19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 10 DIŞ BASIN CUMHURİYET 27 ARALIK 2010 PAZARTESİ [email protected] Seçim sonuçları bütün Avrupa’yı etkileyebilecek yeni bir siyasi krizin başlamakta olduğunu gösterdi DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Kosova: Adaletin sınanması ALEKSEY KOVAL osova’da 12 Aralık’ta yapılan konusunda iki yorum var. Birincisine göre Belgrad, parlamento seçimleri, Kosova’nın Kosova’da etkinliğini arttırabilmek için Orta ve Güney 2008’de bağımsızlığını ilan etmesinden Kosova’daki Sırpların seçimlere katılımını el altından sonra yapılan ilk parlamento seçimleri olma özelliğini taşıyordu. Bu seçimler, bir tarafta destekliyor. İkinci yoruma göreyse Belgrad, Kosova Sırpları devletleşme sürecinin güçlenerek devam üzerindeki denetimini giderek kaybediyor. ettiğini, diğer tarafta da bölge halkının ulusal bilincinin gelişmeyi sürdürdüğünü hükümetin gelmesiydi. daha elde edebilirler. Zira bu seçimlerde gösteriyor. Fakat bu seçimler, aynı zamanda Diğer taraftan, aynı Kosova Sırpları, ilk kez oylama sürecine bu Avrupa’daki bu en genç devlet oluşumuna AB’nin, seçimlerin kadar aktif olarak katıldı. Kosova’nın ilişkin pek çok sorunu da gözler önüne Taçi’nin zaferiyle kuzeyinde, Sırbistan yönetimindeki topraklara serdi. Sonuçlar sadece Balkanlar’ı değil, sonuçlanacağını bitişik yerlerde yaşayan Sırplar, bu seçimlerde bütün Avrupa’yı etkileyebilecek yeni bir öngörmemesi de de Belgrad’ın ve Sırp Kilisesi’nin çağrısına Haşim Taçi (AP) mümkün değildi. siyasi krizin başlamakta olduğunu ortaya uyarak oy kullanmadılar. Kuzey Kosova’daki koydu. Seçimler, Kosova’da koalisyon Nitekim, seçimler, Taçi’nin Kosova Demokrat Sırpların bu tutumu, “Kosova’nın toprak hükümetinin iki ortağı olan Fatmir Partisi’nin oyların yüzde 30’unu almasıyla bütünlüğü”nün henüz güvence altına Seydu’nun Kosova Demokratik Birliği ile sonuçlandı. Kosova Demokratik Birliği ise alınamadığını gösteriyor. Diğer taraftan, Haşim Taçi’nin Kosova Demokrat Partisi yüzde 25 oranında oy aldı. Seçim sürecinin Kosova’da Arnavut nüfusun yoğun olduğu arasındaki anlaşmazlığın büyümesi sonucunda şeffaf ve adil şartlarda gerçekleştiği pek yerlerin içinde yaşayan Sırp topluluklarıysa, düzenlenmiş ve iki eski koalisyon ortağı söylenemez. Nitekim, Taçi’nin güçlü olduğu bu seçim sürecinde daha önce görülmediği seçim sürecinde, kıran kırana rekabete yerlerde ciddi usulsüzlüklerin olduğu kadar etkin oldular. Bu bölgelerde Sırpların girmişti. İki partinin seçim öncesi vaatleri bildiriliyor. Taçi’nin partisi, birinci parti seçimlere katılım oranı Arnavutlarınkine arasında, sadece ekonomik değil, dış politik olmasına rağmen tek başına hükümeti kuracak yakındı. Seçimlere, sekiz Sırp partisi konular da önemli yer kaplıyordu. Seçimler oyu alamadı. Taçi’nin, şimdi, 120 sandalyeli katılmıştı. Sırpların aktif katılımı konusunda AB tarafından da dikkatle izleniyordu. parlamentoda etnik azınlıklara ayrılan 20 iki yorum var. Birincisine göre Belgrad, AB’nin temel önceliği, Sırbistan’la Kosova sandalyeden 10’unun desteğini alabileceği Kosova’da etkinliğini arttırabilmek için Orta arasında müzakere sürecinin oluşturulmaya söyleniyor. Burada, öncelikle kontenjanın ve Güney Kosova’daki Sırpların seçimlere çalışıldığı bu dönemde, hiç değilse bu yıl yarısını oluşturan Sırpların desteğini alması katılımını el altından destekliyor. İkinci bitmeden Kosova’nın başına demokratik ve söz konusu. Sırplar, kendilerine ayrılan 10 yoruma göreyse Belgrad, Kosova Sırpları uygulamaları önceden kestirilebilir bir sandalyenin dışında, ayrıca 5 milletvekilliği üzerindeki denetimini giderek kaybediyor. Gezegenin Geleceği ve Çevre Bilinci Doğayı, çevreyi, biyolojik çeşitliliği korumak, yaşamı tehdit eden tüm felaketlerin önde gelen kaynağı küresel ısınmanın gemi azıya almış gidişinin önünü kesecek önlemleri almak, gezegenin üzerinde yaşayan canlıların tümünü savunmakla eşanlamlıdır. Ne var ki, doğayı, çevreyi biyolojik çeşitliliği savunmak için öncelikle iklim değişikliklerini tetikleyen küresel ısınmaya çare üretilmesi gerekmektedir. İklim değişikliklerini olumsuz yönde etkileyen küresel ısınmanın baş sorumlusunun da başta karbon dioksit olmak üzere sera etkili gaz salımlarının olduğunu, bilim insanları, uzun yıllar öncesinde ortaya koymaları yanında, sürekli olarak önlemlerin iş işten geçmeden yürürlüğe girmesi konusunda alarm zilleri çalmaktadırlar. Küresel ısınmanın tüm doğa felaketlerindeki payı biliniyor. Bilinen bir başka gerçek ise alınması gereken önlemlerin savsaklanmadan alınmasıdır. Oysa bilim insanları önlem almada bir hayli gecikildiğini saklamıyorlar. Kopenhag’a göre bir nebze daha başarılı görünse de somut adımların atılması umudu gelecek yıl Güney Afrika Cumhuriyeti’nin sahil kenti Durban’da düzenlenecek 17. İklim Zirvesi’ne ertelenmiştir. Görünen o ki, iklim değişikliklerinin kaynağında olan küresel ısınma, önde gelen sorumlusu karbon dioksit başta olmak üzere sera etkili gaz salımlarının, ticaret, kutsal rekabet yüzünden zengin ülkelerin işi ağırdan almalarından kaynaklanmaktadır. İklim konferanslarının sadece sayısına bakmak bu görüşü yeteri açıklıkla kanıtlamaktadır. Somut adımların atılmasının savsaklanmasının bir başka kanıtını ise, yoksul ülkelerin küresel ısınmayla savaşmaları için gerekli yardımların da 2020 yılından itibaren başlayacağıdır. Atmosferi en çok kirleten zengin ülkelerin 2020 yılndan başlayacak yıllık 100 milyar dolarlık yardımlarının böylesine acil bir konuda onca uzun zaman sonra başlaması işi ağırdan almak değilse nedir sorusunu akla getirmektedir. Görülen o ki, küresel ısınmanın önünü kesecek önlemlerin ağırdan alınması felaketlerin sayısıyla ters orantılıdır. Önlemlerin geciktirilmesi, geri dönülmezin sınırlarına yaklaşıldığı tehlikesinin yanında felaketlerin de giderek artması anlamına gelmektedir. Oysa bilim insanları acil önlem alınması konusunda uyarı üstüne uyarı yapıyorlar. Ne var ki bu uyarılar zengin ülkelerin küresel ısınmanın 2 derecelik artmasını engellemek için geciktirmeden önlem almalarına yetmiyor. Çevre yıkımının önlenmesinin önemli bir ayağını ise bilindiği gibi biyolojik çeşitliliğin korunması oluşturmaktadır. Geçen ekim sonunda Japonya’nın Nagoya kentinde biyoçeşitliliğin korunmasıyla ilgili uluslararası konferansta somut adımlar atılmış, bu konuda on yıllık bir koruma stratejisi benimsenmiştir. Küresel ısınma, biyoçeşitliliğin korunması gibi devasa sorunların ağır aksak ilerleyen çözümünü beklerken bireylerin sürece katkıları da küçümsenmemeli, özellikle de çevre bilincinin yerleşmesiyle ilgili gelişmeler ihmal edilmemelidir. Dünyanın önde gelen çevreci sivil toplum kuruluşları bireylerin çevre konusunda günlük yaşamlarında yapacakları çok şey olduğu kanısındadırlar. Atıkların yeniden kullanımı, daha az otomobil kullanma, biyoçeşitliliğin korunması, kaynakların tüketilmesinde ekonomik ve duyarlı davranmak çevre konusunda bilinçlenmenin olmazsa olmazları arasındadır. Yıllar önce küçük sevimli ağaçkakanların dünya basınına da yansıyan öyküsü henüz belleklerden silinmiş değildir. Habere göre küçük ağçkakanların ünlü NASA’nın teknoloji harikası ‘Ay mekiğini’ taşıyacak olan füzelerin gövdelerini fena gagalayarak üzerlerinde yetmişi aşkın delik açarak neredeyse hurdaya çıkarmaları o zaman tüm dünyayı şaşkına çevirmişti. Bu trajikomik olay, neresinden bakılırsa bakılsın inanılmazın boyutlarını aşmaktadır. Ama aynı zamanda aklın sınırlarını zorlayan teknolojik gelişmelere hoyratça kurban edilen doğanın şaşırtıcı tepkisini de ortaya koymaktadır. Bu kıssanın hissesi, sanırım şudur: Ağaçkakanların gönüllerince gagalayacakları ağacın bırakılmadığı bir dünyada bu sevimli kuşların ağaca benzeyen füzeleri gagalamak zorunda kalmaları, çevre tahribatının gemi azıya alındığı günümüzde yeteri açıklıkta bir uyarı değil midir? Görünen o ki bu olay yinelenmediğine göre NASA yetkilileri duyarlılık gösterip, bir ihtimal çevreyi yeniden ağaçlandırarak ağaçkakanlarla barış içinde birlikte yaşamayı sağlamışlardır. Bu konuda ikinci bir çevre duyarlılığı öyküsü rüzgârdan enerji üreten ‘rüzgârgülleri’ ile yarasalar arasındaki ölüm kalım savaşıyla ilgili. Zira yeşil enerjinin sevimli rüzgârgülleri, kuşkusuz, istemeden çevrede uçup duran yarasaları ürkünç kanatlarıyla öldürmektedir. Daha vahim olan kanatlarının neden olduğu hava basıncının bu küçük memelilerde iç kanaması yaratarak ölümlerine yol açmasıdır. O kadar ki çevreci örgütlerin hesaplamalarına göre her rüzgârgülü yılda yüzü aşkın yarasanın ölümüne neden olmaktadır. Ancak çevreci duyarlılık ve teknoloji burada da devreye girerek, ‘Chirotech’ adı verilen ve ödüllendirilen bir sistemi devreye sokarak yarasalarla rüzgârgüllerinin barış içinde birlikte yaşamalarını sağlamıştır. Gezegenin geleceği, dünya kamuoyunde çevre bilincinin artmasıyla sağlanacak görünmektedir. Aksi halde iş, kendilerine omlet yapmak için ormanı ateşe vermekte sakınca görmeyenlerin keyfine bırakılırsa iklim zirvesi konferanslarının sayıları sürekli tırmanacaktır. K sürecinde daha önce görülmediği kadar etkin oldular... Sırpların aktif katılımı Arnavut nüfusun yoğun olduğu yerlerde yaşayan Sırp toplulukları, bu seçim Fakat, seçimlerin hemen ardından, Taçi’nin zafer mutluluğunu bozan haber Batı Avrupa’dan geldi. Avrupa Konseyi’nin hazırladığı raporda, Taçi, 19982000 yıllarında insan ticareti, uyuşturucu ticareti ve karapara aklama işlerine karışmakla suçlanıyor. İsviçre’nin eski savcısı Dick Marty tarafından hazırlanan raporda Taçi ayrıca, pek çok Sırp ve Arnavutun ölümünden sorumlu tutuluyor. Kosova yönetimi, bu rapora sert tepki göstererek bunun bir provokasyon olduğunu söyledi. Fakat buna rağmen, Konsey raporu onayladı. Uluslararası Af Örgütü ve Belgrad yönetimi de rapora destek vererek AB’den ve Kosova’daki AB misyonu EULEX’ten, raporda sözü edilen olayların araştırılmasını istedi. Öyle görünüyor ki, tıpkı WikiLeaks olayında da olduğu gibi bu raporda belirtilenlerin çoğu önceden bilinen şeylerdi. Fakat, Lahey Adalet Divanı, birkaç yıl önce, bu konuları incelemeye gerek olmadığını açıklamıştı. Şimdi ise AB Kosova Misyonu, olayların araştırılacağını vaat ediyor. Ancak Marty’nin raporun sonunda da belirttiği üzere, “Kosova’daki uluslararası örgütler, büyük bir ihtimalle, pragmatik davranmayı seçerek, adalet uğruna istikrarı feda etme yoluna gitmeyeceklerdir.” Ukraynacadan Çeviren: Deniz Berktay (Dzerkalo Tijniya Gazetesi, 24 Aralık 2010) ‘Ü RÜNLERİMİZE VE İNSAN SERMAYESİNE İNANIYORUZ’ Krizin es geçtiği vadi Val d’Aso İtalya’nın Marche bölgesinde Adriyatik kıyısında başlıyor Val d’Aso ve Sibillini dağlarının tepesinde sona eriyor. “Made in Italy” burada bir etiketten çok bir tür din ve “kriz” bütünüyle olumlu bir anlamda algılanıyor bu vadide. JENNER MELETTİ al d’Aso’da farklı ve güzel bir İtalya var. Çiftçi şuruplu meyve üretiyor, yatırımcı milyonlarca çift ayakkabı, bir başka yatırımcı bu vadide günde 1.2 milyon adet yumurta toplayan yardımcısıyla kendi üretimi yumurtalı makarnayı New York’taki mağazalara gönderiyor. Aynı dili konuşuyorlar: “Krizden çıkılabilir. Biz çıkmayı başardık. Peki işin sırrı nerede? Kendi ürünlerimize özellikle de insan sermayesine inanıyoruz. Zenginliğimizin altyapısını inşa edenleri sabahtan akşama eve tutsak etmek olanaksız.” Kaliteli ayakkabı üretebilmek için yetenekli zanaatkârlara gerek var. Leziz bir makarna hazırlamak için de en iyi kalitede un ve yumurta gerekli. Val d’Aso, hem ihtiyaç duyulan kaynaklara hem de işin erbabı kişilere sahip; önemli olan bu kişileri değerlendirebilmek ve işinin ustası nitelikli elemanlara emeğinin karşılığını ödemek gerektiğini unutmamak. Val d’Aso, Marche bölgesinde Adriyatik kıyısında başlıyor ve Sibillini dağlarının tepesinde sona eriyor. “Made in Italy” burada bir etiketten çok bir tür din ve “kriz” bütünüyle olumlu bir anlamda algılanıyor bu vadide. “Ekonomik kriz, cebinde diploması, çağrı merkezlerinde telefonlara yanıt verenleri iş aramak için uzak bölgelere giden gençleri vadiye geri döndürebilir.” Val d’Aso ve yöredeki başka vadilerde günde 4.5 milyon adet yumurta üreten Monaldi kardeşlerden Luca Monaldi, bu yönde gençleri geri dönmeye davet eden onlarca afişle donattı çevreyi. “Küçük de olsa bir toprak sahibi misin? Kullanılmayan bir depon var mı? En azından işe ayırabileceğin üç saatin var mı? Bizim grup yeni partnerler arıyor” diyor Monaldi ve ekliyor: “Kırsalda çalışıyor olmanın herhangi bir ofiste fotokopi çekmekten daha onurlu bir iş olduğuna şüphem yok. Ama güvenli bir gelir garanti edebilmeli. Biz 3 yıl içinde kafeste tutulan tavuk çiftliklerini kapatmayı ve tavukları araziye bırakmayı düşünüyoruz. 1520 bin tavuk sahibi olan bir üreticinin, bir fabrika işçisi ya da bir memurun iki katı fazla gelir sağlaması mümkün.” Val d’Aso tavukları, bir tür markaya dönüşecek. Doğal çevreyi gözeten, ahşap birimlerde kitlesel düzeyde üretim yapabilecek projeler gündemde. Bu projeler, gençlere yeni iş olanakları ve meslek sağlayan bir girişim. V Güneşli havada da şemsiye alan yatırımcı Ücretsiz tatile çıkarılma ya da işsiz kalma gibi durumlar Val d’Aso’da yaşanmadı. Fermo Sanayiciler Birliği başkan yardımcısı ve yumurtalı makarna üreten buğday gerekse su çok iyi.” Campofilone firmasının sahibi Enzo Rossi, “Vadideki yatırımcı Tarım Akademisi açılıyor çok başarılı” diyor ve ekliyor: Ocak 2011’de Val d’Aso “Hava güneşli iken bile Akademisi’ni açacaklarını anlatan şemsiyesiz yola çıkmayan bir Rossi şunları söylüyor: “Tarım yatırımcı profili. İşler bir kez sektöründe, toprağı işlemek rayına oturduğu ve para isteyenlerin eğitim alacağı bir kazanmaya başladığın zaman okul olacak. Bir zamanlar çiftçilik araştırma, keşif ve eğitime yapmak için okula gerek yoktu, yatırım yapmak mümkün. Kriz televizyon olmadığı için yaşlılar kapıyı çaldığında hazırlıklısın. gençlere toprağın nasıl işlendiğini, Benim sektörde Eylül 2009’dan en uygun hasat zamanını, kaliteli Eylül 2010’a kadar olan süreçte şarap üretebilmek için ayın uygun büyük dağıtım ve mağazalar olduğu dönemleri masa yüzde 15 düzeyinde üretim başında anlatırdı. kaybına uğradı. Oysa biz Akademi tarım işini yüzde 20 oranında öğrenmek isteyen büyüdük. Kriz ermo gençlere ziraat İtalya’ya daha geç Sanayiciler mühendisleri, uğradı ve oldukça Birliği başkan biyologlar, ağır seyrediyor. ekonomistler, yardımcısı ve ABD ve dünyanın sayıca az kalmış başka birçok yumurtalı makarna olsalar da bölgesinde üreten Campofilone çiftçilerin tanıttığımız firmasının sahibi Rossi, katılımıyla makarnayı 2007’de bir ay boyunca bir gerekli temel ve krizden yavaş da pratik bilgileri işçinin aldığı ücretle olsa çıkmaya verecek.” başlayan yaşamayı denedikten sonra Taze ve şuruplu ülkelerde işçilerinin aylık ücretlerine meyve üretimi satıyoruz.” net 200 Avro zam yaptığını yapan Ortezzano Rossi, 2007’de bir dile getiriyor: “Çiftçinin firmasının sahibi ay boyunca bir etik bir kimliği var: Sergio Catalini, işçinin aldığı bu Akademi’de ücretle yaşamayı Kendin için çalışan ders verecek denedikten sonra herkese saygı duymak isimlerden. işçilerinin aylık ve emeğinin “Meyve satışı gelir ücretlerine net 200 karşılığını sağlamadığı için Avro zam yaptığını vermek alternatif bir yol dile getiriyor: “Ben ve düşünüyordum. Eşim vadideki diğer önemli...” Ivana’nın kışın yememiz yatırımcılar çiftçi icin hazırladığı şuruplu kökenliyiz. Çiftçinin etik bir meyveleri üretebileceğimizi kimliği var: Kendin için çalışan düşündüm. Daha fazla miktarda herkese saygı duymak ve üretip satabilirdik. İşe adım emeğinin karşılığını vermek attığımız ilk dönem uyulması önemli... Yola başlangıçta 5, 6 gereken kurallar ve bürokratik işçiyle çıktık, şimdi 22 işçim var. ayrıntılar nedeniyle biraz çetin Yeni bir üretim tekniği geçti. Şimdi iş rayına oturdu. tasarlıyorum. Böylece başka Gıda sektörüne her yıl 12 bin işçileri de işe alacağım, Lazio bölgesinde Amatrice’de ‘Amatrice kavanoz şuruplu meyve makarnası’ üreterek yeni bir firma veriyoruz. Bir zamanlar olduğu gibi, meyvelerin kabukları elle açıyorum. Çünkü orada da gerek F soyuluyor, kavanozlar benmari usulu sterilize ediliyor. Bu işte sahibi olduğum tek makine, eşim Ivana.” Val d’Aso’ya sabah şafak sökerken bakarsanız, vadide yaşayan ve kendi toprağını işleyen çiftçilerin bu coğrafyaya büyük bir aşkla bağlandıklarını fark edersiniz. Güneş batarken, Adriyatik denizinin yüzeyindeki beyaz dalgalar ve Sibillini dağının tepelerini örten kar tabakası göze çarpıyor. Yöre halkı vadiden bir tür ana gibi söz ediyor. Sibillini dağının eteklerinde İtalyanların “tartufo” diye adlandırdığı beyaz ve siyah renkli yer mantarları, biraz daha aşağıda üzüm bağları var, köylülerin koyun sütünden yaptıkları peynirler... Vadide şeftali, elma, kayısı ve erik ağaçları mevcut. Yerel yönetimde tarımdan sorumlu Guglielmo Massucci, Val d’Aso’nun İtalya’daki birçok yerleşimin tersine büyük firmalar ve çokuluslu şirketlerin vadiye girmedikleri gerekçesiyle kurtulduğu görüşünde. Başka birçok bölgede arazileri talan eden nice çokuluslu şirketin daha sonra İtalya’yı terk ederek Romanya ve Çin’e yöneldiklerini anlatıyor Massucci. Yerli üretime dönüş Yörede Pedaso ve Comunanza vadileri arasındaki alanda 25 bin kişi yaşıyor. II. Dünya Savaşı sonrasında nüfusun 40 bin olduğu anımsatılarak, Val d’Aso’yu terk edenlerin geri dönebilecekleri belirtiliyor. Comunanza’da ayakkabı ve giysi üreticisi Nero Giardini’nin sağ kolu Enrico Bracalente, Giardini Style adıyla yeni bir firma açtı. Giardini, 2010’un ilk altı aylık döneminde 111 milyon Avro kâr sağladı, 2015’e kadar gerek Val d’Aso’da gerekse Marche’deki başka vadilerde 2 milyon adetlik bir üretim hedefliyor. Bu rakama ulaşmak için en az 1000 yeni iş gücüne gerek olacak. Giardini de, yerli üretime İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal (La Repubblica, 15 Aralık 2010) C MY B C MY B sadık kalarak “Made in Italy”ye inanıyor... Bracalente, her hafta vadideki çesitli ortaokulları ziyarete giderek öğrencilerle konuşuyor. “İtalya’da gençleri meslek sahibi yapan kaliteli meslek okulları ve teknik yüksekokullar da mevcut. Bu yönde bir seçim yaparak yatırımcı olmayı başaranların daha sonra mühendis, biyolog ve mimar olan ama iş bulamayan arkadaşlarını da işe alabileceklerini söylüyorum. Ben gençlere inanıyorum. Fabrikalarımın başında olan kişi 34 yaşında. 25 yaşından bu yana bu sektörde. İtalya’ya inanıyorum, yerli üretimden uzaklaşmak mantıklı görünmüyor. Kısa süre öncesine kadar ticari anlamda gerçek kazancın yeni ekonomi, sanal finanslarla elde edilebileceğine inandık. Ayakkabı üreten bir yatırımcı olarak bu koşullarda nereye varacağım diye soruyordum.” Sonra tablo değişmeye başladı, diyor ve ekliyor. “Almanya’ya bakıyorum. 2003’te burada taşıt sektörü krize girdi. Masa başına oturan yatırımcılar, hükümet ve sendikalar yaşanan krizi enine boyuna tartıştı. Sonuç? Bugün Almanya 5.5 milyon adet motorlu araç üretiyor. İtalya’da ise 500 bin araç üretilebiliyor. Almanya eski Doğu Almanya’nın içine girdiği krizi de aşmayı başardı. Biz İtalyanlar da uzak topraklara yönelmek yerine bizim Doğu Almanya’mız Güney İtalya’ya bakmalıyız. Ben bir dönem yatırım yapmaya çalışsam da güneyde hukuk kuralları işlemediği için ayrılmak zorunda kaldım. Devletin devreye girmesi gerekir. Böylece İtalya sınırları içinde üretim yapılabilecek yeni bir coğrafya doğar.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle