19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 4 TEMMUZ 2009 CUMARTESİ 18 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 4 Temmuz GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Ekonomik Bunalımda Durum Ülkemizde “ekonomik bunalımın kolay atlatıldığı ve sona ermeye başladığı” konusunda değerlendirme- ler yapıldığı görülmektedir. İşadamlarının, şirketlerin ve iş hayatı sivil toplum kuruluşlarının açıklamaları- na göre bunalım derinleşmekte, küçük ve orta boy işletmelerde iş kapanmaları, üretim azalmaları ve iş- siz sayıları artmaktadır. Hükümet ve iş çevrelerinin bu çelişkili açıklamaları karşısında bizim değerlendirmemiz şöyledir: Yalnız bizde değil, tüm dünya ülkelerinde son 1.5 yıldan beri süregelen küçülme hızlarında nisan ve ma- yıs aylarındaki yavaşlama, bunalımın sonuna yakla- şıldığı konusunda iyimser değerlendirmeler yapıl- masına neden olmuştur. Yoksa, dünyanın belli baş- lı ülkelerinde, 2009’da küçülme sürmektedir. Tah- minlere göre, Çin, Hindistan ve Endonezya’da bü- yüme, 2009’da yüzde 3.5-7.7 oranında artıda, öte- ki tüm ülkelerde 1.5- 13.9 oranında eksidedir. Dün- ya Bankası’na göre dünya milli geliri, bu yıl yüzde 2.2 küçülecektir. Bu, eksiler ve artılar netleştirildiği için, çok yüksek bir küçülme oranıdır. Şurada burada gö- rülen milli gelir azalmasındaki hız düşmelerinin nedeni, son 1.5 yıldır azalmakta olan temel ihtiyaç madde- leriyle ilgili üretimlerin yavaş yavaş başlamakta ol- masıdır. Dünya ekonomilerinde “tünelin ucunda ışık” görebilmek için, ülkelerde dış alım miktarlarının art- maya başlaması gereklidir. Özellikle, ABD, Japonya, Çin ve AB ülkeleri, Hindistan gibi öteki ülkelerden önemli miktarlarda alım yapan ülkelerin dışalımları- nı arttırmaları gerekecektir. Bu ülkelerin dış alım mik- tarlarında henüz önemli artışlar başlamamıştır. Ülkemizde, bunalımla ilgili hükümet açıklamalarında iyimserlik dozu fazladır. 2008 Ekim ayından önceki hükümet açıklamalarına göre, 2009’da ekonomimi- zin yüzde 4 oranında büyüyeceği açıklanmıştır. Şim- diki açıklamalar büyüme rakamının yüzde 3.6 oranında küçülmeye döndüğü yönündedir. Sapma oranı, yüz- de 2000’dir. Hazırlanmakta olan üç yıllık planda, 2010 ve 2011 yılları için, sırasıyla yüzde 3.3 ve yüzde 4.5 oranlarında büyüme oranları verilmektedir. Oysa, IMF, Dünya Bankası ve OECD, 2009’da ekonomimizin, sı- rasıyla yüzde 5.1, yüzde 5.5 ve yüzde 5.9 oranların- da küçüleceği beklentisi içindedirler ve önceki yıllarda olduğu gibi gerçekleşme, onların tahminlerine daha yakın çıkacaktır. Bize göre, 2009’da küçülme oranı- nın daha da yüksek çıkması beklenmelidir. Çünkü, bu uluslararası kuruluşlar, temelde hükümetin Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK’in) sağladığı temel ra- kamlarla tahmin yapmaktadırlar ve bu rakamların hü- kümetteki iyimserlikten etkilendiği görülmektedir. (Aslında bu durum, temel istatistiklerimiz için iyi bir not değildir. Ancak, son yıllarda yapılan değişiklikler, tüm istatistik rakamlarımızla, uzun dönemli araştırmalar yapmayı çok güçleştirmiştir.) TÜİK’ten yapılan son açıklamaya göre, 2008’in son çeyreğinde gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) sabit fi- yatlarla yüzde 6.2, 2009’un ilk çeyreğinde yüzde 13.8 oranında azalmıştır; yani büyüme hızı, son iki çeyrekte yüzde -6.2 ve yüzde -13.8 olmuştur. Önceki üç çey- rekte GSYH büyüdüğü için, 2008 yılında toplam bü- yüme hızı yüzde 1.1 olarak hesaplanmıştır. 2007 yı- lının toplam büyüme hızı, yüzde 4.7 idi. 2009’un ilk çeyreğindeki haberlere göre bu yılın küçülme oranı yüzde 7’yi aşabilecektir. “Tünelin ucundaki ışık” olarak görülen üç göster- ge var. Tarımda beklenen iyi üretim artışları, tarım- daki mevsimlik işgücü artışı, nisana göre mayısta gö- rülen sanayide kapasite kullanım oranındaki artış ve buna bağlı olarak mayıs ayında üretimde ve çalışanlar sayısında artış olacağı konusundaki beklentilerdir. İmalat sanayiinde Mayıs 2009’daki kapasite kul- lanma oranı yüzde 70.4 oranında gerçekleşmiştir. Bu oran, 2008 Mayıs’ının yüzde 82.4 oranından 12 puan daha düşük (düşüklük oranı, yüzde 17’dir) ama, Nisan 2009 ayı rakamından (yüzde 66.8) 3.6 pu- an daha yüksektir. Bu rakamlar fazla iyimser yorumlar yapılması için yeterli değildirler. Ergenekon davası, geçersiz belgelerle ordumuza karşı açılan yıpratma kampanyası, anayasaya karşı yürütülen değiştirme söylemlerinin yarattığı olumsuz siyasal gelişmeler, yakın gelecek için fazla iyimser ol- maya olanak vermeyen ekonomi dışı nedenlerdir. [email protected] [email protected] Beka Tehlikede! ABD’ye sığınmış emekli vaizin takımı, za- manın ve zeminin hazır olduğu kanısına var- mış olmalı ki, doğrudan Cumhuriyet ku- rumlarına, son olarak da TSK’ye karşı doğrudan savaş açmış bulunuyor. “Savaş” diyoruz, çünkü TSK’nin komu- tanı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ öyle diyor. “Beka tehlikededir” di- yor: “TSK hiçbir gerçeğe dayanmayan, hukuk dışı davranışlarla yıpratılması faaliyetlerinin devam ettirilmesine kat-la-na-maz. TSK, bü- tünlüğünün her türlü dış etkilere maruz bı- rakılmasına seyirci ka-la-maz. Unutulma- malıdır ki TSK’nin bütünlüğünün korun- masını ve haksız yere yıpratılmasını aynı za- manda ülkemizin bir beka sorunu olarak gö- rüyoruz. Lütfen bu noktanın iyi anlaşılma- sını istiyorum...” Beka nedir? Bekanın Milli Güvenlik Kurulu’nca tanı- mı belli: “Bir devletin toprak bütünlüğünü, ahdi hu- kukunu ve anayasal düzenini iç ve dış teh- ditlere karşı koruması suretiyle hayatiyeti- ni devam ettirmesidir.” Açıkçası “devlet tehlikede” demek yani. Milli güvenlik anlamında “beka”, tehlike ve tehditin en üst ve son aşaması. Bu tehlikeye karşı koyma araçları, yine devletin milli gü- venlik belgelerine göre, seferberliğe, askeri güç kullanmaya, hatta savaşa kadar gidi- yor. Başbuğ’un Milli Güvenlik Kurulu öncesi verdiği sinyal belliydi. Buna rağmen, ABD’ye sığınmış emekli vaizin takımı, olayın üstü- ne üstüne gidiyor. “Biz hazırız, TSK filan vız gelir, tırıs gider, biz devleti dönüştüreceğiz, sonra da yöneteceğiz” demeye getiriyorlar. Hatta, sözcüleri televizyonlara çıkıp hükü- mete, Cumhurbaşkanı’na akıl vermeye ka- dar götürüyor işi: “Aman TSK’yi dinlemeyin, ona ödün vermeyin, 28 Şubat sürecine geri döneriz sonra.” Türkiye, çok sancılı bir dönüm nokta- sında. ABD’ye sığınmış vaizin takımı “asi- metrik psikolojik harekât” yürütüyor, devletin “beka”sını devam ettirmek için en önemli aracı olan TSK ise, milli güvenlik sistemini uygulama sorumluluğunu üstlenmiş olan Bakanlar Kurulu’nu ve Cumhurbaşkanı’nı, asimetrik psikolojik harekât yürütenlerin devletin bekasını tehdit ettiklerine inandır- maya çalışıyor! Darbe marbe, demokrasi memokrasi bulamacı arasında yaşadıklarımızın perde arkasındakiler bu kadar basit... Ama Tür- kiye Cumhuriyeti açısından o denli de hü- zün verici! Yontuları geri istiyoruz Gençlik Parkı’nın simgelerinden iki kadın yontusunun geçmişte yer aldıkları havuzbaşındaki yerlerinden kaldırıldığını duyurmuştuk. Mimarlar Odası Ankara Şubesi de olayın peşine düştü. Gençlik Parkı’nın özgün yapısının parça parça, yavaş yavaş yok edildiğini savunan şube sekreteri Ali Hakkan, parkta yapılan çalışmaların bir an önce durdurulmasını önerdi: “Projenin, kentliyle ve ilgili tüm kurum, kuruluş, toplum örgütleri ile beraber yeniden değerlendirilmesi, Gençlik Parkı’nın en azından elde kalan öğeleriyle beraber korunması gerekmektedir.” Gençlik Parkı’nın havuza bakan kadın yontularını geri istiyoruz. Sanat ve kadın düşmanlığına son! Tırtıl Emekli diplomat-ya- zar Daver Darende’ye göre, İran’daki rejimin sokak gösterileri ile yı- kılması olanaksız, çün- kü: “İran’daki rejimin te- melini oluşturan Ayetul- lahlar için en büyük teh- like ne göstericiler, ne Musavi, ne ABD ve ne de Batı emperyalizmidir. İran rejimini ve Ayetul- lahları sarsacak en bü- yük tehlike Mustafa Ke- mal’in yarattığı aydın- lanma devrimi ve onun eseri olan laik, çağdaş Türkiye Cumhuriye- ti’dir.” İçimizdeki tırtılların ke- mirdikleri de o. Nostalji Kenan Evren inti- har etme kararını uy- gulamaya sokacağı an, kesin çözüm için An- kara Emniyeti’nin 6. katına çıkmalı. 12 Eylül döneminde oradan düşüp ölenler, intihar etmiş sayılırlar- dı çünkü. Taraf “Taraf” adını, şimdiki ortalık karıştırıcı Taraf gazetesinden önce kim mi kullanıyordu? İBDA-C kullanıyordu. İBDA-C’nin 90’lı yıl- larda çıkardığı haftalık derginin de adı Taraf’tı... Taraf’ın tarafı epeydir belli yani. Şair-yazar Osman Namdar,1973 doğumlu öykü yazarı Cem Uçan’ın 2006 Eylül ayında yayımlanan “Boşluğun İzinde” adlı kitabında yer alan “Bir Sürü Kadınlı Yıllar” adlı öyküsünün “Bugün babam öldü” tümcesiyle başladığını aktarıyor: “Kahramanı Murat’ın babası, Murat daha dokuz yaşındayken evden ayrılmıştır. Bir gün telefonla babasının öldüğü ve bir kutu-valiz bıraktığı söylenir Murat’a. Babasını en son otuz iki yıl önce görmüştür ve öykü de, kırk bir yaşındaki kahramanımızın valizden çıkan mektupları okuması ve okurken sık sık çocukluğuna dönmesiyle sürer.” Osman Namdar, Orhan Pamuk’un 2006 Aralık ayında Stockholm’de yaptığı Nobel konuşmasının başlığının da “Babamın Bavulu” olduğunu anımsatıp diyor ki: “Orhan Pamuk’un babasının bavulu ile Cem Uçan’ın öyküsündeki Murat’ın babasının valizi hemen hemen aynı metindir.” İnanmayan, Osman Namdar’ın “Sincan İstasyonu” dergisinin temmuz sayısında yayımlanan yazısına bakar. Kimin babasının bavulu? İklim Pazarlıkları Sonuçsuz Kaldı… SADIK ÇELİK 1–12 Haziran 2009 tarihleri arasında Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen BM İk- lim Konferansı’nda, yeni bir uluslararası iklim anlaşması oluşturulması çabasıyla 182 ülkeden yaklaşık 4 bin 300 temsilcinin katılımıyla, dün- yamızın geleceği ile doğru- dan ilgili, çok önemli görüş- meler yapıldı. Amaç, süresi 2012’de do- lacak olan Kyoto Protoko- lü’nün yerine, küresel ısın- maya karşı alınacak tedbir- leri somutlaştıracak, uygu- lamaya geçirecek yeni bir protokolün hazırlık çalışma- larıydı. Konferansa katılan bütün ülkeler küresel ısınmanın yer- küremizin geleceğinin önün- deki en büyük tehdit oldu- ğunda, en büyük tehlike ol- duğunda hemfikir ancak iş bu tehdidi, bu korkuyu gi- derecek yaptırımları uygula- maya, tedbirleri almaya ge- lince her ülke bin dereden su getiriyor. Üzerinde en çok pazarlık edilen konu, artık hepimizin de bildiği üzere, sera etkisi yaratan karbon gazlarını ki- min ne oranda azaltacağı. Bir başka tartışmalı konu ise, kü- resel ısınmaya karşı alınacak önlemlere katkıda buluna- bilmeleri için az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelere nasıl bir mali yardım yapıla- cağı konusu. Her iki konu da ülkelerin ekonomilerini doğrudan et- kilediği için müzakereler çok çetin geçiyor ama sonuç ne diye sorarsanız, işte orası bi- raz belirsiz, bu sene Bonn’da hükümetlerin üzerinde uz- laştıkları tek konu bu iklim pazarlıklarında uzlaşmaları- nın mümkün olmadığı! BM İklim Konferansı’ında- ki pazarlıkların sonuçsuz kal- masının ardından WWF Kü- resel İklim Girişimi lideri Kim Carstensen’ın yaptığı açık- lama durumu çok çarpıcı bi- çimde özetliyor aslında. Şöy- le demiş Carstensen, “Bu durum tembel öğrencilerin olduğu bir sınıfa benzetilebilir. Sınıf arkadaşlarının arkasına saklanarak bu işin içinden çı- kabileceklerini ve öğretmen- lerinin onları fark etmeyece- ğini umuyorlar”. Bu tembel öğrencilerin ço- ğunluğu da AB ülkeleri ve ABD gibi gelişmiş ülkeler aslında. Nasılsa bilim adam- larına göre küresel ısınma en çok “az gelişmiş” ülkeleri vuracak; belki onların arka- sına saklanırsak küresel ısın- manın zararlı etkileri bize uğramaz diye düşünüyor ol- malılar. Nitekim aynı konferansta Dünya Bankası’nın hazırlayıp sunduğu bir rapora göre, Türkiye’nin de içinde bulun- duğu Adriyatik’in doğu kıs- mı ve Türkiye’nin Akdeniz kı- yıları havzası da en çok olumsuz etkilenecek bölge- lerden biri. Üstelik yine Tür- kiye’nin dahil olduğu bu böl- gelerde küresel ısınmanın daha da hızlı ilerlediği tespit edilmiş rapora göre… Bu durumda, Türkiye bu konuda somut adımlar atıl- masını teşvik eden ülkelerin başında gelmeli esasında. İçimize su serpen bir nokta ise Türkiye’de sivil toplum ör- gütlerinin bu konudaki far- kındalığının her geçen gün artıyor olması. Gelişmiş ülkeler ve özellikle ABD, her konuda dünya li- derliğine oynuyorken, iş yer- küremizi görüp göreceği en büyük felaketten kurtarma- ya gelince kimse ilk adımı bi- le atmaya cesaret edemiyor. Oysaki küresel ısınma, iş o raddeye geldiğinde, zengin- fakir, az gelişmiş-çok geliş- miş ayırt etmeyecektir. Nitekim, Aral Gölü’nde ya- şanan çevre felaketi sonu- cunda koskoca gölün yüzde 80’ninin buhar olup uçması, Amazon ormanlarının her gün biraz daha yok olması, Grönland’ın buzullarının gün be gün biraz daha eriyerek sulara karışması bunun so- nucunda oranın ev sahiple- ri olan kutup ayılarının ya aç- lıktan ya da boğularak öl- meye mahkûm hale gele- cek olmaları, hatta o kadar uzaklara gitmeye gerek yok, Van Gölü’nün her gün biraz daha doğal zenginliklerini yitirmesi, virüs taşıyan ke- nelerin ortaya çıkması ve hızla üremesi gibi birçok normal olmayan gelişme, aslında doğanın yardım çığ- lıkları… “Kurtarın beni” diye haykıran yerküremizi daha fazla duymazlıktan geleme- yiz, kendi ellerimizle bozdu- ğumuz doğal dengeyi dü- zeltmek yine bizim boynu- muzun borcudur. Bu noktada, dünyayı kur- taracak adımları atmaya ce- sareti olan ülkeler de gele- ceğin dünyasının liderleri olacaktır. Aksi takdirde zaten belki de “geleceğin dünya- sı”ndan bahsetmemize gerek dahi olmayacaktır. [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Muğla yöre- sinde papatya ile yapõlan bir tür salata. 2/ Renk renk parlak tüy- leri olan, iri göv- deli bir papa- ğan... Şiirde, bir uyaktan sonra yinelenen aynõ anlamdaki söz- cük ve eklere verilen ad. 3/ Mõzrapla çalõnan bir çalgõ... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 4/ Bir tür tuzsuz ve yu- muşak peynir. 5/ Iğ- dõr’õn bir ilçesi... Tellür elementinin simgesi. 6/ Kuzu sesi... Kendi- ni beğenmiş kimseler için kullanõlan bir alay sözü. 7/ İyi yetişmiş, değerli kimse... Bir gösterme sõfatõ. 8/ Bir yapõtõn oku- yucuya bildirmek, anlatmak istediği düşünce... Selen- yum elementinin simgesi. 9/ Zeybek... Balõkesir’in tu- ristik bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Aptal, bön” anlamõnda argo sözcük. 2/ Bir etkin- liğin geçici olarak durdurulduğu süre... “Kõşlanõn önünde —- sesi var / Bakõn çantasõnda acep nesi var” (Türkü). 3/ Doğacak çocuğu ana rahminden çekmeye yarayan aygõt... İki yanõ ağaçlõklõ yol. 4/ Samsun yö- resine özgü, süt ve kuru incirle yapõlan, dondurmaya benzer bir tatlõ. 5/ Bir ay adõ... Bir cetvel türü. 6/ Ey- lemleri olumsuz yapmakta kullanõlan ek... Devlet bü- yükleri, ileri gelenler. 7/ Erkek kişi... Eski dilde koku. 8/ Bir devlet büyüğünün kamuoyuna yaptõğõ duyuru... Tavlada “üç” sayõsõ. 9/ Kabadayõ... İçkale. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G Ö B E L E Z L E R O S S A B O L Ü M E N M A T G B R O K A R E B E D Ü Z E Y L A P A R İ T E D O R E N N H A R E M G A G U S S O M O N İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelık mynet.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle