23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 13 EKİM 2009 SALI 6 HABERLER TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com Kar ve yağmur, Fırat’ın azgın sularını da- ha da dondurucu hale getirmişti... Havada dram saklayan gri bulutlar vardı... Birecik Köprüsü’nden geçen tankerlerin eksoz dumanları nehrin üzerindeki sis perdesine karışıyordu... Kalenin yüksek tepelerinde- ki beyaz topraklardan beslenen kelaynak kuşları ise nehir üzerinde soylarını yürüte- cek arkadaşlar bakıyordu!.. Oysa aşağılar- da; uğruna acı türküler yakılan bir nehrin ya- nı başında, boynunu suya indirmiş bir fidan, kucağında bahtsız yaşamının üç meyvesiyle birlikte mezarını arıyordu!.. Urfa’nın Birecik ilçesinde yaşayan taksici Mustafa Çakır, akrabası olan eşi Cemile Ay- han’a 7 yıllık evliliklerinin her gününde şiddet uygulamıştı. Cemile bir hafta önce de dayak yemiş, gözündeki morluklar ve kaburgasın- daki üç kırıkla babasının Gaziantep’teki evi- ne sığınmıştı. Ancak, “Ayıptır, çocuklarına acı, yıkma yuvanı” şeklindeki ısrarlı uyarılar üze- rine evine dönmeye razı olmuştu. Tarih 13 Mart 1993... Cemile üç çocuğuyla birlikte bir otobüse bi- nip Birecik’e geldi. Sarayköy yakınlarında, Fı- rat kıyısında yürümeye başladı. Yüzünde kahredici bir üzüntü, gözlerinde umudu ara- yan, çaresizliğe hapsolmuş bakışlar vardı... Yanında, yaşam nedir henüz bilmeyen, ge- lecek nedir henüz çözemeyen üç bebe... Ta- cettin, Fevzettin, Rakibe... Onları sık sık Fırat kıyısında pikniğe götü- rüyordu... Oysa piknik havası yoktu o gün... Havada; nehirler dibinde küçük mezarlar kazmaya odaklanmış kahredici pusular var- dı!.. Çocuklardan biri kucağında, diğerleri ya- nında yürüyordu... Düşünceliydi... Bu adam- dan niye boşanmıyordu?.. Aklına töreler ge- liyordu, bir kadının kocasından boşanması ayıp karşılanıyordu!.. İntihar etmeyi düşündü. Kendini asmalı ya da zehir mi içmeliydi?.. Hiçbiri çare değildi... Köklü bir çözüm gerekiyordu! Gözü arkada kalmamalıydı!.. Fırat kıyısında, ayağında nay- lon terliklerle çamurlara bata çı- ka ilerledi... Soyları tükenmeye yüz tutmuş kelaynaklar konu- şabilselerdi belki... Bağıracak- lardı, “yapmaaaa” diye!.. Oysa ölüm bir kuşun gagasına sığı- nacak kadar küçük değildi!.. Kara gözlerindeki bebeksi bakışıyla 6 yaşındaki Tacettin... Ölümün tu- valine dönüşmüş bir ananın yüzünde mutlu- luğu arayan 4 yaşındaki Rakibe?.. Ve anne- sinin omuzlarında suya düşmüş bir gül yap- rağını andıran 2 yaşındaki Fevzettin... Meraklı, şaşkın, ürkekti hepsi... Hani badem açmış bir ilkbahar ağacının dallarında küçük yapraklar olur ya... Ya da başlarını henüz çat- lamış bir yumurtadan şaşkınlıkla çıkaran civ- civler... Onlar, ölüm ve yaşam arasındaki çiz- giden ne kadar bihaberse, üç yavru da son- suzluğun beşiğinde öyle sallanıyordu işte!.. Cemile Fırat’ın kıyısında fazla beklemedi... Fevzettin omuzlarında çevreye gülücükler da- ğıtırken sağ eliyle Tacettin’i, sol eliyle de Ra- kibe’nin küçük parmaklarını avuçladı... O titreyerek ve ağlayarak suyun içinde ilerler- ken çocuklar halen bunun bir oyun olduğu- nu sanıyorlardı!.. Cemile’nin yaşayan son gözyaşları Fı- rat’ın yüzeyinde küçük halkalar çizdi... Törenin çemberine ne kadar benziyorlardı... Sular boğazına yaslandığında, Tacettin “Aneyy!..” diye feryat etti!.. Onun çığlıkları nehrin üze- rinde kefen açarken, kardeşi Ra- kibe çoktan suya gömülmüştü... Sonra Cemile, ardından da ölüm kalesinin son burcunda masumi- yetin bayrağıyla oturan Fevzettin kayboldu pervasız sularda!.. Cemile’nin ailesi, yakınları ve komşuları kıyıya koştu. Ağıtlar deli sular ka- dar keskindi ve her çınladığında gözyaşları ha- vada çığlıklar atıyordu!.. Ablası ve yeğenlerinin ardından ağıt yakan Zahide öfkeliydi. İntiharın kökeninde kayna- na baskısı ile sistematik koca dayağının yat- tığını belirten Zahide, “Ablam çocuklarını za- lim bir babaya bırakmak istemediği için be- raberinde götürdü” dedi!.. Olaydan bir gün sonra Rakibe ve Tacettin’in cesetleri kıyıya vurdu. Cemile ile Fevzettin’in cesedi ise iki gün sonra Birecik’in aşağılarında bulundu. Talihsiz kadın, üç çocuğuyla kucak kucağa gömüldü!.. Cemile’nin dramının ardından Mustafa Çakır mahkemeye bile çıkarılmadı! Bu durum büyük kentlerdeki kadın örgütlerini isyan et- tirdi. Başbakanlık önündeki protesto göste- risinde konuşan Ankara Kadın Dayanışma Vakfı üyesi Nurhayat Kemerli, zalim koca- nın cezalandırılmasını istedi. İzmir ve İstan- bul’da da kadın örgütleri olayı bir cinayet ola- rak niteleyerek yargıyı göreve çağırdı. Toplumun töre yasalarıyla kangrenleşen ku- ralları baskı unsuruna dönüşmeseydi, belki de Cemile kocasından boşanacak ve yavrularıyla zor da olsa bir yaşam sürecekti... Oysa genç kadın kendisi ve çocuklarıyla birlikte töreyi de Fırat’ın dibine yollamayı tercih etmişti! Peki bu öyküyü niye mi anlattık?.. Dört gün önce benzer bir dram da Eski- şehir’de yaşandı. Bir sabıkalıyla evli olan Di- yarbakırlı Dilek Özer (26) yoksulluk ve şiddetin ardından tıpkı Cemile gibi ölümü sularda ara- dı... Dilek önce 6 aylık kızı Nisan ve 5 yaşın- daki kızı Ayşen’i Porsuk Çayı’na attı, sonra da kendisini sularak bıraktı. Dilek’in geride bı- raktığı mektupta, “Yaşamaktan bıktım... Ço- cuklarımı geride bırakmamak için hayata onlarla elveda ediyorum”satırları vardı. Batıda ya da doğuda, hiç fark etmiyor... Tür- kiye’nin çaresiz kadınları farklı coğrafyalarda da olsalar, şiddetin ahlaksız ateşini soğuk ne- hirlerde söndürüyorlar!.. Hem de bedenle- rinden fışkırmış cansularıyla!.. Nehirlerde Mezar Kazmak!.. BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI Bugün Durum Farklı Gazetecilikten başladık, sürdürelim... Güncel olay şüphesiz Doğan Grubu’nun defterinin siyasal ola- rak dürülmek istenmesi. Burada kimseye, şüphesiz ki medyaya bir “hiza” vermek gibi bir düşünce yok. Meydan açık, herkes görüşünü yazıyor. Öncelikle geçmişe bir çizgi çekelim ve bir çentik atalım. Çünkü, bugünü tartışırken, önümüze gelip ge- lip duruyor. Biz, “konuların” farklı bağlamlardaki gö- rünümlerini ve içeriklerini birbirine karıştırırız. Artık siz buna “koşullar gereği” deyin. Oysa “dün” tartışılan konu ile “bugün” tartışılmakta olan konu, aynı değil. Kişiler, isimler benzer olabilir, ama içerik çok farklı. Bu nedenle koşullar bizden bu farklılığı ayırt etme- mizi istiyor! Yakın geçmişteki “yıkıcı rekabet” herkese büyük zarar verdi. Sabah Grubu’nun Bilgin Ailesi’nin elin- den çıkışı, TMSF süreci, kısa bir süre Doğan Grubu “patronajı”, sonra Ciner’e satılışı, oradan yeniden TMSF’ye geçişi ve nihayet devlet bankalarının kre- di kasalarıyla, bu grubun iktidarlaştırılması... Bütün bu süreç, medya açısından büyük ayıplar- la-kayıplarla doludur! Anımsadıkça, yüzüm kızarır! Do- ğan Grubu başında iyi bir sınav vermedi. Ciner’in es- ki bir “mahkeme” fotoğrafını, “kriminal görüntü” ola- rak durmadan sayfalarına çakıp durması, bu konu- da geliştirdiği ve izlediği politikalar tepki çekti. Gru- bun “tekelci” bir yapıya ulaşma politikaları, her ke- simde (medyada da) endişe yarattı. Bence, grup bu süreçte epey yara aldı. Halk katında da bütün medya daha ağır yara al- dı! “Güven endeksi”nde gazeteciliğin, medyanın alt sıralarda kalmasının temel nedenlerinden biridir bu. Hayat uzun, gazetecilikte “yapıcı rekabet”e za- man ömür billah! Kurumlar, kurumsal yapılar uzun zaman dilimleri içinde oluşur ve kendilerini kabul ettirir. Burada iki kavramla “Yıkıcı rekabet” ve “Yapıcı re- kabet” ile konuyu tartışmaya açtım. “Yıkıcı” olanı hem bu politikayı sürdürene hem de gazeteciliğin/med- yanın “kurumsal kimliği”ne zarar verir. Bence bunu yaşadık ve yaşıyoruz. “Yapıcı” olanı ise hiç tartışmasız, bir istikrarlı büyümeyi, kurumsallaşmayı ve güveni art- tırır. Medyanın yerini de sağlamlaştırır. Kime karşı? Şüphesiz ki “siyasi erk”e! Siyasi erk karşısında daha çok özgürlük ve daha çok bağım- sızlık, gazeteciliğe geniş bir oyun alanı sağlar. An- cak bizde, geniş ekonomik çevrelerde olduğu gibi, “medya ekonomisi”nde de ekonomik büyümenin çok temel bir hastalığı siyasi iktidara dayanmak oldu. Bu, çok “problemli alan”dır, büyük sorunlu ilişki- ler yaratır.. Gelelim bugüne. Bugün çok başka. İktidar, ülke- deki bütün temel güçleri hemen her alanda yeniden “tasarlıyor”. Siyaset ve ideolojik olarak. Yeni bir “si- yasal yönetim yapısı” oluşturuyor. Burada en önem- li nokta, AKP’nin ülkedeki ana güçleri, tek elde top- lama girişimi, ülke çapında bütün güçleri denetleme operasyonudur. Bu “tek-el”ci operasyona, medya ta başından dahildir. En büyük ikinci medya grubunun, üstelik devlet pa- rasıyla “iktidarlaştırılması” büyük bir adımdı. Ayrıca başka AKP’li patronlar da işin işine girdi, “TV-Gazete- Dergi” kompleksleri kurdu. Altıncılar ile ilaççı-has- taneci patronlar, iki ayrı medya grubu oluşturdu. Bun- lardan Ethem Sancak, iktidar yandaşı medya oluş- turmanın, yandaş “gazeteci” beslemenin ne kadar pa- halı ve durmadan cepten yiyen bir iş olduğunu, pa- racıklarının cep değiştirdiğini gördü! Ve iktidar yandaşlığının masraflarını paylaşmak üze- re kendine “turizmci ortak” aldı! Medyanın iktidar tarafından yeniden “dizayn” edilmesi, (İktidar yandaşları bu operasyona “toplum mühendisliği” diyordu, bugün ağızlarını açmıyorlar!) gibi, büyük bir siyasal operasyonla karşı karşıyayız... İktidar şimdi, tepeden devlet eliyle ve yandaşlaş- tırdığı medya ve kalemleri de devreye sokarak, da- ha bağımsız durmaya çalışan “öteki” medyayı çö- kertmeye çalışıyor! Siyasi literatürde bu “domino etkisi”dir. Sonra sı- ra, kendini bağımsız sanan gruplara gelecektir! Ama şüphesiz ki “iktidar uşağı” olmaya hazırlar için hiçbir sorun yoktur! Ama şu da açık: Bu iktidara, “uşaklık” falan yet- miyor. Bakmışsın, “sahipliği” de “ideolojik” yandaşla- rının, yani kendisinin üzerine geçirmiş! (Sonraki ya- zı, perşembeye) Hani çaresizlik ve umut or- tak olur ya aynı cana mah- kûm bedende... Hani isyan eder ya beyin ölüme... Son- ra da asil durur Azrail’e, gel dercesine... Hem ölümü beklercesine durağan ve sessiz... Hem de yaşama sarılmanın en içten- liğiyle... Sevgi, umut ve bilinmezlik bir hastalığın yorgun yü- zünde küçük ben- lere dönüşür ya!.. İşte o zaman kan kana, insan insana, adam adama yakla- şır... O zaman işte çığlık atarsınız o ka- çınılmaz son uzak olsun diye... Ne ça- re ki, geç kalır insan ve ne yazıktır ki, baş yaslanmış yıkık omuzlardadır artık gözyaşı!.. “Bizim birbirimizle payla- şamayacağımız hiçbir şey yok ki” demiştik... Tek kavgamız haberdi... Bir haberin en gü- zel ve en çarpıcı şekilde na- sıl gösterileceği... Belki de tüm çekişmenin nedeni siz okurlardınız!.. Her sabah yüreğinizin yoksul darphanesinde Cumhuriyet için ürettiğiniz 1 liraları hak et- mek içindi kavgamız!.. Birbirimize çok şey öğret- tik... Ancak haber tartışma- larına girdiğimiz, birbirimize muzipçe laf attığımız ya da tatlı tatlı takılarak kahkaha attığımız günlerde değil... “Memleketim” dediği Samsun’a bir haber için giderken yol arkadaşım ol- duğunda... Hani “Adam adamı yol- culukta tanır” derler ya... İşte o zaman tanıdık... Tanıdık ama, bel- li ki çok geç kal- mıştık... En azından mutluyum Mehmet Sucu... Sana “Ke- ko”nun kardeş demek oldu- ğunu öğrettim ya!.. Ama sen sigaranın kalleş olduğunu bir türlü anlaya- madın... Sonra da çekip git- tin!.. Allah için söyleyeyim Keko; çoğ ayıp ettin!.. Çoğ!.. Ayıp Ettin Keko!.. Mehmet Sucu. Dilek Özer ve kızı. Hrant Dink suikastõ sanõklarõ Samast ve Hayal, duruşma salonuna getirilen silahõ inceledi Cinayet silahõnõ teşhis ettiler HÜLYA KESKİN Agos Gazetesi Genel Yayõn Yö- netmeni Hrant Dink’in öldürülme- sine ilişkin görülen 11. duruşmaya ci- nayette kullanõlan silah damgasõnõ vurdu. Silahõ anõmsamadõğõnõ ve “Ben düğüne gitmiyorum ki adam öldürmeye gidiyorum. Silahı ner- den hatırlayayım” diyen Ogün Sa- mast, duruşmada silahõ teşhis etti. Avukatlarõn, “17 yaşındaki çocuğa nasıl güvenerek silah verdin” so- rusuna ise Yasin Hayal, “Onun ya- pacağı sadece tetiğe basmaktı. O kadar ince düşünmedik” dedi. İstanbul 14. Ağõr Ceza Mahkeme- si’ndeki duruşmaya tutuklu sanõklar- dan Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ogün Samast, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender getirilirken, tutuksuz sa- nõklar ise duruşmaya katõlmadõ. Mah- keme, İstanbul Emniyet Müdürlü- ğü’nden Ergenekon davasõ sanõkla- rõndan Sevgi Erenerol’un Türki- ye’deki misyonerlik çalõşmalarõna yö- nelik verdiği seminerin çözüm tuta- naklarõnõn dosyaya ulaştõğõnõ belirtti. Cinayetten haberi olduğu öne sürülen Jandarma Albay Ali Öz ile ilgili ola- rak MASAK tarafõndan yapõlan araş- tõrmalar ve iletişim tespitlerinin yer al- dõğõ bir klasörün Ergenekon savcõsõ Zekeriya Öz tarafõndan mahkemeye gönderildiği belirtildi. Ankara Ağõr Ceza Mahkemesi’nde talimatla ifadesi alõnan istihbaratçõ tanõk Ahmet Kurt’un ifadesi okundu. Kurt’un ifadesinde, “Görevde bu- lunduğum süre içerisinde yazar Or- han Pamuk’a saldırı yapılacağı yö- nünde ihbarlar geliyordu. Bunu çalıştığım birime bildiriyordum. Dink’in öldürüldüğünü ise televiz- yondan öğrendim” dediği belirtildi. ‘Ergenekon ilişkisi’ savı Dink ailesi avukatlarõndan Fethiye Çetin, Ergenekon organizasyon şe- masõyla ilgili emniyetin yaptõğõ araş- tõrmanõn sonuçlarõnõn dosyaya geldi- ğini belirterek, “Ergenekon dava- sında sanık olan pek çok kişinin te- lefon numaraları bizim davadaki bazı sanıkların telefonlarında ka- yıtlı” dedi. Planda Karadeniz bölge- sinin özel olarak ele alõndõğõnõ dile ge- tiren Çetin, bu belgelerin dosyalarõna celbini talep ettiklerini belirtti. Em- Zirve katliamı davası Jandarma takip ederken öldürülmüşler Haber Merkezi - Malat- ya’da 18 Nisan 2007 tarihinde Zirve Yayõnevi’ne düzenle- nen ve biri Alman 3 kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan olayla ilgili dava devam eder- ken, cinayete kurban gidenle- rin “misyoner” olduklarõ ge- rekçesiyle jandarma takibinde olduklarõ ortaya çõktõ. CNN TÜRK televizyonunda dün “davanın seyrini değişti- receği” belirtilen iki belge ya- yõmlandõ. Malatya Jandarma İl Komutanlõğõ imzalõ bir belge- ye göre Tilman Ekkehart Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel öldürülmeden önce takibe alõndõ. Olay tari- hinden yaklaşõk bir ay önce düzenlenen ve “Malatya ve çevre illerde faliyet gösteren misyoner grupların faliyetle- ri ve yaptıkları toplantıların takibi” ibarelerine yer verilen belgeye göre, takibi yapan gö- revliler için 900 TL ödenek ayrõlmõş. Katliam sonrasõ dü- zenlenen bir başka belgede ise “Malatya ve diğer illerdeki misyonerlik faaliyetlerinin taktik ve tekniklerinin öğre- nilmesi” ifadelerine yer verili- yor. Bir jandarma binbaşõ ve kõdemli başçavuşun imzasõnõ taşõyan belgeye göre, Zirve Yayõnevi çalõşanlarõnõ takip eden haber elemanõna 600 TL ödeme yapõlmõş. Belgelere gö- re 22 Mart 2007’den 30 Ka- sõm 2008’e kadar 15 kez mis- yonerlik faaliyeti takibi için ödenek çõkartõlmõş. obursali@cumhuriyet.com.tr niyetin cinayetten haberdar olduğunu söyleyen Çetin, Ramazan Akyü- rek’in İnsan Haklarõ Komisyonu ta- rafõndan oluşturulan alt komisyona verdiği ifadesine dikkat çekerek “Em- niyet, Dink’in öldürüleceği, kimin kullanılacağı ve cinayetin nerede iş- leneceğine vâkıftı. Samast’ın İs- tanbul’a geldiği, cinayeti işlediği gö- revlilerce izlenmiştir” dedi. Silah el yapımı Cinayette kullanõlan silahõn mah- keme salonuna getirildiğinin belirtil- mesi üzerine ilk olarak Samast dinle- nirken diğer sanõklar salondan çõkar- tõldõ. Avukat Arzu Becerik, Samast’a “Tabanca nasıldı anlatır mısın” di- ye sordu. Samast ise silahõ hatõrla- madõğõnõ iddia etti. “Silahı ilk ne za- man eline aldın” sorusuna ise Samast şu cevabõ verdi: “Olaydan 1-2 ay ön- ce bir kere elime aldım. Sonra Ya- sin’e geri verdim. Aradan 3 yıl geçti. Heyecan vardı. Yasin silahı belime koyduktan sonra bakmadım. Samsun’a giderken de silah belim- deydi. Rengini hatırlamıyorum. Yakalandıktan sonra televizyonda gördüm.” Mahkeme Başkanõ Er- kan Canak, “Kullandığın silahı ha- tırlamıyorsun da televizyonda gör- düğünü mü hatırlıyorsun” demesi üzerine Samast, “Elime verin rengini şeklini söyleyeyim” dedi. Hayal ise, “Silahı 9 mermi ile Ogün’e teslim et- tim. Siyah, el yapımıydı. Mermile- ri kendim taktım. Ogün’ün İstan- bul’a gitmesinden iki gün önceki ge- ce, atış talimine gittik. Aksaklık olup olmadığına baktık” dedi. Duruşma 8 Şubat’ta Mahkeme heyeti, Erenol’un 2006 Kasõm ayõnda Hava Kuvvetleri Ko- mutanlõğõ’nda yaptõğõ seminerin CD çözümünün istenmesine karar verdi. Müdahil avukatlarõnõn Telekomüni- kasyon İletişim Başkanlõğõ görevlile- ri hakkõnda suç duyurusunda bulu- nulmasõ yönündeki talebini redde- den mahkemeye heyeti, Trabzon Em- niyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Mü- dürlüğü’ne, Orhan Pamuk’a yönelik saldõrõya ilişkin ne tür bilgilere sahip olduğunu öğrenmek amacõyla yazõ ya- zõlmasõna hükmetti. Duruşma, 8 Şu- bat 2010 tarihine ertelendi. İstanbul Haber Servisi - Türkiye Gazeteciler Ce- miyeti, (TGC) ilk olarak 1909 yõlõnda öldürülen Ha- san Fehmi Efendi ve son olarak Agos Gazetesi Ge- nel Yayõn Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesiy- le sayõlarõ 61’e ulaşan gazetecilerin anõsõna, araştõr- ma yarõşmasõ düzenliyor. Yarõşmaya başvurmak is- teyen adaylarõn eserlerini en geç 15 Aralõk 2009 gü- nü saat 17.00’ye kadar Cağaloğlu’ndaki TGC mer- kezine ulaştõrmõş olmasõ gerekiyor. Kazanan adayla- ra ödülleri, “Öldürülen Gazeteciler Günü” olan 6 Nisan’da düzenlenecek törenle verilecek. TGC Yönetim Kurulu dün yarõşmaya katõlma koşullarõnõ bir açõklama ile duyurdu. Hasan Fehmi Efendi’nin öldürülüşünün 100’üncü yõlõna da denk getirilen yarõşmada araştõrmacõlarõn, öldürülen ga- zetecilerin ifade özgürlüğü haklarõnõ kullanma ko- nusundaki çabalarõnõ yansõtmasõ ve soruşturmala- rõn çoğunun faili meçhul dosyalarõna dönüşme ne- denlerini de irdelemeleri gerektiği belirtildi. İlk üçe giren araştõrmacõlara, para ödülü ve pla- ket verilecek, eserler de Türkiye Gazeteciler Ce- miyeti tarafõndan kitap olarak yayõmlanacak. Ya- rõşma ile ilgili ayrõntõlar TGC’nin www.tgc.org.tr adresli sitesinden öğrenilebilecek. TGC’den araştõrma yarõşmasõ Öldürülen gazetecilerin anõsõna düzenlenen yarõşmada dereceye giren araştõrmacõlar ödüllendirilecek, eserler kitap olarak yayõmlanacak Duruşmada adli emanetten getirilen silahı inceleyen Ogün Samast (sağ- da), silahın emniyetinin çalışıp çalışmadığını kontrol etti. Silahın paslan- dığını ve üzerinde çizikler oluştuğunu söyleyen Samast, cinayette kullan- dığı silahın elinde tuttuğu silah olduğunu açıkladı. Yasin Hayal de (üstte önde) gösterilen silahın, Ogün Samast’ın beline taktığı silah olduğunu be- lirtti. Erhan Tuncel ise (üstte arkada) duruşmada “Hayal’in Samast’a Dink’i öldürmesi için silah verdiğini biliyor muydun” sorusuna “Yasin bana sadece silah ayarlayacağını söyledi. Ben Yasin’in yaptıklarını sade- ce düşünce aşamasındayken biliyorum” yanıtını verdi. (Fotoğraflar: AA) Rakel Dink: Derin irade gerçekleri karartıyor İstanbul Haber Servisi - Hrant Dink’in eşi Rakel ve çocuk- larõnõn mahkemeye sunduklarõ dilekçede, güvenlik ve istihbarat birimlerinin cinayette önemli rol oynadõklarõ kaydedilerek, “Gerçeklerin derin bir irade tarafından sürekli karartıldığı” vurgulandõ. Dink ailesinin avukatlarõ tarafõndan dünkü duruşma öncesi mahkemeye gönderilen dilekçede, davada iki yõl geride bõrakõlmasõna karşõn gelişme sağlanamadõğõna dikkat çekilirken, duruşma savcõsõnõn tavrõ sert bir dille eleştirildi. Dilekçede, “Duruşmalar boyunca sessiz ve edilgen olan savcı, ancak ta- leplerimizle ilgili söz almakta ve ne yazık ki tek işlevi buy- muşçasına taleplerimizin reddi doğrultusunda görüş bildir- mektedir. Bu tavrıyla gerçeğin ortaya çıkarılması konusun- da gayret gösterdiği söylenemez” denildi. Taleplerinin mahke- mece sistemli bir şekilde reddedildiği belirtilen dilekçede, “Or- taya çıkan gerçek şudur: Devletin güvenlikten ve istihbarat- tan sorumlu birimlerinin Dink cinayetinde önemli rolü, payı ve hatta katkısı vardır. Ancak, emniyet ve jandarma görev- lileri ile ilgili yapılan suç duyurularına takipsizlik kararı ve- rildi” görüşüne yer verildi. Davanõn sadece tetikçilerden oluşan ayağõna kilitlendiği belirtilen dilekçede, “Geçmişin yükünden kurtulmak ve geleceğimizi kurmak elimizde. Tarih, bizi, ey- lemlerimiz ve seçimlerimizle yargılayacak” denildi. Samast: Paslanmõş, çizikler oluşmuş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle