Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
Hiçbir Konuda
Uzlaşamamak
İnanıyorum, uzun yıllar sonra dünya tarihçileri
1900’lü ve 2000’li yılların Türkiyesi’nin, Türklerinin ta-
rihini incelediklerinde mantıklı sonuçlar çıkarmakta
zorlanacaklar, “Ne insanlarmış…” diyerek umarsızca
kafalarını sallayacaklar.
Çünkü tarih, sözlüden yazılıya geçildiğinden beri ül-
kelerin ve insanlarının tarihleri, o ülkelerin tarihçilerinin
yazdıkları değerlendirilerek yazılıyor. Bu, tarihçiler için
doğal ki büyük kolaylık fakat konu Türkiye ve Türkler
olunca durum değişiyor; nedeni de bizim her olaya iliş-
kin olarak en az üç dört farklı bakışımızın olması.
Herhangi bir olayı ele alalım; örneğin üç ayrı bakışın
oldukça belirgin bir biçimde kendini gösterdiği Erme-
ni sorununu. Bir bölüm tarihçimiz 1915 olaylarını “ke-
sinlikle” soykırım olarak değerlendirirken bir bölüm ta-
rihçi de aynı olayları “kesinlikle” soykırımla ilgisi olma-
yan fakat belli sayıda can yitimine yol açan bir zorun-
lu göç ettirme önlemi olarak değerlendiriyor. Bir de de-
ğerlendirmeleri okul kitaplarına ve devlet kurumlarının
yayınlarına alınan tarihçiler var ki onlar da olayların
“kesinlikle” soykırım kategorisine sokulamayacağını
eğer bir soykırım söz konusu edilecekse bu suçun
Türkleri arkadan vuran, Türk köylerini basıp kıyımlar
yapan Ermeniler tarafından işlendiğini ileri sürüyorlar.
Toplumun bireyleri de doğal olarak kendi siya-
sal/ideolojik yaklaşımına/duruşuna yakın bulduğu bu
üç farklı bakıştan birini benimsiyor, okuduklarını ya da
duyduklarını kendi mantığında harmanladıktan sonra
“kendine özelleştirdiği” çıkarsamalarla tartışmaya ka-
tılıyor.
Yeryüzünün başka bir yerinde benzer bir duruma
rastlanabileceğini sanmıyorum. Çünkü hiçbir toplu-
mun 94 yıl geride kalmış bir olay ya da olaylara ilişkin
ortak bir kanıda birleşemeyecek olmasını düşünemi-
yorum. En azından yakından tanıdığım iki dünya sa-
vaşı geçirmiş, on milyonlarca ölü vermiş, büyük altüst
oluşlar yaşamış Avrupa toplumlarında böyle örnekler
yok.
Başbakan geçenlerde yaptığı Düzce konuşmasın-
da sapla samanı birbirine karıştırarak geçmişte bu ül-
keden yabancıların kovulduğunu, bu tür yaptırımların
“faşizan uygulamalar” olduğunu söyledi. Herkes sazan
balığı gibi üzerine atladı bu sözlerin. 1915 Ermeni teh-
cirinin, 1924 Türk-Rum mübadelesinin, 1934 Trakya
olaylarının, 1942-1944 Varlık Vergisi’nin, 6-7 Eylül
1955 olaylarının, 1963-1964 Rum/Yunan göçünün “fa-
şizan yaptırımlar” olup olmadığı ya da bunlardan han-
gisinin “faşizan” kavramına girebileceği üzerine ateş-
li bir tartışma başladı.
Bir kez daha görüldü ki bu konularda da toplumda
bir uzlaşma, ortak bir kanı oluşamamış. İşin daha da
vahim yanı, örneğin, uluslararası bir antlaşma olan
1923 Lozan Antlaşması’nın ek protokolüne göre Tür-
kiye ve Yunanistan arasında gerçekleşen ve hiç kuş-
kusuz ki büyük insani acılara yol açan karşılıklı nüfus
mübadelesinin, Demokrat Parti iktidarınca ortamı ha-
zırlanan ve Demokrat Partili basın tarafından kışkırtı-
lan bir ırkçı/milliyetçi talan/yağma harekâtı olan 6-7 Ey-
lül olaylarıyla aynı kefeye konulması, konulabilmesidir.
Bir önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi insanları yurt-
suzlaştırmaya yönelik hiçbir yaptırımın insani olarak
onaylanmasına olanak yoktur, onaylanmamalıdır. Fa-
kat gerçeklere sırt dönmemek de gerekir.
1963/1964 yıllarında zorunlu göç ettirme kapsamı-
na giren bir yaptırım, Türkiye’de yaşayan Türk uyruk-
lu Rumlar ile yine sürekli Türkiye’de yaşayan, burada
doğmuş fakat Yunan uyruğunda olan on binlerce in-
sanın Yunanistan’a göçüyle sonuçlanmıştır. Bir bölü-
mü yurttaşımız olan bu insanları zamanın iktidarının
Kıbrıs sorununda Yunanistan’a karşı bir koz olarak
kullandığı bilinmektedir. Bir devletin kendi yurttaşları-
nı koz olarak kullanabileceği “rehineler” olarak görmesi
kınanması gereken bir durumdur. Son “faşizan mı de-
ğil mi” tartışmalarında bu konu da gündeme alınmış-
tır.
Şimdi birkaç hafta geriye dönelim ve Başbakan’ın,
ABD Başkanı Obama 24 Nisan’da soykırım sözcüğü-
nü telaffuz edecek mi, etmeyecek mi tartışmalarında,
“Türkiye’de kaçak yaşayan 40 bin Ermenistan uyruklu
Ermeni var, istersek bunları geri göndeririz” sözlerini
anımsayalım. Yukarıdaki yaptırım “faşizan” bir uygu-
lama ise (ki bence öyledir), Başbakan’ın bu tehdidi ne-
dir? Acaba başbakanseverler bu konuda ne düşünü-
yorlar?
Geleceğin dünya tarihçilerini kafalarını sallarken gö-
rür gibi oluyor, gülüyorum. Bu arada kendi halimize de
tabii.
dkavukcuoglu@superonline.com
www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Haberi okur okumaz şapkamõ
havaya fõrlattõm; “Mısır Çarşısı
pazar günleri açık olacak...”
Başlõğõnõ da yürekten kutluyorum:
“Mısır Çarşısı’nda Pazar Dev-
rimi”... (Habertürk İstanbul - 12
Nisan 2009)
Sevincim, ‘tatilde alışveriş
tutkum’dan değil; şu şõmarõk
“shopping-center”lara nihayet
“biz”den de seçenek yaratõlabil-
diği için… Gerçekten de öyle...
küresel sömürgeciliğin alõşveriş
merkezleri (AVM) karşõsõnda
“kendi” çarşõlarõmõza “üvey ev-
lat” muamelesi yaptõran tüketim
ekonomisinin rantçõ siyaseti,
“karşı devrimci” değil midir?
Mahalle aralarõna kadar giren
“perakende hangarları”yla, kõt
kanaat harçlõğõmõzõ “esnafımız”a
değil, uluslararasõ tekellere ver-
memiz “dayatılıyor”... yani, kü-
resel kriz olmasa bile, ulusal rant
ekonomisinin tutsağõ kõlõnmõşõz.
Binyõllarõn alõşveriş kültürümüzü
“promosyon” tuzaklarõna kurban
ediyoruz.
Kuşaktan kuşağa esnafõmõz ise
giderek azalan “vefalı müşte-
ri”leriyle dertleşerek “kaçınılmaz
iflaslar”õnõ beklemekteler...
Emekçiler gözetilerek…
Bu nedenle, ta 1660’da Turhan
Sultan tarafõndan mimar Kazım
Ağa’ya yaptõrõlan Mõsõr Çarşõ-
sõ’ndaki “pazar devrimi”ni coş-
kuyla selamlarken; darõsõ,
“ABD’nin üç katı yaşında”ki
Kapalõçarşõmõza ve nice “Avru-
pa kentinden daha tarihî” çar-
şõ ve pazar yerlerimize…
Ama “çarşı emekçileri”nin
tatil haklarõnõ da gözeterek..
Çünkü “hayırlı olsun” demek
için Mõsõr Çarşõsõ’na uğradõğõm-
da, kasadaki dükkân sahipleri
gülümserken, tezgâhtaki çalõşan-
larõ “asık suratlı” gördüm. So-
ruyorlar; “Peki, biz ne zaman
dinleneceğiz?”
Emekçiye rağmen devrim ya-
põlmaz elbette ama buna da çare
bulunarak, şõmarõk AVM’lerin
“tatil soygunu” artõk bitirilmeli..
‘Bekletilen’ yasalar
Bu umutla hazõrlanan AVM
Yasasõ yaklaşõk “6 yıl”dõr Baş-
bakanlõk’ta bekletilirken; CHP
İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam’õn 41 arkadaşõyla hazõr-
ladõğõ yeni öneri de bir yõldõr
“sürünceme”de…
22 Mayõs 2008’de TBMM Baş-
kanlõğõ’na sunulan “Perakende
Ticaret Kanunu” taslağõ “süper,
hiper ve grosmarket”lerin “ay-
rıcalıklı özgürlük”lerine son ve-
riyor.. 400 m2’den büyük
AVM’lere, öncelikle “imar plan-
ları”na uygunluklarõ ile esnaf
odalarõnõn da katõlacaklarõ “Bü-
yük Mağazalar Kurulu”nca izin
verilmesi öngörülüyor.
Düzenlemeye göre AVM’ler
tatil günleri açõlamayacak, iş gün-
leri de 20.00’de kapanacaklar.
Böylece insanõmõz, “tatil”lerini
tüketime değil, “dinlence”ye ayõ-
racak. Reyonlar arasõnda raflara
baka baka “raf”laşan değil, “in-
san insana” insanlaşan nesiller
yetişecek...
TBMM’deki “muhafazakâr”!
çoğunluk neden bunu istemiyor?
Medyamızın hali
Susam tasarõdan söz ettiğinden
beri medyadaki ekonomi haber-
lerini izliyorum. Tek satõr duyur-
madõklarõ gibi, AVM
yağdanlõğõ haberler
manşetlerden inmi-
yor… O kadar ki İzmir
Ticaret Odasõ’nõn “Ke-
meraltı” kitabõndan
bile habersizler.
Oda Başkanõ Ek-
rem Demirtaş’õn
“Kemeraltı’sız İzmir
dünya kenti olamaz.
New York 5’inci
Cadde, Paris Şanze-
lize gibi tarihî alış-
veriş mekânlarıyla marka
kent... Dünyanın en eski çarşı-
larından Kemeraltı neden onlar
gibi olmasın?” sözlerini, med-
yamõzda ara ki bulasõn...
Buna karşõn, işte ekonomi say-
falarõndan bir manşet: “Alışveriş
merkezlerimiz Avrupa’da ödül
aldı. Dünya AVM sahiplerini
temsil eden ICSC Türkiye’den
-filan- merkeze çevreye saygı
ödülü verdi...”
O merkez ki “şehirciğe aykı-
rı imar hakkı”yla kentsel çevreyi
çoktan katletti; yarattõğõ trafikle
ulaşõmõ daha da düğümledi…
Bir başka manşette de AVM’le-
rin 2008’de 60 milyar dolar ciroya
ulaştõğõ “müjde”lenmiş. Aynõ
paranõn aslõnda “kendi esnafı-
mızdan kaçırıldı”ğõnõ ise ne ya-
zan vaaar; ne de anõmsayan...
Kibarlõğõ bozmadan ne dene-
bileceğini sizlere bõrakõyor; Pa-
zar’larõnõ alõşverişe ayõran İstan-
bullularõ Mõsõr Çarşõsõ’na, İzmir-
lileri Kemeraltõ’na, Ankaralõlarõ
Samanpazarı’na, Bursalõlarõ
Uzunçarşı’ya davet ediyor; tüm
illerimizdeki tarihî çarşõlara da
“devrim”e katõlmalarõ çağrõsõ
yapõyorum...
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
31 Mayıs
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCİ
MõsõrÇarşõsõ’nda‘Devrim’...
31 MAYIS 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Sendikalar
basılıyor.
Faşizmde ikinci
baskı!
Harç
Metin Altay:
“Devlet Bahçeli,
‘Bu ülkenin harcı
bin yılda karıldı,
ayrıştırmak
kimin harcı’ diyor.
Peki, ayrıştırmanın
başını çekenleri
Çankaya’ya
çıkarmak kimin
harcıydı?”
İhanet
Gülfatma Carlık:
“Ülkenin
trilyonlarını
kaybetmek
vatana ihanet
olmuyor mu!”
İzak
Hasan Baş:
“Recep’in ‘O
topraklarda İzak
değil Hasan
çalışacak’
tümcesinin anlamı:
Hasan ölecek,
parsayı İzak
toplayacak!”
YağmurDeniz
Cumhuriyet Akdeniz çıkarken
GAZETE yönetimi, Antalya,
Afyon, Burdur ve Isparta’da günlük
ücretsiz bölge gazetesi Cumhuriyet
Akdeniz’i yayımlama kararı almış.
İlkokula Antalya’da başladığımı
öğrenen Genel Yayın Yönetmenimiz
İbrahim Yıldız da Antalya
temsilcimiz Ahmet Oruçoğlu
itiraz etmeyince bendenizi yayın
danışmanı olarak atamış...
Tebligat sonrası Cumhuriyet
Akdeniz’le ilgili bir konuda İbrahim
Yıldız’la görüşmem gerekiyordu.
Sekreter arkadaşlardan randevu
alamadım; biraz üsteleyince baklayı
ağızlarından çıkardılar, “İbrahim
Bey birkaç güne kadar gelir”
dediler. Meğer Amerika’ya gitmiş.
İşte o an anladım ki, Cumhuriyet
Akdeniz’de İbrahim Yıldız’a “şu
şöyle olmalıydı” diyerek
danışmanlık yapmak yerine işin
hamaliyesini üstleneceğim.
Cumhuriyet Akdeniz, yarın
çıkıyor. Güzel bir bölge gazetesi
olması için İstanbul ve Antalya’daki
arkadaşlar Miyase İlknur, Hayri
Arslan, Seçil Türesay, Özge
Keskin, Tutku Talınlı, Vehbi
Bağcı, Fatoş Demirci, Rabia
İlknur Sak, İlknur Filiz, Gürsu
Kunt, Pelin Gel Ağan, Özge Ekin
Çayır, Koray Geçgel, Nuran
Umdu günlerdir çalışıyor.
Akdeniz’deki okurların ve Akdeniz’e
yolu düşen okurların eleştirilerini
bekliyoruz.
Vaziyet’te bunları niye yazıyorsun
diye sorarsanız; Cumhuriyet
Akdeniz’in doğum ve loğusalık
dönemi nedeniyle haftaya Pazar’a
kadar kapalıyız.
Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in
günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar,
sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist
değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi
çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra
Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü
Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler;
benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
DUYGU yüklüydü. Göz yaşartıcıydı. Hürriyet’ten
Bekir Coşkun’un geçen günkü yazısı gönül
sızlatıcıydı. Bekir’in çocukluğunda anneanne
bellediği kadın meğer tüm ailesi öldürülmüş bir
Ermeni kızıymış. Bekir’in dedesinin ikinci
karısıymış. Bekir de bu nedenle İslam âleminin
son halife adayı Fatih Sultan Recep’in “Farklı
etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu
aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi” lafının
arkasına takılmış, “Bana ‘çek git’ diyen yanlış
adam söylemiş bile olsa söyledikleri doğrudur”
diye yazmış.İyi de Bekir, Türkiye Cumhuriyeti’nde
hangi faşist yönetimin üvey anneannesini bu
ülkeden nasıl kovduğunu yazmamış. Bize utanç
verdiği söylenen tarihimizle yüzleşebilmek için
bundan böyle Bekir’den yeni katkılar beklemek
gerekiyor derken, acaba diyorum, yanlış adamın
peşine takılma kervanına ben de katılabilir miyim?
Bekir yardımcı olursa niye olmasın?
Bekir’in adamı sultan hazretlerinin aracılığıyla
Yunanistan’dan özel bir vize alırsam resmi
dairelerde araştırma yapmak üzere Girit’e gitmeyi
planlıyorum. Hanya kentinde, anneannemin
mezarı var. 1915 yılında annemi doğururken
ölmüş. Acaba anneannemin mezarı yerinde
duruyor mu? Durmuyorsa Rumlar yerine ne
yapmış çok merak ediyorum. Sonra dedemin evini
bulmak istiyorum.
Dedemin Mevlevi olduğunu biliyorum; Mevlevi
dergâhını görmek istiyorum. Dedemin evi ve
dergâhın yerinde yeller esiyorsa, üstüne ne
yapıldığını çok merak ediyorum. Sonra 1924
yılında dedemin, dedemin ikinci karısının ve
annemin kişi başına tahta bir bavulla Türkiye’ye
gönderilmek üzere bindirildikleri geminin
fotoğrafını aramak istiyorum. Limanda salkım
saçak insanlarla doldurulmuş bir gemi fotoğrafını
Yunan arşivinde bulabilirim diye düşünüyorum.
Annemin “baba toprağı” bildiği Girit’ten bir anı
parçası bana yeter; yeter ki sultan hazretleri icazet
buyursunlar, vallahi ben de Bekir gibi peşine
takılırım!
Bu arada Bekir’den özür dilemek istiyorum.
Büyükbabam, yüzbaşı rütbesiyle Yemen’de
savaşırken bir Arap’ın sırtından hançerlemesi
üzerine İngilizlere esir düşmüştü. Esaretten
kurtulup Yemen’den İstanbul’a dönerken, yolu
üzerindeki Ermeni aileleri katletmiş olabilir. Bu
nedenle üvey anneannesinin ailesi için Bekir’den
peşinen özür diliyorum!
Bekir’e
SESSİZ SEDASIZ (!)
ekinci@cumhuriyet.com.tr
Necip Köni’den Mısır Çarşısı...
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Bibere acõlõğõnõ
veren madde. 2/
Dürüst, iyi ahlak-
lõ... Yaldõzlõ. 3/
Hünnap bitkisinin
bir türü... Yeterince
aydõnlõk olmayan.
4/ “Aysberg” de
denilen, lahana gö-
rünümlü bir tür ma-
rul... Bir soru sözü.
5/ İnatçõ, huysuz...
Proton verebilen
maddelerin genel adõ. 6/
Lütesyum elementinin
simgesi... Konya’nõn bir il-
çesi. 7/ Güney Ameri-
ka’daki dağ sõrasõ... Bir
müzik yapõtõnda kullanõl-
maya elverişli tüm seslerin
oluşturduğu dizi. 8/ Fel-
sefede, bilgi ile varlõk ara-
sõnda ilişki kurduğu düşü-
nülen kavram... Bir tuzla
ürününün satõldõğõ bölgeler. 9/ Süs bitkisi olarak yetişti-
rilen tõrmanõcõ bir bitki.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1/ Damõzlõk erkek koyun... İşaretler, belirtiler. 2/ Yaşan-
mõş olaylarõn anlatõldõğõ yazõ türü... Antalya ilinde, saray
benzeri otelleriyle tanõnmõş turistik bir yöre. 3/ Lüks otel
ya da gösterişli yapõ... “Gözümüze kara toprak/Dolmadan
bir --- sürelim” (Karacaoğlan). 4/ Devinimi olmayan, du-
ruk... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 5/ Japon lirik dra-
mõ... Akõl. 6/ İlkel benlik... Osmanlõlarda akõncõlar ocağõ-
nõn komutanõ. 7/ Peru’nun para birimi... Gece yapõlan si-
nema ya da tiyatro gösterisi. 8/ Düşünülenin tersini söy-
leyerek yapõlan ince alay... Toprak damlarõ sõkõştõrmakta
kullanõlan taş silindir. 9/ İleri gelme, çõkma... Hatay ilin-
de bir õrmak.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
İ S F E N D A N
S U A R E L E Y
K R O M A İ K A
E S A S S P İ L
L O Ş U M A R
E M B R O Ş H
N A Ş A L A M A
T E L V E E N
S A F E N A Y İ
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
“Değerbilir Halkımızın Kahraman Malul
Gazilerine Uzanan Sağlık Eli”
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ
ELELE VAKFI
TC Ziraat Bankası
Ankara Kızılay Ş. 39025990-5002 TL
Tel: 0312 431 99 36 www.elele.org.tr