Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 3 MART 2009 SALI
14 KÜLTÜR
AYNA
ADNAN BİNYAZAR
Haklı Bir Tepki...
“Edebiyatçılar Derneği” ile “Edebiyatçılar Bir-
liği” adının birbirine karıştırılması gibi, “Türk Eği-
tim-Sen” ile “Eğitim-Sen” benzerliği de karışık-
lıklara yol açabiliyor.
Türk Eğitim-Sen’le Eğitim-Sen’i aynı örgüt
sanma yanılgısına düşerek yazdığım “Helvacı Öğ-
retmenler” başlıklı yazıma bu yüzden tepkiler yağ-
dı.
Yazımdaki çelişki, “Helvacılar”ı Eğitim-Sen
üyesi sanıp, onları amaçtan sapmış “münferit” üye-
ler sayma yanılsamamdan doğdu.
Yazının bütününden de anlaşılmıyor mu; temel
ilkesini yazıp, onun TÖS ve TÖB-DER’in devamı
olduğunu belirten bir kişi, nasıl olur da ister siyasal,
ister inançsal açıdan Eğitim-Sen’i kötüler?..
Şunu kesinlikle vurgulamalıyım: Geçen yazım-
da Eğitim-Sen’cilerin karşı çıktığı bütün nitelemeler,
Hitler’i savunma ilkelliğine düşen, Türk Eğitim-
Sen’in Kayserili “Helvacı” başkan ve üyelerine yö-
neliktir; Türk Eğitim-Sen’e de doğrudan eleştiri
yoktur.
Bunun, adlandırma karmaşasından doğan bir
yanılgı olduğunu, çok kişinin bu tür yanılgılara dü-
şebileceğini kabul etmeliyiz.
Eğitim-Sen üyesi okurlarımdan gelen telefon ve
iletilerdeki eleştirel bakış açısı, ağırbaşlı dil düzeyi,
öfkeden arınık hoşgörülü yaklaşım da zaten bu-
nu gösteriyor.
Sözlüklere deyim olarak geçeceğine inandığım
bir sözü burada bir kez daha vurgulamalıyım:
“İşte Cumhuriyet okuru bu!”
İki sendikayı birbirine karıştırdığıma ilişkin ilk te-
lefon, elli yedi yıllık arkadaşım, öğretmen-hukukçu
Semaettin Arıkan’dan geldi. Semaettin, uygu-
lamadan örnekler vererek, iki sendikanın birbi-
rinden farklılığını temel ilkeleriyle açıkladı.
Cemal Akyürek, eleştirel bir yaklaşımla yazdığı
iletisinde beni “saygın ve yurtsever bir edebiyat-
çı” olarak niteleme inceliğini gösterdi.
İsmet Demirbaş’ın, “Yazılarınızı büyük bir
zevkle okuduğumu ve okurken sizden çok şey öğ-
rendiğimi içtenlikle belirtmek isterim,” diye baş-
layan iletisi tam bir olgunluk örneğiydi.
Cihat Altunyuva, “doğru”yu dile getirdi: “Sen-
dikacılık tarihine kara bir sayfa olarak geçecek Hit-
ler’in ruhuna helva dağıtılması olayıyla sendikamızı
bir arada anmak, en yalın ifadeyle Eğitim-Sen’i ta-
nımamaktır. Oysa yazınız, Eğitim-Sen’i, üstelik geç-
mişiyle birlikte, yakından tanıdığınızı göstermek-
tedir.”
Eğitim-Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç Öz-
türk, “istenmeden yapılmış bir hata olduğuna inan-
dığını” belirterek soruna içtenlikle yaklaştı.
Hasan Baş’ın iletisi bütün açıklamaların özeti-
dir: “Türk Eğitim-Sen, MHP çizgisinde; Eğitim-
Sen ise TÖS ve TÖB-DER’in devamı niteliğinde-
dir. Faşizme karşı olan Eğitim-Sen’dir. Bu yanlışı
düzelteceğinize inanıyorum.”
Çağdaş okur, gazetesinin de, gazetede yapılan
yorumların da deneticisidir. Bilgi etkileşimi, öğ-
retirken öğrenmeyi, öğrenirken öğretmeyi ge-
rektirir.
Okurun, bir yanılgıyı bile es geçmeyip tepki gös-
termesi, duyarlılığının; örgütüne, okuduğu Cum-
huriyet gazetesine, onun yazarına duyduğu inan-
cın, saygının göstergesi sayılmalıdır.
“Cumhuriyet okuru” olmanın kuralı da bu!
Böyle bir durum en çok yazarı darlıklara sokar.
Onu darlıktan da ancak eleştirel içerikli yaklaşımlar,
çözüm önerileri kurtarır.
Siyasetçiler arasında da böyle bir etkileşim ya-
ratılmış olsa, sanırım toplumu sıkıntıya sokan ge-
rilimlere kesin çözümler bulunacaktır.
[email protected]
[email protected]
Artium Bahar Müzayedesi
İSTANBUL (AA) - Artium Sanat Evi’nce
düzenlenen 69. Artium Geleneksel Bahar
Müzayedesi’nde satõşa sunulan Türk
ressamlara ait 263 yapõtõn yaklaşõk yüzde
70’i satõldõ. Açõk artõrmaya 75 bin TL’ye
çõkarõlan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun
soyut düzenleme yapõtõ 170 bin TL’ye
alõcõ bularak müzayedenin en pahalõ
yapõtõ oldu. 100 bin TL’ye satõşa sunulan
Eren Eyüboğlu’nun “Merkep” adlõ
yapõtõysa 150 bin TL’ye satõldõ. Fikret
Otyam’õn resimlerinin büyük ilgi
gördüğü artõrmada, erken dönem deniz
ressamlarõndan Hüseyin Rõfat
Keçecioğlu’nun 1920 tarihli eski Türkçe
imzalõ yapõtõ “Bebek Koyunda Ertuğrul
Yatõ” ise 50 bin TL’ye alõcõ buldu.
T
ürk tiyatrosundan eşi benzeri zor
bulunur bir yõldõz kaydõ. Gazanfer
Özcan, dört kuşaktan seyircisini
boynu bükük bõrakarak ayrõlõverdi aramõzdan.
En az 50 yõldõr taşõdõğõ ‘oyuncu kişi’ ününe
gölge düşürmeden yaşadõ ve öldü.
Yeni kuşak onu ‘Avrupa Yakası’ dizisinin
babasõ Tahsin Sütçüoğlu olarak tanõdõ. Bir
önceki kuşak için ise ‘Kuruntu Ailesi’ di-
zisinin babasõ Hüsnü Kuruntu’ydu... Oysa
benim kuşağõm ve annemle babamõn kuşağõ
onu İstanbul Şehir Tiyatroları’nõn ve Gö-
nül Ülkü - Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nun
ilk döneminin oyunlarõndan tanõr. Gazanfer
Özcan, yeniyetmeliğinde komedi oyuncusu
olarak parlayõp, sonra da saman alevi örne-
ği sönüveren, daha doğrusu bir türlü tam sö-
nemeyip de ekranlarõ ve tiyatro sahnesini
epeyce ‘aşınmış’ popülerliğine yaslanarak iş-
gal etmeyi sürdürenlerden değildir. 1950’le-
rin başõndan başlayarak, tam 12 yõl boyunca
İstanbul Şehir Tiyatrolarõ’nda ‘çekirdekten
yetişmeye’ emek vermiş bir ‘usta’dõr. ‘Alay-
lı’ tiyatrocularõn en ‘has’õ... Sahnelerimizde
60 yõllõk emeği vardõr.
Özcan, ‘çıraklık’ dönemini aşõp üne ka-
vuştuğu İŞT’de önce çocuk tiyatrosu kadro-
sunda, sonra da ana kadroda -30 dolayõnda
oyunda- deneyim kazanmõştõ. Bu oyunlar ara-
sõnda Cevat Fehmi Başkut’un ‘Kadıköy İs-
kelesi’ (1953), ‘Harputta Bir Amerikalı’
(1955), ‘Paydos’ (1961), Moliere’in ‘Tartüf’
(1953), ‘Kibarlık Budalası’ (1954), Molie-
re - Ahmet Vefik Paşa’nõn ‘Meraki’ (1955),
Goldoni’nin ‘İki Efendinin Uşağı’ (1961),
Shakespeare’in ‘Hamlet’ (1959) ve ‘Hırçın
Kız’ (1960), Refik Erduran’õn ‘Deli’ (1957)
ve ‘Bir Kilo Namus’ (1958), Necati Cu-
malı’nõn ‘Mine’ (1959), Haldun Taner’in
‘Fazilet Eczanesi’ (1960) ve ‘Lütfen Do-
kunmayın’ (1961) oyunlarõnõn yer aldõğõ gö-
rüldüğünde, Gazanfer Özcan’õn İŞT’de edin-
diği tiyatroculuk deneyiminin ve birikiminin
ünlü klasiklerden, o zamanlarõn -bugün tiyatro
dağarõmõzõn başköşesinde duran- yeni yazõl-
mõş Türk oyunlarõna, ciddi sahne yapõtlarõn-
dan komediye uzanan geniş bir çalõşma ala-
nõnõ kapsadõğõ görülür. (Bir bölümü dünya ya
da Türkiye prömiyeri niteliğini taşõyan bu
oyunlardan 5-6’sõnda Gazanfer Özcan’õ iz-
lediğim için kõvanç duyuyorum şimdi.)
Özcan’õ üne kavuşturan ilk oyunlardan bi-
ri, 1960’ta İŞT’de ‘dünya prömiyeri’ ya-
põlmõş olan Haldun Taner’in ‘Fazilet Ecza-
nesi’dir. Eczacõ Sadettin Bey’i canlandõran
Ulvi Uraz ustanõn karşõsõnda kalfa Yusuf’u
oynayan Özcan aynõ zamanda oyunun ‘an-
latıcı’sõdõr. Taner’in ‘açık biçim’e yöneldi-
ği bu oyunda Yusuf bizi bu eczanede on yõl
önce yaşanmõş olaylara götürüp bu olaylar
içindeki yerini alan, sonra da yeniden ‘şim-
di’ye dönüp oyunu kapatan kişidir. Böylece
‘Fazilet Eczanesi’nde hem ‘anlatıcı’ olarak
‘göstermeci’, hem de olayõ canlandõran ki-
şilerden biri olarak ‘benzetmeci/yanılsa-
macı’ biçemde oynayan sanatçõ, popüler
halk tiyatromuzun öngördüğü oyunculuk ka-
dar Batõ modelinde tiyatronun öngördüğü
oyunculukta da usta olmaya aday olduğunu
göstermiştir. Özcan’õn günümüze dek sür-
dürdüğü ve her kuşaktan seyirciyi kendisine
bağlayan sahne kişiliğinin mayasõnda bu iki
-birbirinden çok farklõ- oyunculuk biçemin-
den oluşturduğu bireşim vardõr. Kendi tiyat-
rosu için yabancõ bulvar komedilerinden
uyarlamalar yapmayõ yeğlemesi belki de bu
tür sahne olaylarõnõ, oyuncu kimliğinde ba-
rõndõrdõğõ bireşime yakõn gördüğündendir. Eş-
siz sahne karizmasõna yalnõzca Özcan’a öz-
gü ‘oyunculuk rengi’ni katan da bu bire-
şimdir. Yoksa, sahnede ya da ekranda -hiç ha-
reket etmeden bile- bir iki mimik, bir iki jest
ve birkaç cümleyle milyonlarõ gülmekten ge-
çirmesi nasõl açõklanabilir? Ya da bellekler-
den hiç silinmeyecek son filmi ‘Komiser
Şekspir’de bir iki keskin oyunculuk darbe-
siyle izleyeni hõçkõrõklara boğmasõ?
Seyirciyi birazcõk kõkõrdatabilmek ya da gö-
zünden bir damla yaş getirmek için õkõnõp sõ-
kõnan/kan ter içinde kalan oyunculara, rolü
‘hiç çaba göstermiyormuşçasına’ yorum-
lama sanatõnõ her sahneye çõkõşõnda öğreten
bir usta vardõr karşõmõzda.
Gazanfer Özcan, 60 yõllõk tiyatro emeğinin
karşõlõğõnõ parasal olarak alamasa da seyircinin
‘sevgi’sinden yana sanatçõlarõmõzõn en zen-
ginlerindendir. Borçlarõ dünyada kalmõş,
ama o seyircisinden topladõğõ sevgiyi kanat-
larõna takõp gitmiştir.
Türkiye, Gazanfer Özcan’õ tam 60 yõl izledi
Kõsa süre önce
yitirdiğimiz
tiyatro/sinema/
televizyon sanatçõsõ
Gazanfer Özcan,
‘göstermeci’ ve
‘benzetmeci’
biçemlerdeki
oyunculuğun
bireşiminden
oluşan özel sahne
kişiliğiyle
milyonlarõn
sevgisini
kazanmõştõr.
Çok özel bir sahne insanõ
Kültür Servisi - Gü-
nümüzün en çok aranan
genç kuşak gitar virtüöz-
leri arasõnda yer alan Ana
Vidovic Akbank Sanat
Gitar Günleri’nin ilk ko-
nuğu olarak 5 Mart Per-
şembe günü saat 20.00’de
Akbank Sanat’ta izleyi-
ciyle buluşacak.
Konserde sanatçõ, Fer-
nando Sor, Federico
Moreno Torroba, Ser-
gio Assad, Rex Willis,
William Walton, Astor
Piazzola, Agustin Bar-
rios Mangore’nin yapõt-
larõnõ seslendirecek. İlk
konserini sekiz yaşõnda
veren Ana Vidovic, Zag-
reb’deki Ulusal Müzik
Akademisi’ne gitti. Sa-
natçõ, eğitimine virtüöz
gitarist Manuel Barrue-
co’nun rehberliği altõnda
Peadody Konservatuva-
rõ’nda (Baltimore) devam
etti. Albert Augustine
Uluslararasõ Yarõşmasõ
(İngiltere), Fernando Sor
Yarõşmasõ (İtalya), Fran-
cisco Tarrega Yarõşmasõ
(İspanya) gibi birçok
önemli yarõşmadan bi-
rincilik ödülleriyle ayrõlan
Vidovic, ilk sahneye çõk-
tõğõ günden bugüne
1000’in üzerinde konser
verdi ve altõ albüm kay-
detti. Akbank Sanat Gitar
Günleri kapsamõnda 21
Mart Cumartesi günü gi-
tar müziğinin efsane ismi
Roland Dyens, 24 Mart
Salõ günü ise kendi kuşa-
ğõnõn en önemli konser
gitaristleri arasõnda yer
alan Frank Bungarten
Akbank Sanat’ta konser
verecek. Frank Bungarten
ayrõca 25 Mart 2009 Çar-
şamba günkü works-
hop’unda, deneyimlerini
katõlõmcõlarla paylaşacak.
GitarGünleriAna
Vidovic’lebaşlõyor
SAVAŞ KÜRKLÜ
ADANA - Adana
Devlet Tiyatrosu (ADT),
yeni aya yepyeni bir
oyunla giriyor. Woody
Allen’õn yazdõğõ, Barış
Eren’in dilimize çevirip
yönettiği, “Bir Daha
Çal Sam” ile Adanalõ
sanatseverlere bu kez
farklõ bir oyun izlettire-
ceklerini belirten ADT
Müdürü Ahenk Demir,
“Oyun aslında yazarı-
nın yaşamı neredeyse.
Karısı tarafından terk
edilen Allen’ın yaşama
geri dönme çabaları
komik bir dille anlatı-
lıyor” dedi.
Woody Allen’õn, tüm
dünyada beğeniyle izle-
nen ve tiyatro klasikleri
arasõnda yerini alan ya-
põtõnõ konuk İzmir Dev-
let Tiyatrosu oyuncula-
rõnõn sahneleyeceğini
anõmsatan Demir, oyun-
la ilgili şu bilgileri verdi:
“Karısı tarafından terk
edilen Allen’ın yaşama
geri dönme çabaları-
nın komik bir dille an-
latıldığı, ‘Bir Daha Çal
Sam’ aslında Woody
Allen’ın kendi yaşam-
öyküsünü andırıyor.
Yazar belki de bunu
anlatıyor ve kendiyle,
yaşadıklarıyla çevre-
sinde ilişkili olduğu in-
sanlarla adeta alay edi-
yor. Buradan çıkarıla-
cak çok ders var aslın-
da. Yazar bunu başar-
mış.” “Bir Daha Çal
Sam”de dekor ve giysi
tasarõmlarõnõn Yıldız
İpeklioğlu’na, õşõk ta-
sarõmõnõn Hasan K. Yıl-
maz’a ait olduğunu kay-
deden ADT Müdürü De-
mir, Ozan Yıldırım,
Ceyhan Gölçek Aksoy,
Mete Şahinoğlu, Aylin
Önal, Yusuf Köksal ve
Levent Ulukut’unsa
oyunda başlõca rolleri
paylaştõğõnõ, oyunun ya-
rõndan itibaren her akşam
20.00’de Sabancõ Kültür
Merkezi’nde yinelece-
ğini belirtti.
‘BirDahaÇalSam’
diyebilmek
ELİF BEREKETLİ
O
yun Yazarlarõ ve Çe-
virmenleri Derneği ile
Kocaeli Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne
Sanatlarõ Bölümü’nün düzen-
lediği ‘1. Ulusal Oyun Yazar-
lığı Sempozyumu’ Kocaeli’nde
yapõldõ. ‘Oyun Yazarı ve So-
rumluluğu’, ‘Dün, Bugün,
Yarın’, ‘Yazarın Eğitimi’ ve
‘Oyun Yazarlığı Mesleği’ ana
başlõklarõ altõnda düzenlenen
etkinliğe aralarõnda Yılmaz
Onay, Sündüz Haşar, Tuncer
Cücenoğlu, Yrd. Doç. Erbil
Göktaş, Dr. Selen Korad Bir-
kiye, Prof. Hülya Nutku, Prof.
Hasan Erkek, Metin Boran
ve Doç. Sema Göktaş’õn da ol-
duğu birçok konuşmacõ bildiri-
leriyle; Haşmet Zeybek, Coş-
kun Irmak, Orhan Alkaya,
Yeşim Özsoy Gülan, Özen
Yula ve Mehmet Ergen gibi
adlarsa yorumlarõyla katõldõ.
‘Türk oyun yazarlığının so-
runları neler?’ sorusuyla yo-
la çõkan etkinlikte, özellikle
‘postmodernizm’, ‘12 Eylül
sonrası Türk tiyatrosu’ ve
‘oyun yazarlığında eğitimin
yeri’ söz konusu olduğunda
gerilim arttõ.
Prof. Hülya Nutku’nun yöneti-
mindeki dördüncü oturumda yap-
tõğõ, ‘Türk Tiyatrosunda Oyun
Yazarlığı’ başlõklõ konuşmada
“karakter-tip ayrımının iyi ya-
pılması gerektiğini” söyleyen
Tuncer Cücenoğlu, Samuel Bec-
kett’in ‘Godot’yu Beklerken’
adlõ yapõtõnõn bir tiyatro oyunu ol-
madõğõnõ söyleyince salondan tep-
kiler yükseldi. Nutku’nun Cüce-
noğlu’nu destekleyerek “Bizde fi-
lozof yok; bu yüzden karakter
yaratamıyoruz. Oyun dediği-
niz evrensel bir söz söylemeli”
demesi ve Orhan Alkaya’nõn tep-
kisini “Bildiriler yayımlanma-
dan önce bilimsel bir denetim-
den geçmeli. Bırakın oyun mu,
değil mi tartışmasını, ‘Godot’yu
Beklerken’ 20. yüzyılda yazılmış
en büyük oyundur” sözleriyle di-
le getirmesi tartõşmayõ iyice alev-
lendirdi.
‘OYUN YAZARLIĞIN-
DA DÜZEY DÜŞMESİN’
İlk günkü oturumlar sonra-
sõnda yapõlan forumda “Oyun
yazarlığında düzey bu kadar
düşmesin” diyen oyun yazarõ
Özen Yula’ya da salondan bir-
çok eleştiri geldi. Devlet Ti-
yatrolarõ dramaturgu Dr. Selen
Korad Birkiye’nin DT’de oyun-
larõn neden repertuvara alõn-
madõğõnõ ve son yõllarda gelen
oyunlarõn niteliğiyle ilgili ista-
tistik çalõşmasõyla Funda Öz-
şener’in ‘Batı Standardında
Bir Türk Tiyatrosu Olabilir
mi?’ başlõklõ bildirileri ilgi
uyandõrdõ.
Bilim kurulunun onayladõğõ
etkinlik bildirileri, 27 Mart
Dünya Tiyatro Günü’ne kadar
kitaplaşacak.
Oyun Yazarlõğõ Sempozyumu yapõldõ
‘Godot’yuBeklerken’
oyun mu, değil mi?
TÜRK GENÇLİĞİNE HİZMET VAKFI
3 MART 1924 DEVRİM YASALARININ
85. YILDÖNÜMÜ NEDENİYLE TÜRK GENÇLİĞİNE
HİZMET VAKFI’NIN KAMUOYUNA BİLDİRİSİ
Yayõlmacõ, emperyalist sömürgeci yabancõlarõn işgalinden ve
işbirlikçi iktidarõn zulmünden kurtarõp, bağõmsõzlõğõmõzõ, öz-
gürlüğümüzü, ulusal egemenliğimizi ve Türkiye Aydõnlan-
masõnõ sağlayan ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI ile yüce-
len onurumuzun simgesi Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni son-
suza değin bağõmsõz yaşatmak için hukuk devrimleriyle güç-
lendirmenin en belirgin dayanaklarõ 3 Mart 1924 günlü 429,
430 ve 431 No’lu Devrim Yasalarõyla anõtsal gerekçeli 17 Şu-
bat 1926 günlü Türk Medeni Yasasõ’dõr. Ulusumuzu çağdaş
uygarlõk düzeyinin üstüne çõkarma ve ATATÜRK Cumhu-
riyeti’nin LAİK niteliğini koruma amacõnõ güden bu yasalar
siyasal, hukuksal ve ulusal birliğimizin harcõdõr. Devlet ya-
põmõza ve karakterimize en uygun yönetim biçimi olarak be-
nimseyip özümsediğimiz, demokrasiyi amaçlayan Cumhu-
riyetin bu yasalarla aldõğõ yol herkesi imrendirecek örnek bo-
yutlara ulaşmõştõr.
Yaşadõğõmõz görkemli yõllarõn kõvancõnõ bu yasalara ve ya-
põcõlarõna borçluyuz.
Değerli öğretim üyesi,
özgür ve bilimsel düşüncenin temsilcisi,
yeri doldurulamaz hocamız
Doç. Dr.
Deniz Şengel’i
kaybetmekten dolayı
derin üzüntü içindeyiz.
Ailesi ve sevdiklerinin acısını
tüm kalbimizle paylaşıyoruz.
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Mimarlık Bölümü
VEFAT
Saygılarımızla,
Prof. Dr. Güngör ŞATIROĞLU
Türk Gençliğine Hizmet Vakfı Başkanı
3 Mart Bayram Olmalı
Medrese eğitiminin son bulduğu, laik,
çağdaş eğitimin başladõğõ, ulus devletin
önündeki en büyük engel olan hilafetin
kaldõrõldõğõ, şeriat hukukunu gözeten şeriye
vekâletinin kapatõldõğõ 3 Mart, Cumhuriyet
tarihimizin en önemli günlerindendir.
Devrimler korunmalõ ve yaşatõlmalõdõr.
Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği
www.ulusalstkb.org/ustkb hotmail.com