Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B
undan 29 yõl önce,
22 Temmuz 1980
günü sabah evin-
den çõkarken karanlõk
odaklarõn silahlõ saldõrõsõ-
na uğrayarak yaşama veda
eden Kemal Türkler’in
özellikle sendikal alanda
bõraktõğõ boşluk bugün bi-
le doldurulabilmiş değil.
Destansõ bir yaşamõ olan
Türkler’in savaşõm gele-
neğinden bugün de alõna-
cak sayõsõz dersler olduğu
gerçeği anõmsanõrsa bun-
dan şöyle bir sonuç çõkar-
mak olasõ: Türk solu artõk
geçmişiyle, hatta kendi-
siyle barõşmalõdõr. Ancak
böylece geçmişin zengin
deney ve birikimleri gele-
cek kuşaklara aktarõlabilir.
Sendikal yaşama ma-
den işkolunda başlayan ve
adõ bu işkoluyla adeta öz-
deşleşen Türkler, 1926 yõ-
lõnda Denizli’de doğdu.
1947 yõlõnda İstanbul’a
giderek hukuk öğrenimine
başladõğõ yõla varana değin
ne gibi bir sendikal etkin-
lik içinde yer aldõğõ bilin-
memekle birlikte, örgütçü
bir yapõnõn doğasõnda bu-
lunan bir özellik olduğu
kesindir. Değilse, sendikal
yaşama ayak bastõğõ
1940’lõ yõllarõn ikinci ya-
rõsõndan sonra yükseköğ-
renimini yarõda bõrakarak
yaşamõnõn sonuna değin
sendikal kulvarda yürü-
müş olmasõ ve yine bu
uğurda karanlõk odakla-
rõn kurşunlarõyla yaşamõ-
nõn noktalanmõş olmasõ
başka nasõl açõklanabilir?..
Gelin Kemal Türkler’i
gerek sendikal gerekse si-
yasal özgeçmişinden anek-
dotlar aktararak daha ya-
kõndan tanõmaya çalõşa-
lõm. 16 Eylül 1954 gü-
nünde Türkiye Maden-İş
Sendikasõ Genel Başkan-
lõğõ’na seçilen Kemal
Türkler, ölene değin bu
sendikanõn değişmez ön-
deri olarak yaşadõ. Aynõ
zamanda, bu işkolunun
tüm Türkiye ölçeğinde ör-
gütlenmesinde son derece
büyük bir başarõya imza at-
mõş ve böylece sayõsõz
özelliklerinin içine iyi bir
örgütlenme ustasõ olarak
da adõnõ kazõmõştõ.
1961 yõlõnda 12 sendi-
kacõ tarafõndan kurulan ve
ileriki yõllarda adõ Türkiye
sol siyaset alanõnda parla-
mentoya değin taşõnacak
olan Türkiye İşçi Partisi
(TİP) içinde hem kurucu
ve hem de kurucu başkan
yardõmcõsõ olarak yer ala-
cak olan Kemal Türkler’i
böylece siyasal yanõyla da
tanõmõş olacağõz. Asõl ki-
şiliğine damgasõnõ vuracak
olan da onun bu yanõ ola-
caktõr. Örneğin kuru bir
sendikacõ olmaktan çok
işçilerin ekonomik, de-
mokratik hak ve özgür-
lükler savaşõmõnõ siyasal
savaşõmla birleştirmede
önemli bir rol oynayacak-
tõr. Kavel direnişinde, 15-
16 Haziran işçi eylemle-
rinde, işçilerin birlik, da-
yanõşma ve mücadele gü-
nü olan 1 Mayõs’larõn yõ-
ğõnsal ve görkemli bir bi-
çimde kutlanmasõnda,
DGM direnişlerinde,
MESS grevlerinde bir ön-
der olarak onun savaşkan
ve dövüşken bir yanõna
daha tanõk olunacaktõr.
Kemal Türkler’i, verili
düzenin uzlaşmacõ sendi-
kal anlayõşõnõn dar kalõp-
larõnõn yõkõlarak sõnõf ve
kitle sendikacõlõğõ anlayõ-
şõna sõçrayõşõn bizde en
önemli ve büyük adõmõ
olan Devrimci İşçi Sendi-
kalarõ Konfederasyo-
nu’nun (DİSK) kuruluşu-
na da önderlik etmiş ve
bunun ilk genel başkanõ
olarak 1967 yõlõndan 1977
yõlõna değin 10 yõllõk bir
süre boyunca değişmez
genel başkanõ olarak işçi
sõnõfõ mücadelesini yerel-
likten evrenselliğe taşõ-
mõş, diğer bir deyişle Türk
sendikal devinmesini ulus-
lararasõ işçi sõnõfõ hareke-
tinin saflarõna katmõştõr.
Kemal Türkler’i anlatõrken
onun bu uluslararasõ özel-
liğine de vurgu yapõlmasõ
gereklidir.
Sonuç olarak yaşamõnõ
işçi sõnõfõnõn sendikal ve
siyasal mücadelesine ada-
mõş Kemal Türkler’i ta-
nõmaya çalõşõrken onun
niteliklerini; 1) Büyük
bir örgütleme ustasõ. 2)
Siyasal derinliği bulunan
bir işçi önderi. 3) Savaş-
kan ve dövüşken bir işçi
özyapõsõ. 4) Sorumlulu-
ğunu yüklendiği bir mü-
cadeleyi daha ileriye ta-
şõmada yürekli, kararlõ
ve tutarlõ bir tavõr adamõ.
5) Aydõn ve uluslararasõ
bir yaşama tarzõ, ana baş-
lõklarõyla özetlemek ola-
sõdõr.
Y
öneten - Yönetemeyen demok-
rasi kavramõ ünlü siyaset bi-
limciler George Bordeau ve
Giovanni A. Sartori tarafõndan
ele alõnõp incelenmiştir. G. Bor-
deau, Yöneten Demokrasi adlõ 3 ciltlik ya-
põtõnda, kimi siyasal partilerin demagoji ve
halk dalkavukluğu yaparak seçimlerde tep-
kisel oylarõ ele geçirebildiklerini, ancak böy-
lesi durumlarõn demokratik yaşamda daha bü-
yük yeni sorunlara yataklõk ettiğini ele alõr ve
irdeler.
Yazar, yetersiz ve donanõmsõz siyasal ik-
tidarlarõn oluşmasõ sonunda, kaybedenin as-
lõnda “yönetilen”lerin yani halkõn kendisinin
olduğunu savunur ve bu gibi durumlarõn so-
nunda “yönetemeyen demokrasi”lere dön-
üştüğünü vurgular.
ABD’de ünlü Colombia Üniversitesi’nin si-
yaset bilimi öğretim üyesi Prof. Dr. Giovanni
Sartori ise, Demokrasi Teorisine Geri Dö-
nüş adlõ yapõtõnda, “Yönetemeyen Demok-
rasi” bağlamõnda “Aşırı Yük ve Sorun
Çözemeyenler” kavramlarõnõ irdelemiştir.
Prof. Sartori bir ülkede siyasal iktidarõn çöz-
mekle yükümlü olduğu sorunlarõn ağõrlõğõnõ
belirtmek amacõyla “overload” (aşırı yük)
olgusunu ortaya atmõştõr.
Örneğin siyasal, toplumsal dõş politika ve
ekonomi alanlarõndaki birçok sorunla (aşõrõ
yük), karşõ karşõya olan bir ülke, öncelikle bu
sorunlarõ çözmek için “sorun üreten” değil;
“sorun çözen” siyasal iktidarlara gereksinim
duyar...
Popülist yaklaşım
Ancak, iktidara gelen siyasal parti eğer so-
runlarõ görmezden gelerek popülist davra-
nõşlarla zaman geçirirse, siyasal ve toplum-
sal sorunlar birikir. Bu noktada “sorun çö-
zücü” olmak yerine, “sorun yaratıcılık”, ve
“sorun üreticilik” ortaya çõkar ki bu da “yö-
netilmezlik” (ungovernability) olgusunu
yaratõr ve sonunda durum, “yönetemeyen de-
mokrasi”ye dönüşür.
Prof. Sartori’ye göre bir ülkede hem “aşı-
rı yük” (ağõr sorunlar), hem de sorun çöze-
memek, sorunlarõ ortada bõrakõp “halk dal-
kavukluğu” ya da “çatışma yöntemi” öne
çõkõyorsa, “yönetilmezlik” yani “yönetile-
meyen demokrasi” olgusu ortaya çõkmak-
tadõr.
Sartori bu noktada şu yargõya varõyor:
Toplumsal sorunlarõ çözemeyen siyasal ik-
tidarlarõn sürdürülmesi, kaçõnõlmaz olarak si-
yasal iktidarlarõn uzun dönemde erimesine,
ufalmasõna yol açõyor.
Hatta, Dr. Sartori bu noktada başka bir de-
mokrasi teorisyeni Karl Mannheim’e gön-
derme yaparak “... toplumdaki liderlik
yokluğuna” işaret eder ve “demokrasi dı-
şı istekleri bulunan gruplara fırsat veren
olgunun işte bu genel yönetme, çekip - çe-
virme yokluğu” olduğunu vurgular. (s. 179)
Şimdi Türkiye’ye bakalõm ve sõnõrlõ da ol-
sa sorunlarõ sõralayalõm:
- İşsizliğin en üst düzeyde olduğu, her üç
gençten birinin iş bulamadõğõ, ekonomik da-
ralmanõn son 64 yõlõn en üst düzeyine yüzde
30’lara ulaştõğõ bir ekonomik durum. İşçile-
rin tedirginliği, tarõm kesiminin giderek yok-
sullaşmasõ.
- Ortadoğu’da Irak, İran, Afganistan ve Pa-
kistan’da süregelen sorunlar, bunalõmlar ve
terör... Bunlara ilave olarak özellikle Kõbrõs,
Azerbaycan - Karabağ ve Ermenistan konu-
larõnõn sürmesi ve son olarak patlak veren Do-
ğu Türkistan sorunu.
- Avrupa Birliği yönünde demokratikleş-
me paketleriyle ilgili çabalar.
Gündem saptırılıyor
Bugünkü siyasal iktidar bu önemli sorun-
lar üzerine yoğunlaşma yerine sürekli sür-
tüşme ve kavga üzerine politika yürütüyor;
temel konulardan kaçma politikasõ uyguluyor.
Askeri vesayet, darbe, imzasõ olmayan
belge, partime AKP diyemezsiniz, partimin
adõ Ak Parti’dir, gibi soyut konularla gündem
saptõrõlõyor.
AKP iktidarõ, rövanş alma hõrsõ, yargõ ve or-
du kesimine karşõ “ele geçirme” ve “cihat”
anlayõşõyla hareket ediyor ve özellikle TSK,
yüksek yargõ, üniversiteler ve medya ile
kavga etmeyi temel bir politika önceliği ha-
line getirmiş bulunuyor.
Başbakan, düşman yaratõp, bu düşman
kesimle sert bir kavga vererek, hem tabanõ-
nõ güçlendirmeye çalõşõyor hem de gündem
değiştiriyor.
Oysa, gerçek ve çağdaş demokrasilerin te-
mel unsurlarõ çatõşma değil, uzlaşmadõr.
Çağdaş demokrasi kuramõnõn önde gelen
düşünürlerinden Robert A. Dahl, Demokrasi
ve Eleştirileri adlõ eserinde “sayısal ço-
ğunluk” ve “çoğulculuk” kavramlarõ üze-
rinde durur. Gerçek demokrasinin çoğulcu-
luktan geçtiğini vurgular. Amaç bütün ke-
simlerin demokrasi sürecine katõlõmõnõn sağ-
lanmasõdõr.
Demokrasi Meclis’te sayõsal çoğunluğa sa-
hip siyasal partilerin her istediklerini yap-
masõnõ kabul eden bir sistem değildir. Tersi-
ne çağõmõzõn demokrasi anlayõşõ katõlõmcõlõk
ve çoğulculuk ilkelerine; yasama, yürütme ve
yargõnõn birbirinden bağõmsõzlõğõ ve birbir-
lerini denetlemeleri temeline dayanõr. Çağdaş
demokrasi anlayõşõ, geniş fikir alõşverişi,
uzlaşma ve oydaşma kavramlarõ üzerine
yükselir.
Ne yazõk ki, AKP iktidarõnda bu çağdaş dü-
şünceleri göremiyoruz. AKP iktidarõ ve lideri
uzlaşma yerine çatõşmayõ; erklerin birbirle-
rini denetlemesi yerine, gücün bir elde top-
lanmasõnõ, oydaşma yerine sayõsal çoğunlukla
her türlü kararõ Meclis’ten geçirerek sonuç-
landõrmayõ yeğliyor.
Kutuplaşmayı Körüklüyor
Türk siyasal yaşamõnõn hiçbir döneminde
kurumlar arasõnda bu derece çatõşma ve gü-
vensizlik oluşmadõ. Bu zihniyet halk kat-
manlarõ arasõnda da kutuplaşmayõ körüklüyor.
Bugünkü karmaşõk Ortadoğu coğrafya-
sõnda vatanõn ve Türk ulusunun sürekliliği
“milli ordu”nun güçlü bir biçimde varolu-
şuna bağlõdõr. Hiçbir dönemde siyasal iktidarõn
Türk Silahlõ Kuvvetleri’yle bu derece çatõş-
tõğõ görülmemiştir.
Halk artõk mevcut siyasal kurumlarõn iş-
leyişinden, ülkenin yönetiminden memnun ol-
madõğõnõ göstermektedir. Nitekim bulgularõyla
dikkat çeken A&G Araştõrma Şirketi’nin
Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinde 33 il ve 112
ilçesinde toplam 2409 kişiyle yaptõğõ araş-
tõrmadan aşağõdaki ilginç sonuçlar ortaya çõk-
tõ:
“Seçmenlerin yüzde 43’ü yeni siyasi
partilere, yeni oluşumlara ihtiyaç olduğunu
düşünüyor...” Bu gün seçim olsa oyumu
AKP’ye veririm diyenlerin %31.5’i yeni bir
oluşum istediğini belirtmiştir. Bundan, şu an-
daki siyasal iktidardan memnun değilim an-
lamõ çõkar.
Bir diğer araştõrma sonucuna göre “Erge-
nekon Davasına” geçen yõl inananlar yüz-
de 73’lerde iken bu rakam şimdi yüzde
50’lere inmiştir. AKP ve Sayõn Başbakan bu
araştõrmalarõ doğru okumalõdõr.
Ülkemizin gerek ekonomik, gerek top-
lumsal yüzlerce sorunu çözüm beklerken, si-
yasal iktidarõn bunlarõ çözmek yerine kavga
ve çatõşmaya dayalõ politikalarla enerji tü-
ketmesi, ne yazõk ki, siyasal iktidarõ bir sü-
re sonra “yönetemeyen demokrasi” konu-
muna getirecektir.
Kaynakça:
1. Giovanni Sartori, Demokrasi Teorisine
Geri Dönüş, (Çev.: Tuncer Karamustafaoğ-
lu ve Mehmet Turan) Ankara, Yetkin, 1993.
2. Karl Mannheim, Man and Society in And
Old Age Reconstruction, London, Routledge
& Kegan 1940.
3. A. D. Lindsay, The Modern Democratic
State, London, Oxford Press, 1943.
4. Robert A. Dahl, Demokrasi ve Eleştiri-
leri, (Çev.: Levent Köker), Ankara, Yetkin,
1996.
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 22 TEMMUZ 2009 ÇARŞAMBA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Berraklaşma
İKİ konu var ki, onlarda ne resmi sorumluların
zihinlerinde berraklık var ne de siyasal partiler ke-
sin bir şey söyleyebiliyor: Güneydoğu ve Kıbrıs.
İki konu da tam bir belirsizlik havasında sü-
rüklenip gitmekte.
Yeni Dışişleri Bakanı, her ikisiyle uzaktan ya-
kından ilgili olarak “Kimse zamana oynamasın” de-
di ama, galiba herkes zamana oynamakta. San-
ki, açık seçik bir şey söylemezse, zaman her şeyi
çözecekmiş gibi.
Oysa zamanın her iki konuyu da gitgide için-
den çıkılmaz duruma getirmekten başka bir şey
yaptığı yok.
Sormak gerekir: Güneydoğu illerine 1921
koşullarında vaat edildiği gibi bayındırlıktan
eğitime, ekonomiden tarıma kadar birçok alan-
da özerklik tanıyıp kopuşun zeminini hazırla-
maktan yana mıyız?
Bu gibi sorulara açık ve tereddütsüz yanıt ve-
rerek “Hayır, cumhuriyetin eşitlik ve özgürlük il-
kelerine dayalı bir ulusal bütünlüğü yaratmaya ça-
lışacağız” denmezse, yavaş yavaş DTP üzerinden
“dağ”la diyalog kurmaya kalkışan görevliler çı-
kacak ya da basında “İzin verilip falanca İmralı’ya
gidip oradakiyle görüşebilse çok şey değişir” di-
ye yazmaya başlayan sivri akıllılar çoğalacaktır.
Düşüncelerdeki bu dalgalanmalar, ister istemez
bir şaşkınlık ve kararsızlık yaratmakta, etnik
kimlikleri aşıp “kaynaşmış” bir toplum yaratma yo-
lunda atılabilecek ciddi adımlar atılamamaktadır.
Yine sormak gerekir: Kıbrıs’taki Türk halkı
için Rum çoğunluğun egemen olduğu tek dev-
let yapısına eklenmiş bir “azınlık” statüsüne razı
olup sorunu kapatmaktan yana mıyız? 1974’te ele
geçirilmiş bir fırsatı heba edip bağımsız devlet
düşüncesinden vazgeçerek eski günlere mi dö-
neceğiz?
Artık açıkça belli olmuştur ki, “Kıbrıs’ta iki ay-
rı halk vardır ve bu iki halkın bağımsız devletleri-
ni karşılıklı saygı ortamında yan yana yaşatmak-
tan başka çare yoktur” denmedikçe, görüşmeden
görüşmeye sürüklenip gidilecektir.
Böylesine kesin ve berrak bir tutumun “pişmiş
aşa su katmak” olduğunu, uluslararası top-
luluğu karşımıza almak ve AB ile köprüleri atmak
anlamına geleceğini söyleyenler olacaktır elbet-
te.
Onlara verilecek yanıtlar da berrak olmalıdır.
Güneydoğu’da ayrılıkçı çevrelere dolaylı yoldan
verilen “resmi televizyonla Kürtçe yayın” gibi ödün-
ler hangi sorunu çözmüştür? Annan Planı’na
“evet” demekle dış politikada hangi sorun çö-
zülmüş ve hangi kapılar açılmıştır?
Tam tersine, her iki konuda da “bastırarak so-
nuç alma” meraklılarını cesaretlendirmekten
başka alınan bir sonuç var mı?
PENCERE
F Tipi Davalar...
Bizim gazete dün haberi şöyle sunuyordu:
“3’üncü iddianame (Ergenekon adıyla meşhur)
davaya bakan 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne
sunuldu.
Mahkeme 1454 sayfalık iddianameyi 15 gün
içinde inceleyerek ya kabul edecek ya da geri gön-
derecek...”
Peki, 4’üncü iddianamenin haberi ne zaman?..
Ya 5’incinin?..
Şimdi bu ortamda 13’üncü Ağır Ceza Mahke-
mesi’nin durumuna bir göz atalım...
13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargıçların
durumunu anlatmak için fazla söze gerek yoktur;
şimdilik mahkemeye yüklenen Ergenekon da-
valarının sayısal dökümünü yapmak yeter...
? 1’inci iddianame 2455 sayfa...
Ve 448 ek dosyanın oluşturduğu 172.000 say-
fa daha...
? 2’nci iddianame 1909 sayfa...
Ve 249 ek dosyanın oluşturduğu 76.000 say-
fa daha...
? 3’üncü iddianame 1454 sayfa...
Ek dosyaların oluşturduğu sayfa adedi şimdi-
lik belli değil...
? 4’üncü iddianamenin hazırlıkları sürüyor...
Yalnız ilk üç iddianamenin sayfa toplamı
5868...
Peki, bu nasıl bir iş?..
Bu işin mucidi kim?..
Herkes çok iyi biliyor ki bizim Türkiye’de davalar
bitmez, sonuçlanmaz...
Yargıçlar ihtiyarlar...
Savcılar yaşlanır...
İçlerinde -sizlere ömür- davayı birbiri ardına terk
edenlere teşekkür edilir...
Dava sürer...
Ya sanıklar ne olur?..
Ergenekon davasına bu yapıyı yükleyen her
kimse doğrusu tebrike şayandır...
Yüz binlerce sayfalık dosyaları okuyup incele-
yebilmek kimsenin haddi değildir; ama F polisi mi-
dir, F savcısı mıdır, davayı icat edenin tertibi ayan
beyan ortadadır...
F rumuzlu kişi diyor ki:
- Ben F polisinden gelen bütün dosyaları id-
dianameye yüklerim... Sanıkları bir ömür boyu
suçlarım... Dava bitmeyeceğine ve kimse yargıç
kararıyla aklanma fırsatı bulamayacağına göre ka-
rar zaten başlangıçta verilmiş olur... Bu yöntemle
ömür boyu terör ve darbe sanığı yaftasını boy-
nuna astığın kişinin icabına savcı sıfatı ve yetki-
siyle bakmış olurum...
5868 sayfalık iddianameyle yüz binlerce say-
falık eklerini kim okur, kim dinler?...
Türkiye 21’inci yüzyılda F tipi çılgınlığa kurban
ediliyor...
Daha dava açılırken sanığı savcı iddianamesiyle
ömür boyu cezalandırmanın formülünü biz bul-
duk...
Bu davanın başını çeken F tipi kişiler Atatürk
Cumhuriyeti’nin kökünü kibrit suyuyla kurutma-
ya çalışanlardır...
Hukuk mu?..
Adalet mi?..
Güldürmeyin beni...
Yönetemeyen Demokrasi...
Alev COŞKUN
Ülkemizin gerek ekonomik, gerek toplumsal yüzlerce sorunu çözüm
beklerken, siyasal iktidarõn bunlarõ çözmek yerine kavga ve çatõşmaya
dayalõ politikalarla enerji tüketmesi, ne yazõk ki, siyasal iktidarõ bir süre
sonra “yönetemeyen demokrasi” konumuna getirecektir.
Kemal Türkler’i Anarken
Sönmez TARGAN
mumtazsoysal@gmail.com