõ kirleten ele-
mentler çok fazla. Ne yapmak lazõm?
Kömürden merkezi õsõtma sistemleri
kuracağõz. O õsõtma sistemlerinde de
kömürün yanmasõndaki sistemi de-
ğiştireceğiz, havayõ kirletmeyeceğiz.
İstanbul’un hava kirliliğinden yakõn-
dõğõmõz bir zamanda Berlin şehrinin
ortasõnda merkezi õsõtma santralõ kö-
mürle çalõşõyordu. Ama santralõn
içinde hastane zannedersiniz beyaz
önlüklü personel dolaşõyordu.
Kömür su tankeri gibi, içinde öğü-
tülmüş kömür var, kimse görmüyor
onu, dayõyorlar santrala ve kapalõ dev-
rede yakõlõyor. Sõcak su bütün şehri do-
laşõyor, herkes õsõnõyor. Ortada kömür
falan gözükmüyor. Ya öyle yapacak-
sõnõz ya da doğalgaz kullanacaksõnõz.
Ama biz öyle yapmadõk ki? Biz elekt-
rik üretimimizin yüzde 50’sini doğal-
gaza bağladõk. Avrupalõ uzmanlar bi-
zimle alay ediyorlar. Siz ne kadar
zengin ülkesiniz, doğalgazdan elektrik
üretiyorsunuz. Hem de ithal doğalgaz.
Elektrik üretiminde yüzde 50 doğalgaz
kullanan başka ülke yok.
- Maden arama izni alan şir-
ketlerin özellikle orman alanla-
rında yaptığı kazılar tepki çeki-
yor. Ormanın talan edildiği ge-
rekçesiyle yöre halkı ile de karşı
karşıya geliyor...
Kasapoğlu: Çok doğru. Maden-
cilik bir doğa ameliyatõdõr. Onu
yaratan orda yaratmõş. İstersen çõ-
karma. Bu bir ameliyattõr. İnsan üze-
rinde yapõlan ameliyatta nasõl bir
tahribat oluyorsa doğada da olma-
sõ kaçõnõlmaz. İnsan ameliyatõnõn re-
habilitasyonu bir iki ay sürer, do-
ğanõnki biraz daha uzundur.
Türkiye’de bir yõlda kesilen
ormanõn yüz binde biri madenci-
liğe ait değildir. Orman alanla-
rõndan madenciliğe tahsis edilen
alan, binde bir bile değildir. Cum-
huriyet tarihi boyunca madenci-
liğe tahsis edilen orman alanõ, bir
yõlda yangõnlarda kül oluyor. Her
şey çarptõrõlõyor bizde.
- Madencilik Yasa Tasarısı
Meclis’te tartışılıyor. Bu tasarıda
sizlerin önerdiği maddeler var
mı?
Kasapoğlu: En önemli öneri-
miz madenin çõkarõldõğõ bölgede o
madenden alõnan devlet payõnõn
yüzde 60’õ köye hizmet birimlerine
ödensin. Öyle bir kurum da kurul-
muş. Köye hizmet götüren birim-
lerin başkanlarõ kaymakamlar, üye-
leri de muhtarlar. Bundan güzel öne-
ri var mõ? Alacak parayõ köyünde ne
eksikse onu yapacak. Madenin en
büyük özelliği bulunduğu yeri kal-
kõndõrõr, zorunlu istihdam yaratõr.
- Türkiye’de Park Grubu dı-
şında büyük ve köklü şirketleri
madencilik alanında neden gö-
remiyoruz?
Kasapoğlu: Madencilik önce
arayõp bir şey bulmakla başlar. Bu-
nun için risk sermayesi oluşmasõ la-
zõm. Şirket, ben daha önce kâr etti-
ğim işten şu kadarõnõ buraya sarf
edeceğim demesi lazõm.
Sonuçta hiçbir şey de gelmeye-
bilir. Bizim 50 yõllõk, 60 yõllõk şir-
ketlerimiz garanti işlere para
bağlarlar. O yüzden köklü şir-
ketlerimiz bu riski almak iste-
mezler. Park Grubu da yavaş
yavaş bu işten çekiliyor.
‘MADENCİLİK BİR DOĞA AMELİYATIDIR’
T
ürkiye’de kömür rezervinin 15-20 yıllık ömrü
kaldığını belirten Kasapoğlu ‘Çığlık atıyoruz
ama kimse duymuyor. Enerji bakanlarımız
yurtdışında ithalat anlaşması peşinde koşuyor, yerli
enerji kaynaklarımızı ne yapacağız diyen yok.
Elektriğinin yüzde 50’sini doğalgazla üreten Türkiye’ye
yabancılar gülüyor’ şeklinde konuştu. Maden
ocaklarındaki iş güvenliği konusunda ise Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda yeterli deneyime sahip
eleman istihdam edilmediğinden yakındı.
Yaşamını yitiren işçi uğurlandı
Yurt Haberleri Servisi - Balõkesir’in Dur-
sunbey ilçesine bağlõ Odaköy’deki maden
ocağõnda meydana gelen grizu patlamasõnda
yaralanan ve tedavi gördüğü hastanede yaşa-
mõnõ yitiren işçilerden Ramazan Can’õn (30)
cenazesi, Kavacõk köyünde toprağa verildi.
23 Şubat’ta meydana gelen kazada ölenlerin
sayõsõ Can’la birlikte 14’e yükselmişti.
Madenciler anısına tırmanış
Yurt Haberleri Servisi - Zonguldak’taki Pu-
sula Doğa ve Su Sporlarõ Kulübü’nün üyeleri,
maden şehitleri anõsõna Keltepe’ye tõrmanõş
için kentten ayrõldõ. Kazalarda yaşamõnõ yiti-
ren 4 bini aşkõn madencinin yanõ sõra Mustafa-
kemalpaşa ve Dursunbey’deki kazalarda ölen
madenciler de bu tõrmanõşla anõlacak.
obursali@cumhuriyet.com.tr