19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 3 MART 2009 SALI 14 KÜLTÜR AYNA ADNAN BİNYAZAR Haklı Bir Tepki... “Edebiyatçılar Derneği” ile “Edebiyatçılar Bir- liği” adının birbirine karıştırılması gibi, “Türk Eği- tim-Sen” ile “Eğitim-Sen” benzerliği de karışık- lıklara yol açabiliyor. Türk Eğitim-Sen’le Eğitim-Sen’i aynı örgüt sanma yanılgısına düşerek yazdığım “Helvacı Öğ- retmenler” başlıklı yazıma bu yüzden tepkiler yağ- dı. Yazımdaki çelişki, “Helvacılar”ı Eğitim-Sen üyesi sanıp, onları amaçtan sapmış “münferit” üye- ler sayma yanılsamamdan doğdu. Yazının bütününden de anlaşılmıyor mu; temel ilkesini yazıp, onun TÖS ve TÖB-DER’in devamı olduğunu belirten bir kişi, nasıl olur da ister siyasal, ister inançsal açıdan Eğitim-Sen’i kötüler?.. Şunu kesinlikle vurgulamalıyım: Geçen yazım- da Eğitim-Sen’cilerin karşı çıktığı bütün nitelemeler, Hitler’i savunma ilkelliğine düşen, Türk Eğitim- Sen’in Kayserili “Helvacı” başkan ve üyelerine yö- neliktir; Türk Eğitim-Sen’e de doğrudan eleştiri yoktur. Bunun, adlandırma karmaşasından doğan bir yanılgı olduğunu, çok kişinin bu tür yanılgılara dü- şebileceğini kabul etmeliyiz. Eğitim-Sen üyesi okurlarımdan gelen telefon ve iletilerdeki eleştirel bakış açısı, ağırbaşlı dil düzeyi, öfkeden arınık hoşgörülü yaklaşım da zaten bu- nu gösteriyor. Sözlüklere deyim olarak geçeceğine inandığım bir sözü burada bir kez daha vurgulamalıyım: “İşte Cumhuriyet okuru bu!” İki sendikayı birbirine karıştırdığıma ilişkin ilk te- lefon, elli yedi yıllık arkadaşım, öğretmen-hukukçu Semaettin Arıkan’dan geldi. Semaettin, uygu- lamadan örnekler vererek, iki sendikanın birbi- rinden farklılığını temel ilkeleriyle açıkladı. Cemal Akyürek, eleştirel bir yaklaşımla yazdığı iletisinde beni “saygın ve yurtsever bir edebiyat- çı” olarak niteleme inceliğini gösterdi. İsmet Demirbaş’ın, “Yazılarınızı büyük bir zevkle okuduğumu ve okurken sizden çok şey öğ- rendiğimi içtenlikle belirtmek isterim,” diye baş- layan iletisi tam bir olgunluk örneğiydi. Cihat Altunyuva, “doğru”yu dile getirdi: “Sen- dikacılık tarihine kara bir sayfa olarak geçecek Hit- ler’in ruhuna helva dağıtılması olayıyla sendikamızı bir arada anmak, en yalın ifadeyle Eğitim-Sen’i ta- nımamaktır. Oysa yazınız, Eğitim-Sen’i, üstelik geç- mişiyle birlikte, yakından tanıdığınızı göstermek- tedir.” Eğitim-Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç Öz- türk, “istenmeden yapılmış bir hata olduğuna inan- dığını” belirterek soruna içtenlikle yaklaştı. Hasan Baş’ın iletisi bütün açıklamaların özeti- dir: “Türk Eğitim-Sen, MHP çizgisinde; Eğitim- Sen ise TÖS ve TÖB-DER’in devamı niteliğinde- dir. Faşizme karşı olan Eğitim-Sen’dir. Bu yanlışı düzelteceğinize inanıyorum.” Çağdaş okur, gazetesinin de, gazetede yapılan yorumların da deneticisidir. Bilgi etkileşimi, öğ- retirken öğrenmeyi, öğrenirken öğretmeyi ge- rektirir. Okurun, bir yanılgıyı bile es geçmeyip tepki gös- termesi, duyarlılığının; örgütüne, okuduğu Cum- huriyet gazetesine, onun yazarına duyduğu inan- cın, saygının göstergesi sayılmalıdır. “Cumhuriyet okuru” olmanın kuralı da bu! Böyle bir durum en çok yazarı darlıklara sokar. Onu darlıktan da ancak eleştirel içerikli yaklaşımlar, çözüm önerileri kurtarır. Siyasetçiler arasında da böyle bir etkileşim ya- ratılmış olsa, sanırım toplumu sıkıntıya sokan ge- rilimlere kesin çözümler bulunacaktır. [email protected] [email protected] Artium Bahar Müzayedesi İSTANBUL (AA) - Artium Sanat Evi’nce düzenlenen 69. Artium Geleneksel Bahar Müzayedesi’nde satõşa sunulan Türk ressamlara ait 263 yapõtõn yaklaşõk yüzde 70’i satõldõ. Açõk artõrmaya 75 bin TL’ye çõkarõlan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun soyut düzenleme yapõtõ 170 bin TL’ye alõcõ bularak müzayedenin en pahalõ yapõtõ oldu. 100 bin TL’ye satõşa sunulan Eren Eyüboğlu’nun “Merkep” adlõ yapõtõysa 150 bin TL’ye satõldõ. Fikret Otyam’õn resimlerinin büyük ilgi gördüğü artõrmada, erken dönem deniz ressamlarõndan Hüseyin Rõfat Keçecioğlu’nun 1920 tarihli eski Türkçe imzalõ yapõtõ “Bebek Koyunda Ertuğrul Yatõ” ise 50 bin TL’ye alõcõ buldu. T ürk tiyatrosundan eşi benzeri zor bulunur bir yõldõz kaydõ. Gazanfer Özcan, dört kuşaktan seyircisini boynu bükük bõrakarak ayrõlõverdi aramõzdan. En az 50 yõldõr taşõdõğõ ‘oyuncu kişi’ ününe gölge düşürmeden yaşadõ ve öldü. Yeni kuşak onu ‘Avrupa Yakası’ dizisinin babasõ Tahsin Sütçüoğlu olarak tanõdõ. Bir önceki kuşak için ise ‘Kuruntu Ailesi’ di- zisinin babasõ Hüsnü Kuruntu’ydu... Oysa benim kuşağõm ve annemle babamõn kuşağõ onu İstanbul Şehir Tiyatroları’nõn ve Gö- nül Ülkü - Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nun ilk döneminin oyunlarõndan tanõr. Gazanfer Özcan, yeniyetmeliğinde komedi oyuncusu olarak parlayõp, sonra da saman alevi örne- ği sönüveren, daha doğrusu bir türlü tam sö- nemeyip de ekranlarõ ve tiyatro sahnesini epeyce ‘aşınmış’ popülerliğine yaslanarak iş- gal etmeyi sürdürenlerden değildir. 1950’le- rin başõndan başlayarak, tam 12 yõl boyunca İstanbul Şehir Tiyatrolarõ’nda ‘çekirdekten yetişmeye’ emek vermiş bir ‘usta’dõr. ‘Alay- lı’ tiyatrocularõn en ‘has’õ... Sahnelerimizde 60 yõllõk emeği vardõr. Özcan, ‘çıraklık’ dönemini aşõp üne ka- vuştuğu İŞT’de önce çocuk tiyatrosu kadro- sunda, sonra da ana kadroda -30 dolayõnda oyunda- deneyim kazanmõştõ. Bu oyunlar ara- sõnda Cevat Fehmi Başkut’un ‘Kadıköy İs- kelesi’ (1953), ‘Harputta Bir Amerikalı’ (1955), ‘Paydos’ (1961), Moliere’in ‘Tartüf’ (1953), ‘Kibarlık Budalası’ (1954), Molie- re - Ahmet Vefik Paşa’nõn ‘Meraki’ (1955), Goldoni’nin ‘İki Efendinin Uşağı’ (1961), Shakespeare’in ‘Hamlet’ (1959) ve ‘Hırçın Kız’ (1960), Refik Erduran’õn ‘Deli’ (1957) ve ‘Bir Kilo Namus’ (1958), Necati Cu- malı’nõn ‘Mine’ (1959), Haldun Taner’in ‘Fazilet Eczanesi’ (1960) ve ‘Lütfen Do- kunmayın’ (1961) oyunlarõnõn yer aldõğõ gö- rüldüğünde, Gazanfer Özcan’õn İŞT’de edin- diği tiyatroculuk deneyiminin ve birikiminin ünlü klasiklerden, o zamanlarõn -bugün tiyatro dağarõmõzõn başköşesinde duran- yeni yazõl- mõş Türk oyunlarõna, ciddi sahne yapõtlarõn- dan komediye uzanan geniş bir çalõşma ala- nõnõ kapsadõğõ görülür. (Bir bölümü dünya ya da Türkiye prömiyeri niteliğini taşõyan bu oyunlardan 5-6’sõnda Gazanfer Özcan’õ iz- lediğim için kõvanç duyuyorum şimdi.) Özcan’õ üne kavuşturan ilk oyunlardan bi- ri, 1960’ta İŞT’de ‘dünya prömiyeri’ ya- põlmõş olan Haldun Taner’in ‘Fazilet Ecza- nesi’dir. Eczacõ Sadettin Bey’i canlandõran Ulvi Uraz ustanõn karşõsõnda kalfa Yusuf’u oynayan Özcan aynõ zamanda oyunun ‘an- latıcı’sõdõr. Taner’in ‘açık biçim’e yöneldi- ği bu oyunda Yusuf bizi bu eczanede on yõl önce yaşanmõş olaylara götürüp bu olaylar içindeki yerini alan, sonra da yeniden ‘şim- di’ye dönüp oyunu kapatan kişidir. Böylece ‘Fazilet Eczanesi’nde hem ‘anlatıcı’ olarak ‘göstermeci’, hem de olayõ canlandõran ki- şilerden biri olarak ‘benzetmeci/yanılsa- macı’ biçemde oynayan sanatçõ, popüler halk tiyatromuzun öngördüğü oyunculuk ka- dar Batõ modelinde tiyatronun öngördüğü oyunculukta da usta olmaya aday olduğunu göstermiştir. Özcan’õn günümüze dek sür- dürdüğü ve her kuşaktan seyirciyi kendisine bağlayan sahne kişiliğinin mayasõnda bu iki -birbirinden çok farklõ- oyunculuk biçemin- den oluşturduğu bireşim vardõr. Kendi tiyat- rosu için yabancõ bulvar komedilerinden uyarlamalar yapmayõ yeğlemesi belki de bu tür sahne olaylarõnõ, oyuncu kimliğinde ba- rõndõrdõğõ bireşime yakõn gördüğündendir. Eş- siz sahne karizmasõna yalnõzca Özcan’a öz- gü ‘oyunculuk rengi’ni katan da bu bire- şimdir. Yoksa, sahnede ya da ekranda -hiç ha- reket etmeden bile- bir iki mimik, bir iki jest ve birkaç cümleyle milyonlarõ gülmekten ge- çirmesi nasõl açõklanabilir? Ya da bellekler- den hiç silinmeyecek son filmi ‘Komiser Şekspir’de bir iki keskin oyunculuk darbe- siyle izleyeni hõçkõrõklara boğmasõ? Seyirciyi birazcõk kõkõrdatabilmek ya da gö- zünden bir damla yaş getirmek için õkõnõp sõ- kõnan/kan ter içinde kalan oyunculara, rolü ‘hiç çaba göstermiyormuşçasına’ yorum- lama sanatõnõ her sahneye çõkõşõnda öğreten bir usta vardõr karşõmõzda. Gazanfer Özcan, 60 yõllõk tiyatro emeğinin karşõlõğõnõ parasal olarak alamasa da seyircinin ‘sevgi’sinden yana sanatçõlarõmõzõn en zen- ginlerindendir. Borçlarõ dünyada kalmõş, ama o seyircisinden topladõğõ sevgiyi kanat- larõna takõp gitmiştir. Türkiye, Gazanfer Özcan’õ tam 60 yõl izledi Kõsa süre önce yitirdiğimiz tiyatro/sinema/ televizyon sanatçõsõ Gazanfer Özcan, ‘göstermeci’ ve ‘benzetmeci’ biçemlerdeki oyunculuğun bireşiminden oluşan özel sahne kişiliğiyle milyonlarõn sevgisini kazanmõştõr. Çok özel bir sahne insanõ Kültür Servisi - Gü- nümüzün en çok aranan genç kuşak gitar virtüöz- leri arasõnda yer alan Ana Vidovic Akbank Sanat Gitar Günleri’nin ilk ko- nuğu olarak 5 Mart Per- şembe günü saat 20.00’de Akbank Sanat’ta izleyi- ciyle buluşacak. Konserde sanatçõ, Fer- nando Sor, Federico Moreno Torroba, Ser- gio Assad, Rex Willis, William Walton, Astor Piazzola, Agustin Bar- rios Mangore’nin yapõt- larõnõ seslendirecek. İlk konserini sekiz yaşõnda veren Ana Vidovic, Zag- reb’deki Ulusal Müzik Akademisi’ne gitti. Sa- natçõ, eğitimine virtüöz gitarist Manuel Barrue- co’nun rehberliği altõnda Peadody Konservatuva- rõ’nda (Baltimore) devam etti. Albert Augustine Uluslararasõ Yarõşmasõ (İngiltere), Fernando Sor Yarõşmasõ (İtalya), Fran- cisco Tarrega Yarõşmasõ (İspanya) gibi birçok önemli yarõşmadan bi- rincilik ödülleriyle ayrõlan Vidovic, ilk sahneye çõk- tõğõ günden bugüne 1000’in üzerinde konser verdi ve altõ albüm kay- detti. Akbank Sanat Gitar Günleri kapsamõnda 21 Mart Cumartesi günü gi- tar müziğinin efsane ismi Roland Dyens, 24 Mart Salõ günü ise kendi kuşa- ğõnõn en önemli konser gitaristleri arasõnda yer alan Frank Bungarten Akbank Sanat’ta konser verecek. Frank Bungarten ayrõca 25 Mart 2009 Çar- şamba günkü works- hop’unda, deneyimlerini katõlõmcõlarla paylaşacak. GitarGünleriAna Vidovic’lebaşlõyor SAVAŞ KÜRKLÜ ADANA - Adana Devlet Tiyatrosu (ADT), yeni aya yepyeni bir oyunla giriyor. Woody Allen’õn yazdõğõ, Barış Eren’in dilimize çevirip yönettiği, “Bir Daha Çal Sam” ile Adanalõ sanatseverlere bu kez farklõ bir oyun izlettire- ceklerini belirten ADT Müdürü Ahenk Demir, “Oyun aslında yazarı- nın yaşamı neredeyse. Karısı tarafından terk edilen Allen’ın yaşama geri dönme çabaları komik bir dille anlatı- lıyor” dedi. Woody Allen’õn, tüm dünyada beğeniyle izle- nen ve tiyatro klasikleri arasõnda yerini alan ya- põtõnõ konuk İzmir Dev- let Tiyatrosu oyuncula- rõnõn sahneleyeceğini anõmsatan Demir, oyun- la ilgili şu bilgileri verdi: “Karısı tarafından terk edilen Allen’ın yaşama geri dönme çabaları- nın komik bir dille an- latıldığı, ‘Bir Daha Çal Sam’ aslında Woody Allen’ın kendi yaşam- öyküsünü andırıyor. Yazar belki de bunu anlatıyor ve kendiyle, yaşadıklarıyla çevre- sinde ilişkili olduğu in- sanlarla adeta alay edi- yor. Buradan çıkarıla- cak çok ders var aslın- da. Yazar bunu başar- mış.” “Bir Daha Çal Sam”de dekor ve giysi tasarõmlarõnõn Yıldız İpeklioğlu’na, õşõk ta- sarõmõnõn Hasan K. Yıl- maz’a ait olduğunu kay- deden ADT Müdürü De- mir, Ozan Yıldırım, Ceyhan Gölçek Aksoy, Mete Şahinoğlu, Aylin Önal, Yusuf Köksal ve Levent Ulukut’unsa oyunda başlõca rolleri paylaştõğõnõ, oyunun ya- rõndan itibaren her akşam 20.00’de Sabancõ Kültür Merkezi’nde yinelece- ğini belirtti. ‘BirDahaÇalSam’ diyebilmek ELİF BEREKETLİ O yun Yazarlarõ ve Çe- virmenleri Derneği ile Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatlarõ Bölümü’nün düzen- lediği ‘1. Ulusal Oyun Yazar- lığı Sempozyumu’ Kocaeli’nde yapõldõ. ‘Oyun Yazarı ve So- rumluluğu’, ‘Dün, Bugün, Yarın’, ‘Yazarın Eğitimi’ ve ‘Oyun Yazarlığı Mesleği’ ana başlõklarõ altõnda düzenlenen etkinliğe aralarõnda Yılmaz Onay, Sündüz Haşar, Tuncer Cücenoğlu, Yrd. Doç. Erbil Göktaş, Dr. Selen Korad Bir- kiye, Prof. Hülya Nutku, Prof. Hasan Erkek, Metin Boran ve Doç. Sema Göktaş’õn da ol- duğu birçok konuşmacõ bildiri- leriyle; Haşmet Zeybek, Coş- kun Irmak, Orhan Alkaya, Yeşim Özsoy Gülan, Özen Yula ve Mehmet Ergen gibi adlarsa yorumlarõyla katõldõ. ‘Türk oyun yazarlığının so- runları neler?’ sorusuyla yo- la çõkan etkinlikte, özellikle ‘postmodernizm’, ‘12 Eylül sonrası Türk tiyatrosu’ ve ‘oyun yazarlığında eğitimin yeri’ söz konusu olduğunda gerilim arttõ. Prof. Hülya Nutku’nun yöneti- mindeki dördüncü oturumda yap- tõğõ, ‘Türk Tiyatrosunda Oyun Yazarlığı’ başlõklõ konuşmada “karakter-tip ayrımının iyi ya- pılması gerektiğini” söyleyen Tuncer Cücenoğlu, Samuel Bec- kett’in ‘Godot’yu Beklerken’ adlõ yapõtõnõn bir tiyatro oyunu ol- madõğõnõ söyleyince salondan tep- kiler yükseldi. Nutku’nun Cüce- noğlu’nu destekleyerek “Bizde fi- lozof yok; bu yüzden karakter yaratamıyoruz. Oyun dediği- niz evrensel bir söz söylemeli” demesi ve Orhan Alkaya’nõn tep- kisini “Bildiriler yayımlanma- dan önce bilimsel bir denetim- den geçmeli. Bırakın oyun mu, değil mi tartışmasını, ‘Godot’yu Beklerken’ 20. yüzyılda yazılmış en büyük oyundur” sözleriyle di- le getirmesi tartõşmayõ iyice alev- lendirdi. ‘OYUN YAZARLIĞIN- DA DÜZEY DÜŞMESİN’ İlk günkü oturumlar sonra- sõnda yapõlan forumda “Oyun yazarlığında düzey bu kadar düşmesin” diyen oyun yazarõ Özen Yula’ya da salondan bir- çok eleştiri geldi. Devlet Ti- yatrolarõ dramaturgu Dr. Selen Korad Birkiye’nin DT’de oyun- larõn neden repertuvara alõn- madõğõnõ ve son yõllarda gelen oyunlarõn niteliğiyle ilgili ista- tistik çalõşmasõyla Funda Öz- şener’in ‘Batı Standardında Bir Türk Tiyatrosu Olabilir mi?’ başlõklõ bildirileri ilgi uyandõrdõ. Bilim kurulunun onayladõğõ etkinlik bildirileri, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’ne kadar kitaplaşacak. Oyun Yazarlõğõ Sempozyumu yapõldõ ‘Godot’yuBeklerken’ oyun mu, değil mi? TÜRK GENÇLİĞİNE HİZMET VAKFI 3 MART 1924 DEVRİM YASALARININ 85. YILDÖNÜMÜ NEDENİYLE TÜRK GENÇLİĞİNE HİZMET VAKFI’NIN KAMUOYUNA BİLDİRİSİ Yayõlmacõ, emperyalist sömürgeci yabancõlarõn işgalinden ve işbirlikçi iktidarõn zulmünden kurtarõp, bağõmsõzlõğõmõzõ, öz- gürlüğümüzü, ulusal egemenliğimizi ve Türkiye Aydõnlan- masõnõ sağlayan ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI ile yüce- len onurumuzun simgesi Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni son- suza değin bağõmsõz yaşatmak için hukuk devrimleriyle güç- lendirmenin en belirgin dayanaklarõ 3 Mart 1924 günlü 429, 430 ve 431 No’lu Devrim Yasalarõyla anõtsal gerekçeli 17 Şu- bat 1926 günlü Türk Medeni Yasasõ’dõr. Ulusumuzu çağdaş uygarlõk düzeyinin üstüne çõkarma ve ATATÜRK Cumhu- riyeti’nin LAİK niteliğini koruma amacõnõ güden bu yasalar siyasal, hukuksal ve ulusal birliğimizin harcõdõr. Devlet ya- põmõza ve karakterimize en uygun yönetim biçimi olarak be- nimseyip özümsediğimiz, demokrasiyi amaçlayan Cumhu- riyetin bu yasalarla aldõğõ yol herkesi imrendirecek örnek bo- yutlara ulaşmõştõr. Yaşadõğõmõz görkemli yõllarõn kõvancõnõ bu yasalara ve ya- põcõlarõna borçluyuz. Değerli öğretim üyesi, özgür ve bilimsel düşüncenin temsilcisi, yeri doldurulamaz hocamız Doç. Dr. Deniz Şengel’i kaybetmekten dolayı derin üzüntü içindeyiz. Ailesi ve sevdiklerinin acısını tüm kalbimizle paylaşıyoruz. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Bölümü VEFAT Saygılarımızla, Prof. Dr. Güngör ŞATIROĞLU Türk Gençliğine Hizmet Vakfı Başkanı 3 Mart Bayram Olmalı Medrese eğitiminin son bulduğu, laik, çağdaş eğitimin başladõğõ, ulus devletin önündeki en büyük engel olan hilafetin kaldõrõldõğõ, şeriat hukukunu gözeten şeriye vekâletinin kapatõldõğõ 3 Mart, Cumhuriyet tarihimizin en önemli günlerindendir. Devrimler korunmalõ ve yaşatõlmalõdõr. Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği www.ulusalstkb.org/ustkb hotmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle