21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 5 ARALIK 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Çizgi ve Kan PENCERE Fes-Türban... Sokakta yürürken sağa sola bakıyorum, çoğu erkeğin başı açık!.. Tek tük kasket giyen var; ama, takkeli ya da sarıklılar gibi seyrek!.. Erkekte serpuşun artık kıymeti harbiyesi yok!.. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar da başları açık dolaşıyorlar... Erkeğin serpuşunda sorun çoktan çözüldü... Oysa Osmanlı’da erkeğin serpuşu, yani başlığı, bayağı tarihsel inceleme isteyen bir alandır; yeniçerilerin başlarının ardından kol yeni gibi sarkan serpuşlarının anlamı neydi? Anlatırlar ki Hacı Bektaş, kutsamak için, elini yeniçerinin başının üstüne koyunca sarkan kol yenini simgelermiş o bez parçası... Osmanlı’da her bir kavuğun da kendine göre bir töresi, değeri ve dili vardı.. İkinci Mahmut 1829’da fesi serpuş olarak benimseyince halkça ‘Saçlı Şeyh’ diye anılan bir şeriatçı hoca Galata Köprüsü üstünde padişahın atının dizginini yakalamış: “- Gâvur Padişah” diye bağırmış “bu saygısızlığının hesabını Allah senden soracak!.. İslamlığı yıkıyorsun, peygamberin lanetini hepimizin üstüne çekiyorsun!..” (M. Kemal ve Uyanan Doğu-Paul Gentizon, Bilgi Yayınevi) İkinci Mahmut yolundan dönmedi, kavuğu kaldırdı, fesi getirdi; bu yeni serpuşu giyenler de daha sonra Atatürk’ün şapka devrimine uyanlar da ‘gâvur’ olmadılar; Müslümanlık sürüyor... Peki, ya kadınların baş giysileri, serpuşları ya da başlıkları nasıl bir dönüşüm izledi?.. Günümüzdeki kavganın adı ne?.. Türban!.. Erkekler bugün başları açık dolaşıyorlar... Kimi kadınlar -ve de erkekler- ‘taife-i nisa’ nın tesettüründe diretiyorlar... Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın eşi tesettürde inadını sürdürüyor; çoğu bakan hanımı gibi başını örtüyor... Başbakan Erdoğan’ın sayın zevcesi erkek- kadın eşitsizliğine ilişkin çoğu şeriat kuralını çiğniyor, Kuranıkerim’in emirlerine boş veriyor; ama türban da türban... Bir gün gelecek bugün başını örten hanımların türban öyküleri de İkinci Mahmut’un fes devrimi gibi anlatılacak... İnsanlık halleri bunlar... Garip.. Mizahi.. Gülünç.. Yaşarken olayın mizahını anlayabilmek ise elbette bir gelişmişlik göstergesidir. (11 Ocak 2006 tarihli yazısı) T elefon dinlemelerinde bilgi kirliliği içinde süren tartõşmalara girmeden, konuya daha yukarõdan, anayasadan ve temel hak ve özgürlüklerden bakacağõz. Hemen anõmsatmak gerekir ki, anayasa hükümleri, yasama, yürüt- me ve yargõ organlarõnõ, idare ma- kamlarõnõ ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarõdõr ve yasalar anayasaya aykõrõ olamaz (m.11). Herkes, kişiliğine bağlõ, do- kunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahiptir (m.12). Anayasa hükümlerinden hiç- biri, devlete veya kişilere, anayasayla tanõnan temel hak ve özgürlüklerin yok edilmesini veya anayasada be- lirtilenden daha geniş şekilde sõnõr- landõrõlmasõnõ amaçlayan bir faali- yette bulunmayõ mümkün kõlacak şe- kilde yorumlanamaz (m.14). Bu ku- rallara eklenecek diğer önemli ilke, temel hak ve özgürlüklerin, “özle- rine dokunulmaksızın yalnızca anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak yasayla sınırlanabileceği”, bu sõnõrlamalarõn, “Anayasanın sö- züne ve ruhuna, demokratik top- lum düzeninin ve laik Cumhuri- yetin gereklerine ve ölçülülük il- kesine” aykõrõ olamayacağõdõr (m.13). Anayasanõn 22. maddesinde, her- kesin “haberleşme özgürlüğü”ne sahip olduğu, “haberleşmenin giz- liliği”nin esas olduğu belirtilmiştir. Haberleşmenin engellenebileceği ve gizliliğine dokunulabileceği du- rumlar ise aynõ maddede gösteril- miştir. Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlõk ve genel ahlakõn korunmasõ veya başkalarõnõn hak ve özgürlük- lerinin korunmasõ sebeplerinden bi- ri veya birkaçõna bağlõ olarak usulüne göre verilmiş yargõç kararõ olma- dõkça; yine bu sebeplere bağlõ olarak gecikmesinde sakõnca bulunan hal- lerde de yasayla yetkili kõlõnmõş merciin yazõlõ emri bulunmadõkça, haberleşme engellenemeyecek ve gizliliğine dokunulamayacaktõr. Yet- kili merciin kararõ yirmi dört saat içinde görevli yargõcõn onayõna su- nulacak; yargõç, kararõnõ kõrk sekiz saat içinde açõklayacak, aksi halde, karar kendiliğinden kalkacaktõr. Haberleşme özgürlüğü Anayasada, haberleşme özgürlüğü ve gizliliği asõl, bunun sõnõrlandõrõl- masõ ise istisnadõr ve bu istisnanõn il- keleri sadece 22. maddeyle değil, 13. maddeyle ve “Anayasanın bütün- lüğü” ilkesiyle birlikte okunmak zorundadõr. 13. maddedeki ilkelere uyulmaz ya da bu ilkeler zedelenir- se, son zamanlarda yaşanõldõğõ gibi, sõnõrlama asõl, hak ve özgürlük ise is- tisna olmaya başlar. Sõnõrlamanõn, yasaya ve yargõç kararõna bağlõ olmasõ yeterli değildir; meşru bir amacõn gerçekleştirilme- si için demokratik bir toplumda ge- rekli ve ölçülü olup olmadõğõ, key- filiğe karşõ yeterli düzeyde yöntem güvencesinin yasayla verilip veril- mediği, sõnõrlamanõn gerçekleştiril- mek istenen amaçla orantõlõ olup ol- madõğõ açõkça gösterilmelidir. Amaçla araç arasõnda, yapõlan sõ- nõrlama ile sağladõğõ yarar arasõnda hakkaniyete uygun bir denge bu- lunmalõdõr. Denge ortadan kalkar Haberleşme özgürlüğü ve gizlili- ği, amaca uygun çerçeve çizilmeden sõnõrlandõrõldõğõ, anayasanõn 13. mad- desindeki ilkelere uyulmadõğõ zaman, yasa kuralõ ve kararlar buna uygun belirliliği içermediği zaman amaç ile araç arasõndaki makul ilişki ve den- ge ortadan kalkar. Öte yandan, telefon konuşmalarõ, doğasõ gereği, karşõlõklõdõr. Dinleme kararlarõ, usulüne uygun olsa bile, ki- minle konuştuğuna bakõlmaksõzõn konuşmayõ yapan taraflardan biri hakkõnda alõnmaktadõr. Yargõç ka- rarõnda yer almayan, ancak ilgili kişiyle telefon konuşmasõ yapan di- ğer bireylerin haberleşme özgürlüğü ve gizliliği ihlal edilmektedir. Ko- nuşma yapõlan diğer kişiler hakkõn- da dinleme kararõ olmadõğõna göre, onlarõn anayasal haklarõ ellerinden alõnmaktadõr. Anayasanõn 13. ve 22. maddelerinin, hakkõnda dinleme ka- rarõ alõnan kişiyi bile güvence altõn- da tutarken, haklarõnda dinleme ka- rarõ olmayan ikinci kişileri güvence altõna almamalarõ düşünülemez. Anayasa izin vermez Cep telefonu gibi kişisel telefon- lar dõşõnda, aile bireylerinin kullan- dõğõ ev telefonlarõ ile işyeri ve sant- ral gibi birden fazla bireyin kullan- dõğõ telefonlarda daha vahim bir durum ortaya çõkmakta, dinleme süresi içinde o telefonla konuşan her- kes dinlenmektedir. Hakkõnda din- Telefon Dinlemelerinin Anayasal Sõnõrõ Ali Rıza AYDIN YARSAV Yönetim Kurulu Üyesi Hukuk devleti, insan haklarõna dayanan, bireylerin maddi ve manevi yaşam haklarõnõ koruyarak hak ve özgürlüklerle kamu yararõ arasõnda adil denge kurabilen devlettir. Telefon dinlemelerinde, bireylerin hak arama özgürlüğü de engellenerek, bu denge bozulmuş, hukuksal güvence zedelenmiştir. leme kararõ olmayan hiç kimse, konuştuğu kişinin telefonu dinleniyor ge- rekçesiyle dinlenemez. Anayasa buna izin ver- memektedir. Hem din- lemeye ilişkin yasalar hem de dinleme kararla- rõ anayasa hükümlerine aykõrõ olarak temel hak ve özgürlükleri sõnõrla- yamaz. Telefon konuş- malarõnõn doğasõ gereği karşõlõklõ olduğu savõ bu tür dinlemelerin gerek- çesi olamaz. Dinleme kararõnõn tek taraflõ ola- rak kişi adõ ve telefon numarasõ belirtilerek ve- rilmesi yeterli değildir. Kimlerle ve/veya hangi telefonlarla konuşmala- rõn dinleneceği, hangi gerekçelerle dinleme ya- põlacağõ açõk olarak gös- terilmelidir. Bireysel hak ve güvencelerle birlikte, toplumsal hak ve gü- vencelerin en önemli ve etkin aracõ bağõmsõz yar- gõ da dinlemelerden na- sibini almõştõr. Yargõç ve savcõlarõn telefonlarõnõn, “mahke- melerin bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi” esasõna aykõrõ olarak din- lenmesi yargõ yetkisinin kullanõlmasõna açõk mü- dahaledir. Hak ve gü- vencelere saldõrõ, yargõya baskõ yoluyla yapõlmaya başladõğõ zaman demok- rasinin olmazsa olmazõ “hukuk ve yargı” zede- lenmiş olur ki, artõk de- mokratik bir devletten söz edilemez. Yargõç ve savcõnõn dinlenmesi de- ğil, dinlenme kuşkusu bile yargõ bağõmsõzlõğõnõ zedelemeye yeter. Hukuk devleti, insan haklarõna dayanan, bi- reylerin maddi ve manevi yaşam haklarõnõ koruya- rak hak ve özgürlüklerle kamu yararõ arasõnda adil denge kurabilen devlettir. Telefon dinlemelerin- de, bireylerin hak arama özgürlüğü de engellene- rek, bu denge bozulmuş, hukuksal güvence zede- lenmiştir. Anayasal gü- vencenin ihlal edildiği ortamda, olaylarõ, “ya- saya uygun ya da de- ğil, karar var ya da yok” kõsõrdöngüsüne hapsetmek, hukuku kendi istek ve çõkarlarõ doğrultusunda yorum- layõp uygulayarak, yar- gõnõn da aynõ doğrultu- da karar vermesini bek- leyenlere, toplumu kul düzenine çevirmek is- teyenlere hizmet eder. BABRAK KARMAL yönetimindeki Afganistan’da, demek ki 1980’lerin başlarında, Kâbil Üniversitesi’nin cerrahlarından biri anlatmıştı: Çağrıldıkları bir Moskova gezisinde en “modern” yöntemlerle yapıldığı söylenen bir ameliyatı seyrettirdikleri zaman, Afgan doktor kendini tutamamış ve “Bundan daha modernini birkaç yıl önce Ankara’da seyretmiştim” demiş. Böyle dediği için de gözden düşmüş. O dönemde Afganistan Sovyet işgalinde altındaydı. Siyasi tutukluların konduğu ünlü Puli Çarki hapishanesi dahil, bütün resmi binaları işgalciler korumaktaydı. Bir önceki rejimin başındaki Muhammed Taraki boğularak öldürülmüş, ayaklanmalar bastırılamayınca Moskova’dan “imdat” istenmişti. Kargaşadan bir türlü kurtulmayan ve bu yüzden sürekli rejim değiştiren o bahtsız ülke, yıllar yılı, Rusya’yı yönetenler ile Hint kıtasına egemen olanlar arasındaki iç ve dış çıkar çekişmelerinin çatışma noktası olmuştur. Bu yüzden, devrilenler, öldürülenler ve imdada yetişenler hiç eksik olmaz. 1981’de iktidarı bırakan Karmal’dan sonra da Hizb-i İslami’cilere ve şimdiki Karzai’ye kadar bir yığın değişiklik yaşandı. Değişmeyen tek şey, Türkiye ve Türkler için duyulan sıcaklık. Yüzyılların tarihi bir yana, özellikle İstiklal Savaşı boyunca Bolşevikler ve Azerilerle birlikte Afganların da Ankara’ya gösterdikleri yakınlık unutulmaz. İngilizlerle savaştıktan sonra ülkesine çağ atlatmak isteyen reformcu Emanullah Han ile Mustafa Kemal arasındaki dostluğun bıraktığı iz hiç silinmedi. O ülkede bütün kapıları açan bu izdir. Şimdi, Irak bataklığından sonra Taliban çıkmazına sıkışan bir Amerika istedi diye, kime karşı olursa olsun, o ülkenin insanlarına karşı silah kullanması istenen bir Türkiye göz göre göre bu izi silebilir mi? O halde, böyle bir özelliği herhalde bilmeyen Barack Obama’ya bütün bunların olanca açıklığıyla anlatılması gerekiyor demektir. Bir Türk Başbakan bunu da anlatamıyorsa başka neyi anlatacaktır? Kaldı ki, işin özünü ilgilendiren bir nokta var ki, o da “stratejik müttefik” olduğu söylenen ABD’nin bütün sorumlularına yine açıkça anlatılmalıdır: Irak konusunda Ankara’daki bütün iktidarların bütün öğütlerine kulak tıkamış olan Washington, hiç olmazsa bu kez söylenenleri dinlemek sorumluluğunu duymak zorundadır. Yoksa başı beladan kurtulmaz. Türkiye açısından da Afganistan batağına “savaşçı asker yollamama” biçiminde şimdiye dek korunan kırmızı çizginin silinmemesi iki açıdan önemli: Birincisi, Irak’a saldırılırken sözde Saddam’daki “kitle imha silahları”nın bahane edilmesi gibi, “Taliban terörü”nü temizlemenin Orta Asya’daki Rus-Amerikan çıkar çatışmasının bir bahanesi olmasıdır. İkincisi de Türk kanının başkalarının çıkarları uğruna akıtılacak kadar ucuz olmayışıdır. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle