22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 20 MAYIS 2009 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Ergenekon ve Kardelenler KADRO dergisinin “1933 ikinci kânun, yani ocak” tarihli 13. sayısında Kemalist cumhuriyetin ilk düşünürlerinden Şevket Süreyya “Ergenekon Ef- sanesi” başlıklı bir yazı yayımlamış. Başlığın üs- tünde çok küçük puntoyla ve silik harflerle dizil- miş “İnkılâbın İdeolojisi” ibaresi var. Zaten Yakup Kadri ile Vedat Nedim’in birkaç arkadaşıyla birlikte yayımladıkları o ünlü dergi de tam bu konuda, yani genç devletin temel ilkele- rini pekiştirmek, devrimin ideolojisini derinleştir- mek amacıyla çıkmaktaydı. Şevket Süreyya, bir Sümer hikâyesinden alın- ma “Tarih yapar, efsane güzelleştirir” sözüyle gi- riş yaptıktan ve efsanenin ana çizgilerini verdik- ten sonra, onun unsurlarıyla Kemalist İnkılap’ın un- surları arasında benzerlikler bulmaya çalışır. Ama, dağlı-kurtlu-demirli-örslü-ateşli simgeler ile insanın iradesi ve düşüncenin rehberliği gibi manevi unsurlar arasında kurulmaya çalışılan paralellikler olmuş bunlar. İster istemez, simge- lerin sertliği ile bir “uygarlık projesi” olan cumhu- riyetin inceliği arasında rahatsız edici bir hoyrat- lık sezersiniz. Belki, edebiyat derslerinde “teşbih” bahsinin tar- tışmalarında kullanılabilecek bir örnek. Oysa, bilim kahramanı Türkan Saylan’ın ara- mızdan ayrılışı dolayısıyla akla gelen ve efsane olmayan bir başka imge var: Kardelenler. Kış dağlarının soğuğunda kalın kar tabakaları- nı yararak gün ışığına çıkan, incecik saplı, narin çiçekler. Çelimsiz, kırılgan; ama yerin derinliklerinden na- sıl geldiği bilinmeyen bir güçle ayakta kalan, kı- rılmayan. Profesör Saylan’ın toplumdaki örtülmüşlük- lerden bulup çıkardığı, okuttuğu, yetiştirdiği kız- lar gibi. Ama onların kırılmazlığı toplumun bu tür ince- liklere karşı sürekli uyguladığı hoyratlıklar karşısın- da seyirci ve isyansız kalmamızı gerektirmez. Bu açıdan bakınca, Türkan Saylan yaşarken kendi- sinden bütün toplum adına özür dileme borcunun yerine getirilemediğini bilerek, hiç değilse aynı bor- cun bundan sonra nasıl ödenebileceğini iyi düşünmek gerekiyor. Basit birkaç büst ya da heykelle, yahut birkaç okula, hastaneye adını vermekle ödenmiş sa- yılabilecek bir borç değil bu. Herhalde, iyi plan- lanmış, koşulları ayrıntılı biçimde belirlenmiş bir bilimsel araştırma ödülü ortaya koymak ve bunun yürütülmesini güvenilir bir kuruma emanet etmek düşünülebilecek ilk adım olabilir. Ama asıl kalıcı ve değerli özür dileme borcu, iyi yetişmiş ve başka- larını da iyi yetiştiren insanlarımıza hoyratlık et- mekten kaçınmayı alışkanlık haline getirmekle ödenmiş sayılabilir. İ nsanoğlu binlerce yõllõk yaşam tarihinde yaşanõ- lan hatalar sonrasõ, ka- zandõğõ deneyimleri söz- lere dönüştürüp somut- laştõrarak sonraki kuşaklara bõrakõr. “Özlü sözler”, “ata- sözleri” ya da “deyimler” gibi adlandõrõlan bu somut- laşmõş deneyimlerden ders çõ- kararak aynõ hatalarõ yapma- dan daha yaşanõlasõ bir düzen kurabilmek ise öncelikle dev- leti yönetenlerin en önemli sorumluluğudur. “Adalet”, binlerce yõllõk in- sanlõk tarihi sürecinde hak- kõnda en çok söz söylenmiş kavramlardan birisidir. Özel- likle “yönetimde adaletin önemi” konusunda binlerce yönetici, filozof, din adamõ ve toplum liderinin deneyim- lerinden çõkarak söyledikleri çok değerli sözleri vardõr. Bu sözlere ve binlerce yõllõk deneyimlere bakõldõğõnda “adalet”in bir toplum düze- ninin temel harcõ olduğunu görürüz. İnsanlõk tarihi adaletin kal- madõğõ, adil bir yönetim anla- yõşõnõn iflas ettiği, yurttaşlarõ- nõn adaletine güvenmemeye ya da adaletini sorgulamaya baş- ladõğõ devletlerin hõzla yõkõl- maya, parçalanmaya başladõ- ğõnõn çok sayõda örnekleri ile doludur. Dünya üzerindeki hemen bütün dinler ve kültürler, bu olumsuz deneyimler ve ör- neklerden yararlanarak doğru ve adil bir yönetimin nasõl oluşturulabileceğini göster- meye çalõşan nice özlü söze sa- hiptir. Bunlarõn en önemlile- rinden birisi İslam peygamberi Hz. Muhammet’e aittir. Hz. Muhammet, “Bir saat ada- letle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten daha ha- yırlıdır” diyerek özellikle yö- netimde adaletli olmanõn Al- lah katõnda da ne denli önem- li olduğunu belirtmiştir. “Memleketler kılıçla alınır, ancak adaletle muhafaza edilir” diyen ise ünlü Timur İmparatorluğu’nun kurucusu Aksak Timur olarak da bilinen Timurlenk’tir. Timurlenk dünyanõn en kanlõ imparator- larõndan birisi olarak bilin- mesine karşõn devletinin sü- rekliliği açõsõndan yönetimde adaletin önemini bu özlü sö- züyle belirtmiştir. Aklı yardımı olmadan İngiliz tarihçi ve romancõ Ja- mes Anthony Froude ise “Adaleti, aklın yardımı ol- madan yerine getirmek ola- naksızdır” derken yine İngi- liz şair ve yazar Walter Sa- vage landor’da “Adaletin gecikmesi adaletsizliktir” di- yerek nasõl adaletli olunabile- ceğinin temel taşlarõnõ belirt- mişlerdir. Uzunca bir süreden beri ül- kemizde siyasal çekişmelerin en önemli konularõndan birisi görevi adalet dağõtmak olan yargõnõn uygulamalarõdõr. Ye- tersiz altyapõ, kişi başõna dü- şen hâkim, savcõ ve mahkeme sayõlarõ nedeniyle yõllarca sü- ren davalar, geciken adalet tartõşmalarõnõ daima gündem- de tutmuştur. Ne yazõk ki Er- genekon soruşturmasõ ile yar- gõnõn adil olup olmadõğõ tar- tõşmalarõ daha da ciddi boyut- lar kazanmõştõr. 2 bin-2 bin 500 sayfa dola- yõnda iddianamelerle, ucu açõk soruşturmalarla, iki yõla yakõn bir süredir tutuklu olan şüp- helileriyle ve sonu gelmeyen gözaltõna almalarla ne zaman sonuçlanacağõ belli olmayan Ergenekon soruşturmasõ, ne kadar adil olduğu konusunda büyük kaygõlara ve tartõşma- lara yol açmaktadõr. Her geçen gün daha da geciken adalet, yargõya olan güveni sarsmaya ve adalet yerine adaletsizliğin ağõr basmaya başladõğõ kanõ- sõnõ topluma yaymaya başla- yabilecektir. Ne yazõk ki geciken adalet uygulamalarõ sadece Ergene- kon soruşturmasõ ile sõnõrlõ değildir. 14 yaşõndaki B. Ç’ye tecavüz ettiği iddiasõ ile tu- tuklanan ve sonrasõnda adli tõb- bõn akõl almaz raporu ile ser- best bõrakõlan Hüseyin Üzmez olayõ da bir diğer örnektir. Vicdanlarõ yaralayan çelişki- li adli tõp raporlarõ ve etki al- tõnda gerçekleştirilen uygula- malar sonucunda karar ve do- layõsõyla adalet gecikmektedir. En son merci Yine bir süre önce Münev- ver Karabulut adlõ bir genç kõzõn başõnõn vahşice kesilerek öldürülmesi olayõnõn zanlõsõ Cem Gariboğlu’nun da bir türlü yakalanamamasõ ülke- mizde geciken adaletin önce- likle emniyet teşkilatõnõ ilgi- lendiren bir diğer örneğidir. Yurttaşlarõn devletten olan adil davranma beklentisi zarar görmeye ve bunun sonucunda da toplumda adalete olan gü- ven sarsõlmaya başlarsa ülke- mizin ve devletimizin bekasõ (kalõcõlõk ve ölmezliği) açõ- sõndan yaratõlan zarar çok bü- yük olabilir. Çünkü adalet her ülke vatandaşõnõn haksõzlõklar karşõsõnda başvurabileceği en son mercidir. Eğer bu son başvuru maka- mõ da sağlõklõ işlememeye başlar ve vatandaşlar kuruma olan güvenlerini yitirirlerse işte o zaman ülkemizin birlik ve dirliği açõsõndan ciddi bir tehlike ortaya çõkmõş olur. Yargı mensupları Bu nedenlerle adalet kuru- mumuza karşõ güvensizlik ya- ratacak ve kamuoyunda tar- tõşmaya açacak uygulamalar- dan kaçõnmak, yargõ mensup- larõnõn en büyük sorumlulu- ğudur. Yargõ mensuplarõnõn özel- likle geciken adaletin adalet- sizlik olduğu kabulünü en te- mel doğrulardan birisi olarak görüp, yargõ süreçlerini hõz- landõrmalarõ adalet kurumu- muza olan güveni sarsmamak açõsõndan öncelikli davranõş- lardan olmalõdõr. Ülkemizin kalõcõlõk ve öl- mezliği için bu sağduyulu davranõşõ gösterebilmek, yal- nõzca aklõn yolundan gitmek- le olanaklõdõr. Adalet; duy- gularõmõzõn ve ideolojilerimi- zin etkisiyle değil sadece ak- lõn yardõmõyla dağõtõlabilir. Sağduyulu yaklaşõmlarla ül- kemizin birlik ve dirliğinin temel harcõ olan adalete güveni sağlayan bir yargõ sürecini sürdürmek, yargõ mensuplarõ- mõzõn yurtseverliğinin de bir göstergesidir. Hükümetimizin adaletin ge- cikmesine yol açan engelleri ortadan kaldõracak yasal ve fi- ziksel önlemleri hõzla alaca- ğõna, yargõç ve savcõlarõmõzõn da aklõn yolundan ve sağdu- yudan sapmayarak adaleti ger- çekleştirmeye devam ettikle- rine ve edeceklerine olan inan- cõmõzõ sürdüreceğiz. Adaletin Gecikmesi Adaletsizliktir... Prof. Dr. Mehmet TOMANBAY DSP Genel Başkanlõk Başdanõşmanõ 22. Dönem Milletvekili Hükümetimizin adaletin gecikmesine yol açan engelleri ortadan kaldõracak yasal ve fiziksel önlemleri hõzla alacağõna, yargõç ve savcõlarõmõzõn da aklõn yolundan ve sağduyudan sapmayarak adaleti gerçekleştirmeye devam ettiklerine ve edeceklerine olan inancõmõzõ sürdüreceğiz. 19 Mayõs’õn Düşündürdükleri... 1 9 Mayõs 1919, yeni bir Türk devleti- nin doğmakta olduğunun simgesidir. 600 yõllõk Osmanlõ İmparatorlu- ğu’nun yõkõntõlarõ üzerinde yeni bir Türk devletini kurma amacõyla, Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayõs 1919’da Samsun’a ayak basmõş ve geri dönüşü olmayan bir süreci başlatmõştõr. Ulusal Kurtuluş Savaşõmõz, 19 Mayõs 1919’da başlatõlmõş; Atatürkümüzün li- derliği altõnda yürütülen bu mucizevi sa- vaşõ, yine mucizevi nitelikteki devrimler izlemiştir. Atatürk’ün amacõ, yalnõzca bir savaşõ ka- zanmak değildi; bu büyük insanõn asõl sa- vaşõ, çağdaş, uygar nitelikteki devrimler- le yepyeni bir Türkiye yaratmak yolunda olmuştur. Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşõ’nõ, onun yönergeleri doğrultusunda hareket et- meyi kabul etmiş olan kendisine sadõk ar- kadaşlarõyla birlikte kazanmõş; ancak, devrimleri tek başõna yaşama geçirmiştir. Onun en yakõnõnda bulunanlar bile, zaman zaman bu büyük insanõn adõmlarõna ayak uyduramamõş; onun gerisinde kalmõştõr. Çağdaş, laik, demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti devleti kurmak, onun, her tür- lü engellemelere karşõn hiçbir zaman vaz- geçmediği bir hedef olmuştur. Feodal ya- põlõ ve dinsel nitelikli Osmanlõ İmpara- torluğu’nun yerine, çağdaş nitelikli bir Tür- kiye yaratmak yolunda Büyük Atatürk, hiç duraksamadan yürümüş ve bizlere varlõ- ğõndan her zaman övünç duyabileceğimiz bir devlet bõrakmõştõr. Şimdi bizlere düşen başlõca görev, genç ve yaşlõ Atatürkçüler olarak, onun açmõş olduğu yoldan vazgeçmeden ve duraksa- madan yürümek ve onun gerçekleştirdiği devrimleri daha ilerilere götürebilmektir. Yol alõrken önümüze birçok engel ve güçlük çõkabilecektir; önemli ve asõl olan, bu engeller ve güçlükler karşõsõnda dahi ce- saretimizi yitirmemek ve azimle ve sabõr- la büyük liderimizin başlattõğõ yolu sür- dürmektir. Aksi takdirde, Osmanlõ’nõn sonuna benzer bir son bizleri bekleyebi- lir.Tam bağõmsõz, laik, demokratik, cum- huriyetçi ve Atatürkçü bir Türkiye’de ya- şamak, her bilinçli Türk’ün hedefi olma- lõdõr. Bu hedefi kendimiz benimsediğimiz gibi, bunu gençlerimize ve çocuklarõmõza da benimsetmeliyiz. Eğer diğer devletler tarafõndan sayõlmak ve itibar görmek isti- yorsak, Atatürkçü düşünce biçiminden hiçbir zaman sapmamalõ ve bütün dünya- nõn sevdiği ve saydõğõ büyük liderimizin sözlerini ve düşüncelerini kendimize reh- ber edinmeliyiz. İşte, Atatürk’ün yolundan giderek ve onun devrimlerinden hiçbir koşulda vaz- geçmeyerek ancak uluslararasõ toplumda saygõn ve itibarlõ bir konuma sahip olabi- liriz. Doç. Dr. Hüner TUNCER mumtazsoysal@gmail.com PENCERE Gül Sahtecilikten ‘Şüpheli’dir... Cumhurbaşkanı ‘evrakta sahtecilik’ suçundan ‘şüpheli’dir... Yargılanması gerekir... Suçlu mudur, suçsuz mudur ancak yargılan- dıktan sonra belli olabilir... Daha önce konuya ilişkin yazılar bu köşede ya- yımlanmıştı; Gül’ün yargılanması sonucunda aklanması dileğimizdir... Ancak bugün Çankaya’daki Cumhurbaşkanı, adıyla sanıyla ‘şüpheli’dir... Olayı anımsayalım... 1997 yılında kapatılan Refah Partisi yönetici- leri hakkında bir dava açılmıştı... Neden?.. Çünkü Refah Partisi yöneticileri kendilerine ve- rilen ‘1 trilyon liralık’ Hazine yardımını devlete ge- ri vermemek için sahte faturalar düzenlemişler- di... Kolay iş değildi bu... “Evrakta sahtecilik” suçundan açılan davada Parti Genel Başkanı Necmettin Erbakan iki yıl dört ay hapse mahkûm oldu... 68 Refah Partisi yöneticisi de bir yıl iki aya ka- dar hapis cezası aldılar... Partiden kimileri davada beraat ettiler... Ancak Refah Partisi Genel Başkan Yardımcı- sı Abdullah Gül o sırada milletvekili olduğundan ‘dokunulmazlık’ nedeniyle yargılanamadı... Ama, hakkındaki ‘şüpheli’ sıfatı da kaldırıla- madı... Türkiye Cumhuriyeti Devleti gariplikler diyarı- dır... Milletvekili Abdullah Gül AKP çoğunluğunun oy- larıyla Cumhurbaşkanı olunca ne yaptı?.. Kendisinin de ‘şüpheli’ olduğu davada mahkûm olan eski Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ı Cumhurbaşkanı sıfatıyla affetti... Peki, bu davranış bir suç ortaklığının kefareti- ni ödemek mi oluyordu?.. Bir ‘şüpheli’ bir ‘mahkûmu’ nasıl affedebilirdi?.. Bu inanılmaz olay Türkiye Cumhuriyeti Devle- ti’nin bugün ne hallere düştüğünü gösteren ib- retlik bir tarihsel belgedir... Bugün olay neden güncelleşmiştir?.. Sincan 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nin bir ka- rarıyla Gül’ün dosyası yeniden açılmıştır... İyi de olmuştur... Çünkü Türkiye Cumhurbaşkanı ‘şüpheli’ sıfa- tıyla Çankaya’da oturamaz... Önce mahkemede ‘sanık’ sıfatını üstlenmesi, sonra da aklanması gerekiyor... Ama, aklansa bile kendisiyle aynı suçtan (ev- rakta sahtecilik) yargılanıp mahkûm olan eski Ge- nel Başkanı Erbakan’ı Cumhurbaşkanlığı yetki- sini kullanıp affetmesi bağışlanamaz... Evet, Türkiye bir garip ülke... Bu gidişle kimbilir daha neler göreceğiz?.. 19 Mayıs 1919 Etkinlikleri 19 Mayıs’ın 80. Yıldönümü Konferansı Konuşmacı: Dr. Alev COŞKUN Cumhuriyet Gazetesi Yazarõ Tarih : 20 Mayõs 2009 Saat: 17.30 Yer: Aydõn Belediyesi Meclis Salonu (Es–ko 4. kat) AYDIN BELEDİYESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle