18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Utanç Görüntüleri Davullu zurnalı karşılamalar, alkışlar, lüks otomobiller, beş yıldızlı bir otel… Devlet konuğu sanki herif; peşinde koşuşturan, itişip kakışan, itişip kakışırken yerlere yuvarlanıp çamurlara batan haberciler… Yüreğim burkuluyor, midem bulanıyor televizyon görüntülerini izlerken. O görüntülerin İpekçi ailesini nasıl derinden yaralayacağını düşünürken utanıyorum. O bir katil, “birileri” adına ülkemizin en sevilen, en saygın gazetecilerinden birinin, Abdi İpekçi’nin canına kıymış bir tetikçi; beş ay sonra yakalanmış (25 Haziran 1979), tıkıldığı Maltepe Askeri Cezaevi’nden yine o “birileri” tarafından kaçırılmış (23 Kasım 1979), Bulgaristan’a geçirilip Avrupa’ya salınmış. Çok geçmeden yine o “birileri” eline yeni bir silah tutuşturmuşlar, “Papa’yı vuracaksın!” demişler. Adamın işi bu, Vatikan’da Papa’ya kurşun sıkmış, ama tutturamamış, yakalanmış (13 Mayıs 1981). Sonrasını da biliyoruz. 22 Mart 1986 günü ömür boyu hapis cezasına çarptırıldığını, 13 Haziran 2000 tarihinde dönemin İtalya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi tarafından geri kalan cezası bağışlanana kadar 16 yıl İtalya’da cezaevinde kaldığını, bu yıllar içinde “Katolik olmam için Vatikan bana 50 milyon dolar, özgürlük ve kardinallik önerdi” gibi abuk sabuk savlarda bulunduğunu, giderek akıl dengesini iyice yitirip kendini Mesih ilan ettiğini, kısacası tüm öyküsünü biliyoruz. İtalya’daki affının ardından, İpekçi cinayetinden yargılanmayacağı koşuluyla Türkiye’ye iade edilerek yıllar önce Kadıköy’de işlediği iki ayrı gasp ve soygun suçundan almış olduğu 36 yıllık ağır hapis cezası bedeniyle cezaevine girdi. Ne var ki kamuoyunda “Rahşan affı” olarak bilinen af yasası dikkate alınarak cezası 7 yıl 2 ay hapse çevrilmişti. 12 Ocak 2006 günü serbest bırakıldı. Fakat ortada bir hesap yanlışı vardı; Adalet Bakanlığı’nın itirazı üzerine Yargıtay salıverilme kararını bozunca sekiz gün sonra yeniden içeri alınıp Kartal H Tipi Cezaevi’ne konuldu. O şimdi dışarıda. Katil aramızda. Kimi aklı kısalar “Katil acaba neler söyleyecek, neler anlatacak?” diye merak içindeler. Oysa o hiçbir şey söylemeyecek, hiçbir şey anlatmayacak. Hiçbir şey bilmiyor, bilemez çünkü. Bildikleri ancak bir tetikçinin bilebileceği, bilmesi gerektiği kadarıyla sınırlıdır. Ayrıca o kadarını bizler de biliyoruz. Sevgili Uğur Mumcu zamanında onun bildiğinden çok daha fazlasını ayrıntılarıyla yazdı. Hiç kuşkusuz bizim de bilip öğrenmek istediğimiz, merak ettiğimiz karanlık noktalar var bu eli kanlı tetikçinin öyküsünde. Abdi İpekçi’yi öldürdüğünde 21, Papa’ya kurşun sıktığında 23 yaşındaydı. Hekimhan- Güzelyurtlu bir köylü çocuğundan bir tetikçi yaratanlar kimlerdi? Ruhunu kim, kimler satın aldı? Eline silahı kimler verdi? Abdi İpekçi’nin ölümü kime, kimlere bir yarar-çıkar sağlıyordu? İyi korunan bir askeri cezaevinden onu kimler kaçırdı? Bulgaristan’a kimler geçirdi? Parasal desteği kimler sağladı? Ona uzun yıllar boyunca cezaevlerinde kimler baktı? Kimlerdi o “birileri”, kimlerdir? Sayın Zekeriya Öz, Savın Savcı! Sorun, sorgulayın, araştırın! Bir bakarsınız, aradığınız o “derin devlet” birden karşınıza çıkıverir tetikçinin öyküsünde. İyi olmaz mı? Bir sözüm de medyaya: Bırakın şu katilin peşini! Eli kanlı bir tetikçiden kahraman yaratmayın! Kendinize ille de bir iş arıyorsanız yukarıdaki soruların peşine düşün! Övgüm ise tetikçi katille ilgili haberleri “basın etik”i ile sınırlayan gazeteler ile başta HaberTürk olmak üzere örnek tutum sergileyen televizyon kanallarına, bizi o utanç görüntülerinden korudukları için. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com TMMOB ve meslek odalarõ- mõz “genel kurullar” sürecin- de... Mimarlarõmõz da ülke dü- zeyinde “şube kongreleri”ne başladõlar. Geçen hafta Antalya, Gaziantep, Giresun ve Mer- sin’deki mimarlar yeni döne- min şube yöneticilerini seçti- ler… Marta kadar şube kongre- leri tamamlandõktan sonra mer- kez genel kurulu da 16-18 Ni- san’da Ankara’da yapõlacak. Seçimlerde sadece yöneticiler değil, “oy verilen görüşler”le iz- lenecek “mimarlık politikası” da belirlenmiş oluyor. Bunun anlamõnõ, örneğin bu hafta sonu kongrelerini yapacak Adana, Elazığ, Malatya, Kayseri ve Kocaeli şubelerinin “mimar- lık gündemi”ne bakarak açalõm: Adana’da ‘kent kültürü’ Adana’da “kent içinde plan- sız ulaşım”õn sorgulamasõ sü- rerken “Tepebağ” gibi tarihi merkezlerdeki “imar vefasızlı- ğı”nõn sona ermesi için “daha etkin” çalõşmalar yapmak da herhalde gündeme gelecektir... Büyükşehir yöne- timi, mimarlarõn kent duyarlõlõğõnõ “ce- za”landõrmak ister- cesine odanõn “pro- je denetimi”ni imar yönetmeliğinden çõ- karmõş; ancak yargõ, bu bilim dõ- şõ keyfiliği durdurmuştu... Şim- di aynõ hukuksal kazanõmõ, ken- ti sadece “yeni Adana”dan iba- ret sanan, geçmişi ve kimliği as- la umursamayan bir yerel yöne- time karşõ “kültürel direniş”le de taçlandõrmak gerekiyor... Elazığ’ın öncelikleri Elazõğlõ mimarlar “Harput”a sahip çõkarak, yõllardõr “terk edilmiş” uygarlõk merkezini hem bilimsel etkinliklerle, hem de koruma projeleriyle yeniden yaşatmanõn örnek çabasõnõ gös- teriyorlar... Kentin genelinde ise “imar planındaki özensiz değişiklik- ler”i sorgulayarak, yerel yöne- time tarihsel uyarõlarda bulunu- yorlar. Özellikle “Şehit İlhan- lar” ve “Yeni Camii”yle bü- tünleşen merkezde yoğunluğu daha da arttõracak “çarşı” pro- jeleri yerine “altı otopark üstü yeşil alan” çözümleri, “toplum hizmetinde mimarlık” ilkesinin ürünü... Malatya’yı ‘anımsamak’ Tek düze apartman yõğõlma- sõyla kimliğini “unutan” kent- lerimizden Malatya’da “50 m2”lik dev afişlerle “eski Ma- latya”nõn anõmsatõlmasõ adeta “kentsel akupunktur” etkisi yapmõştõ... Geçmişin “özen”ini unutan sözde “modern”! imar- cõlõk bundan daha “mimarca” sorgulanamazdõ... 1939’da bile hükümet konağõ yapõlacak yerin aylarca tartõşõl- dõğõ bir kentte, “mimarlık bi- lincinin yeniden doğması”nõ öncelikleri arasõna alan mimar- lar, Malatyalõ bir belediye baş- kanõnõn deyimiyle “hayra mo- tor, şerre fren” olmayõ sürdü- recekler... Kayseri’de ‘Sinan’ dersleri Mimar Sinan’la hemşeri ol- manõn sorumluluğunu taşõyan Kayserili mimarlarõmõz Koca Usta’yõ artõk uluslararasõ etkin- liklerle anõyorlar... Özellikle gü- nümüzün kamu yapõlarõnda ta- rihin en ünlü “devlet mima- rı”ndan ve “mimarlık sana- tı”mõzõn kamusal sorumluluk- larõndan ders alõnmasõ gerektiğini de anõmsatõyorlar. Aynõ kapsamda, örneğin 1200 yatak- lõ devlet hastanesi projesinin “Ameri- kalı mimarlar”ca tasarlanmasõna hak- lõ tepkilerle karşõ çõ- karlarken özellikle “Çocuk ve Mimar- lık” çalõşmalarõnda- ki “Nerede Yaşı- yorsun” projesiyle de yeni kuşaklarõn “kentsel bi- linç”le yetişmelerine katkõda bulunuyorlar. Kocaeli ‘metropol’ ise... İstanbul’dan sonra büyükşe- hir sõnõrlarõ tüm “il”i kaplayan ikinci kentimiz Kocaeli’nde de “metropol” olmaya yakõşmayan “plansız” kamu projeleri mi- marlõk gündeminde ön sõralar- da... Örneğin tarihi Pertev Paşa Külliyesi’ne adeta “abanan” yaya üst geçidine ya da Gar yo- lundaki taş duvara ve D-100 karayolundaki arkeolojik tahri- bata karşõ “uyarı”larõn yanõ sõ- ra, belediyenin bu sözde “kıyı” kentini denizle buluşturma ni- yetine de destek veriliyor... Çankaya’dan beklenen Mimarlarõn işte bu duyarlõ- lõklarla gerçekleşen genel ku- rullarõ, ne yazõk ki Cumhurbaş- kanlõğõ Devlet Denetleme Ku- rulu’nun odalarõ “susturma” raporuyla eşzamanlõ toplanõyor... Oysa kentlerimizin geleceği için en kapsamlõ “durum değerlen- dirmeleri”nin yapõldõğõ bu kon- greleri öncelikle Çankaya’nõn kutlamasõ gerekmiyor mu? ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Mimarlarõmõz ve ‘Seçim’leri... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY 20 OCAK 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Sürat Gülfatma Carlık: “Katil Mehmet Ali Ağca, İncil’i yeniden yazacakmış. İncil’in dağıtımını da Sürat Kargo yapsın!” Kurtlu Ayhan Karaman: “Katil Mehmet Ali Ağca çürük çıkmış. İçinde uluyan ülkücü bozkurt kurtlanmıştır!” Zarf Avni Kurtuldu: “Kandil’den gelen ayrılıkçı teröristlerin Recep’e vereceği mektup kaybolmuş. Kürt açılımı zarfın içinde kaldı!” Albert Einstein’ın ziyaretçileri ÜNLÜ fizik dehası Albert Einstein, uygarlığa yaptığı büyük katkılar nedeniyle öldükten sonra Tanrı tarafından cennete gönderilmiş. Yaşar Şengel’in gönderdiği fıkraya göre kendisine bir köşk verilmiş ve sekreterliğini yapması için bir melek görevlendirilmiş. Einstein’la sohbete gelenleri önce sekreter melek karşılıyor ve ziyaretçinin zekâ düzeyi hakkında ön bilgi edindikten sonra randevu veriyormuş. Günlerden bir gün Norveç’ten üstün zekâlı bir fizikçi gelmiş. Melek durumu Einstein’a bildirmiş. Einstein’ın gözlerinin içi parlamış, “Hemen görüşelim. Biraz izafiyet teorisi, biraz kuantum mekaniği konuşur eski günleri yad ederiz” demiş. Bir başka gün bir Amerikalı gelmiş. Adamın zekâ düzeyi normalin biraz altındaymış. Sekreter melek biraz sıkılarak durumu aktarınca Einstein, “Önemli değil” demiş, “Söyle mutlaka gelsin, doya doya siyaset konuşuruz, başkanlık seçimini konuşuruz!” Derken bir gün... Türkiye’den biri gelmiş. Sekreter melek, ziyaretçinin zekâ düzeyi hakkında ön bilgi edinmek için çalışırken, bakmış ki değerler tepetaklak. Adamın zekâsı normalin çok altında, tam bir ebleh! Einstein, onu da kabul etmiş: “Gelsin, gelsin... Bülent Arınç’a suikast girişimini konuşuruz!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İŞÇİLER ayakta, işsizler hop oturup hop kalkıyor; esnaf bitti, memur tükendi, çiftçi perişan! Bu tablo karşısında Sıtkı Ergüney, “Peki neden böyle oldu ve olmaya da devam ediyor” diyor: “Esnaf neden bitti? Bunun tek nedeni büyük sermayenin para kazanma yolu olarak üretmek için yatırım yapmak yerine ticaret sektörüne yönelmesidir. Sokak aralarına kadar giren gösterişli alışveriş merkezlerinde üreticiden ucuza kapatılan ‘her şey’in yüksek kârlarla raflarda satışa sunulmasıdır. İnsanların sahip olmadıkları geliri harcamasına yol açan kredi kartları, taksitli kampanyalar, bu yöntemleri uygulayacak ekonomik güce sahip olmayan esnafı tüketti. Bu yuvarlanışta; renkli ambalajlar içindeki ürünleri çocuklarının ittikleri tekerlekli arabalara dolduran anne ve babalar da tükendi, tükeniyor. İşçi, memur neden bitti? Kapitalizmin olmazsa olmazı serbest piyasa ekonomisidir. Bu düzende her şeyin değeri piyasa koşullarına göre belirlenir; buna emek de dahildir. Emeğin ucuza kapatılması için örgütsüz olması gerekir. Bunu sağlamak için egemen güçlerin siyasi otorite ile uyumlu olması şarttır. Türkiye’de bu ortam fazlasıyla var maşallah! Asgari ücret bile işçi kesiminin katılmadığı toplantılarda belirlendikten sonra! Buna özelleştirme yağması da eklendiğinde! Çiftçi neden perişan? Küreselleşme kepazeliği adına Türkiye’nin tarımsal üretim yelpazesi, yapılanması uluslararası tekeller tarafından şekillendirildi, şekillendiriliyor. Bu düzende örgütlenmiş küçük çiftçinin yeri yok! Yabancı tekel ile yerli sermaye dayanışması yeterli. Tarımsal ürünlerin çiftinin elinden çıkış fiyatı ile tüketicinin ödediği fiyat arasındaki fark çiftçinin perişanlığını görmek için yeterli! Sonuç: Her ekonomi, bütüne bakıldığında büyüyor olabilir. Ancak büyüme değil, büyümeden kimlerin ne kadar pay aldığı önemlidir. Türkiye’de toplumun geniş kesimlerinin ulusal gelirden aldıkları payların gerilediği açıktır. Bu açmazdan, kısırdöngüden kurtuluş için çıkarları ortak olan kitlelerin örgütlenmesi ve dayanışma içinde olmaları şarttır. İşçi, esnaf, kamu çalışanları, meslek gruplarının eylemleri bizleri rahatsız etmemeli. Günü değil, geleceği düşünmekte sonsuz yarar var! Güney Amerika ülkelerindeki halklar bunun bilincinde olduklarını sandıkta kanıtlamaya devam ediyor!” Ekonomi SESSİZ SEDASIZ (!) Cemil Çiçek: “İmralı otel değil.” Sen de Turizm Bakanı değilsin! YağmurDeniz HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Antalya’nõn Kemer ilçesine bağlõ turistik bir belde. 2/ Eskrimde kul- lanõlan üç si- lahtan biri... Köpeğin arka ayaklarõ üze- rinde ayağa kalkmasõ. 3/ Mürekkep hok- kalarõna konulan ham ipek... Bir maçõn sa- yõsal sonucu. 4/ Bir gõda maddesi... Şen- liklerde caddelere ku- rulan süslü kemer... Kuzu sesi. 5/ Ağaç yontmaya ya da çivi çakmaya yarar araç... Uzaklõk işareti. 6/ Bir nota... Eski Yunan kentlerinde pazar yeri. 7/ Manavgat Çayõ üzerinde kurulu baraj. 8/ Afrika yerlilerinin giydikleri bol ve büyük entari... Japon lirik dramõ. 9/ Gözleri gör- meyen... Divan edebiyatõnõn en yaygõn şiir türü. YUKARIDAN AŞAĞlYA 1/ Antalya’nõn Serik ilçesine bağlõ turistik bir bel- de... En küçük izci kuruluşu. 2/ Vücudun bütün dõş ve iç yüzeylerini kaplayan doku. 3/ Arnavutluk’un para birimi... Brezilya kökenli bir dans ve müzik. 4/ Tanrõtanõmaz... Altõn elementinin simgesi. 5/ Du- man lekesi... “ --- atlar yakõn eyler õrağõ/Yüce dağ- dan aşan yollar bizimdir” (Dadaloğlu). 6/ İspanya- Fransa sõnõrõnõn her iki yanõnda uzanan bölge... Bõk- ma, usanma. 7/ Başlangõçta yer alan... Bir mekânõ örten kemerli yapõ. 8/ Gümüşhane’nin Şiran ilçe- sinde bir şelale. 9/ Briç, poker gibi oyunlarda, oyu- nu oynayan dört kişilik grup... Asya’da bir göl. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 S E R E N A T H O P E R A U L A P E Y R İ T İ M R H A T M İ İ A S A L R İ D N A N E M O L L A O D N A Z İ B A S İ L C İ A E K E T R E N D 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle