18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 29 TEMMUZ 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Ç ağdaş Şii felsefecilerinden ve İran İslam Cumhuriyeti’nin Va- tikan Büyükelçisi Muhammed; Mescid-i Camii, Şia ve Ehl-i Sünnet’in yönetim ve yöneten anlayõşõndaki farkõnõ şöyle özetliyor: “Sünnilerin yönetim konusundaki görüşleri, Kuran’ın, Peygamber’in sünnetinin ve bazen de sahabe mira- sının etkisi altındadır. Fakat yöneten ko- nusundaki görüşleri tarihsel olayların etkisindedir. Tabiri caiz ise yönetim ve özellikleri konusunda idealist iken, yö- neten konusunda realisttirler. Bu konunun anlaşılması için temel nok- taya, yani iki ekolün imamet ve vesayet hakkında görüşlerine işaret etmemiz ge- rekmektedir. Bu noktada mesele Pey- gamber’in imam ve vâsisinin kim olduğu değildir. Mesele buradan başlamıyor. Şia’ya göre esasında sorun imam ve vâsi sorunu değildir, konum ve makam soru- nudur. Mesele, halifenin kim olduğundan çok, halefliğin kavramsal çerçevesi, bo- yutları ve özellikleri, hangi niteliklere sa- hip kimsenin bu makamda kalabileceği ve bulunması gerektiği hususu üzerinedir. Şia’ya göre imamet ve hilafet konusunda mesele kişiden ziyade makam ve nitelik- tir. Öncelikle mevki tanımlanıp sınırları çiziliyor ve ondan sonra mevki sahibi ki- şi belirleniyor. Ehl-i Sünet’te ise durum bunun tersidir. Önce mevki sahibi belir- leniyor sonra da onun özelliklerine göre makam tanımlanıyor, sınırları çiziliyor. Önce vâsi ve halifeyi tayin ediyorlar, sonra da vesayet ve hilafetin tanımını ya- pıyorlar.” (Ehl-i Sünnet’te ve Şia’da Siyasi Düşün- cenin Temelleri - İnsan Yayõnlarõ) İmamet’in özel bir mevkiisi ve durumu bulunuyor Yönetici ya da din görevlisinden öte Vahiylerin tebliği, yorumlanmasõ ve ilahi hükümlerin yaşama geçirilmesi görevlerini yerine getirecek birisi gerekmektedir Ali’nin imamlõğõnõn delilleri A llah, Kuran’da, Muhammed’den sonra peygamber gelmeyeceğini, dolayõsõy- la vahiy gelmesinin de mümkün ola- mayacağõnõ açõklamõştõr. Ancak gelen vahiylerin tebliği, yorumlanmasõ ve ilahi hükümlerin dünyada yaşama geçirilmesi işleminin henüz tamamlanmadõğõnõ anõmsatan Şiiler, bu du- rumda Peygamber’in imamet ve velayetinin de- vamõnõn zorunluluğuna dikkat çekerler. Allah’õn hükümleri henüz dünyaya hâkim kõlõnmadõğõ sürece bu görevleri icra edecek bir imama ih- tiyaç olduğu ortadadõr. İmamõn gerekliliğini zorunlu kõlan neden- lerden biri de Kuran’õn zahir ve batõn olmak üze- re iki yönü vardõr. Zahirde sadece İslamõn hü- kümleri ve ibadet konularõ insanlara anlatõlõr. An- cak batõn yönünü, yani özünü yorumlayacak, ve- layeti ve itaati belirten ayetleri tefsir edecek ila- hi ilim sahibi biri gereklidir ki, bunu da ancak ilahi irade sahibinin imamet ve velayet maka- mõna tayin ettiği imam yapabilir. Şimdi gelelim bu görevleri icra edecek ila- hi ilimle donatõlmõş, her türlü hatadan, günah- tan masum ve ilahi tayinle o görevin verildiği imamõn kim olduğuna. Şia âlimlerinin Ku- ran’dan ayetler ve Peygamber’in hadislerinden delillerle desteklediği tarife göre, bu imam Mu- hammed’in amcazadesi ve damadõ Ali’den baş- kasõ değildir. İLAHİ BİR MAKAM Şii inancõnda imamet, velayet ve hilafet makamõ birbirinden ayrõlmaz tek bir otori- tedir ve bunu ancak Allah belirleyebilir. Şii ulema, Ali’nin imamlõğõnõ Kuran’daki birçok ayet ve hadisle kanõtlamaya çalõşõr. Bu dizide hepsine yer verme olanağõmõz yok. Bu örneklerden sadece birkaçõnõ ver- mekle yetineceğiz. MÜJDE BAKARA’DA Kuran’da Allah, Muhammed’e hitaben “Sen ancak uyaransın, her ümmetin bir yol gös- tereni vardır” ayeti ile imamet makamõnõn ila- hi bir makam olduğunu bildirmiştir. Allah, kendisinden sonra imamet makamõna kimi layõk gördüğünü vahiy yoluyla Muham- med’e iletmiştir. Gadir-i Humm’da Peygam- ber’in Ali’yi işaret eden ünlü konuşmasõ bu va- hiy nedeniyle gerçekleşmiştir. Kaldõ ki, Ku- ran’da Bakara Suresi’nin 124. ayetinde Allah, İbrahim Peygamber’i bazõ sorularla imtihan et- tikten sonra imamlõk müjdesini verirken, ara- larõndaki geçen konuşmada da imamõn aynõ soy- dan zalim olmayanlara verileceğini işaret bu- yurmuştur. “Allah, ‘Ey İbrahim! Seni insanlara imam kõ- lacağõm’ demişti. O ‘soyumdan da’ dedi. Al- lah, ‘Ahdim zalimlere erişmez’ demişti.” (Bakara/124) Şii ulemasõ, bu ayeti şöyle yorumlamakta- dõr: “Allah İbrahim’i imamet makamına ge- tirmeden önce imtihan ediyor. O bu imti- hanı geçince kendisine imamlık makamı müjdeleniyor. İmamlık görevini alan İb- rahim Peygamber, imamlık görevinin kendi soyundan devam etmesini isteyince Allah, ‘Bu senin isteğinle değil benim ira- demle olacak bir iştir’ dedikten sonra ‘Ah- dim zalimlere ulaşmaz’ sözüyle İbrahim’in soyunda zalimlerin de gelebileceğini haber veriyor, ancak imamlık görevinin aynı soydan zalim olmayanlara verileceğini açıklıyor. Allah’ın ‘Ahdim zalimlere ulaş- maz’ sözü dikkate şayandır ve onu doğru yorumlamak gerekir. Burada Allah, neden ‘zalimler ahdime ulaşmaz’ demiyor da ‘Ah- dim zalimlere ulaşmaz’ diyor acaba? ‘Çün- kü aynõ soydan zalimler bu makamõ güç kullanarak ele geçirebilirler ama.. o zaman o imamet makamõ benim makamõm olmaktan çõkar ve onlar benim imamõm, temsilcim ola- mazlar’ demek istiyor.” RÜKÛ HALİNDE ZEKÂT Yine Şia’nõn Ali’nin imamlõğõnõn kanõtõ ola- rak öne sürdüğü bir başka delil de Kuran’da- ki “Şüphesiz ki sizin veliniz Allah, Resulü ve namaz kılan ve rükû halinde zekât veren mü- minlerdir” ayetidir. Ehl-i Sünnet ulemasõ, bu ayette kastedilenin özel bir şahõs değil bü- tün müminler olduğunu öne sürerken, Şii âlimler bir hadise dayanarak bu ayette kaste- dilenin Ali olduğunda õsrar eder. Söz konusu hadise göre, Ali’nin namazda rükû halindeyken mescide giren bir dilenciye yüzüğünün oldu- ğu elini uzatõr. Dilenci de Ali’nin uzattõğõ parmağõndan yüzüğü çekerek alõr ve mescitten çõkar. Bu olayõ gören Muhammed, Ali’yi ko- rumasõ için Allah’a dua eder ve sonrasõnda da vahiy yoluyla bu ayet gelir. E lbette buradaki “İmam”dan kastedilen, siyasi bir otorite olarak tanõnan hilafet makamõ ve arkasõnda namaza durulacak din görevlisinden öte bir şeydir. İmamet makamõnõn, sadece İslam ümmetinde de- ğil geçmiş ümmetlerde de ilahi bir sünnet olarak Allah tarafõndan tayin edildiğini öne süren Şia’ya göre, Kuran’da nübüvvet makamõnõn yanõnda imamet makamõnõn da bir gereklilik olarak orta- ya konmuş ve bazõ peygamberler peygamberlik- lerinin yanõ sõra imamet makamõnõ da birlikte yü- rütmekle ilahi irade tarafõndan görevlendirilmiş- tir. Hilafet makamõ hem dini hem de siyasi oto- riteyi temsil eder. Halifelik makamdaki kişi hem siyasi erk olarak toplumda düzeni sağlayacak hem de Peygamber’den teslim aldõğõ dini ko- ruyup geliştirecek ve dünyaya hâkim kõlacak ilahi ilme sahip ve ilahi tayinle gelen imam ola- bilirdi. Burada vurgulanmak istenen, Pey- gamber’in vâsisinin, hem toplumu idare eden kişi hem de Müslümanlarõn imamõ olduğudur. RUHANİ BİR İMAM YETKİLİ İmamlõk, aynen peygamberlik makamõ gibi ila- hi iradeye dayanõr. Nasõl ki, nübüvvet makamõnõn sahibi peygamberler insanlar tarafõndan o göreve getirilemezse, Kuran’õ şerhedecek, ümmeti İslamõn hükümlerine göre yönetecek imamlar da insanlar tarafõndan o makama seçilemezler. Şii inanç sis- temi, İslam ümmetinin yönetimi için ancak Allah ve onun resulünün arzusu ve tayiniyle kendisine halifelik sõfatõ verilmiş ruhani bir imamõn yetkili olduğu ilkesine dayanõr. Peygamberlerde risalet ve nübüvvet konularõ dõşõnda gerekli olan koşullarõn tamamõnõn İmam için de gerekli olduğuna inanõ- lõr. Peygamberlere özgü her türlü günahtan ve ha- tadan masum olmak, ilahi ilimle donanmak gibi ko- şullar İmam için de geçerlidir. Nasõl ki, peygam- berler, ümmet içinde Allah’õn hüccetleri ise imam- lar da aynõ konuma sahiptir. ÜÇ İLAHİ MAKAM Şii düşüncede, Allah’õn üç ilahi makamõ vardõr. Bunlardan birincisi nübüvvet, ikincisi risalet, üçüncüsü ise imamet makamõdõr. Bu makamlarõ, görev alanlarõnõ birer cümle ile şöyle özetleyebi- liriz. Nübüvvet: Peygamberin, Allah’tan aracõsõz ya da Cebrail aracõlõğõyla ilahi vahiy almasõ. Risalet: Peygamberin Allah’tan alõnan vahiyi koruyup insanlara tebliğ etmesi. İmamet: Allah’tan alõnan vahiyi yorumlamak, insanlara öğretmek, yaşama geçirmek ve dünya- ya hâkim kõlmak. Nübüvvet makamõnõn sahibi “Nebi”, Risalet ma- kamõnõn sahibi “Resul”, imamet makamõnõn sa- hibi de “İmam”dõr. İslam Peygamberi Muham- med, nübüvvet ve risalet makamõnõn yanõ sõra, ima- met makamõna da sahiptir. İmamiye Şiiliğinde, Ehl-i Sünnet’ten farklõ olarak yönetim ve yöneten konusunda önce makam tarif ediliyor, sõnõrlarõ çiziliyor, ardõndan da o makama oturacak kişide aranmasõ gereken koşullar belirleniyor. İmamMehdi inanışı M uhammed, Allah’õn buyruğu üzerine, kendisinden sonra ümmetin imamõ olduğunu tebliğ etmiş, Ali de kendi- sinden sonraki İmam’õn oğlu Hasan, o da kar- deşi Hüseyin’in imamlõğõnõ üm- mete açõklamõş ve imamet halkasõ birinci halkadan on birinci İmam Hasan Askeri’ye kadar arada bir boşluk bõrakmaksõzõn bir silsile içinde devretmişlerdir. Şiilerin inancõnda, masum imam- larõn söz ve eylemleri, Peygamber’in sünneti gi- biydi. Onlara göre geçerli olan bu şer’i sünnet, İmam Askeri’nin ölümüne kadar devam etti. Şii inancõnõn temel kurallarõndan biri de on ikinci imam Mehdi’nin bir gün yeniden zuhur edeceğine olan inançtõr. Bu inanõş Şia düşüncesinin dogmatik temel taşõdõr. ÖLDÜRÜLDÜKLERİNE İNANILIYOR On ikinci İmam Mehdi’nin, on birinci imam Hasan Askeri’nin oğlu olarak 867 yõlõnda Sa- merra kentinde doğduğu iddia edilir. İddia di- yoruz, çünkü gerek Sünni ekol gerekse Şia’nõn bazõ kollarõnda yaygõn olan bir düşünceye göre on birinci imam Hasan Askeri hiç evlenmemiş, bir düşünceye göre de evlenmiş ama çocuk sahibi olamadan şehit edil- miştir. Ancak Şii âlimler bu görü- şe itirazõnõ, birinci imam Ali de da- hil, onun soyundan gelen imamlarõn hiçbirinin eceliyle ölmediğini, hepsinin suikastlara kurban gittiğini anõmsatarak, on birinci imam Hasan As- keri’nin zalim Abbasi halifelerinin gadrinden çe- kindiği için oğlunun doğumunu sakladõğõ ge- rekçesine dayandõrõr. ‘GAYBET-İ SUĞRA’ GAYBET-İ KÜBRA’ Gizli doğmasõna rağmen imama yakõn olanlar Mehdi’yi babasõyla birlikte defa- larca görmüşlerdir. İmam Hasan Askeri şehit edildikten sonra İmam Mehdi açõğa çõkarak, ken- dilerine yakõn olanlardan özel bir grupla baba- sõnõn cenaze namazõnõ kõldõrdõ ve ondan sonra da gözden kayboldu. Allah, son hücceti olan Mehdi’yi yeniden zu- hur edeceği güne kadar sakladõ. Şiiler, on birinci İmam Hasan As- keri’nin öldürüldüğü hicri 260 yõ- lõndan 329 yõlõna kadar geçen 69 yõ- lõ “Gaybet-i Suğra” (Küçük Giz- lilik) dönemi, o zamandan İmam Mehdi’nin ye- niden ortaya çõkacağõ zamana kadar geçen sü- reyi de “Gaybet-i Kübra” (Büyük Gizlilik) dö- nemi olarak adlandõrõr. Küçük gizlilik döneminde, İmam Mehdi’nin halkla ilişkisinin bütünüyle kesil- mediğini, sõnõrlõ bir şekilde de olsa Şia büyüklerinden “Özel naipler” aracõlõğõyla sürdüğünü, ancak büyük gizlilik döneminde imamla irtibatõn tamamen kesildiğine inanõlõr. ‘BİR GÜN ORTAYA ÇIKACAK’ İmamõn büyük gizlilikten önce özel naipleri arõcõlõğõyla sõnõrlõ irtibat kurduğu kü- çük gizlenme döneminin gerekçe- si, Şia inancõnda, halkõn imamlara olan güvenlerinin sarsõlmamasõ, büyük gizlenmeye bu suretle ha- zõrlõklõ olmalarõ ve Mehdi’nin ye- niden zuhur edeceği gün gerçekle- şecek ilahi kurtuluşu beklemeleri olarak açõklanõyor. İddiaya göre küçük gizlenme döneminde İmam Mehdi’nin ilişki kurduğu dört naibi var- dõ. Ehl-i Beyt büyüklerinden bu dört naip Ebu Amr Osman bin Said-i Amiri, Ebu Cafer Muhammed bin Os- man bin Said-i Amiri, Ebu’l- Kasım Hüseyin bin Ruh Nev- bahti ve Ebu’l-Hasan Ali bin Muhammet Semeri’ydi. Şii inancõ, kayõp imamõn bir gün yeniden ortaya çõkacağõna inan- dõklarõ imamõn halen yaşadõğõ tezi üzerine ku- ruludur. Bu inanõşõ yine Kuran’dan bazõ ayetlerin yorumlanmasõ ve hadislerle desteklemişlerdir. Aslõnda Sünni ekolde de Meh- di’nin bir gün zuhur edeceğini ha- ber veren hadisler bulunmasõna ve bu konuda teologlarõn uzun tartõş- malar yapmasõna karşõn, bir kural haline getirilmemiştir. Ancak Meh- di umudu Şiilikte, inancõn değişmez bir kuralõ olarak algõlanmõştõr. Giz- li imamõn bir gün dönecek ve dünyada İslami hü- kümleri dünyaya hâkim kõlacak, dünyada ada- let tecelli edecektir. Mehdi inancõ aslõnda İslamla ortaya çõkmõş bir olgu değildir. İslam öncesi temelleri olduğu gi- bi tek tanrõlõ dinlerin tamamõnda bu tür bir bek- lenti olduğu biliniyor. Zerdüştler “Suşyant”õ, Hõ- ristiyanlar vaat edilmiş Mesih’i, Yahudiler Mi- kail’i, Şiiler ise asõrlardan beri umutla Mehdi’yi beklemektedir. Meselekişidenötemakamvenitelikolduğundanöncemevkitanõmlanõpsõnõrlarõçiziliyorsonrakişibelirleniyor Şia’nõn imamet teorisi Şia’ya göre imam, Allah’õn Kuran’da tarif ettiği gibi insanlarõn en faziletlisi, ilimde hiçbir âlimin yarõşamayacağõ, Kureyş kabilesinden ve Haşimioğullarõ içinden zalim olmayan biridir. Hasan Ali Hüseyin ZeynelM.BakırC.SadıkM.KazımAliRıza M. Taki A. El Naki H. El Askeri Mehdi YARIN: Şiilik İran’a nasıl geldi? Ali’nintürbesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle