18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 8 ŞUBAT 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ‘Derin Devlet İşleri’: Kennedy Suikastõ 2009’da Demokrat Parti adayõ olarak ABD’nin 44. Devlet Başkanõ seçilen Barack Obama, ABD’nin de ilk siyahi devlet başkanõdõr. Bir siyahi olarak devlet başkanlõğõna getirilmesini, “büyük ölçüde”, 1863 yõlõnda köleliği ABD’de “resmen kaldıran” 16. Devlet Başka- nõ Abraham Lincoln’e borçludur. Lincoln, ABD’den köleliği kaldõrmasõnõ ise 14 Nisan 1865’te, bir sui- kast sonucu yaşamõnõ yitirerek ödedi. Günümüze kadar, Amerika Birleşik Devletleri’nde, seçilen toplam 44 başkandan 4’ü suikast sonucu yaşamõnõ yitirmiştir. Bu suikastlarõn ilk kurbanõ, Abraham Lincoln’dür. 2. kurban, 1881’de öldürülen Gar- field, kurbanlarõn üçüncüsü 1901’de öldürülen McKinley olmuş. Ve 22 Kasõm 1961’de öldürülen 35. ABD Başkanõ Kennedy ise dör- düncü suikast kurbanõdõr. ABD’de köleliği kaldõran Lincoln ile Kennedy ABD’nin en iyi baş- kanlarõ olarak bilinir. Lincoln’ün köleliği kaldõrmasõ, güney eyaletleri ile kuzey eyaletle- ri arasõnda bir “iç savaş” çõkmasõna neden olmuştur. Amerika kuzey- liler ve güneyliler olarak ikiye ayrõlmõş, savaşõn sonunda Lincoln’ün başkanõ olduğu kuzeylilerin kazanmasõ ile savaş son bulmuştur. Köleliği kaldõrmasõ Lincoln’ün sonunu da hazõrlamõştõr. “1865 yılının 14 Nisan akşamı, Abraham Lincoln ve eşi tiyatroya giderler. Yanında yakın koruması olmayan Lincoln, oyunu izlemek için özel balkonda yerini alır. Güneyliler hesabına çalışan ve ak- tör olan Booth, balkonun arka kısmında bir delik açarak uygun anı bekler ve Lincoln’ü başından vurur ve balkondan atlayarak kaçar.” 15 Nisan 1865 sabahõ Lincoln yaşamõnõ yitirir. Bir süre sonra federal ajanlarca Booth bulunur ve öldürülür. Oldukça karanlõk yönleri bulunan bu suikast, çok tartõşõlõr. Tartõşmalar sonucu, köleliğin kaldõrõlmasõnõ kabullenemeyen “güneylilerin” sui- kastõ “tezgâhladığı” sonucuna varõlõr. O günlerde CIA ve onun “yapışık ikizi” “derin devlet” henüz or- tada yoktur. 1961’de bir suikast sonucu yaşamõnõ yitiren J.F. Kennedy ölümün- de ise suikastõn “derin devlet işi” olduğu çok tartõşõlmõştõr. Suikastõn “seyir defterine” bakõldõğõnda çok karanlõk rastlantõlar görülür. Ön- celikle, derin devletin ne olduğu konusunu uzmanlara bõrakalõm. “Derin devlet, Prof. Dr. Baskõn Oran’ın tanımına göre, devlet yet- kisini şu veya bu biçimde kullanan kişi veya kurumların meşru- luk sınırları dışına taştıkları zaman şiddet kullanmaları halinde or- taya çıkan oluşumdur. Dr. Mümtaz’er Türköne’ye göre ise devlet görevlilerinin eşkıya yöntemleriyle yetkilerini, kullandıkları kay- nak ve imkânları ‘gizlilik’ zırhından istifade ederek devleti koru- mak için değil, kendilerine çıkar sağlamak için kullanmalarına de- rin devlet adı verilir. 1996’da yaşanan Susurluk skandalıyla giderek yaygınlaşan bir kavram olan derin devletin kökeni ve ne anlama geldiği konusunda farklı savlar vardır. İleri sürülen bir teoriye göre, derin devletin başlangıç noktası Soğuk Savaş döneminde NATO’ya üye ülkeler- de oluşturulan ve CIA tarafından yönetilen ve finanse edilen is- tihbarat ve silahlı operasyon örgütlerine dayanır. Bu örgütün Tür- kiye’de Kontrgerilla adı altında faaliyet gösterdiği iddia ediliyor.” (**) Derin devlet, “büyük sözü dinlemeyen” devlet adamlarõndan hiç hoşlanmaz. “22 Kasım 1963 Cuma günü, yerel saat ile 12.30’da eşiyle bir- likte açık bir araba içinde Dallas’ta bir konvoyun arasında ilerlerken ateş açıldı. Ensesinden ve başından iki kurşun alan Kennedy, Park- land Hastanesi’ne götürülürken yolda öldü. Vali Connally ağır ya- ralanmasına karşın kurtarıldı. Başkan Yardımcısı Johnson aynı gün yemin ederek başkanlığı üstlendi.” Aynõ gün, cinayetin sorumlusu olarak yakalanan Oswalt, iki gün son- ra Jack Ruby adõnda bir bar sahibi tarafõndan Dallas polis müdürlü- ğünde öldürülür. Bu suikastla ilgili deliller, “gizemli bir biçimde”, kaybolmuş, ola- ya karõşan görgü tanõklarõnõn, kimisi “intihar etmiş”, kimisi ölü bu- lunmuştur. “Cinayetlerle uzaktan yakından ilgisi ya da bilgisi olan tüm kişiler birer birer delil bırakılmadan ortadan kaldırıldı.” Sonuçta, söylentiler, bu suikastõ CIA ve Gizli Operasyon birimleri- nin ortak planladõğõ “Derin devlet işleri” arasõnda olduğu yolunda yo- rumlamõştõr. Meclisin Suikast Araştõrmalarõ Komitesi’nin dosyalarõ, 2029 yõlõna kadar mühür altõnda olacaktõr. (**) Kaynak: Vikipedi: Derin Devlet Atatürk Anlatıyor Kafa karıştırıcılar, çıkarcılar, satışçılar, efsaneciler, efsuncular birbirlerine de destek çıkarak epeydir saçmalama yarışındaydılar. Atatürk ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren kadroların aklı başında, halkını seven, dürüst, devrimci, ilkeli, tutarlı, o denli de alçakgönüllü insanlar olduklarını çocuklarımıza anlatmanın zamanı gelmişti. Yazar Adnan Binyazar da onu yaptı. Atatürk’ün dilinden çocuklara Atatürk’ü anlattı. Binyazar’a “Atatürk Anlatıyor” kitabını sorduk, yanıtladı: - Atatürk’ü Atatürk’ün kendisini anlatması... Bu yöntemi özellikle mi seçtiniz? Neden? - Çocuk, çocukça bir üslup kullanılmadan, olayların kendisine doğrudan anlatılmasını ister. Ayrıca, “birinci kişi anlatımı” da benim yazma anlayışıma uygun düşüyor. Atatürk, geçmişi ve içinde yaşadığı zamanı, geleceğin aydınlatıcısı sayar. Atatürk’ün, çocukluğunda bile büyük gibi düşünüp çözümler üreten bir yapısı var. Çocukla iç içe yaşarken bile, onu geleceğin büyüğü olarak görmesinin nedeni bu. - Atatürk’ü öykücüklerle anlatmak. Çocukları içine alan, okuduklarıyla bütünleştiren bir biçem galiba... - Hayatımızda nirengi noktaları, atlama taşları vardır. Atatürk düz yaşamadı. Nirengi noktalarını iyi belirleyip atlama taşlarına sağlam bastı. Yer yer bir roman gibi de okunan Söylev’de bu çok belirgindir. Çocuk bütüncül tarihten çok, tarihi oluşturan ilginç olaylarla ilgilenir. Yapmak istediğim, bu nirengileri, atlama taşlarını çocuğun belleğine yerleştirecek içtenlikli bir üslup geliştirerek çocuğu Atatürk gerçeğiyle yüz yüze getirmekti. Kitabın iki hafta içinde 2. basımı yapıldığına göre, sanırım amaç gerçekleşecek. - Çocuklardan geri bilgilenmeniz oldu mu? Yansımalar nasıl? - Bir genel değerlendirmede bulunmak için çok erken. Yalnız, bir çocuğun, “Kitabı okumaya başladım, bir de baktım bitirmişim” dediğini belirtmekle yetineyim. Savcılık, BDP kongre- sine soruşturma açmış. Bu durumda, derhal açılımın olağanüstü ha- li devreye girmeli. Sınır boylarında kurulan ko- nar-kalkar özel yetkili çadır mahkemeleri ivedi karar vermeli: “İstiklal Marşı, bağım- sızlığı çağrıştırdığından ve de TC toprakları için- de çok yakında ABD’ye bağlı iki ayrı federasyon oluşturulacağından ba- hisle; bu federasyonlar- dan birinin başkanlığına da Sayın Apo Bey’in ge- tirileceği düşünülmekle birlikte, davaya neden olan BDP kongresinde İstiklal Marşı okunma- ması ve Sayın Apo Bey’in fotoğraflarının ta- şınması konusunda so- ruşturmaya yer olmadı- ğına...” Güvenlik Padişahımız efendimiz ve de halife sultanımız bir yere bir konuşma yap- maya gittiğinde ne mi oluyor? Sokaklar boşaltılıyor, insansızlaştırılıyor. Çev- rede güvenliği sağlama adına, insanların otomo- billeri evlerinin önünden izinsiz kaldırılıp götürülü- yor. Demokrasi ilahlarımız, halkla böyle kaynaşıp bü- tünleşiyor. Kıbrıs Türklerinin İsteği Kıbrıs Türklerinin ada- daki varlığının devam et- mesi için Anadolu coğraf- yasında çalışmalar ya- pan Kıbrıs Türk Kültür Der- neği’nin 48. olağan genel kurulu sonrası yayımlanan bildiriden: “1959-1960 Londra-Zü- rih anlaşmalarıyla Türki- ye’nin garantörlük hakları- nın hiçbir şart altında pa- zarlık konusu yapılmama- sı, Kıbrıs Türklerinin 1950’li yıllardan itibaren yaşadık- ları acı dolu dönemin tek- rar yaşanmaması, güven- liğinin sağlanması mutlak hakları ekseninde ‘Türk halkı’ ve ‘Rum halkı’ olmak üzere iki halklı bir yapının korunması gerekmektedir. Anavatan Türkiye’nin ga- rantörlüğü altında huzurlu, mutlu ve özgür yaşayan Kıbrıs Türkleri halktan top- luma, toplumdan azınlığa ve azınlıktan da asimile edilerek yok edilmesine, Türk kimliğinin ortadan kal- dırılmasına maddi kazanç- lar ileri sürülerek Kıbrıs Türklerinin kimsizleştiril- mesi ve kimliksizleştiril- mesine asla müsaade edil- memeli; adil, kalıcı bir çö- züm yolunda TBMM tara- fından Kıbrıs Türkleriyle il- gili olarak alınan tüm ka- rarlar göz önünde bulun- durulmalıdır.” Kıbrıs’taki Talat ile An- kara’daki destekçilerinin “statüko” dedikleri işte bu. Emine Erdoğan’ın GATA’ya türban ile niye alınmadığını tar- tışan Türkiye’ye dışarıdan bir ör- nek: Barry Rubin, New York Ti- mes gazetesinde 15 Aralık 2009 günü yayımlanan yazısında, Emine Erdoğan’ın Obamalarla çekilmiş birkaç fotoğrafını özet- le şöyle yorumlamıştı: “Türkiye modernleşme ça- bası içinde ve Batı dünyasında yer almaya çabalayan laik bir ül- ke olarak görülmekteydi. Bu rüya artık bir kâbusa dönüşüyor. AKP’nin rejimi, aile değerlerine sahip, iyi hükümet, bir mer- kez-sağ partisi olma iddiasına rağmen, Türkiye’yi İslamizm yönüne götürmektedir. Deh- şete düşmüş olan laik ve libe- ral Türk halkının yardım için bağırıp çığlık atmasını Was- hington ve Batı dünyası genel- de görmüyor. Fotoğrafların sırasına bakıl- dığında Atatürk Cumhuriyeti kapsamında öngörülen eşitlik statüsünü kaldırarak Türk kadı- nını ikinci sınıf vatandaşlık ve kö- le statüsüne indiren bir durum sembolize edilmektedir. Bu du- rum halkının çoğunluğu Müs- lüman olan birçok ülkede gö- rülen bir durumdur ve durum daha da kötüye gitmektedir. -Mısır ve Irak hemen akla ge- lenler- ancak Obamalar gözle- ri önünde olanları fark edeme- mişler. Onlara göre, Türkiye, İran-Suriye ittifakına kayan bir NATO ülkesi olmaktan ziyade ılımlı bir Müslüman demokrasi- nin iyi bir örneği olmakta ve bu desteklenmesi gereken bir du- rum olarak algılanmaktadır.” Köle Statüsü PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Siyasal Kapışma ya da Otoriterizmin Dışavurumu Beklenen kapışma en sonunda geçekleşti; AKP ve MHP milletvekilleri TBMM’de birbirlerine girdiler. Görünüşteki neden Başbakan’ın eşi Sayın Emine Erdoğan’ın türbanı olmakla birlikte özde yatan neden her iki partinin birbirlerinin varlığına katlanamamalarına yol açan temel nitelikleridir. Dolayısıyla bu kapışma kaçınılmazdı ve eninde sonunda bir yerde patlak verecekti. Nitekim süreç çok daha önce, miting alanlarında kalabalıklara “darağacı ipi” atmak gibi görüntülerle başlamıştı; bugün de medyada ve alanlarda ağza alınamayacak sözlerle sürdürülmektedir. Önce evrensel geçerliliği olan bir gerçeğin altını çizelim: Otoriter yapılanmalar alan paylaşımını kaldırmazlar, birbirlerini ortadan kaldırarak alanın tek sahibi olabilmek için her yola başvururlar. Bu, nitelikleri açısından AKP ve MHP için de geçerlidir. Çünkü her iki siyasal/ideolojik yapılanma da otoriterdir ve Türkiye için öngördükleri düzen, demokrasinin ve bireysel özgürlüklerin kısıtlandığı, çoğulculuğun sınırlandırıldığı otoriterizmdir. AKP, özü İslamdan, MHP de özü milliyetçilikten kaynaklanan ideolojik/otoriter yapılanmalardır. Çünkü İslam da, milliyetçilik de doğaları gereği otoriterdir. Bu açıdan ele alındığında AKP’nin milliyetçi, MHP’nin de İslamcı söylemleri seçmen avına yönelik popülist propagandalardır. Her iki partinin yöneticileri de kendi yapılanmalarının iki ideolojiyi birden taşıyamayacağını bilmektedirler, dolayısıyla bu tür söylemler alan kapmada kullanılan birer araç olmaktan öte bir anlam içermemektedir. Türkiye, toplumsal tarihi açısından otoriter yapılanmalara çok elverişli koşullar sunmaktadır. Bir mutlakiyetçi monarşi olarak demokrasi ile hiç tanışmamış Osmanlı geçmişimiz bir yana bırakılacak olursa Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan Cumhuriyetimizin ilk 23 yılında ülkenin özgün koşullarına bağlı olarak uygulanan otoriter tek parti yönetiminde de doğası gereği çoğulculuktan söz edilemeyeceği gibi, demokrasi ve toplumsal/siyasal/bireysel özgürlüklerden de söz edilemez. Toplum 1946 yılında çok partili rejimle/parlamenter demokrasiyle bu yeni düzen için hiçbir savaşım vermeksizin tanışmıştır. Toplumun, uğruna savaşım vermediği demokrasi ve temel insan hakları gibi kavramları içselleştirmesine olanak yoktur. Öte yandan 1950 yılında iktidarı CHP’den devralan Demokrat Parti de bu bağlamda iyi bir sınav veremediği gibi tam tersine giderek otoriterleşmiş, demokrasi, özgürlük ve insan hakları bağlamında kısıtlamaları uç noktalara vardırmıştır. Daha sonra MHP dışında kurulan ve ülkeyi yöneten tüm sağ partiler büyük bir övünçle Demokrat Parti’nin izleyicisi olduğunu söylemişlerdir. Oldukça kısa süren CHP hükümetleri dışında Türkiye’yi 60 yıldır ya askerler, ya muhafazakâr, ya muhafazakâr-milliyetçi ya da muhafazakâr- İslamcı, fakat tümü de otoriter eğilimli iktidarlar yönetmiştir/yönetmektedir. Bu gerçeklerden yola çıkarak bir durum değerlendirmesi yapıldığında Türkiye’de toplumun ve bireylerinin demokrasi, özgürlük ve insan hakları kavramlarına ilişkin algı düzeylerinin bunları içselleştiremeyecek ölçüde aşağıda olduğu ortaya çıkmaktadır. Daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız gibi başta Orta Anadolu olmak üzere Türkiye genelinde işleyen belirleyici süreç kimi yerlerde “İslamo-faşist” yerel yapılanmalar doğrultusunda belirginleşen otoriterizmdir. AKP-MHP kapışması da bu elverişli koşulları siyasal amaçları doğrultusunda değerlendirerek alan kapma, kaptığı alanda “tek” olma kavgasından başka bir şey değildir. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] Olağanüstü Karar BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ İran’da Al- evilere verilen ad. 2/ Bir mey- ve... Dinsel tö- ren. 3/ Osman- lõlarda, sõnõr boylarõnda gö- rev yapan bir sõnõf asker. 4/ Hukuksal iş- lemlerdeki sa- katlõk... Bağõş- lama. 5/ Gele- cek... Hawaii’de kar- şõlama ya da uğurla- ma anõsõ olarak veri- len, çiçeklerden ya- põlmõş kolye. 6/ Bir görevden başka bir göreve atanma... Ha- tay ilinde bir õrmak. 7/ Kripton elementinin simgesi... “Sürme” de denilen bir ekin hastalõğõ. 8/ Hõristiyan... Adlarõ sõfat yapan bir ya- põm eki. 9/ Jiujitsu gibi dövüş sporlarõnda el, dirsek, diz ya da ayakla vurulan darbe... Meyve kurusu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hep birlikte yüksek sesle okunan dua. 2/ Su- lak yer... Merkür gezegenine verilen bir başka ad. 3/ Köy evi ya da köy görünüşü veren... Tavlada “üç” sayõsõ. 4/ Bir kimsenin dinin buyruklarõnõ ye- rine getirmek için yaptõklarõ... Cennet bahçesi. 5/ Vezir ve sadrazamlarõn giydikleri bir tür kavuk. 6/ Pasta yapõmõnda kullanõlan bir tür peynir... Bir nota. 7/ Avuç içi... Kalkan ve zõrh gibi korunma aracõ. 8/ Tõrpana balõğõna verilen bir başka ad... “Neresi --- bize neresi gurbet” (Murathan Mun- gan). 9/ Argoda eteğin açõlmasõyla bacağõn gö- rünmesine verilen ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B İ Y O G R A F İ O R A K E R İ N Y O Z A F E L İ O N S T O K Z İ L İ R A C A A R U M Ü N D İ D O N A R E E L İ K U Y U M M O N O G R A F İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] “ Gazilerimiz, Bağışlarınızla Hayata Gülümsüyor.” TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ELELE VAKFI OYAKBANK Ankara T.Güneş Ş. 505 0 505 YTL Tel: 0312 431 99 36 www.elele.org.tr Nüfus cüzdanõmõ, ehliyetimi, öğrenci pasomu kaybettim. Hükümsüzdür. KAMİL AHMET ERDOĞDUOGLU Nüfus cüzdanõmõ, kaybettim. Hükümsüzdür. SİNEM ERDOĞDUOĞLU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle