Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 13 EKİM 2009 SALI
6 HABERLER
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
Kar ve yağmur, Fırat’ın azgın sularını da-
ha da dondurucu hale getirmişti... Havada
dram saklayan gri bulutlar vardı... Birecik
Köprüsü’nden geçen tankerlerin eksoz
dumanları nehrin üzerindeki sis perdesine
karışıyordu... Kalenin yüksek tepelerinde-
ki beyaz topraklardan beslenen kelaynak
kuşları ise nehir üzerinde soylarını yürüte-
cek arkadaşlar bakıyordu!.. Oysa aşağılar-
da; uğruna acı türküler yakılan bir nehrin ya-
nı başında, boynunu suya indirmiş bir fidan,
kucağında bahtsız yaşamının üç meyvesiyle
birlikte mezarını arıyordu!..
Urfa’nın Birecik ilçesinde yaşayan taksici
Mustafa Çakır, akrabası olan eşi Cemile Ay-
han’a 7 yıllık evliliklerinin her gününde şiddet
uygulamıştı. Cemile bir hafta önce de dayak
yemiş, gözündeki morluklar ve kaburgasın-
daki üç kırıkla babasının Gaziantep’teki evi-
ne sığınmıştı. Ancak, “Ayıptır, çocuklarına acı,
yıkma yuvanı” şeklindeki ısrarlı uyarılar üze-
rine evine dönmeye razı olmuştu.
Tarih 13 Mart 1993...
Cemile üç çocuğuyla birlikte bir otobüse bi-
nip Birecik’e geldi. Sarayköy yakınlarında, Fı-
rat kıyısında yürümeye başladı. Yüzünde
kahredici bir üzüntü, gözlerinde umudu ara-
yan, çaresizliğe hapsolmuş bakışlar vardı...
Yanında, yaşam nedir henüz bilmeyen, ge-
lecek nedir henüz çözemeyen üç bebe... Ta-
cettin, Fevzettin, Rakibe...
Onları sık sık Fırat kıyısında pikniğe götü-
rüyordu... Oysa piknik havası yoktu o gün...
Havada; nehirler dibinde küçük mezarlar
kazmaya odaklanmış kahredici pusular var-
dı!..
Çocuklardan biri kucağında, diğerleri ya-
nında yürüyordu... Düşünceliydi... Bu adam-
dan niye boşanmıyordu?.. Aklına töreler ge-
liyordu, bir kadının kocasından boşanması
ayıp karşılanıyordu!.. İntihar etmeyi düşündü.
Kendini asmalı ya da zehir mi içmeliydi?..
Hiçbiri çare değildi... Köklü
bir çözüm gerekiyordu! Gözü
arkada kalmamalıydı!..
Fırat kıyısında, ayağında nay-
lon terliklerle çamurlara bata çı-
ka ilerledi... Soyları tükenmeye
yüz tutmuş kelaynaklar konu-
şabilselerdi belki... Bağıracak-
lardı, “yapmaaaa” diye!.. Oysa
ölüm bir kuşun gagasına sığı-
nacak kadar küçük değildi!..
Kara gözlerindeki bebeksi
bakışıyla 6 yaşındaki Tacettin... Ölümün tu-
valine dönüşmüş bir ananın yüzünde mutlu-
luğu arayan 4 yaşındaki Rakibe?.. Ve anne-
sinin omuzlarında suya düşmüş bir gül yap-
rağını andıran 2 yaşındaki Fevzettin...
Meraklı, şaşkın, ürkekti hepsi... Hani badem
açmış bir ilkbahar ağacının dallarında küçük
yapraklar olur ya... Ya da başlarını henüz çat-
lamış bir yumurtadan şaşkınlıkla çıkaran civ-
civler... Onlar, ölüm ve yaşam arasındaki çiz-
giden ne kadar bihaberse, üç yavru da son-
suzluğun beşiğinde öyle sallanıyordu işte!..
Cemile Fırat’ın kıyısında fazla beklemedi...
Fevzettin omuzlarında çevreye gülücükler da-
ğıtırken sağ eliyle Tacettin’i, sol eliyle de Ra-
kibe’nin küçük parmaklarını avuçladı... O
titreyerek ve ağlayarak suyun içinde ilerler-
ken çocuklar halen bunun bir oyun olduğu-
nu sanıyorlardı!..
Cemile’nin yaşayan son gözyaşları Fı-
rat’ın yüzeyinde küçük halkalar çizdi...
Törenin çemberine ne kadar
benziyorlardı...
Sular boğazına yaslandığında,
Tacettin “Aneyy!..” diye feryat
etti!.. Onun çığlıkları nehrin üze-
rinde kefen açarken, kardeşi Ra-
kibe çoktan suya gömülmüştü...
Sonra Cemile, ardından da ölüm
kalesinin son burcunda masumi-
yetin bayrağıyla oturan Fevzettin
kayboldu pervasız sularda!..
Cemile’nin ailesi, yakınları ve
komşuları kıyıya koştu. Ağıtlar deli sular ka-
dar keskindi ve her çınladığında gözyaşları ha-
vada çığlıklar atıyordu!..
Ablası ve yeğenlerinin ardından ağıt yakan
Zahide öfkeliydi. İntiharın kökeninde kayna-
na baskısı ile sistematik koca dayağının yat-
tığını belirten Zahide, “Ablam çocuklarını za-
lim bir babaya bırakmak istemediği için be-
raberinde götürdü” dedi!..
Olaydan bir gün sonra Rakibe ve Tacettin’in
cesetleri kıyıya vurdu. Cemile ile Fevzettin’in
cesedi ise iki gün sonra Birecik’in aşağılarında
bulundu. Talihsiz kadın, üç çocuğuyla kucak
kucağa gömüldü!..
Cemile’nin dramının ardından Mustafa
Çakır mahkemeye bile çıkarılmadı! Bu durum
büyük kentlerdeki kadın örgütlerini isyan et-
tirdi. Başbakanlık önündeki protesto göste-
risinde konuşan Ankara Kadın Dayanışma
Vakfı üyesi Nurhayat Kemerli, zalim koca-
nın cezalandırılmasını istedi. İzmir ve İstan-
bul’da da kadın örgütleri olayı bir cinayet ola-
rak niteleyerek yargıyı göreve çağırdı.
Toplumun töre yasalarıyla kangrenleşen ku-
ralları baskı unsuruna dönüşmeseydi, belki de
Cemile kocasından boşanacak ve yavrularıyla
zor da olsa bir yaşam sürecekti... Oysa genç
kadın kendisi ve çocuklarıyla birlikte töreyi de
Fırat’ın dibine yollamayı tercih etmişti!
Peki bu öyküyü niye mi anlattık?..
Dört gün önce benzer bir dram da Eski-
şehir’de yaşandı. Bir sabıkalıyla evli olan Di-
yarbakırlı Dilek Özer (26) yoksulluk ve şiddetin
ardından tıpkı Cemile gibi ölümü sularda ara-
dı... Dilek önce 6 aylık kızı Nisan ve 5 yaşın-
daki kızı Ayşen’i Porsuk Çayı’na attı, sonra
da kendisini sularak bıraktı. Dilek’in geride bı-
raktığı mektupta, “Yaşamaktan bıktım... Ço-
cuklarımı geride bırakmamak için hayata
onlarla elveda ediyorum”satırları vardı.
Batıda ya da doğuda, hiç fark etmiyor... Tür-
kiye’nin çaresiz kadınları farklı coğrafyalarda
da olsalar, şiddetin ahlaksız ateşini soğuk ne-
hirlerde söndürüyorlar!.. Hem de bedenle-
rinden fışkırmış cansularıyla!..
Nehirlerde Mezar Kazmak!..
BİLİM ve SİYASET
ORHAN BURSALI
Bugün Durum Farklı
Gazetecilikten başladık, sürdürelim... Güncel olay
şüphesiz Doğan Grubu’nun defterinin siyasal ola-
rak dürülmek istenmesi. Burada kimseye, şüphesiz
ki medyaya bir “hiza” vermek gibi bir düşünce yok.
Meydan açık, herkes görüşünü yazıyor.
Öncelikle geçmişe bir çizgi çekelim ve bir çentik
atalım. Çünkü, bugünü tartışırken, önümüze gelip ge-
lip duruyor. Biz, “konuların” farklı bağlamlardaki gö-
rünümlerini ve içeriklerini birbirine karıştırırız. Artık siz
buna “koşullar gereği” deyin. Oysa “dün” tartışılan
konu ile “bugün” tartışılmakta olan konu, aynı değil.
Kişiler, isimler benzer olabilir, ama içerik çok farklı.
Bu nedenle koşullar bizden bu farklılığı ayırt etme-
mizi istiyor!
Yakın geçmişteki “yıkıcı rekabet” herkese büyük
zarar verdi. Sabah Grubu’nun Bilgin Ailesi’nin elin-
den çıkışı, TMSF süreci, kısa bir süre Doğan Grubu
“patronajı”, sonra Ciner’e satılışı, oradan yeniden
TMSF’ye geçişi ve nihayet devlet bankalarının kre-
di kasalarıyla, bu grubun iktidarlaştırılması...
Bütün bu süreç, medya açısından büyük ayıplar-
la-kayıplarla doludur! Anımsadıkça, yüzüm kızarır! Do-
ğan Grubu başında iyi bir sınav vermedi. Ciner’in es-
ki bir “mahkeme” fotoğrafını, “kriminal görüntü” ola-
rak durmadan sayfalarına çakıp durması, bu konu-
da geliştirdiği ve izlediği politikalar tepki çekti. Gru-
bun “tekelci” bir yapıya ulaşma politikaları, her ke-
simde (medyada da) endişe yarattı. Bence, grup bu
süreçte epey yara aldı.
Halk katında da bütün medya daha ağır yara al-
dı! “Güven endeksi”nde gazeteciliğin, medyanın alt
sıralarda kalmasının temel nedenlerinden biridir bu.
Hayat uzun, gazetecilikte “yapıcı rekabet”e za-
man ömür billah! Kurumlar, kurumsal yapılar uzun
zaman dilimleri içinde oluşur ve kendilerini kabul
ettirir.
Burada iki kavramla “Yıkıcı rekabet” ve “Yapıcı re-
kabet” ile konuyu tartışmaya açtım. “Yıkıcı” olanı hem
bu politikayı sürdürene hem de gazeteciliğin/med-
yanın “kurumsal kimliği”ne zarar verir. Bence bunu
yaşadık ve yaşıyoruz. “Yapıcı” olanı ise hiç tartışmasız,
bir istikrarlı büyümeyi, kurumsallaşmayı ve güveni art-
tırır. Medyanın yerini de sağlamlaştırır.
Kime karşı? Şüphesiz ki “siyasi erk”e! Siyasi erk
karşısında daha çok özgürlük ve daha çok bağım-
sızlık, gazeteciliğe geniş bir oyun alanı sağlar. An-
cak bizde, geniş ekonomik çevrelerde olduğu gibi,
“medya ekonomisi”nde de ekonomik büyümenin çok
temel bir hastalığı siyasi iktidara dayanmak oldu.
Bu, çok “problemli alan”dır, büyük sorunlu ilişki-
ler yaratır..
Gelelim bugüne. Bugün çok başka. İktidar, ülke-
deki bütün temel güçleri hemen her alanda yeniden
“tasarlıyor”. Siyaset ve ideolojik olarak. Yeni bir “si-
yasal yönetim yapısı” oluşturuyor. Burada en önem-
li nokta, AKP’nin ülkedeki ana güçleri, tek elde top-
lama girişimi, ülke çapında bütün güçleri denetleme
operasyonudur. Bu “tek-el”ci operasyona, medya ta
başından dahildir.
En büyük ikinci medya grubunun, üstelik devlet pa-
rasıyla “iktidarlaştırılması” büyük bir adımdı. Ayrıca
başka AKP’li patronlar da işin işine girdi, “TV-Gazete-
Dergi” kompleksleri kurdu. Altıncılar ile ilaççı-has-
taneci patronlar, iki ayrı medya grubu oluşturdu. Bun-
lardan Ethem Sancak, iktidar yandaşı medya oluş-
turmanın, yandaş “gazeteci” beslemenin ne kadar pa-
halı ve durmadan cepten yiyen bir iş olduğunu, pa-
racıklarının cep değiştirdiğini gördü!
Ve iktidar yandaşlığının masraflarını paylaşmak üze-
re kendine “turizmci ortak” aldı!
Medyanın iktidar tarafından yeniden “dizayn”
edilmesi, (İktidar yandaşları bu operasyona “toplum
mühendisliği” diyordu, bugün ağızlarını açmıyorlar!)
gibi, büyük bir siyasal operasyonla karşı karşıyayız...
İktidar şimdi, tepeden devlet eliyle ve yandaşlaş-
tırdığı medya ve kalemleri de devreye sokarak, da-
ha bağımsız durmaya çalışan “öteki” medyayı çö-
kertmeye çalışıyor!
Siyasi literatürde bu “domino etkisi”dir. Sonra sı-
ra, kendini bağımsız sanan gruplara gelecektir!
Ama şüphesiz ki “iktidar uşağı” olmaya hazırlar için
hiçbir sorun yoktur!
Ama şu da açık: Bu iktidara, “uşaklık” falan yet-
miyor.
Bakmışsın, “sahipliği” de “ideolojik” yandaşla-
rının, yani kendisinin üzerine geçirmiş! (Sonraki ya-
zı, perşembeye)
Hani çaresizlik ve umut or-
tak olur ya aynı cana mah-
kûm bedende... Hani isyan
eder ya beyin ölüme... Son-
ra da asil durur Azrail’e, gel
dercesine...
Hem ölümü beklercesine
durağan ve sessiz... Hem de
yaşama sarılmanın en içten-
liğiyle... Sevgi, umut
ve bilinmezlik bir
hastalığın yorgun yü-
zünde küçük ben-
lere dönüşür ya!..
İşte o zaman kan
kana, insan insana,
adam adama yakla-
şır... O zaman işte
çığlık atarsınız o ka-
çınılmaz son uzak
olsun diye... Ne ça-
re ki, geç kalır insan
ve ne yazıktır ki, baş
yaslanmış yıkık omuzlardadır
artık gözyaşı!..
“Bizim birbirimizle payla-
şamayacağımız hiçbir şey yok
ki” demiştik... Tek kavgamız
haberdi... Bir haberin en gü-
zel ve en çarpıcı şekilde na-
sıl gösterileceği...
Belki de tüm çekişmenin
nedeni siz okurlardınız!.. Her
sabah yüreğinizin yoksul
darphanesinde Cumhuriyet
için ürettiğiniz 1 liraları hak et-
mek içindi kavgamız!..
Birbirimize çok şey öğret-
tik... Ancak haber tartışma-
larına girdiğimiz, birbirimize
muzipçe laf attığımız ya da
tatlı tatlı takılarak kahkaha
attığımız günlerde
değil...
“Memleketim”
dediği Samsun’a bir
haber için giderken
yol arkadaşım ol-
duğunda... Hani
“Adam adamı yol-
culukta tanır” derler
ya... İşte o zaman
tanıdık...
Tanıdık ama, bel-
li ki çok geç kal-
mıştık...
En azından mutluyum
Mehmet Sucu... Sana “Ke-
ko”nun kardeş demek oldu-
ğunu öğrettim ya!..
Ama sen sigaranın kalleş
olduğunu bir türlü anlaya-
madın... Sonra da çekip git-
tin!..
Allah için söyleyeyim Keko;
çoğ ayıp ettin!.. Çoğ!..
Ayıp Ettin Keko!..
Mehmet Sucu.
Dilek Özer ve kızı.
Hrant Dink suikastõ sanõklarõ Samast ve Hayal, duruşma salonuna getirilen silahõ inceledi
Cinayet silahõnõ teşhis ettiler
HÜLYA KESKİN
Agos Gazetesi Genel Yayõn Yö-
netmeni Hrant Dink’in öldürülme-
sine ilişkin görülen 11. duruşmaya ci-
nayette kullanõlan silah damgasõnõ
vurdu. Silahõ anõmsamadõğõnõ ve
“Ben düğüne gitmiyorum ki adam
öldürmeye gidiyorum. Silahı ner-
den hatırlayayım” diyen Ogün Sa-
mast, duruşmada silahõ teşhis etti.
Avukatlarõn, “17 yaşındaki çocuğa
nasıl güvenerek silah verdin” so-
rusuna ise Yasin Hayal, “Onun ya-
pacağı sadece tetiğe basmaktı. O
kadar ince düşünmedik” dedi.
İstanbul 14. Ağõr Ceza Mahkeme-
si’ndeki duruşmaya tutuklu sanõklar-
dan Erhan Tuncel, Yasin Hayal,
Ogün Samast, Ersin Yolcu ve Ahmet
İskender getirilirken, tutuksuz sa-
nõklar ise duruşmaya katõlmadõ. Mah-
keme, İstanbul Emniyet Müdürlü-
ğü’nden Ergenekon davasõ sanõkla-
rõndan Sevgi Erenerol’un Türki-
ye’deki misyonerlik çalõşmalarõna yö-
nelik verdiği seminerin çözüm tuta-
naklarõnõn dosyaya ulaştõğõnõ belirtti.
Cinayetten haberi olduğu öne sürülen
Jandarma Albay Ali Öz ile ilgili ola-
rak MASAK tarafõndan yapõlan araş-
tõrmalar ve iletişim tespitlerinin yer al-
dõğõ bir klasörün Ergenekon savcõsõ
Zekeriya Öz tarafõndan mahkemeye
gönderildiği belirtildi.
Ankara Ağõr Ceza Mahkemesi’nde
talimatla ifadesi alõnan istihbaratçõ
tanõk Ahmet Kurt’un ifadesi okundu.
Kurt’un ifadesinde, “Görevde bu-
lunduğum süre içerisinde yazar Or-
han Pamuk’a saldırı yapılacağı yö-
nünde ihbarlar geliyordu. Bunu
çalıştığım birime bildiriyordum.
Dink’in öldürüldüğünü ise televiz-
yondan öğrendim” dediği belirtildi.
‘Ergenekon ilişkisi’ savı
Dink ailesi avukatlarõndan Fethiye
Çetin, Ergenekon organizasyon şe-
masõyla ilgili emniyetin yaptõğõ araş-
tõrmanõn sonuçlarõnõn dosyaya geldi-
ğini belirterek, “Ergenekon dava-
sında sanık olan pek çok kişinin te-
lefon numaraları bizim davadaki
bazı sanıkların telefonlarında ka-
yıtlı” dedi. Planda Karadeniz bölge-
sinin özel olarak ele alõndõğõnõ dile ge-
tiren Çetin, bu belgelerin dosyalarõna
celbini talep ettiklerini belirtti. Em-
Zirve katliamı davası
Jandarma
takip ederken
öldürülmüşler
Haber Merkezi - Malat-
ya’da 18 Nisan 2007 tarihinde
Zirve Yayõnevi’ne düzenle-
nen ve biri Alman 3 kişinin
öldürülmesiyle sonuçlanan
olayla ilgili dava devam eder-
ken, cinayete kurban gidenle-
rin “misyoner” olduklarõ ge-
rekçesiyle jandarma takibinde
olduklarõ ortaya çõktõ.
CNN TÜRK televizyonunda
dün “davanın seyrini değişti-
receği” belirtilen iki belge ya-
yõmlandõ. Malatya Jandarma İl
Komutanlõğõ imzalõ bir belge-
ye göre Tilman Ekkehart
Geske, Necati Aydın ve
Uğur Yüksel öldürülmeden
önce takibe alõndõ. Olay tari-
hinden yaklaşõk bir ay önce
düzenlenen ve “Malatya ve
çevre illerde faliyet gösteren
misyoner grupların faliyetle-
ri ve yaptıkları toplantıların
takibi” ibarelerine yer verilen
belgeye göre, takibi yapan gö-
revliler için 900 TL ödenek
ayrõlmõş. Katliam sonrasõ dü-
zenlenen bir başka belgede ise
“Malatya ve diğer illerdeki
misyonerlik faaliyetlerinin
taktik ve tekniklerinin öğre-
nilmesi” ifadelerine yer verili-
yor. Bir jandarma binbaşõ ve
kõdemli başçavuşun imzasõnõ
taşõyan belgeye göre, Zirve
Yayõnevi çalõşanlarõnõ takip
eden haber elemanõna 600 TL
ödeme yapõlmõş. Belgelere gö-
re 22 Mart 2007’den 30 Ka-
sõm 2008’e kadar 15 kez mis-
yonerlik faaliyeti takibi için
ödenek çõkartõlmõş.
obursali@cumhuriyet.com.tr
niyetin cinayetten haberdar olduğunu
söyleyen Çetin, Ramazan Akyü-
rek’in İnsan Haklarõ Komisyonu ta-
rafõndan oluşturulan alt komisyona
verdiği ifadesine dikkat çekerek “Em-
niyet, Dink’in öldürüleceği, kimin
kullanılacağı ve cinayetin nerede iş-
leneceğine vâkıftı. Samast’ın İs-
tanbul’a geldiği, cinayeti işlediği gö-
revlilerce izlenmiştir” dedi.
Silah el yapımı
Cinayette kullanõlan silahõn mah-
keme salonuna getirildiğinin belirtil-
mesi üzerine ilk olarak Samast dinle-
nirken diğer sanõklar salondan çõkar-
tõldõ. Avukat Arzu Becerik, Samast’a
“Tabanca nasıldı anlatır mısın” di-
ye sordu. Samast ise silahõ hatõrla-
madõğõnõ iddia etti. “Silahı ilk ne za-
man eline aldın” sorusuna ise Samast
şu cevabõ verdi: “Olaydan 1-2 ay ön-
ce bir kere elime aldım. Sonra Ya-
sin’e geri verdim. Aradan 3 yıl
geçti. Heyecan vardı. Yasin silahı
belime koyduktan sonra bakmadım.
Samsun’a giderken de silah belim-
deydi. Rengini hatırlamıyorum.
Yakalandıktan sonra televizyonda
gördüm.” Mahkeme Başkanõ Er-
kan Canak, “Kullandığın silahı ha-
tırlamıyorsun da televizyonda gör-
düğünü mü hatırlıyorsun” demesi
üzerine Samast, “Elime verin rengini
şeklini söyleyeyim” dedi. Hayal ise,
“Silahı 9 mermi ile Ogün’e teslim et-
tim. Siyah, el yapımıydı. Mermile-
ri kendim taktım. Ogün’ün İstan-
bul’a gitmesinden iki gün önceki ge-
ce, atış talimine gittik. Aksaklık
olup olmadığına baktık” dedi.
Duruşma 8 Şubat’ta
Mahkeme heyeti, Erenol’un 2006
Kasõm ayõnda Hava Kuvvetleri Ko-
mutanlõğõ’nda yaptõğõ seminerin CD
çözümünün istenmesine karar verdi.
Müdahil avukatlarõnõn Telekomüni-
kasyon İletişim Başkanlõğõ görevlile-
ri hakkõnda suç duyurusunda bulu-
nulmasõ yönündeki talebini redde-
den mahkemeye heyeti, Trabzon Em-
niyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Mü-
dürlüğü’ne, Orhan Pamuk’a yönelik
saldõrõya ilişkin ne tür bilgilere sahip
olduğunu öğrenmek amacõyla yazõ ya-
zõlmasõna hükmetti. Duruşma, 8 Şu-
bat 2010 tarihine ertelendi.
İstanbul Haber Servisi - Türkiye Gazeteciler Ce-
miyeti, (TGC) ilk olarak 1909 yõlõnda öldürülen Ha-
san Fehmi Efendi ve son olarak Agos Gazetesi Ge-
nel Yayõn Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesiy-
le sayõlarõ 61’e ulaşan gazetecilerin anõsõna, araştõr-
ma yarõşmasõ düzenliyor. Yarõşmaya başvurmak is-
teyen adaylarõn eserlerini en geç 15 Aralõk 2009 gü-
nü saat 17.00’ye kadar Cağaloğlu’ndaki TGC mer-
kezine ulaştõrmõş olmasõ gerekiyor. Kazanan adayla-
ra ödülleri, “Öldürülen Gazeteciler Günü” olan 6
Nisan’da düzenlenecek törenle verilecek.
TGC Yönetim Kurulu dün yarõşmaya katõlma
koşullarõnõ bir açõklama ile duyurdu. Hasan Fehmi
Efendi’nin öldürülüşünün 100’üncü yõlõna da denk
getirilen yarõşmada araştõrmacõlarõn, öldürülen ga-
zetecilerin ifade özgürlüğü haklarõnõ kullanma ko-
nusundaki çabalarõnõ yansõtmasõ ve soruşturmala-
rõn çoğunun faili meçhul dosyalarõna dönüşme ne-
denlerini de irdelemeleri gerektiği belirtildi.
İlk üçe giren araştõrmacõlara, para ödülü ve pla-
ket verilecek, eserler de Türkiye Gazeteciler Ce-
miyeti tarafõndan kitap olarak yayõmlanacak. Ya-
rõşma ile ilgili ayrõntõlar TGC’nin www.tgc.org.tr
adresli sitesinden öğrenilebilecek.
TGC’den araştõrma yarõşmasõ
Öldürülen gazetecilerin anõsõna düzenlenen yarõşmada dereceye giren
araştõrmacõlar ödüllendirilecek, eserler kitap olarak yayõmlanacak
Duruşmada adli emanetten getirilen silahı inceleyen Ogün Samast (sağ-
da), silahın emniyetinin çalışıp çalışmadığını kontrol etti. Silahın paslan-
dığını ve üzerinde çizikler oluştuğunu söyleyen Samast, cinayette kullan-
dığı silahın elinde tuttuğu silah olduğunu açıkladı. Yasin Hayal de (üstte
önde) gösterilen silahın, Ogün Samast’ın beline taktığı silah olduğunu be-
lirtti. Erhan Tuncel ise (üstte arkada) duruşmada “Hayal’in Samast’a
Dink’i öldürmesi için silah verdiğini biliyor muydun” sorusuna “Yasin
bana sadece silah ayarlayacağını söyledi. Ben Yasin’in yaptıklarını sade-
ce düşünce aşamasındayken biliyorum” yanıtını verdi. (Fotoğraflar: AA)
Rakel Dink:
Derin
irade
gerçekleri
karartıyor
İstanbul Haber Servisi - Hrant Dink’in eşi Rakel ve çocuk-
larõnõn mahkemeye sunduklarõ dilekçede, güvenlik ve istihbarat
birimlerinin cinayette önemli rol oynadõklarõ kaydedilerek,
“Gerçeklerin derin bir irade tarafından sürekli karartıldığı”
vurgulandõ. Dink ailesinin avukatlarõ tarafõndan dünkü duruşma
öncesi mahkemeye gönderilen dilekçede, davada iki yõl geride
bõrakõlmasõna karşõn gelişme sağlanamadõğõna dikkat çekilirken,
duruşma savcõsõnõn tavrõ sert bir dille eleştirildi. Dilekçede,
“Duruşmalar boyunca sessiz ve edilgen olan savcı, ancak ta-
leplerimizle ilgili söz almakta ve ne yazık ki tek işlevi buy-
muşçasına taleplerimizin reddi doğrultusunda görüş bildir-
mektedir. Bu tavrıyla gerçeğin ortaya çıkarılması konusun-
da gayret gösterdiği söylenemez” denildi. Taleplerinin mahke-
mece sistemli bir şekilde reddedildiği belirtilen dilekçede, “Or-
taya çıkan gerçek şudur: Devletin güvenlikten ve istihbarat-
tan sorumlu birimlerinin Dink cinayetinde önemli rolü, payı
ve hatta katkısı vardır. Ancak, emniyet ve jandarma görev-
lileri ile ilgili yapılan suç duyurularına takipsizlik kararı ve-
rildi” görüşüne yer verildi. Davanõn sadece tetikçilerden oluşan
ayağõna kilitlendiği belirtilen dilekçede, “Geçmişin yükünden
kurtulmak ve geleceğimizi kurmak elimizde. Tarih, bizi, ey-
lemlerimiz ve seçimlerimizle yargılayacak” denildi.
Samast: Paslanmõş, çizikler oluşmuş