Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 26 HAZİRAN 2009 CUMA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Ulusal Davalar ve Hukuk
HEYBELİADA Ruhban Okulu hafta başında İs-
tanbul Barosu’nca düzenlenen bir toplantının
konusuydu. Yalın bir hukuk konusu olduğu için.
Yıllardır içte ve dışta koparılan şamataya göre,
Türkiye aklına estiği için ya da İslam yobazlığıy-
la papaz okulunu kapatıvermiştir. Oysa, gerçek-
lik bunun tam tersi: Okulu Türk devleti kapatma-
dı; Fener Patrikhanesi Türk devletinin yüksek öğre-
tim düzenine uymak istemediği için okulu kapatma
yolunu seçti.
Patrikhane, dünyada sürdürdüğü “Ortodoks-
luğun evrensel merkezi” olma anlamındaki “ekü-
meniklik” iddiasını Türkiye’de de sürdürerek ulu-
sal hukuk sisteminin dışında bir statüye sahip ol-
mak ve Ruhban Okulu’nun da böyle bir özel sta-
tüyle yeniden açılmasını sağlamak peşindedir. Oy-
sa, Lozan’da tarafların vardıkları zımni uzlaşma ge-
reği, Ankara hükümetinin ısrarına karşın Patrik-
hane’nin Türkiye’de kalabilmesi ancak herhangi
bir ayrıcalığının olmayışı koşuluna bağlandı. Do-
layısıyla okul, özel statüyle değil ancak anayasanın
ve Anayasa Mahkemesi’nin din öğretimi ve yük-
sek öğretim düzeni için getirdiği genel kurallara
uymak koşuluyla açılabilir.
Demek ki, Patrikhane’ye ve Ruhban Okulu’na
ilişkin dış baskılara, siyasal manevralarla değil, sağ-
lam hukuk kanıtlarıyla direnilmelidir. Hiçbir dev-
let başkalarının hoşuna gitmek uğruna kendi
hukuk sistemini çiğneyemez.
Ama, dış baskılara hukukla karşı koymanın iki
koşulu var.
Birincisi, hukuk sisteminin evrensel ölçütlere uy-
gun ve kendi içinde tutarlı olmasıdır. Bu açıdan,
Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi bir komplekse
kapılması gerekmez. Her ülkede olduğu gibi bu-
rada da devletin hukuk sistemi ulusal tarihin olay-
larından ve gereklerinden etkilenmiştir. Patrikhane
ve Ruhban Okulu konuları tartışılırken Türk hu-
kukuna konmuş kurallarda genellikle kabul edi-
len ulus-devlet anlayışına ve hukukun genel il-
kelerine aykırı yönler bulunduğu söylenemez.
İkinci koşul çok daha önemli. Herhangi bir da-
vayı hukuk temelinde savunmak, o savunmayı ya-
panların hukuk karşısındaki tutumlarıyla yakından
ilgilidir. Savunulan kurallar ya da ilkeler ne denli
sağlam, doğru ve geçerli olursa olsun, savunan
tarafın genel tutumunda hukuka saygı açısından
zayıflıklar ve hele özensizlikler varsa, savunma-
ların inandırıcılığı ister istemez azalacaktır.
Çoğu eninde sonunda hukuk temelinde çö-
zümler gerektiren dış sorunlarda Türkiye’yi sa-
vunanların galiba elini zayıflatan başlıca etken, hu-
kuk devleti ilkelerine saygı bakımından ulusal sah-
nede zaman zaman pek parlak olmayan durum-
ların yaşanmış ve yaşanmakta olmasıdır.
O durumları yaratanlar, yaptıklarının dıştaki
ulusal davalar üzerindeki bu dolaylı ama çok olum-
suz etkisini hiç düşünmezler, bilmezler ve huku-
ka hoyratlık etmeyi sürdürürler.
PENCERE
TSK ve Halk...
Öyle görünüyor ki TSK (Türk Silahlı Kuvvetle-
ri) içerden ve dışardan bir kuşatma ve saldırı çem-
berine alınmıştır...
Çemberi hangi güçler oluşturuyor?..
“Doğal düşmanları” bir yana bırakıp içimizde-
kileri saymaya başlayalım:
? AKP patronları..
? AKP medyası..
? PKK’liler..
? DTP’liler..
? İslamcılar..
? Ergenekon tertipçileri..
? AKP’ye biat etmiş neoliberaller..
? Geçmiş askeri darbelerde canı yanmış ay-
dınlar..
Listeyi daha zenginleştirebiliriz; Kuzey Irak’ta
Türk askerinin başına çuval geçiren güçlerden söz
açabiliriz...
Ama gereği yok...
Gerçek şu ki asker kendi yurdunda laiklik şia-
rına ve Atatürkçülüğe bağlı olduğu için zor du-
rumda...
En başta iktidar partisi laik ve Atatürkçü bir Or-
du’dan kesinlikle hoşlanmıyor...
Balbay’ın dizisini okuyor musunuz?..
Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Baş-
bakan RTE’ye TSK’deki “rahatsızlık”tan söz açı-
yor...
Peki, bugün durum nedir?..
Bilen var mı?..
Ergenekon tertibi doğrudan Ordu’ya yönelik bir
kurgu olarak çoğu kişiyi rahatsız etmişti...
Ergenekon’dan hiçbir şey çıkmayacağı anla-
şıldı...
Üstelik bugünün Genelkurmay Başkanı İlker
Başbuğ, Ordu’nun hiçbir darbeye dönük dur-
madığı yolunda açıkça güvence verdi...
Vay sen misin bunu söyleyen?..
Hemen bir sahte belge oyunu tezgâhlandı...
Dediler ki:
- Efendi, sen darbeye karşı açıkça teminat ve-
riyorsun, ama bak bu Ordu tekin değildir, senin
altında darbe hazırlanıyor...
Oyun müthiş...
AKP, AKP medyası, PKK’liler, DTP’liler, İs-
lamcılar, Ergenekon tertipçileri, neoliberaller, geç-
miş darbelerin anılarını unutmayan aydınlar...
Tümü de TSK’ye saldırıyorlar...
TSK’ye düşmanlığı demokrasi sayan safdiller
bile var...
Peki, bu TSK nasıl ayakta duruyor?..
Ordusuna düşman bir iktidarın egemenleştiği
bir toplumda Ordu’ya güç veren ne?..
Soruya yanıt şehit cenazelerinde veriliyor...
Bu ülkede halk şehit cenazelerinde askerle bü-
tünleşiyor...
Ve askere giden oğullarını halk davul zurnay-
la uğurluyor...
Türkiye Cumhuriyeti’nin mayası işte bu bü-
tünlükte tutuyor, pekişiyor...
Günümüzde TSK’ye düşmanlık doğrudan Tür-
kiye Cumhuriyeti’ne düşmanlıkla özdeştir...
F tipi polis..
F tipi politikacı..
F tipi savcı..
F tipi gazeteci..
Yalnız TSK’ye değil, doğrudan Atatürk Cum-
huriyetine düşmanlığı benliğinde taşıyor...
F tipi dinci, Amerika’nın Pensilvanya’sında
karargâhını kurmuş, TSK’yi eline geçirmek için bin
bir oyun tezgâhlıyor...
F tipi dinci, mübarek İslama çok uzaktadır; Pa-
pa’nın Hıristiyanlığından ilham alır...
Ergenekon marifetiyle de başarı kazanamaya-
cak...
F tipi Ordu düşmanlığı, asker husumeti, TSK’ye
karşı nefretinin pisliğinde boğulup gidecek...
B
azõ insanlar ekonomi, sanat, as-
tronomi ve akla gelebilecek birçok
konu ile hiç ilgilenmeden ya-
şamlarõnõ sürdürebilirler ama sağ-
lõk ister istemez her kişinin ha-
yatõnõn her bölümünün önemli ve akõlda tu-
tulmasõ gereken bir parçasõ olmaktadõr. Kişi-
sel ve toplumsal zeminde bu kadar önemli bir
konunun siyasetçilerin gündeminde olmama-
sõ da elbette düşünülemez. Ayrõca sağlõk sek-
törünün dünyada enerji ve silah sektöründen
sonra üçüncü büyük sektör olmasõ, konunun
ekonomik yönden de önemini ortaya koy-
maktadõr. Bu toplumsal ve ekonomik yönden
önemli sektörün yönetimi, ülkelerin kendi
yönetimlerine bõrakõlmayacak kadar önemli ol-
duğundan uluslararasõ dev şirketler ve IMF ile
Dünya Bankasõ gibi parayõ kontrol eden ku-
ruluşlar ülkelerin sağlõk politikalarõnõ etkile-
meye çalõşmaktadõrlar.
Özelleştirmenin önü açılıyor
Halen ülkemizde Sağlõkta Dönüşüm olarak
adlandõrõlan sistem de hazõrlanarak AKP hü-
kümetinin önüne konulmuş ve uygulanmasõ is-
tenmiştir. Sağlõğõn özelleştirilmesi anlamõna ge-
len bu uygulamada tüm sağlõk hizmetlerinin
ödenen primlerle oluşacak Genel Sağlõk Si-
gortasõ havuzundan karşõlanmasõ planlan-
maktadõr. Elbette bu hizmetin, sadece primi-
ni ödeyebilenlere havuzdaki paranõn yettiği
oranda verileceği açõktõr.
Devlet sağlõğa hiç para ayõrmayacağõ gibi ya-
salaşmayõ bekleyen “Kamu Hastane Birlik-
leri Yasası” ile devlet hastanelerinin de özel-
leştirilmesinin önü açõlmaktadõr. Bu dönüşüm
tamamlandõğõnda sağlõğa erişimin zorlaşaca-
ğõ gerçeği yanõnda toplumda herkes sağlõk için
cebinden daha fazla para ödeyecektir. AKP bu
sistemi yerleştirmeye çalõşõrken politik olarak
popülist uygulamalar ve yanõltõcõ bilgilerle top-
lumun önemli bir kesimini etkilemeyi başar-
mõş ve seçimdeki başarõsõna sağlõktaki uygu-
lamalarõn önemli bir katkõsõnõn olduğu da
sõklõkla vurgulanmõştõr.
Bu popülist uygulamalardan birincisi ve bel-
ki de en önemlisi, sigortalõ her bireyin ilaçla-
rõnõ istediği eczaneden alabilmesidir. Uzun kuy-
ruklarda bekleyen insanlar için elbette büyük
bir kolaylõk yaratõlmõş ve ilaca erişim kolay-
laştõrõlmõştõr. Ama bu uygulama ve koruyucu
değil, tedavi edici hekimliğin öne çõkarõlma-
sõ ile ilaç harcamalarõmõz tüm sağlõk harca-
malarõnõn yüzde 42’sine ulaşmõştõr. Düzgün
sağlõk sistemlerinde bu oranõn yüzde 15-20 ara-
sõnda olmasõna çalõşõlmaktadõr. Ayrõca tüm ilaç
sektörümüz uluslararasõ sermayenin elindedir.
Herkesin özel hastaneler ve üniversite has-
taneleri de dahil olmak üzere istediği hastaneye
gidebilmesi de vatandaşlarõn hoşuna giden bir
uygulama olmuştur. Ancak bu uygulama üni-
versite ve Sağlõk Bakanlõğõ Eğitim ve Araştõrma
hastanelerini, üçüncü basamak hastaneler ola-
rak en karõşõk hasta ve hastalõklara bakma özel-
liğini yok ederek rutin sağlõk hizmeti veren ku-
ruluşlar konumuna sokmuştur. Tedavi edici he-
kimliği ön plana çõkaran bu uygulama sağlõk
harcamalarõmõzõ 2004 yõlõndan 2008 yõlõna ka-
dar iki mislinden daha fazla arttõrarak altõndan
zor kalkõlacak bir miktara ulaştõrmõştõr.
Birinci basamak sağlõk hizmetlerini özel-
leştiren aile hekimliği sistemini tanõtõrken
Sağlõk Bakanõmõz, “Herkesin bir aile heki-
mi olacak ve size evde ve ofiste 24 saat hiz-
met verecek, bir telefonla ulaşabileceksiniz”
demişti. Bu uygulamayõ kim istemez. Ancak
bir aile hekimine üç bin kişinin bağlõ olacağõ-
nõ ve yemeyen, uyumayan, yorulmayan süper
hekimlerin nereden bulunacağõnõ sayõn bakan
belirtmemektedir. Genel Sağlõk Sigortasõ ta-
nõtõlõrken herkesin sigortalõ olacağõ ve sağlõk
hizmetini bu şekilde alacağõ belirtilmekte an-
cak cümlenin arkasõna “primlerinizi öderse-
niz ve paranın yettiği kadar” bilgileri ek-
lenmemektedir.
Altyapıları yok
YÖK tarafõndan uygulamaya konulmaya ça-
lõşõlan ve Danõştay tarafõndan yürütmesi dur-
durulan yerleşik tõp fakültelerinden, hiçbir alt-
yapõsõ olmadan kurulan tõp fakültelerine öğ-
retim üyelerini rotasyona gönderme fikri ta-
nõtõlõrken hocalarõn 6 ay içinde bu fakülteler-
de eğitim ve sağlõk hizmetini çözeceği çekin-
meden söylenebilmiştir. Bu arada yetkililer ne-
den 70 tõp fakültesi ile Avrupa’da en fazla tõp
fakültesine sahip olan ülke olduğumuzu açõk-
lamamakta ve yeni kurulan bunca tõp fakülte-
sinin hiç altyapõsõ ve öğretim üyesi olmadan
öğrenci alarak hekim yetiştirmeye başlamasõ
ile nasõl hekimler yetişeceği konusunda açõk-
layõcõ bilgiler vermemektedirler. 2006 yõlõnda
Türkiye’de tõp fakültelerine 4 bin 500 öğren-
ci alõnõrken bu sayõ 2009’da 7 bin 500 olmuş
ve 2013’te 13 bin 500 rakamõna ulaşõlmasõ he-
deflenmektedir. Halen mevcut sayõ ile eğitim
sorunlarõ yaşanmakta iken sayõ iki misline çõk-
tõğõnda eğitimin ve mezun olan hekimlerin ye-
terliliği elbette tartõşmalõ olacaktõr. Yapõlan uy-
gulama kalitesiz bir hekim enflasyonu yarat-
maktan öteye gitmeyecektir. Sağlõk sorunlarõnõn
hekim sayõsõnõ arttõrarak çözülemeyeceği ger-
çeğini Sağlõk Bakanlõğõ ve YÖK anlamalõdõr.
Araştırma yapanı cezalandırıyor
Tam gün yasasõ da toplumun kulağõna hoş
gelmektedir. Hocalarõn bütün gün hastanede
oturarak hastalara bakacağõ fikri toplumu he-
yecanlandõrmaktadõr ama bu işi yapacak “ho-
caların” kaç tane olduğu, ne zorluklarla ye-
tiştiği ve o pozisyona ulaşmak için nasõl bir süz-
geçten geçtiği unutulmaktadõr.
Yasa üniversitelere de performans sistemi-
ni, yani parça başõ işe karşõ para sistemini ge-
tirmekte ve hocalardan eğer para kazanmak is-
tiyorlarsa, bütün gün hasta bakmasõ ve ameli-
yat yapmasõ istenmektedir. Bu arada tõp fa-
kültelerinin esas görevlerinin eğitim ve araş-
tõrma olduğu, hizmetin en sonda geldiği unu-
tulmuş gözükmektedir. Tam gün yasasõ bu ha-
li ile eğitim ve araştõrma yapanõ cezalandõr-
makta ve tõp fakültelerini artan öğrenci yükü
ile birlikte saygõn bir eğitim kurumu olma özel-
liğinden tümüyle uzaklaştõrmaktadõr.
Sağlõktaki popülist uygulamalar kõsa dö-
nemde halkõn hoşuna gidip oy olarak siyaset-
çilere geri dönebilir. Ancak siyasi iktidarlar sağ-
lõğõ bir insan hakkõ olacak şekilde planlamak
ve uygulamakla yükümlüdürler. Halen ülke-
mizde sistemsizlik hüküm sürmekte ve sağlõ-
ğa ulaşõm gittikçe zorlaşmaktadõr. En kötü sis-
tem bile sistemsizlikten iyidir.
ABD ve birçok ülkenin başarõsõzlõğõnõ gö-
rerek geri dönmeye çalõştõğõ bir sistemi Tür-
kiye’ye yerleştirme çabasõ daha iyi bir sağlõk
sistemine ulaşamayacağõmõz anlamõna gel-
mektedir.
Gözü kara bir şekilde hekim sayõsõnõ arttõr-
ma çabasõ ise bu sistemi uygulayacak hekim
kalitesini bozacağõndan, 10 yõl sonra sorunla-
rõn içinden çõkõlamayacağõ bir sağlõk sistemi ile
karşõ karşõya kalmamõz kaçõnõlmazdõr. Popü-
list uygulamalardan ve söylemlerden vazge-
çilerek ülkemiz gerçeklerine uygun bir sağlõk
sistemi oluşturmak üzere ilgili tüm taraflar, bir-
likte, uzun vadeli bir sağlõk politikasõ oluştu-
rulmalõdõr.
Popülizm ve Sağlõk...
Prof. Dr. A. Özdemir AKTAN İstanbul Tabip Odasõ Başkanõ
Sağlõktaki popülist uygulamalar kõsa dönemde halkõn hoşuna gidip oy olarak
siyasetçilere geri dönebilir. Ancak siyasi iktidarlar sağlõğõ bir insan hakkõ
olacak şekilde planlamak ve uygulamakla yükümlüdürler.
Kolektif Vicdanõn Sesini Dinleyelim
M
ayõn temizleme yasasõ
itirazlara rağmen onay-
landõ. Ancak CHP, ipta-
li için yasayõ Anayasa Mahkeme-
si’ne taşõyor. Yasaya göre Türkiye-
Suriye sõnõrõndaki mayõnlarõn te-
mizlenme işi önce Savunma Ba-
kanlõğõ, olmazsa Maliye Bakanlõ-
ğõ’nõn hizmet alõmõyla, o da olma-
dõ, yap-işlet-devret modeliyle top-
rak kullanõmõ karşõlõğõnda temiz-
letilecek. Dolayõsõyla 3’üncü şõkla
ilgili endişeler hâlâ devam ediyor.
Olur da AKP önceki gibi yap-iş-
let-devret modeli ve İsrailli bir fir-
ma üzerinde õsrar ederse, bu işte
mayõn ve tarõmõn da ötesinde örtü-
lü başka planlarõn olma ihtimali
ağõrlõk kazanacak ki; bu hiçbir si-
yasi parti ve vatan evladõnõn üstle-
nemeyeceği kadar büyük bir vebal
olacaktõr.
Şayet böyle bir olasõlõk gerçek-
leşir de Suriye sõnõrõndaki 510 km.
uzunluğundaki 3 milyon hektarlõk
toprak mayõn temizleme karşõlõ-
ğõnda tarõm için 49 yõl İsrailli ya da
ABD’li bir firmaya devredilirse
akla şu olasõlõklar gelecektir: Me-
sela, bu alan bölgede merkez ülke
olma çabasõndaki Türkiye ile Or-
tadoğu arasõnda bir tampon bölge
olarak mõ planlanõyor! Liman ihti-
yacõ olan K.Irak Kürtleri için,
ABD-İsrail kontrolünde Kuzey
Irak’tan Akdeniz’e bir koridor mu
oluşturulmak isteniyor!.
Aynõ zamanda Hizbullah’a lo-
jistik destek veren, İran’la Şii hilali
ittifakõna göz kõrpan Suriye kuşa-
tõlmak mõ isteniyor!.. Peki böyle bir
durumda Türkiye’nin K.Irak, Irak,
Suriye ve tüm Ortadoğu ülkeleri
üzerinde bir etkisi kalõr mõ?.. Elbette
kalmaz. Ancak daha vahimi tüm
bölgenin barõş ve güvenliği de teh-
likeye girer.
Türkiye’nin Suriye sõnõrõ petrol,
maden, tarõm, su kaynaklarõ açõ-
sõndan zengin olmakla kalmayõp, İs-
rail’in de öteden beri peşinde ol-
duğu Arz-õ Mev’ud, Vaat Edilen
Topraklarõn bir parçasõ.
Herhalde koskoca Türkiye Cum-
huriyeti hükümeti, her ne kadar
BOP’un eşbaşkanlõğõnõ yapsa da, İs-
rail’i bu topraklara kendi eliyle
bir adõm daha yaklaştõrõp, yarõm
asõrlõk sõnõrlarõna yerleştirmenin; gü-
venliğini mozaik Ortadoğu’yu bi-
leşenlerine ayõrmakta, parçala-
makta gören İsrail’in siyonist pla-
nõna hizmet etmek olacağõnõ, Tür-
kiye dahil tüm Ortadoğu için yeni
bir Gazze, sorunlar yumağõ oluş-
turacağõnõ öngörmüyor olamaz. O
halde uygulanmasõ durumunda
Türkiye’ye ateşten gömlek giy-
direcek olan 3’üncü şõkkõn yasada
işi ne!..
Elbette kimse mayõnlarõn temiz-
lenmesine ve yabancõlara karşõ de-
ğil. Ancak Türkiye Cumhuriye-
ti’nin sõnõrlarõ da hiçbir yabancõ şir-
kete ve devlete emanet edilemez.
Hatta fõrsatõnõ bulduğunda emane-
ti yabancõ ortağõna devredecek yer-
li şirketlere bile.
Unutmayalõm ki bu vatanõn sõ-
nõrlarõ şehitlerimizin kanlarõyla çi-
zilmiştir ve hâlâ onlarõn can ve kan-
larõyla korunmaktadõr. Ayrõca 50
yõlda küresel õsõnmanõn artmasõyla
dünyada susuzluk, kõtlõk, açlõk hat-
ta Ortadoğu’da su savaşlarõnõn ya-
şanabileceğini öngörerek toprağõ-
mõzõ yabancõya devretmeyelim.
Mayõnlarõ gereken teçhizatõ temin
ederek kendimiz temizleyelim.
Toprağõ da köylü ve şehit aileleri-
ne paylaştõralõm. Ziraat fakültele-
rinin de işbirliğiyle organik tarõmõ
kendimiz yapalõm.
Dileriz toplumun kolektif vic-
danını sızlatan bu yasa bir an ön-
ce iptal olur.
Aynur MELETLİ
mumtazsoysal@gmail.com