25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bu Bir Şaka mı? Hörmetli Hafız Mamma- dov, Hörmetli Anar Mamma- dov... Eşittim ki Türkiyemizin en gözel sahillerinde turizm pro- jeniz varmõş. Gene eşittim ki projenizin arazisi, bundan 10 yõl gabah menim de işlediğim “Muğla Koruma Kuru- lu”nun teze tikintilere karşõ muhafaza eylemek üçün SİT kabul ettiği, gözel mi gözel “Kissebükü”ndeymiş... “İki Devlet Bir Millet” sö- züne inanan, atalarõ Azarbey- canlõ bir Türk me’marõ olarah, Türkiye’de iş görmeniz gözüm üste; amma projenizin yerine sebep çok narahatam... Ele fikreliyerim ki gereh Türk yoldaşõnõz Ahmet Ço- lakoğlu Bey de narahat ola ve size diye ki; “Gelin burada ti- kintilerden vazgeçek; alahı bir yer tapah...” Çünkü Kissebükü ele em- salsiz bir yerdi ki tamam ağaç- larõ, suyu, torpağõ, tarihi, dağ- larõ, yeşili, çiçekleriyle uşah- larõmõza ve nevelerimize heç ellemeden hediye etmemiz gereken bir dünya cennetidi... Eslen buna sebep de sizden önce orada otel gayõrmah is- teyen Türk firmalarõna “Heyir, burayı bozamazsız” demiştik. İndi de ruznamelerde ohudum ki bizim Kültür ve Turizm Bakanõmõz Hörmetli Ertuğrul Günay da Kissebükü’nü öz gözleriyle görende deyip ki; “Burada tabiatı, tarihi yok edecek hiçbir düzenlemeye izin vermenem..” Eyni haberlerde Bodrumlu tabiat âşõhlarõnõn da Kissebü- kü’nü gözetmesi için bakanõ- mõza mektup gönderdiklerini ohuyanda, men de size bu na- memi “öz dilimiz”de yazma- ya karar verdim... Hörmetli Mammadov’lar, Bizler, Türkiye’nin ve hat- ta dünyanõn hamõya hayat ba- ğõşlayan gözelliklerini muha- faza etmeye bir ömür vermi- şik... Belki bilirsiz, buna sebep ki- mi Türk firmalarõnõn da gözel Baki şehrine yakõşmayan teze tikintilerine menfi fikirlerimi Cumhuriyet’te çok yazmõş ve demişem ki; “Baki dünya- daki tüm Türklerin gelbin- deki, hamımızın eşgi olan bir şeherdir; UNESCO da tavşırır ki bozmayasız. Bizim şeherlerimizi bozan tikinti- lerin Baki’de önlenmesini, Azerbaycan Me’marlar İt- tifakı’nın da öz şeherlerin- deki bu çirkinliğe mâni ol- malarını ürekten diliyi- rem...” Azerbaycan için işte bu duy- gularõ her dem galeme de vu- ran bir gardaşõnõz olarak, indi de deyirem ki siz de öz yur- dunuz sayõlan Türkiye’nin ta- mam insanlõğõ heyran gõlan Kissebükü’ne tikinti için değil, gorumah için sahap çõkõn. O ki pul verip alõpsõz, ürekten deyirem ki heyir- li olsun; ama pul gazanmah için de tabiatõ, tarihi se- mentle, demirle, daşla doldurma- yasõz... Ele bir sahaplõh yapõn ki hamõ de- sin ki “Azeriler burayı aldılar, ama bağlıh bahçalıh galmasına sebep oldular”... Hörmetli Mammadov’lar, Bir Azeri mahnõda şair de- yip ki; “Meşeler gatar tek dağlar aşanda, Çağlar dile gelip, coşup daşanda, Gırmızı laleler düze çı- handa, Bulahlar samavar, ağ daş- lar şeker, Gocalar da burda cavan- laşırlar, Garibe âlemi vardır bu yerin..” Rehmetli anamõn, bu mahnõ ohunanda gözleri yaşarardõ... Sizin de aynõ mahnõyõ eşi- dende yâdõnõza nere tüşürse, Kissebükü işte oradõ... Gocalarõ cavanlaştõran bu garibe âlemimizi siz de ku- caklayõn. Uşahlarõmõza, ne- velerimize bağõşlayõn. Kültür ve Turizm Bakanõmõz Ertuğ- rul Günay’õn sözlerine gulah asõn, manasõnõ tüşünün. Pro- jenizi de gatlayõp galdõrõn ve deyin ki; “Türkiye bizim de ölkemizdi; gözellikleri ha- mımızındı...” Salamat galõn... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Azeri Kardeşlerimize ‘Kissebükü’ Mektubu HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 29 Temmuz 29 TEMMUZ 2009 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Darısı Işık İşgüden: “Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Amerikalı eşinden ayrılmış. Darısı Türkiye’nin başına!” Takke Kerim Metin: “Çocuk tacizcisi Hüseyin Üzmez ‘Abdullah Gül beni en iyi tanıyanlardan biridir’ demiş. Doğru söze takke çıkartılır!” Rahat Ömer Karabey: “Türbanı partisine rahatlıkla kabul eden CHP katsayı ile eğitimin dinselleşmesini de rahatlıkla kabul etti!” Çözüm paketinin yol haritası! İSLAM âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep’in aniden gelişen “Kürt açılımı” ve Çankaya’ya oturttuğu din kardeşi Abdullah Gül’ün tarihi fırsatçılığı konusunda Ahmet Önen’in de bir çift sözü var: “15 Ağustos’a koşullanmış bekliyorlar; taraflardan biri buna ‘çözüm paketi’ derken, diğeri ‘yol haritası’ diyor. En ilginci ise, 30 bini aşkın şehitten sorumlu bir örgütün müebbet hapisle cezalandırılmış liderinin muhatap alınışı için formüller aranması. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir diye güzel bir sözümüz vardır. Bu günleri göreceğimiz, hükümet başının terörist başına ‘sayın’ diye hitap etmesinden belliydi. Biz bu kadar mı düştük? Oysa bu konunun bir üçüncü grubu var ki, hiç kimse onların görüşünü almaya gerek bile duymuyor. Hani yurdunun bütünlüğü uğruna şehit düşüp, kara dallar gibi toprak altında yatanlar, hani kanını canını, toprağının varlığına feda edenler, hani en verimli çağlarında vatan uğruna, geride gencecik eşler ve çocuklar bırakarak göçüp gidenler. Çözüm konusunda onların, olmazsa dul ve yetimlerinin fikirleri neden sorulmaz? Sorulmaz çünkü toprak altında yatanların düşünceleri, ruhsuzluğu tescillenmiş toprak üstünü işgal edenlerden daha yapıcı, daha insancıl olacaktır.” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AKP’NİN sayın cumhurbaşkanı yaptığı Abdullah Gül, biliyorsunuz Dışişleri Bakanlığı konutunu işgal ediyor. Milletin vekili olmadığı halde Fatih Sultan Recep’in hariçten Dışişleri Bakanı yaptığı Ahmet Davutoğlu da biliyorsunuz başını sokacak bir yer bulamıyor. Neyse geçenlerde, aylığı 20 bin dolara Davutoğlu’na “konut” kiraladılar. Kira parası halkın cebinden çıktığı için Mustafa Saraç soruyor: “Dışişleri Bakanlığı’nın veya başka kamu kuruluşlarının başkentte aynı işlevi görebilecek çok sayıda gayrimenkule sahip olduğu biliniyor; hükümetin canını dişine takarak satmaya çalıştığı bunca Hazine mülkünden tek bir tanesi dahi Dışişleri Bakanlığı konutu olarak kullanılmaya uygun değil midir? Kamunun kiralama usullerinin takip edildiğini söyleyen Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, özellikle ‘ihalesiz usul’ün tercih edildiğini neden açıklamıyor. 20 bin dolarlık kira bedelinin son derece yüksek olması itibariyle, kiralama işleminin ‘ihale usulü’ ile gerçekleştirilmesi, bir ihale kurulu oluşturulması, birkaç konut için bir kaç farklı kira bedeli seçeneklerinin saptanması ve bunlar arasından en uygununun pazarlık usulüyle seçilmesi gerekmiyor muydu? Kiralanan binanın ‘temsil düzeyi ve güvenlik boyutu’ gözetilerek belirlendiği söyleniyor; o halde bulunmaz Hint kumaşı türünden bir villanın kamu hizmeti yönünden bu derece vazgeçilmez vasıflara sahip olması nedeniyle kamulaştırılması daha doğru olmaz mıydı? 20 bin dolarlık fahiş rakam, mal sahibinin (ihale de yapılmadığı için) kira bedelinde bir tür ‘monopol şirket fiyatı’ uyguladığını ve kirayı adeta ‘işinize gelirse’ mantığıyla kamuya dikte ettiğini akla getiriyor. Oysa kamulaştırma seçeneğinde, bir resmi kurul oluşturulup bir ‘rayiç bedel’ saptanacağından, fiyatı tarafsız bir kurul ‘dikte’ edecek ve kamu bütçesinden çok daha makul bir meblağ çıkmış olacaktı. En önemlisi, koskoca bakanların eğreti biçimde kirada oturmasının, devletin temsili ve hükümetin manevi şahsiyeti açısından pek sevimli bir görüntü oluşturmadığı açıktır!” Evet... Kendi ülkesinde kiracı bir Dışişleri Bakanlığı! Bu kadarı da olmaz demeyin, oldu! Kiracı SESSİZ SEDASIZ (!) Boğaziçi Köprüsü’nde masa tenisi oynadılar. Bizimkiler her gün güreş yapıyor! YağmurDeniz BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Tõpta, da- mar içindeki kan põhtõsõnõ eritmeye yara- yan tedavi yöntemi. 2/ “- -- Hayworth”: ABD’li sine- ma oyuncu- su... Kilime benzer, renkli ve motifli uzun yolluk. 3/ Bir peygamber... Çarlõk Rusyasõ’nda büyük toprak sahibi soylu- lara verilen ad. 4/ Erzurum’un bir il- çesi... Kalayõn sim- gesi. 5/ Asya’da bir õrmak... İskambilde koz. 6/ Bir cetvel tü- rü... Türk müziğinde kullanõlan büyük zilsiz tef. 7/ “Onlar ki verir laf ile dünyaya nizâmat / Bin türlü teseyyüp bulunur ---’lerinde” (Ziya Paşa)... Bir nota. 8/ Bayõndõr- lõk... Bir gösterme sõfatõ. 9/ Napoli balõkçõlarõnõn söylediği halk türküsü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kalp hastalõklarõna karşõ kullanõlan bir ilaç. 2/ Küçük kitap... Anadolu halklarõnõn en eski ana tan- rõçasõ. 3/ Denizayısı da denilen fok cinsi... Argoda bir içimlik afyona verilen ad. 4/ Eski dilde su... Avukatlarõn bağlõ olduğu meslek kuruluşu. 5/ Omurganõn bel ile kalça arasõndaki bölümü. 6/ “ --- Sağdõç”: Fotoğraf sanatçõmõz... Kitap getir- memiş peygamber. 7/ Kaynağõ antik çağlara da- yanan kirişli bir çalgõ... Şöhret... Utanma duygusu, hayâ. 8/ Süzgeç, kevgir. 9/ Halife Osman’õn la- kabõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 F I T T I R I K E R İ E E R İ M V A R A N I A K Ş E R E M E T A D E N İ T L A N O İ F S A H İ R İ K A R A A U T N E F İ R İ M A M E İ T İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 “...siz de gayıhla gezin, tikinti elemeyin...” Son günlerde internette bir resim dolaşıyor, be- lirtildiğine göre bu İstanbul Büyükşehir Belediye- si’nin “İstanbul 2010 - Avrupa Kültür Başkenti” ta- nıtımı için hazırlattığı bir afiş. Bu afişle yurtdışı ta- nıtımı hedeflendiğinden başlığı İngilizce; “Meet The Roots Of Fun In Istanbul 2010”. “2010’da İstan- bul’da eğlencenin kökleriyle tanış” ya da “buluş” olarak çevrilebilir. Afişte çeşitli minyatürler yer alıyor, başlıkla ilinti- lendirdiğinizde, -biraz zorlanarak da olsa- bunların “eğlenceli” figürler olduğu sonucuna varabiliyorsu- nuz. Yoksa figürlerin kendi aralarında neşe/eğlence yansıtan uyumsal bir bütünlükleri yok. Sol üst köşede elinde mızrağıyla ata binmiş zırh- lı bir şövalye var. Atın örtüsüne bir, şövalyenin kal- kanının üzerine de üç adet kulplu bira bardağı res- medilmiş. Bardaklar ağızlarına kadar dolu ve bi- ranın köpükleri dışarı taşmış. İster istemez, “Aca- ba bu afişin sponsoru bir bira firması mı” diye so- ruyorsunuz. Neyse… Şövalyenin mızrağı olduk- ça uzun, altında da iki pehlivan güreş tutmuşlar, ne var ki yüzü görünen pehlivan bir Türk’ten çok sumo güreşçisi bir Japon’u andırıyor, fakat değil, çünkü ayağında kispet var, ki bu bize özgü bir şey. Her ne hal ise kafanız yine de karışıyor. Ayakları ayaktaki pehlivanın kucağında, elleri de yerde olan öbür güreşçinin bir eli öne doğru uzanmış. Bir rast- lantı olmalı, çünkü elini uzattığı yönde bir yer ör- tüsü var, üzerinde de meyveler, çerezler ve şer- betler. Oldukça güçsüz görünen bu pehlivanın san- ki bir an önce pes etmek ve yer örtüsünün başı- na geçmek isteyen bir hali var. Fakat bu da pek olanaklı değil, çünkü örtü, yere uzanmış, sağ dir- seğini bir baş minderine dayamış, dizlerini ise baş- ka bir minderle korumaya almış bir oğlanın önü- ne serilmiş. Oğlanın altında bacaklarını tüm çıp- laklığıyla gösteren file bir etek var. Gözü önündeki yiyeceklerde değil, gözlerini güçsüz pehlivanı yeneceği kesin olan o iri yarı, kolları kaslı, göğüs kafesi geniş adamda. Kim bilir aklından neler ge- çiriyor? Güreşçilerle hülyalara dalmış oğlan arasında tef çalan köylü giysili bir kadınla dizleri üzerinde ye- re oturmuş, tamburu andırır bir saz çalan bir adam var, onların arasında da bir tepsi üzerinde iki bil- luriye. Ne ilginç bir kompozisyon değil mi? Sürdüre- lim… Afişin sağ üst köşesinde dizlerinin üzerinde karşılıklı diz çökmüş Moğol yüzlü iki adam var, bi- ri öbürüne tepsi içinde bir şeyler sunuyor. Burası afişin en anlamsız, insana hiçbir şey anlatmayan kö- şesi. Fakat alta inince durum değişiyor, buraya be- li kılıçlı, kafasındaki serpuşu yedi tuğlu bir civan otur- tulmuş, kendisi de oturuyor zaten. Önünde ona hay- ranlıkla bakan bir odalık var, kendisine tepsi için- de sponsor firmaya ait olması gerektiğini düşün- düğüm bol köpüklü bira sunuyor. Adam tek başı- na, kendisine sunulan bira sayısı ise üç, burada ka- fanız karışıyor, neden bir kişiye üç bira, diye. Afişte sağdan sola doğru ilerledikçe önce ha- rem dairesinden üç güzel kıza, sonra da biri ut ça- larken öbürlerinin ne çaldığını göremediğiniz dört sazendeye rastlıyorsunuz. Sazendelerin o kızlar- la ilgileri var mı, onlara mı çalıyorlar, bunu bile- miyorsunuz. Doğal ki her şeyi bilmek zorunda değiliz; İBB’nin yapmak istediği de herhalde insanları düşünme- ye, bu nedir, niye buradadır, bunun bununla ne il- gisi var gibi sorularla onları kafa yormaya yönelt- mektir. Afişi kim tasarladıysa doğrusu önemli bir iş çıkarmıştır. Kesinlikle inanıyorum ki yabancıların kafasında hep var olan, “Acaba İstanbul’da nasıl eğlenilir?” ve “Orada eğlencenin kökleri nereye uzanır?” so- ruları bu afişle birlikte tüm ayrıntılarıyla yanıtla- nacaktır. Ama insan yine de bu afişin gerçek olmadığı- nı, gerçek olsa bile “yalnızca bir şaka” olduğunu düşünmek istiyor. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle