21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Adım adım Küba devrimi G 26 Temmuz 1953: Yaklaşõk 100 kişilik bir gerilla grubu Moncada Kõşlasõ’na saldõrdõ. Çoğu hayatõnõ kaybetti. Fidel Castro ve Raul Castro’nun da içlerinde olduğu sağ kalanlar yakalandõ. Fidel 15 yõl ceza aldõ. G 1955: Batista, yurtiçi ve yurtdõşõndan gelen baskõlar üzerine, tüm siyasi mahkûmlarõ serbest bõraktõ. Castro kardeşler Meksika’ya sürgün edildiler. Orada Che Guevara ile tanõştõlar. Meksika’da, İspanya İç Savaşõ’na katõlmõş olan eski askeri lider, devrimci Alberto Bayo tarafõndan eğitildiler. “26 Temmuz Hareketi” burada kuruldu. G Kasım 1956: Meksika’da eğitim gören 82 kişi Küba’ya gitmek üzere, Fidel Castro önderliğinde Granma yatõna bindiler. G Aralık 1956: Karaya çõktõktan sonra düşülen pusuda pek çok gerilla hayatõnõ kaybetti. Sağ kalan 12 kişi Sierra Maestra’ya varõp buluşmayõ başardõlar. Fidel Castro, Che Guevara, Raul Castro ve Camilo Cienfuegos da aralarõndaydõ. G 1957-Haziran 1958: Dağlarda Batista garnizonlarõna küçük çaplõ saldõrõlar. Kentlerde Batista’nõn misilleme olarak uyguladõğõ baskõ. G Temmuz 1958: Küba ordusunun Verano operasyonu. Castro kuvvetlerinin direnişi. G 1 Ağustos 1958: Geçici ateşkes görüşmeleri. G Ağustos 1958: Castro güçleri karşõ saldõrõya geçer. G Kasım 1958: Che Guevera, Camilo Cienfuegos ve Jaime Vega komutasõndaki üç kol Santa Clara’ya doğru ilerledi. Jaime Vega kolu yok edildi. G 30 Aralık 1958: Camilo Cienfuegos, Yaguajay’õ aldõ. G 31 Aralık 1958: Cienfuegos ve Guevara’nõn kuvvetleri Santa Clara’ya girdi. G 1 Ocak 1959: Bu haberleri alan Batista uçakla Dominik Cumhuriyeti’ne kaçtõ. G 2 Ocak 1959: Castro kuvvetleri Santiago de Cuba’ya, Che Guevara ve Cienfuegos da Havana’ya girdiler. G 6 Ocak 1959: Fidel Castro, Havana’ya geldi. CMYB C M Y B 5 ARALIK 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 H avana’nõn anlatõlasõ taksilerin- den biriyle eski şehre gidiyoruz. Eski Amerikan arabalarõ rengâ- renk boyanmõş, yeşilin, mavinin, kõrmõ- zõnõn, sarõnõn en canlõ, en parlak tonla- rõyla... Evlerin balkonlarõnõ, verandala- rõnõ, tüm şehri süsleyen çiçeklerin, her yerden fõşkõran tropikal bitki örtüsünün, heykel gibi kaktüslerin renkleri asfaltõn üstünde dolaşõyor taksilerle birlikte. Es- ki Havana’yõ olduğu gibi korumuşlar. Üzerlerinde “1855”, “1846” gibi tarih- ler yazan evlerin arasõnda dolaşõyorsunuz. Hiçbir şey yõkõlmamõş, Batista dönemi- nin zengin evlerine halkõ yerleştirmişler, her aileye nüfusuna göre paylaştõrmõşlar iç avlulu, verandalõ, iki, üç katlõ güzelim evleri. İki kişilik bir aile iki oda almõş, da- ha kalabalõk olan üst kata yerleşmiş. Her yer tertemiz. Ama su önemli bir problem. Kuyularla halletmeye çalõşõyorlar bu so- runu. Her avluda bir kuyu var. “Küba’yı anlamak için, bizim alış- tığımız tüketim toplumu kalıplarından sıyrılarak bakmak lazım çevreye” di- yorum kendi kendime. Gerçekten de Havana’nõn hiçbir yerinde reklam pa- nolarõ, billboard’lar, neon õşõklarõ yok. Gürültü kirliliği yok. İnsan gözünün, ku- lağõnõn ve ruhunun dinlendiğini fark ediyor. Doğanõn ve kâinatõn (“evren” di- yemeyeceğim, kusura bakmayõn) orta- sõnda daha bir bütünleşmiş, daha bir hu- zurlu hissediyor kendini. Sokakta polis veya asker baskõsõ yok. Dünyada suç ora- nõnõn en düşük olduğu ülkelerden biri Kü- ba, insan sokaklarda gece geç saatlerde bile canõnõn istediği gibi gezinebiliyor. Ekonomik sõkõntõdan dolayõ yaşanan elektrik tasarrufu nedeniyle, sokak lam- balarõndan ölgün bir õşõk yayõlõyor belki, ama “Ada”nõn havasõyla öyle güzel ör- tüşüyor ki o sönük õşõklar, insanõ kõsõt- layan değil, özgürlük havasõnõ yaygõn- laştõran, insanlarõn içtenliğiyle buluşan bir atmosfer yaratõyorlar. İlginçtir, Küba’da bulunduğum sürece yüksek sesle bağõran çağõran, kavga eden hiç kimseye rastla- madõm. Avrupa başkentlerinde sõk sõk ya- şadõğõm “kendini savunma” içgüdüsü- ne hiç kapõlmadõm. Siyahlarõn, beyazla- rõn ve melezlerin, õrk ve din farklõlõkla- rõnõn hiçbir ayrõm gözetilmeden, hiçbir baskõ görmeden özgürce yaşadõğõ bir ül- ke Küba. Yaşayan bir “Utopia.” Che ve Camilo Gece otelin önünden bindiğimiz tak- siden bizi güzel bir restorana bõrakma- sõnõ rica ediyoruz. Havana’da çok sayõ- da bulunan “casa/restoran”lardan biri- ne götürüyor bizi. “Casa” ev demek. Git- tiğimiz restoran da sahiplerinin aynõ zamanda yaşadõğõ bir ev. Ev sahibimiz bizi klasik eşyalarla süslü bir salonda ağõrlõyor (kaldõğõmõz otelde de gezdiği- miz birçok yerde de klasik eşyalar hep korunmuştu; anlaşõlan “Kültür Devri- mi” saçmalõğõ Küba’ya uğramamõş) ve “Burası, bir zamanlar Che’nin de oturduğu evdi” diyor. Evin bir odasõ Che’ye, “Commandante”ye ayrõlmõş, fotoğraflarõ, mektuplarõ, hakkõndaki ga- zete kupürleriyle bir köşe yapõlmõş. “En uzun koşu”nun, Devrim’in en güzel gü- len adamõ bakõyor bize köşesinden. Zaten Havana’nõn her yerinde iki ki- şinin resimleri, heykelleri, afişleri çõkõ- yor insanõn karşõsõna: Che Guevara ve Camilo Cienfuegos. Hele Devrim Mey- danõ’nda bir apartman boyu yapõlmõş õşõklõ Che ve Camillo resimleri õşõl õşõl parlõyor. Fidel Castro, “Ben politik liderim, hiçbir şekilde tabulaştırılmak iste- mem” demiş ve hiçbir yere resminin, heykelinin konulmasõnõ istememiş. Ama Che’yi ve Camilo’yu her yere nakşet- miş Küba halkõ, “insanoğlunun genç- liği, umutları üstüne” yazõlmõş desta- nõn kahramanlarõnõ unutmamõş. Che, Bolivya dağlarõnda öldürüldüğünde (1967) 39, Camilo Küba’da bir uçak ka- zasõnda öldüğünde (1959) 27 yaşõn- daydõ. Mahir Kõzõldere’de öldürüldü- ğünde (1972) 26, Deniz asõldõğõnda (1972) 25 yaşõndaydõ. 68’in belki de en önemli ve aslõnda az tartõşõlmõş yanla- rõndan biri, “insanoğlunun gençli- ği”nin isyanõ oluşuydu. Gittiğimizrestoransahiplerininaynõzamandayaşadõğõbirev.EvinbirodasõChe’yeait Devrimin estetiği K õsa süre önce yitirdi- ğimiz Claude Lévi- Strauss’un ilginç bir saptamasõ var: “Bir siyasal düzenin muhalifleri varo- lan düzeni gönüllü olarak kabul etmezler; onu toptan mahkûm edip, sanki yaşa- nan dönem koskoca bir araymış da bunun sonunda yaşam yeniden başlaya- cakmış gibi, tarihin dışına atarlar.” İdeolojik tavõrdan çok bir “ruh hali”ni yansõ- tan bu varoluş biçimi, yüz- yõllardõr, hatta bin yõllardõr in- sanõn toplumsal doğasõnda iç- kinleşmiş “altınçağ özle- mi”ni ifade ediyor kanõmca. Mikhail Bakhtine, “Fran- çois Rabelais’nin Eserleri ve Ortaçağ ile Rönesans Döneminde Halk Kültü- rü” adlõ kitabõnda, “Resmi bayramların aksine kar- navalın egemen gerçeklik- ten ve mevcut rejimden bir tür geçici kurtuluşun, bü- tün hiyerarşik ilişkilerin, imtiyazların, kuralların ve tabuların geçici olarak yü- rürlükten kaldırılmasının zaferi” olduğunu yazar. Kar- naval, “geçici olarak ütopik evrensellik, özgürlük, eşit- lik ve bolluk krallığına gi- ren halkın ikinci yaşamının büründüğü biçim”dir. Evet doğrudur, “biz” mevcut dü- zeni “toptan mahkûm edip, sanki yaşanan dönem kos- koca bir araymış da bunun sonunda yaşam yeniden başlayacakmış gibi, tari- hin dışına” atmõştõk. Sonra “karnaval zamanı” sona erdi, “resmi zaman”a dön- dük, geride, 20. yüzyõlõn ba- şõndan beri yaşanan ve özel- likle ikinci yarõsõnõn ilk çey- reğinde doruk noktasõna tõr- manan bu kaynaşmayla genç- leşmiş bir dünya kaldõ. Bo- livya’ya giderken babasõna yazdõğõ veda mektubunda, “Bir kez daha topukları- mın arasında Rossinan- te’nin sağrısını hissediyo- rum; kolumda kalkanım, yine yola koyuluyorum” diyen Che bir yanõyla, bu “gençleşme”nin en önemli simgelerinden biri olduğu için evrenselleşti. Bir diğer özelliği ise “trajedi kahra- manı” niteliklerine uyan kimliğiydi. Che Guevera, “altınçağ özlemi”ni hayatlarõnda so- mutlaştõran, devrim dalga- sõnõ hep en üst noktasõnda ya- şamak isteyen, sadece em- peryalizme karşõ değil, kos- koca bir sistemi sonunda çö- küşe götüren “takım elbise- li, gri fötr şapkalı, siyah paltolu” zihniyete karşõ da dünya ölçeğinde direnen ya- põnõn ürettiği en yetkin trajik kahraman ve bu nedenle dev- rimin estetiğiydi. Jean-Paul Sartre’õn Che’nin ölümü- nün ardõndan “Ben bu ada- mın yalnızca bir aydın de- ğil, aynı zamanda çağımı- zın en yetkin insanı olduğu kanısındayım” deyişi boşa olmasa gerek. Heiner Müller geliyor sonra aklõma. Yõl 1992, Mar- silya’da Uluslararasõ Akdeniz Tiyatro Enstitüsü’nün top- lantõsõnda konuşuyor. Konu, çağõmõzda trajedi yazõmõ. Heiner Müller ikide bir du- daklarõnõn kenarõna sõkõştõr- dõğõ Havana purosunu elin- deki çakmakla yakõyor. Bir ara konuşmayõ kesiyor, çak- mağa bir bakõyor, başõnõ kal- dõrõyor, “Elimizde bir bu kaldı, durmadan tutuştu- ruyorum ki sönmesin” di- yor, sonra devam ediyor: “Aslında çağımız trajediler çağı. Ama bu trajedileri yazan çıkmadığı için dönüp dönüp eski trajedileri gü- nümüze taşıma gereksini- mini duyuyoruz.” Camilo Cienfuegos Gorriaran (6 Ocak 1932-28 Ekim 1959) İlk eğitimini doğduğu kent olan Calabazar de Sagua’da al- dõktan sonra, Havana’ya geldi. Sanata eğilimliydi ve San Ale- jandro Güzel Sanatlar Akade- misi’ne girdi. Ama ekonomik zorluklar nedeniyle eğitimine devam edemedi. 1954 yõlõnda Batista diktatörlüğüne karşõ mü- cadele eden öğrenci hareketleri- ne katõldõ. Polis tarafõndan takip edilmeye başlanõnca ABD’ye, oradan sõnõr dõşõ edilince de Meksika’ya gitti. Orada Küba’ya doğru yola çõkmaya hazõrlanan Fidel Castro ile tanõştõ ve Gran- ma yatõna binen 82 gerilladan bi- ri oldu. Küba’ya çõktõktan sonra pusudan kurtulup Sierra Maes- tra’ya ulaşabilen 12 kişiden biri de Camilo’ydu. Önceleri Er- nesto Che Guevara komuta- sõndaki müfrezede yer aldõ. 1958’de Fidel onu müfreze ko- mutanlõğõna (Commandante) ter- fi ettirdi. Komutasõndaki 700 gerillayla birlikte Batista kuv- vetlerine karşõ verilen savaşta bü- yük başarõlar elde etti. Özellikle Yaguajay şehrini almasõyla ün kazandõ. Bu zafer Santa Cla- ra’nõn da düşmesine yol açarak, Batista’nõn ülkeyi terk etmesine neden oldu. 1 Ocak 1959’da Che’yle birlikte Havana’ya gir- di. Devrim’den sonra Fidel Cas- tro tarafõndan ordu komutanlõğõ- na getirilen Camilo, 28 Ekim 1959 tarihinde kendisini Cama- guey’den Havana’ya götüren uçağõn denize düşmesi sonucu yaşamõnõ kaybetti. Castro ve Che ile birlikte Küba devriminin en önemli üç isminden biridir. Her yõl 28 Ekim’de Kübalõ öğrenci- ler “Una flor por Camilo” (Ca- milo için bir çiçek) diyerek onu denize çiçekler atarak anarlar.Camilo Cienfuegos. K Ü B A V E C H E G U E V A R A ’ N I N A N I M S A T T I K L A R I HEMINGWAY’İN KAHVESİNDE MOHİTO H avana’da Büyük Katedral meydanõna açõlan dar sokaklardan birindeki “Hemingway’in kahvesi”ndeyiz. Ünlü yazar Küba’ya geldiğinde hep burada otururmuş. Rengin Samurçay, Miraç Eronat, Ahmet Erkut, Ötüken Hürmüzlü birlikte “mohito” içiyoruz. Küba’ya özgü bir içki “mohito.” Benim içkiyle aram her zaman hoş değildir, ama “mohito” bir başka. Nanenin ve buzun serinliğiyle şekerkamõşõndan yapõlan romun yakõcõlõğõnõ birleştiren bir “fenomen”. Müzikle dansõn her an iç içe yaşandõğõ Havana’nõn gezici orkestralarõndan biri çaldõklarõ kõpõr kõpõr Latin ezgisinin ardõndan, “Commandante Che Guevara”yõ söylemeye başlõyorlar. “Ayşe Emel kendine gel” diye çimdikliyorum bacağõmõ, “sen şu anda Havana’dasın ve Che Guevara’nın şarkısını dinliyorsun.” Müziğe Türkçe sözlerle eşlik ediyorum. Bundan tam on yõl önce BEKSAV tiyatro atölyesinde sahneye koyduğum “Çok Uzaklardan Geliyoruz” oyununda biz bu güzelim şarkõyõ Ali Berktay’õn yazdõğõ sözlerle söylemiştik: “Yaşlı yorgun dünyada / Sen genç kanın isyanıydın / Çatık kaşlar ormanında / Işıl ışıl sıcaklıktın / Adın / serin yiğit bir yel / Ayak izlerin dağlarda / Devrim / gülüşünle güzel / Commandante Che Guevara.” Metin Demirtaş’õ da unutmuyorum bu arada: “Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara / Bakma şimdi durgunda bir şahan gibi duruyorsa / Yorgundur, savaşlar görmüştür, çeteciler barındırmıştır / Yani satılmış değillerdir hiç tüfek patlamıyorsa / Alaçamın, mor meşenin ardına silah çatıp yatmaya / Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara.” Kahvede burayõ ziyaret eden ünlülerin resimleri ve yazõlarõ var: Salvador Allende “Dünyanın en güzel mohitosu burada yapılır” yazmõş. Robert de Niro’nun, Antonio Banderas’õn da resimleri gözüme çarpõyor. Ve tabii Ernest Hemingway’in Castro ile birlikte çekilmiş resmi... SÜRECEK Eski ile yeni iç içe K üba’yõ anlamak için, bizim alõştõğõmõz tüketim toplumu kalõplarõndan sõyrõlarak bakmak lazõm çevreye diyorum kendi kendime. Gerçekten de Havana’nõn hiçbir yerinde reklam panolarõ, billboard’lar, neon õşõklarõ yok. Gürültü kirliliği yok. İnsan gözünün, kulağõnõn ve ruhunun dinlendiğini fark ediyor. Atatürk büstünün önünde Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin ile birlikte. Che Guevara’nın kızı Hildita 4 yaşındayken baba- sı ile Antonio Nunez Jimenez arasında. Devrim Meydanı’nda ışıklı Che resmi. Mohito: Taze nane yapraklarõ bir ölçü soda ile dövülerek eziliyor, nanenin rayihasõ sodanõn içine katõlõyor. Üzerine bol buz konuyor ve kadeh başõna 1-2 şekerle karõştõrõlõyor. Biraz da limon sõkõlõyor. Sonra bir ölçü rom ekleniyor. Kadehin içine bir tutam daha taze nane yaprağõ konarak servis yapõlõyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle