Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK
Baştarafı 1. Sayfada
gitmeleri önlenen AKP milletvekilleri nasıl korunu-
yorsa, yasanın DTP’ye de aynı biçimde uygulan-
masını istiyorlar.
Aman geçen yıllarda (1994) polisin Kürt kökenli mil-
letvekillerini TBMM’den alarak adliyeye götürdüğüne
benzer bir olay çıkmasın diye devletin yasaları, hü-
kümet; şiddetli poyrazda karaya vurmamaya çalışan
küçük tekneler gibi ne yapacağını şaşırmış durum-
da.
Kürt sorununda çözüme yaklaşıldığı izlenimi ve-
ren Çankaya’daki AKP’linin “İyi şeyler olacak” sözünü
irdelerken bile hükümetin sağlayacağı yeni olanak-
larla yetinmeyeceklerini açıkça ilan ediyorlar.
Terör örgütünün ateş kesmesini veya dağdan in-
mesini sağlayacak hangi önlemler alındığı veya alı-
nacağı bile tartışma, araştırma konusu iken…
Düzenledikleri mitingde, Ahmet (Kürt) Türk’ü bi-
le aratacak sertlikte konuşma yapan enine doğru ge-
niş bir kadın; adı Emine, soyadı eline almadığı ay-
na olan bir milletvekili…
Çözüm adına ne verirsen ver yetinmeyeceklerini
gırtlağının olanca gücüyle bağırarak şöyle özetliyor:
“İyi şeyler olmuyor!”
İyi şeyler olmasının koşullarını da açıklıyor:
Silahların susmasını mı istiyorsun ey Türk devle-
ti; önce Güneydoğu’daki (askersel) operasyonları dur-
dur!..
PKK ile uzlaşmak mı istiyorsun ey Türk devleti; İm-
ralı’daki katil Öcalan’la diyalog kur!
Ey Türk devleti; okullarda Kürtçe eğitim başlat.
Kürtleri de bir ulus olarak tanı!
Arkasının nasıl geleceğini görmemek için insanın
kör olması gerek…
Anayasaya iki ulus, Türk ve Kürt ulusları yazıl-
madıkça -CHP’nin önerdiği gibi- Kürtçe yayın yapan
TV’lere devlet yardımı gibi yeni önlemler, yeni kül-
türel haklar fasa fiso.
Her aşamada yeni bir aşamayı öne sürerek; adım
adım “malum hedefe” doğru ilerliyorlar.
Geçen perşembe haber bültenlerinde kamuoyu-
nu heyecanlandıracak bir haber yayımlandı:
“Genelkurmay Başkanı ve Başbakan Çankaya’ya
çıktı. Üçlü görüşmelerde Kürt sorununun çözümü-
nü içeren hızlı bir trafik yaşandı!”
Oysa yıllardır perşembe günleri Çankaya’nın;
Başbakan ve Genelkurmay Başkanı ile “mutat haf-
talık görüşmeler” yaptığını artık ilkokul öğrencileri bi-
le biliyor.
Ama medyamız Kürt sorununa çözüm arayışına öy-
le sarıldı ki, neyin ne olduğuna bakmadan Çanka-
ya’daki mutat görüşmeleri bile olağanlıktan çıkarı-
yor, olağanüstü bir kimlik veriyor.
Bu nasıl bir devlet yönetimi?
Çankaya’daki, içeriği boş bir cümle söylüyor. Mu-
halif olan olmayan ne demek istediğini keşfetmeye
çalışıyor.
Başbakan ise Güneydoğu sınırında mayından te-
mizlenecek arazilerin İsraillilere peşkeş çekileceği-
ni kanıtlarıyla ortaya koyan muhalefet partilerine ya-
nıt verirken “Farklı kimlikte olanlar kovuldu. Bu faşi-
zan bir yaklaşımın sonucuydu” diyor ve sonra:
Bir araya gelen yüz akıllı, taşı kuyudan çıkaramı-
yor.
“Acaba Lozan Antlaşması’na göre uygulanan
mübadeleden mi söz ediyor” diye soran sorana.
Yunan medyası yakalamış balığı; RTE’nin nereye
varacağını kestiremeden ortaya salladığı farklı etnik
kimlikte olanları kovmakla ne kazandık söyleminin,
“tarihsel bir özeleştiri anlamına” geldiğini yazıyor.
Aralarında bu kadarıyla yetinmeyenler de var. Yu-
nan Mega TV’si RTE’yi bir adım daha atmaya çağı-
rıyor.
RTE’den mübadele ile Anadolu’dan anavatanla-
rı Yunanistan’a giden “Rumların gayrimenkul üze-
rindeki haklarını iade etmesini” istiyor.
Etnik konular, öyle sorunlar ki… ver, ver… doy-
mayacaklar!
İstanbul B 25
Edirne PB 27
Kocaeli PB 24
Çanakkale B 25
İzmir B 30
Manisa PB 30
Aydın B 32
Denizli PB 28
Zonguldak Y 20
Sinop Y 21
Samsun Y 19
Trabzon Y 20
Giresun Y 20
Ankara Y 21
Eskişehir B 21
Konya B 21
Sıvas Y 17
Antalya B 29
Adana B 30
Mersin B 27
Diyarbakır B 27
Şanlıurfa B 28
Mardin B 24
Siirt B 25
Hakkâri Y 16
Van Y 16
Kars Y 13
Oslo Y 18
Helsinki Y 13
Stockholm Y 23
Londra Y 17
Amsterdam Y 18
Brüksel Y 17
Paris Y 18
Bonn Y 22
Münih Y 23
Berlin Y 32
Budapeşte B 31
Madrid PB 26
Viyana Y 28
Belgrad PB 30
Sofya PB 26
Roma PB 24
Atina Y 26
Zürih Y 24
Moskova PB 20
Aşkabat Y 30
Astana B 23
Taşkent B 34
Bakû PB 20
Bişkek B 28
Tiflis Y 15
Kahire B 31
Şam B 30
Ülkemizin iç doğu ke-
simleri parçalı çok bu-
lutlu, Karadeniz, iç Ana-
dolu’nun kuzeydoğusu
ile Ankara, Kırıkkale, Muş
ve Van çevreleri sağanak
ve gökgürültülü sağa-
nak, diğer yerler az bu-
lutlu geçecek. Yağışlar
Doğu Anadolu’nun ku-
zeydoğusu ve Orta Ka-
radeniz’in iç kesimlerin-
de kuvvetli olacak.
26 MAYIS 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA
HABERLERİN DEVAMI 19
Endüstri Devrimi’nin getir-
diği milliyetçilik ideolojisi si-
yasal olarak iki farklı yol izledi:
1) Demokratik milliyetçilik.
Bu akım liberal sağ ve de-
mokratik sol olarak iki ana si-
yasal çizgide insan haklarına
dayalı çağdaş demokrasinin
temellerini attı.
21. yüzyılda bu iki ana akım,
küreselleşerek milliyetçiliği de
aşan bir biçimde demokrasi
ve insan hakları bağlamında
gelişiyor gibi görünüyor.
2) Faşist milliyetçilik.
Bu akım ırkçı temellere dayalı
bir ideolojik yaklaşım ile ser-
mayenin de desteğini alarak to-
taliter bir uygulamaya dönüş-
tü.
Almanya’da Hitler, İtalya’da
Mussolini liderliğinde siyasal
iktidarı ele geçirdi.
Irkçı bir yaklaşımla Yahudi
soykırımı yaptı.
İkinci Dünya Savaşı ile de
tüm dünyayı kana buladı.
21. yüzyılda faşist milliyetçi-
lik, kınanan, korkulan, bir daha
ortaya çıkmaması için önlem-
ler alınan bir akım niteliğinde.
20. yüzyıl, faşizmin ve Stalinist
komünizmin acılarıyla geçti.
Her iki rejim de tarihe karıştı.
21. yüzyıla her iki rejimin de
ortak noktası olan otoriter-to-
taliter rejimlere karşı demok-
rasiyi, insan haklarını koruyan
önlemlerle girildi:
Anayasa mahkemeleri ku-
rulmuştu.
İnsan haklarını korumak ve
geliştirmek için uluslararası gö-
zetim ve denetim örgütleri oluş-
turulmuştu.
Avrupa Birliği gibi ulusdev-
letler üstü siyasal oluşumların
temelleri de yine insan hak ve
özgürlükleri bağlamında atıl-
mıştı.
Fakat bir yüzyıldan ötekine
geçiş, bir evin kapısının kapa-
nıp, öteki evin kapısının açıl-
ması gibi kesin ve tortusuz bir
biçimde olamıyor.
Komünizme karşı ABD tara-
fından geliştirilen dinci ve mil-
liyetçi politikaların tortuları 20.
yüzyıldan 21. yüzyıla geçiş dö-
neminde özellikle Balkanlar’ı,
Kafkaslar’ı ve Ortadoğu’yu ka-
na buladı.
Ve ABD’nin önderliğinde
başlayan Küreselleşme de bu
dinci ve milliyetçi tortulardan
nasibini aldı.
Ama yeni dönemin ideoloji-
si, milliyetçiliği de aşan, özel-
likle faşizmi ve komünizmi
mahkûm eden insan hakları
ve demokrasi söylemine da-
yalıydı.
Totaliter öğeleri de içinde
barındıran bu tortular, demok-
rasi ve insan hakları ideolojisi ile
nasıl telif edilecekti?
ABD bunun da çözümünü
buldu:
Dinci ve milliyetçi ideolojiler
demokrasi ve insan hakları
bağlamında savunulacak, des-
teklenecek ve yaşatılacaktı.
Burada bir küçük sorun da-
ha ortaya çıktı:
Milliyetçilik, ABD’nin liderli-
ğindeki Küreselleşmenin önün-
de bir ayak bağı olarak görü-
nüyordu; bu nasıl çözülecekti?
ABD karşıtı milliyetçilikler fa-
şizmle özdeşleştirildi ve mah-
kûm edildi; ABD’nin kullandığı
mikro milliyetçilikler korundu.
Dincilik ise insan hakları bağ-
lamında ele alındı ve yüceltildi.
Postmodern felsefe ve kültür
akımları da bu siyasal tercihin
destekçileri olarak devreye so-
kuldu.
Sonuç olarak 20. yüzyıldaki
klasik faşizm ile 21. yüzyılda-
ki neofaşizm arasında şu fark-
lar ortaya çıktı:
1) Dinci ideoloji, milliyetçi
ideolojinin yerini aldı.
2) Küresel sermaye, ulusal
sermayenin yerine geçti.
3) Dinci ideolojiler, tam kar-
şıtı oldukları demokrasi ve in-
san hakları bağlamında savu-
nulmaya başlandı; zaman za-
man kaba milliyetçilikle de des-
teklendi.
4) Uluslararası sermaye kü-
reselleşme adına desteklen-
meye başlandı.
5) Sonuç olarak neofaşizm,
küreselleşme süreci içinde,
demokrasi ve insan hakları
bağlamında savunulur hale ge-
tirildi.
6) Bu “örtülü” ve “maskeli” ni-
teliği nedeniyle de neofaşizmle
mücadele klasik faşizmle mü-
cadeleden çok daha zorlaştı.
İşte Türkiye’deki “liberal fa-
şistler” yani eski solcu yeni
İkinci Cumhuriyetçiler ve dinci-
ler yukarda açıkladığım bu kar-
gaşalıktan yararlanıp güya de-
mokrasi ve insan hakları adına
ama aslında bunları ortadan
kaldıracak bir biçimde Türkiye’yi
neofaşistik bir yapıya doğru
hızla sürüklüyor.
Buna karşı direnenleri de ya
“Jakoben Kemalist” ya “as-
kerci” veya “darbeci” olmakla
suçluyorlar.
“Ergenekon”a bir de bu açı-
dan bakılmalıdır.
ekongar@cumhuriyet.com.tr
www.kongar.org
AYDINLANMA
EMRE KONGAR
Neofaşizm-II: Klasik Faşizm ile
Neofaşizmin Farkları
Mayınlı Topraklar Sadece
Toprak Değildir!
Baştarafı Arka Sayfada
44 yıllık tahsisi duru-
munda şirketin elde ede-
ceği tarımsal gelir 880
milyon dolardır. Böylesi-
ne stratejik bir bölgede,
hiçbir yabancı şirketin ya-
rım yüzyılda 880 milyon
dolar kazanmak, başka
bir deyişle yalnızca tarım
yapmak peşinde koşma-
yacağı açıktır.”
44 yõl neredeyse yarõm
yüzyõl, kim öle kim kala ve
Kõbrõs’õn üçte ikisi kadar
toprak yabancõlarõn elinde.
Yeraltõnda nükleer bomba
bile yaparsõn. Kimsenin ruhu
duymaz.
Bazõlarõ şöyle diyebilir,
“Canım ne olacak, bıra-
kalım yabancılar mayını-
mızı toplasın, ayrıca bu iş
için bizimkileri kullana-
caklar, o bölgedeki işsizliğe
bir çare bile olabilir.”
Hiçbir şey bu kadar ma-
sum değil. Araziyi İsrailliler
temizlemek istiyorlarsa, Baş-
bakanõmõz bu kadar direti-
yorsa, mutlak ve mutlak
Amerika bu işin içindedir.
Sadece dünyada zedelenen
itibarõ nedeniyle kendi adõnõ
kullanmõyor, işi bitirmeyi ta-
şerona bõrakõyor.
Sözü Bekir Yõldõz’õn o yö-
re insanõnõn çetin yaşam ko-
şullarõnõ anlatan Kaçakçõ Şa-
han adlõ hikâyesiyle bitirelim.
Ekmek parasõ için kaçak-
çõlõk yapan Şahan, kaçak dö-
nüşü bir mayõna basarak ya-
şamõnõ yitirir. Ertesi gün jan-
darmalar yanlarõnda Kaçak-
çõ Şahan’õn ölüsü, Kaçakçõ
Şahan’õn köyüne gidip “Bu
kimin ölüsü” diye sorarlar,
köy meydanõna sõralanan er-
keklerin hiçbirinden tek bir
ses çõkmaz. Jandarmalar bek-
lerler, kimse ölüye sahip çõk-
mamaktadõr, hava kararõr ve
jandarmalar ölüyü köy mey-
danõnda bõrakarak köyü terk
ederler.. İşte o zaman Ka-
çakçõ Şahan’õn babasõ, oğlu-
nun başucuna gelir, oğlunun
parçalanmõş cesedine şef-
katle sarõlõr ve ölünün ağzõ-
nõ açarak, oraya saklanmõş al-
tõnõ alõp gider.
Böylesine daha nice acõ-
larõn yaşanmõş olduğu bu
topraklarõ yabancõlara peşkeş
çekmek biraz zor olacak. Ol-
malõ da!
IŞIL ÖZGENTÜRK
OKTAY EKİNCİ
İstanbul Büyükşehir Belediye-
si’nin (İBB) Taksim Meydanõ’na
“dini tesis” öngören planla ilgili
21 Mayõs 2009 tarihli açõklamasõ,
yasal süreci “eksik” yansõtõyor.
Dahasõ, sadece “camiyi destek-
leyen yanlış bilgiler” veren ve ay-
nõ caminin “geçersiz”liğine dair
mahkeme hükümlerini ve şehir-
cilik kararlarõnõ “yok sayan”
içeriğiyle de İBB’nin kurumsal ki-
şiliğine yakõşmayan “çarpıt-
ma”larla kaleme alõnmõş...
Alanõn 1977 planlarõnda “cami,
çarşı ve otopark”a ayrõldõğõ be-
lirtilirken bu tanõmõn ilerleyen
yõllarda “yargı kararıyla iptal
edildiği”nden söz edilmeyen açõk-
lamada, Anõtlar Kurulu’nun da
aynõ dönemdeki “olumsuz” gö-
rüşlerinden tek satõr yok!..
Anõmsanacağõ gibi, 1997’de
dönemin Koruma Kurulu Başka-
nõ Prof. Dr. Semavi Eyice, döne-
min RP’li Kültür Bakanõ İsmail
Kahraman tarafõndan “rencide”
edici bir şekilde ve “Camiye im-
za atmadı, imzayı ben attım ka-
pının önüne koydum..” dene-
rek görevden alõnmõştõ. Aynõ ba-
kanõn Eyice yerine kurula atadõğõ
mimar Kadir Topbaş da hemen
ilk demecinde “Taksim Camisi’ni
destekliyorum, onun için kurul
üyesi oldum” diyebilmişti...
Şimdi de Topbaş’õn yönetimin-
deki İBB açõklamasõnda, Tak-
sim’deki “mevcut mescit”i yeni-
den düzenleme amacõnõ taşõyan
plan değişikliği için “Yeni bir di-
ni tesis alanı kararı mevzu bahis
değildir..” denilmesine rağmen
aynõ yerdeki otopark alanõnõn “ca-
mi yeri” şeklinde tanõmlanmaya
devam edilmesi de “çelişkileri”
doruğa çõkarõyor.
Çünkü, Koruma Kurulu’nca 7
Ocak 2009’da “uygun görüldü-
ğü” belirtilen ve 15 Mayõs 2009’da
da İstanbul Büyükşehir Mecli-
si’nde kabul edilen plandaki “di-
ni tesis” alanõ şimdiki otoparkõ da
içerirken bunun “teneke mina-
reli” mescidin onarõmõyla sõnõrlõ
olduğuna dair hiçbir not ya da ko-
şul yer almõyor...
Kanlı 1 Mayıs’ın ardından
Taksim’de “meydana hâkim”
bir caminin yapõlmasõ için ilk
“resmi” girişimler 1977’deki “ge-
rici saldırı”yla katliama dönüşen
“kanlı 1 Mayıs”tan tam “12 gün”
sonra başlatõlmõştõ. Bunun için de
yine kanlõ 1 Mayõs’ta işçilerin
üzerine ateş açõlan tarihi Su Mak-
semi ve Sarnõç kalõntõlarõ yanõn-
daki 2699 m2’lik otopark alanõna
göz konulmuştu.
Dönemin “Milliyetçi Cephe”
hükümetinde Kültür Bakanlõ-
ğõ’ndan Anõtlar Kurulu’na gön-
derilen 13 Mayõs 1977 tarihli “ta-
limat”la onaylanmasõ istenen
“Taksim Camisi projesi”, kurul
bu talimata uysa bile “mülkiyet
sorunu” yüzünden gerçekleşe-
medi. O yõllarda arsanõn 1624
m2’lik bölümüne sahip olan Zi-
raat Bankası burada Taksim şu-
be binasõnõ inşa etmeyi amaçladõ-
ğõndan, cami amaçlõ ortaklõk tek-
liflerini geri çevirdi.
Aynõ arsada sadece cami değil,
“meydandaki yoğunluk artışı”
ve “tarihi yapılara komşuluk”
nedeniyle banka şubesinin bile
yapõlamayacağõna yönelik yargõ
kararõnõn tarihi ise 07 Şubat 1983...
İBB açõklamasõnda “geçerli”(!)
gibi gösterilen 1977 yõlõndaki
“Bakanlık talimatlı Anıtlar Ku-
rulu Kararı”nõ ve buna koşut
“çarşı (banka şubeli), cami ve
otopark” planõnõ “iptal” eden
Danõştay 6. Dairesi’nin 1983/556
sayõlõ kararõnda, aynõ yapõlaşma-
nõn “şehircilik ilkeleri, planlama
esasları ve kamu yararına uygun
olmadığı” açõkça vurgulanõyor.
Şehircilik skandalı
Türk şehirciliğinin büyük isim-
leri ve her biri o yõllarda bile
“hocaların hocası” olarak say-
gõnlõklarõyla ün yapan Prof. Kemal
Ahmet Aru, Prof. Hande Suher
ve Prof. Dr. Ayten Çetiner’den
oluşan bilirkişilerin kapsamlõ ra-
porlarõna belediyenin itirazlarõnõ
“yetersiz” bulan Danõştay kara-
rõnda, özellikle otopark alanõnõn
kesinlikle yapõlaşmaya açõlama-
yacağõ da yine açõkça belirtili-
yor.
İBB’nin şimdiki açõklamasõnda
ise ne o saygõn bilirkişilerin ra-
porlarõndan, ne yargõ hükümle-
rinden ne de Koruma Kurulu’nun
1990’lõ yõllardaki benzer “ret”
kararlarõndan söz ediliyor. Bu ne-
denle Koruma Kurulu’nun, Tak-
sim Camisi için “başkanın ol-
madığı toplantıda(!) belirlediği
uygun görüş” ile İBB Mecli-
si’nin “onay” kararõ, her yönüy-
le “şehircilik skandalı” olduğu gi-
bi, “hukuk” karşõsõnda da ge-
çerlilik taşõmõyor...
Taksim’deki ‘Maksem’in yanõna planlanan ‘dini tesis’ için yargõnõn ‘yapõlamaz’ hükmü var
Taksim’deki ‘cami planı’ geçersiz
Camiye dönüşmesi “planlanan” teneke minareli mescit.
Cami yapılmak istenen Sular
İdaresi duvarında 1 Mayıs
1977’nin ünlü fotoğrafı.
Kanlı 1 Mayıs basında
tartışılırken Taksim camisi
için de ilk resmi yazışmalar
başlamıştı...
SAVCILIKTAN YAZI
İlhanSelçuk
hukukaaykırı
dinlenmiş
Mahkemenin iletişimin dinlenilmesi ve
kayda alõnmasõ kararõnda İlhan Selçuk’a
“Terör örgütü üyesi olmak” suçunun
yüklendiği belirtildi. Dinleme kararõnõn
nedeni ise şöyle açõklandõ: “Şüphelinin
suç işlemek için örgüt kurduğu, bu ör-
gütün çok sayıda üyesinin bulunduğu
yolunda bilgi toplanmış, kuvvetli şüp-
he oluşmuşsa da örgüt mensuplarının
tespit ve yakalanması, suçun işlendiği-
ne dair delillerin toplanması, olayın
aydınlatılması için şüphelinin telefonu-
nun dinlenmesine ihtiyaç vardır.”
Başka suretle, delil elde etme imkânõ-
nõn bulunmadõğõnõ belirten mahkeme,
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. ve
137. maddeleri uyarõnca Selçuk’a ait tele-
fonun 3 ay süreyle dinlenmesine ve kay-
da alõnmasõna karar verdi. Dinleme kararõ
savcõlõğõn isteği üzerine dosyanõn eksik-
siz hazõrlanabilmesi için soruşturmanõn
devam ettiği 21 Mayõs ve 3 Haziran 2008
tarihlerinde iki kere uzatõldõ. Selçuk hak-
kõnda, 6 Haziran 2008’de İstanbul 12.
Ağõr Ceza Mahkemesi tarafõndan yine
özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsav-
cõlõğõ’nõn isteği üzerine yeni bir dinleme
kararõ daha verildi. Kararda Selçuk’a ait
iki sabit telefonun 3 ay süreyle dinlenil-
mesine, kayda alõnmasõna, görüşme detay
sorgulamalarõnõn yapõlmasõna hükmedil-
di. Kararda, “Ergenekon Terör Örgü-
tü”nün hiyerarşik bir yapõda ve çok katõ
bir disiplin içerisinde hücre yapõlanmasõ
olduğu bu nedenle örgüt üyelerinin örgüt
içinde sadece kendi bilmeleri gereken
kimselerle irtibatlõ olabilmelerine izin ve-
rildiği kaydedildi. Örgütün diğer üyeleri-
ni tanõmalarõna izin verilmediği, örgütün
amaçlarõ doğrultusunda kamuoyunda in-
fiale neden olabilecek eylemler gerçek-
leştirebilecek kadar tehlikeli olduğu kay-
dedilerek, şöyle denildi: “Fiziki takip,
tarassut ya da gizli görevli kullanma
gibi tedbirlerle bu terör örgütünün ya-
pısının deşifresi ile işlemiş oldukları
suçun delilleriyle birlikte ortaya çıkar-
tılmasının mümkün olmamasından do-
layı iletişimin dinlenmesine karar ve-
rilmesi talep edilmiştir.”
İstanbul Emniyeti istedi
İlhan Selçuk’un iletişimi, İstanbul
Emniyeti İstihbarat Şube Müdürlüğü ta-
lebi üzerine de dinlendi. Emniyetin iste-
ği üzerine 2008 yõlõnda Selçuk’un tele-
fonunun dinlenilmesi sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesi ve teknik araçlarla iz-
lenebilmesi amacõyla 8 ayrõ karar veril-
di. Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu
kapsamõnda ve bir suçun soruşturmasõ
ile ilgili olmayõp, tamamen istihbari ve
önleyici nitelikte yapõlan bu dinlemeler
de dosyaya delil olarak konuldu. Selçuk
hakkõndaki Emniyetin isteği üzerine ve-
rilen dinleme kararõnõn 2 Şubat 2008 ta-
rihini taşõdõğõ belirtildi.
Daha önce, soruşturma makamlarõ tara-
fõndan medyaya sõzdõrõlan İlhan Sel-
çuk’un telefon görüşmelerinin, mahke-
mece verilen adli dinleme kararõndan ön-
ceki tarihlerde yapõlan görüşmeler olduğu
ve bunlarõn istihbarat dinlemesi kapsa-
mõnda yapõldõğõ anlaşõldõ. Daha önce
medyaya sõzdõrõlan İlhan Selçuk’un gaze-
temiz yönetici ve yazarlarõyla yaptõğõ gö-
rüşme içeriklerinin, adli dinleme kapsa-
mõnda yapõlan dinlemeler olmamasõna ve
yasa gereği delil olarak değerlendirileme-
yecek bulunmasõna karşõn neden dosyaya
konulduğu ve medyaya sõzdõrõldõğõ ise
kuşku uyandõrdõ. Selçuk’un emniyetteki
ifadesinin toplam 73 sayfa ve bunun da
65 sayfasõnõn telefon görüşmeleri olduğu
biliniyor. Hukukçular, İlhan Selçuk’un
telefon görüşmelerinin Ceza Muhakeme-
si Kanunu’na aykõrõ olarak dinlenmesinin
ortaya çõkmasõ üzerine, bu durumun va-
him bir hukuk ihlali olduğunu belirtti. İl-
han Selçuk hakkõndaki iddialarõn temelini
telefon görüşmeleri oluşturuyordu.
‘Linç kampanyası yürütülüyor’
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Cum-
hurbaşkanõ Abdullah Gül’ün “Kayıp Tril-
yon” davasõndan yargõlanmasõna karar veren
hâkim Osman Kaçmaz’õn avukatõ Baykal Do-
ğan, kararõn ardõndan Kaçmaz ile ilgili linç
kampanyasõ başlatõldõğõnõ belirterek saldõrõlarla
ilgili Cumhuriyet başsavcõlõklarõna suç duyu-
rusunda bulunacaklarõnõ söyledi.
Baykal Doğan, bürosunda düzenlediği ba-
sõn toplantõsõnda, “bir kısım yazılı ve görsel
basın kuruluşlarınca yapılan ve yapılmak-
ta olan haberlerin kamuoyunun yanlış yön-
lendirilmesine, müvekkilinin kişilik hakla-
rına zarar verici nitelikteki linç kampan-
yasına dönüştüğünü” söyledi. Bu nedenle ba-
sõn toplantõsõ yapma gereği duyduklarõnõ be-
lirten Doğan, Osman Kaçmaz’õn 24 yõlõ aşkõn
süredir hâkimlik görevini yürüttüğünü, gös-
terdiği üstün başarõ nedeniyle atandõğõ Ağõr Ce-
za Mahkemesi Başkanlõğõ görevini de 13 yõl-
dõr başarõyla sürdürdüğünü kaydetti. Kaç-
maz’õn meslek yaşamõnõn bazõ basõn-yayõn or-
ganlarõnõn iddia ettiğinin aksine başarõlarla do-
lu olduğunu anlatan Doğan; Kaçmaz’õn, mes-
leğine bağlõ ve adalet ilkelerini ön planda tu-
tan bir yargõç olduğunu söyledi. Doğan, “Ve-
rilen karar, anayasanın 138/4 maddesinde
belirtilen yasama ve yürütme organlarının
uymak ve yerine getirmekle yükümlü ol-
dukları kararlardandır. Bu anlamda bah-
se konu karar, kamuoyunca da Cumhuri-
yetimizin temel niteliği olan hukuk devleti
ilkesi de gözetildiğinde, gerekli saygının gös-
terilmesi gereken bir karar niteliğindedir”
diye konuştu. Söz konusu mahkeme kararõ hak-
kõnda yetkin kişilerce Türk Ceza Yasasõ’nda
suç olarak öngörülen soruşturmanõn gizliliği ve
adil yargõlamanõn etkilenmemesi ilkelerine uy-
gun ve kamuoyunu aydõnlatmaya yönelik ola-
rak birtakõm bilimsel görüşler ileri sürülebi-
leceğini ifade eden Doğan, şöyle konuştu: “An-
cak kararın kamuoyunda duyulduğu 18
Mayıs 2009’dan bu yana sürekli bir biçim-
de müvekkilimin ve ailesinin kişilik hakla-
rına saldırı niteliğinde ve soruşturmanın giz-
liliği ve adil yargılama ilkesinin ihlali nite-
liğinde bir kısım basın ve yayın organlarınca
sorumsuz ve hoyratça iftira ve linç kam-
panyası yürütülmektedir. Müvekkilime ya-
pılan bu saldırılarla ilgili, saldırıları yapan
kişilerin gerekli soruşturma ve kovuştur-
malara tabi tutulması için Cumhuriyet
başsavcılıklarına suç duyurusunda bulu-
nacağız. Bu kapsam dışında kalan yalan ha-
ber niteliğindeki yayınlar için ise Basın Ka-
nunu’nun ilgili hükümleri doğrultusunda
tekzip yayımlayacağız.” Doğan, yaptõklarõ ça-
lõşmanõn söz konusu yayõnlarõn çokluğu ve ay-
rõştõrõlmasõ nedeniyle sürdüğünü, ilerleyen
günlerde başvuru yapacaklarõnõ bildirdi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcõlõğõ, Sel-
çuk hakkõndaki dinleme kararlarõnõ dava
dosyasõna gönderdi. Daha önce, soruştur-
ma makamlarõ tarafõndan medyaya sõzdõ-
rõlan Selçuk’un telefon görüşmelerinin,
adli dinleme kararõndan önceki tarihlerde
yapõlan görüşmeler olduğu ortaya çõktõ.
Baştarafı 1. Sayfada