21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 26 HAZİRAN 2009 CUMA 6 HABERLER BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Felsefe, Vicdan ve Ordu Fransa’da liseliler olgunluk sınavlarından geçiyorlar. Hatırlatmış olalım: Fransa’da, bir gencin liseyi bi- tirmiş olması için, son sınıflarda bir de “olgunluk sı- navı”ndan geçmesi şart. Bu olduğunda, genç, bir “pa- ye”, liseyi bitirmiş payesini kazanır: O, temel kültü- rün tepelerini fethetmiştir. Bir “aydın”dır artık... Aydınlanma Çağı’ndan ve Napolyon’la kültüre so- kulmuş olan önemli bir katkıdır bu. Fransız da üstü- ne titremiştir, sürdürüyor. Bizde de vardı; ilginçtir, Demokrat Parti ile kaldı- rıldı... Temel kültürün baş konusu “felsefe” değil mi, Fran- sa’da olgunluk sınavları felsefe ile başlar. 18 Haziran’da bu heyecan yaşandı... Adaylar, “edebiyat”, “ekonomi ve sosyal”, bir de “bilim” diye gruplara ayrılmıştır: Bir adaya, seçmeli olarak iki konu ve bir metin yorumu sorulmuştur. “Edebiyat” grubuna sorulan -seçmeli- iki konu şun- lar: “Tarihin nesnelliği tarihçiden tarafsızlık beklemi- yor mu?“, ya da “Dil, düşünceyi saptırmaya yol açar mı?”; yorum olarak da, Schopenhauer’in “İrade Ola- rak ve Tasarım Olarak Dünya”sından bir metin. “Ekonomi ve sosyal” grubuna, seçmeli şu iki ko- nu: “Karşılıklı değiş tokuşla ne kazanılır?” ya da “Tek- nik gelişme insanları değiştirir mi?”; yorum olarak da, John Locke’un “Anlama Yeteneği Üstüne Dene- me”sinden bir metin. “Bilim” grubuna seçmeli olarak şu iki konu: “İm- kânsızı istemek saçma ve akıl almaz mıdır?”, ya da “Bilimin yanıt vermediği sorular var mıdır?”; yorum ola- rak da, Tocqueville’in “Amerika’da Demokrasi Üs- tüne” adlı eserinden bir metin. 18 Haziran’da öğleden sonra “Teknoloji” bölü- münden liselilere, seçmeli olarak şu iki soru soruldu: “Haklılıkta emin olmak mümkün mü?”, ya da “Tek- nik, doğaya karşı çıkıyor mu?” İşte, olgunluk sınavından felsefe soruları Fransa’da. Olgunluk sınavlarının sorunsuz olduklarını dü- şünmek de mümkün değil: 1985’te Milli Eğitim Ba- kanı Jean-Pierre Chevènement, olgunluk sınavla- rında başarı oranının bir kuşağın yüzde 80’ine var- ması gerektiğini söylemişti. Ne var ki, 1995’ten be- ri, Fransa, bu sınavlarda yüzde 64 dolayında sıkışıp kalmıştır. Elbette nedenler var ve tartışılıyor. Türki- ye’de, bu sınavları yeniden ihya etmek yolunda kı- pırdanışlar görülüyor. Olabilir. Ama en önce, eğitimi bataklıktan kurtaralım! Milli Eğitim, bataklığa atılıp boğulurken, üniversi- telere de ne gözle bakılıyor? Onlara emek vermiş olan- lara bu düşmanlık neden? Bir dizi rektör tutuklanmıştı. Çok geçmeden salı- verilirler diye beklerken, sağlıkları çiğnenmeye baş- landı. Son günlerde, Uludağ Üniversitesi eski Rek- törü Mustafa Yurtkuran’a yapılanlara bakıp isyan içindeyiz. Hapishanede ve kanser! Tutuklanmadan 1 ay önce, ameliyatla sol testisi alın- mış; radyoterapi görecekken tutuklanmış. Cezaevi ko- şullarında sağlığı daha da bozulmuş. Avukatları 3 kez tahliye istemiş, mahkeme reddetmiş. Hastaneye yat- tıktan sonra da eşinin refakatçi kalmasına engel olun- muş ve önceki gün neşter altındaydı. Şimdi kanse- re karşı mücadele... Ama sevgili hocaya ve eşine ya- pılanlara bakınca, ülkenin yargı ve yönetimine “ha- bis vicdan kanseri” tanısı koyan Can Dündar hak- sız mı? Çekin ellerinizi bilim adamlarının yakasından! Ergenekon soruşturmasına dahil edilmesinden hemen sonra hayata veda eden Prof. Türkân Say- lan’ın yerine ÇYDD Genel Başkanı seçilen Prof. Ay- sel Çelikel ve yeni yönetim kurulu üyeleri Anıtkabir’i birkaç gün önce ziyaret ettiler. Prof. Çelikel’in, Anıtkabir Özel Defteri’ne yazdık- ları pek önemlidir. Şunları yazmış: “Türk milletine ar- mağan ettiğiniz Misak-ı Milli hudutları içindeki cum- huriyeti, devrimlerinizi, laikliği tartışmaya çalışanlar var. Ülkemizin, sizin işaret ettiğiniz harici ve dahili düş- manları bugün de faaliyetteler. (...) Günün modası, demokrat olmanın olmazsa ol- mazı Türk Silahlı Kuvvetleri’ni suçlamak, eleştirmek. (...) Aziz Atatürk, ÇYDD yeni yönetim kurulu ve genel başkanı olarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni, devrimlerini, toplumun vazgeçilmez yaşam biçimi olan laikliği, uy- garlığın göstergesi olan kadın haklarını, demokrasi ve insan hakları bilinciyle savunmaya devam edeceğiz.” Prof. Çelikel, o gün hepimizin adına da yazdı ve söy- ledi... TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ [email protected] - www.mehmetfarac.com PKK “çatışmasızlık” adı altında sözde ateşkes sürecini devam ettirirken güvenlik güçlerinin örgüte yönelik operasyonları ara- lıksız sürüyor. Son iki ayda 40’tan fazla ele- manını yitiren örgüt bir yandan da yeni mi- litanlar kazanmak için yoğun çaba harcıyor. Örgüte katılan ve eğitimleri tamamlanan 62 teröristle ilgili önceki gün Kandil Dağı’nda bir etkinlik yapıldı. Bu gruptaki militanların ço- ğunluğunun İran ve Suriyeli olduğu öğrenil- di. Bu durum örgüte Türkiye’den katılımın giderek azaldığını da ortaya koydu. PKK’nin “Medya Savunma Alanları” diye nitelendirdiği Kan- dil eteklerindeki toplantıda, ör- gütün üst düzey yöneticilerin- den Cemil Bayık’ın yaptığı ko- nuşma ise teröristlerin içinde bu- lunduğu psikolojiyi dışa vurdu. Bayık, “Bu Genelkurmay’ın bir planıdır. Eğer silahları bırakmazsa tıpkı Sri Lanka’da Tamillere yaptıkları gibi PKK’ye saldırarak yok etmektir. Şimdi bunun için çalışıyorlar” dedi! Peki PKK, Tamil sendromuna neden girdi?.. Tıpkı PKK’liler gibi 25 yıldır yollara ma- yınlar yerleştiren, suikast ve intihar saldı- rıları düzenleyen, karakol basan ve koru- cuları öldüren Tamil Eelam Kurtuluş Kap- lanları (LTTE), Sri Lanka’da bağımsız “Ta- mil Eelam Devleti”ni hedefleyerek 1976’da kurulmuştu. 10 binden fazla silahlı militanı ile 10 bin- lerce milis kadrosu bulunan örgüt, salt dev- let güçlerine saldırmamış, kimi zaman PKK’nin yaptığı gibi mücadelesine destek vermeyen kendi bölgesindeki yurttaşlara da şiddet uygulamıştı. Resmi verilere göre Tamil Kaplanları’nın eylemlere başladığı 1983 yılından bu yana meydana gelen çatışmalarda 80 ile 100 bin arasında insan ölmüş, yüz binlerce kişi de göç etmek zorunda kalmış- tı. Sri Lanka ordusunun ocak-mayıs ayları arasında yoğunlaşan ope- rasyonlarında yüzlerce Tamil mili- tanının yanı sıra 7 bin sivil de ya- şamını yitirdi. Son olarak örgüt lideri Velupillai Prabhakaran öldürü- lünce 3 yıl öncesine kadar 15 bin ki- lometrekarelik bir bölgeyi denetim- leri altında tutan Tamiller çöktü. Bu bilgiler ışığında sormak gerekiyor; es- ki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyüka- nıt’ın, “Tamil Kaplanları’na bile silah satıyor” dediği PKK, Tamiller’in uğradığı akıbetin kor- kusunu mu yaşıyor? Aslında Cemil Bayık, Tamil endişesini di- le getirerek TSK’nin sivilleri hedef alacağı- nı ima ediyor! O halde, aynı PKK son gün- lerde yurttaşları operasyonlara karşı “canlı kalkan” olmaları için sınır boyuna niçin ça- ğırıyor?.. Kandil’de Tamil Sendromu!.. ‘Taşeronlaştõrma öldürdü’HİCRAN ÖZDAMAR İZMİR - İzmir Tepecik Eğitim ve Araştõrma Hastanesi Yeni Doğan Yo- ğun Bakõm Kliniği’nde geçen yõl ey- lül ayõnda yaşanan bebek ölümlerinin nedeninin sağlõktaki taşeronlaştõrma ol- duğu kaydedildi. Sağlõk Emekçileri Sendikasõ (SES) İzmir Şubesi tara- fõndan yapõlan açõklamada, bebeklere damardan TPN solüsyonu hazõrlama işi yaptõrõlan taşeron şirketin olaydan sorumlu olduğu savunuldu. İzmir Tepecik Eğitim ve Araştõrma Hastanesi Yeni Doğan Yoğun Bakõm Kliniği’nde prematüre 13 bebeğin art arda ölümü üzerine, Sağlõk Bakanlõğõ tarafõndan olayõ incelemek üzere bilim kurulu oluşturulmuştu. Bilim kurulu, raporunu hazõrlayarak Sağlõk Bakan- lõğõ’na iletmişti. SES İzmir Şubesi Başkanõ Ergün Demir, raporun kamuoyuyla tam ola- rak paylaşõlmadõğõnõ belirterek ölüm- lerin sorumlusunun sağlõk sistemin- deki taşeronlaşma olduğunu söyledi. Demir, “Olayın asıl sorumlusu Sağ- lık Bakanı Recep Akdağ’ın ısrarla ve gözü kara bir şekilde uyguladı- ğı sağlıkta dönüşüm programının bir parçasını oluşturan taşeronlaş- tırma sistemidir. Bu uygulamayı başlatan ve sürdüren tüm yetkililer de doğrudan sorumludurlar. Sağ- lık Bakanlığı’nın olayı incelemek üzere görevlendirdiği bilim kurulu; olayın TPN hazırlama aşamasından kaynaklanabileceği ihtimalini dü- şündürdüğünü belirtmiştir. Salgı- nın TPN solüsyonundan birinin (yüksek olasılıkla NaCI) anlaşıl- mayan bir şekilde kontamine olması ve ilgili 13 bebeğin sepsis endetok- semik şok geçirerek öldüğü tespit edilmiştir” dedi. Sorumlular hesap vermeli Gerçek sorumlularõn hesap verme- si gerektiğini kaydeden Demir, şunlarõ söyledi: “Ön inceleme raporunda, İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Has- tanesi Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde 20 ve 21 Eylül 2008 ta- rihinde görevli kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilme- mesine karar verilmiştir. Bilim ku- rulu raporunda, olayın, Campa- nuinder Cihazı hafızasındaki ka- yıtların incelenmesi ve Sepsis Bul- guları gelişen bebek isimleri ile eş- leştirilmesi neticesinde TPN solüs- yonlarının hazırlık aşamasında bir anlık bulaşısından (muhtemelen NaCI solüsyonunun) kaynaklandı- ğı belirtilmiştir. Bu işi yürüten Makro Limited Şirketi hemşiresi ve firma hakkında 4483 sayılı yasa çerçevesinde olayın maddi ve ma- nevi kusurun gerçekleştiği kanaatine varıldığından soruşturma izni ve- rilmesine karar verilmiştir. Rapordan anlaşıldığı gibi, TPN solüsyon hazırlanması taşeron bir şirkete devredilmiştir. Bu taşeron şirkete hazırlatılan sıvı beslenme ünitesinde üreyen bir bakteri ne- deniyle bebekler kaybedilmiştir. Sağlık Bakanlığı düşük gider pe- şinde, taşeron şirket de kâr peşinde koşarken bebeklerin yaşamı hiçe sa- yılmıştır.” İzmir Şubesi tarafõndan yapõlan açõklamada, bebeklere damardan TPN solüsyonu hazõrlama işi yaptõrõlan taşeron şirketin olaydan sorumlu olduğu savunuldu. SES İzmir Şubesi Başkanõ Ergün Demir, “Olayõn asõl sorumlusu, Sağlõk Bakanõ Recep Akdağ’õn õsrarla ve gözü kara bir şekilde uyguladõğõ sağlõkta dönüşüm programõnõn bir parçasõnõ oluşturan taşeronlaştõrma sistemidir” dedi. SES İzmir Şubesi’nin raporunda İzmir’deki bebek ölümlerinden taşeron şirketin sorumlu olduğu ileri sürüldü COŞKUN ÖZDEMİR İyi bir sağlõk hizmeti verebilmek için sadece iyi doktorlarõn, iyi sağ- lõk birimlerinin, iyi hastanelerin olmasõ yeterli değildir; aynõ za- manda halkõn eğitimli ve bilinçli ol- masõ gerekir. Bunu birçok kez yi- neledim. Yurtdõşõnda bulunduğum sõra- da (ocak) çok akõllõ, literatürü ve bi- limdeki gelişmeleri izleyen ve 30 yõldan beri yaşamõnõ tekerlekli san- dalyede sürdüren bir kas (SMA) hastasõ aracõlõğõ ile STV kanalõndaki bir programdan haberdar oldum. Ekrana çõkarõlan SMA tanõlõ bir be- bek tanõtõlõrken spiker “Acaba, Allah bu çocuğu bu duruma so- karken o anneye ne demek iste- di, bunun hikmeti nedir” gibi bir sorgulama yapõyor. Alõn size korkunç bir cehalet örneği. O an- nenin düşürüldüğü durum bir ilahi ceza ile eşanlamlõ değil mi?.. Yine Allah adõna yapõlõyor bu. Sözünü et- tiğim hastamõz bu beyanlardan çok rahatsõz olarak RTÜK Başkanõ’na bir mektup yazõyor ve bilimin bize öğrettiklerini anlatõyor. Bir cevap alabildi mi bilmiyorum. Bilimden, bilimsel gerçeklerden haberdar, bu hastalõğõn (kendi hastalõğõ) anne ve babanõn taşõdõğõ birer kusurlu gen- den ileri geldiğini, bu nedenle ak- raba evliliğinin burada önemli bir rol oynadõğõnõ, ayrõca her 40 kişi- de bir insanõn bu geni taşõdõğõnõ bi- len hastalarõmõz program yapõmcõ- sõ ile de konuşmak fõrsatõnõ bulu- yorlar. Ne var ki bu kişi, yaptõğõ yanlõş- lõğõn, verdiği yanlõş mesajõn far- kõnda değil elbette. Yine asla an- layamadõğõ, algõlayamadõğõ Allah adõna konuşuyor ve ona çok şey öğ- retebilecek hastamõzõ, “Siz Allah inancından mı rahatsız oldunuz” diye sorguluyor. Diyanet İşleri Başkanlõğõ’na, din adõna yapõlan bu akla, bilime aykõrõ davranõşlarlar nedeni ile büyük gö- rev ve sorumluluk düştüğünü dü- şünüyorum. Bunu yerine getirdi- ğinden emin değilim. Geçen yõl 25’inci defa gittiğim Amerika’da kör inançlarõn nelere mal olduğu- nu bir kez daha yakõndan görmüş- tüm. Dünyanõn en zengin, en güç- lü ülkesinin başkanõ dünyayõ kana bularken bunu Tanrõ iradesi ile yaptõğõnõ söylüyordu. Ben bir TV programõnda ünlü İs- lamcõ yazar Ali Bulaç’õn, bir soru üzerine İsa’nõn dünyaya dönüp haç kõracağõ ve Hazreti Muhammed’in buyruğuna gireceğini ifade edişine tanõk olmuştum. İşte size kör inanç- lar dünyasõndan sahneler. Böyle bir dünyada bilime inananlar nasõl bir misyon üstlenebilirler, güçleri ne- ye yeter dersiniz? Devlet PKK ile Görüşüyor mu?.. PKK’nin silahsızlandırılması çabaları, te- röristlerle ilgili genel af iddiası, ABD’nin Türkiye ile örgüt arasında arabuluculuk yaptığı söylentileri son haftalarda yo- ğunlaştı. Öcalan’ın “askerler benimle görüştü” şeklindeki eski açıklamaları da bir araya getirildiğinde, PKK sorununun çözümünde devletin kritik kurumlarının devreye girdiği konusu iyice tartışılır ol- du. Devletle PKK arasındaki diyalog id- diasını son olarak 16 Haziran tarihli sa- yısında İngiliz The Times gazetesi gün- deme getirdi. Gazete, Kuzey Irak petrolleri ile ilgili bir haberinde, Türkiye ile PKK ara- sında görüşmeler yapıldığını ileri sürdü. Peşmergelerin, Irak hükümetinin bütün uyarılarına rağmen petrol rezervlerini uluslararası yatırımcılara açtığına dik- kat çeken gazete “Türkiye ile PKK ara- sındaki görüşmeler hâlâ devam ediyor. Eğer bu görüşmeler başarıyla sonuçla- nırsa ilk kez petrol bir çatışmayı sonlan- dırmış olacak” iddiasında bulunmuştu! Türkiye, Irak ve ABD’nin oluşturduğu üçlü mekanizmanın PKK’nin enterne edilmesine yönelik çabaları sürerken, devlet yetkilileri ise teröristlerle pazarlık yapılamayacağı ve örgütün muhatap alınamayacağında ısrar ediyor! Peki, PKK’liler devletle diyalog yürü- tüldüğü iddialarına ne diyor? Örgütün ya- yın organlarından ANF işte bu soruyu PKK yöneticisi Duran Kalkan’a sordu. Kalkan, “Bazı yabancı basın organları Kandil ile Ankara arasında dolaylı bir mü- zakere kanalı oluşturulduğunu iddia et- mektedirler. Bu iddialar doğru mudur?” sorusuna 23 Haziran’da şu yanıtı verdi: “Bu soruya şimdi ben ne evet derim, ne de hayır derim. Bu sorunun cevabının ne olduğunu gelecek gösterecek. Herkes de gerçekleri öğrenecek. Çünkü tarihte hiçbir şey gizli kalmıyor. Kürt sorununda mevcut durum zaten dolaylı bir müzake- re durumudur. Bu öyle başka yerlerdeki gibi masa başlarında olmayabilir. Basın yoluyla oluyor, Apo yürütüyor. Çeşitli ba- sın organları temsilcileriyle, demokratik si- vil kurumlarla görüşülüyor. Aydınlar, sivil toplum örgütü temsilcileri, basın men- supları; devlet yetkilileriyle, uluslararası çevrelerle, bizimle görüşüyorlar. Bir tür aracılık, bundan doğan diyalog ve tartış- ma sürüyor.” Kandil Dağı’na çıkan yazarlar, Kuzey Irak’ta görüşmelerde bulunan DTP’liler ve İstanbul’da “Barış girişimi” altında diya- loğa soyunanların çabaları göz önüne alındığında, Duran Kalkan’ın ne demek is- tediği çok net anlaşılıyor! Kalkan’ın söz- lerinden anlaşılan bir başka gerçek da- ha var; “Tarihte hiçbir şey gizli kalmıyor!..” Bekleyelim görelim!.. Irak’ı Hangi El Kaide Vuruyor?.. ABD, 2011 yılına kadar Irak’tan aşamalı olarak çeki- leceğini açıklamıştı. 30 Hazi- ran’da Musul’dan başlayacak olan çekilme sürecine iki haf- ta kalmışken tuhaf gelişmeler oldu. El Kaide’nin çökertildiği öne sürülen Irak’ta, kentler yine kan gölüne döndü. 10 Haziran’daki bombalı saldırıda 35, 21 Ha- ziran’da Kerkük’teki intihar eyleminde 73 ve son olarak dün Bağdat’ta bir pazar yerine bırakılan pat- layıcı yüklü aracın infilak etmesi sonu- cu 68 kişi öldü. Son 15 gündeki saldırılarda ölen- lerin sayısı 150’yi aştı, 300’den fazla kişi de yaralandı. Peki, bu eylemleri kimler ya- pıyor?.. İlk akla gelen seçenek, ABD’nin çekilme hazırlığını fır- sat bilen El Kaide hücrelerinin yeniden harekete geçtiği id- diası! Oysa bu seçenek şu aşamada hiç de mantıklı değil! ABD askerleri henüz çekilme- den, Bin Ladincilerin hücrele- rinden çıkıp kendilerini deşifre etmesi mantıklı gelmiyor! O halde geriye iki seçenek daha kalıyor! Kuşkular önce ABD’nin Irak’ta kalmasını iste- yen savaş tüccarlarının üze- rinde yoğunlaşıyor. Irak’ın ye- niden inşasından nemalanmak isteyen aşiretler, acaba fidye için adam kaçıran ve kafa ke- sen çakma El Kaide- cileri devreye mi so- kuyor?.. İkinci kafa karıştı- rıcı seçeneğin öne çıkmasında ise ABD’nin benzer sa- bıkaları etkili oluyor! Belli ki Washington çekilme kararının pişmanlığı- nı yaşıyor! Bu pişmanlıkta salt petrole ve diğer yeraltı kay- naklarına ilişkin hâkimiyet en- dişesi değil, Afganistan’da yeniden başlayan kanlı süre- ci Irak’ın tetikleyebileceği kay- gısı da bulunuyor!.. O zaman şunu da sormak gerekiyor; Irak’taki eylemleri puşılı El Kaideciler mi yapıyor kovboy şapkalılar mı?.. Cemil Bayık ‘Türkiye ucuz sigara cenneti’ Sağlık Bilim İnançlar [email protected] Ekonomi Servisi - Sigara ve Sağlõk Ulu- sal Komitesi Dönem Başkanõ (SSUK) Prof. Dr. Elif Dağlı, sigara ve diğer tütün mamullerindeki mak- tu Özel Tüketim Ver- gisi’nde (ÖTV) yapõ- lan artõşõn sevindirici olduğunu, ancak ye- terli olmadõğõnõ belir- terek, “Sigarada vergi artırıldı, an- cak bundan yüksek fiyatlı sigara mar- kaları etkilenmedi” dedi. Dağlõ, Bakanlar Kurulu’nun çõkardõğõ kararname ile sigara ve diğer tütün ma- mullerindeki maktu Özel Tüketim Vergi- si’nde (ÖTV) yapõlan artõşõ yorumladõ. Sigarada vergi oranlarõnõn artõrõldõ- ğõnõ ancak bundan yüksek fiyatlõ sigara markalarõnõn etkilen- mediğini ileri süren Dağlõ, “Türkiye ucuz sigara cenneti. Avrupa’da 7 Av- ro’ya satılan sigara- ların neden ülke- mizde 2 Avro’ya sa- tıldığını anlamak mümkün değil” de- di. Dağlõ, sigara fi- yatlarõnõn düşük ol- masõnõn dezavantajlõ olduğunu belirterek, şunlarõ kaydetti: “Ucuz sigara ço- cukların ve düşük gelirli halkın siga- raya ulaşabilirliğini kolaylaştırıyor. Si- garayı bırakmak is- teyenleri caydırı- yor. Halkının sağlı- ğını korumak iste- yen gelişmiş ülkeler, sigara vergilerini yüksek tutuyorlar ve yıllık olarak gelir artışı ve enflasyon üzerinde bir oranda artırıyorlar. Biz de bu modeli benimse- mek zorundayız. Sigaradan elde edilen vergilerin iki katını sigarayla oluşmuş hastalıkla- rın tedavisine harcı- yoruz. Sigara vergi- leri, hastalık bedeli- ni karşılayacak, si- gara bırakmayı teş- vik edecek, gençle- rin başlamasını en- gelleyecek kadar yüksek olmalıdır.” ‘Fiyat artışı kullanımı düşürüyor’ Sigara ekonomisi araştõrmalarõyla tanõ- nan Bilkent Üniver- sitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zeynep Önder ise yõllõk fi- yat artõşõ yüzde 5’in üzerinde olan ülke- lerde tütün tüketimi- nin azaldõğõna dikka- ti çekerek, “Örne- ğin, Fransa’da 1995-2003 yılında vergilerin artırıl- ması yoluyla sigara fiyatlarında yapılan artış, toplumda si- gara içme sıklığını erkeklerde yüzde 6,5 ve kadınlarda yüzde 5,8 azaltmış- tır” dedi. Bu uyarıya kulak verin YUSUF BAŞTUĞ ADANA - Sõcak ve nemli havalarda ku- lakta ağrõ ve akõntõ şikâyetlerinin arttõğõnõ be- lirten Kulak Burun Boğaz (KBB) Uzmanõ Dr. Özhan Türeli, bu tür yakõnmalarõ olan- lara, havuz ve denizde çok fazla kalmamala- rõnõ önerdi. Kulaklarõnda ağrõ ve akõntõ olan- larõn doktor kontrolünden geçmesi gerektiği- ni belirten Türeli, “Kulak zarı vücudun en ince derisiyle kaplıdır. Çok fazla suda ka- lınması ciddi sorunlara yol açabilir. Temiz ve sağlıklı havuzlarda da olsa serinlemek için fazla suda kalınmaması önlem açısın- dan yararlıdır” dedi. Kulaklarõn periyodik olarak temizletilmesi gerektiğini söyleyen Türeli, yõlda en az bir kez kulak kontrolünün yapõlmasõnõ önerdi. Sigara ve Sağlõk Ulusal Komitesi, tütün ürünlerine yapõlan Özel Tüketim Vergisi zammõnõ yetersiz buldu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle