22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada arayışlarında muhalefet partileriyle görüşerek ulusal birliği sağlamayı aklına getirmiyor. Başbakanlık’taki AKP’li ise ana muhalefete yaz- dığı mektuba hemen, neredeyse aynı gün yanıt ve- rilmesini isteyecek kadar dayatmacı. İkisi de bugüne dek ulusal sorunlarda ulusal bir- liğe önem verdiler, ulusal birliği sağlamak için ça- baladılar da; bugün köşeye sıkıştıkları için, ulusal bir- lik ve beraberliği savunuyorlar. RTE ve hatta Dışişleri Bakanlığı sırasında Çan- kaya’daki AKP’li, ulusal birliği simgeleyen TBMM’de- ki kimi ortak kararlara bağlı kalmadılar. Aksine dav- ranışlar içeren politikalar izlediler. Bugün ulusal birlik türküleri söyleyerek hayli eğlenceli bir manza- ra sergiliyorlar. AKP hükümeti, 6 Mart 2003’te Kıbrıs konusunda TBMM’de oybirliğiyle kabul edilen karara daha sonraki süreçte riayet etmedi. Hükümet, karardaki ilkelerin pek çoğunun aksine uygulamalara girişti. Bugün Kayseri’de Çankaya’daki, terörü önlemek amacını taşıdığı iddia edilen açılımın çözümünde “her- kesin dayanışma içinde olmasını” gerekli buluyor. Dün öyle bugün böyle! Protokoller imzalandıktan hemen sonra, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, ana mu- halefet partisinin görüşlerini açıkladı. RTE de basın toplantısında, “İşgal altındaki Aze- ri topraklarından Ermenistan çekilmediği sürece Türkiye de bu konuda olumlu bir tavır içinde olamaz” dedi. Kazançlı çıktığımız iddia ediliyor. Oysa; (1)- Er- menistan, soykırım iddialarından asla vazgeçme- yeceğini açıkladı. (2)- Karabağ sorununun çözüm- leneceğine, işgal altına aldığı Azeri topraklarından çe- kileceğine işaret eden tek bir açıklama yapmadı. Öyleyse kazancımız ne? Kars Antlaşması’yla çi- zilen sınırları tanıyormuş! Ama Ermenistan devlet bel- gelerinde hâlâ Kars’tan Van’a kadar uzanan coğra- fi bölge Batı Ermenistan diye tanımlanıyor. Ağrı Da- ğı ulusal bir sembol! Görülecek manzaraydı; ABD Başkanı Obama adına Dışişleri Bakanı Bayan Clinton’un sevinçten ağzı kulaklarına varıyordu; Rusya Dışişleri Bakanı Labradov, himayesindeki Tiflis’e yaşam öpücüğü sağlandığı için mutluydu. Fransa’ya gelince; Erme- ni azınlığa hizmet vermenin sevincini yaşıyordu. Evet kim kazançlı çıktı? Bu aşamada Türkiye de- ğil. Herhalde AKP iktidarı, Bay RTE ile Bay Çanka- ya’daki: ABD başta Rusya’nın, TC Cumhurbaşkanı’nı ağzında sakızla konuşarak küçümseyen Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile gizli görüşmeleri tez- gâhlayan İsviçre’nin övgüleriyle yüceldi…(mi acaba?) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, tarafların imzadan sonraki konuşmaları yapmamaları koşuluyla Ermenistan’ın başlattığı krizi önlediği ve böylece Lo- zan’dan sonra en büyük başarımıza imza attığı ya- zılıyor. Kimi yayın organlarının, Çankaya’daki ile Sarkis- yan’a gelecek yıl Nobel ödülünü layık gören yala- kalığın zirvesindeki önerileri bir yana; tarihsel kimi olaylar, Bay Davutoğlu’nun davranışının TC’nin geçmişine yakışmadığını kanıtlıyor. Onur Öymen anımsattı. Lozan Konferansı baş- larken ulusal meclisi temsil eden İsmet Paşa’ya (İnö- nü) İsviçre’nin açılış konuşması dışında başka hiç- bir konuşma yapılamayacağını dayattılar. Fakat İsmet Paşa, reddetti dayatmayı ve konuş- tu. O günkü Türkiye’nin başı öylesine dik, öylesine onurlu! Bugün ise? Sonucu ne olacağı bilinmeyen bir yola girildi. RTE; Türk ve Azeri kamuoyuna güvence verdi: Karabağ sorunu Azerbaycan’ın kabul ettiği biçimde sonuçlanmazsa… protokolü TBMM (AKP çoğunlu- ğu) onaylamayacak ve... sürekli yinelenen güvenceye sadık kalınırsa sınır kapısı açılmayacak! Bugün böyle ama… kapının açılması için ABD’den, hatta Rusya’dan, Fransa’dan gelecek baskılara RTE hükümeti dayanabilecek mi? “Dün dündür bugün ise bugün” diyerek bir süre sonra dayatmalardan sinerek... Batı’nın -öncelikle Obama yönetiminin- dayatmalarına direnemeyerek... bu hükümet uluslararası koşulların değiştiğini öne sü- ren bir gerekçeyle kapıyı açacak mı? Şimdilerde aykırı bulunması olası bu sonuç neden gerçekleşmesin? Kimileri AKP (RTE) döneminde yaşadığımızın hâ- lâ farkında değil galiba! SAYFA 13 EKİM 2009 SALICUMHURİYET 8 HABERLERİN DEVAMI İstanbul Y 25 Edirne Y 23 Kocaeli Y 29 Çanakkale Y 22 İzmir Y 22 Manisa Y 24 Aydın Y 25 Denizli Y 27 Zonguldak B 25 Sinop B 25 Samsun B 28 Trabzon PB 29 Giresun PB 24 Ankara Y 26 Eskişehir Y 24 Konya B 24 Sıvas PB 23 Antalya Y 25 Adana B 30 Mersin B 28 Diyarbakır B 29 Şanlıurfa B 31 Mardin B 27 Siirt B 29 Hakkâri B 21 Van B 17 Kars Y 17 Oslo B 7 Helsinki B 6 Stockholm B 6 Londra B 15 Amsterdam Y 14 Brüksel Y 13 Paris B 15 Bonn Y 14 Münih Y 13 Berlin Y 10 Budapeşte B 13 Madrid B 27 Viyana B 11 Belgrad B 11 Sofya Y 17 Roma Y 21 Atina Y 25 Zürih Y 12 Moskova Y 16 Aşkabat PB 25 Astana PB 11 Taşkent PB 18 Bakû PB 21 Bişkek PB 20 Tiflis PB 24 Kahire B 28 Şam B 30 Ülkemizin batı kesim- leriparçalı ve çok bu- lutlu, Marmara Ege Ba- tı Akdeniz, Kars, Ar- dahan, Artvin akşam saatlerinden sonra Bo- lu, Çankırı çevreleri sa- ğanak ve gökgürültülü sağanak, diğer yerler az bulutlu geçecek. Yağışların Marmara ve Kıyı Ege’de kuvvetli ol- ması bekleniyor. / IŞIL ÖZGENTÜRK Yüreği Sıcak Biri: Mehmet Sucu Can kardeşim, ölümünü 46. Antalya Uluslararasõ Altõn Por- takal Film Festivali’nde Akdeniz Üniversitesi öğrencileriyle bir- likte yaptõğõmõz filmi izlerken öğrendim. Birden her şey anlam- sõzlaştõ ve senin her zaman me- rakla bakan gözlerin geldi aklõma, sonra gülüşün, en çok da mesle- ğine olan tutkun. Öğrencilerime seni anlatmak is- tedim. Her şeyin yozlaştõğõ, çõ- karõn ve bencilliğin kol gezdiği bi- zim meslekte, dürüst olmanõn, tarafsõz olmanõn ve insanlara gü- venmenin ne demek olduğunu bilmelerini istedim. Sen her zaman genç insanlardan sevgiyle söz ederdin, gazetecilik okulundaki derslerine uzun uzun nasõl hazõrlandõğõnõ öğrencilerimin de bilmesini istedim. Genç in- sanlara saygõyõ, özveriyi benim- setmek için nasõl çabaladõğõnõ en çok onlarõn bilmesi gerek diye dü- şündüm. Bir Mehmet ağabeyleri vardõ, her zaman dirençli, her zaman neşeli, her zaman sevgi do- lu bir Mehmet ağabeyleri. Sadece bir yirmi gün önceydi, o melun hastalõkla nasõl dövüş- tüğünü anlatmõştõn. En kahra- manca savaşõn buydu. Odanda si- gara içmemize izin verdiğin gün- lerden söz etmiştik, tuhaf bir vic- dan azabõ içindeydim, sen anla- mõştõn, “O kadar da üzülme” de- miştin, “ben de içiyordum”. Şimdi ne olacak? Bu sorunun yanõtõ şimdilik yok. Can kardeşim, Cumhuriyet ai- lesi, yüreği her zaman sõcak bir bi- reyini daha yitirdi. Hepimizin başõ sağ olsun, en çok da seni se- ven okurlarõnõn, öğrencilerinin. Sana yõldõzlar içinde yat demi- yorum, sen zaten õşõğõ hiç eksil- meyecek bir yõldõzdõn, sonsuza kaydõn. Öyle. Hafta sonu ölüm sanki hasada çõkmõş gibi geldi bana, Meh- met’in arkasõndan Halit Refiğ’in ölüm haberi geldi. Burada, An- talya’da bulunan tüm sinemacõlar bir an donup kaldõlar, Antal- ya’nõn yumuşak sõcağõ bile bu donma duygusunu yok edemedi. İçlerinden birileri, hep daha iyi iş- ler yapmak için mücadele etmiş biri, şöhrete, para pula değer ver- meyen biri daha onlarõ bõrakõp git- mişti. Ben bütün ölümlerden habersiz doğan güneşe bakõp düşündüm, Halit Refiğ’in en çok hangi film- lerini severdim diye; “Harem’de Dört Kadın”, “Gurbet Kuşla- rı”, “Aşk-ı Memnu”, “Hanım” kare kare geldi aklõma. Ve dü- şünmeden edemedim, genç in- sanlarõn bu filmlerden haberleri bile yoktu. Daha pek çok filmden de. Popüler kültürün korkunç tahribatõ buradaydõ işte, yanõ ba- şõmõzda. Bir sinema-tek’imiz bi- le yoktu. Rahmetli Onat Kut- lar’õn anõsõna hâlâ bir sinema- tek kuramamõştõk. Güneşin bunlardan hiç haberi yoktu ama sõcaklõğõnda bizleri teselli eden bir şeyler vardõ, gen- cecik insanlar kimileri evlerini ipotek ederek, kimileri imece yöntemiyle çok güzel filmler ya- põyorlardõ. Öyleydi, ulusal ya- rõşmadaki “Başka Dilde Aşk” fil- minden çõkan doğa belgeselcisi Fatih Orbay ve gene belgeselci Hakan Aytekin öyle heyecan- lõydõlar ki, birbirlerinin sözünü ke- sip filmi öyle bir anlatõyorlardõ ki, bu ülkeye yeniden inandõm. En çok da sokak çocukluğunu seçen gencecik sinemacõlara olan inan- cõm kocaman büyüdü. Ve ölüm uzaklaştõ. isilozgenturk gmail.com Reddi hâkim talebi HATİCE TUNCER Birinci Ergenekon davasõnda olduğu gibi İkinci Ergenekon da- vasõna da hâkim, savcõ ve kolluk kuvvetlerinin iftar yemeği dam- gasõnõ vurdu. Ergenekon davala- rõna bakan hâkim ve savcõlarõn İs- tanbul Emniyet Müdürlüğü İs- tihbarat Şubesi’nin verdiği ye- meğe katõldõklarõna ilişkin haber davada dönüm noktasõ oldu. Fo- toğraflardan utanç duyduklarõnõ söyleyen sanõk ve avukatlarõ, hâ- kimlerin tarafsõzlõklarõnõn kal- madõğõnõ, davaya bakan heyete güvenlerini yitirdiklerini vurgu- layarak çekilme ve heyetin reddi isteminde bulundular. Davanõn dünkü duruşmasõnda avukat sõralarõnda bulunan ve in- ternet bağlantõsõ bulunmayan bir bilgisayar ekranõnda Samanyolu Televizyonu’nda yayõmlanan “Ergenekon avukatına soruş- turma” başlõklõ habere ait don- durulmuş bir görüntünün yer al- masõ, skandala yol açtõ. Sanõk ve avukatlar, bilgisayarlara bu gö- rüntülerin kimler tarafõndan ne amaçla yerleştirildiğinin saptan- masõnõ istediler. ‘Propaganda malzemesi’ Heyete başkanlõk eden Hasan Hüseyin Özese, iddianamenin okunmasõ için savcõlara söz ver- diği sõrada tutuklu sanõk Ulusal Kanal Hukuk Müşaviri Emcet Oltaytu talepleri olduğunu söy- ledi. Oltaytu, 16 Eylül tarihli du- ruşmada savcõlõğõn mahkemeye 29 ek delil klasörü gönderdiği- ni anõmsatarak “Yasaya göre dava açıldıktan sonra savcılar delil toplayamaz. İddianame 23 Mart’ta yerel seçimlerden önce kabul edildi. Bu iddia- nameyi, iktidarın savcılarının propaganda malzemesi yapıl- mak amacıyla hazırladığının kanıtı” dedi. ‘Eklerin ekleri’ Duruşmada söz alan gazete- miz Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, davanõn başladõğõ 20 Temmuz 2008’de dosyadaki de- lillere göre savunmalarõ hazõrla- dõklarõnõ belirterek şöyle devam etti: “Ancak gördük ki eklerin ekinde yeni savlar çıkmış. Be- nim aklıma hiç gelemezdi. Ga- zetenin Ankara Bürosu’nun santralını, benim adıma kayıt- lı gibi dinlemişler. Bütün sant- ral telefonlarının bana atfedil- mesini beklemezdim. Bu ka- darına ‘pes’ diyorum. Sorgu sırasında sorduklarında ken- dimden şüphelenmiştim, bu ka- dar görüşme yapmış olabilir miyim diye. Bir kişi ile 300 kez görüşmüşüm. İnanamadım. Sonra baktım ki santral telefo- nundaki tüm görüşmeler bana yazılmış. Şimdilik bu davada ol- mayan, bir kişiyle 16 kez gö- rüşmüşüm.” Mustafa Balbay, savcõlõktan dinleme kararõ alõnmasõndan 10 ay önceki telefon görüşmesinin bile yeni klasörlerde delil olarak yer al- dõğõna ve savcõlõk tarafõndan dos- yaya yeni gönderilen eklere dik- kat çekerek “Eklerin eklerinde delil üretildiğini gördüm. Bu yetmeyince hangi olasılıklar olabilir diye düşünüp onlar ko- nulmuş” diye konuştu. ‘4 aydır ilerleme yok’ 20 Temmuz’da davaya gelir- ken diğer sanõklarla akõllarõnda bir takvim oluşturduklarõnõ ifa- de eden Balbay, “Biz bu mah- kemede tarihleme umudumu- zu yitirdik. 4 aydır bir iddia- name okunmasını beklerken ekin de eki yaratıldı. Bu otoyol kenarında evi olan birinin bü- tün kazalardan sorumlu tu- tulmasına benziyor” dedi. Devlet Güvenlik Mahkemele- ri’nin yerine özel yetkili mahke- meler kurulduğunu anõmsatan Balbay, “Cumhuriyet savcıları- nın yerini hükümet savcılığı mı aldı? DGM’lerin yerine hü- kümet güvenlik mahkemeleri mi aldı” diye sordu. “Geç gelen adalet değildir” di- ye seslenen Balbay, “Siz konuş- malar karşısında sessiz kalı- yorsunuz ama arada tarafsız ol- duğunuzu söyleme gereği du- yuyorsunuz. Biz de bu duygu- ları yitirmek istemiyoruz. Bu- rada dava görülüyormuş gibi yapılıyor ama dava görülmü- yor” şeklinde eleştirilerde bu- lundu. Bu davada, işlerini en iyi şekilde yapan gazetecilerin yar- gõlandõğõnõ söyleyen Balbay, “Ga- zeteciliği en iyi şekilde yapma- ya çalışan bir insan bir gün bi- le burada kalmamalı. Gecikti- rerek adalet gelse bile bu ada- let olamayacak” dedi. ‘Bizim yemeğe gelmediniz’ Tutuklu sanõk Adil Serdar Sa- çan, yõllarca İstanbul Organize Şube Müdürlüğü yaptõğõnõ belir- terek hâkimlerin İstihbarat Şube- si’nin verdiği yemeğe katõlmasõ- na ilişkin olarak şunlarõ şöyledi: “Benim şubemin iftar ye- meklerine geldiniz mi? Baş- savcı Aykut Cengiz Engin dave- timize karşılık ‘Birlikte çalõşõ- yoruz, etik değil’ dedi. O baş- savcının savcıları katıldıkları bu iftar yemeğini etik buluyorlar mı? Beraber yemek yediğiniz adamlar benim hakkımda sah- te tutanak tuttu diye şimdi mahkemenize güvenip nasıl an- latacağım. Onlarla oturup ye- mek yemişsiniz. Gözlerime ina- namadım. Savcıların gizlediği, benim DGM’den soruşturma yapmak için izin aldığım bir ör- gütten bahsediyorum. Bu ör- gütün, Fethullahçı kadronun emniyet içinde yapılandığın- dan bahsediyorum.” ‘Hınçlarını aldılar’ Gözaltõna alõndõğõnda sadece kendisinin nezarete konulduğunu anlatan Saçan, “Paşalar ve di- ğerleri nezarete konulmadı. 25 yıl hizmet verdiğim meslektaş- larım bunun hıncını alarak be- ni nezarete attılar. Çünkü Fet- hullahçılar. Siz de onlarla be- raber yemek yediniz. Sizden nasıl adalet bekleyeceğim. Mah- kemenize güvenim kalmadı. Artık size güvenim yok, çekil- meniz gerekiyor” diye konuştu. Saçan’õn hiçbir hâkimin kendi şubesinin yemeğine gelmediğini ifade etmesi üzerine Başkan Öze- se, “Davet etseydiniz sizin gö- revli olduğunuz zamanlarda da davetinize uyardık” dedi. ‘Hukukun önünü açmak için çekilin’ Tutuklu sanõk gazeteci Tuncay Özkan yar- gõç, savcõ ve polislerin buluştuğu iftar yemeğine göndermede bulunarak şöyle konuştu: “Gelin F-12 koğuşunda bir akşam yemeği yiyelim. Deniz mi istiyorsunuz. Biz mavi patiskalar- dan deniz yapırız size. Gemi mi? Kâğıttan ge- miler yüzdürürüz. Oruç mu diyorsunuz. Şev- val orucu var, muharrem orucu var. Savcılar Tuncay Özkan Alevidir diyor ya. Ben sizi if- tara çağırıyorum. Hukuk istiyoruz. Vicdanı- nızın sesini kaybettiniz. Kılavuzsuz kaldınız. Bu yemeğe Başbakan’ın gönderdiği Adalet Bakanlığı müsteşarı nasıl katılır? Savcı Meh- met Ali Pekgüzel, siz nasıl katıldınız bu yeme- ğe. Başsavcı umrede miydi? Bu dava faşist diktatörlüğün muhaliflerini sindirmek için hazırladığı proje. Neden yargılanıyorum. Bu çılgınlığı burada durdurmak zorundasınız. Beni Danıştay saldırısıyla nasıl suçlarsınız?” Başkan Özese’nin, talebini söylemesi konu- sunda uyarmasõna karşõn konuşmasõnõ sürdüren Özkan, “Demokrasiyi, cumhuriyeti savunmak için, hukukun önünü açmak için güven taze- lemek için davadan çekilin” diye konuştu. Fotoğraf analizi... Tutuklu sanõk yayõncõ Durmuş Ali Özoğlu, iftar yemeğine ilişkin haberin yer aldõğõ 9 Ekim tarihli Cumhuriyet gazetesini göstererek konuş- tu. “Fotoğrafları görünce çok utandım” diyen Özoğlu, fotoğraf analisti olduğunu söyledi. Özoğlu, Başkan Özese’ye hitaben, “Bu fotoğ- rafta Savcı Zekeriya Öz’ün omuzu sizin önü- nüzde. Bu Öz’ün sizi ezdiğini, kumanda etti- ğini gösteriyor. Müdür masanın ortasında. Başkan Şengün yetim gibi masasın en kena- rında oturmuş” şeklinde fotoğraf analizi yaptõ. Abdullah Öcalan’õ Türkiye’ye getiren heyet- te bulunan tutuklu sanõk emekli Albay Atilla Uğur, Öcalan yargõlanõrken mahkeme heyetinin çayõnõ bile içmediklerini anlattõ. Atilla Uğur, “Cumhuriyet’teki o fotoğrafları görünce bey- nimden vurulmuşa döndüm” diye konuştu. Tuncay Özkan, Adil Serdar Saçan ve Birol Başaran’õn avukatõ Celal Ülgen ise “Yemekte örgütlü bir birliktelik yaşanmıştır. Bu yargıç- lara sanıklar tarafından yeniden tarafsızlık nitelemesi yapılması olanaksız hale gelmiştir” diye konuştu. Ülgen heyet çekilmezse reddi hâ- kim talebinde bulunacağõnõ söyledi. Savcõ Pekgüzel, iftar yemeğine ilişkin yap- tõğõ açõklamada “Aynı veya yan yana oda- larda çalışan, aynı yerde yemek yiyip yan servisleri kullanan savcı ve hâkimlerin bir- birini etkilemek için bir yemekte buluşma- larına gerek yoktur. Hâkim ve savcılar kolluk istihbarat görevlileriyle, yaptıkları görevleri nedeniyle muhataptır” dedi. ‘Biz rahatsızız, yargıçlar değil’ CHP milletvekilleri Şahin Mengü, İsa Gök, Malik Ejder Özdemir, Bülent Baratalı, Halil Ünlütepe, Ali İhsan Köktürk, Ali Rıza Öz- türk, Atilla Emek, Rahmi Güner, Ahmet Er- sin, Turgut Dibek ve yedek disiplin kurul üye- si İbrahim Yılmaz’dan oluşan 12 kişilik heyet duruşmayõ gözlemci olarak izledi. Avukat bilgisayarõnda Samanyolu TV’nin ha- ber görüntüsü olayõ üzerine tutunak hazõrlayan CHP heyeti, bilgisayarda internet bağlantõsõ bu- lunmadõğõnõn altõnõ çizdi. Ekranda duvar kâğõdõ- nõn 5 Ekim tarihinde oluşturulduğunu saptadõ. CHP’li milletvekilleri adõna açõklama yapan Şahin Mengü, Ergenekon davasõna ve soruştur- masõna bakan hâkim ve savcõlarõn soruşturmayõ yürüten emniyet görevlileriyle yemek yemesi- nin vicdanlarõnõ rahatsõz ettiğini söyledi. Men- gü, “Haber bizi çok rahatsız etti. Bu yemeğe katılan yargıçlar ise rahatsız olmuyor” dedi. Mengü şunlarõ söyledi: “Bugün Ergenekon davası diye nitelendirilen davada Türk yar- gısı adına içimizi sızlatan olaylara tanık ol- duk. Polislerle birlikte bir iftar yemeğine ka- tılmış olmaları yargıya olan inancı yok etti. Tüm sanıklar da mahkemeye güvenlerinin kalmadığını belirterek Türk adaletinin önü- nün açılması için heyetin çekilmesini istedi- ler. Dünyanın hiçbir yerinde hâkim ve savcı- lar soruşturmayı yürüten polislerle bir arada olmaz. Eğer bu emniyetin bir yemeği olsaydı. Emniyet müdürü orada olurdu. Başsavcı orada olurdu. Demek ki bu özel bir yemek, bu etik değil. İçeride bulunanların tek bir özelliği var. Bunlar ulusalcı, Kemalist, laik- tir. Bu dava bu yüzden siyasi bir davadır.” Şiddet yine çocukları vurdu DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) - PKK lideri Abdullah Öcalan’õn Suriye’den çõkarõlma- sõnõn yõldönümü nedeniyle Doğu ve Güneydoğu bölgesinde geçen günlerde yaşanan şiddet olaylarõ yine çocuklarõ vurdu. Şõrnak’õn Cizre ilçesinde po- lisin attõğõ gaz bombasõ, balkonda annesinin kuca- ğõnda süt emen 18 aylõk bebeğe isabet etti. Bebe- ğin kafatasõ çatladõ. Hakkâri’nin Yüksekova ilçe- sinde ise bir çocuk polis kurşunuyla yaralandõ. Cizre’de evinin balkonunda annesinin kucağõn- da meme emen bir buçuk yaşõndaki Mehmet Oy- tun’un kafasõna polis tarafõndan atõlan gaz bomba- sõnõn kapsülü düştü. Kafatasõ çatlayan minik be- bek Diyarbakõr Devlet Hastanesi’nde ameliyat edildikten sonra yoğun bakõmda tedavi altõna alõn- dõ. Baba Turan Uytun, “Ben içeride uzanıyor- dum. Eşim de dışarıda çocuğu emziriyordu. Bir bomba atıldıktan sonra eşimden içeri gir- mesini istedim. Evin içini duman kaplamıştı. Bu sırada ikinci bomba atıldı. Oğlumun kulağı- nın arka tarafına isabet etmiş” diye konuştu. BİRİ BEBEK İKİ YARALI 2. Ergenekon Davasõ’nda da yargõç, savcõ ve polislerin buluştuğu yemek tartõşõldõ. Sanõk ve avukatlarõ mahkeme heyetine güvenlerini yitirdiklerini vurguladõ Çelebi taburcu ediliyor Uğradığı silahlı saldırı ne- deniyle bir haftadır hasta- nede tedavi gören DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, bugün sabah saat- lerinde taburcu edilecek. Silahlı saldırıya ilişkin ola- rak Florence Nightingale Hastanesi Konferans Salo- nu’nda basın toplantısı dü- zenleyecek olan Çelebi, si- lahlı saldırıya ve saldırının ardından medyada yer alan haberlere ilişkin basın açıklaması yapacak. 5 Ekim Pazartesi günü DİSK’in Genel Merke- zi’ndeki makam odasında Rıza Tunçbilek adlı saldır- gan tarafından kurşunla- nan Çelebi’nin sol bacağı- na platin takılmıştı. SANIK TUNCAY ÖZKAN CHP’LİLER DURUŞMAYI İZLEDİ GÜRBÜZ ÇAPAN: BİZİ REHİN TUTUYORLAR Mahkeme heyeti tahliye ve diğer tüm taleplerle ilgili ola- rak reddi hâkim konusunun sonuçlanmasõnõn ardõndan karar verilmesine hüküm getirildiğini açõkladõ. Duruşmanõn 26 Ekim tarihine ertelenmesi üzerine sanõklar büyük tepki gös- terdi. Esenyurt Belediye Başkanõ Gürbüz Çapan, kürsüye doğru yürüyerek “Sizin insanlığınız yok mu?” diye bağõrdõ. CHP milletvekillerine dönen Çapan, “Bizi burada rehin tu- tuyorlar. Çıkın bağırın, konuşun hepiniz” diye bağõrdõ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle