18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 13 EKİM 2009 SALI 16 KÜLTÜR AYNA ADNAN BİNYAZAR Kurtuluş Savaşımızın Belleğidir O Söz! ABD ya da AB’den Türkiye’nin haritadaki yerini bil- diğinden kuşku duyulan birçok uzman, iç sorunla- rımıza burnunu sokarken, büyüklenme duygusun- dan aldığı cesaretle, ardında tartışılacak bin bir so- run bırakarak, içinin zehrini boşaltıp gidiyor. Oysa erdemin ölçüsü ağızdan çıkan sözdür. Öy- leleri var ki, kulağına bir şeyler fısıldanmasın, ayak- üstü, ülkemizin geleceğine yönelik çözümler üret- meye kalkıyor. Bu tür saksağan akıllı kişilerin, bizde hiç düşünen yokmuş gibi bir havaya girmeleri, insanın kanına do- kunuyor. Batılı bir düşünür, Pascal versin onlara yanıtı: “Akıl veren çoktur, akıl yoktur!” Ağızdan çıkmadan aklın süzgecinden geçirilme- yen sözün düşünce değeri yoktur. Avrupa Konse- yi İnsan Hakları Komiseri de olsa, bir ülkenin kök- leşmiş değerlerini kavrayamamış biri ise, onun söy- lediklerinde düşünselliğin izine bile rastlanamaz. Atatürk’ün, “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözüne, ülkemizin erdemli kişileri, bunun, Türk yurdunda ya- şayıp kendini Türk saymanın ulusal bir inanç anla- mı taşıdığı yorumunu yapmışlardır. Bu sözün özünde, on binlerce şehidin kanı uğru- na kazanılmış Kurtuluş Savaşımız yatıyor. Bu savaş, Türkiye Cumhuriyeti’nin var oluş tarihidir. Dışarıdaki adam, varlığımızda barındırdığımız “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünün, belleğimizin ana- yasasının kutsal değerlerden biri olduğunu nerden bilsin! Bilmediğini bilmek, erdem gerektirir. Bir Kürt milletvekili, “İstanbul Türkiye’nin en bü- yük Kürt ilidir” diyor; ardından da ekliyor: “Önü- müzdeki dönem bu potansiyeli açığa çıkaracağız.” Demokrasinin gereğidir; Türk ya da Kürt, emeğiyle var ettiği ülkesini özgür ve bağımsız kılma yolunda savaşım veren her kesimden halk, “potansiyelini açı- ğa çıkarmak” bir yana, yalnız başına iktidara bile ge- lebilir. Yeter ki, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü gözü gi- bi korusun... Kurtuluş Savaşı’nı “Ya bağımsızlık, ya ölüm!” di- yerek başlatan Mustafa Kemal, İngiliz korumacılı- ğıyla Amerikan mandasını dayatmaya çalışan ya- bancıların hiçbirini yanına yaklaştırmamıştır. İngilizler, Türklerin Rum köylerine saldırdıklarını öne sürerek “Siz önleyemeyecekseniz bize bırakın!..” di- ye Osmanlı hükümetine nota bile vermişlerdi... Anadolu’ya gönderilen Mustafa Kemal’in görevi İngilizlerin yakınmasını gidermek olacaktı. Oysa İn- gilizler fırsat kollayıp işgali haklı çıkarmanın yolları- nı arıyorlardı. “Açılımlar” gündemden düşmüyor. Açılım, açılım diye, anayasanın ilk üç maddesinin değiştirilmesi bi- le dile getirilir oldu. Bunun, yabancıların gizli amaç- larının bir yansıması olduğu açıktır. AKİH Komiseri’nin, “Ne mutlu Türk’üm diyene” sö- zünü ayrımcılık sayarken, cesareti, kulağına bir şeyler fısıldayanlardan aldığı da kesin. Parlamenter işleyiş sözün millette olduğunu ön- görüyorsa, konuşması gereken, milletin temsilcile- ridir. Üniversitelerimiz, nice düşünür, hukukçu, sa- natçı, toplumbilimci yetiştirdi; söz onlara düşer; üç beş günlüğüne gelip Türkiye’ye düzen vermeye kal- kanlara değil! Onların ağzına bakan komedyenler bir süre daha politika sahnesinde görünecekler. Işıklar söndü mü, sahnede gölgelerini arayacakları günler uzak de- ğildir. Onlar gölge arayadursunlar, akıl danıştıkları, kol- tuklarında purolarını tüttürecekler... [email protected] [email protected] Y üzü aşkõn sanatçõ ve teknik elemanõn eme- ğiyle oluşturulan ‘Kerbela’, 1 Ekim’de Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi’nde seyirciyle buluştu. Ankara’nõn bu yeni sahnesinin içerdiği tiyatro teknolojisinden de yararlanan, ti- yatro döneminin açõlõşõna yakõşõr bir üstün-yapõm kotarõlmõştõ. Artõlarõ ve eksileriyle... Ali Berktay, ‘Kerbela’ oyununda, İslam dün- yasõndaki tek dramatik tür sayõlan ‘taziye’ gele- neği çerçevesi içinde, Ali ve oğullarõ Hasan ile Hüseyin ekseninde oluşmuş söylensel-tarihsel öy- küyü dile getiriyor. Bunu yaparken, Shakespea- re’in ‘tarihsel oyun’larõnõ çağrõştõran bir biçem kullanmõş: Onlarca karakterin sahneden gelip geçtiği ve uzun bir süreçte olan bitenin, birbiri ar- dõndan gelen pek çok tabloda anlatõldõğõ ve can- landõrõldõğõ, ‘tirad’lardan ‘ikili konuşma’lara, ‘iç ses’lerin anlatõmõndan ‘apar’ (aside) kullanõmõna ulaşan ‘sözel’ tekniklerle duygu ve düşüncelerin dile geldiği bir akõş içinde yerleştirmiş öyküyü. Ha- reket düzenini ise saray sahnelerinden, halkõn görüşünü dile getiren sahnele- re, ‘iç çatışma’ anlarõnõ gösteren sah- nelerden aşk ve savaş sahnelerine uza- nan bir çizgide, tõpkõ Shakespeare gi- bi, yer ve zaman birliğine kafa tutan bir çeşitliliğe yaslamõş. Ne ki Berktay, Shakespeare’in ta- rihsel oyunlarõnõn boyutlarõnõ aşan ör- gelere de yer vermiş. Oyunun öyküsü- nün denetlenmesi ve ‘ağıtsal’ tonunun baştan sona dengelenmesi için çok bo- yutlu (kadõnlardan ve erkeklerden olu- şan) kalabalõk bir ‘koro’ kullanõmõna gitmiş. Diyardan diyara uçan ‘turnalar’õn sesine de yer vermiş oyunda. Dahasõ, oyun metnini halk türküleriyle bezemiş. Berktay’õn böylece Ortado- ğu ve Anadolu kültürüne de yasladõğõ oyun, halk- larõnõn kanõ boş yere dökülmesin diye çõrpõnan ön- derlerin ‘barışçıl’ bakõş açõsõ ile ‘bireysel erk’ uğ- runa rahatça kan dökebilenler arasõndaki çatõşma- ya odaklanmõş: Barõşçõl bir varoluş uğruna ölen- lere adanmõş bir ‘taziye’ töreni oluşmuş... ‘Söz’e dayalõ sahneleri gerektiğinden de uzun, kullanõlan malzemenin yoğunluğu nedeniyle, seyircinin tiyatro izleme gücünü zorlayan bir oyun çõkmõş ortaya. Ancak, ‘Kerbela’ tam da Ayşe Emel Mesci’nin sahneye koymayõ sevdiği tür oyunlardan. ‘Söz’ün görüntüyle ve müzikle, ‘solo’ anlatõmlarõn ‘koro’ ile, mü- ziğin şarkõ ve dans ile buluş- turulabildiği, ‘yeni bir sahne dili’ ve ‘sahne şiiri’ oluştu- rulmasõna olanak tanõyan bir metin kõsacasõ. Bu nedenle, Mesci, oyunun ‘sözel’ bö- lümlerini yeterince kõsaltmak yerine, metnin her aşamasõnõ görsellik ve işitsellikle bezeyen, böylece sahnedeki serüveni daha da ‘uzun’ kõlõnmõş bir çalõşma yapmõş. Mesci, oyunun akõşõnõ, anlatõcõ-yorumlayõcõ- ağõt yakõcõ işlevlerini sõrtlayan ‘koro’nun ‘denet- leyici’ işlevini ön düzeye alarak belirlemiş. Siyah giyimli sanatçõlarõn ‘söz’ü ‘müzik’le buluşturan görsel-işitsel devinimini incelikli bir koreografiye yaslamõş. Oyunun pek çok boyutunda etkin olan koreografinin temelinde besteci (orkestrayõ da yöneten) Tahsin İncirci’nin çalõşmaya ‘opera’ ta- dõ katan müziği yer alõyor. İncirci, oyunun söylensel boyutunu ve Ortadoğu coğrafyasõnda ve kültüründe oluşmuş örgeleri Batõ müziği ile buluşturan bir bi- leşim yapmõş. Sahne üstünde yer alan ‘iç orkes- tra’ ise türküleri bağlama eşliğinde seslendirirken tablolarõn yorumu perküsyon aracõlõğõyla da des- tekleniyor. Bunca ‘ses’ zenginliğine, Ortadoğu top- raklarõndaki duyarlõğõn ezgisini yüreklere taşõyan, inanõlmaz güzellikteki ‘kadın sesi’ (Arzu Kurbani) ekleniyor. Koronun ve orkestra müziğinin denetlediği bir sahne ortamõnda yer alan olaylar anlatma ya da can- landõrma yoluyla aktarõlõrken, fon perdesini usta- lõkla kullanan Mesci, birbirini izleyen tablolarõn at- mosferini farklõ renklerle kotarõyor: Doğa sahne- leri mavi, kan dökme sahneleri kõrmõzõ, çöl ay- dõnlõğõ turuncu, ölüm/gece siyah, yas mor... Yakup Çartık’õn õşõk düzeni neredeyse kusursuz. Murat Gülmez’in çevre tasarõmõ, dairesel oyun alanõ, tac- nüma ve küçük dekor parçalarõnõn da kullanõmõy- la çok çeşitli uzamlarõ -seyirci fark etmeden- sah- neye getirme ustalõğõnõn ürünü. Mesci de ön düz- lemdeki sahnenin canlandõrõlmasõ sürerken, uzak- tan gelen askerleri ufuk çizgisinde gösterdiği ha- reketli sahnelerle bir başka görsel ustalõk yakalõ- yor. Hale Eren’in giysileri sahnede yer alan gör- selliğin önemli bir parçasõnõ oluştuyor. Ne ki, yer yer (kafalarõna mumlar yapõştõrõlmõş siyahlõ koro- da, asker giysileri içinde epeyce ufak tefek kalan- Fatma’nõn sevdalõsõ- Kasõm’da görüldüğü gibi) gö- ze batan uygulamalar da içeriyor. Oyunun başrolünü yüklenen ‘korobaşı’ Rengin Samurçay, sanat yaşamõnda önemli bir aşamaya geldiğini gösteriyor. Seyircinin algõlamasõnõ Sa- murçay’õn öykü boyunca sesi ve duruşuyla yaptõ- ğõ yol göstericilik yönlendiriyor. Adlarõ tek tek anõ- lamayacak denli kalabalõk olan oyuncu kadrosu- nun da -Hüseyin’i oynayan Erdinç Gülener’den ‘asker’ rollerinin en küçüğünü üstlenmiş sanatçõ- ya dek- taşõdõğõ göreve cömertçe emek harcadõğõ görülüyor. Mesci’nin, ‘olumsuz’ kişilerin yer aldõğõ sahneleri -genellikle ‘toplumsal yergi’ye yönelen gülünçlemeli oyunlarda yapõldõğõ biçimde- ‘gül- dürü’ olarak yorumlayõşõ ise oyunun tonuna ve amacõna uymadõğõ gibi, (rakkaseler, cambazlõk, bir karakterin sahnenin tepeye yakõn bir noktasõnda be- lirivermesi, vb. ile örneklenebilecek) başka ‘gül- dürücü gösteriler’in eklenmesiyle, hem yapõm uza- yõp gidiyor, hem de oyunun anlatõm ekseni yanlõş yöne kayõyor. İlk bölümde Ali’nin ölüm töreninde kullanõlan çarpõcõ õşõk oyunlarõnõn bir daha sahneye getiril- meyişi ise şaşõrtõcõ. Keşke Hüseyin’e ve yakõnla- rõna Fõrat kõyõsõnda gelen ölüm de -çocuk kurban- lar sahnede sergileneceğine- bu tür bir görsel so- yutlamayla dile getirilseydi... Güçlü yanlarõ da zayõflõklarõ da, sahne olayõna bir yandan ‘usta işi’, öte yandan da ‘gereksizce süs- lemeci’ göstergelerin yüklenmesiyle oluşan, göz ardõ edilemeyecek düzeyde özenli, izlenmesi ge- rekli bir üstün-yapõm var karşõmõzda... Ankara Devlet Tiyatrosu, tiyatro dönemini ‘Kerbela’nõn prömiyeri ile açtõ Fõratkõyõsõndaölümesusamak ÖZLEM ALTUNOK A çõlõş gecesi ve kortejin ardõndan 60’lõ yõl- lardan bugüne uzanan Altõn Portakal, ön- ceki gün iki genç yönetmenin filmleri- nin galasõna ev sahipliği yaptõ. Öte yandan yine önceki akşam 9 yõl aradan sonra festivalle ‘kır- gınlığını sona erdiren’ Kadir İnanır’a ve Ame- rikalõ oyuncu Theresa Russell’a yaşam boyu onur ödülünün de verildiği bir gece düzenlendi. Ayrõ- ca 40. sanat yõlõnõn bir sergiyle kutlandõğõ Kadir İnanõr, dün basõn toplantõsõyla medyayla da buluştu. Ulusal jüri de dün festival yöneticisi Vecdi Sayar eşliğinde basõnla buluşanlardandõ. Ritmi günden güne yükselen Portakal’da dün iki genç yönetmenin filmleri; ‘Başka Dilde Bir Aşk’ ve ‘Bornova Bornova’ izleyiciyle buluştu. İlksen Başarır’õn yönettiği ilk filmler kategori- sindeki ‘Başka Dilde Bir Aşk’õn ekibinin mottosu ‘ötekileştirilen her şeye karşı durmak’. Bir yan- dan işitme engelli bir adamla çağrõ merkezinde ça- lõşan bir kadõnõn aşk hikâyesini anlatan film, bir yandan da iletişimsizliği, bugünün acõmasõz iş- koşullarõnõ, örgütlenmeyi, dayanõşmayõ; özetle, bir karşõ duruşu ele alõyor. Günün diğer yarõşma filmi ‘Bornova Bornova’ ise içeriğiyle daha sert ve oyuncuya odaklanan bir film. 12 Eylül darbesinin başaktörü Kenan Ev- ren’den bir alõntõyla başlayan film için, yönetmeni İnan Temelkuran “Bu ülkede herkes çok erkek ve bu bozulmanın temelinde de 12 Eylül var” diyor. Ağzõ bol küfür yapan, tekinsiz ve lümpen üç karakteri canlandõran Öner Erkan, Kadir Çer- mik, Erkan Bektaş ve onlardan geri kalmayan ka- dõn oyuncu Damla Sönmez, iyi ve doğal oyun- culuklarõyla göz dolduruyor. Yaşam Boyu Onur Ödülü’nü Antalya Büyük- şehir Belediye Başkanõ Mustafa Akaydın’õn elinden alan İnanõr ise yeni yönetimle birlikte böy- lece 9 yõl önce değer görüldüğü ödülü alarak fes- tivale olan kõrgõnlõğõnõ sonlandõrmõş oldu. İnanõr, basõn toplantõsõnda, hem festivalin değerine vur- gu yaptõ hem de Halit Refiğ’in kaybõnõn önemi- ni ‘Karılar Koğuşu’ filmindeki çalõşmalarõnõ ana- rak dile getirdi. Kemal Tahir’in bu tamamõ ha- pishanede geçen eserinde yaşadõklarõ zorlu ma- ceraya değinerek 12 Eylül’e, Kürt açõlõmõna uza- nan sohbette İnanõr, “Zamanında 12 Eylül, Kürt meselesi, Doğu’daki sorunlar, dertler üze- rine yaptığımız filmler sansürlenerek, yasak- lanarak halkla buluşturulmadı, bugün bu ül- kede yaşayan bütün dillerin sinemasının burada yarışabilir olması büyük zenginlik” dedi. Antalya Altõn Portakal Film Festivali’nin ritmi günden güne yükseliyor Bob James İstanbul’da Kültür Servisi - Grammy Ödüllü caz piyanisti Bob James ve grubu İstanbullu müzikseverlerle buluşuyor. Bu akşam ve yarõn akşam saat 21.30’da Ortaköy’deki “JC’s - İstanbul Jazz Center”da konser verecek olan James’e, David McMurray saksofonda, Damon Warmack basgitarda, Ken Scott da bateride eşlik edecek. Bob James Quartet konserlerinin biletleri, “JC’s - İstanbul Jazz Center” ve www.istanbuljazz.com adreslerinden temin edilebilecek. İstanbul Jazz Center, 22-23 Ekim tarihlerinde de Spyro Gyro’yu ağõrlayacak. Eski sinema kalmadı ANKARA (A.A) - Dünyaca ünlü yönetmen Francis Ford Copolla Beyrut Film Festivalinin açõlõşõnda verdiği demeçte, “Sinema halkõn ilgisini kaybediyor. Artõk insanlarõ kendisine çekebilmek için mücadele etmesi gereken çok fazla alternatif var, sektör yeniden şekillendiriliyor” diye konuştu. “Büyük film şirketlerinin bazõlarõ iflas edecek, diğerleri de ‘Harry Potter’ tarzõ filmler yaparak devam edecek” diyen Copolla, “Sanõrõm sinema, giderek canlõ performansa dönüşerek varlõğõnõ sürdürecek.” sözleriyle dile getirdi. Copolla, ünlü bir yönetmen olmasõna rağmen zaman zaman sponsor bulmakta zorlandõğõnõ ve yeni filmi “Tetro”yu California’daki bağõnõn geliriyle çektiğini söyledi. Türkiye’ye afiş ödülü Kültür Servisi - Kazakistan’õn başkenti Astana’da geçen hafta gerçekleşen Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün düzenlediği, dünya çapõndaki ülke tanõtõmõ kampanyalarõnõn yarõştõğõ organizasyonda Türkiye, Kapadokya görüntüsünün yer aldõğõ afişle Avrupa afişleri kategorisinde birincilik ödülü aldõ. Grafik tasarõmcõ Emrah Yücel’in hazõrladõğõ bu kampanya 2009 yõlõnda Rusya ve Ukrayna pazarõnda yapõlan tanõtõm uygulamalarõnõ içeriyor. Kültür Servisi - Aydõn Do- ğan Vakfõ tarafõndan düzenle- nen serbest konulu ‘26. Aydın Doğan Uluslararası Karika- tür Yarışması’nda birincilik ödülünü İtalyan sanatçõ Ales- sandro Gatto, Kültür ve Tu- rizm Bakanlõğõ İstanbul İl Mü- dürü Ahmet Bilgili ve Aydõn Doğan’õn elinden aldõ. Gatto aynõ zamanda diğer yapõtõyla da Başarõ Ödülü’ne değer gö- rüldü. İkincilik ödülü ülkemiz- den, geçen yõl da aynõ ödüle değer görülen Kürşat Za- man’a, yarõşmanõn üçüncülük ödülü ise Lüksemburg’dan Pol Leurs’a ve Romanya’dan Ce- tin Cerchez-Abdula ile Rusya Federasyonu’ndan Yuriy Ko- sobukin’e verildi. 85 ülkeden 1116 sanatçõnõn 3127 karikatür ile katõldõğõ ya- rõşmanõn Türk ve dünya karika- türistlerini bir araya getiren ödül töreni dün Hilton Otel’de yapõldõ. Mini bir konserle baş- layan gecenin sunuculuğunu Korhan Abay yaptõ. Törende konuşan Aydõn Doğan Vakfõ Yürütme Kurulu Başkanõ Can- dan Fetvacı, “Farklılıkları- mıza hoşgörü ile yaklaşıp, ço- ğulcu bir bakış açısı ile bir- likte var olmayı başarmak, karikatüre gülebilme eğitimi ile başlıyor” dedi. Başarõ Ödülü alan sanatçõlar ise şöyle: Mohammad Amin Aghaei (İran), Angel Boligan Corbo (Küba), Horacio Car- do (Arjantin), Arif Sutristanto (Endonezya), Uya Katz (İsra- il), Nikolay Ephremov (Rusya Fed.), L’ubomir Kotrha (Slo- vakya), Ross Thomson (İngil- tere), Alessandro Gatto (İtal- ya), Didie Sri VVidiyanto (Endonezya). Ayşe Emel Mesci’nin rejisi ve koreografisi ile sahneye getirilen, Ali Berktay’õn ‘Kerbela’sõ, Ortadoğu tarihinin özel bir aşamasõnda, insanlar için barõşçõl bir varoluşun sözcülüğünü yapõyor. Kadirİnanõr‘Portakal’labarõştõ CEREN ÇIPLAK K ültür ve Turizm Bakanlõğõ, ya- bancõlarõn yönettiği kazõlara 2010’dan başlayarak Türk eşbaşkan zorunluluğu getirmeye ha- zõrlanõyor. Genelgeye göre, ayrõca yabancõ kazõ heyetlerinin içinde Türk öğrenci de çalõştõrõlacak. Bazõ Türk ar- keologlar öngörülen eşbaşkanlõk sis- temine tepkili. Yabancõ arkeologlar ise, yeni sisteme tepki göstermekle bir- likte, görüş bildirmekten çekiniyorlar. Uygulamanõn yasal zorunluluk haline gel- mesinin bilimi köstekleyeceğini, Türk ar- keolojisinde büyük yara açacağõnõ ve bu yaranõn düzeltilmesi zor bir yara olacağõnõ söyleyen Ar- keolog Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, “Burada Türk arkeolojisini küçültücü bir durum var; çünkü bilimsel işbirliği sürekli yaptığımız bir şey. Bilimde yerli yabancı fark etmez ancak bunun gönüllü ve anlaşan insanlar arasın- da olması gerekiyor” dedi. Bu sis- temin uygulandõğõ ülkelerde şan- taja dayalõ bir pazar oluştuğunu vurgulayan Özdoğan, “Zorun- lu eşbaşkanlığa ancak bilimsel düzeyi çok düşük, kendi ken- dine kimseyle işbirliği yapa- mayacak kadar bilgi eksikli- ği olan insanlar girer ve bu da bir pazar açar; niteliksiz in- sanlar ön plana çıkar ve kalite düşer. Biz Türk arkeologların tepkisi, yabancı arkeologlara göre daha fazla olmalı. Bu kanunun ge- tirdiği zorunluluk, zorla evlendirilmek gi- bi bir şey” görüşünü savundu. Allianoi Kazõsõ Bilimsel Heyet Başkanõ Yard. Doç. Dr. Ahmet Yaraş, ülkemizde son yõllarda çok sayõda bilimsel kazõnõn yapõlmasõnõn son derece an- lamlõ olduğunu belirterek “Bu kazılara öğrenci- lerimizin katılması bilgi ve deneyimlerini art- tırmaları da oldukça olumlu. Ancak çoğu uzun yıllardan bu yana kurumsal bir kimlik kazan- mış olan yabancı kazılara Türk eşbaşkanlarını zorunlu tutmak, bir o kadar anlamsız ve komik. Örneğin onlarca, hatta yüzlerce yıldır devam eden bazı kazılar vardır ki, kazı başkanı mes- lektaşımız, artık o ören yeri ile bütünleşmiştir. Bu kazılara eşbaşkanlığı zorunlu tutmak üzü- cüdür. Bu yönetmeliği bazı meslektaşlarımızın önermesi ise son derece düşündürücüdür. Bu zo- runluluk yerine mevcut kriterler takip edilse, çok daha sağlıklı olur” şeklinde konuştu. İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalõ Başkanõ Prof. Dr. Sevil Gülçur ise geliş- miş ülkelerde arkeolojik kazõ yapõlmak isten- diğinde herhangi bir kõsõtlama getirilmediğini belirterek, “Gelişmiş ülkelerde uygulama sadece bilgi paylaşımından yanadır. Bu uy- gulama gerçekleşirse, tehdide dönüşür. Biz kazı komiserine de karşıyız” dedi. Arkeologlar Türk eşbaşkanzorunluluğuna tepki gösterdiler Genelgeye göre, ayrõca yabancõ kazõ heyetlerinin içinde Türk öğrenci de çalõştõrõlacak. ‘Zorlaevlendirilmekgibi’ Marx ‘New York’taydı NEW YORK (AA) - Tiyatro sanatçõsõ Genco Erkal, “Marx Soho’da” adlõ tek kişilik oyu- nuyla New York’ta seyirci karşõsõna çõktõ. Daha önce “İnsanlarõm”, “Can” ve “Nâ- zõm Hikmet’in 100. doğum yõlõ kutlamasõ” için New York’a gelen Genco Erkal, bu kez de Amerikalõ yazar Ho- ward Zinn’in kaleme aldõğõ oyunu güncelleştirerek sahne- ledi. New York’ta yaşayan Türklerin yoğun ilgi gösterdi- ği oyunun sonunda sanatçõ uzun süre ayakta alkõşlandõ. BBDSO’ya yeni salon Kültür Servisi - Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrasõ’nõn (BBDSO) 2009 - 2010 mevsi- minin açõlõş konserine katõlan Büyükşehir Belediye Başkanõ Recep Altepe, BBDSO’nun altõ ay sonra tamamlanacak olan Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde sanat çalõşmalarõna devam edeceği- ni belirtti. Belediye Başkanõ Altepe, sahne sanatlarõnõn ya- põlabileceği Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nin 6 ay sonra tamamlanacağõnõ vurguladõ. Kadir İnanır’a ve Amerikalı oyuncu Theresa Russell’a yaşam boyu onur ödülünün de verildiği bir gece düzenlendi. Karikatür ödülleri verildi Aydõn Doğan Vakfõ Yarışmanın birincisi İtalyan sanatçı Alessandro Gatto’nun ödülünü, Kültür Bakanlığı İs- tanbul İl Müdürü Ahmet Bil- gili ve Aydın Doğan verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle