25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kemal Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır, Şanlıurfa Gezisi CUMHURİYET 29 KASIM 2010 PAZARTESİ AÇI MÜMTAZ SOYSAL BAŞBAKAN’IN son Lübnan ziyaretinde ne kadar keyiflendiğini fark etmişsinizdir. Aynı keyiflenme o ziyaretin çeşitli aşamalarını televizyonlarda izleyenlerimizde de vardı. Sanki bütün toplum olarak uzun zamandır arayıp da bulamadığımız bir kimliği bulmuş gibiydik. Pek rahat geldi Lübnanlılık çoğumuza: Arapla Avrupalı arası karma bir kimlik. Ayrıca, karma ölçüde din de var, çağdaşlık da. Galiba, biz zaten buyduk; Başbakan da öyle düşünüyordu. Ortadoğu havası pek rahat geldi bizlere. Ne iyi, kendimizi zorlayıp Batılı ve çağdaşmışız gibi görünme çabasına gerek yoktu artık. Bir çırpıda bırakabilecektik sanki bütün yapay zorlamalarımızı. aşkaları daha önce de “eksen kayması” geçirdiğimizi söylemişlerdi; ama pek aldırmamıştık. Çünkü, bizim eksen kaymamız yaklaşık bir yüzyıl önce, Balkanlar’ı büsbütün kaybettiğimiz zaman olmuştu. Osmanlı, vaktiyle Anadolu’da birçok yeri henüz fethetmemişken Rumeli’yi fethetmişti; dolayısıyla oraları Osmanlı için daha eski vatan toprağıydı. O toprağı bırakıp Meriç’in berisine, hatta Anadolu’ya çekilme zorunda kalmak Türk tarihinin en ağır travması olmuştur. O acıyı aşmak, yaşanan eksen kaymasını ancak daha rahat bir kültür zeminine oturtmakla başarılabilirdi. Ama olmadı; tam tersine, geçen yüzyılın başlarındaki Ermeni ve Kürt isyanlarıyla bunların hemen ardından gelen Mondros işgalleri Rumeli’den çıkarılmış ecdadın yaralarını büsbütün depreştirdi. Dıştan bakanlar, Milli Mücadele’yle hiç değilse Anadolu’yu elde tutabilmiş olmanın yaralı Türk benliğine nasıl iyi geldiğini tam anlayamayacakları gibi, şimdiki Kürt bölücülüğünün Anadolu’ya sıkışmış Türk benliği için ne ölçüde yaralayıcı olduğunu da tam anlayamazlar. ütün bunları düşününce, Davos “one minute”iyle başlayıp Filistin muhabbetiyle pekişen ve geçen hafta Lübnan sıcaklığıyla taçlanan gelişmelerin genellikle bu ülkeyi yönetenlerin ve bu ülke halkının psikolojisine niçin bunca iyi geldiğini anlamak zor değildir. AB’nin eski dışlayıcılığı ve ABD’nin yeni soğukluğu yanında Ortadoğu’nun bu kucaklayıcılığı elbet böyle bir rahatlama getirecekti. Kim bilir, belki artık doğal olan bu Ortadoğululuktur bizim için. Ortadoğulu Türkiye CHP ve Kürt Sorunu... Elbette sosyal demokrat bir halk partisi olan CHP, ülkemizin önemli bir sorunu olan Kürt sorununa da demokratik, barışçı çözüm üretmeyi görev bilmektedir. Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’da vurguladığı gibi, bu sorunun da “çözüm adresi” CHP olacaktır. Nitekim, SHP/CHP 1989’dan bu yana Kürt meselesinin ülke bütünlüğü içerisinde barışçıl çözümü için sürekli bir çaba içerisinde oldu. Ercan KARAKAŞ Eski Kültür Bakanı, SODEV Onursal Başkanı C B B HP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Paris’teki Sosyalist Enternasyonal toplantısından döner dönmez Diyarbakır ve Şanlıurfa’yı ziyaret etti. Bizim de katıldığımız gezi programı başlangıç için son derece başarılı ve umut verici oldu. Diyarbakırlılar Kılıçdaroğlu’na ilgisiz kalmadılar. Sorunlarını dile getirdiler. CHP’nin sorunların çözümü için daha etkin olmasını istediler. Siverek ve Şanlıurfa’da Kılıçdaroğlu ve CHP heyeti büyük sevgi gösterisi ile karşılandı. Özet olarak, uzun bir zaman aralığından sonra gerçekleştirilen bu gezi gelecek için umut verdi. Hiç kuşkusuz bu gezilerin sistemli bir biçimde sürdürülmesi, CHP’nin bölgedeki varlığını güçlendirmesi için asla ihmal edilmemesi gereken bir husustur. Nitekim, Kılıçdaroğlu da bu ziyaretlerin aralıksız olarak sürdürüleceğini söyledi. Elbette sosyal demokrat bir halk partisi olan CHP, ülkemizin önemli bir sorunu olan Kürt sorununa da demokratik, barışçı çözüm üretmeyi görev bilmektedir. Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’da vurguladığı gibi, bu sorunun da “çözüm adresi” CHP olacaktır. Nitekim, SHP/CHP 1989’dan bu yana Kürt meselesinin ülke bütünlüğü içerisinde barışçıl çözümü için sürekli bir çaba içerisinde oldu. AKP dahil, başka hiçbir kitle partisinin böyle bir çabası olmamıştır. Aslında iktidar partisinin “açılım politikasının” fiyaskoyla sonuçlanmasının en önemli nedeni de bir fikri hazırlığının olmamasıydı. Halka iletilemedi CHP’de durum tersinedir. Kamuoyunda daha çok SHP’nin Temmuz 1990 tarihli raporu bilinir. Oysa SHP/CHP’nin 11 ayrı parti belgesinde Kürt sorununun analizi ve çözüm önerileri yer almaktadır. Sıkıntı, çalışmaların halka iletilememesindedir. Kılıçdaroğlu yönetiminin Mayıs 2010 kurultayından sonra öncelikle ele aldığı konulardan biri de Kürt meselesi oldu. Yeni yönetim aşağıda tarihlerini ve kısa özetini sunduğumuz geçmiş çalışmaları ve son 20 yıldaki gelişmeleri de dikkate alarak yeni bir rapor hazırlanması için çalışma başlattı. Çalışmanın önümüzdeki haftalarda tamamlanması ve kamuoyuyla paylaşılması beklenmektedir. Kürt sorununun çözümüne yönelik önerilerin yer aldığı SHP/CHP belgeleri: 26 Kasım 1989, SHP İSTANBUL 2. İL DANIŞMA KURULU KARARI: “Güneydoğu ya da Kürt sorunu konusunda parti görüşü netleştirilmelidir.” Temmuz 1990, “SHP’NİN DOĞU VE GÜNEYDOĞU SORUNLARINA BAKIŞI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ” Raporu: “...Doğu ve Güneydoğu Anadolu sorunu da, Kürt sorunu da Türkiye’nin demokratikleşme ve demokratik haklar sorunu ile iç içedir.” 19 Kasım 1991, DYPSHP KOALİSYON HÜKÜMETİ PROTOKOLÜ: “...Herkesin kendi ana dilini, kültürünü, tarihini, folklorunu, dini inançlarını araştırması, koruması ve geliştirmesi temel insan hak ve özgürlüğü kapsamı içindedir.” Nisan 1993, SHP ÖNCELİKLİ HEDEFLER BİLDİRGESİ: “Türkiye’nin her yöresinde, her türlü düşüncenin özgürce açıklanabilmesi için gerekli tüm önlemler alınacaktır. Kürt kökenli yurttaşlarımızın da düşüncelerini özgürce açıklayabilecek leri ortam ve koşullar yaratılacaktır.” “İnsanlar, özgürce etnik, dolayısıyla ‘Kürt kimliklerini’ açıklayabilmelidir.” Ocak 1994, CUMHURİYET HALK PARTİSİ PROGRAMI: YENİ HEDEFLER YENİ TÜRKİYE: “Ülkemizde farklı etnik yapıların, farklı kültür kimliklerinin var olması, varlıklarını sürdürmesi, çoğulcu demokrasinin zenginliğidir...” “...CHP, Kürt sorununun da, bu anlayışla; tek seslilik ve tepki politikalarıyla değil, sosyal demokrat özdeki çoğulcu politikalar ve evrensel değerler çerçevesinde aşılabileceğine inanmaktadır.” Demokratik çözüm 18 Şubat 1995, CHPSHP BÜTÜNLEŞME GENEL KURULU: “ANA İLKELER VE TEMEL HEDEFLER BİLDİRGESİ”: “Kürt sorunu da ancak ‘etnik duyarlılıklara demokratik çözüm’ anlayışıyla; sosyal demokrat özdeki çoğulcu politikalar ve evrensel değerler çerçevesinde, ülkenin ve ulusun bütünlüğü korunarak çözülebilir...” 5 Ağustos 1998, CHP DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI RAPORU: “Terör ve Kürt sorunları çözümlenmeden, demokrasi kökleşemez...” “CHP, bölgede demokratikleşmeyi ve bölgesel sosyoekonomik gelişmeyi yaşama geçirerek Kürt sorununu çözmeye ka rarlıdır...” Ocak 1999, CHP DOĞU VE GÜNEYDOĞU RAPORU: “Ülkemizin çok kültürlü toplum olmasından kaynaklanan ‘etnik duyarlılıklara demokratik çözüm’ genel anlayışı çerçevesinde çözümlenmesi gereken Kürt sorunu, Türkiye’nin bir iç sorunudur.” 2001, DEMOKRATİKLEŞME RAPORU: İNSAN HAKLARI VE DEMOKRATİKLEŞME: Ülkemizde farklı etnik yapıların, farklı alt kültür ve kimliklerin var olması, bunların varlıklarını sürdürmesi ulusal zenginliğimizdir. Bu zenginliğin ortaya koyduğu etnik duyarlılıklara ve taleplere, ulusal bütünlük ve çoğulcu demokrasi kuralları içinde çözüm sağlanmalıdır.” 23/24 Ekim 2003, CHP 30. OLAĞAN KURULTAYI: “TEMEL SORUNLAR VE TEMEL ÇÖZÜMLER BİLDİRGESİ”: “...Etnik duyarlılıklara demokratik çözüm ilkemiz, ülkemizde kültürel çoğulculuğun ve iç barışın güvencesidir...” “Partimiz, Kürt sorununu da öncüsü olduğumuz bu anlayış çerçevesinde, ‘eşit anayasal yurttaşlık, sosyal hukuk devleti, insan hakları, sosyoekonomik kalkınma, eşitlik ve özgürlük’ ilkeleri eşliğinde kalıcı çözüme kavuşturmaya kararlıdır.” 26/27 Nisan 2008, CHP 32. OLAĞAN KURULTAYI BİLDİRGESİ: “Devletin kimseyi asimile etmeye hakkı yoktur... Kişisel kültürel haklar, temel insan hakkıdır…” Kunuri Muharebesi (Kore / 29 Kasım 1950) Prof. Dr. Cengiz KUDAY mumtazsoysal@gmail.com B ugün 29 Kasım 1950’de , Türk Tugayı’nın Kore savaşında katıldığı en kanlı muharebe olan “Kunuri Muharebesi”nin 60’ıncı yıldönümü. 1950 yazının 25 Haziran günü, Kuzey Kore, Güney Kore’ye saldırdığında herkes durup dururken bu savaşın nerden çıktığını düşünmüştü. Bunu bir sınır anlaşmazlığı gibi algılayanlar oldu. Gelişmeler çok süratli cereyan etti ve sonrasında bugün henüz resmen sona ermemiş olan bir savaş başladı. Olayın gerçek boyutları anlaşıldığında; Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Birleşmiş Milletler Örgütü’nü (BM) harekete geçirerek, savaşı başlatan Kuzey Kore’nin cezalandırılması yolunda önlemler alınması için çağrıda bulundu. Gelişmeler Kore’de görevlendirilmek üzere bir “Birleşmiş Milletler Ordusu”nun kurulmasına yol açtı. Kore’deki savaş kısa süre içinde BM savaşı haline geldi. Savaşın devamı boyunca Güney Kore ordusuna destek ve takviyede bulunmak üzere Türkiye de dahil olmak üzere BM’ye üye 18 Batılı ülkenin silahlı kuvvetlerinden Kore’ye birlik sevk edildi. Kore savaşının başlangıcından bir ay önce Türkiye’de iktidar olan Demokrat Parti (DP) Hükümeti, Yalova’da yaptığı bir toplantı sonunda 25 Temmuz 1950 Kore’ye 4500 kişilik bir tugayın gönderilmesine karar verdi. Böylece Türkiye Cumhuriyeti, ABD’den sonra Kore’ye kara kuvveti göndermeye karar veren ilk devlet oldu. Hatırlamak gerekir ki; Türkiye o tarihte 1949’da kurulmuş olan Kuzey Atlantik Antlaşması Paktı’na (NATO) henüz üye değildi. (Türkiye’nin pakta üye oluş tarihi 1952’dir). 2021 Eylül 1950’de İskenderun’da toplanan Türk Tugayı, 29 Eylül’de limandaki ABD gemilerine bindirildi. Her türlü eğitimin sürdürüldüğü 21 günlük bir denizyolu intikalinden sonra; 259 subay, 22 sivil ve askeri memur, 395 astsubay, 4414 erden oluşan kafile (Toplam: 5090 personel)i 16 Ekim günü, Kore’nin Pusan limanında indirildi. Tugay 20 günlük bir intibak eğitimi sonrasında harekât alanına sevk edildi. 29 Kasım 1950’de “Kunuri Muharebesi”nde , vatanından binlerce kilometre uzaklıkta, tamamen yabancı olduğu topraklarda, bir gecede personel mevcudun üçte birine ulaşan oranda zayiat verdi. Harekât alanında hiçbir ülke silahlı kuvvetlerinin yardım ve desteği olmaksızın, tamamen kendi olanaklarıyla muharebeyi sürdüren Türk Tugayı, 8’inci ABD Ordusunun, Çin kuvvetleri tarafından kuşatılmasına engel olarak onu çok büyük bir felaketten kurtardı. Ne yazık ki bunun için büyük bir bedel ödedi. Çok ağır kayıplar verdi. (12 subay, 7 astsubay, 199 erbaş ve er olmak üzere toplam 218 şehit; 5 subay, 10 astsubay, 440 er olmak üzere toplam 455 yaralı; 7 subay, 2 astsubay, 85 er olmak üzere toplam 94 kayıp harekât alanında kayıp olan) Altmış yıl önce ,insanlık idealleri uğruna vatanından uzak diyarlarda kan ve can veren o kahramanları bugün saygıyla anıyoruz. Türk askeri Kore’deki savaştan her zaman olduğu gibi ve bundan sonra da olacağı gibi yüzünün akı ile çıktı. O gün o savaşta şehit düşen, gazi olan ve yurda dönen askerlerimiz bugünkü silah arkadaşlarına göre çok şanslı askerler idiler. Onların ardında; onları seven, onları takdir edebilen, onları bağrına basan bütün bir ulus vardı. Kaynaklar: 1) Kore Savaşlarında Mehmetçik (İbrahim Artuç) 2) That’s Kind of War Korean YAŞAMAK GÜZEL YAŞATMAK DAHA DA GÜZEL 0 212 557 70 70 / PBX C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle