18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 24 HAZİRAN 2009 ÇARŞAMBA 4 HABERLER İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN [email protected] GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Öznesini Arayan ‘Olay’ [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com İran’da 19-21 Haziran arasında bir “şey” oldu. Ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Çünkü ola- nı “tanımlayacak” “özne” henüz şekillenmedi. Muhalefetin “lideri” Musavi, “İran şimdi bir dönüm noktasında” diyerek, durumun ağırlığının bilinciyle “şehit olmaya hazır” olduğunu açıklıyor. So- kaktakiler ise ondan şehit olmasını değil olayın “öz- nesi” olmasını bekliyorlar. Devrimler, gerçekleşmeden önce, dışarıdan bakanlara tümüyle olanaksız görünürler. Ger- çekleştikten sonraysa, geriye doğru bir bakış, as- lında kaçınılmaz olduklarını “ortaya koyar”. Bu yüzden yarın ne olacağını bilmek olanaksız, ama neyin olamayacağını bilmek de... 20 Haziran ‘olayı’ Yirmi haziran günü bir “şey” olduğunu, bana şu üç gelişme düşündürtüyor. Birincisi, İran İslam Cumhuriyeti’ni tanımlayan “ikili egemenliği” (Hak ve halk) kimliğinde birleştiren dini lider Ha- maney, 19 Haziran’da, bir günlüğüne camiye çev- rilen Tahran Üniversitesi’nde kürsüye çıktı, İslam Cumhuriyeti’nin (Şii ruhban sınıfının iktidarının) meşruiyetinin kaynağı olan iradeyi, sokakların ira- desinin karşısına koyarak rekabete soktu. Ha- maney bu rekabeti, 20 Haziran Cumartesi günü, devlet televizyonuna göre 10 kişinin yaşamını yi- tirdiği çatışmalarda kaybetti. İkincisi, cumartesi günü rejim özgüvenini de kay- betti. Pazar ve pazartesi günleri sokaklar sakin- leşmiş, muhalefet bir bekleme dönemine girmiş olmasına karşın, güvenlik güçleri, “Besic” milis- leri, bu durgunluktan yaygın bir yıldırma operas- yonu tezgâhlamak için yararlanamadılar. Baş- langıçta Ahmedinejad’ı destekleyen muhafaza- kâr lider Ali Laricani’nin, seçim hileleri iddiaları- nı inceleyecek tarafsız (!) bir komisyon kurulma- sına ilişkin öneriyi destekleyen demeci, yalnızca Hamaney’in iradesinin en üst düzeyde sorgulan- makta olduğunu değil, Şii ruhban sınıfının iktida- rını dayandığı “blokun” çatlamakta olduğunu da gösteriyordu. Üçüncüsü, olaylardan sonra, durgunluk sırasında muhalefet liderliğinin verdiği demeçler, İslam Cumhuriyeti’nin, İran halkına bir gelecek vaat et- me kapasitesini tümden yitirdiğini gösteriyordu. Bir gelecek projesi öneremeyen Musavi, Raf- sancani gibi muhalefet liderleri, İslam Cumhuri- yeti’ne karşı çıkmıyor, eleştirilerini, rejimi Ahme- dinejad’la sınırlıyorlar, taraftarlarını, bir “geçmiş güzel günler” fantezisi etrafında birleştirmeye ça- lışıyorlardı. Musavi “İslam devrimi eskiden oldu- ğu gibi olmalıdır, olması gerektiği gibi olmalıdır…” diyordu ‘Eskiden olduğu gibi...’ Musavi’nin, Şii bürokrasisinin en üst tabaka- sından geldiğini, seçimlere girmesine “izin verilecek kadar” güvenilen biri olduğunu bir an için kena- ra koysak bile, bu sözleri, onun bir “özne” işlevi üstlenmesinin olanaksızlığını sergiliyordu. Musavi’nin “eskiden olduğu gibi” diyerek gönderme yaptığı, geri dönmeyi özlediği, hatta va- at ettiği dönem, 1981-1989 arasını kapsıyor. Di- ğer bir deyişle Musavi, İran halk devriminin öl- düğü dönemi özlüyor, Humeyni’nin başbakanı ola- rak devrimi bizzat öldürdüğü dönemi… Daha açık koymak gerekirse, Musavi, bireysel özgürlüklerin, siyasi muhalefetin imha edildiği, dev- rimin ilk dalgasında öne çıkan mülksüzler hare- ketinin konut, toprak sorununun çözümüne, ka- pitalizmin ufkunun aşılmasına ilişkin kamulaştır- ma girişimlerinin yarattığı tüm kazanımlarının zorla geri alındığı, sendikal hakların iptal edildiği, şeriat mahkemelerinde kadınların taşlanarak, eş- cinsellerin asılarak öldürüldüğü bir dönemi özlü- yor… Irak Savaşı’nda, en son model silahlara kar- şı dalga dalga insan bedenlerinin yığıldığı döne- mi… Görünen o ki, sokaktakiler bir şey istiyor, mu- halefetin liderliğini üstlenmiş görünenler başka bir şey. Onlar, Şii iktidarının en tepesindeki pazar- lıkların içinden geçerek, sokağın sırtından, reji- min meşruiyetini restore ederek, egemen sınıftan alacakları temsil kapasitesiyle, kendilerine yer aç- maya çalışıyorlar. Stratfor’un editörü George Friedman, MOS- SAD Başkanı Meir Dagan gibi istihbarat çevre- leri, Amir Taheri, M. K. Bhadrakumar gibi de- neyimli analistler, gösterilerin bir devrime yol açmadan söneceğine inanıyorlar. Bir an için hak- lı olabileceklerini düşünerek cumartesi olan “şey”e dönersek, “öznesini” bulamadan kalsa bile, da- ha şimdiden hem rejimde hem de katılanlarda yad- sınamaz izler bıraktığını kesinlikle söyleyebiliriz. İrlandalı şair, W.B. Yates’in, “1916 Paskalya” ayak- lanması üzerine yazdığı şiirdeki gibi, “Her şey de- ğişti, değişti tamamen / Korkunç bir güzellik doğdu”, bu kez İran’da 20 Haziran 2009 günü... Bahçeli, Erdoğan’a demokrasinin ‘sandalye sayõsõna dayanan aritmetik denklem olmadõğõnõ’ hatõrlattõ ‘Gerilimin sorumlusu AKP’ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) - MHP Genel Başkanõ Devlet Bahçeli, parlamentonun kirlenmesi ve ülkede gerginliğin tõrmanmasõndan AKP hükümetini sorumlu tutarken Başbakan Tayyip Erdoğan’a da “sa- yın” sõfatõyla ilgili beklentisini ger- çekleştirmek için “itici üslup ve si- yaset anlayışını değiştirmesi” çağ- rõsõnda bulundu. Bahçeli, yasama yõlõnõn son Meclis grup toplantõsõnda Başbakan Erdo- ğan’õn demokrasi anlayõşõ ve siyaset üslubunu eleştirdi. “İrticayla müca- dele eylem planı” belgesiyle ilgili tar- tõşmalara da değinen Bahçeli, de- mokrasi üzerinde tehdit oluşturan zihniyetleri sadece siyaset dõşõnda aramamak gerektiğini söyledi. De- mokrasiyi yaşatmanõn yolunun sade- ce “dış müdahale kanallarını ka- patmaktan” değil, diğer siyasal gö- rüşleri dinlemeyi öğrenmiş, farklõ düşüncelere saygõ gösteren, demo- kratik zihniyet dönüşümünü sağla- maktan geçtiğini belirten Bahçeli, “Bugün geldiğimiz noktada siyaset kurumu kirlenmiş, parlamento ki- litlenmiş, siyasi gerginlikler tır- mandırılmış ve AKP hükümeti Türkiye’yi yönetme kabiliyetini kaybetmiştir. Başbakan Erdoğan kabul etmelidir ki, tek başına ikti- dar bütün milletin temsili, demok- rasi ise Meclis’te sandalye sayısına dayanan basit bir aritmetik denk- lemi veya işlemi değildir” diye ko- nuştu. Bütün müdahale arayõşlarõnõn demokratik siyasal sisteme olan gü- venin zayõflamasõ ile artacağõnõ ve top- lumsal destek bulacağõnõ kaydeden Bahçeli, Başbakan Erdoğan’õn “ele geçirme, olursa benim olsun ve be- nim dediğim olsun” zihniyetinden arõnmasõ gerektiğini ifade etti. Bahçeli, “Başbakan Erdoğan’ı bugüne ka- dar izlediği reddedici ve nezaketten uzak siyaset anlayışını gözden ge- çirmeye çağırıyorum” dedi. Gittikçe kutuplaşan bir toplumdan dengeli, pozitif bireylerin oluşmasõnõ beklemenin “abesle iştigal” olacağõ- nõ belirten Bahçeli, “Bu itibarla Baş- bakan Erdoğan kendisine yönelik ‘sayõn’ beklentisinin ilk adımını ken- di kısır ve itici üslup ve siyaset an- layışının değişikliğinde aramalı ve başlatmalıdır” görüşünü dile getirdi. Hükümete Türkmen uyarısı Bahçeli, geçen hafta Irak’ta bir Türkmen kasabasõ olan Tazehurma- tu’da 72 kişinin öldüğü olaylarõ da de- ğerlendirerek, bu konuda hükümetin sadece kõnama mesajlarõ ile yetin- memesi, olayõn faillerinin ortaya çõ- kartõlmasõ için Irak hükümetini bütün imkânlarõnõ seferber etmeye çağõrmasõ gerektiğini vurguladõ. Bahçeli, şunlarõ söyledi: “Temennimiz Başbakan Erdoğan ve hükümeti ile Iraklı muhataplarının bu gerçekleri gör- meleri ve tuttukları yolun Türk mil- letinin affetmeyeceği tehlikelerle dolu bir yol olacağını artık anla- malarıdır. Türk milleti hiçbir şart altında emanetimize bırakılmış Türkmenlerin yok olmasına seyir- ci kalmayacaktır. Irak’taki Türk- men varlığını yok etmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.” Ekonomik krizi de değerlendiren Bahçeli, beklentilerinin Başbakan Er- doğan’õn Türkiye ekonomisini “ka- ranlık bir tünele soktuğunu” kabul etmesi olduğunu ifade etti. Bahçeli, “Tünelin içinden geçerken karşıda beliren ışığın ne olduğuyla ilgili ola- rak da bizim söyleyeceğimiz şudur; karşıda görülen ışık ne araba farı- dır ne de gün ışığıdır. Tünelin so- nunda, hesap sormak için gün sa- yanların sıkılmış yumrukları bek- lemektedir” dedi. Demokrasiyi yaşatmanõn yolunun sadece “dõş müdahale kanallarõnõ kapatmaktan” değil, diğer siyasal görüşleri dinlemeyi öğrenmiş, farklõ düşüncelere saygõ gösteren, demokratik zihniyet dönüşümünü sağlamaktan geçtiğini belirten Bahçeli, “Bugün geldiğimiz noktada siyaset kurumu kirlenmiş, parlamento kilitlenmiş, siyasi gerginlikler tõrmandõrõlmõş ve AKP hükümeti Türkiye’yi yönetme kabiliyetini kaybetmiştir’’ dedi. CHP’YE İMZA DESTEĞİ Muhalefet mayına karşı tek ses oldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Muhale- fet partileri, mayõn yasasõnõn iptali için “güçbir- liği” yaptõ. MHP, DTP ve DSP yönetimi, yasa- nõn iptali için ana muhalefet partisi sõfatõyla Anayasa Mahkemesi’ne dava açmaya hazõrla- nan CHP’ye “imza desteği” verdi. CHP’ye “imza desteği” kararõ doğrultusunda, MHP milletvekilleri, dünkü grup toplantõsõ ön- cesinde, mayõn yasasõyla ilgili iptal başvurusuna ilişkin dilekçeyi tek tek imzaladõ. MHP Genel Başkan Yardõmcõsõ Faruk Bal, partisinin 69 milletvekilinin tamamõnõn imzalarõyla dilekçe- nin arkasõnda olduklarõnõ söyledi. DTP Genel Başkanõ Ahmet Türk, dünkü grup toplantõsõnda yasanõn iptali için CHP’ye imza desteği verme kararõ aldõklarõnõ açõkladõ. Türk, “Sorumlu muhalefetin gereği olarak, bu hukuksuzluğun giderilmesi için yasanın Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesini onay- lıyor ve imzalıyoruz” dedi. DSP Genel Başkan Yardõmcõsõ Hasan Macit de yaptõğõ yazõlõ açõklamada, “hükümetin Suri- ye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenme- sinden çok bu arazilerin yabancılara kiraya verilmesini amaçladığını” belirtti. Macit, “Şimdi yapacak tek şey kaldı, o da yasanın iptali için adım atmak. Biz de yasanın Anaya- sa Mahkemesi’ne götürülmesiyle ilgili girişi- me imzalarımızla destek veriyoruz” dedi. ‘YÜRÜTME MEMURU’ ÖNERİSİ Dinçer’den kadrolaşmaya yeni formül Ömer Dinçer tarafõndan çalõşmalarõ sürdürülen “Yürütme Memuru” sisteminde müsteşar, müsteşar yardõmcõsõ, genel müdür ve üst kurul üyelerinin hükümetlerle göreve gelmeleri ve hükümetle görevi bõrakmalarõ öngörülüyor. KESK Başkanõ Evren, çalõşmanõn asõl hedefinin iş güvencesini ortadan kaldõrmak olduğunu belirtti. ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Bakanõ Ömer Dinçer’in, me- murlarõ “yürütme” ve “devlet” memurluğu diye ikiye ayõracak bir proje üzerinde çalõşma yaptõğõ belirtildi. KESK Başkanõ Sami Evren, “Seçimle gelmeyen memurların, seçilmiş hükümetlerle gelip gitmesi yeni bir kadrolaşma hareketi- dir” dedi. Çalõşma ve Sosyal Gü- venlik Bakanõ Ömer Din- çer tarafõndan çalõşmalarõ sürdürülen ve daha önce Başbakan Tayyip Erdo- ğan tarafõndan da tartõş- maya açõlan “Yürütme Memuru” sisteminde müsteşar, müsteşar yar- dõmcõsõ, genel müdür ve üst kurul üyelerinin hü- kümetlerle göreve gelme- leri ve hükümet bitiminde görevi bõrakmalarõ öngö- rülüyor. Hükümetlerin Ba- kanlar Kurulu’nu açõklar gibi yürütme memurlarõnõ isim isim açõklayacağõ ye- ni sistemde, yeni hükümet gelince işten ayrõlacak olan memurlar yargõ tara- fõndan görevlerine iade de edilemeyecek. KESK Başkanõ Evren, söz konu- su sistemin yürürlüğe gir- mesi durumunda bu kişi- lerin adõnõn memur olma- yacağõnõ belirterek, “Bun- ları halk seçmiyor. Halk seçmiş olsa, müsteşar- lık da seçimle olsa, bunu anlamak mümkün ola- bilirdi. Ama seçilmeden gelenlerin seçilmiş hü- kümetle gelip gitmesi düşündürücü. Bu, bir nevi partiye yönetici ata- mak gibi. Bir tarafta memurların siyaset yap- ma yasağı varken, di- ğer taraftan yandaş me- mur üretip, onları per- formansa dayalı, siyasi tutum alabilecek bir sis- temde çalıştırmak yeni bir kadrolaşma hareke- tidir. Bu doğru değil” diye konuştu. Hükümetin kafasõnõn arkasõnda esas konunun Kamu Personel Rejimi Yasa Tasarõsõ olduğunu belirten Evren, şunlarõ söyledi: “Bu tasarıda iş güvencesinin kaldırıl- ması amaçlanıyor. İş gü- vencesi kaldırılıp, onun yerine sözleşmeli perso- nel gibi aynı işi yapan ça- lışanlar yaratılıyor. Bu hizmetin kamusal nite- liğinin kaybolması anla- mına gelir. Devleti kü- çültme adı altında ka- musal alanı taşeron şir- ketlere bırakmayı he- defliyorlar. Sosyal dev- letten vazgeçilip, şirket- lerin egemen olduğu bir şirket devlet yaratılmak isteniyor.” DTP LİDERİNDEN DEMOKRASİ REÇETESİ Ahmet Türk: Askerin yetkileri kısıtlanmalı ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) - DTP Genel Başkanõ Ah- met Türk, “irticayla mücadele eylem planı” belgesi konusunda- ki tartõşmalarõn “vesayet rejimini meşrulaştırma” amacõ taşõdõğõnõ ileri sürerek, hükümete, 9 madde- lik “demokratikleşme” reçetesi sundu. Türk, bu çerçevede Mec- lis’in askeri darbeleri araştõrmasõnõ, askerin si- yasete müdahalesine kapõ araladõğõ savunulan TSK İç Hizmet Yasasõ’nõn 35. maddesinin değiştirilme- sini önerdi. Türk, partisinin grup toplantõsõnda Türkiye’de- ki demokratikleşmenin önündeki en önemli en- gelin “vesayet rejimi” anlayõşõ olduğunu ileri sürdü. ‘İttihatçı elitlerin rejimi Son günlerde ortaya çõkan belge tartõşmalarõnõn gündemi yeniden değiştirdiğine dikkat çeken Türk, “Söz konusu bu rejim özü itiba- rıyla, 1924’ten beri hüküm sü- ren ittihatçı elitlerin rejimidir. Özellikle de 1980 askeri cunta- sıyla, iyice kurumsal bir hale gelmiştir” dedi. Şu anda asker, yargõ, polis ve bütün bürokrasi ve- sayeti altõnda, “inim inim inle- yen” Türkiye gerçeğiyle karşõ karşõya olunduğunu savunan Türk, Türkiye’nin koşullarõnõ İran’a benzetti. Belgeyle ilgili “sahte mi, gerçek mi” tartõşma- larõna dikkat çeken Türk, “Hadi diyelim ki sahte çıktı, peki bu sonuç, ülkede askeri vesayetin, darbe girişimlerinin ol- madığı anlamına mı gelecek?” dedi. Hükümete ve Başba- kan Tayyip Erdoğan’a, “vesayet rejimini sür- dürmeye çalışanlara karşı eylem planının” ne olduğunu soran Türk, partisinin önerilerini şöyle sõraladõ: “Parla- mentoda bir an önce darbeler ve andıçlar sürecini araştırıp, gerekli önlemleri tes- pit edecek bir Araştırma Ko- misyonu kurulmalıdır. 12 Eylül darbe anayasası bir an önce baştan aşağı değiştirilmeli, yeri- ne sivil, demokratik yeni bir anayasa oluşturulmalıdır. TSK’nin siyasete müdahalesine kapı aralayan iç hizmet kanu- nunun 35’inci maddesi değişti- rilmeli ve askere tanınan geniş yetkiler sınırlandırılmalıdır. ” DTP’lileri tutuklayarak sorunu çözemezsiniz DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) - Diyarbakõr D Tipi Ceza- evi’nde tutuklu bulunan DTP’liler- le görüşen İsveçli parlamenter he- yetinde yer alan Kürt kökenli par- lamenterlerin Kürtçe konuşmalarõ- na izin verilmediği öne sürüldü. İsveç Sosyal Demokrat Parla- menteri ve İsveç Parlamentosu İn- san Haklarõ Komitesi Türkiye Masasõ Baş- kanõ Anne Ludvigs- son, İsveç Sosyal De- mokrat Partisi Parla- menteri Yılmaz Keri- mov ve beraberlerin- deki İsveçli Kürt siya- setçiler Yekbun Alp ve Evin Çetin, dün Diyarbakõr D Tipi Ce- zaevi’ndeki DTP’lilerle görüştü. Görüşmede görevlilerin Yekbun Alp’in DTP’lilerle Kürtçe konuş- masõna izin verilmediği iddia edil- di. Heyet üyeleri görüşmelerinin ardõndan DTP Diyarbakõr İl binasõ önünde basõn açõklamasõ yaptõ. Açõklamaya, DTP İstanbul Millet- vekili Sabahat Tuncel, DTP Şõr- nak Milletvekili Sevahir Bayındır da katõldõ. İsveç Parlamentosu İn- san Haklarõ Komitesi Türkiye Ma- sasõ Başkanõ Ludvigsson, demok- rasinin eşit ve özgür bir biçimde oy hakkõnõ kullanabilmek olduğu- nu ifade ederek, 29 Mart seçimle- rinden sonra çok sayõda DTP’linin tutuklanmasõnõn beklenen bir du- rum olmadõğõnõ söyledi. Kişileri yakalayarak, işkence ederek ya da taciz ederek sorunlarõn çözüleme- yeceğini anlatan Ludvigsonn, “Ancak onlara demokratik hak- larını vererek sorun- ları çözebilirsiniz. De- mokrasi için Türki- ye’nin çok çaba gös- termesi lazım. Avrupa ve İsveç parlamentosu Türkiye’yi bu konuda zorlamalıdır” dedi. İsveç Sosyal Demo- krat Partisi Parlamente- ri Kerimov ise aslen Midyatlõ olduğunu belirterek 31 yõl önce kendilerine yapõlan baskõdan dolayõ Avrupa’ya göç ettiklerini öne sürdü. DTP’lilerin tutuklanma- sõnõn yanlõş olduğunu belirten Ke- rimov, cezaevinde Kürtçe konuştu- rulmamalarõnõ da eleştirerek, “Bu ülkede TRT 6 serbestse biz ne- den bugün cezaevinde Kürtçe konuşamadık. Bunlar çelişki. Hukuk kâğıtlarda başka, uygula- mada başka. Türkiye’nin bütün halklarını bir mozaik zenginliği gibi görmesi gerekiyor” dedi. İSVEÇLİ PARLAMENTERLER: EMNİYET AĞIRDAN ALIYOR 1 Temmuz’dan sonra polislerin kaskı numaralı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Emniyet Genel Müdürlüğü, toplumsal olaylarda orantõ- sõz güç kullanan çevik kuvvet personelinin be- lirlenmesi amacõyla “kask numaralandırma” uygulamasõ için 1 Temmuz’un son tarih olduğu uyarõsõnda bulundu. Çevik kuvvetin toplumsal olaylara müdahalede şiddete varan güç kullanõmõnõ önleyebilmek ve bu yönteme başvuran polisleri belirlemek için kask numaralandõrma uygulamasõ başlatõlmõştõ. Ancak bazõ illerde uygulamaya giren sistem için birçok il emniyet müdürlüğünün yavaş davrandõğõ saptandõ. Emniyet Genel Müdürlüğü bu belirlemeler üzeri- ne, yazõlõ genelgeden sonra emniyet müdürlükleri- ni sözlü olarak da uyarmaya başladõ. Son kararna- meyle başka illere atanan emniyet müdürlerinden kasklara numara verilme işlemlerini tamamlama- dan görev yerlerinden ayrõlmamalarõ istendi. Yak- laşõk 20 bin çevik kuvvet personelinin kaskõ 1 Temmuz tarihinden itibaren numaralõ olacak. Devlet Bahçeli MHP grup top- lantısında konuşma yaptı. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) Ahmet Türk. İsveçli parlamenterler Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan DTP’lilerle görüştü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle