18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 3 HAZİRAN 2009 ÇARŞAMBA 6 HABERLER AVRUPA GÜRAY ÖZ Akıl Tutulması İyileştirilebilir Havalar ısındı. En yüksek dağlardaki karlar bi- le eridi. Gerçeklerin uzun süre gizlenmesinin olanaksız olduğu da ortaya çıkıyor yavaş yavaş. Peki, bu durum özellikle solda artık bir meslek has- talığı haline gelen akıl tutulmasını da sona erdi- rebilir mi? Umutlanabilmek için ısınan havada olup bitenlere bakmak yerinde olacaktır. KESK’in ba- şına gelenler, bu akıl tutulmasını yenebilmek için bir fırsattır. Karanlıkta, karlı buzlu havalarda, izlerin birbiri- ne karıştırıldığı zamanlarda, aydınların, gazeteci- lerin Ergenekon davası nedeniyle hoyratça evle- rinin basılmasına, yasalara aykırı arama tarama- ların yapılmasına seslerini çıkarmayanlar, daha- sı “bu kadar olur, nihayet hepsi de demokra- si için yapılıyor” diyebilenler, ağaçlara bakarken ormanı gözden kaçırdıklarını şimdi fark ediyor ola- bilirler mi? Olabilirler. Şimdi en azından onlara bir fırsat su- nulmuş durumdadır. Ama belki de yine o menhus meslek hastalığı- mız nedeniyle “bak halkın çoğu başka yerler- deymiş, o başka yerlerdeyse biz de o başka yerlere taşınmak durumundayız” diyeceğizdir. En temel gerçeği bir yana bırakırsanız, yanlış an- lama kolaycılığına da kapılıp, İdris Küçükö- mer’in “sol sağdadır sağ da solda” şeması ge- reği, gerçeği başka alanlarda, başka dünyalarda aramaya girişebilirsiniz. Oysa biliyorsunuz; önemli olan yalnızca yo- rumlamak değil, değiştirmektir. Ergenekon davasında ayrıntıları bir yana bıra- karak Türkiye bütününe bakmayı başaranlar, büyük bir kesimin siyasi hayatın dışına itildiğini, itilmek istendiğini görmelidirler. Belirli kesimleri siyasi hayatın dışında bırakma eylemi direnç nedeniyle tam olarak başarılama- mıştır. Bu nedenle hâkimiyeti eline geçirmiş olan siyasi gücün, ikinci aşamaya geçmekte geç kal- manın sakıncalı olacağını düşündüğü anlaşılıyor. İkinci aşama yine ayrıntılar bir yana, uzun bir sü- redir zorluk çıkartan, kitleselleşme eğilimi göste- ren ve daha da önemlisi iç ve dış demokratik çev- relerde sesini duyurması mümkün olan kesime yö- nelmiştir. KESK bu nedenle gerçeği ararken ağaçlara değil, ormana bakmayı bilmelidir. “AKP eliyle de- mokrasi” düşüne kapılmış kimi aydınlar da öyle. “AKP eliyle demokrasi”ye inanmak, dinle demokratik hak arasındaki karmaşık ilişkiyi an- lamamak demektir. Dindarların demokratik hak- lara ihtiyacı olabilir ama dinin demokrasiye ihti- yacı yoktur. Çünkü o, her şeyi baştan düzenlemiş bir dogmanın tutarlı savunucusudur. Ama AKP’nin yalnızca dini referansları nedeniyle iktidarını sürdürmek istediğini düşünenler yanılır. Hiç kuşku yok, son araştırmaların ortaya çıkardığı toplumdaki gerileme, dinci bir siyasetin kitle gü- cünü neredeyse garantiler gibidir. Yine de sık sık yinelendiği gibi, “paranın dini, imanı, ulusu ol- maz”. Sermaye ulusal ya da küresel hep kendi ya- salarına göre işler. Ve sıkı bir siyasetin sürgit ege- menliğinin peşinde olan güç de hem kitlelerin ge- rileyen ideolojisinden hem de sermayenin gü- cünden yararlanmayı, bu ikisini bir yerde birleş- tirmeyi düşler, düşünür. Kimilerinin, “meydan bizim, istediğimizi söy- leriz, akla insafa gerek yoktur” şımarıklığıyla, her şeyi tersyüz edip “IMF ile anlaşmayı savunan- lar Ergenekonculardır” diye yazabildiği yerler- de siyaset de böyle düşler kurabilir. Düş dedikse, uygulanabilirlikten çok da uzak de- ğildir bu düşler. Ahmet İnsel’in son günlerde çok konuşulan ya- zısı ürkek, tedirgin bir yazı da olsa durumu az çok anlatıyordu. Ama Oray Eğin’in dediği gibi bu tab- lo çok önceden Cumhuriyet yazarları tarafından anlatılmış, tahlil edilmiştir. Ama akıl tutulması gi- bi bir hastalığın pençesinden kurtulabilenlerin sa- yısı gerçekten azdır. Cumhuriyet yazarlarını, ko- münistleri, kimi kuşkucu solcuları saymazsanız ço- ğunluk kendini bu hastalığın ateşinden kurtarmakta zorlanıyor. KESK’e yönelen son operasyonlara, ay- rıntılara takılmadan bakılabilinirse gerçeği görmek kolaylaşacaktır. Ne de olsa havalar ısındı artık. [email protected] Orgeneral Başbuğ, ortak çõkarlarõn Türkiye ve ABD’yi yeni işbirliği düzeyine taşõmasõ gerektiğini söyledi Washington’a PKK mesajõELÇİN POYRAZLAR WASHINGTON - Genelkurmay Başkanõ Orgeneral İlker Başbuğ, PKK ile mücadele konusunda ABD ile işbirliğinin genişletilmesi gerek- tiğini söyledi. Washington’da düzenlenen Ame- rikan-Türk Konseyi (ATC) toplan- tõlarõnõn ilk gününde konuşma yapan Başbuğ, PKK ile mücadelede ABD ile var olan eşgüdüm, işbirliği ve is- tihbarat paylaşõmõndan memnun ol- duklarõnõ belirtti. Türkiye ve ABD arasõndaki ortak vizyon ve çõkarlarõn iki ülkeyi “yeni bir işbirliği aşa- masına” taşõmasõ gerektiğine inan- dõklarõnõ vurgulayan Başbuğ, “Ve bu, var olan istihbarat paylaşımı işbirliğinden daha öteye gitmeli” dedi. Türkiye’nin PKK ile 25 yõldõr mücadele ettiğini ve hedeflerinin teröristlerin “başarı umudunu” yok etmek olduğunu belirten Başbuğ, “Biz terör örgütü yok edilene ka- dar mücadele etmeye kararlıyız. Bu uzun vadeli bir çaba ve sabır gerektiriyor” ifadesini kullandõ. Terörle mücadelenin güvenlik, eko- nomi, sosyo-kültürel, propaganda ve uluslararasõ ilişkiler alanlarõnda devletin düzenlediği eşgüdümlü faa- liyetlerin karõşõmõ olduğuna inan- dõklarõnõ kaydeden Başbuğ, “Ancak terör örgütü silahlı teröristlere sahipken ekonomi ve sosyo-kül- türel alanlardaki önlemlerin te- rorizmi bitireceğini düşünmek ha- ta olur” diye konuştu. Terorizmle mücadelede ana stra- tejik ilkenin insan odaklõ süreç ol- duğunu belirten Başbuğ, bu sürecin insanlarõn kalpleri ve kafalarõna hi- tap etmesi gerektiğini söyledi. Baş- buğ, “Farklı etnik kökenden gelen vatandaşlarımızın Türkiye’de kül- türel zenginliklerini yaşayabile- ceğini daha önce belirtmiştik. Biz ülkemizdeki tüm farklı kültürel zenginliklere saygı duyuyoruz. Ancak bu özgürlük bireysel dü- zeyde kalmalı. Atatürk’ün bize emanet ettiği ulus-devlet ve üniter yapıyı koruma konusunda da ta- rafız ve bunu sürdüreceğiz” dedi. Terörle mücadele konusunda Tür- kiye’nin bugün güçlü bir duruma gel- Beklentiler gerektiriyor Genelkurmay Başkanõ Orgeneral Başbuğ, Türkiye ve ABD arasõndaki ortak vizyon ve çõkarlarõn iki ülkeyi “yeni bir işbirliği aşamasõna” taşõmasõ gerektiğine inandõklarõnõ söyledi. Başbuğ, “Ve bu, var olan istihbarat paylaşõmõ işbirliğinden daha öteye gitmeli” dedi. diğini belirten Başbuğ, Kuzey Irak’õn 2007 yõlõndan bu yana PKK için bir sõğõnak olmadõğõnõ, örgüte yönelik uluslararasõ desteğin azaldõğõnõ, te- rör örgütünün silahlõ çatõşmayla he- define ulaşamayacağõnõ tartõşmaya başladõğõnõ ve PKK’nin Irak’õn ge- leceğinde kendisine yer olmadõğõnõ gördüğünü ifade etti. Tüm bu geliş- melere karşõn PKK’nin Kuzey Irak’ta hâlâ varlõk gösterdiğine dik- kat çeken Başbuğ, “Buradaki var- lığına son vermeden bu örgütü yok etmek imkânsız” dedi. Başbuğ, PKK’nin Kuzey Irak’taki varlõğõnõn Irak için de bir tehdit oluşturduğu gi- bi Türk-Amerikan ilişkilerini olum- suz etkilediğini sözlerine ekledi. ‘İşbirliği bir seçim değil gereklilik’ Türkiye’nin ABD ile her alanda iş- birliğini güçlendirmek istediğini ifa- de eden Genelkurmay Başkanõ, “Türk-Amerikan işbirliği iki ülke için bir seçim değil, bir gereklilik” dedi. Türkiye’nin yakõn bölgesindeki sorunlarõn ABD çõkarlarõnõ da etki- lediğini dile getiren Başbuğ, ABD’nin Türkiye’nin bölgedeki “yumuşak gücünden” faydalana- bileceğini de vurguladõ. Başbuğ, Türkiye’nin laik yapõsõ, modernleş- me hedefleri, dinamizmi ve de- mokrasi kültürüyle bölgede eşsiz bir ülke olduğunu belirtti. Başbuğ’un ardõndan konuşma ya- pan ABD Genelkurmay Başkanõ Mike Mullen ise Başbuğ ile dost- luklarõndan söz ederek konuşmala- rõnõn yüzde 50’sini PKK konusunun oluşturduğunu söyledi. Başbuğ’un kendisine PKK ile mücadelede da- ha fazla adõm atõlmasõ yönünde tel- kinlerde bulunduğunu ifade eden Mullen, “O beni PKK konusunda ne kadar zorladıysa ben de onu Pakistan konusunda o kadar zor- ladım” dedi. Mullen, Türkiye’nin Pakistan ile mükemmel ilişkileri olduğunu söyleyerek Türkiye’nin bölgedeki rolüne değindi ve “Sizin dostluğunuza ve desteğinize ihti- yacımız var” dedi. Mullen’õn ko- nuşmasõnda Başbuğ’dan söz ederken “İlker” demesi dikkat çekti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - YÖK Eğitim Komisyonu Başkanlõğõ, ilahiyat fakültelerindeki yüzde 115’lik kontenjan artõşlarõnõ yalanlamazken ilahiyat istihdamõyla ilgili doğrudan ilişkili kurumlarõn verilerine bakõldõğõnda kontenjanlarõn fazlalõğõndan söz edilemeyeceğini savundu. Başkanlõk, geçen yõl 2 bin 590 olan ilahiyat kontenjanlarõnõn bu yõl 5 bin 590’a çõkarõldõğõnõ bildirdi. YÖK Eğitim Komisyonu Başkanlõğõ, 2009-2010 akademik yõlõnda ilahiyat fakültelerine yapõlacak yüzde 115 oranõndaki kontenjan artõşlarõyla ilgili açõklama yaptõ. Açõklamada, ilahiyat fakültelerinde üniversite talebi olmadan ikinci öğretim programlarõnõn açõlmasõ ile Iğdõr ve Şõrnak üniversitelerinin talepleri olmadan bu üniversitelerin ilahiyat fakültelerine kontenjan verilmesine ilişkin haberlerin doğru olmadõğõ belirtildi. İlahiyat fakültelerine açõlan bütün 2. öğretim programlarõ için üniversite talepleri bulunduğu kaydedilen açõklamada, talep etmeyen hiçbir ilahiyat fakültesine 2. öğretim açõlmadõğõ ifade edildi. İlahiyat fakültelerindeki kontenjan artõşlarõyla ilgili yapõlan tartõşmalarõn yanlõş bilgiler üzerinden yapõldõğõ savunulan açõklamada, şunlar kaydedildi: “Yine aynı konu ile ilgili olarak sürekli istihdam konusu gündeme getirilmektedir. Bu açıdan bakıldığında da iki hususun göz ardı edilmemesi lazımdır. Üniversiteler sadece meslek edindirme aracı olan kurumlar değildir. Başkaca görevleri ve kendisinden beklentiler bulunmaktadır. Yükseköğretimin diğer ayağı olan meslek yüksekokulları ile üniversiteleri karıştırmamak lazımdır. İlahiyatın istihdamı ile doğrudan ilişkili kurumların verilerine bakıldığında bu kontenjan oranlarının fazlalığından söz etmek mümkün değildir.” Eski kontenjanlar örnek gösterildi Son 2 yõldõr ilahiyat kontenjanlarõnõn neden arttõğõnõn yanõtõnõn geçen yõllardaki kontenjan rakamlarõnda olduğu ifade edilen açõklamada, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin kontenjanõnõn 1996-1997’de 230 iken 2006-2007’de 30’a, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin kontenjanõnõn 1996- 1997’de 360 iken 2006-2007’de 60’a düşürüldüğü belirtildi. Açõklamada, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin de 1996-1997’de 120 olan kontenjanõnõn 2006-2007’de 30’a indirildiği kaydedildi. Açõklamada, YÖK’ün ilahiyat fakültelerini Türk yükseköğretiminin bir parçasõ olarak gördüğü, ilahiyatlarõ diğer fakültelerden ve bilim alanlarõndan daha farklõ ve özel bir bakõş açõsõyla değerlendirmediği belirtildi. Açõklamada, “YÖK’ün bu konudaki bakış açısı bilimsel olup bu fakültelerin kontenjan talepleri diğer fakültelerin kontenjan taleplerinin değerlendirildiği nesnel kriterler ile aynı şekilde değerlendirilmiştir” denildi. YÖK Eğitim Komisyonu Başkanlõğõ 2008-2009 akademik yõlõnda 2 bin 590 olan ilahiyat kontenjanlarõnõn alõnan son kararla 5 bin 590’a çõkarõldõğõnõ belirtti. Buna göre geçen yõla oranla ilahiyat fakültelerinin kontenjanlarõnda yüzde 115.8 oranõnda artõş oldu. YÖK, ilahiyat fakültelerinde yapõlan kontenjan artõşõnõ yalanlamazken, artõşõ, “Üniversiteler sadece meslek edindirme aracõ değildir” söylemiyle savundu. SES Şişli Şubesi üyeleri, dün öğle saatlerinde Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin bahçesindeki poliklinikler girişinde bir araya gelerek konfederasyonları KESK’e yönelik operasyonları protesto etti. “Baskı ve soruştur- malara son, sendikama dokunma” pankartı açan SES üyeleri, “Gözaltılar bahane, amaç mücadelemizi engellemek / Baskılar bizi sustu- ramaz / Gözaltılar serbest bırakılsın / Hükü- met elini sendikamdan çek” dövizleri taşıdı. “Yaşasın SES / Baskılar bizi yıldıramaz / KESK’e değil çetelere baskın / Sendika KESK’tir, KESK bizim onurumuzdur / İnadı- na sendika, inadına KESK” sloganları atan sağlık emekçileri adına, Şişli Etfal Hastanesi SES İşyeri Temsilcisi Mihriban Kaşgal konuş- tu. KESK’e yönelik gözaltı ve baskınların “yıl- dırma, sindirme, emekçiler içinde bilinç bula- nıklığı oluşturma” amacını taşıdığını belirten Kaşgal, “KESK’e yapılan baskınla hükümetin gerçek yüzü bir kez daha görüldü. Hükümet, işçi ve emekçilere, demokrasi, eşitlik, hak ve adalet isteyenlere karşı bölücülük, terorizm gi- bi suçlamalara devam etti. Konfederasyonu- muza yönelik baskın ve gözaltılar hiçbir demokratik ölçüye uymuyor. Gerçekleştirilen hukuk dışı mücadeleler, bizleri emek ve de- mokrasi mücadelesinden vazgeçiremeyecek. Arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını istiyoruz” dedi. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) ‘Amaçbilinçbulanıklığıyaratmak’ ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) - Eğitim-Sen Genel Başkanõ Zübeyde Kılıç, kamu çalõşanlarõnõn sorunlarõnõn çözümü ve Milli Eği- tim Bakanlõğõ’nõ (MEB) toplu iş söz- leşmesi masasõna oturtmak ama- cõyla çeşitli illerden sendika üyele- rinin bugünden itibaren Ankara’ya yürüyeceklerini bildirdi. Eğitim-Sen Genel Başkanõ Kõlõç, Mülkiyeliler Birliği’nde düzenlediği basõn toplantõsõnda, Eğitim-Sen’in sadece eğitim çalõşanlarõnõn sorun- larõnõ değil, demokratik işleyiş ve hukuk devleti için gerekli olan tav- rõ ortaya koyduğunu söyledi. Terör örgütü PKK’ye yönelik operasyon kapsamõnda KESK Genel Merke- zi’nin aranmasõna ve bazõ sendika üyelerinin gözaltõna alõnmasõna tep- ki gösteren Kõlõç, aramalarda suç unsuruna rastlanmadõğõnõ, gözaltõ- na alõnanlarõn büyük bir kõsmõnõn da serbest bõrakõldõğõnõ söyledi. KESK ve bağlõ sendikalarõn insanca yaşa- mõn vazgeçilmez unsuru olan de- mokratik haklar için mücadele et- tiğini ifade eden Kõlõç, operasyonun KESK’in “sindirilmesi ve zayıf- latılmasına” yönelik olduğunu be- lirtti. Kõlõç, sendika olarak eğitimin, Milli Eğitim Bakanlõğõ’nõ toplusözleşme masasõna oturtmak için harekete geçiyor Eğitim-Sen Ankara’ya yürüyor eğitim ve bilim emekçilerinin gi- derek derinleşen sorunlarõna dikkat çekmek, bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerini, talepleri ortaya koy- mak ve MEB’i toplu iş sözleşme- sine çağõrmak amacõyla bugünden itibaren değişik illerden Ankara’ya yürüyeceklerini bildirdi. Yürüyüşün 3 gün süreceğini kaydeden Kõlõç, ta- leplerini şöyle sõraladõ: “Herkese eşit, parasız eğitim hakkı, eğitim süreçlerinin bilim- sel, laik, demokratik, kamusal bir temelde yürütülmesi. Çocuk- lara kreş, yeterli beslenme, süt ve temiz su imkânı sağlanması. Yıl- da en az iki defa ücretsiz sağlık ta- raması yapılması. Okullaşma oranları ve okulların mevcut ya- pılanmasına dair temel sorunla- rın çözülmesi. Kadrolu ve gü- venceli iş ile eşit işe eşit ücret ta- lebi, vergide adaleti sağlayacak bir düzenlemenin getirilmesi. Eğitim süreçlerine ilişkin karar- larda yöneticilerin yanı sıra çalı- şanların da söz sahibi olması. İLKSAN’ın tasfiye edilmesi.” MEB’DE ATAMA SKANDALI ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Milli Eğitim Bakanlõğõ (MEB), öğretmenlerin yer değiştirme iş- lemleri sõrasõnda 102 öğretmenin görev kayõtlarõn- daki puanlara göre değil, başvuru formundaki pu- anlara göre atamalarõnõn gerçekleştirildiğinin tespit edildiğini açõkladõ. MEB, başvuru formundaki pu- anlarõn görev kayõtlarõndaki puanlardan yüksek gösterildiğini bildirdi. MEB Basõn ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nden yapõlan yazõlõ açõklamada, bakanlõkta öğretmenle- rin ilk atama ve yer değiştirme işlemlerinin, tercihler ve puan üstünlüğü doğrultusunda şeffaf şekilde, bil- gisayar ortamõnda ve kamuoyu önünde yapõldõğõ be- lirtildi. Açõklamada, 2008-2009 eğitim-öğretim yõ- lõ yer değiştirme işlemlerinin de internet üzerinden, öğretmenlerin talepleri doğrultusunda hizmet pua- nõ esasõna göre gerçekleştirildiği kaydedildi. Öğ- retmenlerin İller Arasõ İsteği ve Zorunlu Çalõşma Yü- kümlülüğüne Bağlõ Yer Değiştirme Kõlavuzu’nda be- lirtilen hükümler doğrultusunda, daha önce duyurulan tarihler arasõnda başvurularõn alõndõğõ belirtilen açõklamada şöyle denildi: “İlgililer tarafından başvuru formundaki bil- gilerin doğru olduğu beyan edilmiş olup başvu- rular il milli eğitim müdürlükleri tarafından in- celenerek onaylanmıştır. Bakanlığımızca da 29 Mayıs 2009 tarihinde yer değiştirme işlemleri ger- çekleştirilmiştir. Daha sonra yapılan değerlen- dirmede, aynı gün ilan edilen yer değiştirme so- nuçlarında 148 öğretmenin başvuru formunda- ki puanının görev kaydındaki puanından fazla ol- duğu ve 102 öğretmenin başvurudaki puanları ile yer değiştirme işleminin gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. Söz konusu tespitin ardından, konuyla ilgili olarak veri tabanına yanlış bilgi girişine se- bep olan kurum amirleri hakkında sayın baka- nın talimatıyla soruşturma başlatılmış ve gö- revden uzaklaştırma dahil yasal çerçevede yan- lış yapanlar hakkında gereken yapılacaktır. Hizmet puanı daha yüksek olan öğretmenlerin mağdur olmamaları için gerekli tedbirler anın- da alınmıştır.” YÖK’ün, ilahiyat kontenjanlarõ savunmasõnda artõşõn istihdamla doğrudan ilgili olmadõğõ savlandõ: Orgeneral İlker Başbuğ. ‘Helallik’reklamlar doktoratezioldu İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - Al- manya’da Türklere yönelik hazõrlanan “helal- lik” reklamlar doktora tezi oldu. Yaşar Üni- versitesi Araştõrma Görevlisi İçten Duygu Çallı, Almanlarõn Türkleri etkilemek için ürünlerinde en çok “helal gıda”, “nazar bon- cuğu”, “bıyıklı baba ve kalabalık aile” gibi olgularõ ön plana çõkardõğõnõ saptadõ. Yaşar Üniversitesi’nden yapõlan açõklamaya göre, İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcõlõk Bölümü Araştõrma Görevlisi İçten Duygu Çallõ, Anvers Üniversitesi ve Erciyes Üniversitesi’nin birlikte düzenlediği Uluslar- arasõ 2. Avrupalõ Türkler Kongresi’nde bildiri sundu. 8 ay boyunca Alman televizyonlarõnda- ki reklamlarõ takip eden Çallõ, özellikle Alman ürünlerin reklamlarõnda son dönemlerde “he- lal gıda” vurgusunun bilinçli olarak çok sõk yapõldõğõnõ belirledi. Çallõ şöyle konuştu: “Al- manya’nın en ünlü çocuk şekeri markala- rından biri, üründe helal maddeler kullanıl- dığını, ‘Tonton Türk Bakkal Amca’ karakteri ve ‘Türklere helal olsun’ sloganıyla TV rek- lamlarında öne çıkarmasının ardından, sa- tışlarında yüzde 100’e varan artış olmuş. Almanlar ayrıca, ince belli çay bardağı, na- zar boncuğu, gibi kültürel imajları ve de- ğerleri reklamlarda kullanarak satışları arttırmada başarılı oluyorlar.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle