17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 2009 SALI 16 KÜLTÜR AYNA ADNAN BİNYAZAR Hoşgörü Sanatıdır Öğretmenlik Mustafa Doğan 13 yaşında. Fransa’nın Nancy kentinde ortaokul son sınıf öğrencisi. Sınıfta Ermeni soykırımı tartışılırken 5 Türk arkadaşıyla, Türklerin Ermenilere soykırım yapmadığını savunuyor. Büyük olasılıkla, sınıf çoğunluğu üstlerine varınca, Mustafa’nın ağzından “Yaptılarsa da hak etmişlerdir!” sözü çıkıyor. Sen misin bunu söyleyen! Öğretmeni, Mustafa’ya, “Osmanlı İmparatorluğu tarafından işlenen soykırım: İnsanlığa karşı suç” konulu bir ödev hazırlama cezası veriyor. İki gün de okuldan uzaklaştırma... Mustafa, olaydan sonra panik içinde eve gelip babasına olanı biteni anlatıyor: Soykırıma karşı çıkmasına öğretmen kızmış, suçun cezasının da 45 bin Avro olduğunu söylemiştir. Ertesi gün babayı okuldan arıyorlar. Baba, “Soykırımı kabul etmemek suç değil. Elbette öyle bir sözü etmese iyi olurdu. Oğlum o ödevi yapmayacak!” diye tepki gösteriyor. Sonunda, derneklerin araya girmesi, babanın direnmesi üzerine okul müdürü, “Amacımız, oğlunuza pedagojik bir uyarıda bulunmaktı. Mustafa okuluna başladı. Hiçbir sorun yok. Ödevi yapmasın, ceza almayacak” diyerek geri adım atıyor. Bu olay, 12 Mart sonrasında geçen bizdeki bir olayı anımsattı bana. 1972 baharı. Hacettepe Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Türkçe bölümünde öğretmenim. Bölüm başkanımız Emin Özdemir. Kimseye sorulmadan başımıza faşist kafalı bir milletvekili eskisi getirildi. Hemen ertesi gün faşistliğini uygulamaya koydu: Öğrencilerin kâğıtlarında Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ilişkin olumlu bir yoruma rastlarsak kendisine bildirmeliydik... O günlerde bir öğrencimin Deniz Gezmiş’i öven kâğıdını okumuş, ona iyi bir not da vermiştim. Bir yol, başkanın isteğini yerine getirmekti; biri de, polis cipinde hapishaneyi boylamaktı. Birinci yolu düşününce, midemden ağzıma acı sular yürüyordu. Sınıfta gizliliğin kutsallığı vardır. İyi bir öğretmenin sınıfı ev ortamıdır. Fransa’daki olaya dönelim; Mustafa, Ermeni kökenli bir arkadaşına kızmış ya da çoğunluğun kışkırtmasıyla böyle bir söz etmiş olabilirdi. Öğretmen, tartışma ortamını göz önünde bulundurup sorunu sınıf içinde çözemez miydi? Onu yapmıyor; kendi düşüncesi doğrultusunda taraflı davranıp olayın büyütülmesine yol açıyor. Yine de onlarla aramızda bir anlayış farkı olmalı ki; müdür, olayın saçmalığını tez kavrayıp işi tatlıya bağlamayı biliyor. Bizde bu tür olaylardan dolayı nice çocuğun hapislerde kişiliği öldürülmüştür... Öğretmenlik hoşgörü gerektirir. Bir öğretmen o ölçüde de erdemli olmalıdır. Gerçeği kavrama gücünden yoksun öğretmenden ne hoşgörü beklenir, ne erdem... Yaşamımın en acı anısı, okula sarhoş gelen 18 yaşındaki bir öğrencime tokat atmak olmuştur. O öğrencim 41 yıl sonra karşıma çıkıp ağzımı burnumu dağıtsa, bu, vicdanımdaki kara sayfayı aklaştırmaz! Öğretmenliği Tanrı mesleği sayan filozoflar olmuştur. Oysa Öğretmen vardır, öğrencisinin alnında kişilik yıldızları parlatır, öylesi de vardır ki, onların tökezlemesinin baş sorumlusudur. Aradan 37 yıl geçtikten sonra düşünüyorum: Öğrencimin ödevini yeni yöneticinin zulmüne teslim etseydim, çocuğun yaşamı kimbilir hangi zindanlarda çürüyecekti... Şimdi bana o yaşlarda doğruyu yaptıran genç aklıma minnet duyuyorum... [email protected] [email protected] İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - İzmir Bü- yükşehir Belediyesi tarafõndan yürütülen ‘Ka- difekale Projesi’ kapsamõnda arkeolojik kazõ ça- lõşmalarõ başlatõldõ. Araştõrma ekibi, bölgedeki kazõlardan İzmir tarihi açõsõndan önemli bulgu- lar bekliyor. MÖ 334 yõlõnda Pagos Dağõ’nda Makedonya Kra- lõ Büyük İskender’in isteği üzerine yaptõrõlan Kadifekale’nin sur duvarlarõnõn restorasyonu için çalõşmalar geçen mart ayõnda başlamõştõ. Kadi- fekale’de hazõrlanacak proje için ölçümler ya- pan Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölü- mü’nün kazõ çalõşmalarõ, Agora Kazõ Başkanlõ- ğõ’nõ da yürüten Doç. Dr. Akın Ersoy ve ekibi tarafõndan yürütülüyor. Kadifekale’nin bilin- mezliklerle dolu olduğunu söyleyen Ersoy, “Uzun süredir Kadifekale’de kazı çalışması yoktu. Daha önceki çalışmalarla sarnıç ortaya çıkarılmıştı, mescit-şapel diye adlandırılan sarnıcın kuzeydoğu tarafında büyük bir ola- sılıkla Athena Tapınağı olabilir. Kadifeka- le’nin surları hem Roma döneminde hem de Osmanlı döneminde çeşitli müdahaleler gör- müş ve bugüne gelmiş. Biz de çalışmalarımızla bir veri oluşturmak istiyoruz” diye konuştu. Kazõ çalõşmalarõnõn yaklaşõk 1 yõl süreceği tahmin ediliyor. O yun Atölyesi’nde biletleri aylar ön- cesinden tükenen bir “Şekspir Mü- zikali” oynuyor: “7”. İnsanõn, daha doğrusu erkek egemen bir toplumda bir erke- ğin doğumundan ölümüne kadar yaşadõğõ 7 ev- reyi anlatan keyifli bir çalõşma. O dönemin İn- giltere’sinden bu dönemin tüm erkek egemen toplumlarõna bir gönderme de diyebiliriz... Yo- rumuyla, oyuncularõyla, müzikleriyle, ses -õşõk- sahne tasarõmõyla, hareket düzenlemesiyle, giy- sileriyle son derecede özenli bir yapõm “Şeks- pir Müzikali”. Kolay değil Shakespeare’in soneleriyle, oyunlarõndan dizelerle kapsama alanõ hayli ge- niş olan bir tema çevresinde hesaplaşmak ve de böylesine akõcõ bir kolaj oluşturmak. Onun, ölümsüz kahramanlarõnõn zaman üstüne, yaşam ve yaşamak üstüne, ölüm üstüne, aşk ve sev- da üstüne dillendirdikleri düşünceleri, bek- lentileri, umutlarõ, umutsuzluklarõ zarif bir akõş- la sonelerin de içinden geçerek bir müzikal ola- rak yapõlanõyor. Oyunun yönetmeni Kemal Aydoğan’õn metinlerden yaptõğõ kolaj kadar kurgusu da ti- tiz bir çalõşmanõn ürünü. Tiyatronun sanat yö- netmeni olarak Haluk Bilginer’in katkõsõ da herhalde yadsõnmamalõ bu süreçte. Yoğunlukla Bilginer’e ait olan çeviriler arasõnda Talat Sa- it Halman, Sabahattin Eyüboğlu, Sevgi Sanlı, Zeynep Avcı, Bülent Bozkurt ve Can Yücel’in çevirdiği bölümler de var. Hepsi alan- larõnda usta isimler. Dolayõsõyla, dildeki uyum- lu ve yumuşak akõş gözden/kulaklardan kaç- mõyor. Bu uyum Tolga Çebi’nin müzikleriy- le buluşunca kaçõnõlmaz olarak hoş bir bütün çõkõyor ortaya. Shakespeare sözcükleri bizim tõnõlarõmõzla, melodilerimizle ne güzel uyum sağlarmõş meğer. ‘BÜTÜN DÜNYA BİR SAHNEDİR’ Shakespeare’in “Beğendiğiniz Gibi” (As You Like It) oyununda Jaques, bir insanõn do- ğanõn ve sosyal düzenin ona empoze ettiği rol- ler içinde biçimlendiğini söyler. Jaques’õn sözlerinden yola çõkarak insan yaşamõnõn be- beklikten başlayan ve ikinci bebekliğe kadar uzanan 7 evresi üzerine odaklanõyor “Şeks- pir Müzikali”. Usta yazar oyunlarõnda erkek cinsinin zaaflarõnõn altõnõ çizmekten hiçbir za- man kaçõnmamõş. Bu izler “Şekspir Müzi- kali”nde de sürülebilir. Oyunlardan seçilen dizeler sert iletilere zemin oluşturmayan bir incelikle sõralanmõş peş peşe. Oyuncu (erkek) geçirdiği her evre- ye kendi penceresinden bakar. Belki sadece 7. evrenin sonunda “Vazgeçtim bu dünya- dan, dünyamdan vazgeçtim ama / Seni yal- nız komak var, o koyuyor adama” derken egosu az da olsa törpülenmiştir. Acaba tör- pülenmiş midir? Haluk Bilginer, sergilediği mükemmel oyunculukla yaşamõn tüm safhalarõnõ; önce tõr- manõş ve enerji patlamalarõnõ ardõndan da ya- vaş yavaş inişe geçiş ve çöküş evrelerini nü- anslarõyla işliyor. Aktörlüğün, dans etmenin, şarkõ söylemenin, yorumun ve hiç düşmeyen bir temponun birbirini tamamladõğõ bir bu- luşmadõr söz konusu olan. Enerjisi hiç tü- kenmeyen bir müzikal oyuncusu olarak, dün- den bugüne genelde hep aynõ kalan erkek hal- lerini keyifle aktarõyor bizlere Bilginer. Shakespeare’in kadõnlarõ ise genelde inat- çõ, özgür, akõllõ, hõrslõ kadõnlar. Mesela, “Be- ğendiğiniz Gibi”deki Rosalind de böyle bir karakterdir. Jaques belki alaycõdõr ki bu oyunda o zarif alay havasõnõ yakalamamak za- ten olanaksõz ama, tabii ki salt onun dünya- ya biraz pastoral ve biraz da sorgulayan ba- kõşõ üzerinden ilerlemez kolaj-metin. Ham- let’ten Romeo’ya, Polxenes’den Cressi- da’ya, Hippolyta’dan Helena’ya pek çok Shakespeare kahramanõnõn yollarõ kesişir “Şekspir Müzikali”nde. Öte yandan, Soytarõ, Shakespeare oyunla- rõnõn bilge kişisi Soykarõlar korosunda gösterir varlõğõnõ. Soytarõ ve kadõn buluşmasõdõr bu. Ayaklarõ yere basan, zeki, söyledikleri sözün nereye gideceğini bilen ve Oyuncu’nun o er- keksi tavrõnõ yeri geldiğinde kõran bir dörtlü- dür Evrim Alaysa, Selen Öztürk, Zeynep Alkaya, Tuğçe Karaoğlan’dan oluşan Soy- karõlar korosu. Erkeğin içinden geçtiği 7 ev- reyi takip ederler ve yeri geldiğinde düşün- celerini açõkça dile getirirler. Sözleri ve ha- reketleri arasõndaki uyum iletiyi güçlendirir. Aktardõklarõ dizeler Prospero’ya da ait olsa, Polonius’a da, beden diliyle kurduklarõ para- lellikte hedef soytarõ kõvraklõğõndan şaşmaz. Shakespeare sanki her evrede Soykarõ- lar’la çõkar sahneye, akõştaki satõr başlarõnõ be- lirler, düğmeye basar ve yaşam çarkõ erkek çevresinde bir kez daha dönmeye başlar. Durdurulamayan zaman Pericles’in sözlerinde ve Soykarõlar’õn dilinde yansõmalarõnõ bulur- ken; “Anlıyorum ki, zaman insanlığın kra- lı / Hem anası hem babası hem de mezarı”. 7. evrenin sonuna gelen Oyuncu da artõk za- manla hesaplaşma sürecini noktalamak üze- redir. Erkek ya da kadõn, insan halleridir bunlar… Oyun Atölyesi’nde, başrolünü Haluk Bilginer’in üstlendiği bir “Şekspir Müzikali” ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ekonomik krizin etkisiyle geçen sezon zor günler geçiren, hatta perdelerini kapatma tehlikesiyle karşõ karşõya kalan başkentin 46 yõllõk tiyatrosu Ankara Sanat Tiyatrosu (AST), tiyatronun varlõğõnõ sürdürebilmesi için destek çağrõsõnda bulundu. Yeni sezonu, Murat Çıdamlı’nõn yönettiği “Kod Adı: Keklik” adlõ oyunla açan tiyatro, yaptõğõ yazõlõ açõklamada “İnanıyoruz ki tiyatro, birbirimizi anlamamıza, kaygılarımızı, umutlarımızı paylaşmamıza aracı olabilecek en etkin iletişim yöntemidir. Elimizde kalan önemli değerlere sahip çıkmak adına tiyatromuza gelmenizi, kuşakların birbirini anlaması ve değerlerin ortaklaştırılması çabamıza destek vermenizi diliyoruz. Tüm bunların toplumsal bir görev olduğuna inanan AST’ın varlığı, aynı görevde sorumluluk hisseden kurum ve kuruluşların işbirliğiyle daha da güçlenecektir” duyurusunda bulundu. (‘Kod Adõ: Keklik’ her cuma saat 20.00’de, her cumartesi saat 15.30 ve 18.30’da, her pazar saat 15.30’da AST’ta.) Oyun Atölyesi’nin oyunu “Şekspir Müzikali”nde Haluk Bilginer rol alıyor. ÖZNUR OĞRAŞ T anklarõn gölgesinde bir otel, otelin lobisinde ise daha önce darbeyi ya- şamõş ülkelerin saatleri ve bulma- ca gazeteleri var. Bir sokağa çõkma yasağõ gecesinde otel lobisinde, gerçekle düş arasõnda ge- çen ‘Sokağa Çıkma Yasağı’nõn yazarõ Civan Canova. Bakõrköy Belediye Ti- yatrolarõ prodüksiyonu bu oyunun yö- netmeni ise Emrah Eren. Siren sesleriyle açõlõyor perde, sahnede- ki iki karakter; ‘Bay 302’ ve ‘Joker’... Oyun metnindeki ‘Şişman’ karakterini sahnede ‘Joker’ olarak değiştirmiş Eren, “Metindeki ‘şişman’, tıpkı rahmetli ‘şişman’ gibi, li- beral bir dünya görüşüne sahip. Rolün içerdiği liberalizmin evrensel düzlemdeki karşılığı ‘Joker’ ise oyunun düşsel plasti- ğine de uygun düştü” diyor. Başlarda seyirciye ge- rilimli dakikalar yaşatan oyun, başarõlõ perfor- mansõyla akõllarda kalan Beyti Engin’in canlan- dõrdõğõ ‘101’ karakteri- nin sahneye çõkmasõyla yerini kahkaya bõrakõ- yor. “Gerçekle düş ara- sında, tıpkı 12 Eylül dönemi gibi” diyor Emrah Eren oyun için. Karakterler, isimleri ye- rine oda numaralarõyla anõlõyor. Müşfik Ken- ter ve Kadriye Ken- ter’in seslendirdikleri iki kukla; Bay ve Ba- yan 555 ise yaşananla- ra kayõtsõz kalan ve bul- macalarõnõ çözmeye de- vam ederek ‘kaygısız, sessiz azınlığı’ tem- sil eder gibi. Otel yönetiminden ‘Müdür’ ve ‘Joker’in üstleriyle dirsek temasõ ha- lindeki hiyerarşik düzenleri ise dõşarõda- kinden hiç de farklõ değil. Oyunu bir düş oyunu olarak yorumlayan Ca- nova’ya karşõlõk Eren’in sahnedeki yorumu fark- lõ: “Belki de o döneme öfkemden sahnede ya- şananlara rüya gözüy- le bakmayı hiç isteme- dim” diyor ve oyunu Da- li tablolarõna benzetiyor: “Gerçekle düş arasında gidip gelen oyun met- nini ilk okuduğumda ‘Bu oyun bir Dali tablo- su!’ dedim. Sonrasın- da dönemle ile ilgili yaptığım araştırmalar- da oyunun içerdiği mi- zah kadar güçlü anek- dotlarla karşılaştım. Mesela, 12 Eylül gecesi, darbe TRT stüdyolarından halka duyurulduktan sonra Hasan Mutlucan türküleri başlar. Mutlucan’ın sesini duyan bir general hı- şımla stüdyoya dalar ve eli silahında ‘Ne yaptõğõnõzõ sanõyorsunuz siz, kimden emir aldõnõz Ruhi Su çalmak için’ diye esip gür- ler. Oyundaki mizahın kaynağını bu anekdotta buldum diyebilirim.” Evrenselden finale doğru yerelliğe bü- rünen bir izlek görüyoruz oyunda; baskõcõ rejimlerin dünya üzerinde pek çok örneği- ne dikkat çekiyor Eren: “Süreci yaşamış seyircinin toplumsal hafızasına yasla- narak politik göndermelerden keyif al- masını sağlamak kadar; o dönemi yaşa- mamış kuşağın da en az onlar kadar eğ- lenmesini sağlamaya çalıştık” diyor. Ali Aziz Çölok, Bulut Akkale, Didem Germen, S. Ulaş Bakır, Görkem Z. Gö- nülşen, Şirin Ç. Taşpınar, Orhan Şimşek, Burak Dur ve Beyti Engin’in rol aldõğõ oyunda dekor tasarõmõ Ali Yenel, kostüm tasarõmõ Gönül Sipahioğlu, õşõk tasarõmõ ise Yüksel Aymaz’a ait. (‘Sokağa Çõkma Yasağõ’ bugün ve ya- rõn Bakõrköy Belediye Tiyatrolarõ Turhan Tuzcu Sahnesi’nde saat 20.30’da sahne- lenecek.) Civan Canova’nõn yazdõğõ, Emrah Eren’in yönettiği ‘Sokağa Çõkma Yasağõ’ darbeyi ele alan gerçekle düş arasõnda bir oyun ‘BuoyunbirDalitablosu’ ‘Gerçekle düş arasõnda, tõpkõ 12 Eylül dönemi gibi’ diyor yönetmen Emrah Eren oyun için. Karakterler, isimleri yerine oda numaralarõyla anõlõyor. Müşfik Kenter ve Kadriye Kenter’in seslendirdikleri iki kukla; Bay ve Bayan 555 ise yaşananlara kayõtsõz kalan ve bulmacalarõnõ çözmeye devam ederek ‘kaygõsõz, sessiz azõnlõğõ’ temsil eder gibi. Otel yönetiminden ‘Müdür’ ve ‘Joker’in üstleriyle dirsek temasõ halindeki, hiyerarşik düzenleri ise dõşarõdakinden hiç de farklõ değil. İFSAK ödülleri iki mekâna Kültür Servisi- İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (İFSAK) “Fotoğraf ve Sinema Ödülleri”nin sahipleri belli oldu. 2009 yõlõnda galerisinde açõlan sergilerle meraklõlarõnõ birçok farklõ fotoğrafla buluşturan Santralistanbul, İFSAK Fotoğraf Ödülü’ne, Türkiye’deki sinema dünyasõnõn teorik gelişmesine yaptõğõ katkõlar nedeniyle Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alan Film Merkezi de İFSAK Sinema Ödülü’ne değer görüldü. Ödüller, 5 Aralõk’ta İTÜ Vakfõ Maçka Arõ Kovanõ Restoranõ’nda düzenlenecek İFSAK Geleneksel Yemeği’nde sahiplerine verilecek. Beyti Engin (ortada) oyundaki performansıyla dikkat çekiyor. Aktörlüğün, dans etmenin, şarkõ söylemenin, yorumun ve hiç düşmeyen bir temponun birbirini tamamladõğõ bir buluşma söz konusu olan. Enerjisi hiç tükenmeyen bir müzikal oyuncusu olarak, dünden bugüne genelde hep aynõ kalan erkek hallerini keyifle aktarõyor bizlere Haluk Bilginer. Erkekliğin‘7’evresi... Kadifekale’de kazı zamanı Değerlere sahip çõkmak için tiyatro ANKARA SANAT TİYATROSU İZMİR TARİHİ İÇİN BULGULAR...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle