18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
S ağanak yağõşlar ya da ani kar ve buz erimeleri so- nucu oluşan sularõn ya- maçlardan aşağõ hõzla akarak oluşturduğu sel- ler ve buna bağlõ olarak oluşan taşkõnlar, dep- remlere kõyasla, öngö- rülmeleri ve önlem alõ- narak zararlarõnõn azal- tõlmasõ daha kolay ve olanaklõ olan doğal olaylardõr. Çünkü depremlerin yerini, büyüklüğünü ve özellikle de zamanõnõ önceden bilebilmek, bugünkü bilgi düzeyi- miz ve sahip olduğu- muz teknoloji ile, he- nüz olanaklõ değildir. Ancak, sel ve taşkõn- lara neden olan meteo- rolojik olaylarõ, özel- likle yağõşlarõ, yakõndan izleyerek ve gerekli öl- çümleri yapõp değer- lendirerek, sel ve taş- kõna maruz kalabilecek yamaç, dere yatağõ ve nehir teraslarõ gibi alan- larda alõnacak önlem- lerle sel ve taşkõnlarõn neden olabileceği can ve mal kayõplarõnõ bü- yük ölçüde önleyebil- mek olanaklõdõr. Sel baskõnlarõ ve taş- kõnlardan korunmak için her şeyden önce, doğal bitki örtüsünün, özellikle de ormanla- rõn korunmasõ gerekir. Çünkü ağaçlar, yağmu- run hõzõnõ keser ve yağ- mur sularõnõn toprağa sõzmasõnõ sağlar. Böy- lece sular toprağõn yü- zünde birikmez ve sel oluşumuna yol açmaz. Ayrõca ağaç, gövde- leri, suyun yamaçtan aşağõya hõzla akmasõnõ önler. Suyun hõzõnõ kesmek için yamaçlarõn teras- landõrõlmasõ, akarsu ya- taklarõna setler yapõl- masõ ve göletler oluş- turulmasõ sel baskõnla- rõnõn yol açacağõ za- rarlarõ büyük ölçüde azaltõr. Sel baskõnlarõndan ve taşkõnlardan korunma- nõn bir yolu da akarsu kenarlarõna yerleşme- nin önlenmesidir Bu konuda gerekli önlemlerin etkin bir bi- çimde alõnabilmesi ise başta yerel yönetimler olmak üzere konu ile il- gili, tarõm, orman ve çevre gibi, diğer ba- kanlõklarõn sõkõ bir iş- tegv logo birliği ve koordinas- yonu gerekir. Ancak, Devletin ku- rumlarõ arasõnda ahen- gi, uyumu ve işbirliği- ni sağlamakla yükümlü olan AKP iktidarõ, iz- lediği siyasi kadrolaş- ma ve gerilim politika- sõ ile, bõrakõn bu ku- rumlar arasõnda işbirli- ğini sağlamayõ, tam ak- sine bu kurumlarõ bir birine düşürerek birbi- rine düşman haline ge- tirdiği için, bu kurum- lar iş birliği yapmak yerine bir birlerini sü- rekli sabote etme çaba- sõ içerisindedirler. Durum böyle olun- ca, gerekli önlemler za- manõnda ve etkin bir bi- çimde alõnamadõğõ için, aslõnda öngörülmesi ve olasõ zararlarõnõn, can ve mal kayõplarõnõn ön- lenmesi çok kolay ve olanaklõ olan sel ve taş- kõn olaylarõnõn tüm fa- turasõnõ mağdur olan vatandaşlar ödemek du- rumunda kalmaktadõr- lar. Nitekim AKP hükü- metinin başõ olan Sayõn Başbakan da, olasõ sel ve taşkõnlarõ önlemek için gerekli önlemleri zamanõnda almayan, si- yasi çõkarlarõ için sel ve taşkõn alanlarõnda ya- põlaşmaya izin veren AKP’li belediyeleri uyarmak ve onlardan hesap sormak yerine olayõn mağduru olan vatandaşlarõ suçlamak- ta ve olayõn faturasõnõ vatandaşa çõkarmakta- dõr. Ayrõca tüm bu geliş- melerin AKP hükü- metleri döneminde ol- masõ hiç de şaşõrtõcõ değildir. Çünkü doğal sel ve taşkõn olaylarõ gibi, yi- ne AKP hükümetleri döneminde uygulanan yanlõş dõş politika ne- deniyle olan ‘dış baskı seli’, yanlõş ekonomi politikalarõ sonucu olu- şan ‘işsizlik seli’ ve toplumda yaratõlan ger- ginlikler sonucunda oluşabilecek ‘sosyal taşkın’ olaylarõ, se- çimlerin götüremediği AKP iktidarõnõ alõp gö- türecek gibi. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 EKİM 2009 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Toprağın Dili ŞU Güneydoğu toprağının dili olsa da konuşsa. O toprak ki, uğruna çok kan dökülmüştür ve hâlâ dökülebilir. O toprak ki, üzerinde çalışıp yorulanlar, yazın yakıcı sıcağında ter dökerek, kışın dondurucu soğuğunda titreyerek çoluk çocuk geçindikleri halde, oraya bir türlü “benim toprağım” diyememişlerdir. Şimdi o topraklarda acayip bir tiyatro oynanmakta, insanlar coşturulup nutuklar atılmakta, hukuk kurallarına ve halkın duygularına taklalar attırılmaktadır. Ama kimse “toprak reformu” sözü etmiyor. Oysa, yaşanan sorunların ve aranan çözümlerin temelinde o kavram yatmakta. Bölgenin toprak sorunu ve dolayısıyla özdeki feodal yapısı henüz yıkılamadı. Cumhuriyet, başlangıçta o topraklar üzerindeki yabancı hesaplarla, şeriat ya da etnik kökenli isyanlarla uğraşmak yüzünden yıllar boyu o konuya el atamadı. Tek parti, bölgeyi yönetmek için feodal düzenin çağdaş görünümlü insanlarını “mebus” yapıp insan yığınlarını Cumhuriyetin kurallarına ısındırmaktan başka çare bulamamıştı. Atatürk’ün ölümünden ancak iki yıl önce Anayasa’nın 74. maddesinde yapılan bir değişiklikle “çiftçinin toprak sahibi yapılması” için kamulaştırma bedellerinin taksitlendirilmesine zemin hazırlandı; oysa, doğru dürüst mülkiyet ve tapu düzeni olmayan o topraklarda buna gerek bile yoktu. Zaten, hemen ardından gelen İkinci Dünya Harbi o niyetin gerçekleştirilmesini önledi. Sonrası ise, yine o feodal düzenin çağdaş görünümlü insanlarıyla demokrasi oynamaktan öteye bir türlü geçememiştir. Askeri rejimler bile, asayiş sorunlarının ötesine geçip konuya el atmaya cesaret edemedi; eğitim, ulaşım atılımları, bayındırlık ve enerji yatırımları bu soruna teğet geçti; bazen feodal yapıyı daha da güçlendirecek “aydın din adamı yetiştirme” gibi politikalardan bile medet umuldu. Toprak reformu, kavram olarak, hâlâ ayrılıkçı terör örgütünün bayrağında ve tekelindedir. Ama, şimdi Meclis içinde ve dışında o örgütün siyasal koluymuş gibi davrananlar da, kadınlı erkekli çağdaş görünümlerine karşın miraslar ya da evlilikler yoluyla sürdürdükleri feodal yapıyı değiştirme niyeti taşımadıkları gibi, o yapıyı ayakta tutmayı sürdürmekte, hatta ondan yararlanmaktalar. Hiçbirinin ağzında “toprak reformu”nun sözü de yok. “Kürt milliyetçiliği” deseniz, feodalliğe, ırkçılığa ve dış desteğe dayalı milliyetçilik mi olur? Halkına yol göstermek bu mudur? [email protected] PENCERE Eski Bir Yazıdan Esinti... T C Cumhuriyet’inin kuruluşu olayõ ve bu olay içinde baştan so- na önder konumunda olan Ata- türk’ün rolü ve etkinliği konu- sunda pek çok şey söylenmiş; bu “olgu” hakkõnda çeşitli açõklamalar yapõl- mõştõr. Bu bakõmdan sözüedilen “olgu” ile il- gili yeni ve değişik bir yaklaşõm, haklõ ola- rak, yadõrganacaktõr. Buna karşõn, kanõmca, olayõn, kimi kaynaklarda örtülü olarak de- ğinilmiş, en derinine irdelenmemiş bir yanõ vardõr: Mustafa Kemal’in önderi olduğu Türk Bağımsızlık Hareketi, daha 1920’le- rin başõnda “Cumhuriyetçilik” içeriğine kavuşmuş bulunuyordu. Bu sav’õn büsbütün yeni birşey olmadõğõ kuşkusuzdur. Mustafa Kemal’in daha Ana- dolu’ya geçmeden önceki sözlerinden ve dav- ranõşlarõndan kanõtlar getirilerek, Cumhuri- yet “fikri”nin onun kafasõnda olgunlaştõğõ; Ulusal Kurtuluş Savaşõ sõrasõndaki oluşum- lar içinde bunun birçok belirtilerine rastlan- dõğõ; özellikle saltanatõn kaldõrõlmasõ kara- rõnda yeralan açõk sözlerle bunun vurgulan- mõş olduğu çok kez söylenmiştir. Bunlar yad- sõnamaz; ama ileri sürmek istediğimiz sav bunlarõ biraz geçen ya da olaya başka bir açõ- dan bakõlarak yapõlan bir tespite dayanõyor. ‘Siyasal değişim’ Tespit şudur: “Türkiye Büyük Millet Mec- lisi’nin Suret-i Teşekkülü Hakkõnda Heye- ti Umumiye Kararõ” başlõklõ 23 Nisan 1920 tarihli karar, siyasal içerikli değişimin ke- sinkes gerçekleştiğini kanõtlamaktadõr. İlk toplantõya Başkanlõk eden Şerif Bey’in, “Milletimizin dahili ve harici istiklâl-i tam dahilinde mukadderatõnõ bizzat deruhte ve idare etmeye başladõğõnõ bütün cihana ilan ederek” Büyük Millet Meclisi’ni açtõğõnõ açõklamasõ da bu yönden önem taşõmaktadõr. Bu açõlõştan sonra, Ankara’da oluşan yeni siyasal odağın art arda gerçekleştirdiği “ta- sarruflar” dizisini dikkatle gözlemek ve iz- lemek gerekiyor. Bu tasarruflarda belirgin olarak göze çarpan nokta, sözüedilen “siya- sal değişim”le yakõndan ilgili bulunuyor. Bu değişimi şöyle özetleyebiliriz: “TBMM adõ- nõ taşõyan siyasal güç, yurt düzeyinde var olan biricik iktidardır. Bu iktidar, yetkile- rini ulustan almõştõr ve onun dõşõnda kimse- ye hesap verme yükümlülüğü yoktur. Bu ik- tidar kendisine karşõ çõkanlarõ ya da tanõmak istemeyenleri yok etmek kararõndadõr”. Hi- yaneti Vataniyye Kanunundan başlayarak (29 Nisan 1920), TBMM tarafõndan çõkarõ- lan yasalarda ve alõnan kararlarda sõk sõk or- taya konan bu düşünceyi örnekleyerek açõk- layabiliriz: “TBMM’nin meşruiyetine isyanõ muta- zammõn kavlen veya fiilen veya tahriren mu- halefet veya ifsadatta bulunan kesan (kim- seler) hain-i vatan addolunur.” (29 Nisan 1920). “İstanbul’daki gayrimeşru kabinenin yap- tõğõ gayrikanuni terfiler vesaire keenlemye- kûndur (geçersizdir).” (24 Mayõs 1920). “16 Mart 1336 tarihinden itibaren İstanbul hükümetince akdedilen bilcümle mukavelât, ukudat (akitler) keenlemyekûndur.” (7 Ha- ziran 1920). “Şurayõ saltanatta Sevr Muahedesinin im- za edilmesine karar ve rey verenlerle, mua- hedeyi imzalayanlarõn vatan haini sayõlma- larõ hakkõnda karar.” (19 Ağustos 1920). “TBMM’nin “âmal ve maksadõna aykõrõ hareket edenleri” yargõlamak üzere İstiklâl Mahkemelerinin kurulmasõna ilişkin yasalar. (11 Eylül 1920 ve 26 Eylül 1920). “Hâkimiyet bila kaydüşart milletindir. Türkiye devleti BMM tarafõndan idare olu- nur ve hükümeti BMM Hükümeti unvanõnõ taşõr.” (7 Şubat 1921). Rasgele seçilen örneklerden oluşan bu sü- reç, “Osmanlõ İmparatorluğunun inkõraz bu- lup TBMM Hükümetinin teşekkül ettiğine dair Heyet-i Umumiyye Kararõ” (30 Ekim 1922) ve “TBMM’nin hukuku hakimiyet ve hükümranõnõn muümessili hakikisi olduğu- na dair Heyeti Umumiyye Kararõ” (1/2 Ka- sõm 1922) ile noktalanmaktadõr. ‘Halk yönetimi’ Bilindiği gibi, “Cumhuriyetin İlanı” ola- rak anõlan siyasal olay, biçimsel olarak, yu- karda belirlenen tarih kesitinden tam bir yõl sonra gerçekleşmiştir. Ne var ki, yine yukarda değinildiği gibi, 1920’nin Nisan ayõndan baş- layarak 1922’nin son aylarõna kadar devam eden süre içinde meydana gelmiş olan siya- sal yapõ değişikliği, özünde, cumhuriyet adõ ile anõlan bir yönetim düzeninin eylemsel ola- rak gerçekleştiğini göstermektedir. Anka- ra’da oluşan iktidar, daha en baştan itiba- ren, kendisinin yurt yönetiminde biricik güç olduğunu, halka dayanan bu güç kar- şõsõnda başka bir odağõn ya da kişinin ikti- darõnõn bulunamayacağõnõ birçok kez vur- gulayarak ve bu savõnõ çeşitli tasarruf ve ey- lemlerle somutlayarak, egemen olan yöne- tim biçiminin, Hanedan temeline dayalõ “Osmanlı İdaresi” değil, özünde “Cum- huriyetçilik” yatan “Halk Yönetimi” ol- duğunu belirlemiştir. Bu çözümlemenin (TBMM’nin kurulma- sõndan itibaren Türkiye’de, özü bakõmõndan, cumhuriyet esasõna dayanan bir siyasal ya- põ değişikliğinin gerçekleştiği savõnõn) yararı şudur: Daha sonraki olaylar dizisi içinde Cumhuriyet’in ilanõna sõra geldiğinde, olan- biteni kavrayamayan bazõ kişiler, hareketin başlangõç noktasõnda siyasal içerikli metin- lere geçirilen “makamı muallayı hilafet ve saltanatı ve memaliki mahrusayı şahane- yi yed-i ecanipten tahlis” gerekçesini kul- lanarak, buna karşõ durmaya kalkmõşlardõr. Eylemsel olarak yürürlükteydi Oysa, yeterince olgunlaşmõş ve özü bakõ- mõndan gerçekleşmiş bir yönetim biçimi, o tarihte, zaten eylemsel olarak yürürlükte bu- lunuyordu. Bu nedenle, cumhuriyetin ilanõ- na karşõ çõkanlarõn sesi hiçbir ciddi yankõ uyandõrmamõştõr. Öte yandan, bu çözümleme, cumhuriyetin ilanõnõ adeta bir sürpriz sayan ve Mustafa Ke- mal’in kendi kafasõnda uzun yõllar bir sõr gi- bi sakladõğõ bu düşünceyi sõrasõ gelince bir- denbire gündeme getirdiği şeklindeki savlara da bir yanõt getirmektedir. Gerçekten, Mustafa Kemal’in, daha genç- lik yõllarõndan beri, doğrudan halka dayanan bir yönetim biçimi olarak cumhuriyet fikri- ni benimsediği ve bunun özlemini duyduğu saptanabilmektedir. Daha sonraki dönemlerde, örneğin Ana- dolu’ya gitme kararõnõ vermeden önce İs- tanbul’da, bir süre sonra da Erzurum’da bu düşüncelerini kendisine yakõn saydõğõ kişi- lere açõklamõş olduğu da bir gerçektir. Ama onu, soyut düşünceleriyle düş kuran ve fõr- sat belirince bunlarõ uygulamaya geçiriveren bir kişi olarak kabul edemeyiz. Cumhuriyetin ilanõ olayõ, bazõ kimselerin sandõğõ ve anlattõğõ gibi, yõllarca kurnazca giz- lenmiş, “hilâfet ve saltanatõn kurtarõlmasõ” ödünü ile maskelenmiş ve fõrsat zuhur edin- ce, verilen sözlere karşõn, birdenbire ortaya çõkarõlmõş bir olay değildir. Siyasal olgu’yu sadece sözlere ve birtakõm soyut mantõk çö- zümlemelerine dayandõrarak kavramaya ça- lõşanlarõn bu tür yanõlgõlara düşmesi kaçõ- nõlmazdõr. Cumhuriyetin Kuruluşu... Aydın AYBAY Cumhuriyetin ilanõ olayõ, bazõ kimselerin sandõğõ ve anlattõğõ gibi, yõllarca kurnazca gizlenmiş, “hilâfet ve saltanatõn kurtarõlmasõ” ödünü ile maskelenmiş ve fõrsat zuhur edince, verilen sözlere karşõn, birdenbire ortaya çõkarõlmõş bir olay değildir. Siyasal olgu’yu sadece sözlere ve birtakõm soyut mantõk çözümlemelerine dayandõrarak kavramaya çalõşanlarõn bu tür yanõlgõlara düşmesi kaçõnõlmazdõr. Kitap rafını karıştırırken elime eski bir yazı kesiği düştü, adına baktım: ‘’Kavanoz dipli dünya düzeni’’ Kaç yıl önce yazmışım?.. 2002’nin mart ayında!.. Yazıda dökümü yapılan ‘Küreselleşme’ üzerine vurgulamaları bugün de anımsamakta yarar var... ‘’Yeni Dünya Düzeni nedir?.. 1) Dünya tek pazardır.. 2) Sosyal devlet ölmüştür.. 3) Ulus devlet bitmiştir.. 4) Devlet küçülmelidir.. 5) Devletin gücü yerine şirketler, holdingler, karteller geçmiştir.. 6) Tekelci sermaye doruklaşmış, yerkürede egemenleşmiştir.. 7) Sermaye özgürdür.. 8) Emek bağımlıdır..’’ Aradan geçen sürede bu saptamaların yerküre çapında daha çok ve zorla dayatıldığı izleniyor... Yine aradan geçen sürede 11 Eylül terörünü bahane eden Bush yönetimi Irak’ı işgal etmiş; ama, sonuç tam bir felaket olmuş... Eski yazıda ‘’Emperyalizm nedir?..’’ diye soruluyor... Ve şu yanıt veriliyor: ‘’1) Üretimin ve sermayenin yoğunlaşmasıyla ekonomide tekelleri yaratacak yüksek düzeye erişilmesi... 2) Banka sermayesiyle sanayi sermayesinin bütünleşip kaynaşması ve ‘finans kapital’ temelinde ‘mali oligarşi’ nin oluşup güçlenmesi.. 3) Mal ihracatının önemini yitirmesi, sermaye ihracının önem kazanması.. 4) Dünyayı paylaşan uluslararası tekelci kapitalist birliklerin oluşması.. Gözünüz ısırıyor mu emperyalizmi?.. ‘Küreselleşme’ yoksa ‘emperyalizm’ in hıh demiş burnundan mı düşmüş?..’’ Eskiden ‘’uygar emperyalistler’’ dünyanın geri ülkelerine selamsız sabahsız girerler, kimse sesini çıkarmaz ya da çıkaramazdı; küreselleşmenin tarihinin sömürgecilikle başladığını hiç unutmayalım... Bugün iş değişik!.. Ortadoğu, en başta Irak ve Filistin’de durulamayıp çırpınan bir kan bataklığına dönüşüyor; egemenler bu coğrafyaya bir türlü egemen olamıyorlar... Bu gidişle de egemen olamayacaklar... İnsanlık Küreselleşme’nin bu türlüsüne boyun eğmeyecek gibi görünüyor. Bu yazıyı eski yazıdan son bir alıntıyla bitirmek istiyorum.. Dünyanın en zengin 200 kişisinin sahip oldukları servet, yeryüzündeki en yoksul 2.5 milyar insanın toplam gelirinden fazla.. Ve bu 200 kişinin 112’si Amerikalı.. Ve Amerika Irak’ta.. Afganistan’da.. İnsanlığın haline bak sen!.. (13 Ağustos 2004 tarihli yazısı)‘Sosyal Taşkõn’ Olaylarõ Prof.Dr. K. Erçin KASAPOĞLU H.Ü. Doğal Afetler Araştõrma ve Uygulama Merkezi (HÜDAM) Müdürü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle