16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Önce Deniz Kuvvetleri Komutanlığı onu 6 bin dolara hurda niyetine MKE ye devretmeye girişti, Özal mani oldu. 1989 da yapişletdevret modeliyle 49 yıllığına Kahraman Sadıkoğlu na kiralandı. Sadıkoğlu 49 milyon dolar harcama yaptı ve artık Atatürk ün yatı Savarona bir işadamının ticari insafına bırakılmıştı. Oysa daha o günlerde değerlerinin kıymetini bilen bir ülkede yaşıyor olsaydık, Atatürk ün Almanya dan gelmesini dört gözle beklediği, en güzel sohbetlerin, toplantıların yapıldığı yat bugün bir fuhuş çetesine kiralanmış olmayacaktı. Neler olmazdı ki, yabancı devlet konuklarının ağırlandığı, her köşesi Atatürk ü anımsatan bir yat olarak mavi sularda süzülebilirdi. Ya da bir Cumhuriyet tarihi müzesi olarak her yıl ülkenin limanlarına teker teker uğrayıp, bize yeniden mücadele günlerini anlatabilirdi. Özellikle sosyal alanlarda başarılı olan gençlerin yazları çalıştıkları, denizciliği öğrendikleri bir okul olabilirdi. Hiçbir şey olmasa, denizcilikten sınıfta kalmış bir ülkede denizde süzülen bir kuğu görüntüsü yaratarak ruhumuzu okşardı. Sadıkoğlu para kazanma işine soyunmuş bir adam, gemide küçük kızlarla Kazak işadamları, devlet adamları fuhuş yaparken yakalanmışlar. İşi icabı onu hiç iplemez, o bir gecede alacağı 50 bin dolara bakar. Ama bizim vaktiyle umurumuzda olsaydı, bütün bunlar olmayabilirdi. Geçmiş olsun! [email protected] SAYFA CUMHUR YET 3 EK M 2010 PAZAR 18 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B MacarOrd.Prof.Dr.GaborHamzaüniversitelerdeRomahukukuderslerininzorunluolmasınınöneminivurguladı: Hukuksuz demokrasi olmaz Ord. Prof. Dr. Gabor Hamza geçenlerde İstanbul daydı. Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi nde ve İstanbul Barosu konferans salonunda Roma hukukunun önemi üzerine konferanslar verdi. Prof. Hamza yı hazır bulmuşken bizim YÖK ün Roma hukuku derslerini önce üniversitelerden toptan kaldırmak, sonra da çark edip sadece seçmeli ders olarak okutma kararını konuştum. Tabii, konuşmamız bununla da sınırlı kalmadı. Romu hukukunun genel anlamda hukuk için ne kadar önemli olduğundan, bütün çağdaş ülkelerin hukuk sistemlerinin temelini Roma hukukunun teşkil ettiğinden de söz ettik. Konuşmamızda en ilginç bölümlerden birisi Almanya da Nasyonal Sosyalist Partisi nin iktidara gelir gelmez Roma hukukunu nasıl yasaklattırdığıydı. Siz Türkiye hukuk sistemiyle yakından ilgilenen bir bilim insanı olarak anayasa değişikliğiyle ilgili referandum yapıldığını biliyorsunuz. AKP hükümeti bu değişikliğin fevkalade demokratik olduğunu savunmasına karşın HSYK de Adalet Bakanı ve müsteşarının bu değişiklikle de kalmaya devam etmesini nasıl karşılıyorsunuz? G.H. Demokrasi ya da demokratik sistem çok genel bir tanım. Her ülkenin anayasal çerçeveyle ilgili kendine özgü özellikleri vardır. Bu Avrupa ve Avrupa nın dışındaki ülkelerde de böyledir. Ama sorun bunun kuvvetler ayrılığı ilkesine ne kadar uyup uymadığıdır. Biliyorsunuz, Montesquieu hep yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrı tutulması gerektiğini önemle vurgulamıştır. Çünkü aksi halde yasama, yürütme ve yargı tek elde toplanmaktadır. Kimi Batı Avrupa ülkelerinde de savcılar yürütmenin bünyesinde yer alıyor ki bu durum ciddi bir çelişki doğuruyor kuvvetler ayrılığı açısından... Bu üç kuvvetin birbirinden bağımsız olarak faaliyet göstermesini tercih ederim. Ama dediğim gibi kimi Avrupa ülkelerinde kuvvetlerin ayrılmadığını da itiraf etmemiz gerekiyor. Montesquieu nün kuvvetler ayrılığı ilkesi Hangi ülkeler bunlar? Örnek verebilir misiniz? G.H. Örneğin Macaristan savcılık makamı ülkemde çok merkezi konumdadır. Doğrudan parlamento tarafından seçilir. Oysa görevi kurumların anayasal işleyişlerini denetlemektir. Polonya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, diğer eski demirperde ülkeleri ve Rusya da durum aynı. Fransa, İtalya gibi ülkelerde de savcılık yürütmenin bir parçası. Tamamıyla da Adalet Bakanlığı na bağlı. Bakın, bir ülkede demokratik sistem düzgün çalışıyorsa bu durum sorun yaratmayabilir; kabul edilebilir. Ama eğer yürütmenin demokratik olmayan uygulamaları varsa bu sistem ciddi sorunlar yaratabilir. İyi de, demokrasileri yarım yamalak işleyen ülkelerde bu durum yürütmeye yargıyı vesayet altına alma gücü vermez mi? G.H. Sorun da burada. Montesquieu kuvvetler ayrılığı düşüncesini uzun yıllar kaldığı İngiltere de edinmiştir. İngiltere yüzyılların demokrasisi. Bakın, dediğim gibi demokrasilerde sistem sorun yaratmaz. Yine de diyelim ki yargı yürütmeden tam anlamıyla bağımsız çalışıyor. Ama bu tam bağımsız olduğu anlamına da gelmiyor. Bu, ülkenin iç koşullarına bağlı. Bakın, başsavcılık makamı totaliter bir devlet olan Sovyetler Birliği nde teorik olarak anayasaya göre bağımsız bir kurumdu. Ama ülkenin en acımasız kararlar alabilen kurumuydu. Yani k ğıt üzerinde bağımsız yazılı olabilir. Ama bu bağımsız olduğu anlamına gelmez. Sovyetler Birliği nde Roma hukukunun yok varsayıldığı bilgileri vardır. Bu doğru mu? G.H. Değil. Hiçbir zaman Sovyet üniversiteleri hukuk fakültelerinde Roma hukuku dersi kaldırılmadı. Hatta Bolşevikler döneminde bile... Bunun da nedeni Roma hukukunun her zaman hukuk eğitiminin temeli olarak görülmesiydi. Sovyetler Birliği nde Roma hukukuyla ilgili, bunun bir köleliği teşvik eden toplumun ürünü olduğu çekincelerine rağmen bu dersler korundu. Ama Lenin ve Stalin bu görüşlerinde hatalıydılar. Çünkü Roma İmparatorluğu nun en zirvede olduğu dönemde bile köleler bütün Roma toplumunun yüzde beşini bile oluşturmuyordu. Tarihçiler Roma da köle kullanımını bir hayli abartmışlardır. Roma genel olarak bakıldığında sosyal bir devletti. Lenin ve Marksizmin kuramcıları Marx ve Engels bile Roma hukukundan çağdaş toplumun temeli olarak söz etmişlerdir. Cicero nun öğretisi Peki, Sovyetler Birliği nde uygulama nasıldı? G.H. Sovyetler Birliği nde Roma hukukunun uygulanmasıyla teorisi arasında epey bir açık vardı. Bütün Sovyet üniversitelerinde okutulan disiplinlerin arasında sadece Roma hukukunun, hukuk eğitiminde belli bir düzeyin tutturulmasını sağlayan temel olduğu kabul edilmiştir. Yani ileride hukukçu olarak yetiştirilecek öğrencilere Roma hukuku öğretilmediği takdirde hukuk eğitiminin çökeceği kaygısı h kim olmuştur. Bunun ne kadar doğru bir yaklaşım olduğu Sovyetler Birliği dağılıp Rusya Federasyonu nun kurulmasıyla daha iyi anlaşılmıştır. Bugün Rusya da işleyen bir hukuk sistemi varsa bunun temelleri ciddi olarak Roma hukuku ilkelerine ve hukuk fakültelerinde Sovyet döneminde Roma hukukunun zorunlu ders olarak okutulmasına bağlıdır. Bir Roma hukuku uzmanı olarak bugünkü dünyada neden bütün çağdaş demokratik devletlerin hukukunun Roma hukukunun ilkelerini temel aldığını anlatır mısınız? G.H. Cicero nun MÖ 10643 yılları arasında yaşamış Romalı devlet adamı Marcus Tullius Cicero en önemli eseri Cumhuriyet ti. Bugün, Türkiye nin en eski ve etkili gazetesi olan ve Cicero nun eseriyle aynı ismi taşıyan Cumhuriyet te bu konuyu konuşuyoruz. Cicero nun eserinin neredeyse yüzde 70 e yakın bölümü kayıp olduğu halde geri kalan bölümü de Cicero nun Roma siyasi sistemiyle ilgili fikirleri hakkında bize somut bilgiler veriyor. Son derece önemli bir hukuk kuramcısı ve siyasetçi olan Cicero nun görüşü şuydu: Bir devlet, yoksul ya da zengin olsun bütün halkının çıkarlarına saygı gösterdiği zaman devlet olma hakkını kazanır. Oysa, günümüz dünyasında demokratik ya da otokratik ülkelerde olsun hukuk insanları devlete kurumsal olarak yaklaşırlar. Bu da yanlıştır. Ne yazık ki bugün bile h l Cicero nun düşünceleri hiçbir ülkede yasal ve anayasal bağlamda tam olarak benimsenmemiştir. H l bütün dünya ülkelerinde devletin en üst olduğu, kurumlara çok fazla önem verilmesi gerektiği inancı h kimdir. İnsanların ortak refahı ikinci planda kalmaktadır. Bugünkü yüzyılların demokrasileri bile eski Roma nın bu ilkelerini tam olarak benimseyebilmiş değillerdir. Ama tarihe bakarsak eski Roma İmparatorluğu nun yüzyıllarca ayakta kalabilmesinin nedenlerinin Roma hukukunun temellerinin sağlam oluşu olduğunu anlayabiliriz. Türk hukukçuların dünyadaki saygınlığı Yine Roma hukuku uzmanlığınızdan yola çıkarak sormak istiyorum. Bizim YÖK ün üniversitelerdeki hukuk fakültelerinden Roma hukuku derslerini tamamıyla kaldırma kararı aldıktan sonra bundan çark edip bunun seçmeli ders olarak okutulacağını açıklamasına ne diyorsunuz? G.H. Açıkçasını söylemem gerekirse, bu haber beni hiç de memnun etmedi. Bu kararı çok çelişkili buluyorum, doğrusu. Bir kere bu karar Türkiye nin tarihiyle çelişiyor. AB ye tam üyeliğin eşiğinde olan Türkiye üniversitelerinden Roma hukuku dersini nasıl kaldırır? Romano Prodi daha AB Komisyonu Başkanı yken AB nin Roma hukuku geleneklerinin temeli üzerinde kurulduğunu açıkça söylemişti. Bakın, komünist rejim altında olan demirperde ülkeleri, buna Rusya dahil, demokrasiye geçer geçmez Roma hukukunu yeniden uygulamaya koydular. Üstelik şunu da hatırlatmak isterim ki Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Dmitri Medvedev dünyaca tanınmış bir Roma hukuku uzmanıdır. Medvedev, İngiliz Economist dergisine iki yıl kadar önce verdiği demeçte Roma hukukunun Rusya ve demokratik ülkeler arasında bir köprü oluşturduğunu söylemişti. Türkiye de Roma hukukunun zorunlu ders olarak kaldırılmış olması çok yanlıştır. Türkiye deki Roma hukuku uzmanları dış dünyada da çok iyi tanınmaktadırlar ve ciddi saygınlıkları vardır. Pek çok yabancı hukuk yayınında Türk Roma hukuku uzmanlarının makalelerine atıf yapılmaktadır. Nazi Almanya sının uygulaması Sizce bizim YÖK, Roma hukuku dersleriyle ilgili neden böyle bir karar almayı seçti? G.H. Bakın, bugün hukuk alanında en önde gelen ülkelerden biri olan Almanya nın tarihinde olanlardan bir örnek vereceğim. Hitler in Nasyonal Sosyalist Partisi nin 1933 te iktidara gelir gelmez ilk yaptığı işlerden biri Roma hukuku derslerini yasaklamaktı. Aslında Nasyonal Sosyalist Parti nin 1920 de kabul edilen ilk programının 19. maddesinde şöyle bir ifade kullanılıyordu: Roma hukuku çok kozmopolit ve fazlasıyla Avrupaidir. Dolayısıyla bu eski Germen hukukunun geliştirilmesi önünde bir engeldir. Roma hukukunun Almanya da yasaklanması nedeniyledir ki II. Dünya Savaşı öncesi ve savaş sırasında onca acımasız haksızlık ve hukuksuzluk yapılabildi. Hitler in kendisi hem Roma hukuku hem de bizatihi hukuka karşıydı. Roma hukuku ve genel anlamda hukuk öylesine iç içe geçmiştir ki Roma hukukundan vazgeçmek hukukun kendisinden vazgeçmek demektir. Bunun somut kanıtı da Nazi Almanya sında yaşananlardır. Şimdi, Roma hukukuna kısmen sırtımızı döndüğümüze göre Türkiye de de hukuka sırt mı çevirmiş oluyoruz? G.H. Türkiye de sadece bir hafta kalmak bana bu konuda yeterli deneyimi sağlamaz. Bildiğim kadarıyla Türkiye üniversitelerde hukuk eğitimi açısından bir hayli gelişmiş bir ülke olarak kabul ediliyor. Medeni hukuk sisteminde kurumlar son derece iyi çalışıyor. Medeni Kanununuz, Roma hukuku ilkelerini temel alan İsviçre Medeni Hukuku ndan alınmıştır. Türkiye de bu mükemmel ilkelerin terk edilmesi durumunda ben büyük şaşkınlığa uğrayacağım. Sizin soyadınız Hamza. Hamza bir Türk ismi . Sizde bunun kökeni nereden geliyor? G.H. Bir kere Budapeşte nin Buda yakasında en büyük caddelerden birisinin adı Hamza Bey dir. Budapeşte nin güneyinde Tuna Nehri üzerindeki bir adanın adı da Hamza Bey dir. Benim ailemin kökenleri Macaristan ın Osmanlı yönetimi altında olduğu döneme, aşağı yukarı 17. yüzyıl ortalarına uzanıyor. Budapeşte nin güneyindeki Erd kentinin Osmanlı Valisi Macarlar tarafından çok iyi tanınmış ve saygın bir kişilik olan Hamza Bey di. Bu nedenledir ki h l Hamza Bey iyilikle anılır. Sanıyorum ailemin baba tarafının Hamza Bey le yakın bağları vardı. P O R T R E Ord. Prof. Dr. GABOR HAMZA Budapeşte, 1949 doğumlu. Yükseköğrenimini Budapeşte Üniversitesi Hukuk Fakültesi nde yaptı. 1972 den beri aynı fakültenin Roma Hukuku Bölümü öğretim üyesi. Fransa, İtalya, Belçika, ABD, İspanya, Japonya üniversitelerinde konuk öğretim üyesi olarak dersler verdi. Karşılaştırmalı hukuk, Roma hukuku konusunda çalışmaları yayımlandı. Ayrıca Türk hukuk sistemi konusunda araştırmaları hem Macaristan hem de çeşitli ülkelerde yayımlandı. Pek çok uluslararası hukuk kuruluşunda üye. SÖYLEŞ LEYLA TAVŞANOĞLU Türkiye de Roma hukukunun mükemmel ilkelerinin terk edilmesi durumunda derin şaşkınlığa uğrayacağım. AB ye tam üyeliğin eşiğinde olan Türkiye, üniversitelerinde Roma hukuku dersini nasıl kaldırır? IŞIL ÖZGENTÜRK Bu Yazıyı Daha Önce de Yazmıştım Hep gülümseyen bir tiyatro dervişi, işi gücü kendine, çevresine sorular sormak, hazır bir tiyatro metniyle asla yetinmemek, didiklemek, didiklemek ve hayatının özüne girmek, Tiyatro nedir sorusunu defalarca sormak. Tiyatro sadece bir duygu işi değil, bir matematik, bir mantık, bir felsefe, ben ondan o muhteşem oyunlarından çıkarken bunu öğrendim. Küçücük bir kızdım Sezuan ın İyi İnsanı nı seyrettiğimde, ya da Marki de Sade; ilk kez klasik tiyatrodan farklıydı gördüklerim, hayat gibi bir şeydi. Hele MaratSade, o yarım daire genişliğindeki mek n nasıl da her an başka bir oyunla sarsılıyordu. Böyle olabilir demişti Beklan Algan, tiyatro icabında bir delirme halidir, demişti. Sonra öyle çok öğrenci yetiştirdi ki, eşi Ayla Algan la Türk tiyatrosu ona yaşam gücünü borçludur. Yeni olmayı, değişik olmayı borçludur. Evet bu dünyadan bir Beklan Algan geçti. Güzel bir ömür yaşadı, tek teselli bu. Bir Beklan Algan Geçti isilozgenturk gmail.com İstanbul Haber Servisi İstanbul Barosu nun 67 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek genel kurulu kapsa mında, seçimlere katılacak olan Önce İl ke Çağdaş Avukatlar Grubu, aday sap tama kurultayı düzenledi. Kurultay ön cesi basın açıklaması yapan İstanbul Barosu Başkanı avukat Muammer Ay dın, 1998 den bu yana aday bu ku rultay ile belirleniyor. Ancak Kazım Kolcuoğlu beraberinde bir grup mes lektaşımız ne yazık ki bu kurultaya ka tılmadan adaylarını açıklamışlardır. Seçilmek için değil, salt seçtirmemek için sorumsuzluk gösterilmesi kabul edilemez dedi. Tarık Zafer Tunaya Kültür Merke zi nde düzenlenen kurultay ile ilgili ba sın açıklaması yapan Başkan Aydın, Grubumuz demokra tik değerlere ve ilkeli hareket etmeye önem verdiği için İs tanbul Barosu Genel Kurullarına katılacak adaylarını da Aday Saptama Kurultayları ile belirlemektedir. 67 Kasım 2010 da yapılacak İstanbul Barosu Genel Kurulu için de adaylarını aday saptama kurultayı ile belirlemektedir di ye konuştu. Aydın, eski İstanbul Ba rosu Başkanlarından Kolcuoğlu ve beraberindeki bir grubun kurultaya karşı çıkarak İstanbul Barosu Yöne tim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ümit Ko casakal ın adayları olduğunu açıkla dıklarını anımsattı. Başkan Aydın, Bazı kişilerin bu durumu şahsi me sele haline getirdiği ve bireysellik ten kendini kurtaramadığı bir or tam şekillenmeye başlamış ve ül kenin geleceğinde önemli rolü olan İstanbul Barosu nu ve grubumuzu sabote etmeye yönelik hareket tarz ları geliştirilmeye başlanmıştır. Bu kişilerin daha önce Türkiye Baro lar Birliği seçiminde başkan seçil memem için yarattıkları olumsuz lukların bir başka benzerini İstanbul Barosu Genel Ku rulu nda yaratmak istedikleri çok açıktır. Bu hareketler bilinçli ise durum gerçekten çok vahimdir dedi. Tek başkan adayının Aydın olduğu aday saptama kurulta yında 16 kişi yönetim kurulu üyeliği, 7 kişi disiplin kurulu üye liği, 4 kişi de denetleme kurulu üyeliği için yarışacak. İstanbul Barosu nda adaylık tartışması Önce Deniz Kuvvetleri Komutanlığı onu 6 bin dolara hurda niyetine MKE ye devretmeye girişti, Özal mani oldu. 1989 da yapişletdevret modeliyle 49 yıllığına Kahraman Sadıkoğlu na kiralandı. Sadıkoğlu 49 milyon dolar harcama yaptı ve artık Atatürk ün yatı Savarona bir işadamının ticari insafına bırakılmıştı. Oysa daha o günlerde değerlerinin kıymetini bilen bir ülkede yaşıyor olsaydık, Atatürk ün Almanya dan gelmesini dört gözle beklediği, en güzel sohbetlerin, toplantıların yapıldığı yat bugün bir fuhuş çetesine kiralanmış olmayacaktı. Neler olmazdı ki, yabancı devlet konuklarının ağırlandığı, her köşesi Atatürk ü anımsatan bir yat olarak mavi sularda süzülebilirdi. Ya da bir Cumhuriyet tarihi müzesi olarak her yıl ülkenin limanlarına teker teker uğrayıp, bize yeniden mücadele günlerini anlatabilirdi. Özellikle sosyal alanlarda başarılı olan gençlerin yazları çalıştıkları, denizciliği öğrendikleri bir okul olabilirdi. Hiçbir şey olmasa, denizcilikten sınıfta kalmış bir ülkede denizde süzülen bir kuğu görüntüsü yaratarak ruhumuzu okşardı. Sadıkoğlu para kazanma işine soyunmuş bir adam, gemide küçük kızlarla Kazak işadamları, devlet adamları fuhuş yaparken yakalanmışlar. İşi icabı onu hiç iplemez, o bir gecede alacağı 50 bin dolara bakar. Ama bizim vaktiyle umurumuzda olsaydı, bütün bunlar olmayabilirdi. Geçmiş olsun! [email protected] SAYFA CUMHUR YET 3 EK M 2010 PAZAR 18 PAZAR KONUĞU CMYB
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle