25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 24 OCAK 2010 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr ‘Soykõrõm Anõtõ’ önünde Dink’i anmak Yaman çelişkiler, düşündürücü tesadüfler, taammüden cinayetler... 1915’te yaşanan olaylarõn “Ermeni soykırımı” diye bir bakõma “özetlenerek” kazõndõğõ Brüksel’deki anõtõn mermer levhasõnda “1915 yılının Osmanlı yöneticilerinin emriyle gerçekleşen soykırımın kurbanı 1.5 milyon Ermeni adına” yazar. Bu anõtõ bana 10 yõl önce ilk gösteren, ASALA terörünün heyheylerinde, “abilerini” yitirmiş bir diplomattõ. Kurşun gibi çõkmõştõ sözleri. Toprak rengi, oymalõ, zarif anõtõn bulunduğu Brüksel’in o köşesini burada yaşadõğõm 10 yõl boyunca hiç sevemedim. Birçok yolun kesiştiği bir noktada dikilmiş o anõt, kaderin iki topluma oynadõğõ zalim oyunun, kuşaktan kuşağa devredilen derin bir nefretin simgesiydi bana göre. Hrant Dink’in bu yõl Brüksel’in o yok saydõğõm, benim için müphem köşesinde anõlacağõnõ söylediler. Şekli şemali olmayan, renksiz kokusuz bir acõ vurdu ruhumda bir yerlere. Üç yõl önce İstanbul’da Hrant Dink’in ardõndan içim kanayarak yürümüştüm. Onu bir gün soykõrõm anõtõ önünde anacağõm aklõma gelmezdi... Geldiğimde genç bir kõz anõta sõrtõnõ vermiş elindeki mumun õşõğõnda “Sarı Gelini” söylüyordu. O anõtõn önünde bir gün böyle gözyaşõ dökeceğimi de asla düşünemezdim. Hrant Dink’in karanfillerle bezeli fotografõnõn üzerinde “Ermeni soykırımının son kurbanı” yazõlõydõ. Saygõlõ, sessiz, acõlõ kalabalõkla yaşadõğõm yoğun duygudaşlõğõn hangi noktada acõmasõzca yarõldõğõnõ düşünüyordum. Yanõma tesadüfen düşmüş Türkçe konuşan bir Ermeniye sordum. “Niye burası. O bizim ortak acımız değil miydi? Niye onu Türkiye’de birçoklarımıza alacakaranlık gelen bir alana çektiniz?” Doğduğumuz topraklardan günlerce mesafe uzakta yan yana, üzüntü içinde, birbirimizi anlama umuduyla birbirimizin gözünün içine bakõyorduk. “Hrant barış adamıydı o yüzden sessizdi, ama soykırımı o kabul ediyordu” dedi. “İyi ya” dedim, “Barış! önemli olan da barış değil mi?” “Ama bu büyük acı hep yok sayıldı. Soykırımı niye kabul etmiyorsunuz?” dedi. “Tarih Komisyonu söylesin önce” dedim, “kanıtlanmamış bir suçu kabul etmek kolay mı?” “Tarih Komisyonu çarpıtır” dedi. Bunlarõn alelacele fõsõltõyla konuşulacağõ yer değildi. Sustuk. Ya da belki de tam da bunlarõn alelacele konuşulacağõ yerdi... Yoldan geçen bir adam sessizliği bozarak “Türkiye bunu kabul etmediği sürece AB’ye giremez” diye bağõrdõ. Yaklaşõk elli kişilik grup sadece bakõşlarla susturdular adamõ. Yürüdü gitti adam... “Asıl acı bugün, şimdi burada yaşanan değil mi? Asıl gelecekte cinayet olmaması değil mi önemli olan?” diye bir hamlede daha bulundum. Sessizce baktõ yüzüme. Neler düşündü bilmiyorum. Ama tüm farklõlõğõmõza karşõn ortak duygularõmõz baskõndõ o soğuk gecede bunu biliyorum. Eve dönerken biraz yolumu uzatõp AB nezdinde Brüksel Büyükelçisi Selim Kuneralp’in rezidansõnõn önünden geçtim. Yõllar önce diplomat babasõnõn görev yaptõğõ Madrid’de annesi ASALA’nõn kurşunlarõyla katledilmiş bir büyükelçi Kuneralp. Dedesi ise 1922’de linçle yaşamõ sonlandõrõlan İttihat Terakki ve Atatürk muhalifi gazeteci ve yazar Ali Kemal. Zamanõnda Ermeni yanlõsõ olduğu iddia edilen namõ diğer “Artin Kemal”. Ermeni anõtõnõn birkaç km. ötesindeki rezidansõnda yaşamakta olan Büyükelçi Kuneralp, Türkiye’nin AB’ye girmesi için kõlõç kõlõca mücadeleyi en ön safta sürdüren görevli. Ermeni meselesiyle sarmal olmuş öyküsü geçmişte yaşananlara atfedilen nefretleri ölçecek endazeyi alaylõ, yere çarpõyor adeta. Hikâyenin bütünü okunduğunda geriye kalanlar, yaman çelişkiler, düşündürücü tesadüfler, taammüden cinayetler... Zihnimin elinden tutup gezdiren yazdõrõcõ Pandora’nõn kutusunun başõnda kalakaldõ. Son cinayetin katil zihniyeti ele geçirilse bari. 2010 yõlõndayõz ve barõş adõna bizim tanõklõğõmõzda yürekten dileyebileceğimiz bundan ibaret sanki... cimenbaturalp@skynet.be Hrant Dink ve umut kapõlarõ Herkesin durumu ve görüşü aynõ olmayabilir. Dünyadaki genel kanõ zor, karanlõk ve hiç de gelecek vaat etmeyen felaket bir yõlõ, “Annus horribilis”i geride bõraktõğõmõz noktasõnda uzlaşõyor. 2009’un vaat etmediği günlerden, daha iyi ve güzel bir 2010’u nasõl umut edebiliriz? Fransõzlarõn büyük çoğunluğu umut kapõlarõnõ açacak tek araç tanõyorlar: “Mücadele.” Onlar mücadele ederken, onlar haklarõnõ, kazanõmlarõnõ, yarõnlarõnõ ve insanca bir yaşamõn koşullarõnõ sağlama almanõn kavgasõnõ verirken ölüm korkusuyla hareket etmiyorlar. Belki de aydõnlõk bir toplum için ortaçağdan beri verilen şehitler, kayõplar öylesine güvenilir (asla yüzde yüz garantili olmasa da) bir set oluşturmuş ki, ağõzlarõndan çõkacak bir söz, kalemlerinden çõkacak bir yazõ veya karikatür, ellerinden çõkacak bir şarkõ, film, bir eylem onlarõ en ilkel, en hayvani refleks duygu ölüm korkusuyla baş başa, korunmasõz bõrakmõyor. Bazõ toplumlarda hâlâ idaresi, siyaseti, adaleti, ordusuyla ezenlerin iktidarõna; dinine, imanõna, vatanõna, milliyetine ve hatta anasõna, babasõna, bacõsõna laf söylemek, yani yerinde deyişle “eleştirmek” babayiğitlik, kelleyi koltuğa almayõ gerektiriyor. Aksi takdirde yõllar sonra bile gerçek “karar vericiler”in gün õşõğõna çõkarõlamadõğõ Uğur Mumcu (24 Ocak 1993), Hrant Dink (10 Ocak 2007) ve diğer cinayetleri nasõl açõklarsõnõz? Aslõnda ikisini de “demokratik ve bağımsız” bir Türkiye mücadelesi verdikleri için katletmişlerdi. Ama Hrant’õn ötekilerden bir eksiği veya bir fazlasõ daha vardõ. Onu “Ermeni” olduğu için de öldürmüşlerdi... Mücadeleleri ilericilere, eşit, adil ve aydõnlõk bir dünya isteyen herkese meşale tutan Dink ve Mumcu, bugünlerde Avrupa’da onlarca anma eyleminde tartõşõlõyor. Fransa’nõn özel konumu nedeniyle Hrant Dink’in düşünceleri, tavrõ, kişiliği bambaşka bir önem kazanõyor. Buralarda başka hiçbir Batõ ülkesinde olmayan ideolojik-politik güç, popüler taban-destek ve örgütlülük düzeyine sahip Ermeni diyasporasõnõn ses getiren kanadõ Hrant Dink etrafõnda yapõlan her işi, atõlan her adõmõ dikkatle izliyor. Gelişmeleri Fransõz kamuoyuna ve kendi tabanõna belli bir süzgeçten geçirip yansõtõyor. Ölümünden önce onu “dönek”liğe varacak derecede suçlayanlar dahil, belli çevreler ölümünden sonra onu kendi “şehit”lerine (!) katmõşlardõ. Ancak bir yanda Hrant’õn kitaplaşarak Fransõzcaya çevrilen yazõlarõ, konuşmalarõ, öte yandan ünlü ünsüz Fransõz, Ermeni, Türk ve diğer ülkelerden gerçek “Dostları”nõn oluşturduğu yapõ ve ortamlar “Ermeni Soykırımı”, “Türkiye-Ermenistan”, “Türkiye-Fransa ve AB” gibi konulara farklõ bakma zeminini hazõrladõ. Biz buralarda bu alçakgönüllü çabalarõn ürünlerini görmeye başladõk. Hrant’õn öldürülüşünün 3. yõlõ çevresinde düzenlenen ilk faaliyet 12 Ocak’ta Paris “ArmenCiné” kulübünde gösterilen Osman Okkan’õn “Hrant Dink’in Katli” belgeseli ve sonrasõnda yapõlan toplu sohbetti. 15’inde Paris UGAB (Ermeni Yardõmseverler Genel Birliği) salonunda hazõrlanan toplantõda tarihçi Taner Akçam “Hrant Dink ile son konuşmaları”nõ anlattõ. 21 Ocak’ta Boğaziçi’nde Bir Köprü Derneği’nin “Kesişen Türk ve Ermeni Şiirleri” başlõklõ müzik ve edebiyat buluşmasõ, 29 Ocak’ta Fransa-Türkiye Komitesi’nin “Türk-Ermeni Diyaloğunda Hangi Gelecek?” veya 3 Şubat’ta L’ACORT Derneği’nin “Ermeni Tabusu Hakkında Diyalog” başlõklõ toplantõlarõysa diğer önemli örneklerdi. Sõnõr Tanõmayan Gazeteciler (STG) kuruluşunun öncülüğünde, Dink’in makalelerini içeren “İki Yakın Halk İki Uzak Komşu; Ermenistan- Türkiye” isimli kitabõn Fransõzcasõnõ basan Actes Sud Yayõnevi, 9. Paris Belediyesi ve Ermenistan ve Ermeni diyasporasõ üzerine çalõşan basõn mensuplarõ örgütü PAJNEL’in katkõlarõyla 27 Ocak’ta düzenlenen “Hâlâ Canlı Özgür Bir Ses, Hrant Dink” en dikkatleri çeken faaliyet. Hrant’õn eşi Rakel Dink’in de katõlacağõ panelde Ali Kazancıgil, Aris Nalcı, Defne Gürsoy, Elsa Vidal, Jacques Bravo (belediye başkanõ) ve Jean- Jacques Julliard (STG Genel Sekreteri) söz alacaklar. Buralarda “Türkiye’nin Martin Luther King”i diye anõlan ve baş hayali “Tam Demokratik ve Bağımsız Türkiye” olan Hrant Dink, iki halk, iki toplum arasõndaki diyaloğu, sõnõr kapõlarõnõn açõlmasõnõ, ilk umut kapõlarõ, geçiş hedefleri olarak koyuyordu. Onu en çok korkutan yalnõzlõğõydõ. Aramõzdan ayrõlõşõnõn 3. yõlõnda tek tesellimiz artõk Hrant’õn o kadar da yalnõz olmadõğõna olan inancõmõz... ugur.hukum@gmail.com İsveç’teki ‘Bizim Viking’ “Bizim Viking”, otuz beş yõldõr tanõdõğõm arkadaşõm Abdullah Gürgün’ün yeni adõ… Kõrk yõlõ aşkõn süredir İsveç’te yaşayan gazeteci Gürgün’e bu adõ Vikingler’le ilgili yaptõğõ çalõşmalardan dolayõ arkadaşõ Gürcan Karagöz vermiş. Bu ad, kulaktan kulağa yayõlarak Malmö’ye dek geldi... Abdullah Gürgün, her dönem acar bir gazeteci olmasõnõn ötesinde yaman bir araştõrmacõdõr. Her gün yeni bir limanda demirlemesi, konulara gözü kara bir şekilde dalmasõyla bu adõ gerçekten de hak ediyor. Daha kõsa bir süre önce, iki kez İsrail ve Filistin’i dolaştõ, en kutsal yerleri gezdi. Konuk olduğu Musevi, İsevi, Muhammed’i, Süryani, Ermeni ve Dürzi ailelerin birbirlerine ne denli yakõn ve uzak olduklarõnõ gözlemledi. Türkiye’de pek tanõnmayan Laponya’ya üç kez gitti. Laponya’nõn ilk ve tek teröristiyle röportaj yaptõ. İsveç’teki en büyük Türk göçmen topluluğu olan ‘Kulu’lularõn sosyal yaşantõlarõnõ, aile ilişkilerini ve İsveçlilerle evliliklerini inceledi. İsveç radyo-televizyonu için hazõrladõğõ Aziz Nesin söyleşilerini ve İsveç basõnõnda çõkan Nesin’le ilgili ilginç yazõlarõ topladõğõ “Aziz Nesin ve İsveç Serüveni” adlõ kitabõ geçen aylarda Türkiye’de yayõmlandõ. Bülent Ecevit, Mehmet Ali Aybar, Uğur Mumcu, Yılmaz Güney, Ruhi Su, Âşık Nesimi, Mihri Belli, Sevim Belli, Doğu Perinçek, Lütfü Özkök, Zeki Müren, Altan Erbulak, Tanju Okan ve diğer tanõnmõş kişilerle yaptõğõ söyleşilerini bir kitapta toplama hazõrlõklarõnõ sürdürüyor. Gürgün, başlangõcõndan bugüne değin, Türk-İsveç ilişkilerinin bilinmeyen yanlarõnõ da araştõrdõ. Örneğin, Osmanlõ İmparatorluğu’nda, beş yõl üç ay sõğõnmacõ olarak kalan İsveç Kralõ Demirbaş Şarl’õn, bir nankörlük belirtisi olarak, üç köpeğinden birine “Türk” adõnõ verdiğini ve Demirbaş’õ öldüren mermiye de “Turkkulan -Türk kurşunu” dendiğini duymuş muydunuz? Malmö’de doğan, 17 yaşõnda İstanbul’a göç eden, Müslüman ve Osmanlõ yurttaşlõğõna geçip hariciyeye giren, kõsa zamanda Osmanlõ İmparatorluğu’nun Rotterdam Başkonsolosluğu’na yükselen “Osmanlı Vikingi” Ali Nuri Bey’in (Gustaf Nuring) soyunu bulup ortaya çõkaran Gürgün, araştõrmalarõnda, Vikingler’le Türk ve Müslümanlar arasõnda yakõn bir akrabalõk bağõ olduğunu da saptamõş... 59 yaşõndaki Abdullah Gürgün, şimdilerde, Stockholm Üniversitesi’nde, artõk hiç kimsenin konuşmadõğõ Vikingce dilinin ve Runik alfabesinin inceliklerini öğreniyor. Yazõyõ, Abdullah Gürgün’ün, Viking tarihinden derlediği hoş bir notla bitirelim: Vikinglerde, çok belalõ ve kelle koltukta bir iş olduğu için, kimse kolay kolay kral olmak istemezmiş. Çünkü, halkõn, başarõsõz krallara karşõ isyan etme haklarõ varmõş. Vikingleri iyi yönetemeyen krallar, büyük meydanlarda, halkõn gözünün önünde kurban edilirmiş! alinergis@yahoo.se Schiller’in kafatasõ kimde? Kocaman çõnarlarõn dallarõ karlar içinde. Hava soğuk mu soğuk. Dar yollar kar kaplõ. Tarihi mezar taşlarõ arasõnda gezinen birkaç yaşlõ insan. Stuttgart’õn Fangelsbach mezarlõğõ bu sabah biraz ürpertici. Kilisenin yanõndan uzanan yolun sonunda bakõmlõ bir mezar. Onun da üzeri kar kaplõ. Büyükçe taşõnda yazdõğõna göre en son gömü 1911 yõlõnda yapõlmõş. Goethe ile birlikte Alman edebiyatõnda klasik dönemin en önemli temsilcisi sayõlan Friedrich Schiller’in oğlu Ludwig, torunu Friedrich ve onun eşi Mathilde 1857’den günümüze burada yatõyor. Geçen yõl mezarlarõ açõldõ, kemikleri çõkarõldõ, DNA analizinin ardõndan küçük bir törenle tekrar gömüldü. 1805 yõlõnda Weimar’da ölen ve önce toplu bir mezara konan Schiller’in kemikleri anlatõlanlara göre 1826 yõlõnda prensler kabristanõna taşõnõr. Fakat kõsa süre sonra Weimar’da yatanõn Schiller olmadõğõ iddialarõ yükselmeye başlar. Ta ki 1959 yõlõnda Gerassimov adlõ bir Rus doktor kabristandaki kafatasõyla kemiklerin Schiller’e ait olduğuna karar verene kadar. Fakat beş yõl önce ünlü yazarõn 200. doğum yõlõnda Alman televizyonu MDR aracõlõğõ ile yeni ve çok kapsamlõ bir araştõrma başlatõlõr. İşte bu girişimler kapsamõnda Freiburg Üniversitesi Stuttgart’taki aile mezarõnda yatan oğlu ile torununun kemiklerini inceledi ve Weimar’daki kafatasõnõn Alman edebiyatõnõn bu ünlü yazarõna ait olmadõğõ kesinlikle saptandõ. Stuttgart-Marbach doğumlu Schiller’in 250. doğum yõldönümü törenleri nedeniyle konuşan Antropolog Ursula Wittwer, “On dokuzuncu yüzyılda ünlü kişilerin kafatasları meslektaşlarımın çok ilgisini çekerdi” dedi. Schiller’in kafatasõnõn da o yõllarda çalõnmõş olduğu tahmin ediliyor! Stuttgart’õn şirin Marbach kasabasõnda Schiller Milli Kütüphanesi iki yõllõk restorenin ardõndan geçen kasõmda kapõlarõnõ yeniden açtõ. Alman edebiyatõnõn çok zengin hazinesini barõndõran eşsiz müzenin açõlõşõnda konuşan Cumhurbaşkanõ Horst Köhler, “Marbach doğumlu Friedrich Schiller bir popstar idi!” dedi. Aydõnlanma çağõnõn en önemli bu düşünürünün idealizmi, bireyin ruhuna ve özgürlüğüne öncelik tanõr. Heyecanlõdõr, ateşlidir, amaçlarõna ulaşmak için hep isteklidir. Okul yõllarõndan başlayarak kendini hep baskõ altõnda hisseder, dük Karl Eugen döneminde yaşam onun için dayanõlmaz olunca 1782’de Stuttgart’õ terk eder ve Weimar’a yerleşir. Goethe ile yakõn dostluğu işte o yõllarda başlar. Wilhelm Meister romanõnõ yazmasõ için onu zorlar. Goethe de Schiller’i “Wallenstein” eserini yazmasõ için yüreklendirir, hatta Weimar’da sahneye konduğunda oyunun rejisörlüğünü yapar. Schiller “Haydutlar”õn ilk baskõsõnõ kendi cebinden öder, borç parayla da bir edebiyat dergisi çõkarõr. Ölümüne yakõn son sözleri, “Artık her şeyi daha sade, daha berrak görüyorum...” olur. Schiller’in ardõndan “Varlığımın yarısını yitirdim,” diyen Goethe için sahip olduğu en değerli hazine, aralarõndaki yazõşmalardõr. Bir süre sonra bütün mektuplarõ yayõnlatõr. Yeniden açõlan Schiller Milli Kütüphanesi’nin arşivlerindeki Alman edebiyatõnõn Goethe’den Kafka’ya on binlerce belgesine şu günlerde yenileri de eklendi. Fischer Yayõnevi’nin ardõndan Suhrkamp ve İnsel Yayõnevleri de çok değerli arşivlerini kütüphaneye verdiler. Hofmannstahl, Rilke, Zweig, Frisch, Enzesberger, Walser gibi 20. yüzyõl Alman dili edebiyatõnõn yõldõzlarõnõn elinden geçen müsveddeler ve mektuplar şimdi Marbach’da herkese açõk. www.ahmet-arpad.de PARİS UĞUR HÜKÜM MALMÖ ALİ HAYDAR NERGİS BRÜKSEL ÇİMEN TURUNÇ BATURALP STUTTGART AHMET ARPAD
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle