23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 31 EK M 2010 PAZAR CUMHUR YET SAYFA DİZİ 9 Ö: Ne garip bir davanın için deyiz. Son dönemde JİTEM’i ben kur dum, ben kapattım diyen, davanın sanık larından Arif Doğan tutuksuz, ev eşyalarını koyduğu deponun sahibi emlakçı tutuklu... Kuv vet komutanları davada yok, dönemin emekli su bayları tutuklu... Suikast yok, yapacaklardı diye terörle mücadele eden gencecik teğmenler, polisler, bir de sen le ben tutukluyuz... Bu ne yaman çelişki... B: Sen davanın değişik renklerini oluşturan bir yel paze ortaya koydun, buradan devam edelim, iddiana menin dayanaklarının bir yılda ne hale geldiğine ba kalım. Ö: Silahlı kanattan başlayalım... Ali Balkız, Kazım Genç, Mutafyan suikastları ve 51 ve teftiş planı lis tesinde adı geçen suikast iddiası... B: Öyle bir plan ki 22 kişi bir telefon mesajıyla Si irt’ten, Hakkâri’den, Diyarbakır’dan, Adapazarı’ndan Türkiye’nin her yerinden 24 saat içinde Ankara’ya gelecek, Ali Balkız’ın otur duğu sokakta suikast için sıralanacak... Ö: Suikastı yapacakların kodlarını açıklayalım: aaa, bbb, ccc, bu “ı”ya kadar gi diyor. Niye tek a değil, niye bir iki kişi suikast yapmıyor da 22 kişi yapıyor? Belli değil... Bunlar birbirlerini gördüler mi ellerini ceplerine sokuyor, sigara yakıyor, şap kasını çıkartıyor... Haberleşiyorlar. B: Okuyucu bunları mizahi bir oyunun metni sanabilir, iddianamede aynen böyle ge çiyor... Ö: Evet, aslında trajikomik. Ancak, bir ayrıntı var ki inanılmaz. Suikast yapılacak kişi bir yıl önce plan yapılan evden taşınmış. Asrın örgütünün bundan haberi yok... İlginç bir ayrıntı daha verelim. Suikastçılar, yani 5 1 listesinde adı suikastçı olarak geçtiği ileri sü rülen bir teğmen var, terörle mücadelede iken birliğinden gözaltına alınıp getirilmiş. Yargıç sor muş, “Senin 51 listesindeki ‘hhh’ olduğunu dü şünüyorlar, ne diyorsun?” Teğmen, “Benim adım Emre Baltacı, adımda h yok” demiş. Te lefon tapen var, demişler; o da yok demiş. Yargıç, “gerçekten yok” demiş. Teğmen mahkemede de di ki, “Yargıç bana, özür dileyerek seni tutuk luyorum, dedi ve tutuklandım...” Bu teğmen terör örgütüne üyelik ve 51 listesinde adı var diye 16 ay tutuklu kaldı. Savunmasını yap madan, kendisine bu listede var mısın diye sorul madan tahliye edildi. B: Ki o teğmen tutuklanmadan önce İstan bul’daki Formula1 yarışlarında Cumhurbaşkanı Ab dullah Gül’ü korumuş, Gül’le fotoğrafları Alman dergilerinde yayımlanmış. Keşke orada ölseydim Ö: Benim içimi en çok acıtan iki şey var; o gen cecik teğmenler, astsubaylar, XRay güvenlik ci hazından geçerken aletlerin cayır cayır ötmesi... Çünkü hepsinin vücudunda ya kurşun ya şarapnel parçası var... El bombası atılmış mağaranın önün de, Astsubay İrfan Bolayır, arkadaşlarını kur tarmak için el bombasının üstüne yatmış. Vü cudunda 6 tane şarapnel parçası kalmış... Zor la çatışma bölgesinden uzaklaştırmışlar. Mah kemede kalktı dedi ki, “Keşke orada ölseydim de burada bana terörist denildiğini duy masaydım.” B: Sözünü ettiğin kişilerin tümünün sor gusuz serbest bırakılmasıyla mahkeme he yeti de inandı ki, suikast timi yok... Ordu ve emniyet de bu iddialara inanmıyor ki, serbest bırakılan personelini ertesi gün gö reve başlatıyor... Ö: Suikast yok, cinayet yok, geriye kaldı darbe... O nerede? Pilavdan plan, hayalden de darbe üretmişler... Sen hiç darbe planı diye lazer ışık gösterisi, internet reklam çalışması gördün mü? B: Gördüm, iddianamede var. Üstelik darbe planlarını yazdı dedikleri albayı sor gusu yapılmadan, yani hiç dinlemeden serbest bıraktılar, ama 16 ay tutuklu kal dı. İşin en ilginç yanı da yasalar, darbe iddiasının yargılama konusu olabilmesi için cebir ve şiddeti zorunlu kılıyor. Nerede cebir ve şiddet diye sorduğumuzda, Danıştay ve Cumhuriyet saldırıları diyorlar. Darbe planları ne zaman? 2003 2004... Söz konusu saldırılar ne zaman? Mayıs 2006... Ö: Bir çelişki daha var. Bana soruyorlar, Cumhuriyet mitinglerini yap tın mı? Evet yaptım... İddianame bu mitingler için darbeye zemin ha zırlama diyor. Hangi darbe? 20032004. Mitinglerin tarihi ne? 2007 2008... Hangi darbeyi kapsıyor? İddianame diyor ki, emekli dar besi... Mahkeme salonunda darbe de darbe diye dolaşan bir Hü seyin Keskin vardı, onu da tahliye ettiler... İşsiz bir gençti. B: Hüseyin Keskin’in öyküsünü kısaca anlatalım... İd dianamede Sarıkamış’ta yakalanan Keskin, burada Kürt Türk çatışması çıkartmak, Kandil Dağı’na Kara yılan’ı öldürmeye gitmekle suçlanıyordu. Belinde tabanca ile yakalanmış. Ö: Ama tabancanın tetiği ve iğnesi ça lışmıyor. İddianameye göre tamir ciye götürülürse silah olarak kullanılabilirmiş... B: O zaman 2324 yaşındaki Hüseyin, önce Sarıkamış’ta bir silah tamircisi bulacak tı, sonra bu işlere girişecekti. Mahkeme heyeti Hü seyin’i dinledikten sonra Sarıkamış Emniyet Müdür lüğü’ne bir yazı yazdı. Hüseyin Keskin’in Sarıkamış’ta bulunduğu dönemde herhangi bir toplumsal olay meydana gelip gelmediğini sordu. Gelmedi yanıtı alınınca 18 ay tutuk lu kaldıktan sonra tahliye edildi. Kısaca Hüseyin, Sarıka mış’tayken bir kız kaçırılsa, bir kavga çıksa yanmıştı... Yanmıştık! Ö: Asrın teröristi Hüseyin, asrın davasında mahkeme heyetine ses lenişiyle kazındı kafama, “Sayın başkanım, darbe de darbe, darbe de darbe, yapılacaksa yapılsın, bana ne. Ya ben anlatıyorum, anla tıyorum, anlatamıyorum. Ben Sarıkamış’a tatile gittim. Ben kötü bir şey yapacak olsam, benim sırdaşım annemdir. İşte annem orada, (an nesine dönerek) anne söylesene ben böyle kötü bir şey yapar mıyım ya, başkanım benim her şeyimi annem bilir ya” diye bağırmıştı. B: Davanın bir ayağı da Toplumsal Dönüşüm Yayınları etrafında oluşan grup. Kendi içlerinde bir ortak anlayış oluşturmuşlar, iç içe giren dostluklar oluşmuş, bunu savcılar kafalarında oluşturdukları Ergenekon şablonuna monte etmek için her şeyi yaptılar... Ö: Öyle bir çelişki ki, o arkadaşlar Tuncay Özkan’ı sevmiyorlar, Cumhuriyet mi tinglerine katılmamakla övünüyorlar, katılınmaması için çalışmışlar, Kanaltürk için Ya hudi sermayesi, benim için de Yahudi yalanını uyduruyorlar. Mahkeme Başkanı bile on lardan birine en ağır hakareti etmişsin di ye söyledi. Ben sorunca sizi tanımıyorum ama öyle düşünüyorum diyor. Aynı örgü tün o yöneticisi ben üyesiyim. Ötesini ben söylemeyeyim... O gün olmadı ama.. B: Bir de rektör ayağı var... Ö: Sen birlikte de kaldın, neler yaşandı, ne ol du? B: Evet, 17 Nisan 2009’da eski ve yeni rek törler tutuklandı. Ben Fatih Hilmioğlu ve Ferit Bernay’la kaldım. Biz ayrı bir bölümde yaşa dıklarımızı aktaracağız ama, onlar da bizim gibi mesleki ve toplumsal sorumluluklarından kay naklanan, tümü yasal faaliyetleri nedeniyle suç lanıyorlar. Aslında onlar rektörlüğü sürdürürken he defti. 2005’te Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Yücel Aşkın tutuklandığında Samsun 19 Ma yıs Üniversitesi Rektörü Prof. Bernay, Malatya İnö nü Üniversitesi Rektörü Prof. Hilmioğlu’nun da “sı rada” olduğu iddiaları vardı. O gün olmadı, görev süreleri doldu, Ergenekon oldular... Ö: Mehmet Haberal diye bir tıp adamı var. Rek törlüğü, işadamlığı, toplumsal konumu, doktorlu ğunun altında ezilmiş kalmış. Karaciğer, böbrek na killeri konusunda Türkiye’de çığır açmış, dünya da öncü olmuş. Böyle bir doktoru iki yıldır hak kında bir tek delil göstermeden 3 metrekarelik bir hastane odasında tutuklu yargılıyorlar. Bütün sor gusu boyunca ‘hangi suç, hangi eylem beni kuv vetli şüphe ile burada tutuklu bırakıyor’ de di... B: Yani Haberal Hoca, üniversite kurmuş, ya nık tedavi merkezi kurmuş, hastaneler, oteller kurmuş, on bini aşkın çalışanı olmuş, televiz yon kurmuş, arada kalan zamanda da terör ör gütü kurmuş. Ö: Aynen öyle... Ama acı olan, terörle il gili tek soru sormadan terörist diye suç lanmak. Neredeyse eceliyle ölen rahmet li Bülent Ecevit’i öldürmekle bile suç layacaklardı. Soruyorum, senin sorgun da benim sorgumda terör faaliyeti diye ne sordular? Gazeteciliğimiz, yaşam bi çimimizdi sorgulanan. B: Zaten bu davanın özelliklerin den biri, insanları en hassas oldukları konuda suçlamak ki, psikolojik etkisi çok ağır olsun. Organ nakline hayatını adamış bir Prof. Haberal’ın bir başbakanın haya tına kastettiğinin iddia edilmesi, hatta düşünülmesi, nasıl yorumlanmalı? Bun dan sonrasına da halkımız karar versin.. Ö: Sen gazetecilik için, demokrasi için, cumhuriyet ve insan hakları için hayatını ortaya koydun. Şimdi neyle suçlanıyorsun? Bunları ortadan kal dırmaya çalışmakla... Ben gazeteciliğimi, yolsuzluk, mafya, çeteleş me, terör örgütleriyle mücadeleye adadım; şimdi bunların parçası ol makla suçlanıyorum. Davada pek çok insan terörist kurşunlarıyla yaralanmış, ölümden dönmüş, ama şimdi hepimize terörist de niyor. Böyle bir davanın ayakta kalması mümkün mü? B: Elbette mümkün değil. Ancak görünen o ki, bu da vayı başlatanlar için asıl olan davanın sonuçlanması de ğil, bitmemesi, bazı kişilerin tutuklu kalması... Tutuklu kalanlar üzerinden toplum üzerinde Er genekon kılıcının sürekli sallanması... Bu ik tidarın, devletin tüm katlarında istediği dönüşümü, toplumsal muhalefeti sindirerek sürdürmesi... Suikast timinde yer aldığı iddia edilenlerin tümü sorgusuz serbest bırakıldı Mahkeme de inanmadı 2005’te Prof. Yücel Aşkın tutuklandığında Prof. Bernay ve Prof. Hilmioğlu’nun da “sırada” olduğu iddiaları vardı. O gün olmadı, görev süreleri doldu, Ergenekon oldular... Suikast yok, cinayet yok, geriye kaldı darbe... O nerede? Pilavdan plan, hayalden de darbe üretmişler... Sen hiç darbe planı diye lazer ışık gösterisi, internet reklam çalışması gördün mü? Suikast yok; “yapacaklardı” diye terörle mücadele eden gencecik teğmenler, polisler, bir de senle ben tutukluyuz... Bu ne yaman çelişki... YARIN: MEDYA MAHKEMES S L VR ’DEN ACIMASIZ Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay havalandırmada. Merdiven altındaki mutfakta Balbay yemek pişiriyor. Özkan ona yardım ediyor. kirikkanat@mgkmedya.com www.mgkmedya.com RÖVEŞATA MİNE G. KIRIKKANAT Alaturka Mucizeler İslam uygarlığının genelinde Yahudi Hıristiyan, özelinde Batı uygarlığına göre örneğin temizlikte geri kalmışlığını vurgulayan biri; muhatabı ister Türk olsun, ister Araplaşmış Türk, eninde sonunda şöyle bir savunmayla karşılaşır: “Onlar hamamı da helayı da bizden öğrendiler! Bizim hamamlara öykünüp alaturka helayı benimsemeden önce oturaklarını pencereden dışarı döker, yıkanmak yerine de parfüm sıkarlardı!” Doğrudur. Batı uygarlığı, temizliği Osmanlı’dan öğrenmiştir. Ancak İslamiyetin temizlikteki tarihsel önderliğini savunanların karşılık veremeyeceği çünkü ya bilmediği, ya da bilmezden geldiği iki gerçek vardır: Bir, İslami toplumlar da temizliği üzerinde yaşadıkları coğrafyanın eski fatihleri Romalılardan öğrenmiş, hamamları Roma hamamlarının devamı, alaturka hela da antik kentlerde hâlâ görülebilir “latrine”lerin gelişmişidir. İki, tarihte kim kime öğretmiş olursa olsun, bugün temizlik kültüründe boynuzun kulağı çoktan geçtiği, hangi toplumların yaşadığı mahalleden yediği gıdaya, temizliğe daha çok önem verdiği ve hatta insanların yıkanma sıklığından bellidir! İslamiyetin çağda geri kalmışlığını tarihte ileri gitmişliğiyle savunanlar, “Bir zamanlar kartaldık, yine uçabiliriz...” umudunu içeren kanıtları kimi kez “Araplar sıfırı bulmasaydı, matematik olmazdı,” klişesine yaslar, çoğu kez de Endülüs Emevi uygarlığını örnek alırlar. Bütün bunlar ve hatta, İslamiyetin Bağdat ve Şam ekseninde 8. yüzyılda başlayıp 12. yüzyıl ortasında “Birinci Fitne” ile biten bir “Altın Çağ” yaşadığı doğrudur. Ne var ki 8. yüzyıl, Bizans diye anılan Doğu Roma İmparatorluğu’nun Ortodoksluk’ta bağnazlık virajını alıp Yunan felsefe okullarının özgür düşünce geleneğini sürdüren bilginleri, din dogmalarıyla çatıştıkları için linç etmediği zaman kapıya koyduğu dönemdir... Bu bilginlerden pek çoğu, kendilerini kovan dinin karşıtına, başta Arap yarımadası Akdeniz’deki İslam topraklarına sığınmışlardır. Başka bir deyişle İslamiyetin Altın Çağı’nda, hemen tüm Avrupa Orta Çağ’ın dinci karanlığına gömülürken Arap meslektaşlarına antik Yunan geleneğinin birikimini sunan düşünür ve bilimcilerin büyük katkısı vardır. Endülüs Emevi Devleti’nin de aynı yüzyılda kurulup parlamaya başlaması, raslantı olmasa gerek... Birinci Abdurrahman’ın emriyle 785 yılında yapımına başlanıp 987 yılında biten Kordoba Camii’nde Bizanslı kalfaların, taş yontucuların ve sanatçıların çalıştığını, mozaiklerin Anadolu’dan getirildiğini, zaten Konstantinopolis’ten gelen mozaik ustaları tarafından döşendiğini bilir miydiniz? Ya Endülüs’ün en büyük Arap düşünür, matematikçi ve tıp bilgini İbni Rüşd’ün (Averroes) İslami dogmalara karşı Aristo felsefesini savunduğunu, Aristo’nun eserlerini Arapçaya çevirdiğini ve bu çevirilere “şerhler” yazdığını? Demem o ki İslami uygarlıkta zirve yapan Endülüs Emevileri, bu zirveye biraz da hatta epeyce başta Yahudi bilginleri, eski Yunan’dan Bizans’a değişik kültürlerden aydınlara yer açıp “düşünce özgürlüğü” sağladıkları için varabilmişlerdir. Sonlarını da İspanyollara karşı Mağrıp’tan yardıma çağırdıkları fanatik İslamcılar getirmiştir. İbni Rüşd, ulemanın “kâfir” ilanıyla Endülüs’ten kaçmak zorunda kalmış, İspanyollardan önce bağnaz Berberiler yakmıştır Abdurrahman sarayını, kitaplıkları, Berberiler öldürmüştür 4000 Yahudiyi, serbest dolaşan Müslüman kadınları ve şarap içen erkekleri... Hıristiyanlıktan zaten 600 yıl sonra kuramsallaşan İslamiyet, o gün bugündür Orta Çağı’nı sürüyor. Biz Türkler, dogmaları bilimin önüne geçiren ve bitmek bilmeyen bu çağın tam ortasında, “alla turca” mucizeler yarattık. Çürümüş imparatorluktan bir devlet, tutsak ümmetten özgür bir millet, kukla hilafetten laik bir Cumhuriyet yaratmayı başardık. Ama bağnazlık, bir kez daha geri geldi. Din yine özgür düşüncenin önünü tıkıyor. Yine İslamiyetin bitmek bilmeyen Orta Çağı’na dönüyoruz. Üstelik, mucizenin sonunu getiren ayrımcı ve yasakçı kafa, Endülüs’teki İslam uygarlığını öve öve, Endülüs’ü bitiren kafa! Yüzyıllardır hiç değişmedi... Arınç: CHP demokrat değil ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Atlantik Eğitim Kurumları Mezunlar Derneği’nin açılış törenin ardından gazetecilerin sorularını ya nıtladı. Arınç, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı re sepsiyonuna, CHP ve Türk Silahlı Kuvvetler (TSK) mensuplarının katılmamasıyla ilgili olarak, “CHP hiçbir zaman sivil olamaz, hiçbir zaman da iktidar olamaz. Bu resepsiyon ve türban konusun da söyledikleri CHP’nin hâlâ 1930’lu yıllardaki gibi gözünün askerde, kulağının Yargıtay Cumhu riyet Başsavcısı’nda olduğunu gösteriyor” dedi. Avukatlar kongresi başladı İstanbul Haber Servisi Dünyanın en bü yük hukuk organizasyonu olarak kabul edilen 110 ülkeden dünya çapında iki milyon avukatı temsil eden Uluslararası Avukatlar Birliği’nin (UIA) 54. Kongresi, İstanbul Barosu ev sahipliğinde 30 Ekim3 Kasım 2010 tarihleri arasında İstanbul’da Swiss Otel’de başladı. Kongreye 70 ülkeden 1200 avukatın katılması bekleniyor. Kongrenin başkan lığını, UIA’nın ilk Türk Yönetim Kurulu Üyesi olarak seçilen Dr. Hakan Öncel yaptı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle