25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada gitmeleri önlenen AKP milletvekilleri nasıl korunu- yorsa, yasanın DTP’ye de aynı biçimde uygulan- masını istiyorlar. Aman geçen yıllarda (1994) polisin Kürt kökenli mil- letvekillerini TBMM’den alarak adliyeye götürdüğüne benzer bir olay çıkmasın diye devletin yasaları, hü- kümet; şiddetli poyrazda karaya vurmamaya çalışan küçük tekneler gibi ne yapacağını şaşırmış durum- da. Kürt sorununda çözüme yaklaşıldığı izlenimi ve- ren Çankaya’daki AKP’linin “İyi şeyler olacak” sözünü irdelerken bile hükümetin sağlayacağı yeni olanak- larla yetinmeyeceklerini açıkça ilan ediyorlar. Terör örgütünün ateş kesmesini veya dağdan in- mesini sağlayacak hangi önlemler alındığı veya alı- nacağı bile tartışma, araştırma konusu iken… Düzenledikleri mitingde, Ahmet (Kürt) Türk’ü bi- le aratacak sertlikte konuşma yapan enine doğru ge- niş bir kadın; adı Emine, soyadı eline almadığı ay- na olan bir milletvekili… Çözüm adına ne verirsen ver yetinmeyeceklerini gırtlağının olanca gücüyle bağırarak şöyle özetliyor: “İyi şeyler olmuyor!” İyi şeyler olmasının koşullarını da açıklıyor: Silahların susmasını mı istiyorsun ey Türk devle- ti; önce Güneydoğu’daki (askersel) operasyonları dur- dur!.. PKK ile uzlaşmak mı istiyorsun ey Türk devleti; İm- ralı’daki katil Öcalan’la diyalog kur! Ey Türk devleti; okullarda Kürtçe eğitim başlat. Kürtleri de bir ulus olarak tanı! Arkasının nasıl geleceğini görmemek için insanın kör olması gerek… Anayasaya iki ulus, Türk ve Kürt ulusları yazıl- madıkça -CHP’nin önerdiği gibi- Kürtçe yayın yapan TV’lere devlet yardımı gibi yeni önlemler, yeni kül- türel haklar fasa fiso. Her aşamada yeni bir aşamayı öne sürerek; adım adım “malum hedefe” doğru ilerliyorlar. Geçen perşembe haber bültenlerinde kamuoyu- nu heyecanlandıracak bir haber yayımlandı: “Genelkurmay Başkanı ve Başbakan Çankaya’ya çıktı. Üçlü görüşmelerde Kürt sorununun çözümü- nü içeren hızlı bir trafik yaşandı!” Oysa yıllardır perşembe günleri Çankaya’nın; Başbakan ve Genelkurmay Başkanı ile “mutat haf- talık görüşmeler” yaptığını artık ilkokul öğrencileri bi- le biliyor. Ama medyamız Kürt sorununa çözüm arayışına öy- le sarıldı ki, neyin ne olduğuna bakmadan Çanka- ya’daki mutat görüşmeleri bile olağanlıktan çıkarı- yor, olağanüstü bir kimlik veriyor. Bu nasıl bir devlet yönetimi? Çankaya’daki, içeriği boş bir cümle söylüyor. Mu- halif olan olmayan ne demek istediğini keşfetmeye çalışıyor. Başbakan ise Güneydoğu sınırında mayından te- mizlenecek arazilerin İsraillilere peşkeş çekileceği- ni kanıtlarıyla ortaya koyan muhalefet partilerine ya- nıt verirken “Farklı kimlikte olanlar kovuldu. Bu faşi- zan bir yaklaşımın sonucuydu” diyor ve sonra: Bir araya gelen yüz akıllı, taşı kuyudan çıkaramı- yor. “Acaba Lozan Antlaşması’na göre uygulanan mübadeleden mi söz ediyor” diye soran sorana. Yunan medyası yakalamış balığı; RTE’nin nereye varacağını kestiremeden ortaya salladığı farklı etnik kimlikte olanları kovmakla ne kazandık söyleminin, “tarihsel bir özeleştiri anlamına” geldiğini yazıyor. Aralarında bu kadarıyla yetinmeyenler de var. Yu- nan Mega TV’si RTE’yi bir adım daha atmaya çağı- rıyor. RTE’den mübadele ile Anadolu’dan anavatanla- rı Yunanistan’a giden “Rumların gayrimenkul üze- rindeki haklarını iade etmesini” istiyor. Etnik konular, öyle sorunlar ki… ver, ver… doy- mayacaklar! İstanbul B 25 Edirne PB 27 Kocaeli PB 24 Çanakkale B 25 İzmir B 30 Manisa PB 30 Aydın B 32 Denizli PB 28 Zonguldak Y 20 Sinop Y 21 Samsun Y 19 Trabzon Y 20 Giresun Y 20 Ankara Y 21 Eskişehir B 21 Konya B 21 Sıvas Y 17 Antalya B 29 Adana B 30 Mersin B 27 Diyarbakır B 27 Şanlıurfa B 28 Mardin B 24 Siirt B 25 Hakkâri Y 16 Van Y 16 Kars Y 13 Oslo Y 18 Helsinki Y 13 Stockholm Y 23 Londra Y 17 Amsterdam Y 18 Brüksel Y 17 Paris Y 18 Bonn Y 22 Münih Y 23 Berlin Y 32 Budapeşte B 31 Madrid PB 26 Viyana Y 28 Belgrad PB 30 Sofya PB 26 Roma PB 24 Atina Y 26 Zürih Y 24 Moskova PB 20 Aşkabat Y 30 Astana B 23 Taşkent B 34 Bakû PB 20 Bişkek B 28 Tiflis Y 15 Kahire B 31 Şam B 30 Ülkemizin iç doğu ke- simleri parçalı çok bu- lutlu, Karadeniz, iç Ana- dolu’nun kuzeydoğusu ile Ankara, Kırıkkale, Muş ve Van çevreleri sağanak ve gökgürültülü sağa- nak, diğer yerler az bu- lutlu geçecek. Yağışlar Doğu Anadolu’nun ku- zeydoğusu ve Orta Ka- radeniz’in iç kesimlerin- de kuvvetli olacak. 26 MAYIS 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLERİN DEVAMI 19 Endüstri Devrimi’nin getir- diği milliyetçilik ideolojisi si- yasal olarak iki farklı yol izledi: 1) Demokratik milliyetçilik. Bu akım liberal sağ ve de- mokratik sol olarak iki ana si- yasal çizgide insan haklarına dayalı çağdaş demokrasinin temellerini attı. 21. yüzyılda bu iki ana akım, küreselleşerek milliyetçiliği de aşan bir biçimde demokrasi ve insan hakları bağlamında gelişiyor gibi görünüyor. 2) Faşist milliyetçilik. Bu akım ırkçı temellere dayalı bir ideolojik yaklaşım ile ser- mayenin de desteğini alarak to- taliter bir uygulamaya dönüş- tü. Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini liderliğinde siyasal iktidarı ele geçirdi. Irkçı bir yaklaşımla Yahudi soykırımı yaptı. İkinci Dünya Savaşı ile de tüm dünyayı kana buladı. 21. yüzyılda faşist milliyetçi- lik, kınanan, korkulan, bir daha ortaya çıkmaması için önlem- ler alınan bir akım niteliğinde. 20. yüzyıl, faşizmin ve Stalinist komünizmin acılarıyla geçti. Her iki rejim de tarihe karıştı. 21. yüzyıla her iki rejimin de ortak noktası olan otoriter-to- taliter rejimlere karşı demok- rasiyi, insan haklarını koruyan önlemlerle girildi: Anayasa mahkemeleri ku- rulmuştu. İnsan haklarını korumak ve geliştirmek için uluslararası gö- zetim ve denetim örgütleri oluş- turulmuştu. Avrupa Birliği gibi ulusdev- letler üstü siyasal oluşumların temelleri de yine insan hak ve özgürlükleri bağlamında atıl- mıştı. Fakat bir yüzyıldan ötekine geçiş, bir evin kapısının kapa- nıp, öteki evin kapısının açıl- ması gibi kesin ve tortusuz bir biçimde olamıyor. Komünizme karşı ABD tara- fından geliştirilen dinci ve mil- liyetçi politikaların tortuları 20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçiş dö- neminde özellikle Balkanlar’ı, Kafkaslar’ı ve Ortadoğu’yu ka- na buladı. Ve ABD’nin önderliğinde başlayan Küreselleşme de bu dinci ve milliyetçi tortulardan nasibini aldı. Ama yeni dönemin ideoloji- si, milliyetçiliği de aşan, özel- likle faşizmi ve komünizmi mahkûm eden insan hakları ve demokrasi söylemine da- yalıydı. Totaliter öğeleri de içinde barındıran bu tortular, demok- rasi ve insan hakları ideolojisi ile nasıl telif edilecekti? ABD bunun da çözümünü buldu: Dinci ve milliyetçi ideolojiler demokrasi ve insan hakları bağlamında savunulacak, des- teklenecek ve yaşatılacaktı. Burada bir küçük sorun da- ha ortaya çıktı: Milliyetçilik, ABD’nin liderli- ğindeki Küreselleşmenin önün- de bir ayak bağı olarak görü- nüyordu; bu nasıl çözülecekti? ABD karşıtı milliyetçilikler fa- şizmle özdeşleştirildi ve mah- kûm edildi; ABD’nin kullandığı mikro milliyetçilikler korundu. Dincilik ise insan hakları bağ- lamında ele alındı ve yüceltildi. Postmodern felsefe ve kültür akımları da bu siyasal tercihin destekçileri olarak devreye so- kuldu. Sonuç olarak 20. yüzyıldaki klasik faşizm ile 21. yüzyılda- ki neofaşizm arasında şu fark- lar ortaya çıktı: 1) Dinci ideoloji, milliyetçi ideolojinin yerini aldı. 2) Küresel sermaye, ulusal sermayenin yerine geçti. 3) Dinci ideolojiler, tam kar- şıtı oldukları demokrasi ve in- san hakları bağlamında savu- nulmaya başlandı; zaman za- man kaba milliyetçilikle de des- teklendi. 4) Uluslararası sermaye kü- reselleşme adına desteklen- meye başlandı. 5) Sonuç olarak neofaşizm, küreselleşme süreci içinde, demokrasi ve insan hakları bağlamında savunulur hale ge- tirildi. 6) Bu “örtülü” ve “maskeli” ni- teliği nedeniyle de neofaşizmle mücadele klasik faşizmle mü- cadeleden çok daha zorlaştı. İşte Türkiye’deki “liberal fa- şistler” yani eski solcu yeni İkinci Cumhuriyetçiler ve dinci- ler yukarda açıkladığım bu kar- gaşalıktan yararlanıp güya de- mokrasi ve insan hakları adına ama aslında bunları ortadan kaldıracak bir biçimde Türkiye’yi neofaşistik bir yapıya doğru hızla sürüklüyor. Buna karşı direnenleri de ya “Jakoben Kemalist” ya “as- kerci” veya “darbeci” olmakla suçluyorlar. “Ergenekon”a bir de bu açı- dan bakılmalıdır. ekongar@cumhuriyet.com.tr www.kongar.org AYDINLANMA EMRE KONGAR Neofaşizm-II: Klasik Faşizm ile Neofaşizmin Farkları Mayınlı Topraklar Sadece Toprak Değildir! Baştarafı Arka Sayfada 44 yıllık tahsisi duru- munda şirketin elde ede- ceği tarımsal gelir 880 milyon dolardır. Böylesi- ne stratejik bir bölgede, hiçbir yabancı şirketin ya- rım yüzyılda 880 milyon dolar kazanmak, başka bir deyişle yalnızca tarım yapmak peşinde koşma- yacağı açıktır.” 44 yõl neredeyse yarõm yüzyõl, kim öle kim kala ve Kõbrõs’õn üçte ikisi kadar toprak yabancõlarõn elinde. Yeraltõnda nükleer bomba bile yaparsõn. Kimsenin ruhu duymaz. Bazõlarõ şöyle diyebilir, “Canım ne olacak, bıra- kalım yabancılar mayını- mızı toplasın, ayrıca bu iş için bizimkileri kullana- caklar, o bölgedeki işsizliğe bir çare bile olabilir.” Hiçbir şey bu kadar ma- sum değil. Araziyi İsrailliler temizlemek istiyorlarsa, Baş- bakanõmõz bu kadar direti- yorsa, mutlak ve mutlak Amerika bu işin içindedir. Sadece dünyada zedelenen itibarõ nedeniyle kendi adõnõ kullanmõyor, işi bitirmeyi ta- şerona bõrakõyor. Sözü Bekir Yõldõz’õn o yö- re insanõnõn çetin yaşam ko- şullarõnõ anlatan Kaçakçõ Şa- han adlõ hikâyesiyle bitirelim. Ekmek parasõ için kaçak- çõlõk yapan Şahan, kaçak dö- nüşü bir mayõna basarak ya- şamõnõ yitirir. Ertesi gün jan- darmalar yanlarõnda Kaçak- çõ Şahan’õn ölüsü, Kaçakçõ Şahan’õn köyüne gidip “Bu kimin ölüsü” diye sorarlar, köy meydanõna sõralanan er- keklerin hiçbirinden tek bir ses çõkmaz. Jandarmalar bek- lerler, kimse ölüye sahip çõk- mamaktadõr, hava kararõr ve jandarmalar ölüyü köy mey- danõnda bõrakarak köyü terk ederler.. İşte o zaman Ka- çakçõ Şahan’õn babasõ, oğlu- nun başucuna gelir, oğlunun parçalanmõş cesedine şef- katle sarõlõr ve ölünün ağzõ- nõ açarak, oraya saklanmõş al- tõnõ alõp gider. Böylesine daha nice acõ- larõn yaşanmõş olduğu bu topraklarõ yabancõlara peşkeş çekmek biraz zor olacak. Ol- malõ da! IŞIL ÖZGENTÜRK OKTAY EKİNCİ İstanbul Büyükşehir Belediye- si’nin (İBB) Taksim Meydanõ’na “dini tesis” öngören planla ilgili 21 Mayõs 2009 tarihli açõklamasõ, yasal süreci “eksik” yansõtõyor. Dahasõ, sadece “camiyi destek- leyen yanlış bilgiler” veren ve ay- nõ caminin “geçersiz”liğine dair mahkeme hükümlerini ve şehir- cilik kararlarõnõ “yok sayan” içeriğiyle de İBB’nin kurumsal ki- şiliğine yakõşmayan “çarpıt- ma”larla kaleme alõnmõş... Alanõn 1977 planlarõnda “cami, çarşı ve otopark”a ayrõldõğõ be- lirtilirken bu tanõmõn ilerleyen yõllarda “yargı kararıyla iptal edildiği”nden söz edilmeyen açõk- lamada, Anõtlar Kurulu’nun da aynõ dönemdeki “olumsuz” gö- rüşlerinden tek satõr yok!.. Anõmsanacağõ gibi, 1997’de dönemin Koruma Kurulu Başka- nõ Prof. Dr. Semavi Eyice, döne- min RP’li Kültür Bakanõ İsmail Kahraman tarafõndan “rencide” edici bir şekilde ve “Camiye im- za atmadı, imzayı ben attım ka- pının önüne koydum..” dene- rek görevden alõnmõştõ. Aynõ ba- kanõn Eyice yerine kurula atadõğõ mimar Kadir Topbaş da hemen ilk demecinde “Taksim Camisi’ni destekliyorum, onun için kurul üyesi oldum” diyebilmişti... Şimdi de Topbaş’õn yönetimin- deki İBB açõklamasõnda, Tak- sim’deki “mevcut mescit”i yeni- den düzenleme amacõnõ taşõyan plan değişikliği için “Yeni bir di- ni tesis alanı kararı mevzu bahis değildir..” denilmesine rağmen aynõ yerdeki otopark alanõnõn “ca- mi yeri” şeklinde tanõmlanmaya devam edilmesi de “çelişkileri” doruğa çõkarõyor. Çünkü, Koruma Kurulu’nca 7 Ocak 2009’da “uygun görüldü- ğü” belirtilen ve 15 Mayõs 2009’da da İstanbul Büyükşehir Mecli- si’nde kabul edilen plandaki “di- ni tesis” alanõ şimdiki otoparkõ da içerirken bunun “teneke mina- reli” mescidin onarõmõyla sõnõrlõ olduğuna dair hiçbir not ya da ko- şul yer almõyor... Kanlı 1 Mayıs’ın ardından Taksim’de “meydana hâkim” bir caminin yapõlmasõ için ilk “resmi” girişimler 1977’deki “ge- rici saldırı”yla katliama dönüşen “kanlı 1 Mayıs”tan tam “12 gün” sonra başlatõlmõştõ. Bunun için de yine kanlõ 1 Mayõs’ta işçilerin üzerine ateş açõlan tarihi Su Mak- semi ve Sarnõç kalõntõlarõ yanõn- daki 2699 m2’lik otopark alanõna göz konulmuştu. Dönemin “Milliyetçi Cephe” hükümetinde Kültür Bakanlõ- ğõ’ndan Anõtlar Kurulu’na gön- derilen 13 Mayõs 1977 tarihli “ta- limat”la onaylanmasõ istenen “Taksim Camisi projesi”, kurul bu talimata uysa bile “mülkiyet sorunu” yüzünden gerçekleşe- medi. O yõllarda arsanõn 1624 m2’lik bölümüne sahip olan Zi- raat Bankası burada Taksim şu- be binasõnõ inşa etmeyi amaçladõ- ğõndan, cami amaçlõ ortaklõk tek- liflerini geri çevirdi. Aynõ arsada sadece cami değil, “meydandaki yoğunluk artışı” ve “tarihi yapılara komşuluk” nedeniyle banka şubesinin bile yapõlamayacağõna yönelik yargõ kararõnõn tarihi ise 07 Şubat 1983... İBB açõklamasõnda “geçerli”(!) gibi gösterilen 1977 yõlõndaki “Bakanlık talimatlı Anıtlar Ku- rulu Kararı”nõ ve buna koşut “çarşı (banka şubeli), cami ve otopark” planõnõ “iptal” eden Danõştay 6. Dairesi’nin 1983/556 sayõlõ kararõnda, aynõ yapõlaşma- nõn “şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun olmadığı” açõkça vurgulanõyor. Şehircilik skandalı Türk şehirciliğinin büyük isim- leri ve her biri o yõllarda bile “hocaların hocası” olarak say- gõnlõklarõyla ün yapan Prof. Kemal Ahmet Aru, Prof. Hande Suher ve Prof. Dr. Ayten Çetiner’den oluşan bilirkişilerin kapsamlõ ra- porlarõna belediyenin itirazlarõnõ “yetersiz” bulan Danõştay kara- rõnda, özellikle otopark alanõnõn kesinlikle yapõlaşmaya açõlama- yacağõ da yine açõkça belirtili- yor. İBB’nin şimdiki açõklamasõnda ise ne o saygõn bilirkişilerin ra- porlarõndan, ne yargõ hükümle- rinden ne de Koruma Kurulu’nun 1990’lõ yõllardaki benzer “ret” kararlarõndan söz ediliyor. Bu ne- denle Koruma Kurulu’nun, Tak- sim Camisi için “başkanın ol- madığı toplantıda(!) belirlediği uygun görüş” ile İBB Mecli- si’nin “onay” kararõ, her yönüy- le “şehircilik skandalı” olduğu gi- bi, “hukuk” karşõsõnda da ge- çerlilik taşõmõyor... Taksim’deki ‘Maksem’in yanõna planlanan ‘dini tesis’ için yargõnõn ‘yapõlamaz’ hükmü var Taksim’deki ‘cami planı’ geçersiz Camiye dönüşmesi “planlanan” teneke minareli mescit. Cami yapılmak istenen Sular İdaresi duvarında 1 Mayıs 1977’nin ünlü fotoğrafı. Kanlı 1 Mayıs basında tartışılırken Taksim camisi için de ilk resmi yazışmalar başlamıştı... SAVCILIKTAN YAZI İlhanSelçuk hukukaaykırı dinlenmiş Mahkemenin iletişimin dinlenilmesi ve kayda alõnmasõ kararõnda İlhan Selçuk’a “Terör örgütü üyesi olmak” suçunun yüklendiği belirtildi. Dinleme kararõnõn nedeni ise şöyle açõklandõ: “Şüphelinin suç işlemek için örgüt kurduğu, bu ör- gütün çok sayıda üyesinin bulunduğu yolunda bilgi toplanmış, kuvvetli şüp- he oluşmuşsa da örgüt mensuplarının tespit ve yakalanması, suçun işlendiği- ne dair delillerin toplanması, olayın aydınlatılması için şüphelinin telefonu- nun dinlenmesine ihtiyaç vardır.” Başka suretle, delil elde etme imkânõ- nõn bulunmadõğõnõ belirten mahkeme, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. ve 137. maddeleri uyarõnca Selçuk’a ait tele- fonun 3 ay süreyle dinlenmesine ve kay- da alõnmasõna karar verdi. Dinleme kararõ savcõlõğõn isteği üzerine dosyanõn eksik- siz hazõrlanabilmesi için soruşturmanõn devam ettiği 21 Mayõs ve 3 Haziran 2008 tarihlerinde iki kere uzatõldõ. Selçuk hak- kõnda, 6 Haziran 2008’de İstanbul 12. Ağõr Ceza Mahkemesi tarafõndan yine özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsav- cõlõğõ’nõn isteği üzerine yeni bir dinleme kararõ daha verildi. Kararda Selçuk’a ait iki sabit telefonun 3 ay süreyle dinlenil- mesine, kayda alõnmasõna, görüşme detay sorgulamalarõnõn yapõlmasõna hükmedil- di. Kararda, “Ergenekon Terör Örgü- tü”nün hiyerarşik bir yapõda ve çok katõ bir disiplin içerisinde hücre yapõlanmasõ olduğu bu nedenle örgüt üyelerinin örgüt içinde sadece kendi bilmeleri gereken kimselerle irtibatlõ olabilmelerine izin ve- rildiği kaydedildi. Örgütün diğer üyeleri- ni tanõmalarõna izin verilmediği, örgütün amaçlarõ doğrultusunda kamuoyunda in- fiale neden olabilecek eylemler gerçek- leştirebilecek kadar tehlikeli olduğu kay- dedilerek, şöyle denildi: “Fiziki takip, tarassut ya da gizli görevli kullanma gibi tedbirlerle bu terör örgütünün ya- pısının deşifresi ile işlemiş oldukları suçun delilleriyle birlikte ortaya çıkar- tılmasının mümkün olmamasından do- layı iletişimin dinlenmesine karar ve- rilmesi talep edilmiştir.” İstanbul Emniyeti istedi İlhan Selçuk’un iletişimi, İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürlüğü ta- lebi üzerine de dinlendi. Emniyetin iste- ği üzerine 2008 yõlõnda Selçuk’un tele- fonunun dinlenilmesi sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve teknik araçlarla iz- lenebilmesi amacõyla 8 ayrõ karar veril- di. Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu kapsamõnda ve bir suçun soruşturmasõ ile ilgili olmayõp, tamamen istihbari ve önleyici nitelikte yapõlan bu dinlemeler de dosyaya delil olarak konuldu. Selçuk hakkõndaki Emniyetin isteği üzerine ve- rilen dinleme kararõnõn 2 Şubat 2008 ta- rihini taşõdõğõ belirtildi. Daha önce, soruşturma makamlarõ tara- fõndan medyaya sõzdõrõlan İlhan Sel- çuk’un telefon görüşmelerinin, mahke- mece verilen adli dinleme kararõndan ön- ceki tarihlerde yapõlan görüşmeler olduğu ve bunlarõn istihbarat dinlemesi kapsa- mõnda yapõldõğõ anlaşõldõ. Daha önce medyaya sõzdõrõlan İlhan Selçuk’un gaze- temiz yönetici ve yazarlarõyla yaptõğõ gö- rüşme içeriklerinin, adli dinleme kapsa- mõnda yapõlan dinlemeler olmamasõna ve yasa gereği delil olarak değerlendirileme- yecek bulunmasõna karşõn neden dosyaya konulduğu ve medyaya sõzdõrõldõğõ ise kuşku uyandõrdõ. Selçuk’un emniyetteki ifadesinin toplam 73 sayfa ve bunun da 65 sayfasõnõn telefon görüşmeleri olduğu biliniyor. Hukukçular, İlhan Selçuk’un telefon görüşmelerinin Ceza Muhakeme- si Kanunu’na aykõrõ olarak dinlenmesinin ortaya çõkmasõ üzerine, bu durumun va- him bir hukuk ihlali olduğunu belirtti. İl- han Selçuk hakkõndaki iddialarõn temelini telefon görüşmeleri oluşturuyordu. ‘Linç kampanyası yürütülüyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Cum- hurbaşkanõ Abdullah Gül’ün “Kayıp Tril- yon” davasõndan yargõlanmasõna karar veren hâkim Osman Kaçmaz’õn avukatõ Baykal Do- ğan, kararõn ardõndan Kaçmaz ile ilgili linç kampanyasõ başlatõldõğõnõ belirterek saldõrõlarla ilgili Cumhuriyet başsavcõlõklarõna suç duyu- rusunda bulunacaklarõnõ söyledi. Baykal Doğan, bürosunda düzenlediği ba- sõn toplantõsõnda, “bir kısım yazılı ve görsel basın kuruluşlarınca yapılan ve yapılmak- ta olan haberlerin kamuoyunun yanlış yön- lendirilmesine, müvekkilinin kişilik hakla- rına zarar verici nitelikteki linç kampan- yasına dönüştüğünü” söyledi. Bu nedenle ba- sõn toplantõsõ yapma gereği duyduklarõnõ be- lirten Doğan, Osman Kaçmaz’õn 24 yõlõ aşkõn süredir hâkimlik görevini yürüttüğünü, gös- terdiği üstün başarõ nedeniyle atandõğõ Ağõr Ce- za Mahkemesi Başkanlõğõ görevini de 13 yõl- dõr başarõyla sürdürdüğünü kaydetti. Kaç- maz’õn meslek yaşamõnõn bazõ basõn-yayõn or- ganlarõnõn iddia ettiğinin aksine başarõlarla do- lu olduğunu anlatan Doğan; Kaçmaz’õn, mes- leğine bağlõ ve adalet ilkelerini ön planda tu- tan bir yargõç olduğunu söyledi. Doğan, “Ve- rilen karar, anayasanın 138/4 maddesinde belirtilen yasama ve yürütme organlarının uymak ve yerine getirmekle yükümlü ol- dukları kararlardandır. Bu anlamda bah- se konu karar, kamuoyunca da Cumhuri- yetimizin temel niteliği olan hukuk devleti ilkesi de gözetildiğinde, gerekli saygının gös- terilmesi gereken bir karar niteliğindedir” diye konuştu. Söz konusu mahkeme kararõ hak- kõnda yetkin kişilerce Türk Ceza Yasasõ’nda suç olarak öngörülen soruşturmanõn gizliliği ve adil yargõlamanõn etkilenmemesi ilkelerine uy- gun ve kamuoyunu aydõnlatmaya yönelik ola- rak birtakõm bilimsel görüşler ileri sürülebi- leceğini ifade eden Doğan, şöyle konuştu: “An- cak kararın kamuoyunda duyulduğu 18 Mayıs 2009’dan bu yana sürekli bir biçim- de müvekkilimin ve ailesinin kişilik hakla- rına saldırı niteliğinde ve soruşturmanın giz- liliği ve adil yargılama ilkesinin ihlali nite- liğinde bir kısım basın ve yayın organlarınca sorumsuz ve hoyratça iftira ve linç kam- panyası yürütülmektedir. Müvekkilime ya- pılan bu saldırılarla ilgili, saldırıları yapan kişilerin gerekli soruşturma ve kovuştur- malara tabi tutulması için Cumhuriyet başsavcılıklarına suç duyurusunda bulu- nacağız. Bu kapsam dışında kalan yalan ha- ber niteliğindeki yayınlar için ise Basın Ka- nunu’nun ilgili hükümleri doğrultusunda tekzip yayımlayacağız.” Doğan, yaptõklarõ ça- lõşmanõn söz konusu yayõnlarõn çokluğu ve ay- rõştõrõlmasõ nedeniyle sürdüğünü, ilerleyen günlerde başvuru yapacaklarõnõ bildirdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcõlõğõ, Sel- çuk hakkõndaki dinleme kararlarõnõ dava dosyasõna gönderdi. Daha önce, soruştur- ma makamlarõ tarafõndan medyaya sõzdõ- rõlan Selçuk’un telefon görüşmelerinin, adli dinleme kararõndan önceki tarihlerde yapõlan görüşmeler olduğu ortaya çõktõ. Baştarafı 1. Sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle