25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 10 MAYIS 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Köşe yazıları edebiyatın bir parçasıdır. Eskiden öyleydi!.. Ama şimdilerde sıradan haberlerin yorumu. Üstelik de gerçeklerden uzak, iktidardakilere ya- kın... Sohbet, dertleşme adı verebileceği- miz yazılardır. İlle de bir şey öğretmek, doğru ya da yanlış bilgiler vermek de- ğildir. Okura yeni bir tad, bir duyarlık, bir yaşa- ma sevinci vermek, gündelik yaşantısını renklendirmek!.. Politika ise, bilimsel bir ko- nu ise, yaşamın değişik gerçekleri ise, her neyse.. onlar bile rahat okunan yazılar ol- malıdır. Önceki kuşakları düşündüm. Nice şiirler, öyküler yazmış Yakup Kadri, Refik Halit, Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Tarık Buğra gi- bileri!.. Edebiyat çalışmalarını bırakmış, ya da ara vermiş olanlar, niye gazete sütunlarını seç- mişler? Edebiyat karın doyurmaz; ille de ya- zarın ikinci bir mesleği olmalı, diye mi? Bir de aile gelirlerine, kazançlarına dayananlar var. Sait Faik, “Benim annemdir koruyucum” der- di. Bir iki öğretmenlik dışında hiç çalışma- mış, öyküler yazmakla yetinmişti. Orhan Pamuk da zengin bir aile çocuğu olmasa bunca romanı nasıl yazabilirdi? Edebiyatımıza baktınız mı şairlerin, ya- zarların, romancıların pek çoğunun başka meslekleri olduğunu görürsünüz. Hele eski kuşaklar!.. Ya milletvekili, ya elçi, ya bakan, ya da profesörlükler, şirket danışmanlıkla- rı... Demokrasi adı verilen bir toplum düzeni- ne girmek Türk edebiyatçısına bir şey ka- zandırmamış, çok şey yitirmesine neden olmuştur desek hiç de yanlış olmaz!.. Tek par- ti döneminde şairsen, yazarsan, hele ikti- dardan yana isen geçim sorunun pek ol- mazdı. Getirisi olan işler senindi! Ama kar- şıysan, başka düşünceleri savunuyorsan işin bitikti!.. Kültür Bakanlıkları sanatın, edebiyatın ge- lişmesinde yararlı işler yapması için oluştu- ruldu. Ama yine de iktidar sahiplerince be- nimsenmedi. İktidar sahipleri sanattan, edebiyattan epey uzak oldukları için kül- tür alanı gittikçe yalnızlaştı, öksüzleşti... Bir örnek, Cumhurbaşkanlığının Sen- foni Orkestrası var. Her hafta cumartesileri konser verir. Kimler gider? Ancak belirli düzeyde olanlar... Bir İsmet Paşa’nın, Ec- evit’in, vb. kültürlü birkaç politikacı dı- şında, DP, AP, ANAP, AKP gibi dönemlerin önde gelenlerinin kaçı bu konserlerde gö- rülmüştür.. sanırım pek azı, ya da hiçbiri... Kültür Bakanları gelip geçer.. kültür, sanat nedir bilmeden, öğrenmeden... Geçen gün bir sevgili dostum “Sen eski- den öyküler, denemeler yazdın; epey za- mandır politika, iç sorunlar, toplum dertleriyle daha çok uğraşır oldun” dedi. Ben de bili- yorum, daha etkili, kalıcı, her zaman okuna- cak şeyler yazmak isterdim. Ama içinde ol- duğumuz toplumun gerçeklerini görmemek olası mı.. yazmamak, kaçmak değil mi ger- çeklerden? Evet, köşe yazıları edebiyatın bir parçası- dır. Belirli bir yazma yeteneği olmayanların çi- ziktirdikleri ise, bir tek günlük karalamalardır, deyip geçmek en iyisi... PENCERE Mardin... Kız sorunu, kan davası, çıkar çatışması üzeri- ne Mazıdağı ilçesi Bilge köyünde işlenen toplu ci- nayet gözleri Mardin’e çevirdi... Yorumların bini bir para... Gerçekler TV’lerde ortaya döküldükçe gözler şaşılaşıyor... Mardin’de yaşamı belirleyen neymiş?.. Töre ve din... Töre nerede başlıyor, dinle haşır neşir ilkellik ne- rede bitiyor, belli değil... Mardin’de ortaçağ mirası, en başta kadınlar ol- mak üzere, kişilerin yaşamında egemen... Cumhuriyet gazetesinde kırk yıl önce bu ger- çekleri yazıp da reform isteyenlere ne deniyordu: - Komünist... Şıh, şeyh, aşiret reisi, cemaatin başı çok par- tili rejimde Ankara’ya gidecek milletvekilini tayin ediyordu... Dün “komünistlerin” yazdıkları, söyledikleri, uya- rıları bugün dillerde sakız... Arada yazık oldu Türkiyemize... Amerikan marifeti dincilikle ülkeyi İslamcı ikti- dara teslim ederek en aşağı bir çeyrek yüzyıl da- ha yitirdik... Mardin’de yaşanan kanlı olay, bu aymazlığın karnını deşerek bağırsaklarını ortaya döktü... Bilmeceleriyle meşhur Mardin’den bir örnek: “C iken O olur.. O iken C olur..” Bilin bakalım nedir?.. Yanıt: Ay... Bir Mardin bilmecesi daha: “Bir üzüm asılı.. Ortası nur basılı..” Nedir?.. Ampul!.. Ampulü parti markasına dönüştüren “ılımlı İs- lam” Mardin’e ne götürdü?.. Mardin kara yazgısıyla baş başa... Mazıdağı’nın bir köyünde yaşanan kan dava- sı katliamı nedeniyle medya etkili bir ‘reyting’ ya- rışına girdi... Ne söyleniyor?.. İki sözcük yineleniyor: Töre ve din... Kurbanlar namaz kılarken katledildiler... Üstüne üstlük bugünkü iktidar seçim sandığında töre ve dini tepe tepe kullanıyor... Mardin’de töre ve din, bizim gerici iktidarlar için bulunmaz nimet... Ve bunun adı da demokrasi... Mardin İsa’dan önce (İ.Ö.) üç bin yılından be- ri yerleşim odağı... Hititler İ.Ö. 1200 yıllarında Mardin’de... İ.Ö. 600’de Medler egemen.... İ.S. 640’ta Araplar var... Mardin Yavuz Sultan Selim zamanında (İ.S. 1517) Osmanlı yönetimine giriyor... Şemseddin Sami ‘Kamus ül Âlâm’da 1890’lar- daki Mardin’i şöyle anlatıyor: “Nüfusu 193.022’dir. Bu nüfusun 3’te 2’si Müslüman, geri kalanı ise Ermeni, Rum, Sürya- ni ve Keldanidir.” Bu kadar derinliğine bir tarihi olan Mardin’de bu kadar ilkel bir yaşam düzenini sürdürmek ise ancak utanılacak bir gericiliğin marifetidir... Özdeyişe göre “Marifet iltifata tabidir”... Adına demokrasi denen çok partili rejimde ge- ricilik Ankara’da iltifat görmese, Mardin’de ya- şayan kadınlar, kızlar bugün daha mutlu olmaz- lar mıydı?.. İ ddianame, Ceza Muhakeme- si Kanunu’nun (CMK) 170. maddesinin 3. fõkrasõnda a’dan k’ye kadar harflerle sap- tanmõş on bir öğeyi içeren hu- kuksal bir belgedir. İddianame ol- madan hiçbir ceza davasõ mah- kemeye gönderilemez. Başka bir deyişle, ceza davalarõ ancak id- dianame ile açõlõr. İddianamenin temel öğesi, 3. fõkranõn j bendinde yer alan, suçun delilleridir. Maddenin 4. fõkrasõnda da “Sanığa yüklenen suçu oluştu- ran olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” ku- ralõ yer almõştõr. Bu kurala göre iddianamenin ana öğesi, suçu oluşturan eylemlerle ilişkisi olan kanõtlardõr. Kanõt (delil) sanõklarla tanõk- larõn anlatõmlarõ (ifade) ile CMK’ye uygun olarak elde edil- miş her tür belge ve bulgulardan oluşur. Eziyet ve baskõ ile alõnan sanõk ve tanõk anlatõmlarõ, yasa- dõşõ elde edilmiş ses kayõtlarõ, hu- kuksal anlamda kanõt olarak ka- bul edilemez. Kanõmca, 01.06.2005 günü yürürlüğe giren CMK ile kabul edilen gizli tanõk yöntemine de başvurmamak, ceza adaletinin hakça oluşmasõ bakõmõndan ye- rinde bir davranõş olur. Şundan ki, gizli tanõk anla- tõmlarõ, sadece savcõ ve yargõcõn bilgi sõnõrlarõ içinde kalacaktõr. Oysa sanõğõn tanõmadõğõ, soru sormak hakkõnõ kullanamadõğõ, tanõkla aralarõnda derin düşman- lõk ya da dostluk bağlarõ bulunup İddianame... H. Basri AKGİRAY E. C. Savcõsõ - Eski Parlamenter EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yazarlık ve Edebiyat... Arkası 10. Sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle