16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
“Bir kapı kapanıyor / bir sayfa çevriliyor / bir dal kırı- lıp eğiliyor suya / bir yıldız boşluğa / gözler kan çana- ğı / göğüsler delik deşik / ya koyu karanlık ya yokluk / uçurumun başına geldik / anıtlar yıkılıyor / bayraklar ka- panıyor / toprağa bir bir dü- şüyor kaleler / ne bekleniyor daha...” Yekta Güngör Özden dostumun yeni şiirleri... “Dünden Kalan...” İşte içle- rinden biri, her şeyi anlatan... Kitaplar kitaplar!.. Hepsini alıp bir ağaç di- binde, bir balkonda, dalıp gitmek dünyalarına, benim de dünyam diyerek... Adlarını anmak yeter mi? Yetmez ama ben de hepsi- ni gereği gibi inceleyecek, eleştirecek güç var mı? Oktay Sönmez “Acapul- co’nun Işıkları” ve “Anılarda Gemiler Ufkun Ötesinde Kayboldular”... Bir özlemin, eskimeyen bir arayışın ta- dıyla okuyacağınız iki ki- tap... Özcan Erdoğan’ın “Dâ- hiler ve Aşkları” sizi alıp bü- yük ustaların duyarlılıklarına, aşklarına götürüyor, Goet- he’lerin, Balzac’ların, Be- ethoven’lerin... Mustafa Yıldırım’ın yeni baskı yapan yapıtı, çağı- mızdan geleceğe bir belge gibi “58. Gün.” Mehmet Sazak’ın 17 Ni- san’dan anılar getiren, bir çeşit belgeseli. “Aydınlanma Savaşı.” Vural Savaş “Yüce Divan Dosyası” ile gelecekte bir gün yaşanacak, yaşanma- sı beklenen, bir tarihsel dö- nüşüme götürüyor okuru. Bir gün ama ne zaman? Adil İzci bir şair ama do- ğup büyüdüğü kenti unut- mamış, çocukluğu ilk genç- liğinin içindeki Niğde’yi “Es- ki Bir Niğde” bir şiirsel öykü gibi... Prof. Nejat Akar’ın “Dum- lupınar Bir İnsanlık Öyküsü”, Hüseyin Duman “Eşikte Üç Taş”, Ahlat Akkaya “Mustafa” adlı belgesel ça- lışması, Harun Öztürk “Söndüren Kriz”, Hüseyin Duman’ın, Orhan Faruk’un yapıtları üzerine yaptığı bir çalışma “Karşı Yakadan Bir Ses”... Önemli bir anı kita- bı, daha doğrusu gerekli bir değerlendirme “Sadun Aren’in Ardından”... Edebiyat öldü mü? Ucuz- ladı mı? Kolaylaştı mı? Na- sıl gazetelerde köşe yazıla- rı yazar bile olmayanların elindeyse!.. Şiirde, öyküde, roman da aynı ucuzluk, ay- nı değersizlik yaşatılıyor mu? İşte bir öykü kitabı, Hür- riyet Yaşar’ın hepsi okura tad veren, duyarlığını ço- ğaltan öyküleri “Önce Ben Onu Öldürdüm...” Okurlarıma öğütlemek is- tediğim güzel bir öykü an- tolojisi: “İstanbul Öyküleri.” Usta bir öykücü olan Jale Sancak’ın seçtiği İstanbul’la ilgili öyküler, Sait Faik’ten, Selim İleri’ye Demir Öz- lü’ye, en genç yazarlara ka- dar. Yıllardır beni okuyan, ede- biyatın benim için bir yaşam anlamı olduğunu bilen okur- larım, beni yeni çalışmala- rıyla zenginleştiriyor... Ama bunca kitabı koyacak ki- taplığım yok ki!.. Bir gün sı- rası gelir okurum diyebile- yim! Hep yazdım, bunca yılın birikimini, hem de ço- ğu ithaflı kitaplarımı İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi kitaplığına, Akyaka’daki Muğla Üniversitesi kitaplı- ğına verdiğim... Hiç değilse öğrencilere sanatı, kültürü seven gençlere bir yardım olsun diye! Ayrıca Muğla’nın Akya- kası’nda yeni açılan, dost- ların bu kitaplığa adımı ve- rerek beni onurlandırdık- ları “Akyaka Oktay Akbal” kitaplığına da pek çok ki- tabımı sunduğumu... Eskisi gibi değilim. Deği- liz. Öyle uzun, derin çalış- malar değil şiirler, öyküler, anılardır bu yaşımda daha çok beni ilgilendiren, se- vindiren, bana yaşatma gü- cü veren... Hep şiir şiir şiir!.. Sevgili Öner Cıravoğlu “Bitmeyen Yüzyıl”da birilerine veda et- mek istemiş! “aşkın tanımı da değişecek mi artık / ço- cuklar hangi uçan halıya / yaralarım daha çabuk mu sağalacak / ben sevdiğimi kime haykıracağım / Hangi deniz beni çağıracak açık- larına / yaşadığımız yüzyıl ve- da ediyor artık / geri gelmez bir daha... yoksuldu yüzyılı- mız / şiirlerimiz üstümüz ba- şımız / silahlarımız kırılmıştı / Vietnam savaşı kadar yok- sul ve sabırlıydık / denizler denizleri, anlatıyordu dur- madan / Annabel Lee’yi ye- niden yazmayı denemiştim / Yüzyıl geçip gidiyordu / ge- ri gelir mi bir daha.” CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 5 NİSAN 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Kitap Bir Ayrı Dünya... PENCERE Bugün Pazar... “Bugün pazar.. Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar..” Yukardaki dizeleri bilmeyen var mıdır?.. Nâzım Hikmet’in hapishane serüveni, Türkiye’nin ‘Aydınlanma’ ve ‘Demokrasi’ tarihindeki şiirleşmeyi de vurgular... Zulüm ve fikir... Direnç ve kimlik.. Tarihsel bilincin gebeliğinden doğmuş ikiz kardeşler gibi insanı insan yapan itici gü- cün hayatımızdaki devinimine yol açarlar... Türkiye’nin Aydınlanma tarihi, ne yazık ki, 21’inci yüzyılın güncelliğinde çatışmayla sürüyor... Nasıl?.. Cumhuriyet’in birinci sayfasında sağ alt kö- şeye göz attığınız zaman ne görüyorsunuz?.. “Gündem... Mustafa Balbay...” Ve altında bir tek tümce: “Mustafa Balbay 31 gündür tutuklu oldu- ğu için yazısını yazamamıştır.” Balbay daha kaç gün tutuklu kalacaktır?.. Ve daha kaç gün yazısını yazamayacak- tır?.. Cumhuriyet kararlıdır... Birinci sayfamızın sağ alt köşesi büyük bir haksızlığın ve görülmemiş bir hukuksuzluğun takvim yaprakları gibi her gün bu sağır toplumun gözleri önüne sergilenecektir... Bugün pazar... Balbay içerdedir... Yazarımızın yargısız infazı sürüyor... Ergenekon tertibinde amacı belli ve içeri- ği şişirme iddialara bir de yalaka medyanın kaynatmak için çırpındığı cadı kazanını ek- leyin... Kim suçlanıyor?.. Balbay... Ve Balbay köşesinde yazamıyor... Peki, utanmazlığın doruğunda Balbay’ın yargısız infazına dümbelek çalan medya amacına ulaşabilecek midir?.. Cumhuriyet’in birinci sayfasında eskiden Uğur Mumcu sağ alt köşede yazardı... Şimdi nöbeti Balbay devraldı... Uğur yaşıyor.. Balbay da yaşıyor.. Aydınlık Atatürk Cumhuriyeti’ni, yabancı ortaklarıyla birlikte ılımlı İslam devletine çe- virmek isteyenlerin Cumhuriyet yazarlarıyla uğraşmaları, didişmeleri, Cumhuriyet’i yık- maya çalışmaları yeni bir şey değil; bu tür sal- dırganlıklar gazetemizin tüm tarihinde ve ya- kın geçmişinde dışardan ve içerden tez- gâhlanmıştır... Balbay dışarda da içerde de Cumhuriyet yazarı olmanın hakkını verecek, bedelini öde- yecek ve yücelecektir... Evet.. bugün pazar... Balbay’ın güneşli aydınlığına selam olsun... İ ngiliz Kilisesi, doğumunun 200’ün- cü yõlõnda, Galileo ile düştüğü hata anõmsatõlarak, “yanlış anladığı, yan- lış tepki verdiği, yanlış anlaşılma- sına neden olduğu için”, Dar- win’den özür diledi. Darwin’in saygõnlõğõ için verilen savaşõmõn henüz bitmediği de ayrõca belirtilecekti. Kavganõn odağõndaki kitap, Türlerin Kökeni, ilk kez 24 Kasõm 1859’da ya- yõmlanmõş, 1876’ya değin yedi baskõ yap- mõştõ. Son baskõsõ, ilk baskõdan 150 sayfa fazlaydõ. Darwin, 1844’te, kuramõnõ geliştirdiği 200 sayfalõk metnini tamamladõğõ zaman, botanikçi dostu Joseph Hooker’e, “(İlk baştaki görüşümün tam tersine) hemen hemen türlerin değişmez olmadığı ka- nısına vardım” diye yazmõş, “Bu, bir ci- nayeti itiraf etmek gibi bir şey!” diye de eklemişti. Darwin, Türlerin Kökeni’nde şu sonuç- lara ulaşõr: (1) Bir sõnõfõn bütün üyeleri, bir hõsõmlõk/akrabalõk zinciriyle birbirlerine bağlõdõr; (2) sõnõflarõn bütününde çok çe- şitli yapõlar aynõ plana göre oluşturul- muştur; (3) bütün hayvanlarõn ve bütün bit- kilerin embriyonlarõ birbirine benzer. (Tür- lerin Kökeni, s. 654) Çokhücreli canlõlarõn döllenmiş (zigot) hücrelerinin embriyonal gelişmelerinin hemen hemen aynõ olmasõ da Darwin’i, “bütün hayvanların ve bütün bitkilerin bir tek prototipten türediklerine inan- maya” ve “canlılar âleminin bütün üye- lerinin tamamının bir tek atadan türe- dikleri” vargõsõna götürmüştü. (s. 655) Evrim kuramõnõn, yaratõlõş öğretisiyle ça- tõşõklõğõ, Tanrõ’nõn yadsõnmasõ olarak al- gõlanmõştõr ama Darwin, Köken’de, “Bu ki- tapta geliştirilen görüşlerin bir dindarın duygularını incitmesi için hiçbir neden göremiyorum” (s. 653) diye yazmõş, ar- dõndan da bir kilise adamõnõn, kendisine, “sonunda kendi kendilerine gelişme ye- teneği olan biçimlerin yaratıldığına inandığını, bunun kendisini daha yüksek bir tanrı anlayışına götürdüğünü” söy- lediğini eklemişti. (s. 650) Ankara’da da soruşturma açılmıştı... Darwin, evrim kuramõnda, bir “yara- tan”õn varlõğõnõ/yokluğunu değil, bitki ve hayvan tüm canlõlarõn “bugünkü görü- nümleriyle yaratıldıkları” dinsel öğreti- sinin, doğasal gerçeklikle bağdaşmadõğõ- nõ kanõtlamõştõ. 1909’da, Louvain Katolik Üniversitesi, Darwin’in doğumunun yüzüncü yõl kutla- malarõna katõlmõş; buna karşõlõk, 1925’te, Birleşik Devletler’de, Protestan kökten- dinciler, öğrencilerine evrimi öğretmekle suçlanan Tennesse’li genç bir öğretmenin yargõlanmasõ için girişimde bulunmakla kalmamõşlar, “Yaratışçılık”õn, bilimsel bir kuram olarak doğa bilimleri derslerine konmasõnõ da istemişlerdi. Benzer bir soruşturma da Ankara/Mamak Uluönder İlköğretim Okulu öğretmeni Zeliha Avcı hakkõnda, evrim kuramõndan ve maymun ile insanõn “akrabalığından” söz ettiği için açõlmõştõ. (Cumhuriyet, 3 Temmuz 2004) Soruşturmayõ haber yapan Fırat Kozok, Darwin’in temel kitaplarõnõn (Türlerin Kökeni, İnsanõn Türeyişi ve Seksüel Seç- me’nin), Türkçede ilk ve tek yayõncõsõ ol- duğum için benim de görüşümü almõştõ. Orada, Darwin’in, “iki yabanıl ırktan bi- ri olan insanın, uygarlıkta, öteki yaba- nıl ırk olan maymundan daha yüksek bir aşamaya ulaşmış olmasının nedenini, be- yin güçlerinin farklılığıyla” açõkladõğõnõ aktarmõştõm. (s. 312-313) Darwin’in, “bir sınıfın bütün üyeleri- nin bir hısımlık/akrabalık zinciriyle birbirlerine bağlı oldukları” (s. 654) vargõsõndan, insanõn maymundan türedi- ğinin değil, insan ile maymunun atalarõnõn aynõ olduğunun savlandõğõ açõktõ. Evrim kuramõndan ve maymun ile in- sanõn akrabalõğõndan bir öğretmenin “söz etmiş” olmasõnõn soruşturma konusu ol- masõ ne demekti, anlamõ neydi? Birincisi, Bakanlõğõn, okullar için belirlediği ders programõndan evrim kuramõnõn çõkarõlmõş olmasõyla ya da evrim kuramõnõn ders programlarõna konmamõş olmasõyla açõk- lanabilirdi. İkinci anlamõ, okullarda zorunlu olan din derslerinde, insanõn Adem ile Hav- va’dan ürediğini okuyan öğrencinin, ev- rimleşerek bugünkü görünümünü aldõğõnõ öğrenmesi, Bakanlõğõn söylemiyle, çocu- ğun “kafasını karıştırabilir”di. TÜBİTAK yöneticilerinin, Darwin’i yadsõmõş olmalarõnõn nedeni ise farklõydõ. Birincisi, Saidi Nursi öğretilisi Nurcu Meryem Weld’in söylemiyle, aklõn, bili- min, felsefenin, din ve vahyin emrine ve hizmetine alõnmak istenmesiyle açõkla- nabilirdi. İkinci neden, “M. Fethullah” imzasõy- la Fethullah Gülen’in “Takriz” (“Sunuş”) yazdõğõ Bediüzzaman’dan Çözümler kita- bõnda, Prof. Dr. İbrahim Canan’õn, Sai- di Nursi’den aktardõğõ gibi, “ulum-u ce- dide”nin, yani fizik, kimya gibi, sosyolo- ji, antropoloji ve etnoloji gibi yeni bilim- lerin, sömürge ilmi olmalarõ nedeniyle, şe- riat süzgecinden süzülerek alõnmak isten- miş olmasõyla açõklanabilirdi. “Medrese ehli” ve “ulema”, Kuran’õ hõf- zetmekle yetinmeyip, yaratõlõşla ilgili su- re ve ayetleri irdelemiş olsalardõ, İslami ya- ratõlõş öğretisi ile evrim kuramõ arasõnda, Kutsal Kitap’ta olduğundan çok daha faz- la örtüşen ayetler bulunduğunu görürlerdi. Şöyle ki: Kutsal Kitap’ta: Tanrõ dünyayõ altõ gün- de yaratmõştõr. Kuran’a göre de Allah, gök- leri, yeri ve ikisi arasõndakileri altõ günde yaratmõştõ. (Secde, 4; Huda, 7; Yunus, 3.) Kutsal Kitap’ta, RAB Tanrõ, Adem’i (er- keği) topraktan, Havva’yõ (kadõnõ), Adem’in kaburga kemiğinden yaratõr. Ku- ran’da, Allah, Adem’i topraktan yaratõr (Ali İmran, 59), ondan eşini vücuda getirir (Ni- sa, 1). Kutsal Kitap’ta, Tanrõ, insanlarõ kendi su- retinde “erkek ve dişi olarak” bugünkü gö- rünümleriyle yaratmõştõr. Kuran’da, Allah insanõ topraktan yaratmõştõr (Rum, 20). Ama, Kutsal Kitap’ta olduğu gibi “bir gün- de” değil, bugünkü görünümüyle olduğu gibi değil, “halden hale geçirerek” (İnsan, 2) yaratõr. “İnsanları topraktan yaratan” Allah, “insanın yaratılışına çamurdan başla- mış”, “topraktan oluşan bir özden”, sonra bir spermden yaratmõş, sonra çiftler haline getirmişti. (Fatõr, 11; Nahr, 4; Rum, 20; Secde, 7; Muminun, 12.) Bir başka deyişle, yeniden kuruluşta, onun neslini usareden, spermden, yani tek hücreden başlatõr, embriyodan doğuma, ev- rim sürecine koşut bir süreç ayetlerde yer alõr. Evrim kuramõ ile Kuran’õn yaratõlõş öğ- retisinin örtüştüğünü savlamak ya da ev- rimi, Kuran’õn bilgileriyle açõklamak gibi bir düşüncemiz yok doğal ki... Ama, esas olarak, insanõ, topraktan, sonra topraktan oluşan bir özden yaratan, sonra onu bir “damlacık” yapan, o damlacõğõ embriyo- ya dönüştüren, sonra o embriyoyu bir et parçasõ haline getiren, kemiğe et giydiren, sonra onu bir başka yaratõkta yeniden ku- ran, kõsacasõ, “insanı halden hale geçiren” “yaratıcıların en güzeli Allah’ın yüce kudret ve sanatı”nõ (Muminun, 12-14), medrese ehli ve ulema görmekten malul ol- duğu gibi, spermden (zigota) ve (zigottan) embriyoya, ana karnõnda geçirilen tüm sü- reçlerin, bir tek prototipten insana değin ge- çirdiği aşamalarõn, bir başka anlatõmla, mil- yonlarca yõllarõn dakikalara dönüştürüldüğü bir evrim sürecinin, tek hücreliden evrim- leşerek insana ulaştõğõ milyarlarca değişi- min kaba bir “özeti”nin Kuran’da günlük dilde somutlaştõğõnõ, ehl-i medrese ve ule- ma görmekten uzak bulunuyor. “Her resulü, halkına açık seçik be- yanda bulunması için kendi toplumunun diliyle gönderen” (İbrahim, 4) ve “akıl- ları çalıştırmak için Kuran’ın Arapça in- dirildiğini” (Yusuf, 1) belirten ayetler gö- zardõ edilerek, zihinsel gelişmelerini ta- mamlamamõş çocuklara, özellikle de kõz ço- cuklarõna, tek bir ayetini bile anlayama- dõklarõ Kuran’õ ezberleterek, onlarõn akõl- larõnõn karartõlmasõna, bilinçlerinin körel- tilmesine siyasetin sahne yapõlmasõ, bilimi İslamlaştõrma politikasõ olarak gündemde bulunuyor. Bu nedenle, “ulum-u cedide” yani ye- ni bilimler olan fizik, kimya gibi, sosyoloji, antropoloji, etnoloji gibi “sömürge ilmi ol- maları nedeniyle millileştirilemeyen”, bu nedenle “kokuşmuş” olan bilimlerin, şe- riat süzgecinden süzülerek, hile ve kinden arõndõrõlmasõ, bir başka deyişle dine aykõ- rõ unsurlardan ayõklanmasõ öneriliyor. Darwin’in evrim kuramõ, tam olarak hile ve kin, çürümüş, kokuşmuş bir bilim ola- rak okullarda çöpe atõlõyor, bilimsel ku- rumlarda hayvan kadavrasõnõn yakõldõğõ ocaklarda yok edilebiliyor. Darwin’i Şeriatõn Süzgecinden Süzmek Muzaffer İlhan ERDOST Sol ve Onur Yayõnlarõ Yönetmeni “Ulum-u cedide” yani yeni bilimler olan fizik, kimya gibi, sosyoloji, antropoloji, etnoloji gibi “sömürge ilmi olmalarõ nedeniyle millileştirilemeyen”, bu nedenle “kokuşmuş” olan bilimlerin, şeriat süzgecinden süzülerek, hile ve kinden arõndõrõlmasõ, bir başka deyişle dine aykõrõ unsurlardan ayõklanmasõ öneriliyor. Kampanya
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle