21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Hiçbir Konuda Uzlaşamamak İnanıyorum, uzun yıllar sonra dünya tarihçileri 1900’lü ve 2000’li yılların Türkiyesi’nin, Türklerinin ta- rihini incelediklerinde mantıklı sonuçlar çıkarmakta zorlanacaklar, “Ne insanlarmış…” diyerek umarsızca kafalarını sallayacaklar. Çünkü tarih, sözlüden yazılıya geçildiğinden beri ül- kelerin ve insanlarının tarihleri, o ülkelerin tarihçilerinin yazdıkları değerlendirilerek yazılıyor. Bu, tarihçiler için doğal ki büyük kolaylık fakat konu Türkiye ve Türkler olunca durum değişiyor; nedeni de bizim her olaya iliş- kin olarak en az üç dört farklı bakışımızın olması. Herhangi bir olayı ele alalım; örneğin üç ayrı bakışın oldukça belirgin bir biçimde kendini gösterdiği Erme- ni sorununu. Bir bölüm tarihçimiz 1915 olaylarını “ke- sinlikle” soykırım olarak değerlendirirken bir bölüm ta- rihçi de aynı olayları “kesinlikle” soykırımla ilgisi olma- yan fakat belli sayıda can yitimine yol açan bir zorun- lu göç ettirme önlemi olarak değerlendiriyor. Bir de de- ğerlendirmeleri okul kitaplarına ve devlet kurumlarının yayınlarına alınan tarihçiler var ki onlar da olayların “kesinlikle” soykırım kategorisine sokulamayacağını eğer bir soykırım söz konusu edilecekse bu suçun Türkleri arkadan vuran, Türk köylerini basıp kıyımlar yapan Ermeniler tarafından işlendiğini ileri sürüyorlar. Toplumun bireyleri de doğal olarak kendi siya- sal/ideolojik yaklaşımına/duruşuna yakın bulduğu bu üç farklı bakıştan birini benimsiyor, okuduklarını ya da duyduklarını kendi mantığında harmanladıktan sonra “kendine özelleştirdiği” çıkarsamalarla tartışmaya ka- tılıyor. Yeryüzünün başka bir yerinde benzer bir duruma rastlanabileceğini sanmıyorum. Çünkü hiçbir toplu- mun 94 yıl geride kalmış bir olay ya da olaylara ilişkin ortak bir kanıda birleşemeyecek olmasını düşünemi- yorum. En azından yakından tanıdığım iki dünya sa- vaşı geçirmiş, on milyonlarca ölü vermiş, büyük altüst oluşlar yaşamış Avrupa toplumlarında böyle örnekler yok. Başbakan geçenlerde yaptığı Düzce konuşmasın- da sapla samanı birbirine karıştırarak geçmişte bu ül- keden yabancıların kovulduğunu, bu tür yaptırımların “faşizan uygulamalar” olduğunu söyledi. Herkes sazan balığı gibi üzerine atladı bu sözlerin. 1915 Ermeni teh- cirinin, 1924 Türk-Rum mübadelesinin, 1934 Trakya olaylarının, 1942-1944 Varlık Vergisi’nin, 6-7 Eylül 1955 olaylarının, 1963-1964 Rum/Yunan göçünün “fa- şizan yaptırımlar” olup olmadığı ya da bunlardan han- gisinin “faşizan” kavramına girebileceği üzerine ateş- li bir tartışma başladı. Bir kez daha görüldü ki bu konularda da toplumda bir uzlaşma, ortak bir kanı oluşamamış. İşin daha da vahim yanı, örneğin, uluslararası bir antlaşma olan 1923 Lozan Antlaşması’nın ek protokolüne göre Tür- kiye ve Yunanistan arasında gerçekleşen ve hiç kuş- kusuz ki büyük insani acılara yol açan karşılıklı nüfus mübadelesinin, Demokrat Parti iktidarınca ortamı ha- zırlanan ve Demokrat Partili basın tarafından kışkırtı- lan bir ırkçı/milliyetçi talan/yağma harekâtı olan 6-7 Ey- lül olaylarıyla aynı kefeye konulması, konulabilmesidir. Bir önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi insanları yurt- suzlaştırmaya yönelik hiçbir yaptırımın insani olarak onaylanmasına olanak yoktur, onaylanmamalıdır. Fa- kat gerçeklere sırt dönmemek de gerekir. 1963/1964 yıllarında zorunlu göç ettirme kapsamı- na giren bir yaptırım, Türkiye’de yaşayan Türk uyruk- lu Rumlar ile yine sürekli Türkiye’de yaşayan, burada doğmuş fakat Yunan uyruğunda olan on binlerce in- sanın Yunanistan’a göçüyle sonuçlanmıştır. Bir bölü- mü yurttaşımız olan bu insanları zamanın iktidarının Kıbrıs sorununda Yunanistan’a karşı bir koz olarak kullandığı bilinmektedir. Bir devletin kendi yurttaşları- nı koz olarak kullanabileceği “rehineler” olarak görmesi kınanması gereken bir durumdur. Son “faşizan mı de- ğil mi” tartışmalarında bu konu da gündeme alınmış- tır. Şimdi birkaç hafta geriye dönelim ve Başbakan’ın, ABD Başkanı Obama 24 Nisan’da soykırım sözcüğü- nü telaffuz edecek mi, etmeyecek mi tartışmalarında, “Türkiye’de kaçak yaşayan 40 bin Ermenistan uyruklu Ermeni var, istersek bunları geri göndeririz” sözlerini anımsayalım. Yukarıdaki yaptırım “faşizan” bir uygu- lama ise (ki bence öyledir), Başbakan’ın bu tehdidi ne- dir? Acaba başbakanseverler bu konuda ne düşünü- yorlar? Geleceğin dünya tarihçilerini kafalarını sallarken gö- rür gibi oluyor, gülüyorum. Bu arada kendi halimize de tabii. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Haberi okur okumaz şapkamõ havaya fõrlattõm; “Mısır Çarşısı pazar günleri açık olacak...” Başlõğõnõ da yürekten kutluyorum: “Mısır Çarşısı’nda Pazar Dev- rimi”... (Habertürk İstanbul - 12 Nisan 2009) Sevincim, ‘tatilde alışveriş tutkum’dan değil; şu şõmarõk “shopping-center”lara nihayet “biz”den de seçenek yaratõlabil- diği için… Gerçekten de öyle... küresel sömürgeciliğin alõşveriş merkezleri (AVM) karşõsõnda “kendi” çarşõlarõmõza “üvey ev- lat” muamelesi yaptõran tüketim ekonomisinin rantçõ siyaseti, “karşı devrimci” değil midir? Mahalle aralarõna kadar giren “perakende hangarları”yla, kõt kanaat harçlõğõmõzõ “esnafımız”a değil, uluslararasõ tekellere ver- memiz “dayatılıyor”... yani, kü- resel kriz olmasa bile, ulusal rant ekonomisinin tutsağõ kõlõnmõşõz. Binyõllarõn alõşveriş kültürümüzü “promosyon” tuzaklarõna kurban ediyoruz. Kuşaktan kuşağa esnafõmõz ise giderek azalan “vefalı müşte- ri”leriyle dertleşerek “kaçınılmaz iflaslar”õnõ beklemekteler... Emekçiler gözetilerek… Bu nedenle, ta 1660’da Turhan Sultan tarafõndan mimar Kazım Ağa’ya yaptõrõlan Mõsõr Çarşõ- sõ’ndaki “pazar devrimi”ni coş- kuyla selamlarken; darõsõ, “ABD’nin üç katı yaşında”ki Kapalõçarşõmõza ve nice “Avru- pa kentinden daha tarihî” çar- şõ ve pazar yerlerimize… Ama “çarşı emekçileri”nin tatil haklarõnõ da gözeterek.. Çünkü “hayırlı olsun” demek için Mõsõr Çarşõsõ’na uğradõğõm- da, kasadaki dükkân sahipleri gülümserken, tezgâhtaki çalõşan- larõ “asık suratlı” gördüm. So- ruyorlar; “Peki, biz ne zaman dinleneceğiz?” Emekçiye rağmen devrim ya- põlmaz elbette ama buna da çare bulunarak, şõmarõk AVM’lerin “tatil soygunu” artõk bitirilmeli.. ‘Bekletilen’ yasalar Bu umutla hazõrlanan AVM Yasasõ yaklaşõk “6 yıl”dõr Baş- bakanlõk’ta bekletilirken; CHP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’õn 41 arkadaşõyla hazõr- ladõğõ yeni öneri de bir yõldõr “sürünceme”de… 22 Mayõs 2008’de TBMM Baş- kanlõğõ’na sunulan “Perakende Ticaret Kanunu” taslağõ “süper, hiper ve grosmarket”lerin “ay- rıcalıklı özgürlük”lerine son ve- riyor.. 400 m2’den büyük AVM’lere, öncelikle “imar plan- ları”na uygunluklarõ ile esnaf odalarõnõn da katõlacaklarõ “Bü- yük Mağazalar Kurulu”nca izin verilmesi öngörülüyor. Düzenlemeye göre AVM’ler tatil günleri açõlamayacak, iş gün- leri de 20.00’de kapanacaklar. Böylece insanõmõz, “tatil”lerini tüketime değil, “dinlence”ye ayõ- racak. Reyonlar arasõnda raflara baka baka “raf”laşan değil, “in- san insana” insanlaşan nesiller yetişecek... TBMM’deki “muhafazakâr”! çoğunluk neden bunu istemiyor? Medyamızın hali Susam tasarõdan söz ettiğinden beri medyadaki ekonomi haber- lerini izliyorum. Tek satõr duyur- madõklarõ gibi, AVM yağdanlõğõ haberler manşetlerden inmi- yor… O kadar ki İzmir Ticaret Odasõ’nõn “Ke- meraltı” kitabõndan bile habersizler. Oda Başkanõ Ek- rem Demirtaş’õn “Kemeraltı’sız İzmir dünya kenti olamaz. New York 5’inci Cadde, Paris Şanze- lize gibi tarihî alış- veriş mekânlarıyla marka kent... Dünyanın en eski çarşı- larından Kemeraltı neden onlar gibi olmasın?” sözlerini, med- yamõzda ara ki bulasõn... Buna karşõn, işte ekonomi say- falarõndan bir manşet: “Alışveriş merkezlerimiz Avrupa’da ödül aldı. Dünya AVM sahiplerini temsil eden ICSC Türkiye’den -filan- merkeze çevreye saygı ödülü verdi...” O merkez ki “şehirciğe aykı- rı imar hakkı”yla kentsel çevreyi çoktan katletti; yarattõğõ trafikle ulaşõmõ daha da düğümledi… Bir başka manşette de AVM’le- rin 2008’de 60 milyar dolar ciroya ulaştõğõ “müjde”lenmiş. Aynõ paranõn aslõnda “kendi esnafı- mızdan kaçırıldı”ğõnõ ise ne ya- zan vaaar; ne de anõmsayan... Kibarlõğõ bozmadan ne dene- bileceğini sizlere bõrakõyor; Pa- zar’larõnõ alõşverişe ayõran İstan- bullularõ Mõsõr Çarşõsõ’na, İzmir- lileri Kemeraltõ’na, Ankaralõlarõ Samanpazarı’na, Bursalõlarõ Uzunçarşı’ya davet ediyor; tüm illerimizdeki tarihî çarşõlara da “devrim”e katõlmalarõ çağrõsõ yapõyorum... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com 31 Mayıs ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ MõsõrÇarşõsõ’nda‘Devrim’... 31 MAYIS 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Sendikalar basılıyor. Faşizmde ikinci baskı! Harç Metin Altay: “Devlet Bahçeli, ‘Bu ülkenin harcı bin yılda karıldı, ayrıştırmak kimin harcı’ diyor. Peki, ayrıştırmanın başını çekenleri Çankaya’ya çıkarmak kimin harcıydı?” İhanet Gülfatma Carlık: “Ülkenin trilyonlarını kaybetmek vatana ihanet olmuyor mu!” İzak Hasan Baş: “Recep’in ‘O topraklarda İzak değil Hasan çalışacak’ tümcesinin anlamı: Hasan ölecek, parsayı İzak toplayacak!” YağmurDeniz Cumhuriyet Akdeniz çıkarken GAZETE yönetimi, Antalya, Afyon, Burdur ve Isparta’da günlük ücretsiz bölge gazetesi Cumhuriyet Akdeniz’i yayımlama kararı almış. İlkokula Antalya’da başladığımı öğrenen Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Yıldız da Antalya temsilcimiz Ahmet Oruçoğlu itiraz etmeyince bendenizi yayın danışmanı olarak atamış... Tebligat sonrası Cumhuriyet Akdeniz’le ilgili bir konuda İbrahim Yıldız’la görüşmem gerekiyordu. Sekreter arkadaşlardan randevu alamadım; biraz üsteleyince baklayı ağızlarından çıkardılar, “İbrahim Bey birkaç güne kadar gelir” dediler. Meğer Amerika’ya gitmiş. İşte o an anladım ki, Cumhuriyet Akdeniz’de İbrahim Yıldız’a “şu şöyle olmalıydı” diyerek danışmanlık yapmak yerine işin hamaliyesini üstleneceğim. Cumhuriyet Akdeniz, yarın çıkıyor. Güzel bir bölge gazetesi olması için İstanbul ve Antalya’daki arkadaşlar Miyase İlknur, Hayri Arslan, Seçil Türesay, Özge Keskin, Tutku Talınlı, Vehbi Bağcı, Fatoş Demirci, Rabia İlknur Sak, İlknur Filiz, Gürsu Kunt, Pelin Gel Ağan, Özge Ekin Çayır, Koray Geçgel, Nuran Umdu günlerdir çalışıyor. Akdeniz’deki okurların ve Akdeniz’e yolu düşen okurların eleştirilerini bekliyoruz. Vaziyet’te bunları niye yazıyorsun diye sorarsanız; Cumhuriyet Akdeniz’in doğum ve loğusalık dönemi nedeniyle haftaya Pazar’a kadar kapalıyız. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” DUYGU yüklüydü. Göz yaşartıcıydı. Hürriyet’ten Bekir Coşkun’un geçen günkü yazısı gönül sızlatıcıydı. Bekir’in çocukluğunda anneanne bellediği kadın meğer tüm ailesi öldürülmüş bir Ermeni kızıymış. Bekir’in dedesinin ikinci karısıymış. Bekir de bu nedenle İslam âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep’in “Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi” lafının arkasına takılmış, “Bana ‘çek git’ diyen yanlış adam söylemiş bile olsa söyledikleri doğrudur” diye yazmış.İyi de Bekir, Türkiye Cumhuriyeti’nde hangi faşist yönetimin üvey anneannesini bu ülkeden nasıl kovduğunu yazmamış. Bize utanç verdiği söylenen tarihimizle yüzleşebilmek için bundan böyle Bekir’den yeni katkılar beklemek gerekiyor derken, acaba diyorum, yanlış adamın peşine takılma kervanına ben de katılabilir miyim? Bekir yardımcı olursa niye olmasın? Bekir’in adamı sultan hazretlerinin aracılığıyla Yunanistan’dan özel bir vize alırsam resmi dairelerde araştırma yapmak üzere Girit’e gitmeyi planlıyorum. Hanya kentinde, anneannemin mezarı var. 1915 yılında annemi doğururken ölmüş. Acaba anneannemin mezarı yerinde duruyor mu? Durmuyorsa Rumlar yerine ne yapmış çok merak ediyorum. Sonra dedemin evini bulmak istiyorum. Dedemin Mevlevi olduğunu biliyorum; Mevlevi dergâhını görmek istiyorum. Dedemin evi ve dergâhın yerinde yeller esiyorsa, üstüne ne yapıldığını çok merak ediyorum. Sonra 1924 yılında dedemin, dedemin ikinci karısının ve annemin kişi başına tahta bir bavulla Türkiye’ye gönderilmek üzere bindirildikleri geminin fotoğrafını aramak istiyorum. Limanda salkım saçak insanlarla doldurulmuş bir gemi fotoğrafını Yunan arşivinde bulabilirim diye düşünüyorum. Annemin “baba toprağı” bildiği Girit’ten bir anı parçası bana yeter; yeter ki sultan hazretleri icazet buyursunlar, vallahi ben de Bekir gibi peşine takılırım! Bu arada Bekir’den özür dilemek istiyorum. Büyükbabam, yüzbaşı rütbesiyle Yemen’de savaşırken bir Arap’ın sırtından hançerlemesi üzerine İngilizlere esir düşmüştü. Esaretten kurtulup Yemen’den İstanbul’a dönerken, yolu üzerindeki Ermeni aileleri katletmiş olabilir. Bu nedenle üvey anneannesinin ailesi için Bekir’den peşinen özür diliyorum! Bekir’e SESSİZ SEDASIZ (!) [email protected] Necip Köni’den Mısır Çarşısı... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bibere acõlõğõnõ veren madde. 2/ Dürüst, iyi ahlak- lõ... Yaldõzlõ. 3/ Hünnap bitkisinin bir türü... Yeterince aydõnlõk olmayan. 4/ “Aysberg” de denilen, lahana gö- rünümlü bir tür ma- rul... Bir soru sözü. 5/ İnatçõ, huysuz... Proton verebilen maddelerin genel adõ. 6/ Lütesyum elementinin simgesi... Konya’nõn bir il- çesi. 7/ Güney Ameri- ka’daki dağ sõrasõ... Bir müzik yapõtõnda kullanõl- maya elverişli tüm seslerin oluşturduğu dizi. 8/ Fel- sefede, bilgi ile varlõk ara- sõnda ilişki kurduğu düşü- nülen kavram... Bir tuzla ürününün satõldõğõ bölgeler. 9/ Süs bitkisi olarak yetişti- rilen tõrmanõcõ bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Damõzlõk erkek koyun... İşaretler, belirtiler. 2/ Yaşan- mõş olaylarõn anlatõldõğõ yazõ türü... Antalya ilinde, saray benzeri otelleriyle tanõnmõş turistik bir yöre. 3/ Lüks otel ya da gösterişli yapõ... “Gözümüze kara toprak/Dolmadan bir --- sürelim” (Karacaoğlan). 4/ Devinimi olmayan, du- ruk... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 5/ Japon lirik dra- mõ... Akõl. 6/ İlkel benlik... Osmanlõlarda akõncõlar ocağõ- nõn komutanõ. 7/ Peru’nun para birimi... Gece yapõlan si- nema ya da tiyatro gösterisi. 8/ Düşünülenin tersini söy- leyerek yapõlan ince alay... Toprak damlarõ sõkõştõrmakta kullanõlan taş silindir. 9/ İleri gelme, çõkma... Hatay ilin- de bir õrmak. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İ S F E N D A N S U A R E L E Y K R O M A İ K A E S A S S P İ L L O Ş U M A R E M B R O Ş H N A Ş A L A M A T E L V E E N S A F E N A Y İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 “Değerbilir Halkımızın Kahraman Malul Gazilerine Uzanan Sağlık Eli” TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ELELE VAKFI TC Ziraat Bankası Ankara Kızılay Ş. 39025990-5002 TL Tel: 0312 431 99 36 www.elele.org.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle