23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Adana kendine özgü yemek kültürüne binlerce yõl ev sahipliği yapmõş ve etkilendiği medeniyetlerin ye- meklerini de kendi damak tadõna uygun olarak birleştir- meyi başarmõştõr. Adana yöresine baktõğõmõzda yağlõ, acõ- lõ, hamurlu ve et ağõrlõklõ yemekler ön plana çõkmaktadõr. Adana yemeklerinin en büyük özelliği un, bulgur, sebze, etten yapõlma acõlõ, baharatlõ ve yağlõ malzemelerin kul- lanõlmasõdõr. Hemen hemen her evde bir et kütüğü ile tok- mağõ, kõrmõzõ biberi, baharatõ, tahini, hamur tahtasõnõ bul- mak mümkündür. Aynõ zamanda süt, yoğurt, peynir, çö- kelek de bol miktarda kullanõlmaktadõr. Bakliyat türleri de sebze ve çorbalarda bol miktarda kul- lanõlõr. Özellikle yöre mutfağõnda yapõlan çorbalar, seb- ze ve et yemekleri, hamur işleri, çeşitli mezeler saymak- la bitmez. Çorba dediğimizde ilk akla gelenler; bir yük- sük, tirşik, yeşil mercimek çorbasõ, õspanak başõ, kabak çintmesi, bulgur yemeklerinden analõ-kõzlõ, ekşili topalak, sarõmsaklõ köfte, içli köfte ile sadece bu bölgeye özgün bulabileceğiniz sakatatlardan yapõlan şõrdan dolmasõ, mumbar, kelle paça gibi yemekler bir Adanalõ için olmazsa olmazlardõr. Adananin ev yemekleri K aradeniz’in sõnõrõ nerede başlayõp, nerede son bulur? Bu soru hâlâ tartõşõlõyor… Düzce’nin Akçakoca ilçesinde görüp tanõk olduklarõmõz, bizde, Karadeniz sõnõrõnõn buradan baş- ladõğõ izlenimi yarattõ. Akçakoca’nõn gezi rehberini hazõrlayan Gündüz Mutluay dos- tumuzun “Denizi balõk, karasõ fõn- dõk, iklimi tam insan kõvamõnda” sözü ilçeyi çok güzel özetliyor. Karadeniz’in minyatürü dedik ama, bölgenin tek Mavi Bayraklõ denizine sahip. Gerçi, Akdeniz kõyõlarõnda olduğu gibi deniz mev- simi uzun değil. Zaten Akçako- ca’ya sõrf denize girmek için git- meyi düşünüyorsanõz, gitmeyin! Büyük şehirlerin yorup hõrpala- dõğõ, doğayõ özleyip onunla ku- caklaşmayõ planlayanlardansanõz rotayõ Akçakoca’ya çevirebilirsiniz. Tarihte adõ “parlayan kent” an- lamõna gelen “Diapolis” olan Ak- çakoca, deniz ve doğa turlarõyla ge- zilebilir. Kent merkezindeki Mer- kez Camisi, ilginç mimarisiyle Türkiye’de benzeri olmayan yapõ- lardan biri. Cami, geleneksel Türk otağõndan esinlenerek Selçuklu sekizgen kubbesiyle örtülmüş. Kubbe yüksekliği 31 metre, kur- şunlu vitray camla aydõnlõk sağ- lanmõş. Yukarõ Mahalle’de sivil mi- marinin güzel örneklerini görmek mümkün. Burada onarõlmayõ bek- leyen binalarõn elden geçirilmesi halinde, mahallenin tarihi evler açõk müzesine dönüşeceğini söy- leyebiliriz. Mahalleyi gezerken, şişelerin içine maket gemi inşa eden yerel sanatçõ Yahya Yağlõ- oğlu’nun eserlerini görmenizi öne- riyoruz. Kent merkezindeki Ceneviz Ka- lesi’ne “kale” göreceğim beklen- tisiyle çõkmayõn. Kaleden kalanlar hayal kõrõklõğõ yaratsa da, kale içindeki piknik alanõ ve bir zaman su ihtiyacõnõ karşõlayan sarnõçken, günümüzde para atõlan 5.5 metre çapõndaki dilek kuyusu görülme- ye değer. Kent merke- zindeki gezimizi ta- mamladõğõmõza göre, şimdi yönümüzü doğa- ya çevirebiliriz. İlk du- rağõmõz ilçe merkezi- nin üç kilometre gü- neybatõsõnda Arabacõ Köyü yolu üzerinde, asõrlõk çõnar ağaçlarõnõn bulundu- ğu, Ahmet Dede Türbesi’nin de bu- lunduğu mesire alanõ. İkinci dura- ğõmõz “pat pat” diye adlandõrõlan pancar motor takõlõp dört çekerli hale getirilen taşõtlarla ulaşõlan Aktaş Şelalesi. Şelalenin keyfini çõ- karmak istiyorsanõz yanõnõza spor ayakkabõ, yağmurluk ve yedek çorap almayõ unutmayõn. Şelale yürüyüşü sizi biraz yora- bilir. Yorulmadan dönüşte Aydõn Kamping’in fõrõnõndan çõkan sõcak mancarlõ pideyle ayranõn tadõnõ çõkarõn... “Dikili bir ağacõm bile yok!” diye hayõflananlardansanõz bir duyurumuzu sizinle paylaş- mak istiyoruz. Duyduğumuza göre, Akçako- calõ girişimci bir turizmci, kenti gezmeye gelenlere “dikili bir ağa- cõnõz olsun” sloganõyla başlataca- ğõ kampanyada dileyenlere ağaç diktirecekmiş. Doğadan söz ediyorken, Akça- koca’ya karavan veya arabanõzla gidip, doğanõn kucağõnda temiz bir mekânda konaklamayõ düşünü- yorsanõz Tezel Kamping’i görme- nizde yarar var. Akçakoca’ya gelip yerel lezzet- leri tatmadan dönmek olmaz değil mi? Gezilen bölge Karadeniz olun- ca yemek listesinin başõna hamsi ve balõğõ koymak zorundayõz. Kent merkezi ve köy yolu üze- rinde birbirinden lezzetli balõklarõ tatma şansõnõz var. Ayrõca, yaprak sarma, mancarlõ pide gibi yemek- lerin yanõ sõra, melengüççeyi ve üs- tü fõndõklõ tahin helvasõnõ denemek lazõm. Doğa gezisine çõkmadan ön- ce enerji niyetine yiyeceğiniz me- lengüççeği tatlõsõ, un, sõvõyağ, kav- rulmuş kaymak, yumurta sarõsõ ve tereyağõyla yapõlõyor. Enerji deposu olan malzeme- lerin en ilginci, taze sağõlan süt- ten alõnan kaymağõn, ateşte su- yunu çekene kadar kavrulmasõyla oluşan “tartõ”. Doğal olarak bunca malze- meyi duyup okuyanlar, üzerle- rinde bir “ağõrlõk” hissedebilir. Ancak, bu duygunun tatlõnõn yenmesinden sonra, kuruntunun ötesine geçmediğini görecekler. Bunlarõ yaptõktan sonra, şehir ya- şamõnõn yoğun temposunda bo- şalan “pilinizini” Akçakoca’nõn doğasõ ve yerel lezzetleriyle dol- durup, işinizin başõna dönebilir- siniz. AKÇAKOCAKerem KÖFTEOĞLU Fotoğraflar: Halil TUNCER Ege’de bir nefes molası Palamutbükü S akin bir yerle bütün- leşmenin tadõna var- mayõ listesinin ilk maddesi olarak yazanlar için, mükemmel bir seçim ola- cak, şimdi önereceğim yer Ege’nin õşõltõlõ sularõnõ do- yasõya seyredebileceğiniz, sakinliğinin içinde kendini- zi salacağõnõz; Datça,’nõn Palamutbükü. İstanbul’dan yola çõkanlar için on altõ saati aşan bir ka- rayolunu göze almak gerek. Datça’dan sonra da epey bir yol gidiliyor Palamutbükü’ne varmak için. Bir başka seçe- nekse uçakla Bodrum’a, ora- dan feribotla Datça’ya ve yine karayoluyla Palamut- bükü. Oraya vardõğõnõzda ise yolda nasõl gelmiş olduğu- nuzu unutuyorsunuz. Nere- sinde olursanõz olun, sanki kendi evinizde geziyormuş- sunuz gibi hissediyorsunuz. Bir marketi var, küçücük; ama ne ararsanõz buluyorsu- nuz. Mayom eksik, gözlü- ğüm yok gibi konularõ hiç dert etmenize gerek yok. Burada büyük şehirlerdeki alabileceğiniz ücrete bulu- vermek beş dakika. Kadõnlar ilgimizi çekiyor Palamutbükü’nde. Kasap dükkanõndan içeri girdiği- mizde İkinci Bahar dizisin- deki kasabõ saymazsak öm- rümde gördüğüm ilk kadõn kasaba burada rastlõyorum. Ama yine de onu gördü- ğümde ertesi gün karşõlaşa- cağõm kadõnlara nazaran da- ha çok şaşõrdõm.Buranuõn balõkçõlarõ da kadõnlar. Palamutbükü denilince in- sanõn aklõna palamut geliyor. Herhalde burada palamut çok çõkõyor derken tahminin doğru, hedefin yanlõş oldu- ğunu sonradan öğreniyorum. Evet, palamut bolmuş bir zamanlar; ama balõk olanõ de- ğil, ağaç olanõ. Sözü edilen kocaman meşe palamutu ağaçlarõnõn yetişmesi için belki de iki yüzyõl gerekli. Bir zamanlar boya sanayiin- de kullanõldõğõ için önemli olan meşe palamutu, kimya- sallarõn ortaya çõkõşõ ile tarih olmuş. Dev ağaçlar tarlalõk alan açmak için kesilmiş za- manla.Burada nisanlarõ her yeri saran papatya tarlala- rõndan, şubat ayõndaysa kar yağmõş gibi coşan badem ağaçlarõndan söz ediyorlar... Yazõmõ bitirmeden, Pala- mutbükü’nün tek canlõ mü- zik mekânõnõ belirteyim; Kumburnu. Sazõnõ eline alan, şarkõdan şarkõya, türküden türküye geçerek dinleyenle- rin de katõlõmlarõ ile tatlõ- acõ anõlar ile zaman tüneline gö- türüyor. aynurozbek@teklan.com.tr Yazı ve fotoğraflar Aynur ULUÇ Fotoğrafçõlarõn belli konularda yoğunlaşmasõnõ öneririm. Örneğin odalarõn tavanlarõnõ ele alsa birisi, bu konuda araştõrma yapõp il ve ilçele- ri gezip tavan fotoğraflarõnõ çekse, çok önemli bir kitap olur. Kültürel mirasõn yaşamasõ, tanõnmasõ konu- sunda, önemli bir iş yapmõş olur. Bu fotoğrafõ Erzurum’da çektim. Erzurum, tümüyle bir açõk hava müzesidir. Çifte Minareler’in arka- sõnda Üç Kümbetler’in karşõsõnda ta- rihi bir ev var. Bu evin mutfağõ bel- ki dünyada yoktur. Ahşap kalaslar- la konik bir şekilde tabandan başla- yõp evin damõna kadar çõkõyor mut- fak. Üst kattaki odanõn tavõnõ ise muhteşem. Ahşap adeta dile geliyor. Anadolu’da ustalar hünerlerini bu ta- vanlarda sergilemişlerdir. Motifler yöreye göre değişir. Geçmişten gü- nümüze ulaşan motifler o coğraf- yanõn ruhudur, süsüdür, sözüdür... Fotoğrafõ çekerken önce duygu- suna dikkat edin. Estetik kaygõlar, normlar kadar, duygu yönü de olmalõ fotoğrafõn. Bir şeyler anlatmalõ. Fotoğrafa bakan in- san, düşünmeli. Siz deklanşöre ba- sarken düşünürseniz, izleyeni de düşündürürsünüz. lutfi@lutfiozgunaydin.com.tr ERZURUM DAKI TAVAN Türkiye’nin en eski turizm bölgelerinden biri olan Akçakoca, yaylalarõ, şelaleleri, ahşap evleri ve Hemşin Köyü gibi Karade- niz’e özgü özelliklerin bir minyatürü adeta. Malzemeler: İki kâse pişmemiş ve küçük boyda hazõrlan- mõş mantõ, bir kâse haşlanmõş nohut, üç yemek kaşõğõ sõvõ yağ, iki yemek kaşõğõ biber salçasõ, iki litre sõcak su, bir yemek ka- şõğõ toz nane,bir limon suyu, tuz, ka- rabiber, kõrmõzõ biber. Yapılışı: Bir tencereye salça ve na- ne konulur, sõvõ yağ ilave edilerek mal- zemeler kavrulur. Daha sonra sõcak su ilave edilir. Önce mantõlar sonra da no- hutlar sõcak suya atõlõr. Pişmesine yakõn limon suyu ve baha- ratlar eklendikten sonra servis yapõlõr. YU¨KSU¨K C¸ORBASI FOTOĞRAFIN DİLİ Lütfi Özgünaydõn İstanbul’ungizemi kutsal yağ miron O rtodokslar için zeytin ve zeytinyağõnõn ay- rõcalõklõ, kutsanmõş bir yeri vardõr. Kiliselerde, ayazmalarda, evlerde ikona- larõn önünde zeytinyağõ kan- dilleri yakõlõr. İncil’de de ya- zõlõ olduğu gibi, İsa’nõn do- ğumundan sonra, üç münec- cim kralõn getirdikleri hedi- yelerden biri altõn, biri buhur, biri de “miron” adõ verilen kutsanmõş zeytinyağõdõr. Çar- mõha gerilmeden önce; Haz- reti İsa’nõn çektiği acõlara, ya- kardõğõ dualara, Zeytin Dağõ eteklerindeki “Yetsimani” olarak tanõmlanan bahçede ta- nõklõk eden sekiz ulu zeytin ağacõndan söz edilir. Zeytin dalõ, güvercin gibi Hazreti İsa’nõn karakterini yansõtan barõşõ simgeler. Ortodoks ki- lisesi inancõnda; zeytinyağõ- nõn uzun ve büyük emek ge- rektiren bir çalõşmayla kutsal bir yağa dönüştürülmesi, geç- mişten günümüze, Fener Rum Ortodoks Patrikhane Kilisesi’nin avlusunda, bu iş için özel olarak kullanõlan küçük bir binanõn içinde ya- põlmaktadõr. Ortodokslarõn Miron, Müs- lümanlarõn da “mühr” adõnõ verdikleri kutsanmõş yağõn üretimi, İstanbul’un pek faz- la bilinmeyen kendine özgü gizemli geleneklerinden birini oluşturur. Formülü, çağlar ötesinden uzanõp gelen bu özel yağõn insanlarõ kötülük- lerden, nazarlardan korudu- ğuna inanõlõr. Bilhassa be- beklerin, yaşlõlarõn, hastala- rõn, acizlerin koruyucu bir zõr- hõ gibidir. Pomat gibi insan tenine sürülen kutsal miron, bilhassa vaftiz edilen bebek- lerin vaftiz teknesindeki su- yuna karõştõrõlõr. Hristiyan inancõnda, mironla mesh edi- len bir insanõn, “kutsal ruhun” bir parçasõ haline dönüştü- ğüne inanõlõr. Bu nedenledir ki, Ortodokslarda ölen kişi- lerin bedenlerine sürülen kut- sal yağ olarak da bilinir. 14. Yüzyõldan bu yana İstan- bul’da patrikhanede hazõrla- nan mironun yapõmõ; on yõl- da bir kere, Paskalya’dan bir önceki pazar günü akşamõn- da başlanõp üç gün boyunca dualar, ilahiler eşliğinde ha- zõrlanõp kutsanarak öteki Rum Ortodoks kiliselerine gönderilir. Miron, bir kazan içinde portakal esansõndan bahara- ta, tarçõndan Hindistan cevi- zine, şaraptan gül suyuna saf zeytinyağõnõn içine karõştõrõ- lan elli kadar malzemenin kõsõk ateş üzerinde, üç gün sü- re boyunca ağõr ağõr kayna- tõlmasõyla elde edilir. Hazõr- lanõşõ sõrasõnda, görevli din adamlarõnõn dualarõ ve ilahi- leri eşliğinde yapõlan bir ayin- le kutsanõr. Kõvamõnõ bul- duktan sonra da kutsanmõş yağ alõnõp güğüm şeklindeki metal kaplarõn içine doldu- rulup; buradan da dünyanõn dört bir köşesindeki öteki Ortodoks kiliselerine gönde- rilir. Tarihin sararmõş sayfa- larõnda da görüldüğü gibi, eski Mõsõr tapõnaklarõndan İbranilere kadar uzanan kut- sanmõş yağ geleneğinin, bu- gün her ne kadar Ermeni ki- lisesinden Kõpti kilisesine dek uygulandõğõ bilinmek- teyse de, ritüelleri itibarõ ile eski geleneklere en yakõn ve en gizemli olanõ, “Made in İs- tanbul” olarak niteleyebile- ceğimiz, Fener Rum Orto- doks Patrikhanesi’nde yapõ- lan mirondur. Hey gidi İstanbul sen ne güzellikler, ne zenginlikler, ne gizemler taşõrsõn o kül- türlerle yoğrulmuş bağrõn- da. Aslõnda, sana “2010 Av- rupa’nõn başkentliği” bile az gelir. Sen, yalnõz Avrupa’nõn değil, dünyanõn da baş tacõ bir kentisin. CMYB C M Y B 10 HAZİRAN 2009 ÇARŞAMBA 3DÜZCE 14. yüzyõldan beri patrikhanenin bahçesindeki binada kutsanan zeytinyağõ Ortodoks dünyasõ- na gönderiliyor Yazı ve fotoğraflar Turgay TUNA Ahşap Cami
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle