23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ Prof.Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Güldünya Aydınlanmacı ses sanatçısı kadınlarımız, aile içi şiddete kurban giden Güldünya için bir albüm yaptı- lar. Kadının adı var olsun istiyorlar. Kadınlar şiddete ma- ruz kalmasın istiyorlar. Kadınlar incitilmesin, kırılmasın, dövülmesin, vurulmasın, doğduğuna pişman edilme- sin, insanca yaşasın istiyorlar. Birbirinden güzel ve an- lamlı şarkılarla sesleniyorlar topluma. Bir çığlıktır bu. Tüm yurtseverler, halk severler onlara destek vermeli. Sokak ortasında vurulan Güldünya ölmedi, hastaneye yatırıldı. İki ağabeyi yattığı odaya girip işi bitirdiler. Tö- re idi bu, namus belası idi, kız kardeşlerini öldürüp ai- lelerinin namusunu kurtarmaktı görevleri. Van’da 16 ya- şındaki genç kız töre cinayeti ile öldürüldü. Ölüm ka- rarı veren ailenin 5 üyesi müebbet hapse mahkûm edil- diler. Van Kadın Derneği Başkanı Zelal Özgökçe, “Bu bizim için hayat kurtarıcı bir karar”dır diyor... Yazık, çok yazık, oysa burada hiçbir kurtuluş yok. Tam bir batış var, çöküş var. 16 yaşındaki kız göçtü. Ailenin 5 üye- si birden ömür boyu hapse mahkûm oldu. Bu büyük bir trajedidir, burada dehşet verici bir facia var. Aynı gün- lerde 13 yaşındaki kızın 9 kişi tarafından tecavüze uğ- radığını öğreniyoruz. Ekranlarda bunları ve benzerle- rini izliyoruz... Bunların her biri milli felaket, milli utanç nedeni sa- yılmalıdır? Kadına şiddet, kadına tecavüz. İnsanlarımız kötü olduğu için değil, konjenital bir defekt, doğumsal bir kusur var olduğu için değildir. Bu toprak üretiyor, yetiştiriyor onları, bunu görmüyor musunuz? Toplum ve onu oluşturan birey böyle yetişiyor, böyle yönlen- diriliyor. Türk insanı hurafeler, batıl inanç ve dogmalarla şekillenen bir toplumun içine doğuyor, böyle bir disiplin içinde yetişiyor. Akıldan, bilimden, aydınlanmadan uzak bu çemberin, bu kuşatmanın dışına çıkamıyor. Toplum baskısı, mahalle baskısı, töre, gelenek, her şey var. Bunun sorumlusu, bu toplumu eğitim yoksunluğuna, dogmalara, ortaçağa, biat kültürüne, sadaka ekono- misine mahkûm eden, onu aydınlanmadan, aklın ege- menliğinden yoksun bırakanlardır. Köy Enstitülerini, hal- kevlerini kapatanlardır. Cehaletin egemenliğinden ya- rar umanlardır. İki ayrı dünya , gökdelenli ve gecekondulu, mastırlı ve ümmi yurttaş yaratanlar sorumludur bundan. Eği- tim yerine fırın, nohut, fasulye; sağlık yerine buzdola- bı, pirinç, bulgur verenlerdir... Öyle bir toplum yapısı, öyle bir eğitim, öyle bir eko- nomik sistem oluşturuldu ki, ilkellik, çıkarcılık, saldır- ganlık, çatışma, bölünme, şiddet, hilekârlık, ihanet, psi- kopatoloji, soyguncu, vurguncu yeraltı çetesi, yolsuz- luk uzmanı üretiyor... Atatürk aydınlanmasını, o büyük insanın mirasını in- kâr eden, reddedenler emperyalizmle işbirliğine so- yunanlar sahnededir bugün... TV’lerde, Kurtuluş Savaşı diye bir şey yoktur diyorlar. Karşılarında inançlı, ilkeli aydınlanmacılar göremiyorsunuz... Başbakan kriz te- ğet geçti derken karısını, çocuklarını kurşunlayan, benzin döküp kendini yakan yurttaşlar çıkıyor sahne- ye... Böyle bir ortamda bu duygulu, duyarlı ses sanatçısı kadınlar, övgüye değer bir şey yapıyorlar. Onları sev- gi ve saygı ile anıyorum. Eşimle defalarca zevkle din- ledik bu 14 parçayı. Sezen Aksu’nun söylediği Gül- dünya şarkısı şarkı listelerinde üst sıraya yerleşti, ken- diliğinden. Tüm kadın davasını, aydınlanmayı benimseyenler bu albümü alıp dinlemelidirler. Elde edilen gelir bu dava için kullanılacak. Bu albüme çok sayıda idealist insa- nın katkıda bulunduğunu öğreniyorum. Hepsini, bu gü- zel ve anlamlı katkılarından dolayı kutluyorum. Cehaletin, hurafenin, dogmaların, eğitim yoksunlu- ğunun egemen olduğu bir erkek egemen toplumda bu vicdan dışı saldırıların ve kadına şiddetin, törelerin önü- ne geçilemez. Demokrasi de kurulamaz böyle bir toplumda. Kadın hakları için, eşitliği için savaş veren- ler öncelikle bunlar için mücadele etmeli ve bu koşul- ları politik çıkarları için kullanan politikacılara karşı çık- malıdırlar. Emperyalizmin oyunlarına alet olan, akılcı, hümanist bir eğitimden yoksun bırakılan bir ülkede insanları- mızdan rasyonel davranış beklenemez. Eğer iktidardaki, muhalefetteki ve yönetimdeki güçlüler gerçekten halk- tan yana olsalardı türbandan, çarşaftan, buzdolabı, ça- maşır makinesi dağıtımından çok daha önce halkın, top- lumun bu yaşamsal yoksunlukları ile ilgileneceklerdi. Bu değerli sanatçı kadınlarımızın 9 Mart’ta konserleri var. Gelin o gün o salonu hınca hınç dolduralım... coskunoz@superonline.com MERİÇ VELİDEDEOĞLU AKP, anayasamızdaki iki “kavram”ı, hiçbir iktidar par- tisinin yapmadığı ya da ya- pamadığı boyutta soyup, iç- lerini de boşalttı. Bunlar bilindiği gibi, “laik- lik” ve “sosyal devlet” kav- ramlarıydı. “Laik devlet”in kimliğini “değiştirme”de çok yol aldı- lar; “son” aşamaya gelmek üzereler. “Sosyal devlet” kavramını da -bilinçle- “sadaka” dağı- tımı olarak algılayıp, 2007 seçimlerinde bunu topluma da böylece “algılatıp” uy- guladılar. 2007 genel seçimlerinin, CHP İstanbul adayı Prof. Dr. Necla Arat ile İstan- bul’un varoşlarını dolaşır- ken evlerin kapılarını çaldı- ğımızda, kapıyı açanlar yü- zümüze değil “el”imize ba- kardı; yiyecek dolu torba var mı yok mu, diye. 29 Mart yerel seçimi için “sadaka”nın içeriği, boyutu değişti. Artık “sadaka eko- nomisi”nden de söz edildi- ğine göre, şimdi yiyecek tor- basına, “buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinesi” gibi “yük”te de “paha”da da ağır “sadaka”lar eklendi. Sırtta taşınarak kapılara getirili- yor; “içecek” suyu bile ol- mayanların dünyasına... TV ekranlarında gerek tor- ba (koli), gerekse beyaz eş- ya “sadaka”sını alabilmek için, insanların kendinden geçerek özdenetimlerini (kontrol) kaybetmesini Baş- bakan Erdoğan hiç izleme- di mi, görmedi mi? Sırtındaki buzdolabı, ça- maşır makinesi yüküyle diz boyu kar yığınlarının, ça- murların içinde zorlukla yü- rüyen taşıyıcının yolunu ke- sip, “sadaka”nın kendi evle- rine götürülmesi için sava- şanları, Başbakan gördüyse içinden ne geçirmiştir? Görüntüden keyif alarak: İşte, yetişmelerinde büyük katkım olan “sadakacı yurt- taş”lar(!) demiş midir acaba? “Keyif” aldığını söyleyebi- liriz; çünkü “sadaka” sözcü- ğünü -bir bakıma- “klasik” anlamından ve işleyişinden bütünüyle çıkaran, bu bo- yuta getiren, övünme ko- nusu yapan, kullanan, gö- rüntüye sokan Erdoğan ve partisidir; hem de İslamın “sadaka” konusunda “Bir elin verdiğini öteki el gör- memeli!” uyarısına karşın... Dahası, “sadaka yöneti- mi”nin oluşturduğu “onur” yitiminin boyutunu, Erdo- ğan ve partisinin görmezden geldiği, ya da anlamadıkla- rı “apaçık” ortadadır. Oysa bu olgu, bir dostun yardımı gibi, örneğin “ço- cuklarınızın yurtdışında oku- malarını üstlenmesi” gibi de- ğildir ki. Yoksa aynı mı? Hiç sanmam. Başbakan kuşkusuz onuruna, onuru- muza çok düşkün. Nitekim “Davos’ta Türk halkının onu- runu kurtardım!” diyormuş. Ama hangi “onur”u? Her türlü “sadaka”yı yaşamının bir parçası haline getirdiği halkın “onur”undan mı söz ediyor? Umarız ki, önümüzdeki yerel seçimin CHP adayları, “sosyal devlet”in “sadaka” dağıtmak anlamına gelme- diğini, bu kavramın tüm yurt- taşların “insan” gibi yaşa- masını sağlayacak bir “hak” olduğunu anlatıyorlardır. 14 Şubat günü, “Kadın Araştırmaları Derneği”nin dü- zenlediği, her türlü kesimden kadınların oluşturduğu yo- ğun bir toplantıda konuşan CHP’nin İstanbul adayı Ke- mal Kılıçdaroğlu bu konu- da: “Sosyal devlet” bir “hak” olduğu için yurttaş yapılan- ların daha fazlasını isteyebi- lir, dedi. Ve bunu yerine ge- tirmenin de, seçilen yöneti- cinin temel görevi olduğunu vurgulayarak “sadaka yöne- timi”ne vargüçle karşı çıkıl- masını istedi. Ama “taşeron” bir beledi- ye başkanından -böyle ola- cağı belli olan bir adaydan- bunu istemenin pek bir an- lamı olamayacağını da anım- sattı Kılıçdaroğlu. Bir belediye, özkaynakla- rını yerli yerinde kullanarak, üretken olarak, önceliklerini sağlıklı bir biçimde belirle- yerek kendi kendine yetme- li; başbakanına gidip karşı- sında “boyun kırma”malı, eğer bunu yaparsa, ancak başbakanın isteklerini yerine getiren, yani “taşeron bele- diye” olur, başkanı da “ta- şeron belediye başkanı” di- yerek Kadir Topbaş’ın du- rumunu özetleyiverdi. Kılıçdaroğlu, İstanbul’un bu “taşeron”luk hizmetini vermekten kurtulması için “Sivil Toplum Kuruluşları”nın da yoğun çabasına gerek- sinme olduğunu belirtti. Bunun için yapılması ge- rekenler arasında, CHP dı- şındaki partilere oy verecek -böylece oyları parçalaya- cak- dostlara, arkadaşlara bu durumu sürekli anımsat- manın da yer aldığını belirt- ti ve bunun yapılmasını is- tedi. Ama hep biliyoruz ki, Kı- lıçdaroğlu’nun kazanması, AKP’ye en büyük darbe ola- cak ve onun “sadaka yöne- timi”ni -bir bakıma- nokta- layacaktır. ‘Taşeron Belediye Başkanı’ Olmak!.. m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com27 Şubat OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 27 ŞUBAT 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Topbaş’ın kızı belediyenin tanıtım işini yapıyormuş. Lale devrinden sülale devrine... Nafile Namdar Rahmi Karatay’dan (1896- 1953) güncel bir hiciv: “Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler/ Vatandaş soyulurken, aldırmıyor öküzler/ Hayâdan eser yoktur, nafile bu sözler...” Misilleme A. Tarık Emre: “Meclis’te Kürtçe konuşulmasına misilleme olarak Tayyip de Arapça konuşsun!” Maksat Selim Sümen: “Adalet Bakanı, maksadını bakan kimliği ile yoksa siyasi kimliği ile mi aşıyor!” YağmurDeniz Uçak kazasından alınacak ders APRONDA deve kurban eden, uçaklarına şıpıdık terlikle binilen Türk Hava Yolları, briyantinli yönetim kurulu başkanı Candan Karlıtekin ve badem bıyıklı genel müdürü Temel Kotil’in şahsında büyük bir başarıya daha imza attı: Amsterdam’da tarlaya düşen uçakta ölen olmadığını açıkladı! Ulaştırma Bakanlığı da tüm yolcuların uçaktan tahliye edildiğini bildirdi. Aynı ekibin badem bıyıklı üyelerinden Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ta Elazığ Karakoçan’dan uçak kazasının can kaybı olmadan atlatıldığı müjdesini verdi. Meğer o sıralar Hollanda Ulaştırma Bakanı, bizimkine ölen yolcular için başsağlığı mesajı gönderiyormuş. Türk Hava Yolları’nın Amsterdam’daki müdürünün kaza sırasında ne iş yaptığını ise henüz kimse bilmiyor! Dahası, İslam âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep’in bile, uçak kazasının ölümcül boyutunu Hollanda’ya iş yapan bir tüccar arkadaşının telefonundan öğrendiği anlaşılıyor. Bu arada saat 8.22’de İstanbul’dan havalanan ve saat 11.55’te Amsterdam’da düşen uçağın yolcu listesi bile saatler sonra ve ancak yarım yamalak açıklanabildi. Amsterdam’daki uçak kazasından bir ders alınması gerekiyorsa o da şudur: Türkiye Cumhuriyeti, Arap kırması tipik bir Ortadoğu ülkesi görüntüsü veriyor. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ALMANYA’NIN en büyük dolandırıcılık olayı Deniz Feneri’nin dosyası 169 gün sonra Türkiye’ye ulaşabildi. Şimdi, 3 bin sayfadan oluşan mahkeme tutanaklarının, belgelerin Türkçeye çevrilmesi işlemine geçildi. Çeviri işi bittiğinde, Almanya’daki dolandırıcılıkta adı geçen kişilerin Türkiye’de kimlerle ne gibi işler çevirmiş olabileceklerine bakılacak. Almanya ile Türkiye arasında bir ilişki görülürse Allah’ın izni ile dava açılacak. Biliyorsunuz; “Tanımıyorum” dediği Deniz Feneri soyguncuları ile fotoğraf çektiren İslam âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep geçen gün “İsimler arkadaşım olabilir. Bu kavun değil ki dibini koklayasın” buyurdular. Sultanın bu beyanatı üzerine, Almanya’daki soygunun Türkiye’deki uzantılarına uzanılabileceği izlenimini edinebilirsiniz. Sultanın “kelek”leri ayıklamaya karar verdiğini düşünebilirsiniz. Sultanın has vezirlerinden eski köy imamı Mehmet Ali Şahin’in “Bana ne Deniz Feneri’nden” demesine karşın artık mızrağın çuvala sığmadığını sanabilirsiniz. Fazla hayal kurmayın... İşte buraya yazıyorum: Almanya’dan gelen dosyanın içinden “kapı gibi” belgeler de çıksa, sultanın mutlak iktidarı altındaki Türkiye’de hiçbir şey olmaz, olmayacaktır! Nasıl mı? Aynen, kapı gibi belgelerin çöpe gittiği İstanbul Tuzla’daki rezaletin Bursa’daki uzantısı gibi! AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğuna ilişkin Anayasa Mahkemesi kararındaki belgelerden biri de AKP’li Tuzla Belediyesi’nin yeni evlenenlere dağıttığı kitapta kız çocuklarının dokuz yaşında evlendirilmesi ve erkeklerin dört eş alabilmesi gibi şeriatçı uygulamaların savunulmasıydı. Kitabın yazarı, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Hamdi Döndüren hakkında üniversite yönetimi soruşturma açmış ve “kamu görevinden çıkarılması” istemiyle dosyayı YÖK’e göndermişti. AKP’lilerin sayın cumhurbaşkanı yaptığı Abdullah Gül tarafından başkan yapılan Yusuf Ziya Özcan’ın yönetimindeki YÖK’ün Disiplin Kurulu’nda soruşturma dosyası 23 ay sonra önceki gün ele alındı ve “Aaa... Hay Allah, zamanaşımına uğramış” denilerek bir güzel kapatıldı! Sultanın mutlak iktidarında Deniz Feneri’ne de kimse “kelek” yapamayacaktır! Kelek SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ İbni Si- na’nõn Batõ dillerindeki adõ. 2/ Çanta ve ayakkabõ yapõlan sepi- lenmiş dana derisi... Çõplak vücut resmi. 3/ Namaz çağrõ- sõ... Avrupa’da büyük bir ya- rõmada. 4/ Bir no- ta... Giysilerin üstü- ne giyilen bir tür ye- lek ya da ceket. 5/ Kekeme ya da dilsiz kimse... Küçük san- dal. 6/ Bir savaşõ yö- netme sanatõ. 7/ Bir işi yaptõrabilme gü- cü... Bir mağazanõn yalnõz tek tür eşya satõlan bölümü. 8/ Halk edebiyatõna özgü, sekizli hece ölçüsüyle yazõlan bir şiir türü... Yünden dö- vülerek yapõlan kalõn ve kaba kumaş. 9/ “Koyun olduk --- anladõk / Sürüye saydõlar bizi” (Pir Sul- tan Abdal)... Izgara. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İbni Rüşd’ün Batõ dillerindeki adõ. 2/ Kõrk- lareli’nin bir ilçesi... Meyve ve sebzelerin suyu- nu ya da yağõnõ sõkarak çõkarmaya yarayan aygõt. 3/ Kaz Dağõ’nõn antik dönemlerdeki adõ... Ayak- la vuruş. 4/ Ortaçağ Türk ve İslam devletlerinde hükümdarõ ve sarayõ korumakla görevli asker sõ- nõfõ... İskambilde bir kâğõt. 5/ Bir organõmõz... “Denizayısı” da denilen bir fok cinsi. 6/ Erişmiş, ulaşmõş... Bir cetvel türü. 7/ Ukrayna’nõn Kiev kenti yakõnõnda, yüz bini aşkõn Yahudi’nin Na- ziler tarafõndan öldürüldüğü kamp. 8/ Rüzgâr kor- kusu. 9/ Ürik asidin tuzu ya da esteri... Hizmet hayvanlarõnõn ayağõna çakõlan demir. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A Y A L A M A K Y E M E N İ A L A M İ K K A Ş E L E K B A K I A N B U D A L A M İ K A D O A R A A K A A M A A Ş I L A M A K K L E A R A K A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle