Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
PANO
DENİZ KAVUKÇUOĞLU
Asuman
Asuman, Kadir adında 14 aylık bir oğul annesi,
ikinci çocuğuna hamile genç bir Kürt kadını. Bir haf-
tadır altüst olmuş dünyasında kurşunlarla, bomba-
larla, ölümlerle elinden alınmış hayatına bir yerinden
yeniden tutunmaya çalışıyor, “nasıl”ını bilemeden.
Mardin kıyımında annesi ile dört kardeşi öldü-
rülmüş Asuman’ın, öldürdüğü söylenenler ise ko-
casının kardeşleri. Tutuklanan on katil zanlısı ara-
sındaki altı kardeş aynı zamanda Asuman’ın öl-
dürülen annesinin öz yeğenleri, Asuman’la da kar-
deş çocukları. Genç kadın 21 yıllık yaşamının en
zor ikilemiyle karşı karşıya kalmış. Toplu kıyımda
canlarını yitirenlerin yakınları tarafından “ötekiler”
diye adlandırılan zanlıların ailesine gelin gitmiş çün-
kü. Zanlı yakınları korku içindeler, çıkma olasılı-
ğı yüksek bir kan davası yangınından, intikam
ölümlerinden kurtulmak için doğup büyüdükleri
köylerini terk edip uzaklara göçüyorlar.
Asuman ne yapacağını, nasıl davranacağını bi-
lemiyor, onun durumuna düşecek hiç kimsenin bi-
lemeyeceği gibi.
Göçenlerle gitse baba evinin kapısı bir daha açıl-
mamacasına kapanacak, kalsa sevdiği kocasını
bir daha görmemecesine yitirecek. Çevresine so-
ruyor danışıyor. Sorup danıştıkları, “Kocan kan-
lılarımızın kardeşi” diyorlar. “Seçeceksin! Ya ba-
ban, ya kocan!”
Babasına koşuyor, eşini, yakınlarını yitirmiş baba
hem acılı hem de öfkeli. “Burada kalabilirsin” diyor,
“seni korurum ben, ama bir şartım var.” Babasının
önüne sürdüğü şart ne olabilir ki? Gözleri babası-
nın dudaklarında donup kalıyor, bekliyor. Konuşu-
yor baba, “Oğlunu da onlarla göndereceksin!” Elle-
ri karnına gidiyor Asuman’ın. Ya karnındaki bebek?
O da kanlılarından değil mi?
Uzun uzun düşünme şansı yok Asuman’ın, “öte-
kileri” götürecek kamyonlar hazır, motorları çalışıyor.
Kaskatı kesilmiş Asuman, içi donmuş, gözleri do-
nuklaşmış, benzi sapsarı. “Peki” diyor babasına, “bu-
rada kalıyorum.” Babanın yüzünde hiçbir duygu izi
yok, arkasını dönüp uzaklaşıyor. Genç kadın toprak
zeminde bir kilim üzerinde oturan, hiçbir şeyden ha-
bersiz yavrusunu kucağına alıyor, kamyonetlerden
birinde kendisini bekleyen kocasına götürüyor.
“Kadir’i sen al” diyor, acılı bir sesle, “ben burada
kalıyorum.” Kocasının gözlerinde hüzün, çocuğu alır-
ken, dönüşü olmayacak ayrılıklarının veda anında
Asuman’ın artık hep anımsayacağı, onu umarsızlıkla
umut arasında gidip getirecek son sözleri dökülü-
yor ağzından: “Dilediğin zaman gelebilirsin bana, beş
yıl sonra bile gelsen kabul ederim seni.”
Kamyonet hareket ediyor. Asuman, görünmez ola-
na kadar izliyor uzaklaşan göç konvoyunu.
Asuman, 44 insanını kıyıma kurban vermiş, bir o
kadar insanı da başka yerlere göçmüş 60 yetimli, ya-
rısı boşalmış 36 haneli köyünde acılı yalnızlığını ya-
şayacak.
Tanık olduğu o kıyıma, o vahşete, o ölümlere bir
anlam vermeye çalışacak, ama veremeyecek.
Hiç beklemediği bir anda hayatından kopan ko-
casını, koparılan çocuğunu düşünecek.. o kopuşun,
koparılışın nedenlerinin ardına varmaya çalışacak,
ama varamayacak.
Elleri hep karnına gidecek, dört ay sonra dün-
yaya getireceği bebeğini okşayacak, gözlerinden
yaşlar süzülerek. Bebeğin yazgısı belli, o “öteki-
lerin kanından”. Onu barındırmayacaklar köyde,
töre böyle.
Ne yapacak, ne yapmalı Asuman?
Bilemiyor.
Hele bebeği bir doğsun, belki o zaman...
Bir umut işte!
Bekir Coşkun’a hayranlõğõmõ
herkes bilir; çünkü her sabah ilk
sözüm bellidir; “mutlaka oku-
malısın”... Geçen pazar ise da-
ha gazeteleri almadan mesajlar
başladõ; “okudun mu?”…
O günden beri huzursuzum;
kentlerimizi “mimarların çir-
kinleştirdiği”ni söylemesin-
deki “haklı yanılgı”sõnõ, sev-
diğimi “incitmeden” nasõl ya-
zabilirim? “Haklı” diyorum;
çünkü kentlerimizin haline ba-
kõp da tüm binalarõn “uygar”
ülkelerdeki gibi “mimarlarca”
tasarlandõğõnõ “sanan” sayõ-
sõz aydõnõmõzõ nedense aydõn-
latamadõk. Hatta sadece “bi-
linçsiz” değil, kimi “maksat-
lı” kalemleri de...
Ancak bu kez yazarõmõz Bekir
Coşkun!
Cumhuriyet değerlerimizi kent
ve çevre duyarlõlõğõyla birlikte sa-
vunmanõn “bilinç” abidesi…
“Gerçekleri maksatlı saptı-
ranlar”õn da korkulu rüyasõ…
Böylesine bir “yürekli akıl”
bile “...bu çirkin kentleri
kim yaptı? Bir mimarın
imzası olmadan çivi bi-
le çakılamayacağını he-
pimiz biliriz…” diyebi-
liyorsa, nasõl kayõtsõz
kalõnabilir? (03
Mayõs 2009)
Çünkü “hepi-
miz” asõl şunu
çok iyi biliriz:
“Bu çirkin kent-
leri imar rantı
tutkunları ile siyasal yandaş-
ları yarattı. Binaların büyük
çoğunluğunda mimarın imza-
sı bir yana, fikri bile alınmı-
yor…”
Nitekim hesap ortada… Kent-
lerimizin yüzde 70’i kaçak; ya-
ni “mimarın imzaladığı” ruh-
satlarõ bir yana, projeleri bile
yok! Üstelik af yasalarõyla büyük
çoğunluğu da artõk çok katlõ be-
tonarme “apartman”!
Kalan “sözde yasal” yüzde 30
ise yine sadece rant pazarõnõn
“tipsiz apartmanlaşma”sõnõ
gözeten “tip parselasyon, tip
yönetmelik ve tip imar plan-
ları”nõn kaçõnõlmaz ürünleri...
Üstelik neredeyse yüzde 90’õ
da “kalfa mimarisi”!
Yani Bekir Coşkun’u “Suçlu
kim?.. Kim bizi bu çirkin ya-
pılar arasında yaşamaya mah-
kûm etti...” diye haykõrtan gö-
rüntünün içinde mimarõn tasar-
ladõğõ yapõ oranõ sadece “yüzde
3”… Onlarõ da devasa “çirkin-
likler yığını” içerisinde ancak
çok dikkatle baktõğõnõzda, belki
görebilirsiniz.
Yazılarında ne demişti?
Ama bunu en iyi Bekir Coş-
kun’un bildiğini de biliyorum.
Örneğin, 5 Nisan’daki “Her Se-
çimi Doğa Kaybeder” başlõklõ
yazõsõnda; “Benim belediye
başkan adayım seçilemedi”
derken, “öbürleri”ni şöyle ta-
nõmlamõştõ: “Boş alan görünce
aklına bina geliyor, suratı blok
apartman şeklini alıyor. Dili
kürek biçiminde ağzından çı-
kıp dolanıyor. Kıçı çimento
karma makinesi gibi, daireler
çize çize gidiyor. Aklı fikri
dört bir yanı çimento, asfalt,
demir, inşaat, tesis, bina ile dol-
durmak...”
Bekir Coşkun’u sevmeyeyim
de kimi seveyim?
Kent ve çevre dostu mimari-
yi engelleyenleri böylesine “ger-
çekçi” kim tanõmlayabilir?
Nitekim “2 Ucu B’li Zihni-
yet” yazõsõnda da orman talan-
cõlarõnõ şöyle sõralanmõştõ: “Po-
litikacılar, bürokratlar, işa-
damları, arazi mafyası, avan-
tacılar, beleşçiler, cingözler el
ele…” (04 Temmuz 2004) Peki,
neden “mimar”õ da saymamõş?
Çünkü 2B işgalcisi yapõlarõn
mimarlõkla değil, siyasi hima-
yeyle inşa edildiklerini çok iyi
biliyor...
Hele, tam bir “Bekir
Coşkun klasiği” olan
“Ben Köyleri Seve-
rim”ini nasõl unuta-
bilirim? 1999 dep-
reminde “yıkılma-
yan” köyler ile
“çöken” kentlerin
“farkı”nõ değme
mimarlar bu kadar
anlaşõlõr yazamazdõ: “…çün-
kü köylerde ne rant için ya-
pılan yüksek yüksek binalar
var, ne imar aflarından ya-
rarlanmış iğrenç yapılar, ne
müteahhit-belediyeci çetele-
ri, ne imar planları, ne
kontrol-montrol… Eğer pi-
yasa ekonomisinin doyumsuz
eli köylere de uzansaydı, ora-
lar da yıkıntı ve ceset dola-
caktı...” (16 Kasõm 1999)
Bekir Coşkun’un “İyi mi-
marların kötü mimarlara tep-
kisi yok mu?..” merakõnõ gi-
dermeyi, imar yağmacõlarõna
karşõ 7 gün 24 saat mücadele
eden Mimarlar Odasõ’na bõrakõ-
yorum...
“Yapıların gözüken bir ye-
rine mimarının adı yazılmalı ki
herkes görsün...” önerisini ise
çirkin kentleşmenin “mimar-
sız binalar”õnõ görebilmesi için
ben de yürekten destekliyo-
rum… Şu “mimarlık suçu” ni-
teliğindeki, kentleri ezen “ayrı-
calıklı rant kuleleşmesi”ne han-
gi mimarlarõn tutsak olduklarõnõ
cümle âlemin bilmesi için...
Bugün sakõn Bekir Coşkun’u
kaçõrmayõn. O bizim sesimiz, so-
luğumuzdur...
ekinci@cumhuriyet.com.tr
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
HARBİ SEMİH POROY
10 Mayıs
ÇED KÖŞESİ
OKTAY EKİNCİ
Bekir Coşkun’a Sevgilerle...
10 MAYIS 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Bugün Anneler
Günü...
Bizim oğlandan
anana pırlanta
almadıysan ananı
da al defol git!
Tam
Hidayet Ergin:
“Recep,
Ergenekon’un ne
altındaymış ne de
üstünde. Tam
içindeyim diyecek
ama dili varmıyor.”
Üfürük
Necati Cebe: “OECD
raporuna göre akıl
sağlığımız da
bozukmuş.
Önemli değil;
nefesi keskin bir
imam okur, üfler
düzeltir!”
Gerçek
Hamza Saykan: “AB
yalanını bırakın da
Mardin’deki
feodalizm gerçeği
karşısında halka
önce ABC’yi
öğretin!”
YağmurDeniz
Cumhuriyetin devrim günleri
KISSADAN hisselik Temel
fıkrasını İlker Çamkır gönderdi:
Temel 20 yıldır Almanya’da
yaşıyormuş. Bir gün göçmen
bürosuna gidip Almanya’dan
kesin dönüş yapacağını
söylemiş. Göçmen
bürosundaki Alman
görevliler Temel’i tanıyor ve
seviyormuş. Merak edip “Niye
dönüyorsun” diye sormuşlar.
Temel, “Homoseksüeller
yüzünden” demiş.
Bürodaki Almanlar şaşırmış:
- Seni rahatsız filan ediyorlarsa
hemen bir şikâyette bulun, hiç
merak etme gereği neyse yaparız.
Almanya’dan bu yüzden ayrılmana
değmez.
Temel:
- Yok, beni rahatsız etmiyorlar.
Bürodakiler iyice şaşırmış:
- Peki neden gidiyorsun?
Temel:
- Biliyorsunuz 20 yıl önce burada
homoseksüellik yasaktı. 10 yıl
önce serbest bırakıldı. 5 yıl önce
de evlenmelerine izin verildi.
Homoseksüellik mecbur olmadan
memleketime dönmek istiyorum.
İlker Çamkır’ın kıssadan hissesi:
Türkiye’de 30 yıl önce türban
diye bir şey yoktu. 20 yıl önce
takmaya başladılar. Şimdi ise
serbest oluyor. Mecbur olmadan
önce bir şeyler yapmak lazım!
Hisseden hisse:
Yapılacak tek şey Cumhuriyetin
devrim günlerine yeniden
dönüştür.
Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in
günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar,
sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist
değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi
çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra
Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü
Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler;
benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
TÜRKİYE’DE kendini solcu tanıtan
ahlaksızlara, dinci geçinen şerefsizlere kısaca
parayı görünce ruhunu satan alçaklara bir tek
soru sormak gerek: Emperyalizmin kucağından
niye inmiyorsun!
Bülent Esinoğlu, kavramların içini boşaltarak
yoluna devem eden popüler kültürün son yıllarda
piyasaya sürdüğü kavramlardan birinin de
“yüzleşmek” olduğunu söylüyor:
“Yüzleşme ifadesini bize söyleyenler, sanki bir
yerlerde bizim bilmediğimiz ya da suç işlediğimiz
bir şeyler var da biz onunla yüzleşeceğiz,
havasını yaratıyor.
Sanki bir yerlerde bir gerçek var, biz hep o
gerçeği ret ediyoruz; birileri de bize sürekli
gerçeğimiz ile yüzleşmemizi söylüyor. Yüzleşin
diyenler, doğrudan size söyleyemedikleri ‘siz
suçlusunuz’ ifadesini kibarlaştırarak, bize
yüzleşin diyorlar.
Bir yerde, bir gerçek olsa da biz o gerçek ile
yüzleşsek ne âlâ. Öyle değil, kendileri bir
tanımlama yapıyor ve o tanımlanan sözde
gerçek ile bizim yüzleşmemiz isteniyor. Aslında
bizden, yüzleşmemiz falan istenmiyor. Bizden
onların tanımladığı, sahte gerçeğe teslim
olmamız isteniyor. Kendileri emperyalizm
gerçeği ile yüzleşmek yerine, bize kendi
tanımladıkları şeyler ile yüzleşmemizi yani teslim
olmamızı istiyorlar.
Arkasından Batı imalatı, sahte kavramlar
sıralanıyor: Gerçekler ile yüzleşmek. Tarihimiz ile
yüzleşmek. Demokrasi ile yüzleşmek.
Hatta daha da ileri gidiyorlar; ‘Yaşlı
Hollandalılar Derneği’ gibi ‘Yüzleşme Derneği’
kuruyorlar. Yabancı parası ile siyaset yapan
derneklere, bir de ‘Yüzleşme Derneği’ ekleniyor!
Örneğin 24 Nisan. Bize söylenen şudur.
Tarihinizle yüzleşin. Yani soykırım suçunuzu
kabul edin. Kendileri bizi suçlu ilan etti ya,
onların bu ilanı, ‘gerçek’ oluyor ve bize bu
gerçekle yüzleşmemiz söyleniyor.
Birileri, televizyon kanallarında dolaşarak,
tarihimizle yüzleşme propagandası yapıyor. Ama
bu tipler ‘emperyalizm’ sözcüğünden nefret
ediyor; bunlar, ‘Emperyalizmin sözünü edenler,
çağdaşlıktan kaçanlardır’ diyebiliyor.
Bunlara emperyalizme, emperyalizm dendiğini,
başka da hiçbir şey denemeyeceğini
anlatmalıyız. Biz her şeyimiz ile yüzleşiriz. Yeter
ki onlar emperyalizm ile yüzleşsinler.”
Yüzleşme
SESSİZ SEDASIZ (!)
dkavukcuoglu@superonline.com
www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Evlerde şil-
te, yatak, yor-
gan gibi eşya-
larõn konuldu-
ğu büyük
gömme dolap.
2/ Hattatlarõn
kâğõt cilala-
makta kullan-
dõklarõ özel bir
bileşim... Es-
kiden uzay
boşluğunu doldur-
duğu varsayõlan es-
nek madde. 3/ Optik
kaydõrma... Ağaç-
larda mantarlarõn
oluşturduğu bir tür
çürüme başlangõcõ.
4/ Utanç duyma...
Sõvacõ aracõ. 5/ Ka-
re ya da silindir bi-
çimli yüksek yapõ...
Maksat. 6/ Kötü bir durumdan kurtuluş; felah...
Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kulla-
nõlan deyim sözü. 7/ “Dağservisi” de denilen
büyük bir orman ağacõ...Tunceli yöresine özgü,
“sac sırımı” da denilen bir tür hamur yemeği.
8/ İzmir’in Selçuk ilçesindeki ünlü antik kent...
Tekel idaresine eskiden verilen ad. 9/ İşlerinde
yalnõzca kazanç elde etme düşüncesiyle hare-
ket eden kimse.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1/ Eti lezzetli bir balõk... Zehir. 2/ Afrika’nõn en
yüksek dağõ Kilimanjaro’nun, yerli dillerde
“özgürlük” anlamõna gelen adõ... Kabadayõ. 3/
Çölden esen rüzgâr... Yol yapõmõnda kullanõlan
bir makine. 4/ Güzel sanat... Bir yüzü içbükey,
öbür yüzü dõşbükey olan mercek. 5/ Bir haber
ajansõnõn kõsa yazõlõşõ... Tümör. 6/ Koleksiyon...
Radon elementinin simgesi. 7/ Halõ ya da kilim
dokunan tezgâh... Voleybol ve teniste oyunun her
bir bölümüne verilen ad. 8/ Coğrafyadaki kõyõ
tiplerinden biri... Metal ya da kâğõt para üstün-
deki kafa resmi. 9/ Küçük su kanalõ... Slav al-
fabe ve yazõsõ.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
M E Y D A N İ İ
A C E F O R O Z
R E M B E T İ K O
K L O R S A T
İ S İ R İ N R O
Z I H N A S İ P
E R A T V O N
T A A L A M A N
T O M A R A Ü
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9