19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 ARALIK 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Taşeron Uğur Mumcu, öldürümünden yaklaşık bir ay önce yazmış “Taşeron” başlıklı yazısını. ABD’nin Türkiye’nin Güneydoğusuna çivi çakmaya başladığı günleri, Çekiç Güç’ü anlatıyor. Çekiç Güç, ülke savunmasının bir bölümünü taşerona vermek anlamına geldiğini söylüyor: “Çekiç Güç, Kuzey Irak’ta oluşan ‘Kürt Federe Devleti’nin kurulup gelişmesini sağlıyor. Bu gelişme Kürtler açısından, Sevr Antlaşması’nın uygulanması anlamına da geliyor. Aynı oyun yine sahnededir: ABD Ortadoğu’yu gün geçtikçe egemenliği altına alıyor. Oyunda bir tek değişiklik var. 1920’lerde emperyalizmin bu planına Ankara hükümeti karşı çıkmıştı. Bugün bu oyun Ankara’nın da desteği ile oynanıyor! Körfez Savaşı sırasında Özal tarafından çizilen siyaset, Demirel ve İnönü tarafından uygulanıyor. Kuzey Irak’ta ABD destekli Kürt Devleti kuruldu. Türkiye, bu Kürt Devleti’nin kuruluşuna destek oldu.” Uğur Mumcu’nun yazısından tam 17 yıl sonra, sıra, bu kez CHP’de gerçekleştirilen dönüşümle devleti kurmuş partinin tepkilerinin büyük ölçüde yumuşatıldığı bir dönemde AKP’nin de onayı ile ABD destekli Kürt devletinin sınırlarını Türkiye’ye kadar genişletmeye gelmiştir. PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Sevr’in İki Aşaması Sevr Antlaşması’nda “Kürdistan” kurdurulması iki ana maddede ele alınır ve iki aşamalıdır. Birinci aşama “yerel özerklik”tir ve antlaşmanın 62. maddesinde anlamını bulur. Bu maddeye göre, Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin “yerel özerkliği”ni belirleme yetkisi, antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde, İstanbul’da toplanacak İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerinin atadığı üç üyeden oluşan bir komisyona bırakılır. Fırat Haber Ajansı’na göre, son Demokratik Toplum Kongresi’nce yayımlanan bildiride gündeme getirilen “demokratik özerklik” tanımı tam da bu Sevr’deki “yerel özerklik” ile bire bir örtüşüyor: “Demokratik özerklik, Türk devletinin Kürtler üzerinde inkâr ve imha politikası temelinde kurduğu siyasi statüyü reddederek kendi özgürlük ve demokrasisini yaşadığı yeni bir statüye kavuşmayı ifade etmektedir. Demokratik özerklik, Kürdistan toplumunu siyasal, hukuki, öz savunma, sosyal, ekonomik, kültürel, ekolojik ve diplomasi şeklinde 8 boyutlu örgütleyerek siyasi irade yapıp Demokratik Özerk Kürdistan inşasını hedeflemektedir.” Sevr’deki ikinci aşama, bağımsız büyük Kürdistan’ın kurulmasıdır ve antlaşmanın 64. maddesinde hükme bağlanır. Buna göre, Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyindeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyi’ne başvurur, konsey de bu nüfusun bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varıp onlara bağımsızlık tanımayı Türkiye’ye salık verirse, Türkiye, bu bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi yükümlenecektir. “Yerel özerklik” sonrası, dillendirilmeyen ve Sevr’de yer alan bölgedeki bağımsız (emperyalizmin oyunlarıyla kurulan ülke ne kadar bağımsız olacaksa) büyük Kürdistan aşaması da yine Fırat Haber Ajansı’nın haberine göre, son Demokratik Toplum Kongresi bildirgesinde şöyle tanımlanıyor: “Demokratik özerklik, Türkiye’den başlayarak İran, Suriye ve Irak başta olmak üzere Kürtlerin devletlerle ilişkisinde yeni bir dönem başlatacaktır. Bu büyük sorun demokratik özerklik anlayışıyla çözüldüğünde bölgedeki tüm sorunlar bir çözüme kavuşacaktır.” Diyeceğimiz şu: Demokratik özerklik filan, ayrılmanın, Sevr’in üstü süslenmiş utangaç ifadesidir. Her ‘Şer’de Bir ‘Hayır’ Vardır Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli geçen hafta üniversitesinde sergilediği, demokratik haklar ve açıklama özgürlüğünü ayaklar altına aldığı utanılası davranışıyla “kötü” bir iş yaptı. Ne var ki yaptığı “kötü” işle “Her şerde bir hayır vardır” özdeyişini doğrulamış oldu. Artık biliyoruz ki AKP’li politikacıların olsun, AKP politikalarının dümen suyundaki üniversite rektörlerinin olsun, dertleri öğrencilerin ellerine taş, sopa, yumurta alıp şiddete başvurmaları değildir. Onlar öğrencilerin, gençlerin seslerinden korkmakta, kısmak için her yola, her yönteme başvurmaktadırlar. Mehmet Pakdemirli bu gerçeği kanıtlamıştır; ortada ne taş, ne sopa, ne de yumurta varken “okuldan atmak” tehdidiyle tek amaçları toplu halde bir AKP’li politikacının üniversitelerini ziyaretini sözle protesto etmek isteyen öğrencileri susturmuştur. İktidardan mutlaka yaldızlı bir “Aferin!” almış olmalıdır. Oysa Mehmet Pakdemirli’nin davranışı “suç” oluşturmaktadır. Aynı davranışı uygardemokratik bir ülkede sergilese görevden derhal alınır, disiplin cezası alır. Avukat dostum Noyan Özkan’ın derlediği ulusal ve evrensel kurallara bir göz atalım. 10 Aralık 1948 Tarihli Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. Maddesi: “Herkesin fikir ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak, fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın bilgi ve görüşleri her yoldan aramak, almak ve yaymak özgürlüğünü” kapsar... 16 Aralık 1966 Tarihli Birleşmiş Milletler, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 19. Maddesi: “1 Herkesin, söz özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak gerek sözlü, yazılı ya da basılı veya sanat eseri şeklinde, gerekse seçilen diğer herhangi bir yoldan, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, her türlü haber ve düşünceyi araştırma, alma ve verme özgürlüğünü içerir.” 4 Aralık 1950 Tarihli İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 10. Maddesinin 1. Fıkrası: “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir” hükümlerini öngördüğü gibi... 21 Kasım 1990 Tarihli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı, Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı’nda: “İnsan hakları ve temel hürriyetler, tüm insanların doğumlarıyla birlikte iktisap ettikleri vazgeçilmez haklardır ve kanunlarla garanti altına alınmışladır. Bunların korunması ve geliştirilmesi devletin başta gelen görevidir. Bunlara saygı, zorba bir devlete karşı asıl güvenceyi oluşturur. Bunlara uyulması ve tam olarak uygulanması hürriyetin, adaletin ve barışın temelidir.” “...Demokrasinin temelinde insana saygı ve hukukun üstünlüğü yatar. Demokrasi, ifade hürriyetinin, toplumun her kesimine karşı hoşgörünün ve herkes için fırsat eşitliğinin en iyi güvencesidir.” 13 Ekim 2004 Tarihli Avrupa İçin Bir Anayasa Oluşturan Anlaşma’nın II71. Maddesinin 1. Fıkrasında; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, bir görüş sahibi olma ve haberlerle fikirleri, kamu yetkililerinin herhangi bir müdahalesiyle karşılaşmadan ve sınırlardan bağımsız olarak alma ve bildirme özgürlüklerini de içine alır.” Tüm bunları okuyup anlasın diye yazdık buraya. Bir üniversite rektörünün mühendis kökenli olması mühendislik dışında hiçbir şeyden anlamaması, hiçbir şeyi algılamaması, hiçbir şeyi kavramaması için bir neden olmamalıdır. Devamı gelecek yazıya… [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Parçalanmaya doğru hızla itilen Türkiye’deki gelişmeleri her yönüyle anlamak istiyorsanız eğer, Muzaffer İlhan Erdost’un son kitabı “Türkiye’ye Kefen Biçenler”i okuyun mutlaka! Türkler de okusun, Kürtler de! Özellikle de Kürtler... Toplumculuğu ve yurtseverliği yüzünden yıllarca cezaevlerine tıkılmış, canından, kardeşinden edilmiş Erdost, kitabında özetle diyor ki: “Malı, ABD, PKK üzerinden Hiç Düşündünüz mü? götürdüğü zaman, Kürtler ortaklaşa sahibi oldukları kocaman bir dünya yitirecekler: Türkiye’yi.” Erdost, bugün Türkiye’nin başından aşağı geçirilmek istenen kefenin 1920’lerdekinin aynısı olduğunu anlatırken o dönemde ABD ve Batı’nın Kürdistan kurulmasını istemediğini, Türkiye Cumhuriyeti’ni Kürtleri kullanarak önlemeye çalıştığını vurgulayarak çok dikkat çekici bir yorum yapıyor: “Bugün sorun aynı. Kürtler, kendilerini kurtarmak uğruna, nazik bedenlerini Sam Amca’nın pençeleri altında buldukları zaman, kurtarıcılarını imdada çağıracak, ama kendilerini kurtarmaya gelecek kimseyi bulamayacaklar! Çünkü onlar Pentagon faşizminin kanlı pençeleri altında ‘ulus’ kimliğinden soyunmuş ve ‘etnik’ bir topluluk kalmış olacaklar. O zaman Kürtlerin vay haline... İkide bir sizin kardeşliğiniz size kalsın, bizi böyle ezdiniz, böyle kırdınız diye mızıkçı çocukların ağzını bırakın. Sanki biz ezilmedik, çiğnenmedik, kırılmadık! İlhan’ı döverek öldürenlerin biri Dersimli... Dövdüren kim, öldürten kim, hiç düşünüyor musunuz? Kürtçeyi anadil olarak yasaklayan kim? Evren mi? Yoksa CIA mı? Hiç düşündünüz mü?” Düşünseler... Yaklaşık 90 yıl öncesindeki gibi onun bunun oyuncağı olmayıp ah bir düşünseler... ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘İşşizlik ve Yoksulluk’ Üreten Ülkeler “Türkiye İstatistik Kurumu, 2009’da işsizlik oranının yüzde 14.0 olduğunu açıkladı. Türkiye genelinde geçen yıl işsiz sayısı 3 milyon 471 bin kişiye yükseldi. Genç nüfusun işsizlik oranı ise yüzde 25.3 olarak açıklandı. Tarım dışı işsizlik yüzde 17.4...” (internethaber.com.) Türkiye’nin nüfus artış göstergelerinin, “işsizliği” göstermekte olduğunu gözlemliyoruz. TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre 2009 yılında 1 milyon 240 bin doğum olmuş. 2001 ile 2008 yılları arsındaki 8 yıl içinde Türkiye nüfusu 8 milyon 459 bin kişi artmıştır. Bu verilere göre Türkiye’nin yıllık nüfus artışı yılda ortalama 1 milyon 320 bin kişidir. Geçmişe baktığımızda, 1935 yılında Türkiye’de 313 bin kişi olan yıllık ortalama nüfus artışının, 1950’de 431 bin, 1960’ta 737 bin, 1970’te 842 bin, 1980’de 877 bin ve 2000 yılında 1 milyon 133 bin kişiye yükselmiş olduğunu görmekteyiz. Sürekli artış gösteren nüfus göstergelerinin, Türkiye’nin sağlıklı bir büyüme içinde olmadığının işaretlerini vermekte olduğu görüşündeyiz. Bu sağlıklı olmayan büyümenin de “sorunların adresi” olduğu kanısındayız. Geri kalmış ve gelişmemiş ülkelerin, “nüfus büyüme hızı” o ülkelerdeki sorunların kaynağını oluşturmaktadır. Bugün dünya ülkelerinin büyük bir bölümü “nüfus patlaması” ile gelen sorunlarla boğuşmaktadır. Bu sorunların en başında kuşkusuz “işsizlik” ve ona bağlı olan yoksulluk gelmektedir. Nüfus artışı ile birlikte gelen “işsizlik dalgası” her geçen gün büyüyerek gelişmektedir. Bu sorunun bize göre çözümü ise “nüfus planlaması”dır. Dünyanın “işsizlik ve yoksulluk” üreten ülkeleri: (*) Ülke Nijer Filistin Mali Yemen Gambiya Nijerya Sudan Guatemala Nikaragua Afganistan Irak Paraguay Pakistan Bangladeş Mısır Nüfusun büyüme hızı % 03/05/10 3.5 03/05/10 3.5 03/03/10 3.3 03/03/10 3.3 02/09/10 2.9 02/09/10 2.9 02/08/10 2.8 02/08/10 2.8 02/08/10 2.8 02/07/10 2.7 02/07/10 2.7 02/05/10 2.5 02/04/10 2.4 02/01/10 2.1 01/02/00 2.0 HARBİ SEMİH POROY BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN SOLDAN SAĞA: [email protected] SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] Tabloda yer alan ülkelerin nüfus büyüme hızını gösteren sayılar, bu ülkelerin “işsizlik ve yoksulluk” doğuran ülkeler olduğunun da kanıtıdır. (*) Kaynak: H. Gürak (Ekonomik Büyüme ve Küresel Ekonomi) UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] TÜRK KALP VAKFI Çocuk Kardiyolojisi Türk Kalp Vakfı Kalitesi ve Titizliğiyle Hizmetinizde 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 212 07 07 (pbx) • http://www.tkv.org.tr 1/ Avusturya mutfağına öz 1 gü, elmalı bir 2 yufka tatlısı. 2/ 3 Kumaşlardaki benek... Spor 4 yarışmaların 5 da kuraldışı 6 hareket. 3/ Dik tutularak par 7 makla çalınan, 8 üç köşeli ve 9 telli büyük çal1 2 3 4 5 6 7 8 9 gı... Gübre, tezek. 4/ Ölü yıkama... Te 1 R E S İ T A T İ F miz. 5/ 6 Ağustos 2 O Z O N N A K A 1945’te Hiroşima 3 B İ S Ş A V A K kentine atom bom 4 E N K U L U basını atan ABD 5 R E Y E İ S İ S uçankalesinin adı. 6/ 6 A R U Z ME Cezayir’in para biri 7 Ç A Ğ A N K E M mi. 7/ Çayın etkin 8 A Y I T A U R A maddesi... Uzakdo 9 K A R A O Ğ L A N ğu kökenli dövüş sporlarının yapıldığı salon. 8/ Vilayet... Hitit... Toprağın nemi. 9/ Kars yöresine özgü bir halkoyunu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İnce uzun çubuk makarna. 2/ Türkçülüğün bir kolunun Türklerin Asya’daki eski yurduna verdiği ad... Bir göz rengi. 3/ Ulusal ya da yöresel konulardan esinlenerek oluşturulmuş müzik yapıtı. 4/ Hububat tozu... Bir nesneye zorunlu olarak bağlı olmayan ve onun özünde bulunmayan nitelik. 5/ Sosyolojide boy... Bir cetvel türü. 6/ Zeybek... Acımasızlık, merhametsizlik. 7/ Fenerle balık avında kullanılan lamba. 8/ Dil devriminin ilk yıllarında “belediye” anlamında kullanılan sözcük... Önemli rollerde oynayan genç erkek oyuncu. 9/ İncir ağaçlarında döllenmeyi sağlayan küçük bir sinek... Posta paketi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle