15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 22 KASIM 2010 PAZARTES 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL CHP’nin Yeniden Yapılanması CHP kendini, kadrolarını ve örgütlerini çok yönlü yenilemeli, ülkeyi yönetmeye hazırlamalıdır. Uygulamaya dönük projelerini somutlaştırmalı ve zenginleştirmelidir. Her şeyden önemlisi, bütün bu artılarını, zenginliklerini halkımızla en etkin biçimde paylaşmalıdır... ONUNCU KÖY BEKİR COŞKUN Kendini Kandırmak ÖYLE bir dönüş yapıldı ki Lizbon’dan, sanki müthiş bir diplomatik savaş kazanılmıştı. Gül, NATO’nun çöküşünü önleyip onurunu koruyan büyük kahraman gibiydi. Neymiş, balistik füzelerin yerleştirilmesi konuşulurken komşu İran’ın adı metne geçirtilmeyerek Tahran’ın endişesi de giderilmiş. Oysa, konuyu biraz bilen bilir ve konuyu çok iyi bilen Onur Öymen de defalarca vurguladı ki hep oybirliğiyle alınan NATO kararlarında ülke adı hiç zikredilmez. Gün gibi aşikâr olan şimdiki konjonktürde buna gerek de yoktur. Lizbon’a niçin gidildiğini ve neyin nasıl kararlaştırılacağını herkes öngörmekteydi. Böylesine doğal bir durumu devlet başkanı olarak sahiplenip kendi kendine övgüler düzmek Türk diplomasisinin ününe yakışır mıydı? Üstelik, yapılmaya çalışılan işin özü de değil Türkiye’ye, ortaklığın herhangi bir üyesine fazla şeref getirecek türden değil. Alt tarafı, hayli zorlamayla yaratılmış yapay bir vehimden yararlanılarak yeniden pahalı bir silahlanma dönemine giriliyordu. Amerikan sanayiinin birkaç dalına birden iş yaratarak ekonomiyi ayakta tutmaktan başka yararı olmayacak bir girişimdi bu. yle anlaşılıyor ki devletlerarası bir toplantıda ülkesinin “başarı”ları göklere çıkarılıp krize dayanıklılığı, büyümesinin hızlılığı ve bölgesindeki çöpçatanlık çabaları abartılarak övüldükçe devlet başkanı da sevindirik olmuş ve ölçüsüz bir iyimserliğe kapılmaktan kendini alamamış. Ekonomideki cari açığın gitgide büyüdüğünü, dışalıma dayalı bir dışsatım politikasının kırılganlığını, AB’ye tam üyelik görüşmelerindeki oyalamanın yüz kızartıcılığını unutarak. ma yalnız iktidar politikacılarına özgün bir kusur değil galiba bu. Hepimizde böyle zayıf bir yan var: Dışta övüldükçe kendimize eleştirici gözle bakmaktan uzaklaşıveriyoruz kolayca. Hep hor görülmüş ve dışlanmış olmanın bıraktığı bir kompleksin sonucu mu? Özgüven eksikliği mi? Yönetenlerimizin yönettikleri halka kendilerini yabancı tanıklığıyla gerçekte olduklarından daha önemli gösterebilme çabası mı? Yönetilenleri böyle aldatmanın şu sakıncası var: Yaratmak istediğiniz yanılsamaya sonuçta siz de inanmaya başlıyorsunuz ve zamanla kendi boyunuzu aşan işlere kalkışabiliyorsunuz. Başka bir deyişle La Fontaine’in “Tilkiyle Karga” masalındakinden de kötü bir durum söz konusu. Masalda tilkice övülen ve sesinin sahiden güzel olduğuna kanıp ağzını açan karga, gagasındaki peynirden olur. Kendi övgüsüne kendi kanan devlet adamının gitgide açıldıkça toplumuna kaybettirecekleri keşke peynir kadar değersiz olsa. Mehmet Şakir ÖRS S Ö on günlerde yaşadığı iç çalkantılar nedeniyle, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yeniden ülkenin gündemine oturdu. İnsanımız, halkımız, CHP’de olan biteni, yaşananı, büyük bir merakla, ilgiyle ve dikkatle izliyor. Bu durum, CHP’nin ülkemizin siyasal yaşamındaki önemini ve halkımız için taşıdığı anlamı, bir kez daha somut olarak gözler önüne seriyor. Ama aynı zamanda CHP’nin, CHP’li siyasetçilerin, kadroların sorumluluğunu daha da arttırıyor. Ekonomik, sosyal, siyasal ve toplumsal sorunların burgacında kıvranan ülkemizin, halkımızın yazgısında, CHP’nin sorumluluğu yaşamsaldır. İşte bütün bu nedenlerle, önümüzdeki süreçte, CHP’nin ayrılıklara, küskünlüklere, iç çekişmelere, küçülmeye tahammülü olamaz, olmamalıdır. Tam aksine, iktidara giden yol, büyümekten, güçleri birleştirmekten, toplumsal muhalefeti kucaklamaktan geçiyor. Elbette, ülkeyi yönetecek güvenilir kadroları ve sorunları çözecek projeleri en iyi şekilde hazırlayarak… Ve de bunları insanımıza en iyi şekilde anlatarak, göstererek… önemli bir siyasal dinamik olmasını sağlamıştır. Elbette CHP’nin köklerinde güçlü bir ulusal damar vardır. Bu damar bağımsızlıkçıdır, antiemperyalisttir. Ancak bu ulusal değerlerin savunulması, hiçbir zaman dünya gerçeklerinden kopulması ve dışa kapanılması anlamına gelmez, gelmemelidir. Ulusalla evrenselin birlikteliği Büyük bir kitle partisi olan CHP, aynı zamanda sol ve sosyal demokrat bir partidir. Emeği önemser, emekçiyi korur; adaleti, eşitliği, barışı, özgürlüğü ve demokrasiyi başat hedefleri olarak görür. Sosyal demokrat CHP, ulusal olduğu kadar aynı zamanda enternasyonalist bir partidir. Sosyalist Enternasyonal üyesidir. Bu yönü, onun önemli bir özelliği ve üstünlüğüdür. Ama pratikte bu özelliğinin yeterince vurgulanmadığı veya kamuoyunca gerektiğince algılanmadığı görülmektedir. Oysa 21. yüzyıl koşullarında, 2010’lu yıllar dünyasında bu önemli bir özelliktir. CHP, gerektiğince bunu işlemelidir. CHP, kuruluşundan ve geleneğinden gelen ulusal değerlerle birlikte, sosyal demokrasinin evrensel değerlerinin de en temel savunucusudur. Bizim tanımımızla, CHP, “ulusalla evrenselin birlikteliği”dir. Siyasal yaşamda ve pratikte, bu birlikteliğin gerekleri hayata geçirilmelidir. CHP, bir yandan ülke içindeki örgütlülüğünü güçlendirirken diğer yandan uluslararası siyasal platformda evrensel bir güç haline gelmelidir. parti olarak, asıl ulaşması gereken yoksul, dar gelirli kitlelerle buluşmasını kolaylaştıracaktır. CHP, halkın en geniş kesimleriyle buluşmanın yeni kanallarını açmalıdır. Unutulmamalıdır ki hayata müdahil olmanın yolu, her daim hayatın içinde ve hayatın her alanında var olmaktan geçmektedir. Halkla daha çok buluşan, bütünleşen yeni bir siyaset yapma anlayışı, partiye egemen olmalıdır. Ekonomik, sosyal ve toplumsal konuların “başat konu” haline geldiği bir siyaset yapma anlayışında, örgütlenme alanında da buna koşut bir örgütlenme biçimi yaşama geçirilmelidir. CHP, üretim merkezlerinde, KOBİ’lerde, organize sanayi bölgelerinde, sanayi ve esnaf sitelerinde, işliklerde ve kırsal kesimde örgütlenmelidir. İnsanların üretim ilişkilerine göre şekillenecek işçi, işsiz, esnaf, tarımköylü, iş yaşamı vb. komiteleri, çalışma grupları kırsal kesimde ve tüm Anadolu’da örgütlenmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Günümüzün toplumsal yaşamında, önemli dinamikler olan kadıngençlik kesimleri ve sivil toplum hareketi kucaklanmalıdır. Parti, politikalarını doğru ve net olarak yansıtabileceği, düşünsel ve eylemsel merkezi bir yayın organına kavuşturulmalıdır. Kısacası, CHP, günün ihtiyaçlarına göre yeniden yapılanmalıdır. Füzelere ‘Kedi’ Dersiniz... Biliyorsunuz; Türkiye’ye yerleştirilecek olan füzeler Meksika’ya karşıdır... Yok eğer İsviçre kalkıp Paris’e nükleer füzelerle saldırırsa, bunun için de “Füze kalkanı” bizim AğrıHakkâri tepelerine kurulacak... Ya da Belçika Hollanda’ya füze atarsa... Türkiye topraklarına yerleştirilecek füze kalkanı sisteminin kime karşı olacağına sıra gelince, Cumhurbaşkanınız Abdullah Gül, NATO zirvesinde “İran” isminin zikredilmesini istemedi... Ben de yukarıdaki olasılıkları buldum size... Bu füzelerin İran’a karşı olacağını bütün dünya âlem bildiği halde, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı niçin “isim zikredilmesin” diye tutturdu sizce?.. Huyları böyle çünkü... Farklı söyleyip, farklı yapıp, farklı görünmeden yapamıyorlar... Ona öyle deyip, buna böyle söyleyip, öbürüne farklı davranmak tabiatları... İsrail’i dize getiriyormuş gibi yapıp... İran’a karşı füzeler yerleştirip... Peşinden Ahmedinejad’ı kucaklayıp... ABD’nin İran’ı bitirme projesine ortak olup... Arkasından “Füzeleri kime karşı koyduğumuzu söylemeyelim” demek ya nedir?.. Sonunda da medyanın karşısına geçip, iyi bir şey olmuş gibi tiyatro gülümsemeleri ile “Gördüğünüz gibi gayet ilkesel davrandık” demek?.. İşte o zaman Sarkozy de dünya medyasının önüne çıkarak, Türk diplomasisine bir ahlak dersi verir gibi “Belgelerde ülke ismi yer almıyor, oysa biz kediye kedi deriz” dedi önceki gün Lizbon’da... İyi mi?.. Bundan esinlenerek; acaba İran’a karşı yöneltilmiş füzeleri Ahmedinejad sorduğunda, “Bunlar kedi” diyebilir miyiz?.. Nasıl olsa her şeyiniz göründüğünden farklı... Tüm bu olanlar bizim tutsak medya tarafından Türkiye’de insanlara “dik duruş”, “tutarlılık”, “kazanç”, “diplomatik başarı” gibi gösterilirken niye olmasın?.. Daha geçen günlerde “Komşularla sıfır sorun” nasıl büyük başarıydı... Şimdi de komşulara karşı füze yerleştirmek nasıl büyük zaferse... Aynen öyle... [email protected] Şimdi hedef iktidar… Anayasa ile ilgili halk oylamasının sonucu karamsarlığa yol açmamalıdır. Her türlü baskıya, dayatmaya, engellemeye karşın elde edilen sonuç, geleceğe yönelik umudun tohumlarını da içinde taşımaktadır. CHP kendini, kadrolarını ve örgütlerini çok yönlü yenilemeli, ülkeyi yönetmeye hazırlamalıdır. Uygulamaya dönük projelerini somutlaştırmalı ve zenginleştirmelidir. Her şeyden önemlisi, bütün bu artılarını, zenginliklerini halkımızla en etkin biçimde paylaşmalıdır... Şimdi hedef iktidardır... Unutmayalım ki, 2010’lu yılların dünyasında, ülkemizin ve halkımızın; kuruluşundaki ulusal değerlerle solun ve sosyal demokrasinin evrensel değerlerini ustaca birleştirecek ve böylesi bir çevrende daha da büyüyecek bir CHP’ye, her zamankinden fazla ihtiyacı var. A CHP’nin ulusal ve evrensel değerleri CHP, Kurtuluş Savaşı’nın ateşleri içinde doğmuştur. O aynı zamanda ülkenin, Cumhuriyetin kurucu partisidir. CHP’nin kuruluş ve gelişim süreciyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve gelişim süreci iç içe geçmiştir. Bu özelliği, CHP’yi, ülkemizde ortaya çıkan diğer partilerden ve başka ülkelerdeki sol ve sosyal demokrat partilerden farklılaştırır. Ona hem güç verir hem de yeni sorumluluklar yükler. CHP’nin, kurtuluş savaşının ateşleri içinde şekillenip biçimlenmiş ulusal değerleri vardır. Bu temel ilkeler, CHP’nin bu topraklarda kökleşmesini ve her daim Yeni söylem ve eylem Daha önce de birçok vesilelerle altını çizdiğimiz gibi; CHP, yeni dönemde, yurttaşların yaşam koşullarını, başta işsizlik olmak üzere ekonomik ve sosyal sorunlarını ‘başat konu’ haline getirmelidir. Muhalefetini böylesi bir temel üzerine oturtmalıdır. Bu anlayış CHP’nin hareket alanını genişletecek ve sosyal demokrat bir [email protected] Alevilerin Haklı ve Yasal İstekleri Nurettin KARSU / Eski Erzincan Milletvekili lkeyi yönetenlerin, özgürlüklerden söz ederek anayasayı gönüllerince değiştirdikleri, türbanı üniversiteden ilkokullara indirme çabasının ufukta göründüğü, tarikatların meydan okuduğu, cüppelilerin televizyonlarda pervasızca boy gösterdiği bugünlerde, Alevilerin baba ocağı Horasan’dan beri inanıp yorumladığı anadan doğma özgün inançlarını Anadolu’da özgürce yaşama haklarının göz ardı edilip savsaklanması, Alevilerin sabrını taşırmaya neden olmuş ve çığlıklar başlamıştır. “Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” anlayışını içeren Cumhuriyetin temel hak ve özgürlüklerini savunan (tebaa değil!) bireylerin, inandıklarını yorumlamak hakkını, onların inançlarına ters düşen bir iktidarın buyruğundan beklemek zaten hangi ölçütlerle izah edilebilirdi ki... Alevilerin haklı ve yasal isteklerinin, bu iktidarın Emevi İslam kuralları ile de bağdaşmadığı için, ona buyruk veren Ebu Suud ardılı ulema tarafından kabulü, içe sindirilmesi de olanaksızdır. İktidar da bundan dolayı ancak işi oyalamak ve savsaklamakla yetiniyor. Caminin, kilisenin, havranın yanında cemevini isteyen Aleviye, “Cemevi ibadet yeri değildir” demek hakkını kim kendinde görebilir?.. Cemevinin hangi inanca uygun olduğunu söylemek hakkı, en önce onun sahibi olan Aleviye aittir. Amaçlarıyolları başka olanları hiç ilgilendirmediği gibi, bu konuyu tartışmak da onlara düşmez. İçinde semah gidilen, “AllahMuhammedYa Ali...” diye Yaradan’la bir olunan, insandoğa sevgisi “yol” bilinen cemevine yasallık tanımamak, bir toplumsal hakkın gaspı değil midir? “Türban için özgürlük” diye çırpınan iktidarın, Emevi İslama uymuyor diye, Alevilerin bu hakkını tanımamakta direnmesi, hak ve özgürlüklere aykırı değil midir?.. 90 bin cami ve 120 bin imam için ayrılan ve 8 bakanlığın toplam bütçesine denk bütçeye, vergisiyle katkı yapan 20 milyon Alevinin cemevini tanımamak, sürüncemede bırakmak, Alevi çocuklarını zorla Sünnilik derslerine sokarak Sünnileştirmek, insan temel hak ve özgürlüklerine ve anayasanın eşitlik ilkesine ters düşmüyor mu?.. Alevi, inancınıkültürünü özgürce yaşamak hakkını daha da mı bekleyecek?.. Emevilerin, Selçukluların, Osmanlının baskıcı düzeninde ve hatta Cumhuriyet döneminde, özgün inançlarınıkültürünü, bin küsur yıldan beri kelle pahasına terk etmeyip caminin dışında yorumlayan bu Alevileri, köylerine cami yaparak asimile edeceğine inananların, Almanya’da “asimilasyon insanlık suçudur” deyip de asıl asimilasyonu Türkiye’de uygulamaya kalkanların akıllarına şaşmak gerek!.. Batı karanlığına ışık tutan Galileo, dünyanın döndüğünü kanıtladığı halde bunu Engizisyon papazlarının karşısında savunma hakkı bulamadan, 70 yaşında hapsedildiği zindanda gözlerini de kaybettikten sonra, döndürdüğü dünyayı, görme olanağı bulamadan terk etti. “Din egemen, bilim suskun, hak sorulmaz haldeyiz! Çığlık onun için!..” Ü C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle