21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HİKMET ALTINKAYNAK Türkan Saylan’õn efsane olan yaşamöyküsünü bilmeyen pek yok. Yurdumuzun dört bir yanõnda okuttuğu öğrencilerle, çağdaş eğiti- me yaptõğõ katkõlarla, tüm insanlarõ seven, kollayan anne sevecenliğiy- le onu herkes tanõyor. Kendini top- lumun aydõnlanmasõna adayan bir in- sanõn ömrünün de uzun olmasõ bek- lenir. Ancak onun 17 yõldõr kanser- le savaşmasõ, ne yazõk ki bu ömrü kõ- salttõ, böyle bir durumdayken evinin basõlmasõ, aranmasõ, başka bir üzün- tü ve mutsuzluk kaynağõ oldu. Oysa mutlu olmak herkesin hakkõydõ. Başkalarõnõn mut- luluğundan mutlu olan insanlarõnsa daha çok hakkõydõ. Türkan Saylan başkalarõnõn mutlu olmasõndan mut- lu olan bir kişiydi. Bu anlamda çok çok mutluydu, mutlu yaşadõ. Kansere boş verdi. Hastalõğõnõn moralini boz- masõna izin vermedi. Bir kemotera- pi sonrasõ “Yıldız’da Sohbet” prog- ramõnda dünyaya meydan okuyan sohbetimizi anõmsõyorum. Ne gü- zeldi! Üzerine kitaplar yazõldõ. Bun- lardan biri olan Güneş Umut- tan Şimdi Doğar /Türkan Saylan Kitabı’na şair, yazar arkadaşõm Mehmet Zaman Saçlıoğlu şöyle başlõyor: “Eski bir söylence, Tan- rı’nın otuz altı iyi insanın yüzü su- yu hürmetine dünyayı yok et- mekten vazgeçtiğini anlatır. Bu bir masaldır ama, dün- yanın yaşanabilir bir yer olmayı erdemler sayesinde sür- dürdüğü, gerçektir. Doğruluk, adalet, merha- met, iyilik, vefa, incelik, çalışkanlık, özveri gibi değerlerle karşılaştığımızda gözümüzün ışıyıp içimizin ısınması, unut- maya başladığımız insani özü- müzle karşılaştığımızı fark et- memizden kaynaklanıyor ol- masın sakın? Ya bu değerlerin hepsini birden bir insanda bul- mak? İşte bu mucizedir ve bu yüzden de seyrek görünür. Tür- kan Saylan, seyrek bulunan bu tür insanlardandır. Yalnızca söyledikleri ve yazdıklarıyla de- ğil, yaşamıyla da öğreten bir öğretim üyesi... ne güzel açmış- tı umutlarını…” İşte onun tüm yaptõğõ çağdaş eylemleri ona onlarca ödül ge- tirdi. Ancak içine sindiremeyenler, ona karşõ çõktõlar. Yaptõğõ işin kut- sallõğõna leke sürmeye çalõştõlar. Ama başaramadõlar. Buna toplum izin vermedi, tepki gösterdi. Ne var ki, Türkan Saylan’õn yaşama se- vincini erittiler… Yüreği buna da- yanamadõ… Pazartesi günü gün do- ğarken bir kez daha yeryüzüne ışı- ğını verdi ve ardından bu dünya- ya veda etti… Değer yargõlarõnõn altüst oldu- ğu toplumumuzda tõpkõ Saç- lıoğlu’nun aktardõğõ masalda oldu- ğu gibi, toplumumuz tümüyle yõkõl- mõyorsa, Türkan Saylan ve onun gi- bi, kendini topluma adayan insanla- rõn yüzü suyu hürmetine değil mi? Güle güle Türkan Saylan; dün sana binlerce insan el salladõ, bugün yine binlerce insan seni ve sevgini yüreğine gömdü. Bundan sonra da bize bir şey olmazsa, bilin ki senin ve senin gibi düşünenlerin yüzü suyu hürmetinedir. Işõklar için- de uyu, sevgiyle harmanlanan son- suz uykunda rahat et… Gözün ar- kada kalmasõn, Kardelenler’in Cumhuriyet’e, Türkiye’ye, bizle- re emanet… CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 20 MAYIS 2009 ÇARŞAMBA 8 HABERLER DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT DSP’de Yeni Başkanı Bekleyen Sorunlar... Geçen haftanın sonunda iki partinin kurultayla- rı vardı. Her ikisi de son genel seçimlerde barajı aşa- mamış; mart ayındaki yerel seçimlerde de bekle- diklerini bulamamış olan DP ve DSP’nin genel baş- kanları, alınan sonuçlardan herkesten önce kendi- lerinin sorumlu olduğunu söyleyerek görevlerini bı- raktılar. Bizim politik yaşamımız için alkışlanılacak bu du- rumu, yeni yönetimleri belirleyecek genel kurulların izlemesi gerekiyordu. Bu aşamada Demokrat Parti, büyük kongresini tüzüğün ilgili tüm kurallarını işletecek şekilde top- larken DSP Parti Meclisi’ndeki çoğunluk partile- rinin yüzde 1.5’lerde seyretmesinden kendilerine hiç pay çıkarmayarak 17 Mayıs’ta sadece genel başkan seçimini içeren göstermelik bir toplantı ile yetinmek istedi. İstek, yeni seçilecek genel başkanın kumanda köp- rüsünde bir tür “emanetçi” olarak görev alacağı doğ- rultusunda bir beklentiye mi dayanıyordu? Bu konuda kesin bir teşhiste bulunabilecek kanıtlara sahip değilim. Ama rahmetli Ecevit’ten boşalan baş- kanlık görevine, Bülent ve Rahşan Ecevit’in ortak icazetleri ile geçmiş olan Zeki Sezer, kurultaydan son- ra en yetkili karar organı olan parti meclisini de ken- di gözetiminde hazırlanmış tek listede yer alan isim- lerle belirlemişti. Günümüzün siyasal partilerine musallat olan has- talığın DSP’de geçerli olduğu biliniyor. Yönetim or- ganlarını en üstten gelen önerilerin onay yeri olarak gören anlayışa uygun olarak DSP yönetiminde so- rumluluk üstlenenler, büyük umutlarla kurulmuş olan partilerinin büyük kitlelerden koptuğunu fark ede- mediler. İçerde oluşan eleştiri seslerinin sahiplerinin kayıtlarının silinmesine gözlerini kapattılar. Pazar günkü kurultayda istifa kararından vazge- çerek yeniden aday olan eski genel başkanı des- teklemek amacıyla kürsüye gelen bir örgüt temsilcisi, “Zeki Sezer’den ne istiyorsunuz. İl ve ilçeleriniz açık- sa onun sayesinde. Her ay kiralarımızı genel merkez ödüyor ya!” diyerek parti örgütlerini sınırlı sayıda mü- davimi bulunan birer “emekli kahvehanesi” gibi de- ğerlendirmekte sakınca görmedi. Mahalle temsilcilikleri oluşturulmamış, parti içi eğitimden vazgeçilmiş, üye sayıları her ilçede özen- le sınırlı tutulmuş örgütler, seçimlerde sandık tem- silcileri bile gösteremez düzeye indirildi. Onlara da sanal başarı hedefleri vaat edilerek moral verilmeye çalışıldı. Sonuçta ülkede birisi hemen herkesin elbirliği ile değişmez hale getirilerek iktidar koltuğuna yapıştı- rılan 2.5 partili sistem, bugünkü kaos ortamına yol aç- mış oldu. DSP’nin yeni genel başkanı Masum Türker, böy- le bir ortamda elini o ağır taşın altına sokmuş oldu. 45 yıldan bu yana çok yakından tanıdığım ve ken- disine duyduğum saygıyı ısrarla sürdürdüğüm, DSP’nin Kurucu Genel Başkanı, kendi iç dünyasında oluşturduğu bir başka isme oy toplayamayınca, par- ti tarihinde ilk kez sadece örgütün icazeti ile oluşan seçimin sonucunu eleştiriyor. Yeni Genel Başkan’ın karşısındaki direnç sadece Bayan Ecevit’in kişisel tep- kisi ile de sınırlı değil. Eski genel başkanı destekle- yen önemli sayıda delegenin yanı sıra her şeyden önemli olması gereken yeniden partileşmek gibi çe- tin bir sorunu da alt etmek için yeni yöntemler oluş- turmak gerekliliği var. Masum Türker, görevini sürdüren parti meclisi ve o meclisten çıkmış bugünkü yürütme organı ile en azından birkaç ay işleri götürmek zorunda olduğu- nu elbette biliyordur. DSP’nin o dürüst insanlardan oluşan, politikacılıktan daha çok teknokratlığı ağır basan değerli kadrosu- nun adeta istenerek harcanmış, uzaklaştırılmış ol- duğunu da. Partiye kayıt olmuş binlerce insanın bir anda üye- lik kayıtlarının buharlaştırılmış olduğunu, kurultay ön- cesinde adaylığını koymak için başvurduğu zaman, kendi adı için de geçerli olduğunu fark ettiğini sak- lamadığına göre, artık bu eski, çirkin yöntemlerden arınmış, emeğin hakkını arayan, sivil toplum örgüt- leri ve sendikalarla yakından omuz birliği yapan, kı- saca Mevlana’nın “Dün dünde kaldı. Artık yeni şey- ler söylemek lazım” sözlerine uygun olarak yeni bir program için kolların sıvanması gerektiğini de. Her ilde bir üniversitenin, her ilçede bir meslek yük- sekokulunun var olduğu Türkiye’de, yerel sorunlara hem bilimsel, hem de uygulamacı çözümler arayıp bulmakta yardımcı olacak kadrolarla güç birliği yap- manın başarının en kestirme yöntemlerinden birisi ol- duğunu göz ardı etmemenin yararlarını da.. Demokrat Parti’nin yeni genel başkanı Hüsa- mettin Cindoruk’un durumu çok farklı. Büyük biri- kim ve deneyiminin yanı sıra kendisini destekleyen eski ve yeni isimlerden oluşan bir kadro ve Demirel de arkasında. Faks: 0 216 302 82 08 [email protected] ÇYDD, bize bir ödev olarak kaldı O nun ölümüyle, toplu- mumuz gerçekten bü- yük kayba uğradõ. Başta, örnek bir bilim insanõnõ yitirdik. Onunla beraber, yaşamõ çağdaşlaştõrmak davamõz, unutulmaz bir mücadeleciyi kaybetti: “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği”, bir semboldür. Onu sürdürmek de, bize bir ödev olarak kalmõştõr. Anõsõ önünde derin saygõlarla eğiliyorum. SERVER TANİLLİ Güle güle Atatürk’ün sevgili kızı GÜNDÜZ AKGÜL Emekli Cumhuriyet Savcõsõ Bu yazõya yoğun duygular içinde başlõyorum. Bir ta- rafõndan televizyon programla- rõnda değerli bilim insanõ, ödün- süz bir Kemalist, yurt ve insan sevgisiyle dolu, gönüllü bir çağ- daş eğitim insanõ sevgili Türkan Saylan’õn ölüm haberlerini iz- lerken, diğer taraftan bu konuda- ki duygularõmõ yazõya dökmenin zorluğunu yaşõyorum. 1963 yõlõnda İstanbul Üni- versitesi Tõp Fakültesi’ni bitiren sevgili Saylan’õn bundan sonraki hayatõ herkese örnek ola- bilecek şekilde başarõlarla dolu- dur. Her şeyden önce o, bilinçli bir aydõn olarak, Atatürk ilke ve devrimlerinden hiçbir koşulda ödün vermeyen bir Atatürk kõ- zõdõr. Yaşamõndaki tüm başarõla- rõnõ bu çizgi doğrultusunda ger- çekleştirmiştir. Bir ömre bu kadar başarõyõ sõğdõrmak, kendisini in- sanlõğa, demokrasiye, aydõnlõğa adamak, çağdaş bir düşünce ya- põsõna sahip olmak ne güzel ya- kõşõyordu sevgili Atatürk’ün kõzõ Türkan Hocamõza. Ne yazõk ki yaşamõnõ ülke- sine adayan bu güzel in- san, kanser tedavisi gördüğü ve ölümle pençeleştiği bir anda, adõ- na Ergenekon denilen soruşturma kapsamõnda evi aranarak kõrõlmõş ve hak etmediği işleme tabi tu- tulmuştur. Bu kõrõcõ işlem sonra- sõnda, destek için evine gelen yurttaşlara evinin penceresinden zorla hitap ederken bile hoşgö- rüyü elden bõrakmamõştõr. Sevgili Hocamõz Türkan Saylan, fiziki olarak bu dünyadan ebediyete göçmesine karşõn, aydõn düşünceleri ilelebet genç kuşaklara örnek olacaktõr. Hocamõza Tanrõ’dan rah- met, acõlõ ailesine ve aydõn, Kemalist, çağdaş tüm yurttaşla- rõmõza başsağlõğõ diliyor, aziz anõsõ önünde saygõyla eğiliyo- rum. Güle güle Atatürk’ün sevgili kõzõ... Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Sevgili yurdumda bu kadar çok yolsuzluk, hõrsõzlõk, yağma, rüşvet, şiddet, saldõrõ, ci- nayet, işkence olaylarõ yaşanacağõnõ, memle- ketimin bu kadar bencil, çõkarcõ, hilekâr, dü- zenbaz, yalancõ, yalaka, vicdan yoksunu, akõl ve bilim karşõtõ unvanlõ ve iktidar yalakasõ pro- fesörler, yurtseverlere kin kusan medya men- subu yazarlar yetiştireceğini bekler miydiniz? Tepeden tõrnağa kirli, ilkel bir toplum manz- arasõdõr bu tanõk olduğumuz. Mide bulantõsõ ve tiksinti yaratan. Kaçõp kurtulmak isteyeceğiniz, yabancõlaştõğõnõz ve içinde soluk alamayacağõ- nõz bir ortam. Ömrünü Türkiye’nin sağlõğõna, eği- timine, çağdaşlõğõna, bilimine adamõş, ancak hay- ranlõkla, övgü ile izlenecek başarõlara imza at- mõş, tüm dünyaya örnek bir simge isim. Türkan Saylan’õn evinde 6 saat süren fiili belirsiz bir so- ruşturma yapõlõyor. Üstelik bu kahraman kadõn kanserli ve metastazlõdõr ve hastanede onu aci- len beklemektedirler. İnanõlmaz, akõl almaz bir davranõştõr bu. Yalnõz bu insana değil, Tür- kiye’nin tüm yurtsever, ilkeli, tutarlõ insanlarõ- na yapõlan bir zulümdür yapõlan. Bunu Arna- vutköy’de, evinin önünde biriken insanlarõn göz- lerinde okumak mümkündü. Böyle bir günün ak- şamõnda bir TV kanalõnda onu “MİT rapo- runda Hıristiyanlığı yayma amaçlı bir mis- yoner” olarak kayõtlõ diye tanõtan bir program izledim. Bu utanmazlõk karşõsõnda kanõm do- nuyor. Bunun ardõndan yazõlan ve söylenenle- ri tanõmlamak için sözcük bulamõyorum. Nihayet bu yiğit kadõn önce “Ölme zamanı değil, da- ha yapacak şeyler var” deyip direndi ve me- tastazlarõ ile birlikte direncini sürdürerek, artõk ölmeye hazõrõm diyerek sonsuzluğa göçtü. İnanõlmaz şey, nasõl, nerede, hangi koşul- larda yetiştiklerini merak ettiğim bir yazar takõmõ ölümü ardõndan ona kinlerini, öfkeleri- ni, hõnçlarõnõ kusmaya devam ettiler. Gerçekten bu nasõl bir dinciliktir nasõl bir insanlõktõr, olur şey değil. Nasõl bir ülke oldu bu güzelim mem- leketim diye düşünüyorum acõ acõ. Nasõl üreti- yoruz bu kişilikleri, nasõl bir toprak bu? Onlar 19 Mayõs günü Anõtkabir’de saygõ duruşunda bu- lunan AKP ileri gelenleri için ne düşünüyorlar acaba? Bir zamanlar “10 Kasım’larda sap gi- bi duruyoruz, bir yaygara koparılıyor” di- yenlerin bugünkü davranõşlarõ için... Acaba Cumhuriyet mitinglerini darbe yan- daşlõğõ ile suçlayan aydõn nitelikli kişiler, hiç olmazsa şu Türkan Saylan olayõndan ders çõ- karabilmişler ve Ergenekon gerçeğine yaklaşa- bilmişler midir? Saylan bir darbecidir, doğru. Lepradan sonra cehalete, ilkelliğe, geri kal- mõşlõğa, eşitsizliğe darbe vurmaya kalkmõştõr, su- çu budur. Ama bir şey yanlõş anlaşõlmamalõ... Türkan Saylan’õn şeriata ve darbeye karşõyõz de- mesi elbette doğru bir davranõştõr. Ama İzmir mitinginde konuşmayõşõ, oradaki konuşmacõlarõn ve mitinge katõlanlarõn darbeden yana olduğu an- lamõna gelmez. Böyle bir yorum yapmak, hal- kõn soylu, demokratik bir eylemini kasõtlõ ola- rak saptõrmaktõr. Bütün tehditlere, korkutmala- ra karşõn Tandoğan’da yurtseverler yine yüz- binlerle buluştular ve demokrasiye, aydõnlan- maya, laikliğe bağlõlõklarõnõ haykõrdõlar. Saylan arkadaşõmõzõ çok anlamlõ bir şekilde 19 Mayõs günü sonsuzluğa uğurluyoruz. Hiç kuşku duy- muyorum, onun ideallerini başarõ ile sürdüre- cek öğrenci sayõsõnõ 100 binlere çõkaracak dev- rimci bir kadro fazlasõ ile yetişmiştir. Onlar bu bayrağõ onurla taşõyacaklar. Hiç kuşkum yok, Cumhuriyetçi, Atatürk- çü aydõnlanmacõlarõ asla yõldõramaya- caklar. Rahat uyu en güzel şeylere layõk sevgili arkadaşõmõz, nurlar içinde yat!.. Kardelenler bize emanet SEVGİ ÖZEL Sesini ilk kez telefonda duydum; 1990’õn ilk ay- larõydõ sanõrõm, önce Prof. Aysel Ekşi, son- ra o aradõ. ÇYDD’nin Ankara Şubesi’ni açmak için Prof. Dr. Aysel Ekşi ile Ankara’ya geldiler. Bilgi Yayõnevi’ndeki odamda buluştuk; açõlacak şubenin yönetiminde önemli bir görev önerdiler. Ancak ben Dil Derneği’nin yeni yapõlan genel kurulundan son- ra genel yazman seçilmiştim. Bu iki önemli görevi birlikte yürütemeyeceğimi söyledim; elimden gel- diğince de çalõşmalarõna katõldõm ve açõlan şubeye hemen üye oldum. Bu iki kadõnõn o günkü coşku- sunu unutmam olanaksõz. Sonraki yõllarda türlü etkinliklerde, birçok il ve ilçede yollarõmõz kesişti; ÇYDD gibi Dil Derneği’ni de düşünen üyelerden biri oldu; aynõ kür- sülerde konuştuk; kimi etkinlikleri ÇYDD’nin An- kara Şubesi’yle birlikte düzenledik. Ne çok anõmõz, ne çok ortak sevincimiz, ortak tasamõz oldu... Bir kentin, küçük mü küçük bir belediyesi de öteki belediyelere özenmiş, onlar gibi bir kül- tür sanat şenliği düzenlemişti. Daha doğrusu bu be- lediye için birkaç aydõn kollarõ sõvamõş, bizleri ça- ğõrmõştõ; ama belediye başkanõ pek oralõ değildi. Kimler yoktu ki… Türkan Hanım’la aynõ oturumda konuşacaktõk; oturum öncesi bay başkan bulundu- ğumuz yere geldi; masaya oturmadan önce ceketi- ni çõkardõ, o ceketini çõkarõr çõkarmaz, Türkan Ha- nõm yerinden kalktõ ve hiç de öfkeli olmayan bir ses- le gerekli sözleri söyledi: “Beyefendi, biz bu otu- rumları silaha, şiddete karşı yapıyoruz; siz adında barış, eğitim, kültür olan bir açıkoturu- ma silahla geliyorsunuz. Buradan ya siz gidin ya biz gidelim.” Kendi belediyesinin düzenlediği iki günlük et- kinliğin son saatlerinde görebildiğimiz bay başkan, bu tepkiyi beklemiyordu. Türkan Hanõm’a alaycõ bir yüzle bakarak ceketini giydi; “Hadi ya- pın bakalım oturumunuzu” dedi. Hepimiz ayağa kalkmõş, en önde Türkan Hanõm, çantalarõmõzõ alõp kapõya yönelmiştik. Türkan Hanõm yine yumuşacõk bir sesle konuştu: “Siz karşımızda silahla otu- rurken biz bu bahçeyi dolduran insanlara, özel- likle çocuk ve gençlere neyi anlatalım?” Bay başkan elini savurarak çõkõp gitti; kürsü- ye geçtik; oturumu Türkan Hanõm yönetti; her şeye karşõn güzel bir oturum olmuştu. Türkan Ha- nõm oturumu kapatõrken ilçe halkõna iyi dilekleri- ni iletti; “Belinde silahla gezen, bir kültür şenli- ğine bile silahla gelen birini yeniden seçip seç- memek size kalmış” diyerek noktayõ koydu. Bütün yaşamõ, bilgiyi her türlü olumsuzluğun önüne geçirmek için çabalarla geçti. Eğitimle bütün insanlarõn, özellikle kadõnlarõn aydõnlataca- ğõ bir dünya kurmak kolay değildi; öyle büyük bir kayayõ kaldõrmaya kalkõştõ ki, zorluklara aldõrma- dõ; çünkü öncüsü ve örneği hep Mustafa Kemal Atatürk olmuştu. Sevgili Türkan Saylan, o kadõnlar, yokluğunu aratmayacaklar; çünkü seni “yok” saymaya- caklar. Saymayacağõz! Daha çok çalõşarak; çamur atanlarõ, karalama kampanyalarõnõ hiç umursama- dan dimdik yürüyecekler… Yürüyeceğiz! Rahat uyu hocam, emanetin senin gibi inançlõ, kararlõ cum- huriyet kõzlarõyla geleceğe taşõnacak… Rahat uyu! Dünyanın en güzel kadını DAVER DARENDE Türkiye, dünyanõn en güzel kadõnõnõ kaybetti. Acõmõz bü- yüktür. “Benim mut- luluğum küçük şey- lerdir” diyerek mutlu- luğun belki de en güzel resmini yapan, çağdaş- lõğõn ve Türk kadõnõnõn gerçek simgesi Prof. Türkan Saylan’õ Ata- türk tanõsaydõ yaptõklarõ ile gurur duyar, onu bağrõna basardõ. Yaşa- mõnõ insanlarõmõzõn bi- linçlenmesine, uyan- masõna, çağdaşlaşmasõ- na adayan bu güzel in- sanõn amansõz hastalõ- ğõnõn en ağõr günlerinde “Ne darbe, ne şeriat” sözlerini nasõl unutabi- liriz? Ü lkesinin sorunla- rõnõ kendine dert edinmiş bu büyük yurt- severin yaşama veda ederken son sözleri şöy- le oldu: “Bana düşen tüm görevleri yerine getirdim. Ölüme hazı- rım” O, görevini fazla- sõyla yerine getirdi, şim- di sõra bizde. Atatürk Türkiye’sinin çağdaş kimliğini yansõtan, yü- zümüzü her dem ağar- tan bu güzel insanõ uğur- larken mümtaz kişiliği- ni ve eserlerini sonsuza dek yaşatacağõz. Türk halkõ günün birinde iyi- yi kötüden ayõrmasõnõ elbette öğrenecektir. Cinayeti hep birlikte gördük ERHAN KARAESMEN Büyük sinema ustasõ Antonio- ni’nin önemli son yapõtlarõn- dan biri “Cinayeti Gördüm” adõnõ taşõyordu. İlginç görüntüler yakala- ma amacõyla doğanõn kuytu köşele- rinde dolaşan bir fotoğraf sanatçõsõ- nõn, oralarda işlenen bir cinayete anõnda ve yerinde değil, ama, son- radan çektiği fotoğraflarõ sonradan basõp büyüttüğünde tanõk oluşunun yarattõğõ karmaşõk düğümlerin öy- küsüydü. Ancak, Türkan Hoca Olayı, öyle fotoğraf filmi büyüt- mesine gitmeksizin bire bir tanõk ol- duğumuz bir gerçek cinayeti sergi- ledi. Ben, biz, bizler bu trajediyi adõm adõm izleyerek yaşadõk. Şim- di içimiz elem ve kaygõ dolu, ama yenilgiye her zamankinden daha fazla direnecek biçimde bunun he- saplaşmasõnõ yapõyoruz. Cumhuriyet, ülke, toplum, yurt, aydõnlanma kavramlarõnõn ve sözcüklerinin tek tek ya da birkaçõ birlikte dile getirilmesi durumunda bazõ kesimler ve kişiler kuyruklarõ- na basõlmõşçasõna hõrçõn sayhalar atõyorlar. “Bunlar, vatan hainleri- nin icat ettiği kavramlardır. Bun- lar, topluma nifak tohumları atan- ların sözcükleridir. Meydan ver- meyelim bu darbeci hainlere! Sü- pürelim onları! Susturalım sesle- rini! Atalım buralardan! Yarısını hapislerde çürütelim, öbür yarısı da çeksin gitsin!..” Cumhuriyet sözcüğü ve kavra- mõ özdeş tüm diğer kavram- larla birlikte toplumu şu anda yönet- meye ve yönlendirmeye çalõşan bir gerçek gafiller grubu için çok ürkü- tücü geliyor. Duyduklarõ anda kanlarõ donuyor. Türkan Saylan Olayı bir toplumun müstesna bir yurttaşõna, bir olağanüstü insanõna karşõ işlenmiş bir suç olmakla sõnõrlõ değildir. Top- lumsal bir cinayet dalgasõnõn baş- langõcõ olma anlamõnõ da taşõmakta- dõr. Korkutarak ve yõldõrarak “Sadece hapiste çürütmekle kalmayız. Bak gerekirse yok ederiz!” söylemini yaymaya çalõşanlarõn işlediği bir bü- yük hainlik suçudur. Yõlgõnlõğa ve ürküntüye ka- põlmadan, bu kasõrgaya da- yanmak zorundayõz. Sizler, bizler, sayõsõ belki biraz azalmõş ancak di- renme gücü her zamankinden daha fazla bilenmiş bulunan insan sevgisi ve yurt sevgisi taşõyan bilinçli in- sanlar, Türkiye topraklarõ üzerinde çeşitli yörelere yayõlmõş tüm na- muslu ve vicdanlõ insanlar birlikte dayanmak zorundayõz. Dayanaca- ğõz ve kazanacağõz! Dalga Dalga Üstüne ve Saylan Bir adı yurttaş, öteki Aydınlanma
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle