23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 30 ARALIK 2009 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kozmik ASKERLİKTE en yüksek gizlilik derecesi demek olan “kozmik” sözü, eski Yunancanın “cosmos” sözcüğünden yapılma bir sıfat. Genellikle “evren” diye bilinir ama aslında Yunan mitolojisinin cosmos’u düzenli, her şeyin yerli yerinde durduğu, her şeyin ve her yaratığın neyin nesi olduğu bilinen bir cihandır. Herhalde kozmik sırların saklandığı odada da her şey düzenli olmalıdır. O sırlarla yapılan ya da yapılacak olanların ne zaman, niçin ve nasıl yapılacağı da. Şimdi söyler misiniz Allah aşkına, artık ününü sağır sultanın bile duyduğu o kozmik odada da neyin, niçin ve nasıl yapıldığını bilen varsa beri gelip şundan ötürü ve şöyle yapılıyor diyebilir mi? Emin olun ki, öyle bir kişi çıkmayacaktır. Çünkü, şu günlerin Türkiyesi’nde kafası karışmamış kimse kalmamıştır. O halde, hiç beklemeyin, biri çıkıp elini masaya vurarak “işte şu şundan ötürü şöyle yapılıyor” diyemeyecektir. Cumhurbaşkanı da dahil. Ya da tam tersi, yalnız o meçhul kişi ve yakınındaki birkaç arkadaşı biliyordur ama açıklayacaklarını sanmayın, neyin ne olduğu ancak o şey olunca belli olacaktır. İşte o zaman, hayretle açılan ağızlarda “aaa, demek bunun içinmiş!” diye bir feryat çıkabilir ama çok geç. Ne yazık ki, bütün belirtiler Türkiye’nin otoriter bir rejime doğru gitmekte olduğunu gösterir gibi. Çok kişi, “yok öyle şey olmaz, darbelerin zamanı geçeli çok oldu, Avrupa Birliği’ne aday bir ülkede asker öyle şey yapar mı?” diyecektir. Sanki otoriter rejim sadece asker emriyle gelirmiş gibi. Askerleri bile emri altına alan otoriter rejim olmaz mı? Şunu hep birlikte iyi bilelim, üzerinde oturduğumuz arsa bugünün dünyasında yaşanan sinsi hegemonya kavgalarında son derece kritik bir önem taşımaktadır. Bu arsa üzerinde yaşayan insanları kendi hesapları için kullanmak isteyenlerin yapamayacakları şey yoktur. Yine bilmek gerekir ki, rejimleri değiştirmek isteyenler bu çeşit otoriterliğin arkasına kimsenin karşı çıkamayacağı, hatta karşı çıkmanın günah sayılmasından korkacağı inançların ağırlığını koymaktan da çekinmezler. PENCERE Töre Cinayetlerinin Sorumlusu?.. T ürkiye maalesef yeni bir tür- bülansa, yeni bir altüst oluş sürecine girmiştir. Geçmişte birçok kez yaşadõğõmõz gibi, yine gerginlik-kamplaşma had safhadadõr. Başbakan Erdoğan, yaptõğõ bütçe konuşmasõnda toplumu yatõştõrmak için “güven ve istikrar”dan söz etmektedir. Oysa toplum haklõ olarak, “hangi güven, hangi istikrar” diye sormaktadõr. Güvensizliğin böylesine tavan yaptõğõ dönemler az yaşanmõştõr. Bugün kimse kimseye güvenmemektedir. Herkes birbirine kuşkuyla yaklaşmakta- dõr. Demokrasi, kurumlarõn uyum içinde çalõştõğõ bir rejimdir. Oysa bugün hem ku- rumlarõn içinde hem de kurumlar arasõnda güven ve uyum kalmamõştõr. Yargõ kararlarõ kuşkuyla karşõlanmak- tadõr veya üzerinde kuşku yaratõlmaya ça- lõşõlmaktadõr. Danõştay’õn üniversiteye gi- rişte katsayõ ile ilgili aldõğõ karara rağmen, YÖK; kararõn arkasõndan dolanarak, bu kararõ etkisizleştirecek girişimlerde bu- lunabilmektedir. Reşadiye’de yaşanan terör saldõrõsõna herkes kendi bulunduğu yerden bakmõş, bazõlarõ olayõn arkasõnda PKK’den başka unsurlar yer aldõğõ ima- sõnda bulunmuştur. PKK üstlendiği hal- de kuşku yaratma çabalarõ devam etmiştir. Türkiye, İş Kanunu’nun uygulanma- dõğõ, çalõşma hayatõna kuralsõzlõğõn hâkim olduğu ülkelerin başõndadõr. Büyük ku- ruluşlar dõşõndaki işletmelerde, örneğin madenlerde, tersanelerde iş sağlõğõ ve gü- venliği kurallarõ çalõşmamaktadõr. TEKEL işçileri, yaşam koşullarõ düşünülmeden sokağa terk edilmişlerdir. Sekiz saatlik ça- lõşma düzeni aşõlmõş, günde 12-14 saat ça- lõşma yeni kural haline gelmiştir. Domuz gribi salgõnõ her gün can almaya devam ederken, bu alanda otorite olma- sõ gereken Sağlõk Bakanlõğõ’na güven yoktur. Seçim sonuçlarõna hile karõştõrõldõğõ yaygõn kanaat haline gelmiştir. En kay- gõ verici güvensizlik budur. Çünkü de- mokrasinin temeli serbest ve adil se- çimlerdir. Demokrasilerde çözüm se- çimden geçmektedir. Seçimlerin güvenilir olmasõ için YSK’nin bu seçimlerde uy- gulayacağõ değerlendirme ve yazõlõm sistemini, yasada yeni düzenleme yapa- rak Meclis’te grubu bulunan partilerin de öğrenmesi ve kabul etmesi sağlanmalõ- dõr. Türkiye bu duruma bir günde gelme- miştir. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Bugünkü istikrarsõzlõk, zaman içerisinde biriken meselelere zamanõnda çözüm bulunmamasõndan kaynaklan- maktadõr. Son dönemde herkes sokakta- dõr. İşçiler sokaktadõr, eczacõlar sokak- tadõr, öğrenciler sokaktadõr, memurlar so- kaktadõr, çiftçiler sokaktadõr, esnaf zor du- rumdadõr… Öte yandan Türkiye’nin her yerinde geceleri arabalar yakõlmakta, dükkânlar kundaklanmakta, can güven- liği yok olmaktadõr. Türkiye’de hükümet, dõş güçlerin ta- lepleri ile Türk toplumunun beklenti, is- tek ve gerçekleri arasõna sõkõşmõştõr. Va- tandaş, “Hangi istikrar” diye sormak- ta haksõz mõdõr? Gerginlik sürdürülemez Bütün bunlara rağmen, başka bir Tür- kiye yoktur. Çare yine demokrasi içinde bulunmalõdõr. 2011 Temmuzu’nda yasal olarak yapõlmasõ gereken seçimlere ka- dar bu gerginlik sürdürülebilir gözük- memektedir. Siyasette ve toplumda gerginlik yara- tan olaylar ve bunlarõn kamuoyu üzerin- deki etkileri dikkate alõndõğõnda, bu ger- ginliğin daha fazla taşõnmasõ mümkün de- ğildir. Siyasi partiler bu gerginlikten oy aldõğõnõ sanmaktadõrlar, ama araştõrma- larda liderlerin güvenilirliği düşmekte, de- niz seviyelerine inmekte, buna karşõlõk toplumda arayõş yükselmektedir. Halk çatõşma istememektedir. Siyase- tin temeli diyalog ve iknadõr. Diyalogsuz bir demokrasi yürümez. Demokrasi ça- re üretmektir. Küfür üretmek kolay, fikir üretmek zor- dur. Bu koşullarda, her şeyin tartõşõldõğõ bir ortamda erken seçimler de konuşul- malõdõr. Büyük ülkümüz Türkiye ve de- mokrasidir. Elbette erken seçimin Türkiye’ye ne ge- tirip ne götüreceği tartõşõlabilir.. ama demokrasiyi sürdürmek istiyorsak se- çimden kaçmamak lazõmdõr. Seçimden kaçmak gerçeklerden kaçmak anlamõna gelebilir. Bu gerçekler 2010 yõlõnõn son çeyreğinde bir erken seçimi gerekli kõl- maktadõr. Bu yüzden seçimleri reddet- memek gerekir. Bu süreçte kritik konu, seçimlerin adil bir sonuç üretebilmesi için gereken re- formlarõn yapõlmasõdõr. Süratle seçim sistemi değiştirilmeli, baraj düşürülme- li, belli sayõda Türkiye milletvekilliği ih- das edilmelidir. Bu reformlarõn önü- müzdeki ilk genel seçimlerde uygulan- masõ için de anayasal değişiklik yapõl- malõdõr. Bu basit ve kõsa sürede yapõla- bilecek değişikliğin yapõlmamasõ bile siyasetçilerin samimiyetsizliğinin gös- tergesidir. Siyaset sadece konuşmak de- ğildir, yapmaktõr. Seçimlerin ardõndan, kamplaşan Tür- kiye’de birçok konu ancak toplumsal mu- tabakat ile çözülebilir. En önemli konu hiç kuşkusuz işsizliktir. Bununla birlikte, Türkiye’nin ayağõnda pranga olan Gü- neydoğu veya Kürt sorunu da bu çerçe- vede ele alõnmalõdõr. Bu soruna çare üreterek, sürecin çok daha başka nokta- lara gitmesi engellenmelidir. Ama bu kez, “ben yaptım oldu” mantõğõyla değil, ulu- sal bir mutabakat oluşturarak bu işe baş- lanmalõdõr. En az beş yõllõk bir çözüm pla- nõ oluşturulmalõdõr. Böyle bir çözüm planõnõn en önemli un- suru, bölgeyi sosyo-ekonomik olarak çekim merkezi haline getirecek yeni bir kalkõnma planõdõr. Yatõrõmlarõ önce dev- let yapmalõ, risk sermayesi yöntemiyle 5- 15 yõl içinde devlet buralardan çõkmalõ- dõr. Dünya ile ekonomik entegrasyon çö- zümün anahtarõdõr. Kültürel ve demok- ratik reformlarla eşzamanlõ, ezber bozan, kurulacak bir ekonomik model ile böl- gedeki çocuklar ve gençler, mutlaka İn- gilizce öğrenmeyi de istemelidirler. Türkiye’nin bütün kesimlerinin, sivil toplum kuruluşlarõnõn, üniversitelerin, parlamentonun, medyanõn vb. temsilci- lerinden oluşan bir anayasa konvansiyonu kurulmalõ, bu konvansiyonun tek görevi yeni bir anayasa taslağõnõ üç yõl içinde ha- zõrlayõp parlamentoya sunmak ve sonra da kendini feshetmek olmalõdõr. Herkesin “Nereye gidiyoruz” soru- sunu sorduğu, güven ve istikrarõn kay- bolduğu bugünkü Türkiye’de, demokrasi içinde kalarak barõş içinde birlikte ya- şamanõn yolu, böyle bir süreci harekete geçirmektir. Hangi İstikrar, Hangi Güven? Bülent TANLA 22. Dönem Milletvekili Herkesin “Nereye gidiyoruz” sorusunu sorduğu, güven ve istikrarõn kaybolduğu bugünkü Türkiye’de, demokrasi içinde kalarak barõş içinde birlikte yaşamanõn yolu, böyle bir süreci harekete geçirmektir. Geçmişteki kadın düşmanlığının kökeninde ne yatıyor?.. Yasak meyve!.. İsterseniz ‘memnu meyve’ de diyebilirsiniz; Havva, yasak elmayı yedirmek için Âdem’i baştan çıkardı, ikisi de Cennet’ten kovuldular... Eskiden beri kadının erkekten aşağı, tehlikeli, ikinci sınıf, günah kaynağı sayılması dönüp dolaşıp bugün Anadolu’da töreye sızıyor, cinayetlerini üretiyor... Çocuk yaşta kız göreneğe uygun olarak evlendiriliyor, daha doğrusu satılıyor... Sonra?.. Bakire çıktı ya da çıkmadı davasının gerilimi başlıyor... Kızcağız kız çıkmazsa moda deyişle infaz edilecek... Katil kim olacak? Kızcağızın erkek kardeşi ya da abisi görevi yerine getirecek... Gazeteler töre cinayetlerine ilişkin haberler ve yorumlarla dolup taşıyor; ülke zaten çığrından çıkmış, iktidarın yolsuzluk, hırsızlık, soygun, rüşvet ve de üçkâğıttan oluşan iskambil falında geleceğimizi görmeye çalışıyoruz... Dinciliğin siyasal yaşamda egemenleştiği bir süreçte töre cinayetlerinin azması doğal değil mi?.. Gazeteleri enfiye koklar gibi içimize çekiyoruz; bir yanda ünlü piyasa yıldızlarının flörtleriyle cinsel dedikoduları; öte yanda töre cinayetlerinin ayrıntıları, ilkellikleri, dehşeti... Günümüz Türkiyesi’nde makbul kız modeli nedir?.. Okuması yazması olsun, yeterli. Az buçuk hesap bilsin.. Ev işlerini öğrensin.. Erkeğe saygı ve itaat şart.. Örtünecek!.. Tesettür, çarşaf ya da türban geçerli.. Kız olacak.. Sonuncu koşul özellikle önemlidir; bakire çıkmayan kıza töreyi uygulamak haktır!.. Vaktiyle Köy Enstitüleri’nin kapısına kilit vuran karşıdevrim, dinciliğin körü körüne siyasetini Anadolu’da yoğunlaştırıyor... Töre cinayetlerinden de gazetelerde geçilmiyor... Zenne düşmanlığının mirasıyla dinciliğin çarpık softalığını içeren alt kültürde zavallı kızları alım-satım metaına dönüştüren ilkelliğin ürünüdür töre cinayetleri... Günahı vebali Aydınlanma’nın karşısına çıkarak dinciliği iktidarlaştıran politikacının sırtındadır. (17 Kasım 2006 tarihli yazısı) mumtazsoysal@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle