Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HİKMET ALTINKAYNAK
Türkan Saylan’õn efsane olan
yaşamöyküsünü bilmeyen pek
yok. Yurdumuzun dört bir yanõnda
okuttuğu öğrencilerle, çağdaş eğiti-
me yaptõğõ katkõlarla, tüm insanlarõ
seven, kollayan anne sevecenliğiy-
le onu herkes tanõyor. Kendini top-
lumun aydõnlanmasõna adayan bir in-
sanõn ömrünün de uzun olmasõ bek-
lenir. Ancak onun 17 yõldõr kanser-
le savaşmasõ, ne yazõk ki bu ömrü kõ-
salttõ, böyle bir durumdayken evinin
basõlmasõ, aranmasõ, başka bir üzün-
tü ve mutsuzluk kaynağõ oldu.
Oysa mutlu olmak herkesin
hakkõydõ. Başkalarõnõn mut-
luluğundan mutlu olan insanlarõnsa
daha çok hakkõydõ. Türkan Saylan
başkalarõnõn mutlu olmasõndan mut-
lu olan bir kişiydi. Bu anlamda çok
çok mutluydu, mutlu yaşadõ. Kansere
boş verdi. Hastalõğõnõn moralini boz-
masõna izin vermedi. Bir kemotera-
pi sonrasõ “Yıldız’da Sohbet” prog-
ramõnda dünyaya meydan okuyan
sohbetimizi anõmsõyorum. Ne gü-
zeldi!
Üzerine kitaplar yazõldõ. Bun-
lardan biri olan Güneş Umut-
tan Şimdi Doğar /Türkan Saylan
Kitabı’na şair, yazar arkadaşõm
Mehmet Zaman Saçlıoğlu şöyle
başlõyor: “Eski bir söylence, Tan-
rı’nın otuz altı iyi insanın yüzü su-
yu hürmetine dünyayı yok et-
mekten vazgeçtiğini anlatır.
Bu bir masaldır ama, dün-
yanın yaşanabilir bir yer
olmayı erdemler sayesinde sür-
dürdüğü, gerçektir.
Doğruluk, adalet, merha-
met, iyilik, vefa, incelik,
çalışkanlık, özveri gibi değerlerle
karşılaştığımızda gözümüzün
ışıyıp içimizin ısınması, unut-
maya başladığımız insani özü-
müzle karşılaştığımızı fark et-
memizden kaynaklanıyor ol-
masın sakın? Ya bu değerlerin
hepsini birden bir insanda bul-
mak? İşte bu mucizedir ve bu
yüzden de seyrek görünür. Tür-
kan Saylan, seyrek bulunan bu
tür insanlardandır. Yalnızca
söyledikleri ve yazdıklarıyla de-
ğil, yaşamıyla da öğreten bir
öğretim üyesi... ne güzel açmış-
tı umutlarını…”
İşte onun tüm yaptõğõ çağdaş
eylemleri ona onlarca ödül ge-
tirdi. Ancak içine sindiremeyenler,
ona karşõ çõktõlar. Yaptõğõ işin kut-
sallõğõna leke sürmeye çalõştõlar.
Ama başaramadõlar. Buna toplum
izin vermedi, tepki gösterdi. Ne var
ki, Türkan Saylan’õn yaşama se-
vincini erittiler… Yüreği buna da-
yanamadõ… Pazartesi günü gün do-
ğarken bir kez daha yeryüzüne ışı-
ğını verdi ve ardından bu dünya-
ya veda etti…
Değer yargõlarõnõn altüst oldu-
ğu toplumumuzda tõpkõ Saç-
lıoğlu’nun aktardõğõ masalda oldu-
ğu gibi, toplumumuz tümüyle yõkõl-
mõyorsa, Türkan Saylan ve onun gi-
bi, kendini topluma adayan insanla-
rõn yüzü suyu hürmetine değil mi?
Güle güle Türkan Saylan; dün
sana binlerce insan el salladõ,
bugün yine binlerce insan seni ve
sevgini yüreğine gömdü. Bundan
sonra da bize bir şey olmazsa, bilin
ki senin ve senin gibi düşünenlerin
yüzü suyu hürmetinedir. Işõklar için-
de uyu, sevgiyle harmanlanan son-
suz uykunda rahat et… Gözün ar-
kada kalmasõn, Kardelenler’in
Cumhuriyet’e, Türkiye’ye, bizle-
re emanet…
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 20 MAYIS 2009 ÇARŞAMBA
8 HABERLER
DÜZ YAZI
ORHAN BİRGİT
DSP’de Yeni Başkanı
Bekleyen Sorunlar...
Geçen haftanın sonunda iki partinin kurultayla-
rı vardı. Her ikisi de son genel seçimlerde barajı aşa-
mamış; mart ayındaki yerel seçimlerde de bekle-
diklerini bulamamış olan DP ve DSP’nin genel baş-
kanları, alınan sonuçlardan herkesten önce kendi-
lerinin sorumlu olduğunu söyleyerek görevlerini bı-
raktılar.
Bizim politik yaşamımız için alkışlanılacak bu du-
rumu, yeni yönetimleri belirleyecek genel kurulların
izlemesi gerekiyordu.
Bu aşamada Demokrat Parti, büyük kongresini
tüzüğün ilgili tüm kurallarını işletecek şekilde top-
larken DSP Parti Meclisi’ndeki çoğunluk partile-
rinin yüzde 1.5’lerde seyretmesinden kendilerine
hiç pay çıkarmayarak 17 Mayıs’ta sadece genel
başkan seçimini içeren göstermelik bir toplantı ile
yetinmek istedi.
İstek, yeni seçilecek genel başkanın kumanda köp-
rüsünde bir tür “emanetçi” olarak görev alacağı doğ-
rultusunda bir beklentiye mi dayanıyordu?
Bu konuda kesin bir teşhiste bulunabilecek kanıtlara
sahip değilim. Ama rahmetli Ecevit’ten boşalan baş-
kanlık görevine, Bülent ve Rahşan Ecevit’in ortak
icazetleri ile geçmiş olan Zeki Sezer, kurultaydan son-
ra en yetkili karar organı olan parti meclisini de ken-
di gözetiminde hazırlanmış tek listede yer alan isim-
lerle belirlemişti.
Günümüzün siyasal partilerine musallat olan has-
talığın DSP’de geçerli olduğu biliniyor. Yönetim or-
ganlarını en üstten gelen önerilerin onay yeri olarak
gören anlayışa uygun olarak DSP yönetiminde so-
rumluluk üstlenenler, büyük umutlarla kurulmuş
olan partilerinin büyük kitlelerden koptuğunu fark ede-
mediler. İçerde oluşan eleştiri seslerinin sahiplerinin
kayıtlarının silinmesine gözlerini kapattılar.
Pazar günkü kurultayda istifa kararından vazge-
çerek yeniden aday olan eski genel başkanı des-
teklemek amacıyla kürsüye gelen bir örgüt temsilcisi,
“Zeki Sezer’den ne istiyorsunuz. İl ve ilçeleriniz açık-
sa onun sayesinde. Her ay kiralarımızı genel merkez
ödüyor ya!” diyerek parti örgütlerini sınırlı sayıda mü-
davimi bulunan birer “emekli kahvehanesi” gibi de-
ğerlendirmekte sakınca görmedi.
Mahalle temsilcilikleri oluşturulmamış, parti içi
eğitimden vazgeçilmiş, üye sayıları her ilçede özen-
le sınırlı tutulmuş örgütler, seçimlerde sandık tem-
silcileri bile gösteremez düzeye indirildi. Onlara da
sanal başarı hedefleri vaat edilerek moral verilmeye
çalışıldı.
Sonuçta ülkede birisi hemen herkesin elbirliği ile
değişmez hale getirilerek iktidar koltuğuna yapıştı-
rılan 2.5 partili sistem, bugünkü kaos ortamına yol aç-
mış oldu.
DSP’nin yeni genel başkanı Masum Türker, böy-
le bir ortamda elini o ağır taşın altına sokmuş oldu.
45 yıldan bu yana çok yakından tanıdığım ve ken-
disine duyduğum saygıyı ısrarla sürdürdüğüm,
DSP’nin Kurucu Genel Başkanı, kendi iç dünyasında
oluşturduğu bir başka isme oy toplayamayınca, par-
ti tarihinde ilk kez sadece örgütün icazeti ile oluşan
seçimin sonucunu eleştiriyor. Yeni Genel Başkan’ın
karşısındaki direnç sadece Bayan Ecevit’in kişisel tep-
kisi ile de sınırlı değil. Eski genel başkanı destekle-
yen önemli sayıda delegenin yanı sıra her şeyden
önemli olması gereken yeniden partileşmek gibi çe-
tin bir sorunu da alt etmek için yeni yöntemler oluş-
turmak gerekliliği var.
Masum Türker, görevini sürdüren parti meclisi ve
o meclisten çıkmış bugünkü yürütme organı ile en
azından birkaç ay işleri götürmek zorunda olduğu-
nu elbette biliyordur.
DSP’nin o dürüst insanlardan oluşan, politikacılıktan
daha çok teknokratlığı ağır basan değerli kadrosu-
nun adeta istenerek harcanmış, uzaklaştırılmış ol-
duğunu da.
Partiye kayıt olmuş binlerce insanın bir anda üye-
lik kayıtlarının buharlaştırılmış olduğunu, kurultay ön-
cesinde adaylığını koymak için başvurduğu zaman,
kendi adı için de geçerli olduğunu fark ettiğini sak-
lamadığına göre, artık bu eski, çirkin yöntemlerden
arınmış, emeğin hakkını arayan, sivil toplum örgüt-
leri ve sendikalarla yakından omuz birliği yapan, kı-
saca Mevlana’nın “Dün dünde kaldı. Artık yeni şey-
ler söylemek lazım” sözlerine uygun olarak yeni bir
program için kolların sıvanması gerektiğini de.
Her ilde bir üniversitenin, her ilçede bir meslek yük-
sekokulunun var olduğu Türkiye’de, yerel sorunlara
hem bilimsel, hem de uygulamacı çözümler arayıp
bulmakta yardımcı olacak kadrolarla güç birliği yap-
manın başarının en kestirme yöntemlerinden birisi ol-
duğunu göz ardı etmemenin yararlarını da..
Demokrat Parti’nin yeni genel başkanı Hüsa-
mettin Cindoruk’un durumu çok farklı. Büyük biri-
kim ve deneyiminin yanı sıra kendisini destekleyen
eski ve yeni isimlerden oluşan bir kadro ve Demirel
de arkasında.
Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net
ÇYDD, bize
bir ödev
olarak kaldı
O
nun ölümüyle, toplu-
mumuz gerçekten bü-
yük kayba uğradõ.
Başta, örnek bir bilim insanõnõ
yitirdik.
Onunla beraber, yaşamõ
çağdaşlaştõrmak davamõz,
unutulmaz bir mücadeleciyi
kaybetti: “Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneği”, bir
semboldür. Onu sürdürmek
de, bize bir ödev olarak
kalmõştõr.
Anõsõ önünde derin saygõlarla
eğiliyorum.
SERVER TANİLLİ
Güle güle Atatürk’ün sevgili kızı
GÜNDÜZ AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcõsõ
Bu yazõya yoğun duygular
içinde başlõyorum. Bir ta-
rafõndan televizyon programla-
rõnda değerli bilim insanõ, ödün-
süz bir Kemalist, yurt ve insan
sevgisiyle dolu, gönüllü bir çağ-
daş eğitim insanõ sevgili Türkan
Saylan’õn ölüm haberlerini iz-
lerken, diğer taraftan bu konuda-
ki duygularõmõ yazõya dökmenin
zorluğunu yaşõyorum.
1963 yõlõnda İstanbul Üni-
versitesi Tõp Fakültesi’ni
bitiren sevgili Saylan’õn bundan
sonraki hayatõ herkese örnek ola-
bilecek şekilde başarõlarla dolu-
dur. Her şeyden önce o, bilinçli
bir aydõn olarak, Atatürk ilke ve
devrimlerinden hiçbir koşulda
ödün vermeyen bir Atatürk kõ-
zõdõr. Yaşamõndaki tüm başarõla-
rõnõ bu çizgi doğrultusunda ger-
çekleştirmiştir.
Bir ömre bu kadar başarõyõ
sõğdõrmak, kendisini in-
sanlõğa, demokrasiye, aydõnlõğa
adamak, çağdaş bir düşünce ya-
põsõna sahip olmak ne güzel ya-
kõşõyordu sevgili Atatürk’ün kõzõ
Türkan Hocamõza.
Ne yazõk ki yaşamõnõ ülke-
sine adayan bu güzel in-
san, kanser tedavisi gördüğü ve
ölümle pençeleştiği bir anda, adõ-
na Ergenekon denilen soruşturma
kapsamõnda evi aranarak kõrõlmõş
ve hak etmediği işleme tabi tu-
tulmuştur. Bu kõrõcõ işlem sonra-
sõnda, destek için evine gelen
yurttaşlara evinin penceresinden
zorla hitap ederken bile hoşgö-
rüyü elden bõrakmamõştõr.
Sevgili Hocamõz Türkan
Saylan, fiziki olarak bu
dünyadan ebediyete göçmesine
karşõn, aydõn düşünceleri ilelebet
genç kuşaklara örnek olacaktõr.
Hocamõza Tanrõ’dan rah-
met, acõlõ ailesine ve aydõn,
Kemalist, çağdaş tüm yurttaşla-
rõmõza başsağlõğõ diliyor, aziz
anõsõ önünde saygõyla eğiliyo-
rum. Güle güle Atatürk’ün sevgili
kõzõ...
Dr. COŞKUN ÖZDEMİR
Sevgili yurdumda bu kadar çok yolsuzluk,
hõrsõzlõk, yağma, rüşvet, şiddet, saldõrõ, ci-
nayet, işkence olaylarõ yaşanacağõnõ, memle-
ketimin bu kadar bencil, çõkarcõ, hilekâr, dü-
zenbaz, yalancõ, yalaka, vicdan yoksunu, akõl
ve bilim karşõtõ unvanlõ ve iktidar yalakasõ pro-
fesörler, yurtseverlere kin kusan medya men-
subu yazarlar yetiştireceğini bekler miydiniz?
Tepeden tõrnağa kirli, ilkel bir toplum manz-
arasõdõr bu tanõk olduğumuz. Mide bulantõsõ ve
tiksinti yaratan. Kaçõp kurtulmak isteyeceğiniz,
yabancõlaştõğõnõz ve içinde soluk alamayacağõ-
nõz bir ortam. Ömrünü Türkiye’nin sağlõğõna, eği-
timine, çağdaşlõğõna, bilimine adamõş, ancak hay-
ranlõkla, övgü ile izlenecek başarõlara imza at-
mõş, tüm dünyaya örnek bir simge isim. Türkan
Saylan’õn evinde 6 saat süren fiili belirsiz bir so-
ruşturma yapõlõyor. Üstelik bu kahraman kadõn
kanserli ve metastazlõdõr ve hastanede onu aci-
len beklemektedirler. İnanõlmaz, akõl almaz
bir davranõştõr bu. Yalnõz bu insana değil, Tür-
kiye’nin tüm yurtsever, ilkeli, tutarlõ insanlarõ-
na yapõlan bir zulümdür yapõlan. Bunu Arna-
vutköy’de, evinin önünde biriken insanlarõn göz-
lerinde okumak mümkündü. Böyle bir günün ak-
şamõnda bir TV kanalõnda onu “MİT rapo-
runda Hıristiyanlığı yayma amaçlı bir mis-
yoner” olarak kayõtlõ diye tanõtan bir program
izledim. Bu utanmazlõk karşõsõnda kanõm do-
nuyor. Bunun ardõndan yazõlan ve söylenenle-
ri tanõmlamak için sözcük bulamõyorum. Nihayet
bu yiğit kadõn önce “Ölme zamanı değil, da-
ha yapacak şeyler var” deyip direndi ve me-
tastazlarõ ile birlikte direncini sürdürerek, artõk
ölmeye hazõrõm diyerek sonsuzluğa göçtü.
İnanõlmaz şey, nasõl, nerede, hangi koşul-
larda yetiştiklerini merak ettiğim bir yazar
takõmõ ölümü ardõndan ona kinlerini, öfkeleri-
ni, hõnçlarõnõ kusmaya devam ettiler. Gerçekten
bu nasõl bir dinciliktir nasõl bir insanlõktõr, olur
şey değil. Nasõl bir ülke oldu bu güzelim mem-
leketim diye düşünüyorum acõ acõ. Nasõl üreti-
yoruz bu kişilikleri, nasõl bir toprak bu? Onlar
19 Mayõs günü Anõtkabir’de saygõ duruşunda bu-
lunan AKP ileri gelenleri için ne düşünüyorlar
acaba? Bir zamanlar “10 Kasım’larda sap gi-
bi duruyoruz, bir yaygara koparılıyor” di-
yenlerin bugünkü davranõşlarõ için...
Acaba Cumhuriyet mitinglerini darbe yan-
daşlõğõ ile suçlayan aydõn nitelikli kişiler,
hiç olmazsa şu Türkan Saylan olayõndan ders çõ-
karabilmişler ve Ergenekon gerçeğine yaklaşa-
bilmişler midir? Saylan bir darbecidir, doğru.
Lepradan sonra cehalete, ilkelliğe, geri kal-
mõşlõğa, eşitsizliğe darbe vurmaya kalkmõştõr, su-
çu budur. Ama bir şey yanlõş anlaşõlmamalõ...
Türkan Saylan’õn şeriata ve darbeye karşõyõz de-
mesi elbette doğru bir davranõştõr. Ama İzmir
mitinginde konuşmayõşõ, oradaki konuşmacõlarõn
ve mitinge katõlanlarõn darbeden yana olduğu an-
lamõna gelmez. Böyle bir yorum yapmak, hal-
kõn soylu, demokratik bir eylemini kasõtlõ ola-
rak saptõrmaktõr. Bütün tehditlere, korkutmala-
ra karşõn Tandoğan’da yurtseverler yine yüz-
binlerle buluştular ve demokrasiye, aydõnlan-
maya, laikliğe bağlõlõklarõnõ haykõrdõlar. Saylan
arkadaşõmõzõ çok anlamlõ bir şekilde 19 Mayõs
günü sonsuzluğa uğurluyoruz. Hiç kuşku duy-
muyorum, onun ideallerini başarõ ile sürdüre-
cek öğrenci sayõsõnõ 100 binlere çõkaracak dev-
rimci bir kadro fazlasõ ile yetişmiştir. Onlar bu
bayrağõ onurla taşõyacaklar.
Hiç kuşkum yok, Cumhuriyetçi, Atatürk-
çü aydõnlanmacõlarõ asla yõldõramaya-
caklar. Rahat uyu en güzel şeylere layõk sevgili
arkadaşõmõz, nurlar içinde yat!..
Kardelenler
bize emanet
SEVGİ ÖZEL
Sesini ilk kez telefonda duydum; 1990’õn ilk ay-
larõydõ sanõrõm, önce Prof. Aysel Ekşi, son-
ra o aradõ. ÇYDD’nin Ankara Şubesi’ni açmak için
Prof. Dr. Aysel Ekşi ile Ankara’ya geldiler. Bilgi
Yayõnevi’ndeki odamda buluştuk; açõlacak şubenin
yönetiminde önemli bir görev önerdiler. Ancak ben
Dil Derneği’nin yeni yapõlan genel kurulundan son-
ra genel yazman seçilmiştim. Bu iki önemli görevi
birlikte yürütemeyeceğimi söyledim; elimden gel-
diğince de çalõşmalarõna katõldõm ve açõlan şubeye
hemen üye oldum. Bu iki kadõnõn o günkü coşku-
sunu unutmam olanaksõz.
Sonraki yõllarda türlü etkinliklerde, birçok il ve
ilçede yollarõmõz kesişti; ÇYDD gibi Dil
Derneği’ni de düşünen üyelerden biri oldu; aynõ kür-
sülerde konuştuk; kimi etkinlikleri ÇYDD’nin An-
kara Şubesi’yle birlikte düzenledik. Ne çok anõmõz,
ne çok ortak sevincimiz, ortak tasamõz oldu...
Bir kentin, küçük mü küçük bir belediyesi de
öteki belediyelere özenmiş, onlar gibi bir kül-
tür sanat şenliği düzenlemişti. Daha doğrusu bu be-
lediye için birkaç aydõn kollarõ sõvamõş, bizleri ça-
ğõrmõştõ; ama belediye başkanõ pek oralõ değildi.
Kimler yoktu ki… Türkan Hanım’la aynõ oturumda
konuşacaktõk; oturum öncesi bay başkan bulundu-
ğumuz yere geldi; masaya oturmadan önce ceketi-
ni çõkardõ, o ceketini çõkarõr çõkarmaz, Türkan Ha-
nõm yerinden kalktõ ve hiç de öfkeli olmayan bir ses-
le gerekli sözleri söyledi: “Beyefendi, biz bu otu-
rumları silaha, şiddete karşı yapıyoruz; siz
adında barış, eğitim, kültür olan bir açıkoturu-
ma silahla geliyorsunuz. Buradan ya siz gidin ya
biz gidelim.”
Kendi belediyesinin düzenlediği iki günlük et-
kinliğin son saatlerinde görebildiğimiz bay
başkan, bu tepkiyi beklemiyordu. Türkan Hanõm’a
alaycõ bir yüzle bakarak ceketini giydi; “Hadi ya-
pın bakalım oturumunuzu” dedi. Hepimiz ayağa
kalkmõş, en önde Türkan Hanõm, çantalarõmõzõ alõp
kapõya yönelmiştik. Türkan Hanõm yine yumuşacõk
bir sesle konuştu: “Siz karşımızda silahla otu-
rurken biz bu bahçeyi dolduran insanlara, özel-
likle çocuk ve gençlere neyi anlatalım?”
Bay başkan elini savurarak çõkõp gitti; kürsü-
ye geçtik; oturumu Türkan Hanõm yönetti; her
şeye karşõn güzel bir oturum olmuştu. Türkan Ha-
nõm oturumu kapatõrken ilçe halkõna iyi dilekleri-
ni iletti; “Belinde silahla gezen, bir kültür şenli-
ğine bile silahla gelen birini yeniden seçip seç-
memek size kalmış” diyerek noktayõ koydu.
Bütün yaşamõ, bilgiyi her türlü olumsuzluğun
önüne geçirmek için çabalarla geçti. Eğitimle
bütün insanlarõn, özellikle kadõnlarõn aydõnlataca-
ğõ bir dünya kurmak kolay değildi; öyle büyük bir
kayayõ kaldõrmaya kalkõştõ ki, zorluklara aldõrma-
dõ; çünkü öncüsü ve örneği hep Mustafa Kemal
Atatürk olmuştu.
Sevgili Türkan Saylan, o kadõnlar, yokluğunu
aratmayacaklar; çünkü seni “yok” saymaya-
caklar. Saymayacağõz! Daha çok çalõşarak; çamur
atanlarõ, karalama kampanyalarõnõ hiç umursama-
dan dimdik yürüyecekler… Yürüyeceğiz! Rahat uyu
hocam, emanetin senin gibi inançlõ, kararlõ cum-
huriyet kõzlarõyla geleceğe taşõnacak… Rahat uyu!
Dünyanın en
güzel kadını
DAVER DARENDE
Türkiye, dünyanõn
en güzel kadõnõnõ
kaybetti. Acõmõz bü-
yüktür. “Benim mut-
luluğum küçük şey-
lerdir” diyerek mutlu-
luğun belki de en güzel
resmini yapan, çağdaş-
lõğõn ve Türk kadõnõnõn
gerçek simgesi Prof.
Türkan Saylan’õ Ata-
türk tanõsaydõ yaptõklarõ
ile gurur duyar, onu
bağrõna basardõ. Yaşa-
mõnõ insanlarõmõzõn bi-
linçlenmesine, uyan-
masõna, çağdaşlaşmasõ-
na adayan bu güzel in-
sanõn amansõz hastalõ-
ğõnõn en ağõr günlerinde
“Ne darbe, ne şeriat”
sözlerini nasõl unutabi-
liriz?
Ü
lkesinin sorunla-
rõnõ kendine dert
edinmiş bu büyük yurt-
severin yaşama veda
ederken son sözleri şöy-
le oldu: “Bana düşen
tüm görevleri yerine
getirdim. Ölüme hazı-
rım” O, görevini fazla-
sõyla yerine getirdi, şim-
di sõra bizde. Atatürk
Türkiye’sinin çağdaş
kimliğini yansõtan, yü-
zümüzü her dem ağar-
tan bu güzel insanõ uğur-
larken mümtaz kişiliği-
ni ve eserlerini sonsuza
dek yaşatacağõz. Türk
halkõ günün birinde iyi-
yi kötüden ayõrmasõnõ
elbette öğrenecektir.
Cinayeti
hep birlikte
gördük
ERHAN KARAESMEN
Büyük sinema ustasõ Antonio-
ni’nin önemli son yapõtlarõn-
dan biri “Cinayeti Gördüm” adõnõ
taşõyordu. İlginç görüntüler yakala-
ma amacõyla doğanõn kuytu köşele-
rinde dolaşan bir fotoğraf sanatçõsõ-
nõn, oralarda işlenen bir cinayete
anõnda ve yerinde değil, ama, son-
radan çektiği fotoğraflarõ sonradan
basõp büyüttüğünde tanõk oluşunun
yarattõğõ karmaşõk düğümlerin öy-
küsüydü. Ancak, Türkan Hoca
Olayı, öyle fotoğraf filmi büyüt-
mesine gitmeksizin bire bir tanõk ol-
duğumuz bir gerçek cinayeti sergi-
ledi. Ben, biz, bizler bu trajediyi
adõm adõm izleyerek yaşadõk. Şim-
di içimiz elem ve kaygõ dolu, ama
yenilgiye her zamankinden daha
fazla direnecek biçimde bunun he-
saplaşmasõnõ yapõyoruz.
Cumhuriyet, ülke, toplum, yurt,
aydõnlanma kavramlarõnõn ve
sözcüklerinin tek tek ya da birkaçõ
birlikte dile getirilmesi durumunda
bazõ kesimler ve kişiler kuyruklarõ-
na basõlmõşçasõna hõrçõn sayhalar
atõyorlar. “Bunlar, vatan hainleri-
nin icat ettiği kavramlardır. Bun-
lar, topluma nifak tohumları atan-
ların sözcükleridir. Meydan ver-
meyelim bu darbeci hainlere! Sü-
pürelim onları! Susturalım sesle-
rini! Atalım buralardan! Yarısını
hapislerde çürütelim, öbür yarısı
da çeksin gitsin!..”
Cumhuriyet sözcüğü ve kavra-
mõ özdeş tüm diğer kavram-
larla birlikte toplumu şu anda yönet-
meye ve yönlendirmeye çalõşan bir
gerçek gafiller grubu için çok ürkü-
tücü geliyor. Duyduklarõ anda kanlarõ
donuyor. Türkan Saylan Olayı bir
toplumun müstesna bir yurttaşõna, bir
olağanüstü insanõna karşõ işlenmiş bir
suç olmakla sõnõrlõ değildir. Top-
lumsal bir cinayet dalgasõnõn baş-
langõcõ olma anlamõnõ da taşõmakta-
dõr. Korkutarak ve yõldõrarak “Sadece
hapiste çürütmekle kalmayız. Bak
gerekirse yok ederiz!” söylemini
yaymaya çalõşanlarõn işlediği bir bü-
yük hainlik suçudur.
Yõlgõnlõğa ve ürküntüye ka-
põlmadan, bu kasõrgaya da-
yanmak zorundayõz. Sizler, bizler,
sayõsõ belki biraz azalmõş ancak di-
renme gücü her zamankinden daha
fazla bilenmiş bulunan insan sevgisi
ve yurt sevgisi taşõyan bilinçli in-
sanlar, Türkiye topraklarõ üzerinde
çeşitli yörelere yayõlmõş tüm na-
muslu ve vicdanlõ insanlar birlikte
dayanmak zorundayõz. Dayanaca-
ğõz ve kazanacağõz!
Dalga Dalga Üstüne ve Saylan
Bir adı yurttaş, öteki Aydınlanma