22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 26 MAYIS 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Daha işin başında söylemiş- tim. Siyasal’ı bitirmişti, İngilizcesi iyiydi, Doğan Avcıoğlu’nun ya- nında çalışmıştı. ‘Devrim’de im- zasız çıkan yazıları o hazırlı- yordu. Genellikle geriliğe, irtica girişimlerine karşı çıkan bir tu- tumu vardı! İlle de gazeteci olmak isti- yordu. ‘Cumhuriyet’in Ankara Bürosu’ndaydı. Bir gün karşı- laştık, baktım, gazetecilikten vazgeçmiyor. Kendimce bir öğüt vermek, belki de uyar- mak istedim: “Bırak gazeteciliği. Harici- ye’ye gir. Tam diplomat olacak adamsın. Yarın bir gün bü- yükelçi de olursun. Gazeteci- likte, olsa olsa yazı müdürü olursun; yazarlığın olsaydı bel- ki bir köşe yazarı?.. En iyisi Ha- rici’ye! Bir gün büyükelçiliğini de görürüz...” Olmadı. Yapmadı! Önce An- kara Büromuzun şefi oldu. Gö- zü, kapağı İstanbul’a atmak- taydı. Oktay Kurtböke Genel Yayın Müdürlüğü’nden ayrılın- ca bu göreve kendini uygun gördü. Nadir Nadi sormuştu: “Sana göre kim olmalı?” Üç aday vardı. Ben o günlerin ya- zı işleri müdürü Orhan Erinç, dedim. Ama Hasan Cemal ağır bastı. Dil biliyor, öğrenimli, ya- kışıklı diye mi, bilmem! On beş yıl sürdü bu görev- deki çalışması... Avcıoğlu’nun yanındaki kişi, yavaşça değişir olmuştu. Cumhuriyet’in temel il- kelerini umursamıyor gibiydi. Hani şu “İkinci Cumhuriyetçi” takımın öncüsü olmayı ister gibi... Nadir Bey öldü. Hasan Cemal işi büyüttü. Başka yollar, or- taklıklar aradı. Bizler koptuk gazeteden, İlhan, Ali, ben ve bizden yana tüm arkadaşlar. Tek başınaydı. Kendi tuttuğu ki- şilerle, yazarlarla... Ama çok sürmedi. Cumhuriyet’in satışı 130 binden 30 binlere düşünce, çaresiz çekip gitti, gitmeyi bildi... Sonra da günü gününe tuttuğu notları “Cumhuriyet’i Çok Sev- miştim” adlı bir kitapta yayım- ladı. Başta İlhan’a, sonra hepi- mize, olur olmaz sataşmalar, ol- madık suçlamalarla!.. Bütün bunları niye yazdım? 13 Mayıs 2009 günü Milli- yet’te çıkan yazısını okuyunca, dayanamadım. Epeydir yazdık- larını beğenmiyordum, şöyle bir göz gezdirip bırakıyordum. Ama bu yazıda suçladıkları, yargılamaya kalkıştıkları, kendini dev aynasında gören birinin varlığını ortaya çıkardı. Hasan Bey, kendini hem savcı, hem yargıç, hem de iktidarın güçlü bir görevlisi sanmaya başlamış... Ne, General Eruygur’u bırak- mış, ne Büyükanıt’ı, ne de öte- ki emekli generalleri! Ergenekon adlı uyduruk davanın baş sa- vunucusu olmak yetmiyor, her şeyi onlara öğretmek yolunda, ne yapmalılar, ne etmeliler bir bir yazmış.. bir daha bir daha: “Darbe günlüklerinden Ergene- kon’a çekin bir çizgi, üşenmeyin” diyor. Hedefinde yine ‘Cum- huriyet’ var, Mustafa Balbay var... Neymiş, bir manşet çek- mişler ‘Genç subaylar rahatsız’ diye. Bu da Balbay’ın işiymiş! Bir de ekliyor, “Üşenmeyin bir çiz- gi çekiverin, eğer demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusun- da bir duyarlığa sahipseniz” di- yor. Kendisinde böyle bir du- yarlılığın izi var mı? Olsa Baş- bakan’ın “Ben Ergenekon’un Savcısıyım” demesinden sonra Silivri Cezaevi’ne tıkılan, bir yıl- dan daha çok zamandır hapis- lerde çile çeken insanların du- rumunu da bir an düşünürdü... “Ergenekon’un ciddiyetine iliş- kin çok fazla kuşku kalmaz” de- mekten de çekinirdi! Vaktiyle, benim dediklerimi dinleseydi, şimdi böyle acıklı bir duruma düşmezdi. Hem acıklı, hem de çirkin, ayıp, utanılası!. Bir çeşit jurnalcilikten de beter.. Kendini devletin savcısı, yargı- cı yerine koymak!. Ha, bir de kendi başına Kürt sorununu çözümlemeye kalkması... Demiştim, bir gün elçi de olur- sun, bir gün belki dışişleri baka- nı da!. Şimdi ola ola, vara vara, nerdesin; iyi düşün, doğru dü- şünme yeterliliğin kalmışsa... PENCERE Uğur Dündar Örneği... Uğur Dündar’ı tanıtmaya gerek yok; medya- nın pisliğe, rezilliğe, çıkarcılığa bulaşıp tam an- lamında yozlaştığı bir dönemde dürüst gazete- ciliğe örnek gösterilecek bir Atatürkçü... Uzun yıllardan beri bu kişiliğini çeşitli sınavlarda kanıtlamış bir gazeteci... Savcı Zekeriya Öz ve arkadaşları Ergenekon’un ikinci iddianamesinde Uğur Dündar’a da yer ver- mişler... Neden?.. Bu ‘neden’ sorusunun yanıtı bellidir, Ergene- kon tertibi yürüdükçe daha belirgin biçimde or- taya çıkacaktır... Olayın ilginç yanı şu: Savcı Zekeriya Öz ve arkadaşları yalnız Uğur Dündar’ın adını geçirmekle kalmıyorlar, eşi Ya- semin Baradan’a da iddianamede yer veriyor- lar... Neden?.. Uğur Dündar bu nedenle bir gazeteci ve yurt- taş olarak sert tepki gösterdi ve savcıların ama- cını sorguladı... Ergenekon iddianamesi Uğur Dündar ve eşinin yurtdışına çıkışlarına ilişkin bir bölümü neden ele alıyordu?.. Niçin?.. Köktendinci Vakit gazetesi Dündar’lara ilişkin olduğunu ileri sürdüğü yurtdışı çıkış kayıtlarını ya- yımladı... Ve Uğur Dündar’a adeta bir saldırı savaşı aç- tı... Peki, iktidar yalakası Vakit gazetesinin kayna- ğı neydi?.. Kaynak sonunda açıklandı: F tipi polis... Yapılan araştırmada Vakit’e bu yayını sağlamak için Uğur Dündar ve eşinin ülkeye giriş çıkış ta- rihlerinin 20 Şubat 2009 ile 14 Mayıs 2009 ara- sında tam 16 emniyet birimi tarafından incelen- diği ve tam 56 kez sorgulandığı anlaşıldı... Kayıtları sorgulayanlar arasında Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Emniyet Mü- dürlüğü’ne bağlı birimler vardı... Milliyet gazetesi bu konuda ayrıntılı bir haber yayımladı... Uğur Dündar olaydan sonra dedi ki: “- Bir gazetecinin özgürlük alanının, özel ha- yatının ne denli kuşatıldığını, ne denli büyük bir gözetim altında olduğunu gösteren hukuk ve ah- lak dışı bir durumla karşı karşıyayız.” Uğur Dündar’a uygulanan yöntem Ergenekon soruşturmasının amacını da vurguluyor... O amaç nedir?.. Ülkede dürüst, çağdaş, ağırlıklı, özgürlükçü ve laik kim varsa icabına bakmak... Uğur Dündar olayı tekil değildir... Ekleriyle birlikte 300.000 sayfa tutan iki Erge- nekon iddianamesinde nice kimsenin hayatı, onuru, güvenliği, saygınlığıyla oynamak için ni- ce gerçek dışı dedikoduya yer verilmiştir. Bilindiği gibi adalet ile rezalet arasında büyük bir fark vardır... Bu farkın Ergenekon soruşturmasında ortadan kalktığı yadsınamaz bir gerçek... A dõna “Ergenekon” adõ verilen davanõn 12. dalgasõna geçen nisan ayõnda ulaşõldõ. Ucu açõk olan bu davada daha kaç dalga gerçekleşecek ve da- ha kaç iddianame yazõlacak, henüz bilinmiyor... Ergenekon hakkõnda yazõ yaz- mak da epeyce güçleşti. Bir yanda süren bir dava var, diğer yanda da li- beral diye adlandõrõlan yazarlarõn baskõsõ... Ergenekon’u eleştiren yak- laşõmlara hemen “darbeci” ya da demokrasi karşõtõ olmak yaftasõ ya- põştõrõlõyor. Ancak 12. dalgada özellikle üni- versite rektörleri ve öğretim üyele- rinin tutuklanmasõ, yakõnda kaybet- tiğimiz ÇYDD Başkanõ değerli yurt- sever Türkan Saylan’a reva görü- len davranõşlar yandaş basõn kuru- luşlarõndaki gazetecileri bile ürküt- tü. Ergenekon’un sert yöntemlerine karşõ yazõlar yazmalarõna neden ol- du, hatta “Bu kadar da olmaz” de- me noktasõna geldiler. Bu noktada gerek içte, gerekse dõş- ta davanõn hukuksal boyutunu ilgi- lendiren açõklamalarõn yapõlmasõ yoğunlaştõ. Bu yazõmõzda bu hukuk dersleri üzerinde kõsaca duracağõz. Birincisi; Anayasa Mahkemesi Başkanõ Haşim Kılıç’õn, Anayasa Mahkemesi’nin 47. kuruluş yõldö- nümü töreninde yaptõğõ konuşmadõr. Sayõn Kõlõç direkt olarak Ergenekon davasõna gönderme yaparak şunla- rõ söyledi: “Yargı kararı olmadan suçlu ilan edilen insanların onurları yok edilmektedir. Bu bir insanlık suçudur. Yasaları uygulama aşa- masındaki özensizlikler, insanla- rın haysiyet ve şerefi üzerinde onarılması güç yaralar açmakta- dır... Yok edilen insanlık onuru- nun doğurduğu öfke, demokrasi- den ve hukuk devletinden intikam alma duygusuna dönüşmeden, ge- rekli olan her türlü düzenleme aci- len yapılmalıdır.” Aynõ günlerde Türkiye’deki 57 ba- ro başkanõ, Türkiye Barolar Birliği Başkanõ ve ülkemizde kabul gören en üst düzeydeki ceza hukuku uz- manlarõ (11 ceza hukuku profesörü ve 3 ceza hukuku doçenti) ortak im- zaladõklarõ çok önemli bir bildiriyi “Hukuk Devleti İçin Kamuoyuna Duyuru” başlõğõyla yayõmladõlar. Baro başkanlarõ ve saygõn ceza hu- kuku uzmanlarõ, herkes için vazge- çilmez temel hak ve özgürlüklerin ve geleceğimizin güvencesi olan hukuk devleti için açõklanan bu bildirile- rinde hukuk devleti için vazgeçilmez nitelikteki 50 maddeyi art arda sõ- raladõlar. Anayasa ve Ceza Muha- kemesi Yasası’nõn yanõnda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Tür- kiye’nin taraf olduğu tüm ulusla- rarasõ sözleşmelere göre herkesin “kişi hürriyeti ve güvenliğine sa- hip olduğu” hatõrlatõlarak, özetle şu uyarõlarda bulunuldu: Sanıktan delile gidilemez • Basõn ve yayõn organlarõ kesin hükümle mahkûm olmamõş kişileri toplum gözünde suçlu ilan edecek yayõnlar yapamaz. Gizlilik kapsa- mõndaki delillerin basõn ve yayõn or- ganlarõnda günlerce yayõmlanmasõ vahim (ağõr) bir hukuk ihlalidir. • Çağdaş ceza yargõlamasõnda sanõktan delile gidilemez. • Gizli tanõk beyanõ, adil yargõ- lanmayõ etkileyecek şekilde kulla- nõlamaz. Gizli tanõğõn beyanõna yal- nõzca yan delil olarak başvurulabi- lir. • Bir soruşturmada kişinin ifade vermesi gerektiğinde, onun davet edilerek ifadesinin alõnmasõ esastõr. Kişinin, ifade vermek için yakalan- masõ ve gözaltõna alõnmasõ hukuka aykõrõdõr. • Telefon dinleme tedbiri kişile- rin özel hayatõna bir müdahale ol- duğu için, kanundaki şartlarõn ta- mamõ oluşmadan uygulanmamalõdõr. • Yargõtay kararlarõnca da ortaya konulduğu üzere telefon dinleme tutanaklarõ maddi delillerle destek- lenmediği sürece delil olarak kabul edilemez. • Bir soruşturma, toplumu sürek- li tedirgin edecek, bireyleri endişe- ye sürükleyecek yaygõnlõk, genişlik ve süreklilikte yapõlamaz. • Ceza davalarõ her türlü anayasal ve yasal güvence sağlanarak, en kõ- sa sürede bitirilmelidir. Aylarca tu- tuklu kalõnarak duruşma beklemek, adil yargõlama ile bağdaşmaz. Bu önlemler ve kurallar hukuk devleti ilkeleri içinde sõralanõyor ve adeta ceza hukukçularõ için bir reh- ber niteliği taşõyan bu bildiri şöyle sonuçlanõyor: “Ceza yargılaması kurallarına uyulmaması suçtur. Kurallara uy- mayanlar hakkında soruşturma başlatılması gerekir. Hukuk dev- leti başka türlü korunamaz. Yar- gıya güven başka türlü sağlana- maz.” Bu bildirinin etkileri sürerken Yargõtay Onursal Başkanõ Sami Selçuk da “Ergenekon” kitabõnõ ya- yõmladõ. Sami Selçuk “Adıyla Siyasallaşan Bir Dava - Ergenekon” adlõ kita- bõnda aynen şöyle diyor: “Ergenekon davası siyasi bir davadır. Suç siyasi diye dava si- yasallaştırılamaz. Dava A’dan Z’ye siyasallaştırılmıştır.” Uzun yõllar Yargõtay başkanlõğõ ya- pan ceza hukukçusu Dr. Sami Sel- çuk, Ergenekon davasõnõ ünlü ‘Drey- fus’ davasõna benzetiyor ve Erge- nekon davasõnõn baştan kirletildiği- ne işaret ediyor. Tam bu kitaplar, bildiriler ve ko- nuşmalar tartõşõlõrken Amerikan Dışişleri Bakanlığı da mayõs başõnda yayõmlanan yõllõk terör raporunda, Ergenekon davasõnõn ayrõntõlarõnõ süphe verici bulduğunu belirtti ve “Ergenekon’un bir terörist orga- nizasyon olarak örgüt varlığı tar- tışmalıdır” denildi. (2 Mayõs 2009, Milliyet) ‘Kuşku verici’ Sözünü ettiğimiz raporda Erge- nekon soruşturmasõ için “murky” kelimesi kullanõlõyor. Redhouse Sözlüğü dahil İngilizce sözcükler bu kelimeyi “karanlık, kuşku verecek şekilde bulanık, anlaşılması güç” olarak tanõmlõyor. Hatta, bu kelime İngilizcede eşanlamlõ olarak “şüp- heli, belirsiz, iç karartıcı, kirli” ta- nõmlarõna da tekabül etmektedir. Anõmsanacağõ üzere, Şubat 2009’da da Amerikan Senatosu İn- san Hakları Raporu yayõmlan- mõştõ. Bu raporda, Ergenekon so- ruşturmasõndan “...aralarında say- gın işadamları, gazeteciler ve eski askerlerin de bulunduğu 90 kişi- nin” ve “...bazı basın mensupları ve hükümeti eleştiren çevrelerin tutuklandığı, bu nedenle tutukla- maların siyasi amaçlı olduğunun düşünüldüğü, pek çok kişinin hiç- bir neden açıklanmadan aylarca gözaltında kaldığı” belirtilmişti. Hatta, Nisan 2009’da, ABD Baş- kanõ Obama’nõn ziyaretinden önce Ankara’ya gelen ABD Dõşişleri Ba- kanõ H. Clinton’a, Başbakan Er- doğan bu rapordan söz ederek şi- kâyetçi olmuştu. Bu gelişmeler sürerken, Avrupa Birliği (AB) Parlamentosu, mayõs ayõ başõnda Türkiye konulu bir top- lantõ düzenledi. Eleştiri dozu epey- ce yüksek geçen “Türkiye’de De- mokratik Süreç” başlõklõ oturum- da AB genişlemeden sorumlu üye- si Olli Rehn, Ergenekon konusunun AB tarafõndan yakõn takip altõnda ol- duğunu belirtti. Ergenekon davasõ- nõn önemine vurgu yapan Rehn, sü- reçteki kimi kuşkularõ şöyle dile getirdi: “Ergenekon soruşturmasının son dalgalarında hukukun üstün- lüğü ilkesinin tam olarak uygula- nıp uygulanmadığı ya da tutukla- maların ardında başka bazı siya- si amaçların olup olmadığı sor- gulanabilir... Gelişmeleri çok ya- kından izliyoruz ve bu konuya sonbahardaki ilerleme raporunda mutlaka yer vereceğiz.” Bu paragraf, AB’nin Ergenekon uygulamalarõnõ mercek altõna aldõğõnõ göstermektedir. İnsancıl boyut Ergenekon’un hukuksal boyutuy- la ilgili olarak tüm bu iç ve dõş ge- lişmeler sürerken, kuşkusuz konunun bir de insancõl boyutu var. Silivri’de aylardõr tutuklu olarak davayõ bek- leyen saygõn kişiler var. Silivri adeta bir akademik dünya- ya dönüştü. Silivri Tutukevi’nde bir “TC Silivri Üniversitesi” ko- laylõkla kurulabilir. Dünyaca ünlü böbrek ve karaciğer “plantasyon” cerrahõ, Başkent Üni- versitesi gibi çağdaş bir eğitim ku- rumunu yaratan Rektör Mehmet Haberal içeridedir. Türkiye’nin üç çağdaş üniversite- sinin yaratõlmasõnda büyük katkõla- rõ olan üç ünlü rektör ve bilim ada- mõ, Uludağ Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, 19 Mayõs Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay ve Malatya İnönü Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu tutuk- landõlar ve içerideler. Değerli bilim adamõ, ekonomist ve AB uzmanõ sevgili dostum Prof. Dr. Erol Manisalı tutuklandõ ve içeride. Türkiye’de kamu hukuku, özellikle partiler hukuku üzerinde derinle- mesine bilgi sahibi, yüzlerce maka- le ve onlarca kitabõn yazarõ, İşçi Par- tisi Genel Başkanõ Dr. Doğu Pe- rinçek neredeyse bir yõldõr içeride- dir. Esenyurt’u çağdaş bir kent ya- pan Dr. Gürbüz Çapan içeridedir. Yõllarõn gazetecisi ve televizyoncu- su Tuncay Özkan içeridedir. Dostum, mesai arkadaşõm, değer- li gazeteci, yüzlerce makale ve on- larca kitabõn yazarõ Sevgili Musta- fa Balbay 82 gündür tutukludur. Tüm bu saygõn bilim adamlarõ, tüm bu gazeteciler bir araya gelseler, Si- livri’de ciddi bir üniversite oluştu- rabilirler. Ancak bu bilim adamlarõ, henüz tutuklanma nedenlerini dahi bilmi- yorlar. Böylesi bir durum hukuk devletinde, AB’ye girmek isteyen bir ülkede olabilir mi? İnsanlõğa hizmetten başka bir amaçlarõ olmayan, üniversitelerinde binlerce öğrenci, doktor, doçent, profesör yetiştiren bu bilim adam- larõnõn, Türkiye’nin her il ve ilçe- sinde örgütü olan İşçi Partisi Genel Başkanõ Dr. Perinçek, Dr Gürbüz Çapan, gazeteciler Özkan ve Sevgili Balbay’õn içeride tutulmalarõ, yu- karõda da belirttiğimiz gibi dalga dal- ga bütün dünya kamuoyunda, Ame- rika ve Avrupa’da etkilerini sürdü- recektir. Kuşkusuz bu tutumlar Tür- kiye için olumsuz sonuçlar yarata- caktõr. Temel hukuk kurallarõ ve temel hak ve özgürlüklere saygõ, hukuk devletinin en temel işlevi ve gör- evidir. İçeride ve dõşarõda giderek yo- gunlaşan hukuk derslerine dikkatle ve özenle eğilmemiz gerekiyor. Silivri ve Hukuk Dersleri Dr. Alev COŞKUN Ergenekon’un hukuksal boyutuyla ilgili olarak tüm bu iç ve dõş gelişmeler sürerken, kuşkusuz konunun bir de insancõl boyutu var. Silivri’de aylardõr tutuklu olarak davayõ bekleyen saygõn kişiler var. Silivri adeta bir akademik dünyaya dönüştü. Silivri Tutukevi’nde bir “TC Silivri Üniversitesi” kolaylõkla kurulabilir. EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bir Ağabey Olarak...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle