Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S
ağanak yağõşlar
ya da ani kar ve
buz erimeleri so-
nucu oluşan sularõn ya-
maçlardan aşağõ hõzla
akarak oluşturduğu sel-
ler ve buna bağlõ olarak
oluşan taşkõnlar, dep-
remlere kõyasla, öngö-
rülmeleri ve önlem alõ-
narak zararlarõnõn azal-
tõlmasõ daha kolay ve
olanaklõ olan doğal
olaylardõr.
Çünkü depremlerin
yerini, büyüklüğünü ve
özellikle de zamanõnõ
önceden bilebilmek,
bugünkü bilgi düzeyi-
miz ve sahip olduğu-
muz teknoloji ile, he-
nüz olanaklõ değildir.
Ancak, sel ve taşkõn-
lara neden olan meteo-
rolojik olaylarõ, özel-
likle yağõşlarõ, yakõndan
izleyerek ve gerekli öl-
çümleri yapõp değer-
lendirerek, sel ve taş-
kõna maruz kalabilecek
yamaç, dere yatağõ ve
nehir teraslarõ gibi alan-
larda alõnacak önlem-
lerle sel ve taşkõnlarõn
neden olabileceği can
ve mal kayõplarõnõ bü-
yük ölçüde önleyebil-
mek olanaklõdõr.
Sel baskõnlarõ ve taş-
kõnlardan korunmak
için her şeyden önce,
doğal bitki örtüsünün,
özellikle de ormanla-
rõn korunmasõ gerekir.
Çünkü ağaçlar, yağmu-
run hõzõnõ keser ve yağ-
mur sularõnõn toprağa
sõzmasõnõ sağlar. Böy-
lece sular toprağõn yü-
zünde birikmez ve sel
oluşumuna yol açmaz.
Ayrõca ağaç, gövde-
leri, suyun yamaçtan
aşağõya hõzla akmasõnõ
önler.
Suyun hõzõnõ kesmek
için yamaçlarõn teras-
landõrõlmasõ, akarsu ya-
taklarõna setler yapõl-
masõ ve göletler oluş-
turulmasõ sel baskõnla-
rõnõn yol açacağõ za-
rarlarõ büyük ölçüde
azaltõr.
Sel baskõnlarõndan ve
taşkõnlardan korunma-
nõn bir yolu da akarsu
kenarlarõna yerleşme-
nin önlenmesidir
Bu konuda gerekli
önlemlerin etkin bir bi-
çimde alõnabilmesi ise
başta yerel yönetimler
olmak üzere konu ile il-
gili, tarõm, orman ve
çevre gibi, diğer ba-
kanlõklarõn sõkõ bir iş-
tegv logo
birliği ve koordinas-
yonu gerekir.
Ancak, Devletin ku-
rumlarõ arasõnda ahen-
gi, uyumu ve işbirliği-
ni sağlamakla yükümlü
olan AKP iktidarõ, iz-
lediği siyasi kadrolaş-
ma ve gerilim politika-
sõ ile, bõrakõn bu ku-
rumlar arasõnda işbirli-
ğini sağlamayõ, tam ak-
sine bu kurumlarõ bir
birine düşürerek birbi-
rine düşman haline ge-
tirdiği için, bu kurum-
lar iş birliği yapmak
yerine bir birlerini sü-
rekli sabote etme çaba-
sõ içerisindedirler.
Durum böyle olun-
ca, gerekli önlemler za-
manõnda ve etkin bir bi-
çimde alõnamadõğõ için,
aslõnda öngörülmesi ve
olasõ zararlarõnõn, can
ve mal kayõplarõnõn ön-
lenmesi çok kolay ve
olanaklõ olan sel ve taş-
kõn olaylarõnõn tüm fa-
turasõnõ mağdur olan
vatandaşlar ödemek du-
rumunda kalmaktadõr-
lar.
Nitekim AKP hükü-
metinin başõ olan Sayõn
Başbakan da, olasõ sel
ve taşkõnlarõ önlemek
için gerekli önlemleri
zamanõnda almayan, si-
yasi çõkarlarõ için sel ve
taşkõn alanlarõnda ya-
põlaşmaya izin veren
AKP’li belediyeleri
uyarmak ve onlardan
hesap sormak yerine
olayõn mağduru olan
vatandaşlarõ suçlamak-
ta ve olayõn faturasõnõ
vatandaşa çõkarmakta-
dõr.
Ayrõca tüm bu geliş-
melerin AKP hükü-
metleri döneminde ol-
masõ hiç de şaşõrtõcõ
değildir.
Çünkü doğal sel ve
taşkõn olaylarõ gibi, yi-
ne AKP hükümetleri
döneminde uygulanan
yanlõş dõş politika ne-
deniyle olan ‘dış baskı
seli’, yanlõş ekonomi
politikalarõ sonucu olu-
şan ‘işsizlik seli’ ve
toplumda yaratõlan ger-
ginlikler sonucunda
oluşabilecek ‘sosyal
taşkın’ olaylarõ, se-
çimlerin götüremediği
AKP iktidarõnõ alõp gö-
türecek gibi.
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 23 EKİM 2009 CUMA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Toprağın Dili
ŞU Güneydoğu toprağının dili olsa da
konuşsa.
O toprak ki, uğruna çok kan
dökülmüştür ve hâlâ dökülebilir.
O toprak ki, üzerinde çalışıp yorulanlar,
yazın yakıcı sıcağında ter dökerek, kışın
dondurucu soğuğunda titreyerek çoluk
çocuk geçindikleri halde, oraya bir türlü
“benim toprağım” diyememişlerdir.
Şimdi o topraklarda acayip bir tiyatro
oynanmakta, insanlar coşturulup nutuklar
atılmakta, hukuk kurallarına ve halkın
duygularına taklalar attırılmaktadır.
Ama kimse “toprak reformu” sözü
etmiyor. Oysa, yaşanan sorunların ve
aranan çözümlerin temelinde o kavram
yatmakta.
Bölgenin toprak sorunu ve dolayısıyla
özdeki feodal yapısı henüz yıkılamadı.
Cumhuriyet, başlangıçta o topraklar
üzerindeki yabancı hesaplarla, şeriat ya da
etnik kökenli isyanlarla uğraşmak
yüzünden yıllar boyu o konuya el atamadı.
Tek parti, bölgeyi yönetmek için feodal
düzenin çağdaş görünümlü insanlarını
“mebus” yapıp insan yığınlarını
Cumhuriyetin kurallarına ısındırmaktan
başka çare bulamamıştı. Atatürk’ün
ölümünden ancak iki yıl önce Anayasa’nın
74. maddesinde yapılan bir değişiklikle
“çiftçinin toprak sahibi yapılması” için
kamulaştırma bedellerinin
taksitlendirilmesine zemin hazırlandı;
oysa, doğru dürüst mülkiyet ve tapu
düzeni olmayan o topraklarda buna gerek
bile yoktu. Zaten, hemen ardından gelen
İkinci Dünya Harbi o niyetin
gerçekleştirilmesini önledi.
Sonrası ise, yine o feodal düzenin
çağdaş görünümlü insanlarıyla demokrasi
oynamaktan öteye bir türlü geçememiştir.
Askeri rejimler bile, asayiş sorunlarının
ötesine geçip konuya el atmaya cesaret
edemedi; eğitim, ulaşım atılımları,
bayındırlık ve enerji yatırımları bu soruna
teğet geçti; bazen feodal yapıyı daha da
güçlendirecek “aydın din adamı
yetiştirme” gibi politikalardan bile medet
umuldu.
Toprak reformu, kavram olarak, hâlâ
ayrılıkçı terör örgütünün bayrağında ve
tekelindedir. Ama, şimdi Meclis içinde ve
dışında o örgütün siyasal koluymuş gibi
davrananlar da, kadınlı erkekli çağdaş
görünümlerine karşın miraslar ya da
evlilikler yoluyla sürdürdükleri feodal
yapıyı değiştirme niyeti taşımadıkları gibi,
o yapıyı ayakta tutmayı sürdürmekte,
hatta ondan yararlanmaktalar. Hiçbirinin
ağzında “toprak reformu”nun sözü de yok.
“Kürt milliyetçiliği” deseniz, feodalliğe,
ırkçılığa ve dış desteğe dayalı milliyetçilik
mi olur? Halkına yol göstermek bu
mudur?
mumtazsoysal@gmail.com
PENCERE
Eski Bir Yazıdan Esinti...
T
C Cumhuriyet’inin kuruluşu
olayõ ve bu olay içinde baştan so-
na önder konumunda olan Ata-
türk’ün rolü ve etkinliği konu-
sunda pek çok şey söylenmiş; bu
“olgu” hakkõnda çeşitli açõklamalar yapõl-
mõştõr. Bu bakõmdan sözüedilen “olgu” ile il-
gili yeni ve değişik bir yaklaşõm, haklõ ola-
rak, yadõrganacaktõr. Buna karşõn, kanõmca,
olayõn, kimi kaynaklarda örtülü olarak de-
ğinilmiş, en derinine irdelenmemiş bir yanõ
vardõr: Mustafa Kemal’in önderi olduğu
Türk Bağımsızlık Hareketi, daha 1920’le-
rin başõnda “Cumhuriyetçilik” içeriğine
kavuşmuş bulunuyordu.
Bu sav’õn büsbütün yeni birşey olmadõğõ
kuşkusuzdur. Mustafa Kemal’in daha Ana-
dolu’ya geçmeden önceki sözlerinden ve dav-
ranõşlarõndan kanõtlar getirilerek, Cumhuri-
yet “fikri”nin onun kafasõnda olgunlaştõğõ;
Ulusal Kurtuluş Savaşõ sõrasõndaki oluşum-
lar içinde bunun birçok belirtilerine rastlan-
dõğõ; özellikle saltanatõn kaldõrõlmasõ kara-
rõnda yeralan açõk sözlerle bunun vurgulan-
mõş olduğu çok kez söylenmiştir. Bunlar yad-
sõnamaz; ama ileri sürmek istediğimiz sav
bunlarõ biraz geçen ya da olaya başka bir açõ-
dan bakõlarak yapõlan bir tespite dayanõyor.
‘Siyasal değişim’
Tespit şudur: “Türkiye Büyük Millet Mec-
lisi’nin Suret-i Teşekkülü Hakkõnda Heye-
ti Umumiye Kararõ” başlõklõ 23 Nisan 1920
tarihli karar, siyasal içerikli değişimin ke-
sinkes gerçekleştiğini kanõtlamaktadõr. İlk
toplantõya Başkanlõk eden Şerif Bey’in,
“Milletimizin dahili ve harici istiklâl-i tam
dahilinde mukadderatõnõ bizzat deruhte ve
idare etmeye başladõğõnõ bütün cihana ilan
ederek” Büyük Millet Meclisi’ni açtõğõnõ
açõklamasõ da bu yönden önem taşõmaktadõr.
Bu açõlõştan sonra, Ankara’da oluşan yeni
siyasal odağın art arda gerçekleştirdiği “ta-
sarruflar” dizisini dikkatle gözlemek ve iz-
lemek gerekiyor. Bu tasarruflarda belirgin
olarak göze çarpan nokta, sözüedilen “siya-
sal değişim”le yakõndan ilgili bulunuyor. Bu
değişimi şöyle özetleyebiliriz: “TBMM adõ-
nõ taşõyan siyasal güç, yurt düzeyinde var
olan biricik iktidardır. Bu iktidar, yetkile-
rini ulustan almõştõr ve onun dõşõnda kimse-
ye hesap verme yükümlülüğü yoktur. Bu ik-
tidar kendisine karşõ çõkanlarõ ya da tanõmak
istemeyenleri yok etmek kararõndadõr”. Hi-
yaneti Vataniyye Kanunundan başlayarak
(29 Nisan 1920), TBMM tarafõndan çõkarõ-
lan yasalarda ve alõnan kararlarda sõk sõk or-
taya konan bu düşünceyi örnekleyerek açõk-
layabiliriz:
“TBMM’nin meşruiyetine isyanõ muta-
zammõn kavlen veya fiilen veya tahriren mu-
halefet veya ifsadatta bulunan kesan (kim-
seler) hain-i vatan addolunur.” (29 Nisan
1920).
“İstanbul’daki gayrimeşru kabinenin yap-
tõğõ gayrikanuni terfiler vesaire keenlemye-
kûndur (geçersizdir).” (24 Mayõs 1920).
“16 Mart 1336 tarihinden itibaren İstanbul
hükümetince akdedilen bilcümle mukavelât,
ukudat (akitler) keenlemyekûndur.” (7 Ha-
ziran 1920).
“Şurayõ saltanatta Sevr Muahedesinin im-
za edilmesine karar ve rey verenlerle, mua-
hedeyi imzalayanlarõn vatan haini sayõlma-
larõ hakkõnda karar.” (19 Ağustos 1920).
“TBMM’nin “âmal ve maksadõna aykõrõ
hareket edenleri” yargõlamak üzere İstiklâl
Mahkemelerinin kurulmasõna ilişkin yasalar.
(11 Eylül 1920 ve 26 Eylül 1920).
“Hâkimiyet bila kaydüşart milletindir.
Türkiye devleti BMM tarafõndan idare olu-
nur ve hükümeti BMM Hükümeti unvanõnõ
taşõr.” (7 Şubat 1921).
Rasgele seçilen örneklerden oluşan bu sü-
reç, “Osmanlõ İmparatorluğunun inkõraz bu-
lup TBMM Hükümetinin teşekkül ettiğine
dair Heyet-i Umumiyye Kararõ” (30 Ekim
1922) ve “TBMM’nin hukuku hakimiyet ve
hükümranõnõn muümessili hakikisi olduğu-
na dair Heyeti Umumiyye Kararõ” (1/2 Ka-
sõm 1922) ile noktalanmaktadõr.
‘Halk yönetimi’
Bilindiği gibi, “Cumhuriyetin İlanı” ola-
rak anõlan siyasal olay, biçimsel olarak, yu-
karda belirlenen tarih kesitinden tam bir yõl
sonra gerçekleşmiştir. Ne var ki, yine yukarda
değinildiği gibi, 1920’nin Nisan ayõndan baş-
layarak 1922’nin son aylarõna kadar devam
eden süre içinde meydana gelmiş olan siya-
sal yapõ değişikliği, özünde, cumhuriyet adõ
ile anõlan bir yönetim düzeninin eylemsel ola-
rak gerçekleştiğini göstermektedir. Anka-
ra’da oluşan iktidar, daha en baştan itiba-
ren, kendisinin yurt yönetiminde biricik
güç olduğunu, halka dayanan bu güç kar-
şõsõnda başka bir odağõn ya da kişinin ikti-
darõnõn bulunamayacağõnõ birçok kez vur-
gulayarak ve bu savõnõ çeşitli tasarruf ve ey-
lemlerle somutlayarak, egemen olan yöne-
tim biçiminin, Hanedan temeline dayalõ
“Osmanlı İdaresi” değil, özünde “Cum-
huriyetçilik” yatan “Halk Yönetimi” ol-
duğunu belirlemiştir.
Bu çözümlemenin (TBMM’nin kurulma-
sõndan itibaren Türkiye’de, özü bakõmõndan,
cumhuriyet esasõna dayanan bir siyasal ya-
põ değişikliğinin gerçekleştiği savõnõn) yararı
şudur: Daha sonraki olaylar dizisi içinde
Cumhuriyet’in ilanõna sõra geldiğinde, olan-
biteni kavrayamayan bazõ kişiler, hareketin
başlangõç noktasõnda siyasal içerikli metin-
lere geçirilen “makamı muallayı hilafet ve
saltanatı ve memaliki mahrusayı şahane-
yi yed-i ecanipten tahlis” gerekçesini kul-
lanarak, buna karşõ durmaya kalkmõşlardõr.
Eylemsel olarak yürürlükteydi
Oysa, yeterince olgunlaşmõş ve özü bakõ-
mõndan gerçekleşmiş bir yönetim biçimi, o
tarihte, zaten eylemsel olarak yürürlükte bu-
lunuyordu. Bu nedenle, cumhuriyetin ilanõ-
na karşõ çõkanlarõn sesi hiçbir ciddi yankõ
uyandõrmamõştõr.
Öte yandan, bu çözümleme, cumhuriyetin
ilanõnõ adeta bir sürpriz sayan ve Mustafa Ke-
mal’in kendi kafasõnda uzun yõllar bir sõr gi-
bi sakladõğõ bu düşünceyi sõrasõ gelince bir-
denbire gündeme getirdiği şeklindeki savlara
da bir yanõt getirmektedir.
Gerçekten, Mustafa Kemal’in, daha genç-
lik yõllarõndan beri, doğrudan halka dayanan
bir yönetim biçimi olarak cumhuriyet fikri-
ni benimsediği ve bunun özlemini duyduğu
saptanabilmektedir.
Daha sonraki dönemlerde, örneğin Ana-
dolu’ya gitme kararõnõ vermeden önce İs-
tanbul’da, bir süre sonra da Erzurum’da bu
düşüncelerini kendisine yakõn saydõğõ kişi-
lere açõklamõş olduğu da bir gerçektir. Ama
onu, soyut düşünceleriyle düş kuran ve fõr-
sat belirince bunlarõ uygulamaya geçiriveren
bir kişi olarak kabul edemeyiz.
Cumhuriyetin ilanõ olayõ, bazõ kimselerin
sandõğõ ve anlattõğõ gibi, yõllarca kurnazca giz-
lenmiş, “hilâfet ve saltanatõn kurtarõlmasõ”
ödünü ile maskelenmiş ve fõrsat zuhur edin-
ce, verilen sözlere karşõn, birdenbire ortaya
çõkarõlmõş bir olay değildir. Siyasal olgu’yu
sadece sözlere ve birtakõm soyut mantõk çö-
zümlemelerine dayandõrarak kavramaya ça-
lõşanlarõn bu tür yanõlgõlara düşmesi kaçõ-
nõlmazdõr.
Cumhuriyetin Kuruluşu...
Aydın AYBAY
Cumhuriyetin ilanõ olayõ, bazõ kimselerin sandõğõ ve anlattõğõ gibi, yõllarca
kurnazca gizlenmiş, “hilâfet ve saltanatõn kurtarõlmasõ” ödünü ile
maskelenmiş ve fõrsat zuhur edince, verilen sözlere karşõn, birdenbire
ortaya çõkarõlmõş bir olay değildir. Siyasal olgu’yu sadece sözlere ve
birtakõm soyut mantõk çözümlemelerine dayandõrarak kavramaya
çalõşanlarõn bu tür yanõlgõlara düşmesi kaçõnõlmazdõr.
Kitap rafını karıştırırken elime eski bir yazı
kesiği düştü, adına baktım:
‘’Kavanoz dipli dünya düzeni’’
Kaç yıl önce yazmışım?..
2002’nin mart ayında!..
Yazıda dökümü yapılan ‘Küreselleşme’
üzerine vurgulamaları bugün de anımsamakta
yarar var...
‘’Yeni Dünya Düzeni nedir?..
1) Dünya tek pazardır..
2) Sosyal devlet ölmüştür..
3) Ulus devlet bitmiştir..
4) Devlet küçülmelidir..
5) Devletin gücü yerine şirketler, holdingler,
karteller geçmiştir..
6) Tekelci sermaye doruklaşmış, yerkürede
egemenleşmiştir..
7) Sermaye özgürdür..
8) Emek bağımlıdır..’’
Aradan geçen sürede bu saptamaların
yerküre çapında daha çok ve zorla dayatıldığı
izleniyor...
Yine aradan geçen sürede 11 Eylül terörünü
bahane eden Bush yönetimi Irak’ı işgal etmiş;
ama, sonuç tam bir felaket olmuş...
Eski yazıda ‘’Emperyalizm nedir?..’’ diye
soruluyor...
Ve şu yanıt veriliyor:
‘’1) Üretimin ve sermayenin yoğunlaşmasıyla
ekonomide tekelleri yaratacak yüksek düzeye
erişilmesi...
2) Banka sermayesiyle sanayi sermayesinin
bütünleşip kaynaşması ve ‘finans kapital’
temelinde ‘mali oligarşi’ nin oluşup
güçlenmesi..
3) Mal ihracatının önemini yitirmesi, sermaye
ihracının önem kazanması..
4) Dünyayı paylaşan uluslararası tekelci
kapitalist birliklerin oluşması..
Gözünüz ısırıyor mu emperyalizmi?..
‘Küreselleşme’ yoksa ‘emperyalizm’ in hıh
demiş burnundan mı düşmüş?..’’
Eskiden ‘’uygar emperyalistler’’ dünyanın
geri ülkelerine selamsız sabahsız girerler,
kimse sesini çıkarmaz ya da çıkaramazdı;
küreselleşmenin tarihinin sömürgecilikle
başladığını hiç unutmayalım...
Bugün iş değişik!..
Ortadoğu, en başta Irak ve Filistin’de
durulamayıp çırpınan bir kan bataklığına
dönüşüyor; egemenler bu coğrafyaya bir türlü
egemen olamıyorlar...
Bu gidişle de egemen olamayacaklar...
İnsanlık Küreselleşme’nin bu türlüsüne
boyun eğmeyecek gibi görünüyor.
Bu yazıyı eski yazıdan son bir alıntıyla
bitirmek istiyorum..
Dünyanın en zengin 200 kişisinin sahip
oldukları servet, yeryüzündeki en yoksul 2.5
milyar insanın toplam gelirinden fazla..
Ve bu 200 kişinin 112’si Amerikalı..
Ve Amerika Irak’ta..
Afganistan’da..
İnsanlığın haline bak sen!..
(13 Ağustos 2004 tarihli yazısı)‘Sosyal Taşkõn’ Olaylarõ
Prof.Dr. K. Erçin KASAPOĞLU H.Ü. Doğal Afetler
Araştõrma ve Uygulama Merkezi (HÜDAM) Müdürü