25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 1 MART 2010 PAZARTESİ 6 HABERLER BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI İhsan Doğramacı İhsan Doğramacı (95), şüphesiz ki ülkemizde yetişen seçkin bir eğitimci, yönetici, üniversite- bilim politikacısıdır. Kaybettiğimiz nitelikli bir insanın ardından, öncelikle iyi yönlerini ön plana çıkarmak, geleneğimiz içindedir. Doğramacı, Hacettepe Üniversitesi’nin bugünkü üstün nitelikli bir eğitim, bilim kurumu olmasında bir numaralı etkendi. Kurucu olduğu Bilkent Üniversitesi’nde de evrensel çapta araştırmaların yapılmasının her zaman destekçisi oldu. YÖK, Doğramacı ile özdeşleşir, bu açıdan da tartışmalı uygulamaları vardır. 12 Eylül 1980 askeri cuntanın girişimiyle kurulan YÖK’ün yönetimindeyken, üniversitelerden pek çok öğretim üyesinin ayrılması veya atılması, en büyük eleştiri kaynağıdır. Üniversite rektörlerini, 1992’ye kadar YÖK atadı. 1991 ve 92’de siyasilerin kolay profesörlük yolunu açmalarını ve arkasından rektör seçimi için üniversitelere seçim sandığı koymasını kabul etmedi ve YÖK’ten ayrıldı. Seçim sisteminin, öğretim üyeleri arasında sürtüşme, huzursuzluk, kırgınlık getireceğini düşünüyordu. Haklı da çıktı! Bugün YÖK ve Cumhurbaşkanı, seçim sonuçlarını takmıyor ve istediğini rektör olarak atıyor! Üniversiteler kamplaştı! Doğramacı, üniversitelerde rektör atamalarında kargaşa ortaya çıkınca, 2000 yılında “Günümüzde Rektör Seçimi ve Atama Krizi” başlıklı, Türkiye ve dünyada yüksek öğretim sistemlerinin yönetimlerini basitçe ortaya koyan ve inceleyen özlü bir kitap yazdı. (www.dogramaci.org sitesinden indirilebilir). Bence, bu kitap önemlidir ve çözümler içermektedir. Doğramacı için, şüphesiz nesnel değerlendirmeler yapılacaktır. Bugün onu saygıyla anma, başarılarını öne çıkarma ve aramızdan uğurlama günüdür... Meclis, Araştırmalara Darbe Vuruyor Tarım Bakanlığı’nın hazırladığı, ülkemizde GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) olarak bilinen ürünlere bir düzen getirme gerekçesiyle, Biyogüvenlik Yasa Tasarı Meclis’te görüşülüyor. Geçen cuma günkü Cumuhuriyet Bilim ve Teknoloji dergimizde, bu yasa tasarısına araştırmacılarımızın- bilimcilerimizin yönelttikleri eleştirileri gündeme getirmiştik. Ancak tasarı, Meclis’te bütün partilerin ittifakıyla yasalaşma eşiğinde ve bu haliyle ülkemizdeki biyomedikal, moleküler genetik araştırmalarına büyük bir darbe vuracak, dahası araştırmacıları 5 yıla kadar hapse bile atacak nitelikler taşıyor! Bugüne kadar bilimcilerimizin pek çok girişimi, Meclis’te yankı bulmadı. Siyasi partiler, sokaktaki GDO hayaletine teslim olmuş durumdalar! Yasanın en büyük özelliklerinden biri, yabancı ülkelerde gerçekleştirilen biyomedikal-genetik, teknolojilerle geliştirilen araştırma ürünlerine ülkemizi pazar yaparken, kendi araştırmacılarımıza ise, bu tür araştırmaları son derece zorlaştırıcı, hatta yer yer yasaklayıcı maddeler taşımasıdır. Örneğin yabancı ülkelerde üretilen GDO’lu tavuk yemleri ülkemizde kullanılacak, yabancı ülke araştırmacılarının biyomedikal ürünlerini serbestçe kullanacağız, ancak bizim araştırmacılarımızın elleri kolları bağlanacak... Bu tasarıya göre, ükemizde rekombinant DNA teknolojileriyle araştırma yapılıp yapılmayacağına, nasıl yapılacağına, TÜBİTAK, TÜBA, üniversitelerin bilim kurulları ve bilim insanları değil, Tarım Bakanlığı ve bürokratları karar verecek! Avustralyalısının, Amerikalısının, Avrupalısının geliştirdiği ürünlere kapıları açacaksınız, ama Türk bilimcilere bin bir engel çıkartacaksınız... Dünyada en büyük araştırmalar biyoloji, moleküler biyoloji, genetik, biyoteknoloji alanlarında gerçekleştiriliyor. Çünkü insan sağlığı, tarım, gıda, büyük ekonomiler yaratıyor. Bu alanlarda yüksek katma değerli ürünler, ülkelerin refah göstergelerinde büyük rol oynuyor! İnsanlık canlılar arasında gen nakillerine girişti, bazı kalıtsal hastalıkların iyileştirilmesinde gen transferleri dönemine geçildi; bitkilere, böceklere ve hayvanlara yeni genetik özellikler kazandırma konusunda, ülkeler birbiriyle yarışıyor! Eğer bilimsel araştırmalarda yoksanız, Batılı zenginlerin pazar sömürgesi olmaya ve kalmaya mahkûmsunuz... Meclis’e bakıyorsunuz, AKP’lisi değil, CHP’lisi, MHP’lisi, biyoteknoloji alanını yasaklama peşinde! Dünyanın en saygın ve ünlü bilim dergisi Nature, son sayısında Türkiye’deki bu gelişmeyi abuk sabukluk olarak niteledi. Nature, haberde diyor ki, Türkiye’de üniversitelerde biyoteknoloji araştırmaları tam hız kazanmış ve yaygınlaşmışken, siyasilerin, bu araştırmaları zorlaştırıcı bir yasa çıkartmaya kalkışması, ironiktir! Bilim dünyasının bile bu tasarıdan haberi yeni oldu! Meclis’te sapla samanı birbirinden ayıracak aklı başında milletvekili kalmadı mı? Son aylarda meydana gelen maden kazalarõnõ Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi Başkanõ Kasapoğlu’yla konuştuk ‘Madenciliğin sahibi yok’ MİYASE İLKNUR Bursa’da ve Balõkesir’in Dursunbey ilçesindeki kömür ocaklarõnda grizu patlamasõ sonrasõ onlarca işçinin ya- şamõnõ yitirmesi nedeniyle gözler, taşkömürü üreten maden ocaklarõna çevrildi. Eski yõllarda Zonguldak havzasõnda TTK’ye ait ocaklarda bu tür facia haberleri gelirken bu kez özel sektörün işlettiği Marmara Bölge- si’nden gelmeye başladõ. Taşkömürü, 10 yõl öncesine kadar sadece elektrik ve demir-çelik üretiminde değil, õsõn- mada da yaşamsal bir maddeydi. Oy- sa şimdi seçim zamanlarõnda halka ve- rilen rüşvetlerin ana maddesi olarak gündeme geliyor. Türkiye artõk sadece doğalgaz ve petrolünü değil, kömü- rünü de büyük ölçüde ithal eden ül- ke konumuna geldi. Türkiye’nin ma- dencilik politikasõnõ, enerji politika- sõnõ ve madencilik sektöründeki iş ka- zalarõnõn nedenlerini Madencilik Sek- törü Başkanlar Konseyi Birliği’nin yö- netim kurulu başkanõ İsmet Kasa- poğlu ile konuştuk. - Kömür ocaklarında son gün- lerde arka arkaya iş kazaları mey- dana gelmeye başladı. İstatistiklere baktığımızda daha önce Zongul- dak havzasında TTK’ye bağlı ocaklarda ölüm kazaları çok olur- ken son on yılda kamuya ait ocak- larda ölüm oranı azalırken özel sektörün işlettiği ocaklarda artış göstermiş. Neden? Kasapoğlu: Nedeni tek değil, bir- çok nedeni var. Son iki kaza yaşadõ- ğõmõz yerler son on yõllõk işletmeler değil. Bunlar bayağõ eski, 30-40 yõl- lõk işletmeler. Tekniğin gerektirdiği, bilimin gerektirdiği bazõ eksiklikler olabilir. Bunlar kaza raporlarõ ile or- taya çõkar. Denetim eksikliklerinden ziyade denetim yapanlarõn yeterlilik eksikliği söz konusu. Çünkü Türki- ye’de madencilik konusu çok gözler- den uzak bir hale getirildi. Madenci- lik, gerek iş âleminde gerek bürokra- side gayri ciddi bir işmiş gibi algõla- nõyor. Dolayõsõyla bu işin ciddiyetini aşõndõrdõlar. Bütün bunlarõn da kaza- larda etkisi olduğunu düşünüyorum. Son zamanlarda sõklõkla kazalarõn meydana gelmesi, madenciliğin ka- muoyunda gayri ciddi bir işmiş gibi al- gõlanõp yeterli önemin verilmemesinin etkisi vardõr. Madencilikle ilgili tüm kurumlarõn bu işte payõ vardõr. ‘Çok yakından izlenmesi gerekir’ - Bu kazaları önlemenin bir yolu yok mu? Kasapoğlu: Madenciliğin hem tek- nik olarak hem bilimsel olarak çok cid- di bir iş, çok yakõndan izlenmesi ge- rekir; bu ille onlara mani olalõm yap- masõn anlamõnda değil. Biz maalesef kolayõ seçiyoruz. Şimdi başka yere kaymõş olacağõm ama söylemek du- rumundayõm. Mesela çevre uygula- malarõ. Dünyada çevre mühendisliği şu nedenle ortaya çõkmõştõr. Sanayi vazgeçilmez durumda, bunun ürün- lerinden insanlõğõ vazgeçirmek müm- kün değil. Bütün bunlarõ yaparken çev- reye en az zararõ nasõl verebiliriz, bunun için bilimsel çalõşmalar ne ola- bilir, araştõrõlsõn, ortaya çõkarõlsõn ve çõkan sonuç sanayicinin önüne konsun. Bak sen bu tedbirleri almak zorunda- sõn, bunlarõ al, ki topluma ve doğaya daha az zarar verebilesin. Çevre mühendisliği bundan doğ- muştur. Şimdi bizde çevre mühend- isleri yetişiyor, çevre bakanlõğõ ku- ruluyor. Madenci bunu bekler. Sen bu madeni çõkaracaksõn ama şu tedbirleri al, bak bilimsel bunlar. Böyle değil, bizde “yapma yasak”. O zaman si- ze ne ihtiyaç var? Yönetici polise ya da jandarmaya söyler, olur biter. Çevrecilik bir bilim meselesi. - İş güvenliği de bir bilim mesele- si değil mi? Kasapoğlu: Kesinlikle. İş güvenli- ği de bir bilim meselesi. Zaten iş gü- venliğinin ve çevre güvenliğinin ge- tirdiği kurallar, bunlarõ birleştirip bi- rilerinin sõkõ olarak denetlemesi lazõm. - Maden ocaklarında iş güvenliğini kim denetliyor? Kasapoğlu: Çalõşma ve Sosyal Gü- venlik Bakanlõğõ. Ama maalesef de- netleme yapabilecek yeterli deneyime sahip eleman yok. Bundan elli sene ev- vel, biz mühendisliğe başladõğõmõz zaman büyük ağabeylerimizden on kişiyi tanõmõşsak, bunun üç tanesi Ça- lõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanlõ- ğõ’nda çalõşan büyüklerimizdi. Bu maden mühendisi ağabeylerimiz, sek- törde büyük saygõ görürdü. Şimdi kimsenin kimseden haberi yok. Çün- kü öyle bir şey ki, sokakta dolaşan bir insan bir ay sonra önemli bir kuruma müdür olmuş. Yeterlilik aranmõyor. Türkiye kömüre önem vermiyor - Kamuda ölüm oranı azalırken özel sektörde niçin artmış? Kasapoğlu: Yukarõda bahsettiğim olaylar. Madencilik moralitesinin çok aşağõlara düşürülmüş olmasõnõn payõ vardõr, dediğim zaman beni bu dü- şünceye sevk eden olaylardan biri bu. Çünkü bu engellemeler, madenci- lerin moralini bozan olaylar kamuya uygulanmõyor ki… Kamu kurumla- rõnõn önünde hiçbir engel yok. - İş güvenliği ile söylediğiniz ko- nuların ne ilgisi var? Kasapoğlu: Ama yani insan ev- de bir münakaşa etse moraliniz bo- zulur ve sokağa çõktõğõnõzda kaza yapabilir, tehlikelere daha sõk ma- ruz kalõrsõnõz. Adõmõnõzõ atarken ka- fanõz başka yerdedir. ‘Kömüre yeteri kadar önem vermiyoruz’ - Konu taşkömüründen açılmış- ken devam edelim. Türkiye taşkö- mürü konusunda da ciddi ithalat- çı bir ülke olmuş. Yeterli rezervimiz mi yok, kömürümüz mü kalitesiz, çıkarmada güçlükler mi var? Kasapoğlu: Türkiye’de kömür ma- denciliğinde yeterli aramalarõ yapmõş değiliz. Yaptõğõmõz aramalarla orta- ya çõkan mevcut rezervi yeteri kadar işletmeye alabilmiş miyiz? Onu da ba- şaramamõşõz. Zonguldak’ta bir mil- yon, bir milyon 200 bin ton üretimler hiçbir şey ifade etmiyor. Çin, kömür de ithal ediyor ama kendi üretimi yõl- lõk 2.8 milyar ton. Kömüre yeteri kadar önem verdi- ğimiz söylenemez. Hatta hiç önem vermemişiz. Bunun işletmeye alõn- masõ için tabii bu tamamen kamu ku- rumu olduğu için hükümetlerin ka- rarlarõ ile ilgili. Bazõ hükümetlerde gö- rev alan bakan arkadaşlarõm bana, “Ya İsmet kendini bu kadar helak ediyorsun ama biz Bakanlar Ku- rulu’nda sizin ilgili bakanınızın ağzından ‘maden’ kelimesini duy- muyoruz ki. Madenciliğin sahibi yok. Bundan önceki bakan Hilmi Güler bana açıkça, ‘Bana laf getir- meyin’ diye söyledi” dedi. Petrol ve doğalgazın 50-60 yıllık ömrü kaldı - Enerji ve Tabii Kaynaklar Ba- kanlığı’nın sadece enerji bölümü ça- lışıyor galiba. Kasapoğlu: Kesinlikle. Hiç kulla- nõlmõyor. Ama Taner Yıldız Bey’i bundan muaf tutarõm. Çünkü daha ge- rekli zamanõ doldurmadõ. - Günlük yaşamımızda kullandı- ğımız petrol, doğalgaz gibi enerji- lerin ömürleri sınırlı. Dünyada bu yüzyılı çıkaracak rezerv kalmadı. Enerji üretmede kömürün daha uzun yılları var. Dışa bağımlı bir ül- ke olarak neden kömüre yeterli desteği vermiyoruz? Kasapoğlu: Petrol ve doğalgazõn 50-60 yõllõk ömrü kaldõ. Kömürün ise daha birkaç yüzyõllõk ömrü var. Ama kömüre destek vermiyoruz iş- te. Bu ülkede madencilik ancak bir kaza varsa gündeme gelebiliyor. Onun dõşõnda ancak olumsuz an- lamda maden lafõ kullanõlõyor. - Dünyada kapatılan ocaklar ye- niden açılmaya başlandı. Avru- pa’da kömüre devlet sübvansiyonu var sanırım. Orada durum nedir? Kasapoğlu: AB’nin temeli Avru- pa Kömür Çelik Birliği’e dayanõr. Kö- mür Çelik İşbirliği Anlaşmasõ AKÇT, geliştirile geliştirile Avrupa Birli- ği’ne dönüştü. AB’de kömüre doğ- rudan doğruya bir sübvansiyon yap- mõyorlar. Bizde de o nedenle yapõl- madõğõ söyleniyor. Ama AB akõllõ in- sanlardan oluşuyor. Hemen çözmüş- ler. Siz X maddesi üretiyorsunuz ve bunu üretirken kömür kullanõyorsu- nuz. Kömürü üreten maliyetli bir fi- yatla size veriyor. Kömürü yüksek fi- yattan alarak ürettiğiniz mal, ekono- mik olmayacak ve rekabet edemeye- ceksiniz. İşte devlet, kömür kullan- dõğõnõz için sizi sübvanse ediyor, doğrudan kömür üretimini değil. Yoksa siz ithal edersiniz değil mi? Devlet, ‘Niye ithal edeceksin, bi- zimkini kullan aradaki farkı ben sa- na veririm’ diyor. Bizde öyle değil. Yõlda 21 milyon ton kömür ithal edi- yoruz. Ayõp denen bir şey var. Av- rupa’da kapatõlan ocaklar her an üre- time geçebilecek şekilde kapatõlõyor. Tümden kapatõlmõyor. - Dünyada elektrik ve demir- çelik üretimi neredeyse tümüyle kömüre dayalı değil mi? Bizdeki demir-çelik üretimi de ithal kö- mürle gerçekleşiyor. Neden, bizim kömürümüz mü yetmiyor yoksa kalitesiz mi? Kasapoğlu: Kömür yeterli değil bir kere. Hem demir-çeliğin en önemli girdisi taşkömürü ve demir cevheri- dir. Dünyada demir-çelik üreten tesis- lerin yüzde 70’i entegre tesislerdir. Kömür girecek, demir cevheri girecek ve metal elde edilecek. Yüzde 30’u da hurdalarõn geriye dönüşümü ile üre- tim yapõlõr. Biz de ise tam tersine yüz- de 70’i hurdalarõn geriye dönüşümü, yüzde 30’u da entegre tesislerde ya- põlan üretime dayanõr. Her şeyimiz çarpõk. Bir ara dünya hurda fiyatlarõ- nõ Türkiye belirlerdi. Çünkü en büyük alõcõ biziz. - Taşkömürü rezervimiz bizi ne kadar idare eder? Kasapoğlu: Bugünkü rezerve gö- re 15-20 yõl idare eder. Sonra tümüyle ithalat. Petrolümüz ithal, doğalgazõ- mõz ithal ve yirmi sene sonra da kö- mürümüz tümüyle ithale dayanacak. Çõğlõk atõyoruz ama kimse duymuyor. Enerjisini üretmeyen bir ülke bir sü- re sonra bitkisel hayata girer. Efendim ihracat anlaşmasõ yapsak da gelece- ğimizi garanti altõna alsak. Enerji bakanlarõ dõşarõdan ithalat anlaşmasõ peşinde koşuyorlar. Türkiye’ye dönüp yerli enerji kaynaklarõmõzõ ne yapa- cağõz diyen yok. ‘Bizde ulusal madencilik programı yok’ - Maden Tetkik Arama Enstitü- sü, maden arama konusunda yeterli çalışma yapabiliyor mu? Kasapoğlu: Bu kurumda çalõşan ar- kadaşlarõ tanõyorum. Hepsi özverili ama bu imkân meselesi. Onlara yeterli ödeneği vereceksiniz, yeterli ekipmanõ sağlamayõ göze alacaksõnõz. Eğitim sistemleri uygulayacaksõnõz. Ondan sonra buyurun bize madenleri arayõn diyeceksiniz. Son zamanlarda biraz MTA’ya ilgi gösteriliyor ama otuz se- nedir tamamen sadece maaş ödeyen atõl bir kurumdu. Ulusal bir maden- cilik programõ olmalõ. Her ülke bu alanda kendi programõnõ kendi yapar. AB’de madencilik müktesebatõ diye bir şey yoktur. Yani, benim maden- cilik yasalarõm böyle, seninki de bu- na uyumlu olsun diye bir zorlama yok. Madencilikte herkes kendi sahip ol- duğu doğal kaynaklarõ ya da dõşarõdan alacağõ doğal kaynaklara göre kendi politikasõnõ kendisi belirler. Ama biz- de böyle bir ulusal program yok. ‘Avrupalı uzmanlar bizimle alay ediyorlar’ - Isınmada tümüyle doğalgaza meylettik. Kömür kullanımı gide- rek azalıyor. Dışa bağımlı hale gel- miyor muyuz? Kasapoğlu: Yok, kömürün soba ya da kalorifer gibi õsõnma araçlarõnda kullanõlmasõ doğru değil. Çünkü kö- mürün içinde havayõ kirleten ele- mentler çok fazla. Ne yapmak lazõm? Kömürden merkezi õsõtma sistemleri kuracağõz. O õsõtma sistemlerinde de kömürün yanmasõndaki sistemi de- ğiştireceğiz, havayõ kirletmeyeceğiz. İstanbul’un hava kirliliğinden yakõn- dõğõmõz bir zamanda Berlin şehrinin ortasõnda merkezi õsõtma santralõ kö- mürle çalõşõyordu. Ama santralõn içinde hastane zannedersiniz beyaz önlüklü personel dolaşõyordu. Kömür su tankeri gibi, içinde öğü- tülmüş kömür var, kimse görmüyor onu, dayõyorlar santrala ve kapalõ dev- rede yakõlõyor. Sõcak su bütün şehri do- laşõyor, herkes õsõnõyor. Ortada kömür falan gözükmüyor. Ya öyle yapacak- sõnõz ya da doğalgaz kullanacaksõnõz. Ama biz öyle yapmadõk ki? Biz elekt- rik üretimimizin yüzde 50’sini doğal- gaza bağladõk. Avrupalõ uzmanlar bi- zimle alay ediyorlar. Siz ne kadar zengin ülkesiniz, doğalgazdan elektrik üretiyorsunuz. Hem de ithal doğalgaz. Elektrik üretiminde yüzde 50 doğalgaz kullanan başka ülke yok. - Maden arama izni alan şir- ketlerin özellikle orman alanla- rında yaptığı kazılar tepki çeki- yor. Ormanın talan edildiği ge- rekçesiyle yöre halkı ile de karşı karşıya geliyor... Kasapoğlu: Çok doğru. Maden- cilik bir doğa ameliyatõdõr. Onu yaratan orda yaratmõş. İstersen çõ- karma. Bu bir ameliyattõr. İnsan üze- rinde yapõlan ameliyatta nasõl bir tahribat oluyorsa doğada da olma- sõ kaçõnõlmaz. İnsan ameliyatõnõn re- habilitasyonu bir iki ay sürer, do- ğanõnki biraz daha uzundur. Türkiye’de bir yõlda kesilen ormanõn yüz binde biri madenci- liğe ait değildir. Orman alanla- rõndan madenciliğe tahsis edilen alan, binde bir bile değildir. Cum- huriyet tarihi boyunca madenci- liğe tahsis edilen orman alanõ, bir yõlda yangõnlarda kül oluyor. Her şey çarptõrõlõyor bizde. - Madencilik Yasa Tasarısı Meclis’te tartışılıyor. Bu tasarıda sizlerin önerdiği maddeler var mı? Kasapoğlu: En önemli öneri- miz madenin çõkarõldõğõ bölgede o madenden alõnan devlet payõnõn yüzde 60’õ köye hizmet birimlerine ödensin. Öyle bir kurum da kurul- muş. Köye hizmet götüren birim- lerin başkanlarõ kaymakamlar, üye- leri de muhtarlar. Bundan güzel öne- ri var mõ? Alacak parayõ köyünde ne eksikse onu yapacak. Madenin en büyük özelliği bulunduğu yeri kal- kõndõrõr, zorunlu istihdam yaratõr. - Türkiye’de Park Grubu dı- şında büyük ve köklü şirketleri madencilik alanında neden gö- remiyoruz? Kasapoğlu: Madencilik önce arayõp bir şey bulmakla başlar. Bu- nun için risk sermayesi oluşmasõ la- zõm. Şirket, ben daha önce kâr etti- ğim işten şu kadarõnõ buraya sarf edeceğim demesi lazõm. Sonuçta hiçbir şey de gelmeye- bilir. Bizim 50 yõllõk, 60 yõllõk şir- ketlerimiz garanti işlere para bağlarlar. O yüzden köklü şir- ketlerimiz bu riski almak iste- mezler. Park Grubu da yavaş yavaş bu işten çekiliyor. ‘MADENCİLİK BİR DOĞA AMELİYATIDIR’ T ürkiye’de kömür rezervinin 15-20 yıllık ömrü kaldığını belirten Kasapoğlu ‘Çığlık atıyoruz ama kimse duymuyor. Enerji bakanlarımız yurtdışında ithalat anlaşması peşinde koşuyor, yerli enerji kaynaklarımızı ne yapacağız diyen yok. Elektriğinin yüzde 50’sini doğalgazla üreten Türkiye’ye yabancılar gülüyor’ şeklinde konuştu. Maden ocaklarındaki iş güvenliği konusunda ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda yeterli deneyime sahip eleman istihdam edilmediğinden yakındı. Yaşamını yitiren işçi uğurlandı Yurt Haberleri Servisi - Balõkesir’in Dur- sunbey ilçesine bağlõ Odaköy’deki maden ocağõnda meydana gelen grizu patlamasõnda yaralanan ve tedavi gördüğü hastanede yaşa- mõnõ yitiren işçilerden Ramazan Can’õn (30) cenazesi, Kavacõk köyünde toprağa verildi. 23 Şubat’ta meydana gelen kazada ölenlerin sayõsõ Can’la birlikte 14’e yükselmişti. Madenciler anısına tırmanış Yurt Haberleri Servisi - Zonguldak’taki Pu- sula Doğa ve Su Sporlarõ Kulübü’nün üyeleri, maden şehitleri anõsõna Keltepe’ye tõrmanõş için kentten ayrõldõ. Kazalarda yaşamõnõ yiti- ren 4 bini aşkõn madencinin yanõ sõra Mustafa- kemalpaşa ve Dursunbey’deki kazalarda ölen madenciler de bu tõrmanõşla anõlacak. obursali@cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle