25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 KASIM 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 13 Piyasalarda Yunanistan ve İrlanda’dan sonra Kıbrıs Rum Kesimi’nin derin krize gireceği endişesi başladı ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Avrupa’da yaprak dökümü Ekonomi Servisi Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu Standard and Poor’s’un (S&P), Kıbrıs Rum Kesimi’nin ‘A(+)’ olan kredi notunu, geçen hafta ‘A’ya indirmesi, uluslararası piyasalarda Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan, İrlanda, Portekiz ve İspanya’dan sonra sırada Kıbrıs Rum Kesimi’nin olduğu tartışmalarının başlamasına neden oldu. Ekonomistler, Avro Bölgesi’ne üye küçük ada devletinin, gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYH) yüzde 6’sı düzeyinde bulunan bütçe açığını kapatmak için sert tedbirler almaması durumunda, Yunanistan ve İrlanda gibi AKP’nin Ekonomide Devlet Algısı Sorgulanmalı! AKP iktidarının ekonomi politikası, piyasaya iman anlayışına dayanır. Bu anlayış, 2011 yılı kamu gelir ve harcamalarına da bire bir yansıyor. AKP iktidarında kamu ekonomik kesiminin içeriği sıkça yeniden tanımlanıyor. Son yıllarda kamu ekonomik kesiminin toplamı ki bu genel devlet olarak adlandırılıyor merkezi yönetim, yerel yönetimler, döner sermayeli kuruluşlar, İşsizlik Sigortası Fonu, sosyal güvenlik kuruluşları, genel sağlık ve fonlar olarak tanımlanıyor (DPT, 2011 Yılı Programı, s.48). Bu geniş tanımlı kamu ekonominin gelirlerinin 2011’de 420,9 milyar lira olması öngörülüyor. Bu tutar, 2011 için öngörülen yurtiçi toplam ulusal gelirin yüzde 34.7’si kadardır ve 2010 yılının yüzde 35.0’iyle kıyaslandığında, az da olsa azaltıldığı anlaşılıyor. Toplam gelirler içinde en büyük pay doğal olarak, 239.4 milyar lira ile vergilerindir. Vergi gelirlerini AKP esas olarak dolaylı vergilerden sağlıyor. Vergilerin yalnızca yüzde 29,7’si gelire göre alınan doğrudan, bunlara vasıtasız ya da dolaysız da denir, vergilerdir. Vergilerin geriye kalanı, dolaylı ya da vasıtalı olarak adlandırılan yüzde 70 dolayında bir bölümü, alımsatım gibi ekonomik işlemlerden alınan ÖTV ve KDV türü vergilerden oluşuyor. Dolaylı vergiler ödeyenleri arasında varsılyoksul ayrımı yapmaz; bu nedenle de en haksız ve adaletsiz vergi türüdür. Vergilerin ekonominin kesimleri arasında dağılımı, ülkenin ne ölçüde demokratik siyasal yapıya sahip olduğunun da bir göstergesidir. Bu nedenle, demokrasinin Türkiye’ye göre daha çok güçlenmiş olduğu ülkelerde, örneğin AB’de, dolaylı ve dolaysız vergiler arasında bir denge oluşur; çoğu kez bunlar yarı yarıyadır. Ulusal gelir içindeki payı geçen yıla göre arttırılmayan ve kaynakları da yanlış vergi politikası nedeniyle sağlıksız olan toplam kamu gelirlerinin harcamaları da sorunludur. Kamu harcamalarının yapısı, 2011’de de AKP iktidarının devletin ekonomideki yerine nasıl yetersiz ve sakat baktığını bir kez daha kanıtlıyor. AKP iktidarı, bırakınız işsizlik sorununa çözümü, yoksulların sosyal koruma ağını genişletme; ekonomideki kayıt dışılığı azaltma ve cari açığı sınırlandırma gibi köklü sorunlara çözüm bulma yoluna gitmiyor. İktidar, kamu yönetimini etkinleştirme ve çalışanların niteliğini güçlendirme gibi konularla da ilgilenmiyor. Ancak AKP iktidarı 2011’de, ekonominin ve dolayısıyla toplumun geleceği açısından bir büyük olumsuzluğa imza atıyor: Kamunun, cari fiyatlarla toplam sabit sermaye yatırımlarını azaltıyor. Yanlış okumadınız. AKP 2010 cari fiyatlarla 43.3 milyar lira olan yatırım harcamalarını, 2011’de yüzde 6.7 oranında azaltarak 40.4 milyar liraya indiriyor. Orta Vadeli Program (20112013) kamu sabit sermaye yatırımlarının bir önceki yıla göre sabit fiyatlarla yüzde 8.9 oranında azalacağını müjdeliyor. AKP sayesinde devlet sermayeden yiyen bir özellik kazanıyor. Çok ağır bunalım yılları dışında görülemeyecek bir sermaye daraltılması uygulamasına gidiliyor! Harcamaların en önemli öğesi, devletin iç ve dış borçları için yapacağı faiz ödemeleridir. AKP, 2011’de de 47.5 milyar lira faiz ödemesi yapacaktır. Toplam faiz ödemesi, toplam harcamaların yüzde 11’i gibi bir büyüklüğe ulaşıyor. Çok gelirliden daha çok vergi toplamayan devlet, borçlanıyor ve topladığı vergileri faiz olarak ödüyor. Ülkeye daha sıcak para giriyor; sıcak paranın faiz kazançlarından vergi alınmıyor. Bunun karşılığında yabancılar da “İyisiniz, iyisiniz” diye övgüler düzüyor. Geçen yıl küresel ekonomi ağır bir ekonomik bunalım yaşadı. Yaşanan bunalım en aşırı piyasa savunucularının bile görüşlerini değiştirdi; ABD ve AB’de piyasacı ekonomi politikası uygulayıcıları piyasanın kendi yanlışlarının yine kendisinin düzelteceği görüşünü terk etmelerine neden oldu. Her an yeni bir ekonomik bunalımın kapıda olduğu bir sırada ve ekonominin hiçbir köklü sorununa ucundan kıyısından bile çözüm bulamayan AKP’nin bu derece aşırı piyasa yandaşlığı, ekonomideki bilinmezlikleri derinleştiriyor. Devletin ekonomideki yerine bu kadar düşman olunmasının, aşırı piyasacı mantık içinde bile hiçbir sağlıklı yanı yoktur. Piyasaya inancını yıllardır bozmayan AKP iktidarı ekonomik bunalımdan ders almıyor. O zaman sormak gerekiyor: Bu yüksek faiz ödemeleri, dış açık ve ağır işsizlikle nereye kadar? yakupkepenek06@hotmail.com Akdeniz ada devleti için alarm çanları, geçen hafta S&P’nin ülkedeki bankacılık sisteminin kırılgan olduğunu gerekçe göstererek kredi notunu bir basamak düşürmesiyle çalmaya başladı. AB ise İrlanda’yı kurtarmak için hazırlanan 85 milyar Avro’luk kredi paketine onay vermek için toplandı. Avrupa Birliği ve Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) yardım talebinde bulunmak zorunda kalabileceği uyarısında bulunuyor. Uzmanlar, Kıbrıs Rum Kesimi’nin gerekli tedbirleri zamanında almamakla ve bütçe açığına karşı yeterli önlem uygulamamakla suçluyor. Ekonomist Symeon Matsis, ülkede birçok insanın ‘durumun katlanılabilir olduğu’ görüşünü taşıdığına, oysa hükümetin sert tedbirler almaması halinde durumun kontrolden çıkabileceğine dikkat çekti. ve maliye bakanlarının toplantısının ardından yaptığı açıklamada, paketin 10 milyar Avrosunun acil finansman ihtiyaçları, 25 milyar Avrosunun bankacılık sektörüne destek ve 50 milyar Avrosunun bütçe finansmanı için öngörüldüğünü kaydetti. Uluslararası Para Fonu’nun 22.5 milyar Avroyla katılacağı pakete İngiltere, İsveç ve Danimarka da destek olacak. AB, ağır borç yükü ve yüksek büt AB’den pakete onay AB ekonomi ve maliye bakanları, borç krizindeki İrlanda’yı kurtarmak için hazırlanan 85 milyar Avroluk kredi paketini onayladı. Avro Grubu Başkanı ve Lüksemburg Başbakanı JeanClaude Juncker, AB ekonomi çe açığına sahip Portekiz ve İspanya’nın da yardım istemesinden endişe ediyor. Portekiz ve İspanya’nın da kervana katılması halinde, IMF’nin de desteğiyle Avro Bölgesi’nin mayıs ayında oluşturduğu 750 milyar Avro’luk kurtarma fonunun yetersiz kalacağı belirtiliyor. Öte yandan Avrupa Merkez Bankası ve IMF temsilcisi Paul Tomsen, Yunanistan’ın borçlarını ödeme süresinin geciktirilebileceğini belirtti. Tomsen “Yunanistan’ın, gidişatını değiştirmesi için 1 yılı var. 4. kredi diliminin serbest bırakılması değişikliklerin başarılmasına bağlıdır” dedi. Özel sektör borcunu ikiye katladı ANKARA (AA) Özel sektörün yurtdışına borcu, 20052009 döneminde 2.5 kat arttı. 2005 yılında 50.6 milyar dolar olan özel sektörün yurtdışı borcu, 2009’da 127.9 milyar dolar oldu. Eylül sonunda ise bu rakam 119.4 milyar dolara ulaştı. Özel sektörün finansal borçlarının 27.9 milyar doları bankalara olan borçlar, 5.8 milyar doları bankacılık dışı finansal kuruluşlara olan borçlar oluşturdu. Özel sektörün en fazla borçlandığı ülkeler Avrupa ülkeleri oldu. Özel sektör Avrupa ülkelerinden 86.6 milyar dolar uzun vadeli kredi alırken, Asya ülkelerinden 16.8 milyar dolar, Amerika kıtasındaki ülkelerden 15.8 milyar dolar kredi aldı. En fazla borçlanılan ülkeye bakıldığında ise özel sektörün bu yıl 24.5 milyar dolarla en fazla İngiltere’ye borçlandığı görüldü. İngiltere’nin ardından 13.6 milyar dolarla ABD, en fazla borçlanılan ikinci ülke oldu. Bahreyn de 12.8 milyar dolarla en fazla borçlanılan üçüncü ülke oldu. Adnan Hastürk, tur operatörleriyle anlaşmaya vardıklarını Şanlıurfa’yı bölgenin çekim noktalarından biri yapacaklarını söyledi. ÖTV zammı rakı satışlarını azalttı İSTANBUL (AA) Mey İçki Pazarlama Direktörü Çiçekten Becel, bu yıl yapılan ÖTV zamları nedeniyle rakı pazarının yüzde 2 civarında daraldığını söyledi. ÖTV zammının ciroların düşmesine ve sermaye ihtiyacının artmasına neden olduğunu kaydeden Becel, “Bu durumdan Tekel bayii ve bakkal gibi bazı geleneksel satış noktaları olumsuz etkilenecek. Söz konusu satış noktalarında kazancın yüzde 80’i içki ve sigaradan geliyor. Vergi artışları perakendecilerin sermaye ihtiyacını yukarı çekti ve müşteri talebinin azalmasına neden olduğu için ciroları düşürdü” dedi. Becel, 70’lik bir rakıda ÖTV ve KDV’nin payının yüzde 60’lara geldiğini, vergiden dolayı kaçağın artacağını söyledi. Şanlıurfa, Dedeman’la tanıtım atağına geçti MURAT GÜLDEREN ŞANLIURFA Hz. İbrahim’in doğduğu ve ateşe atıldığı, Eyüp Peygamberin hastalıklarla sabrının sınandığı, İsa’nın kutsadığı, Lut, İlyas, Şuayp ve Musa peygamberlerin bulunduğu ve her dinden insanların ortak bir noktada buluştuğu topraklara dünyanın dört bir yanından turist çekme çalışmalarını hızlandıran Dedeman, Şanlurfa’yı marka şehir yapmak için il yönetimiyle kafa kafaya verdi. Bölgede yapımı devam eden Hilton ve Sheraton otel Şanlıurfa’da üç yıl önce faaliyete geçen Dedeman, inanç turizmi için bölgeye Asya’dan Amerika’ya kadar Müslüman, Hıristiyan ve Musevileri çekmek için tanıtım atağına kalktı. lerinin de tamamlanmasıyla şehre büyük bir canlılık geleceğini ve Urfa’nın kalkınmaya başlayacağını anlatan Dedeman Otelleri Bölge Müdürü Adnan Hastürk, mevcut olan yüzde 60’lık doluluk oranının kısa sürede yüzde 100’e çıkacağını belirtti. Hastürk, bu amaçla yakın zamanda Mardin’e de otel kuracaklarını söyledi. Urfa’ya ilk beş yıldızlı oteli kendilerinin getirdiğini anlatan Hastürk, “Burda olmamızla turist sayısı da 40 bin kişi arttı” dedi. Şanlıurfa Dedeman Genel Müdürü Aydın Duran da yeni başlayan Borajet uçuşlarıyla beraber Suriye ve Lübnan’dan gelen turist sayısın en az ikiye katlanacağını belirterek şunları söyledi: “Şanlıurfa, Mardin’deki inanç potansiyeli nin tümüne sahip. Ancak pazarlamada sıkıntı yaşanıyor. İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi büyük şehirlerde billboard’larda Şanlıurfa’yı tanıtacağız.” Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan, ulusal ve uluslararası alanda markaların Şanlıurfa’ya yatırım için atağa kalktıklarını anlatarak “Sheraton ve Hilton da bölgede otel inşaatlarını tamamlamak üzere. Ayrıca Kale Grubu, Hakan Plastik, Novotel, İbis, Güllüoğlu ve Güral Otel de Şanlıurfa’ya yatırım planları yapıyor” dedi. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA Geçen haftalarda yaşanan gelişmeler, Avrupa’da hükümetlerin kriz yönetme politikalarına karşı bir toplumsal muhalefet dalgasının yükselmeye başladığını gösteriyor. erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com Hava Döndü sınıfsal niteliği, birçok alanda olduğu gibi üniversite eğitiminde de kendini çok çarpıcı bir biçimde gösteriyor. Üniversite harçlarında yapılması öngörülen artışlar üniversite eğitimini, geçen yüzyılın başında olduğu gibi, yalnızca en üst tabakanın çocuklarına ayrılmış bir ayrıcalığa dönüştürürken, gittikçe artan üniversitesermaye işbirliği, sosyal bilimleri, felsefe, siyaset, kültürel çalışmalar gibi eleştirel düşüncenin yaşayabildiği, gelişebildiği bölümleri, Middlessex Üniversitesi Felsefe Bölümü örneğinde olduğu gibi, kapanmaya zorluyor. Halkın refah düzeyine yönelik bu saldırıların, Yunanistan ve İrlanda’dan sonra Portekiz, İspanya, İtalya gibi ekonomileri çok daha büyük ülkelere doğru yayılması bekleniyor. Geçen hafta, AB’nin merkez ülkelerinden biri olarak bilinen Belçika’nın adı da, hiç beklenmedik bir biçimde bu ülkelerle birlikte anılmaya başladı. Tüm bu saldırının arkasında, sözde piyasaların ve genelde kapitalizmin kendi kendine dengeye geleceğine, istikrar ve refah sağlayacağına ilişkin, fiilen bir kez daha iflas etmiş 300 yıllık bir ideoloji yatıyor. Böylece içinde bulunduğumuz durum bir taraftan, “Yangını söndürmek için, bizzat yangını çıkaran kundakçıyı yardıma çağırmaya benziyor” öbür taraftan da “kendi kuyruğunu yiyerek yaşamaya çalışan bir yılana”. Bu yılan benzetmesi iki açıdan anlamlı. Birincisi, bankalar kurtarılırken bu tasarruf tedbirleri toplumun tüketim kapasitesini daha da daraltarak “aşırı üretim” (talep yetersizliği) krizini daha da derinleştiriyor, borçların ödenmesine, istihdamın korunmasına gerçekten yardımcı olabilecek, üretken, özellikle orta ölçekli sanayi işletmelerini yıkıma itiyor, durgunluğu derinleştiriyor. İkincisi, bu durum toplumda giderek bir karşı tepkiye yol açmaya başlıyor; neoliberal hegemonyanın çöküşünü hızlandırıyor. Keynes’in 1930’larda vurguladığı gibi, krizden çıkabilmek için yeni düşünceler, önlemler gerekiyor, ama yönetimdeki (bir önceki dönemin yetiştirdiği) kadroların ideolojisi yeniyi düşünmeyi önlüyor... Barnett’in, solliberal eğilimli Opendemocracy sitesinde vurguladığı gibi, 68’in aksine bu kez öğrenciler toplumda marjinalleştirilemiyorlar. Çünkü hemen herkes, öğrencilerin salt kendi harçları için mücadele etmediğini, konuta, sağlık hizmetlerine gelince kaynak yokluğundan yakınan İngiltere hükümetinin İrlanda bankalarına yardım etmek için aniden milyarlarca sterlin bulabildiğini, bunun yükünün de kendi omuzlarına yükleneceğini görüyor. İtalya’nın başkenti Roma’da da öğrenci olayları toplumu sarsıyor. Geçen hafta Portekiz’de sendikaların, hükümetin tasarruf önlemlerine karşı düzenledikleri genel grev büyük bir başarıyla gerçekleşmişti. İrlanda halkı da tepkisini göstermeye başladı. Güneybatı Donegan bölgesi seçimlerinde hükümet partisi Fianna Fail’in oyları yüzde 51’den yüzde 21’e düşerek adeta buhar olurken, Sinn Fein’in adayı yüzde 39 oy alarak, Belfast Telegraph’ın deyişiyle “rakiplerinin ürerinden buldozer gibi geçti”. Sinn Fein’in adayı Pearse Doherty, “Seçmenin yalnızca hükümetin dört yıllık planının değil, IMF’nin İrlanda’nın işlerine burnunu sokmasına da hayır dediğini söylüyordu” (Irish Examiner, 27/11). Irish Independent’in başyazısı da, “bu sonucun bundan sonra yaşanacakların bir işareti olduğunu” yazıyordu. Cumartesi günü de, İrlanda İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun düzenlediği protesto yürüyüşüne son derecede kötü hava koşullarına karşın 100 Kundakçılara ve yılanlara dair Yunanistan’dan sonra İrlanda’yı (aslında bankalarımali sermayeyi) “kurtarmak” için alınan önlemler, halk sınıflarının refahına yönelik büyük bir saldırının ilk işaretleriydi. İrlanda hükümetinin, IMF ve Avrupa Merkez Bankası’nın ve özellikle Almanya’nın onayını alabilmek amacıyla hazırladığı önlemler paketi, öğrencilerin burslarında yüzde 25 kesinti yapıyor, asgari ücreti yüzde12 oranında düşürüyor, konut vergisini yüzde yüz arttırıyor, düşük gelirlilere kira vergi desteğini kaldırıyor, katma değer vergisini genişleterek yüzde 21’den yüzde 23’e yükseltiyor, kamu yatırımlarını gelecek yıl 2 milyar Avro, sonraki yıl 400 milyon Avro azaltıyor; kamunun elindeki varlıkları satışa çıkarıyor. Tüm bunlar olurken Avrupa’nın en düşük (yüzde12.5) kurumlar vergisine dokunulmuyor (Irish Examiner, 25/11). Irish Independent’den Martina Davlin, ekonomik durgunluğu daha da derinleştirecek bu önlemleri yorumlayan yazısında, “Ama bizim artık bir maliye bakanımız yok ki, IMF ve AB bu bakanlığı kendi bünyelerine kattılar” diyor. Aynı gazeteden Brendan Keenan, “İrlanda’nın ulusal egemenliğini kaybettiğini” ileri sürüyor. İngiltere’de muhafazakâr hükümet acımasız bir ruh haliyle toplumsal harcamaların hemen tüm alanlarında derin kesintilere gidiyor. Bu saldırının Saldırı ve karşı tepki İngiltere’de önceki hafta patlak veren öğrenci olaylarının ardından ilginç gelişmeler yaşandı. Olaylar sırasında öğrenciler, polisle çatıştılar, Muhafazakâr Parti binasını işgal ettiler, oldukça da maddi zarar yarattılar. Ama bu olaylar toplumda, sağ basının beklendiği infiali yaratmadı. Aksine, “nihayet birileri protesto ediyor” ruh halini tetikledi. Öğrenci olayları, üniversite işgalleri geçen hafta, halkın ilgisini giderek artan bir biçimde çekerek parçalanmış polis minibüsünün önünde polis kaskıyla gazetecilere poz veren öğrencinin, “Artık hayatta kimse bana iş vermez” sözlerindeki içtenliğe gülümseyen bir sempatiyi de yanına alarak devam ediyor. 1968 öğrenci olaylarının emektarlarından Anthony binden fazla işçi, öğrenci, emekli katılıyordu (The Guardian, 28/11). Halkın refah düzeyine yönelik saldırılar yaygınlaşırken, toplumsal muhalefetin tepkisi yükselirken bu “hava değişikliğinin” siyasi iklimi de etkilemeye başladığı görülüyor. Toplumsal muhalefetin baskısı nihayet, en azından İngiltere’de sosyal demokrasiyi sola doğru itmeye başlıyor. İngiliz İşçi Partisi’nin yeni başkanı Ed Miliband, geçen hafta, muhafazakâr basının olası tepkilerine aldırmadan, kendisine yönelik eleştirilere cevap olarak “Evet ben kızılım, sosyalistim ve bununla da gurur duyuyorum. Öğrenciler davalarında çok haklılar, ben de onlara katılmayı düşünüyorum” dedi. Hafta sonunda İşçi Partisi’nin Ulusal Politika Forumu’nda konuşan Miliband, “Yeni İşçi Partisi”nin ötesine geçerek artık halktan, ekonomik krizde ezilenlerden yana yeni politikalar geliştirmek, partinin doğal tabanıyla yeniden buluşmak gerektiğini savunarak partiyi bu yönde yeniden şekillendireceklerini ileri sürdü. Miliband’ın açılımını, yükselmeye başlayan toplumsal muhalefeti İşçi Partisi içine hapsetme çabası olarak değerlendirebiliriz. Ama önemli olan bu değil. Önemli olan, sosyal demokratların, ancak kendi sollarından bir baskı geldiğinde sola dönmeye başlaması. Bu sola dönüş başladığında ülkedeki egemen siyasi söylem de değişmeye ve sosyalistlerin kendilerini daha iyi anlatmalarına olanak verecek sınıf mücadelesi kavramlarını da içine almaya başlıyor. “Yeni CHP” üzerine düşünürken bu gelişmeleri de göz önüne almak yararlı olabilir. Kesilen kurban yüzde 34 düştü Ekonomi Servisi Türkiye Ziraatçiler Derneği Başkanı İbrahim Yetkin, Kurban Bayramı’nda kesilen hayvan sayısında geçen yıla oranla yüzde 34’lük düşüş olduğunu, ithal hayvana ise tüketim alışkanlığı olarak rağbet edilmediğini söyledi. Bu yılki kurban fiyatlarında geçen yıla göre yüzde 25 dolayında artış olduğunu aktaran Yetkin, ithal kurbanlıklara ilgi gösterilmemesinin bunda etken olduğunu öne sürdü. Yetkin, önümüzdeki 40 günlük süreçte et fiyatlarında bir miktar gevşeme olabileceğine işaret etti. İstihdamda artış beklemiyor Ekonomi Servisi Her 100 sanayiciden 17’si gelecek 3 aylık dönemde yeni istihdam artışı beklemezken, 75’i ise söz konusu dönemde istihdamın aynı düzeyde kalacağını kaydetti. Anka’nın Merkez Bankası’nca imalat sanayii işyerlerinde gerçekleştirilen kasım ayı İktisadi Yönelim Anketi’ne verilen yanıtlar üzerinde yaptığı belirlemelere göre, sanayicilerin gelecek 3 ayda istihdam artışı beklemediği ortaya çıktı. Sanayiciler üretimini kısıtlayan faktörlerin başında ‘talep yetersizliği’ni dile getirdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle