18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 24 OCAK 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 19 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi... Sevgili Uğur, Bugün 24 Ocak. Tıpkı 1993’teki gibi bir Pazar günü… Elimde kitapların; yüreğimde Bedrettin Cömert, Tütengil, Turan Dursun, Kemal Türkler, Doğan Öz, Muammer Aksoy, Apdi İpekçi ve Hrant Dink’lerin yoklukları; aklımda hep o yazın… 25 Ağustos 1975 tarihli Cumhuriyet’teki “Sesle- niş” başlıklı senin o muhteşem yazını, belki bininci kez okuyorum. “… Binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde ya- şayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürül- dük, dövüldük, vurulduk, asıldık… Vurulduk ey hal- kım unutma bizi…” Unutmadım, unutmadık! Hiçbirinizi unutmadık. Her “faili meçhul” denilen ama faili meçhul ol- mayan cinayetten TEKEL işçilerinin amansız mü- cadelesine; kulluğa isyandan haksızlıklar, rezillikler yandaşlarının her suç ortaklığına; yaşamımızın her anında yokluğunuzu yaşıyoruz. Bizimlesiniz. Eğer yaşıyor olsaydın, korkarım ki bugün yeni- den bir katliama uğrar, yeniden öldürülürdün! Çünkü bugün de silah kaçakçıları-mafya-irtica- devlet baskısı-hükümet baskısı-güdümlü hukuk- tarikatlar-yolsuzluk ilişkisini araştırırdın, bunları or- taya çıkarırdın. Yine haksızlığın, sömürünün, yoz- luğun, yalanın, talanın peşine düşerdin. Öldürül- meden önce MİT- PKK ilişkisini araştırıyordun ya, şimdi de “milli kahraman katillerimizin” neyin ma- şası olduklarının peşine düşerdin… Seni Cumhuriyet gazetesi mi öldürttü? Evet, artık Türk bayraklarıyla poz veren ünlü “kahraman milli katillerimiz”, kimilerinin “gurur duy- duğu katiller” var ortalıkta. Tuhaf dönemlerden ge- çiyoruz… Çok tuhaf… Bu tuhaflıkta ve taraftarlıkta medya çok aktif. Yakında gazete manşetlerinde “Uğur Mumcu’yu Cumhuriyet gazetesi, Abdi İpekçi’yi Milliyet gaze- tesi öldürttü” diye okuyabiliriz ve inanan da çıkar! Kuşkum yok, bugün yaşasaydın, sakıncalıların en sakıncalısı olurdun! Atatürk ilkelerine bağlılığın, senin “Atatürkçülüğün”, günümüz Türkiye’sinde “tehlikeli” sayılıyor. “Biz Atatürkçülüğün, özgürlük ve uygarlık savaşı- nın adı olduğuna inanırız. Ülkemizde Atatürkçülük ve laiklik ilkesi büsbütün unutulmuştur. Atatürk’ü unutturmak isteyen bir ideolojik akım, devlet ça- pında önemli köşeleri tutmuştur. Atatürk’ün çağ- daşlaşma anlamındaki Batılılaşma çabaları, Ameri- kan destekli Araplaşma-Suudileşme eğilimleriyle yer değiştirmiştir” diyordun. Taa 2 Ekim 1984’te… Sevgili Uğur, sen bu eğilimi bir de şimdi görsen! Unutmadık Seslenişini duyuyorum: “Bağımsızlık Mustafa Kemal’den armağandı bi- ze. Kapitalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ül- kemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Ya- bancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk, komünist dediler. Ülkemiz tam bağımsız değil de- dik, kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Sava- şı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bay- rağımızı daha da dik tutabilmekti çabamız. Vurul- duk ey halkım, unutma bizi.” Unutmadık Sevgili Uğur. Yoksulluğun bükemediği bileklere kelepçe ta- kılsa da, açlık grevlerinde ufalansak da, uydurma davalarla hücrelere tıkılsak da, savunma hakkı ol- madan yargısız infazla yok edilsek de, işkencede kalsak da, “necip milletimiz” tarafından meydan- larda, yandaş gazeteciler tarafından manşetlerde linç edilsek de, göz göre göre öldürülsek de unut- madık. “Çare, solda ve sağda, düşünce ve inanç özgür- lüğünü kısıtlayan bütün engellerin kaldırılmasıdır” diyordun. “Ancak özgürlükçü ve demokratik top- lumlarda bu ‘siyaset-tarikat-ticaret’ üçgeni ile sa- vaşılır. Kapalı rejimlerde ise bu akımlar, devlet kad- rolarını, sinsi ve karanlık yöntemlerle ele geçirirler.” Aynen öyle Uğur, aynen öyle… [email protected] [email protected] Nazan Erkmen’in illüstrasyon sergisi 5 Şubat’a kadar Çõrağan Palace Kempinski Sanat Galerisi’nde ‘BirBennudurİstanbul’CANAN BEYKAL Resimleme/illüstrasyon dalõn- da tartõşmasõz uluslararasõ bir sanatçõ olan Nazan Erkmen’in son sergisi, 5 Şubat’a kadar Çõ- rağan Palace Kempinski’de izle- nebilecek. Böyle bir sergi için Bo- ğaz kõyõsõnda ihtişamõna karşõn, kanõmca bütün Osmanlõ sivil mi- marisinde görüldüğü gibi insani boyutlarõ ve sadeliğiyle yer alan bu mekândan daha uygun bir yer seçilemezdi. Gerçekte bundan iki yõl kadar önce Erkmen’in, İstanbul’u ço- cuklara emanet etmek gibi bir projesi olduğundan haberim var- dõ. Bu sergi, sanõyorum onun çocuklara olduğu kadar, İstan- bul’a gönül borcunun bir kanõtõ. Bu sergi aynõ zamanda Erkmen imzalõ 2010 adet afişin “Baba Beni Okula Gönder” kampan- yasõnõ desteklemek üzere basõ- mõyla da bir sosyal sorumluluk projesi. Tabii 2010 İstanbul Kül- tür Başkenti yõlõ olarak bu evre- de İstanbul’un çocuklarõ ve bağ- lantõlõ olarak İstanbul’un gelece- ğini düşünmek, düşlemek de unutulmamõş oldu. Sergideki çocuk gözüyle İs- tanbul, sergi küratörü Şebnem Yüce’nin şiirlerinin resimleme- leri, ancak illüstrasyon metin- den yola çõksa bile aslõnda ken- di başõna görsel bir metin. Bu şi- irsel kent, yürekten sevilen dişi kent sergide, “Canan İstanbul” ve yanarak kendi küllerinden ye- niden doğan ölümsüzlük kuşu “Bennu” olarak adlandõrõlmakta... Bu canan kent Hiç kuşkusuz bu kent, her yan- gõndan, yõkõmdan, doğanõn nice afetlerinden yine dirilmiş ölüm- süz bir kent olarak kaç uygarlõğa başkent olmuş, bugün hâlâ hoy- rat ellerle harap edilmesine kar- şõn yine de dünyanõn gerçekten en muhteşem kentlerinden -bana göre en muhteşemi- biri olmaya devam etmektedir. Bu Canan kent, bu Bennu kent, bu kez çocuk ruhunu yitirmemiş bir kadõn sanatçõmõz, bir usta il- lüstratörümüz tarafõndan çocuk gözüyle düşsel bir İstanbul gezi- sinde karşõmõza çõkõyor. Topkapõ Sarayõ, Çõrağan Sara- yõ, Dolmabahçe, surlar, Galata Kulesi, Kõz Kulesi... kâh kayõğa, kâh balona ya da Bennu kuşunun sõrtõna doluşmuş inanõlmaz se- vimlilikte çocuklarõn masalsõ dünyasõyla sunuluyor. Çoçuk olmak “Her tüyüne çocuk kurdela- ları bağladılar/Uçtu kuş” dize- leriyle Dağlarca’yõ anõmsama- mak mümkün mü? İzleyenlerin çoğu, Spielberg’in “E.T.” fil- mindeki çocuklarõn bisikletlerle gökyüzüne uçtuklarõ o unutulmaz sahneyi de anõmsamõştõr. Bu film- deki gibi Erkmen resimlemeleri de, adlarõ ne olursa olsun, bildik dünyamõzõn dõşõnda da olsa “öte- ki” kavramõnõn çocuklarõn gö- zünde anlamsõz bir kavram ol- duğunu anlatõyor. Erkmen’in yüzlerce kitap re- simlemesi arasõnda çocuklar için hazõrlanmõş olanlarõn ve kazan- dõğõ onca uluslararasõ ve ulusal ödüller arasõnda hiç kuşkusuz çocuk olmayõ unutmamanõn şart olduğu Christian Andersen Ödü- lü’ne aday gösterilmesinin de ayrõ bir önemi var. Çocuk olmak, belki o ruhu taşõmak, kalpten bakmayõ bilmek anlamõna geli- yor. Belki büyürken eleştirdiğimiz, yetişkinken unuttuğumuz ve ar- tõk giderek çoğunluğun yitirdiği bu ruh nedeniyle düşlerimizin renksiz, ilişkilerimizin derinlik- siz, iletişimimizin düşmanca ol- masõnõn, dünyayõ güzelleştire- cek yaratõcõlõğõn değil, hoyratça ve hõrsla tüketmemizin, gelece- ğimizi barõşta değil savaşta ve şid- dette kurmamõzõn nedeni olu- yor. Nazan Erkmen bu nedenle sadece bu ülkenin değil, dünya- nõn ender insanlarõndan biri... Volkan Hürsever, Burçin Büke, Volkan Öktem / Hediye / AK Müzik Üç hünerli müzisyen, üç eski dost; kontrbas- çõ Volkan Hürsever, piyanist Burçin Büke ve davulcu Volkan Öktem. Geçenlerde dinle- yicilerine bir ‘hediye’ verdiler. Münasipçe adõ “Hediye” konan albümde müzisyenlerin ay- rõ ayrõ besteleri olduğu gibi, “No.51” adõnda da ortak bir çalõşmalarõ; ayrõca caz klasiği “Au- tumn Leaves”in nefis bir yorumu var. Albüm uçlarõ dinleyicinin algõsõna açõk bõ- rakõlmõş olma özelliğine sahip. Parçalarõn kur- durduğu hayal dünyasõ tamamen dinleyicinin im- gelemine ‘hediye’ edilmiş. Müzisyenin rüştünü ispatlamayõ değil, çalanõ ve dinleyeni mutlu et- meyi hedeflemiş. Temel duygusu melodi ve haz. Kulüplerden ziyade konser ve festivallerde ça- lõnmak için yapõlmõş, sempatik ve sevecen duy- gu dalgalarõ yayan albümün sahipleri, teknik göv- de gösterisi yapmak, sirk cambazõ gibi akrobasi sergilemek derdine kapõlmamõş. Maksat dinleyiciyi atmosferine almak, rahatlatõcõ ve faydalõ bir diyalog kurmak; bu- nu yaparken keyifli dakikalar geçirtmekten ibaret. Hal böyle olunca, “Hediye” sadece caz dinleyicisini değil, her kesim- den kulağõ kapsama alanõna alabiliyor. Ancak bundan onun ticari kaygõlarõ olduğu so- nucu çõkmamalõ. Tersine müzisyenlerinin zevk- lerini yansõtmaktan başka bir dayatmada bulun- muyor. Albümün kapağõnõn içindeki müzisyen- leri gösteren minnacõk foto bile, bu egosuzluğun göstergesi. Klasik bir caz albümü değil “Hedi- ye”. Eğer bu günlerde basit, melodileri kulakta kalan ve güzel duygular içinde çalõnmõş sözsüz bir albüm dinlemek istiyorsanõz, o halde raftan çekip çõkaracağõnõz albüm bu olsun. [email protected] Nick Cave & Warren Ellis / The Road / Mute Records Ana aktörler yerinde kemanla piyanonun ol- duğu bir öykü düşünün. Keman, baba rolünde; piyano ise oğul... Nick Cave ile Warren Ellis’in “The Road” adlõ filme yaptõklarõ müziklerden oluşan albüm, insanda bu izlenimi yaratõyor. Gi- zemli bir felaketin yerle bir ettiği, çorak Ameri- ka topraklarõnda hayatta kalan bir baba ile oğlu- nun denize doğru yaptõğõ dramatik yolculuk, Cor- mac McCarthy’nin 2007’de Pulitzer ödülü ka- zanan “The Road” adlõ romanõnõn konusu. John Hillcoat’un sinemaya uyarladõğõ filmin orijinal müziği, çoğunlukla keman ve piyano di- yaloğu halinde gelişiyor. Tamamen enstrü- mantal albümde, yaşanan gergin anlara eş- lik edecek şekilde, kimi za- man yoğun perküsyon ve elektronik öğelere yer veril- miş. Daha önce “The Pro- position” ve “The Assasi- nation of Jesse James by the Coward Robert Ford” film- lerine yaptõklarõ müziklerle dik- kati çeken Cave ve Ellis’in bu son albümü, bir üçlemenin son ayağõ gibi de görülebilir. Hep- sinde de zor kararlar vermek durumunda kalan insanlarõn yaşadõğõ trajik olaylar anlatõlõyor. Sergideki ‘çocuk gözüyle’ İstanbul, Şebnem Yüce’nin şiirlerinin resimlemeleri. Ancak illüstrasyon, metinden yola çõksa bile, aslõnda kendi başõna görsel bir metin. 18 parçanõn yer aldõğõ 50 dakikalõk bu çalõşmanõn özelliği, filmden bağõmsõz olarak da kendi kimliğini oluşturmasõ. Çoğu film- de, belli bir sahneyi ön pla- na çõkarmak için 15-20 saniyelik spot müzikler kullanõlõr. Cave ve Ellis, bunu yap- mõyor; 18 parçanõn her bi- ri ayrõ bir öykü anlatõyor. Sarsõcõ, ürkütücü, doku- naklõ ya da yeşeren umu- dun habercisi öyküler... Karanlõk minimalist mü- zikten hoşlanõyorsanõz ve kemanla piyanonun bir- birlerine ne anlattõklarõnõ merak ediyorsanõz, bu al- bümü dinlemenizi öneri- rim. www.zulalkalkandelen.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle